Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2052 E. 2020/1211 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2052
KARAR NO : 2020/1211
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/04/2018
NUMARASI : 2017/1077E. 2018/406K.
DAVALARIN KONUSU : Ticari Şirket Yönetim Kurulu Karalarının Geçersizliğinin Tespiti
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda ilamda yazılı nedenlerle kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili iddiasında özetle: davalı şirketin 20.08.2013 tarihli, 2013/05 sayılı kararının içerik itibariyle dava dışı şirket tarafından bağış yapılması hususuna ilişkin olduğunu, bağış yapılması konusunda şirketin esas sözleşmesinde herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi bu konuda alınmış bir genel kurul kararı da bulunmadığını, ayrıca davacılardan …’nın yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen toplantıya çağrılmadığını ve bahsi geçen kararın …’nın yokluğunda alındığını belirterek 2017/1078 Esas sayılı dosya içerisinde dava dilekçesi ile davalı şirketin 10.03.2014 tarihli, 2014/02 karar numaralı kararının, 2017/1079 Esas sayılı dosyadaki dava dilekçesi ile davalı şirketin 08.02.2012 tarihli, 2012/36 sayılı kararının, 2017/1080 esas sayılı dosya içerisindeki dava dilekçesi ile davalı şirketin 14.01.2013 tarihli, 2013/01 sayılı yönetim kurulu kararlarının davacılardan …’nın yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen toplantıya çağrılmadan yokluğunda alınmış kararlar olduğunu, bu kararların yoklukla (mutlak butlanla) geçersiz olduğunu, kararların içerik itibariyle de iptali gerektiğini ileri sürerek söz konusu kararların yoklukla ve/veya mutlak butlanla malul olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Asıl ve birleşen dava ile ilgili davalı vekilini savunmalarında özetle: davacıların kötüniyetli olduklarını, azınlık haklarının dürüstlük kuralına aykırı şekilde kullandığını, toplantıya çağrı için yasal düzenleme bulunmadığını, doktrindeki görüşlere göre telefonla yapılan çağrının dahi geçerli olduğunu, davalı şirketin kefaletine yönelik hususların konu edildiği yönetim kurulu kararlarında kefalet süresinin dava açılış tarihi itibariyle sona ermiş olduğunu ileri sürerek, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Asıl ve birleşen davalar, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından alınan kararların butlanla geçersiz olduğunun tespiti talebine ilişkindir. TTK.nun 390. Maddesine göre; esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Üyelerden hiçbiri toplantı yapılması isteminde bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu kararları, kurul üyelerinden birinin belirli bir konuda yaptığı, karar şeklinde yazılmış önerisine, en az üye tam sayısının çoğunluğunun yazılı onayı alınmak suretiyle de verilebilir. Aynı önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılmış olması bu yolla alınacak kararın geçerlilik şartıdır. Onayların aynı kâğıtta bulunması şart değildir; ancak onay imzalarının bulunduğu kâğıtların tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması veya kabul edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi kararın geçerliliği için gereklidir. Kararların geçerliliği yazılıp imza edilmiş olmalarına bağlıdır. Davacı …’nın sözü geçen yönetim kurulu kararların alındığı tarihlerde yönetim kurulu üyesi olduğu, kararların onun yokluğunda alınmış olduğu hususu sabit olup davacıya yönetim kurulu toplantı çağrısı yapıldığı kanıtlanamamıştır. Yönetim kurulu toplantısının çağrısız yapılması mümkün ise de bu şekilde gerçekleşen yönetim kurulu toplantısının geçerliliği, önerinin yönetim kurulu üyelerine iletilmesi ve katılımlarının sağlanması koşuluna bağlıdır. Bu koşullar somut uyuşmazlıkta yerine getirilmediğinden alınan kararlar butlanla geçersizdir … ” gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile davalı şirketin 20/08/2013 tarihli, 2013/5 sayılı yönetim kurulu kararının butlanla geçersiz olduğunun tespitine; birleşen 2017/1078 esas sayılı davası yönünden, davanın kabulü ile davalı şirketin 10/03/2014 tarihli, 2014/2 sayılı yönetim kurulu kararının butlanla geçersiz olduğunun tespitine; birleşen 2017/1079 esas sayılı dosyası yönünden, davanın kabulü ile davalı şirketin 08/02/2012 tarihli, 2012/36 sayılı yönetim kurulu kararının butlanla geçersiz olduğunun tespitine; birleşen 2017/1080 esas sayılı dosyası yönünden, davanın kabulü ile davalı şirketin 14/01/2013 tarihli, 2013/01 sayılı yönetim kurulu kararının butlanla geçersiz olduğunun tespitine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Elden dolaştırma yöntemiyle karar alınmasının hiçbir yönetim kurulu üyesinin, toplantı yapılması talebinde bulunmadığı ve bir üyenin belirli bir konuda ve karar şeklinde önerisini tüm üyelere sunduğu durumda geçerli olduğunu, somut olaydaki yönetim kurulu kararının alınması için toplantıların yapılmış olduğunu ve bu toplantıdan tüm yönetim kurulu üyelerinin haberdar edilmiş olduklarını, İlk derece mahkemesinin yönetim kurulu kararının alınması için somut olayda toplantı yapılmış olması gerçeğini görmezden gelmiş olduğunu, oysa toplantı yapılarak yönetim kurulu kararı alınması ile elden dolaştırma yöntemiyle yönetim kurulu kararı alınmasının iki farklı yöntem ve kurum olduğunu, ilkinde tüm yönetim kurulu üyelerine çağrı yapılarak yönetim kurulu toplantısı yapılması gerekirken, ikincisinde toplantı yapılmaksızın yönetim kurulu kararı alınabildiğini,İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, muhtelif tarihlerde alınan davalı şirket yönetim kurulu kararlarının yokluğunun tespiti talebine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirmede; 2017/1077 Esas sayılı dosya üzerinde, 2017/1078 Esas, 2017/1079 Esas, 2017/1080 Esas sayılı dosyaların birleştirilmiş olduğunu, esas ve birleşen dosya davacılarının …, … ve … A.Ş., davalının ise …. A.Ş. olduğu, esas ve birleşen dosyalarda nitelik ve tarih itibariyle farklı dört adet yönetim kurulu kararının davacı …’nın hiçbir toplantıya davet edilmeyerek çağrısız şekilde yönetim kurulu toplantısı yapılmış olduğu gerekçesiyle yokluklarının tespitinin talep edildiği; ana davaya konu 2003/5 sayılı yönetim kurulu kararının içeriğinin davalı şirketin sosyal sorumluluk projelerinde yer alması gerektiğinden bahisle faaliyet karının en fazla %25’ine kadar bir tutarın bağışta bulunulması hususuna yönelik olduğu, TTK’nın 523/3.maddesi uyarınca, bağışa ilişkin tasarrufun genel kurulun münhasır yetkileri arasında olması sebebiyle zaten yönetim kurulunun bağış konusunda karar alamayacağı, bu sebeple bahsi geçen 20.08.2013 tarih, 2013/05 karar sayılı kararı yoklukla malul olduğunun tespit edilmesi gerektiğinin ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Birleşen 2017/1078 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde, dava dilekçesine 10.03.2014 tarihli, 2014/02 karar numaralı kefalet verilmesi hakkındaki yönetim kurulu kararının konu edildiğini, söz konusu kararın davalı şirketin bağlı ortaklıklarından olan ve grup şirketlerinden olan dava dışı üç adet şirketin 31.12.2015 tarihine kadar mali kuruluşlarla imzalayacakları kredi sözleşmeleri, ilgili munzam senetler ile ilgili finansal sözleşmelerde davalı şirketin müteselsil kefil olunmasına yönelik alındığı anlaşılmaktadır. Birleşen 2017/1079 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde, dava dilekçesine konu 08.02.2012 tarih, 2012/36 numaralı kararın kefalet verilmesine ilişkin olduğu, söz konusu kararın davalı şirketin iştiraklerinden olan dava dışı iki şirketin 31.12.2013 tarihine kadar mali kuruluşlarla imzalayacakları kredi sözleşmeleri ve ilgili munzam senetlerde şirketin kefil olmasına yönelik alındığı görülmektedir. Birleşen 2017/1080 Esas sayılı dosyanın incelenmesinde, dava dilekçesine konu edilen kararın 14.01.2013 tarih, 2013/01 karar numaralı karar olduğu ve söz konusu kararın davalı şirketin iştirakları arasında bulunan dava dışı iki şirketin 31.12.013 tarihine kadar mali kuruluşlarla imzalayacakları kredi sözleşmelerine şirketin kefil olmasına yönelik alındığı, ancak TTK’nun 392/4.maddesi uyarınca bu şekilde çağrısız toplantı yapılabilmesi için önerinin tüm yönetim kurulu üyelerine yapılması gerekirken bu şekildeki farklı tarihli yönetim kurulu kararlarının çağrı usulüne riayet edilmeden alınmış olduğundan bahisle yokluğunun tespitini talep etmektedir.Davalı vekili dosya içerisindeki cevap dilekçelerinde, 08.02.2013 tarih ve 36 numaralı karara ilişkin olarak 31.12.2013 tarihinin geçmiş bir tarih olduğunu, 10.04.2014 tarihli 2014/02 sayılı yönetim kurulu kararına ilişkin olarak ise kararda bahsi geçen 31.12.2015 tarihinin geçmiş bir tarih olduğunu, dolayısıyla bu kararlara ilişkin davacının yokluğu tespitinde herhangi bir hukuki menfaati kalmadığını, TTK’nın 408. maddesi incelenirse, şirketin sosyal sorumluluk projeleri kapsamında yapacağı bağışın genel kurulun devredilmez yetkileri arasında olmadığını, zaten 2016 tarihinde şirketin tüm kar payının 19.07.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararla dağıtılmış olduğunu savunma sebebi olarak ileri sürmektedir.İlk derece mahkemesince davalı şirketin hali hazırdaki yönetim kurulu üyelerinin, dava konusu yönetim kurulu kararlarının alınmış olduğu tarih itibariyle kimler olduğuna ilişkin hiçbir tespit yapılmadığı ve ayrıca dava açanların ortaklık ve yönetim kurulu üyeliği sıfatının bulunup bulunmadığı, aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı denetlenebilir bir şekilde ortaya konulmadan karar verilmiştir. Ayrıca, bahsi geçen yönetim kararlarına ilişkin tutanaklar dosya içerisine kazandırılmadan, dolayısıyla söz konusu yönetim kararlarının içerikleri denetlenmeden, davalı vekilinin dava dilekçesine konu edilen davalı şirketin kefaletine yönelik kararlara ilişkin kefalet sürelerinin sona ermiş olmasından ötürü dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığına ilişkin savunma sebebi karşısında, hukuki yarara ilişkin dava şartının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmeden karar verilmiştir. Davalının, yönetim kurullarının toplanarak karar verdiğine ve tüm yönetim kurulu üyelerinin toplantıdan haberdar edildiğine dair savunması üzerinde durulmamış, bu konuda delil toplama ve değerlendirme faaliyeti yapılmamıştır. Dava konusu yönetim kurulu toplantılarına ilişkin safahat dosya ile ilişkilendirilerek somut şekilde açıklanmadan bu noktada şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmiştir. Yönetim kuruluna çağrının herhangi bir yasal şekil koşuluna bağlı olmaması nedeniyle, …’ya çağrı yapılarak söz konusu kararların alındığı yönündeki savunmanın ispatına olanak tanınmalıdır. HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, bölge adliye mahkemesince işin esası incelenmeden, mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için, dosyanın kararı veren mahkemeye veya yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmaksızın kesin olarak karar verilir. TTK’nın 83. maddesi uyarınca, ticari davalarda ticari defterlerin incelenmesine resen dahi karar verilebilir. Mahkemece yapılması gereken, öncelikle tüm delilleri topladıktan sonra şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaparak iddia ve savunmaları şirket kayıtları üzerinden denetlemek, yönetim kurulu toplantılarından davacı yönetim kurulu üyesinin haberdar edilip dilmediği, şirket kayıtlarına göre bu toplantılardan bilgisinin olup olmadığı belirlendikten sonra, davalının hukuki yarara ilişkin dava şartlarına yönelik savunması ile kararların içeriğine yönelik savunması ve TMK 2. maddesine yönelik savunması değerlendirilerek bir sonuca varmaktır. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, somut uyuşmazlığa ilişkin dosyaya sunulan delillerin değerlendirilmediği, anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, davanın kabulüne dair somut delillere dayılı gerekçelerin kararda gösterilmediği, kararın bu haliyle HMK’nın 297. maddesindeki zorunlu unsurları içeren bir karar olmadığı kanaatine varıldığından, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6.maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde kendisine iadesine,4-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.19/11/2020