Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2124 E. 2020/517 K. 09.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2124
KARAR NO : 2020/517
KARAR TARİHİ: 09/06/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/07/2018
NUMARASI : 2015/708 -2018/724 E.K
BİRLEŞEN İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/1002 E. SAYILI DOSYASINDA
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davanın ise reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde asıl ve birleşen davanın davacı ile davalı şirket vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, müvekkili şirketin, Lüksemburg menşeli bir şirket olup, davalı şirketin %95 hissedarı olarak, davalı şirkete sermaye artırımında kullanması amacıyla 23.01.2009 ile 15.07.2009 tarihleri arasında toplam 34.179.983,25 Usd gönderdiğini, sermaye artırımında kullanılmak üzere gönderilen meblağların sermaye artırımında kullanıldığı konusunda şüphelerin olduğunu, müvekkilinin bu tutarları kredi olarak göndermiş ise de, bugüne kadar geri ödemelerin yapılmadığını, bu meblağların müvekkiline geri ödenmesi konusunda davalı şirketle yapılan görüşmelerden sonuç alınamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirkete gönderilen 34.179.983,25 TL Usd alacağından şimdilik 10.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı şirket vekili, TBK md 147 gereğince, ortaklar ile şirket arasındaki alacak davaların 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davanın açıldığı tarihte davacının müvekkili şirketin ortağı değil ise de, dava konusu alacağın davacının 2009 yılında ortaklık sıfatı nedeniyle yapmış olduğu sermaye avans ödemelerinden kaynaklandığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davacının iddiasının aksine dava konusu tutarların “kredi” olarak değil, sermaye artırımında kullanılmak üzere, “sermaye avansı” olarak gönderildiğini, nitekim banka dekontlarında, bu meblağların “advance for capital increase” yani “sermaye artırımı avansı” şeklinde açıklama olduğunu, davacının gönderdiği bu meblağların müvekkili şirketin 28.09.2009 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan sermaye artırımı kararı gereğince, şirket sermayesine ilave edildiğini, sermaye ilavesi müvekkili şirkete davacı tarafından atanan 4 yönetim kurulu üyesinin oybirliği ile alınan 09.09.2009 tarihli yönetim kurulu kararı doğrultusunda, müvekkilinin 28.09.2009 tarihli olağan genel kurulunda davacının temsilcileri yoluyla kullandığı olumlu oylar ile gerçekleştiğini, dava tarihi itibari ile müvekkili şirket kayıtlarında, davacıya olan borcun 55.210,09 TL olduğunu, bu borcun 48.000,53 TL’lik kısmının 2009 açılış kaydından intikal eden borç olup, kalan 7.209,56 TL’lik kısmının ise, davacının sermaye avansından gönderilen ancak sermayeye ilave edilmeyen kısımdan oluştuğunu, davacının (A) grubu yöneticilerinden … tarafından müvekkili şirketin denetimini yapan şirkete gönderilen 24.02.2010 tarihli mutabakat yazısıyla da müvekkilinden bu miktar alacağın olduğunun kabul edildiğini, davacı şirket aleyhine başka bir şirket tarafından başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasından müvekkiline gönderilen haciz ihbarnameleri doğrultusunda, davacının müvekkilinden olan alacağının anılan icra dosyasına ödendiğini, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Birleşen davada davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirketin %95 oranında hissedarı olduğunu, müvekkili şirketin de Lüksemburg menşeili bir şirket olup, %50 oranında hissesinin … Limited ve diğer %50 oranında hissesinin ise, … isimli şirketlere ait olduğunu, davalı şirkete sermaye artırımında kullanması amacıyla muhtelif tarihlerde toplam 34.179.938,25 Usd gönderildiğini, sermaye artırımı esnasında davalı şirketin sermaye artırımına ilişkin yönetim kurulu kararında imzası olan yönetim kurulu başkan ve üyelerinin tamamının müvekkili şirketin temsilen atandığını, ancak bu üyelerden davalılar … ve … müvekkili şirkette %50 pay sahibi … tarafından davalı şirketin yönetim kuruluna atanan üyeler olduğunu, sermaye artırımının ardından müvekkili şirkete ait davalı şirket hisselerinin haksız icra işlemleri nedeniyle elinden çıktığını, … tarafından sevk ve idare edilen 3. kişilerin eline geçtiğini, davalılar … ve …’in haksız icra işlemlerin gerçekleştirileceğinden ve müvekkilinin hisselerine el konulacağından haberdar olup, yanlı bir şekilde, diğer yönetim kurulu üyelerini hile ile yanıltarak sermaye artırımına karar verilmesini sağladıklarını, dolayısıyla sermaya artırımı işlemleri gerçek anlamda bir sermaye artışı olmayıp, dava konusu 34.179.983,25 Usd’nin müvekkili şirketten haksız yere elinden alınmasını sağlayan bir araç olduğunu, müvekkili şirkete ait davalı şirketteki hisselerin satışa konu edildiği icra dosyalarında icra takip alacaklısının dava dışı … kontrolü altında olan … isimli şirket olduğunu, davalı …’in ise dava dışı … eşi olduğunu, o tarihte davalı şirketin yönetiminde olan davalılar … ve …’in kasten ve kusurlu davranarak birlikte müvekkili şirketi zarara uğrattıklarını ileri sürerek dava değeri ileride artırılmak ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin haksız eylemlerin gerçekleştiği tarihten itibaren faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar … ve … vekili, davacının dava konusu edeceği meblağ esasen belli olduğundan belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığını, 6762 sayılı TTK’nın 341. maddesi gereğince, yönetim kurulu üyeleri hakkında dava açılabilmesi için genel kurulda bu yönde bir karar alınması gerektiğini, bu şart olmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, iddiaların muhtabının müvekkillerinin olmadığını, bu nedenle müvekkillerine husumet düşmediğini, müvekkillerinin ikametgahının bulunduğu İstanbul Anadolu Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunu, sermaye artırımı sürecinde alınan kararların hiç birine muhalefet etmeyen veya genel kurulda alınan kararların iptali istemeyen davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, sermaye avanslarının davalı şirketin kredi borçlarının tasfiyesinde kullanıldığını, müvekkilleri hakkında ceza davasının beraatle sonuçlandığını, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı şirket vekili, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, aynı taleplerle mahkemenin 2015/708 Esas sayılı dosyasında derdest davanın olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkili şirketteki hisselerin elinden çıkmasında müvekkili şirketin ilgisinin bulunmadığını, davacının iddialarının muhattabının müvekkili şirket olmadığını, sermaye artırımına ilişkin genel kurulda alınan kararların iptalini istemeyen davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, asıl davanın, davalı şirketin usulsüz işlemleri ve haksız fiil nedeniyle tazminat ve alacak istemine, birleşen davanın ise, davalı şirket ve şirket yönetim kurulu üyeleri hakkında usulsüz işlemler ve haksız fiil nedeniyle tazminat ve alacak istemine ilişkin olduğu, birleşen davada, davalıların HMK 14.mad. gereğince, şirket merkezinin bulunduğu yer Şişli /İstanbul olduğundan yetki itirazının yerinde görülmediği, birleşen davada, davalı … AŞ yönünden talebin, mahkemenin 2015/708 Esas sayılı asıl dosyasında 07/07/2015 tarihinde açılan dava ile görülmekte olduğu anlaşıldığından bu davalı şirket yönünden derdestlik itirazının kabul edildiği, birleşen davadaki diğer davalılar … ve …’nun şirket yönetim kurulu üyesi olarak yaptıkları haksız eylem ve işlemler nedeniyle davacının tazminat isteminde; 09/09/2009 tarihinde alınan sermaye arttırım yönetim kurulu kararı üzerinden iki yıl ve beş yıllık sürelerin geçtiği, bu nedenle davalıların zaman aşımı def’inin kabul edildiği, asıl davada ise davacının 19/01/2010 tarihinde kadar davalı şirket ortağı olduğu, davalı şirkete 34.179.899,25 USD (52.618.209,56 TL )sermaye avansı gönderdiği, bu tutarın geri alınacak bir borç olmadığı, 09/09/2009 tarihli yönetim kurulu kararı ile sermaye artışına ve artışın davacıya düşen payının sermaye avansından karşılanmasına (davacı taraf temsilcisinin katılımı, itirazı, ve hiç bir ihtirazi kaydı olmaksızın) oy birliğiyle karar verildiği, bu kararın 28/09/2009 tarihli olağan genel kurul toplantısında aynı koşullar altında oy birliğiyle onaylandığı ve ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, davacının 52.611.000 TL sermeye avansının sermaye payı artışı olarak davalı şirket sermayesine eklendiği, davacının 2008 yılından kalan 48.000,53 TL alacağı ile sermaye avansından kalan 7.209,56 TL toplamı 55.210,09 TL’nin İst. …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına 04/08/2015 tarihinde davacı borcu olarak davalı şirket tarafından ödendiğini, davacının başkaca alacak kaydına rastlanmadığı, dolayısıyla davacının sermaye arttırımı olarak kullanılan bu avansı istemesinin yasa gereğince mümkün olmadığı, bunun dışında davalı şirkette kalan 55.210,09 TL ‘nin de yine davacı borcu olarak İİK.89.maddesi gereğince ikinci haciz ihbarnamesi ile İst. …. İcra dairesinin … Esas sayılı takip dosyasına yatırıldığı sabit olduğundan davacının bu konudaki talebinin konusuz kaldığı gerekçeleriyle asıl davada; zamanaşımı def inin reddine, davacı alacağının dava tarihinde 55.210,09 TL olarak tespiti ile bu alacağın İstanbul … İcranın … Esas sayılı takip dosyasına İİK 89 mad gereğince ödenmekle konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada, hukuki yarar, taraf ehliyeti, husumet ve dava şartı itirazlarının reddine, davalı …. A.Ş’nin derdestlik ilk itirazını kabulü ile bu davalı yönünden davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalılar … ve …’nun zamanaşımı definin kabulü ile bu davalılar yönünden davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı asıl ve birleşen davanın davacı ile davalı şirket vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Asıl ve birleşen davanın davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; – ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli incelemeyi içermediğini, raporun konusunda uzman bilirkişi tarafından düzenlenmediğini,-davalı şirketin artırılmış sermayesinin karşılığı olarak müvekkili şirketin sahip olduğu hisselerin, muvazaalı işlemler ile müvekkilinin elinden alındığını, bu nedenle davalı şirketin sermaye artırımı işlemlerinin, gerçek anlamda bir sermaye artışı olmadığını, dava konusu 34.179.983.25 Amerikan Dolarının müvekkilinden haksız yere elinden alınmasını sağlayan bir araç olduğunu, -asıl davada müvekkilinin davalı şirkete göndermiş olduğu paralar ile ilgili bir alacak iddiası bulunmakta iken, birleşen davada ise, davalı şirkete yapılan yatınmlara rağmen çok kısa bir süre zarfinda müvekkili hisselerinin elinden alınmasından dolayı uğranılan zarann tespiti ve tazmini talebini içerdiğini, bu nedenle, birleşen dava yönünden derdestlik tespitinin hatalı olduğunu, -zamanaşımı bakımından mahkemenin atıfta bulunduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 309. maddesinin somut olaya uygulanamayacağını, genel zamanaşımı kuralına bakılması gerektiğini, zira davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin davalı şirkete verdiği zararlar değil, o sırada davalı şirkette yönetim kurulu üyeleri olan davalı gerçek kişilerin müvekkili şirkete vermiş oldukları zararın tespiti ve tazmini talep edildiğini, ayrıca dayanılan hukuki sebepler Türk Ticaret Kanunu’ndan değil, Türk Borçlar Kanunu’ndaki genel hukuki sebepler olduğunu, -müvekkili şirketin elinden alınan davalı şirket hisselerinin iadesinin konu edildiği İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/154 E. sayılı dava dosyasının halen derdest olduğunu, ayrıca hisselerin devrinden sonra yapılan genel kurullar ile ilgili davaların da halen derdest olduğunu, bu davaların sonuçlanması beklenmeden karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. B-Asıl ve birleşen davanın davalı şirket vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; asıl davada mahkemece esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de, TBK md 147/4 ve 6762 sayılı TTK md 309 gereğince, davanın zamanaşımına uğradığından bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin asıl davadaki kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Asıl davada, davacı şirketin %95 oranında hissedarı olduğu davalı şirkete sermaye artırımında kullanmak amacıyla para gönderdiği, sermaye artırımı işlemlerinin akabinde, davacı şirketin davalı şirketteki hisselerinin muvazaalı işlemlerle elinden alındığı, dolayısıyla sermaye artırımı yoluyla davacıdan haksız yere 34.179.983.25 Usd alındığı iddia edilerek bu tutardan şimdilik 10.000 TL’nin davalıdan tahsili istenmiş, davalı şirket ise, davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu paranın sermaye artırımında kullanıldığını, dava tarihi itibariyle davalının ticari defter ve kayıtlarında davacıya olan borcun da davacı şirketin borçlusu olduğu icra dosyasından gönderilen haciz ihbarnameleri doğrultusunda, icra dosyasına ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Birleşen davada ise, davacı tarafça, ortağı olduğu davalı şirkete sermaye artırımında kullanması amacıyla muhtelif tarihlerde para gönderdiği, sermaye artırımının akabinde davacının davalı şirketteki hisselerinin tamamının muvazaalı işlemlerle elinden alındığı, davalı şirketin sermaye artırımına ilişkin yönetim kurulu kararında imzası olan davalılar … ve … sermaye artırımının ardından gerçekleşen işlemlerden öncesinde bilgi sahibi olduklarını, dava konusu sermaye artırımı için gönderilen paranın davacıdan haksız yere elinden alınmasının amaçlandığını iddia ederek şimdilik 10.000 TL’nin davalılardan tahsili istenmiş, davalılar ise, davanın zamanaşımına uğradığını, yönetim kurulu üyeleri hakkında dava açılabilmesi için genel kurulda bu yönde bir karar alınmadığını, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, ispata muhtaç olduğunu, ceza davasının beraatle sonuçlandığını, belirterek davanın reddini savunmuşlardır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, asıl dava hakkında esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava yönünden ise, davalı şirket hakkındaki davanın derdestlik nedeniyle diğer davalılar hakkındaki davanın ise, zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiş, asıl ve birleşen karara karşı davacı vekilince, asıl davadaki karara karşı ise, davalı şirket vekilince süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Asıl ve birleşen davada, davalılar vekillerince süresi içerisinde zamanaşımı definde bulundukları ve ilk derece mahkemesince gerekçeli kararın hüküm fıkrasında asıl davada zamanaşımı itirazlarının reddine karar verilmiş ise de, bunun gerekçesi karar yerinde tartışılmadığı gibi, diğer usuli itirazların da hadise şeklinde değerlendirilip karara bağlanması gerekirken hüküm fıkrasında gerekçesiz olarak karara bağlanması doğru değildir.Birleşen davada ise, iki ve beş yıllık zamanaşımı sürelerinin dolduğu gerekçesiyle davalı gerçek kişiler yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davacı tarafça, davalıların eylemlerinin aynı zamanda suç teşkil ettiğinden haklarında ceza yargılamasının yürütüldüğü dolayısıyla somut olaya ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerektiği ileri sürülmüş olmasına karşın ilk derece mahkemesince, somut olaya ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanması koşullarının bulunup bulunmadığı tartışılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir. Öte yandan, davacı şirket tarafından, davalı şirketteki hisselerinin muvazaalı şekilde elinden çıktığı iddiasıyla hisselerin davacı şirkete ait olduğunun tespiti istemiyle açmış olduğu davanın İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/154 E. sayılı dava dosyasında görüldüğü, mahkemenin 21/12/2017 tarih, 2012/154 Esas 2017/1118 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği ve kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. O halde, anılan davanın eldeki davaya etkisi de tartışılarak toplanan deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar hiç değerlendirilmeden karar verilmesi de doğru değildir.HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiç biri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak, davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine göndermesi gerekmektedir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf eden taraflarca yatırılan istinaf harçlarının talep halinde, yatıran tarafa iadesine,4-İstinaf eden taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.09.06.2020