Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2050
KARAR NO: 2020/981
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/05/2018
NUMARASI: 2014/403E. 2018/567K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle kısmen kabul kısmen reddine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekili, davalı vekilleri ve feri müdahil vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davacının dava dışı … A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı, aynı zamanda … Limited Şirketi’nin müdürü olduğunu, taraflar arasında 11/07/2012 tarihli sözleşmeye göre bu şirketlerdeki % 50 hissenin 5.000.000,00 TL + 350.000 Euro bedel ile davalıya satıldığını, ancak bu bedelin davalı tarafından tamamen ödenmediğini, yapılan ödemelerin TL karşılığının 3.360.868,00 TL olduğunu, bakiye alacak 2.188.232,00 TL’nin davalıdan istendiğini, davalının ödeme yapmadığını, aksine bu sözleşmenin yapılması ve hisselerin devredilmesine karşılık teminat amacıyla davalıya verilen 2 adet boş senedin davalı tarafından icra takibine konulduğunu, 24/10/2011 tarihli 200.000 Euro bedelli ve 17/01/2012 tarihli 250.000 Euro bedelli senetlerin zaten davalının borcundan mahsup edildiğini, bu nedenle 2.118.232,00 TL alacaklarının kaldığını ileri sürerek takibe konu senetlerden dolayı borçlu olmadıklarının tespitini, ayrıca 2.118.232,00 TL alacağın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; dava dilekçesinde belirtilen şirketlerde davacının hissesinin % 35’e karşılık geldiğini, diğer hisselerin dava dışı ortaklara ait olduğunu, hisse devirlerinin usulüne uygun yapılarak 29/06/2012 tarihinde tescil ve ilan edildiğini, 11/07/2012 tarihli sözleşmenin davacı tarafça kötü niyetli olarak düzenlendiğini, diğer devreden dava dışı ortakların hisseleri için davacının dava açma hakkının bulunmadığını, dayanak yapılan “sösleşme” başlıklı belgenin davalıya değer kısmı boş olarak imzalatıldığını, hisse bedellerinin ilgililerine devir sözleşmelerinde belirtildiği şekilde ödendiğini, dolayısıyla davacı tarafın bir alacağının kalmadığını, menfi tespite konu senetlerin ise teminat senedi olmadığına, dayanılan sözleşmede bu senetlere ilişkin herhangibir atfın bulunmadığını, davacının ihtarnamelerinin kendilerine tebliğ edilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava hukuki niteliği itibariyle Anonim Şirket ve Limited Şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklı alacak ve İİK.72.maddeye dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır. Yapılan yargılamalar sonucu iddia ve savunmaya, taraflarca sunulan ve imzaları inkar edilmeyen 11/07/2012 tarihli “sösleşme” başlıklı belgelere, hisse devri yapılan şirketlerin sicil dosyalarına, hisse devirlerine ilişkin dosyaya sunulan 25/06/2012 tarihli devir belgelerine, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı takip dosyalarına, davalının banka yolu ile gönderdiği ve tercümeleri sunulan ödeme belgelerine, takibe dayanak ve davaya konu olan senetlere, 19/01/2017 tarihli bilirkişi raporuna, aynı heyetten alınan 04/08/2017 tarihli ek rapora, davacı asilin 16/03/2017 tarihli duruşmada ve 17/05/2018 tarihli duruşmada alınan beyanlarına ve tüm dosya kapsamına göre; Menfi tespit davası yönünden yapılan incelemede, davacının başlangıçta icra takibine konu senetlerin dayanılan 11/07/2012 tarihli sözleşme kapsamında bu sözleşmenin teminatı olarak verildiğini ileri sürdüğü, 04/03/2014 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın “dava konusu senetlerin hisse devrine ilişkin olarak teminat olarak verilip verilmediği” şeklinde belirlendiği, ancak daha sonra davacı asilin iddiasını değiştirerek 16/03/2017 tarihli duruşmada davalı taraftan öncesinde borç para aldığını ve bu senetleri davalıya verdiğini, ortaklık konusunda anlaşma yapıldıktan sonra senet bedellerinin borçtan düşülmesini talep ettiğini, davalının bunu kabul ettiğini, senetleri isteyince yırtıp attığını söylediğini ileri sürdüğü, bu şekilde söz konusu senetlerin teminat senedi olmadığını, davacı tarafın kabul ettiği, ancak bu iddiasını yazılı delil ile ispat edemediği, senedin sebepten mücerret olup aksinin yazılı delillerle ispatının gerektiği, dolayısıyla senet borçlusu olan davacının menfi tespit davası yönünden davasını ispat edemediği anlaşılmakla bu talebin reddine; Alacak davası yönünden yapılan incelemede, feri müdahil olan ve davaya muvafakat veren kişiler ve davacının toplamda %50 olan A.Ş.ve Limited Şirketindeki hisselerin davalıya satışının gerçekleştiği, noter satışlarının 25/06/2012 tarihinde yapıldığı, dayanak yapılan “sösleşme” başlıklı belgenin ise 11/07/2012 tarihinde düzenlendiği, davacı yanın başlangıçta hisse devir bedelinin dayanılan belgedeki gibi 5.000.000,00 TL + 350.000 Euro olduğunu iddia etmesine karşılık, davacı asilin 17/05/2018 tarihli duruşmada şirket hisse devir bedelinin 5.000.000,00 TL olduğunu, eklenen 350.000 Euro’nun ise şirket malı olan çiçek bedelleri olduğunu belirttiği, her ne kadar davalı taraf noterde belirtilen hisse satış bedellerini ödediğini savunsada, dosyaya sunulan delillerden ve özellikle davalının hisse devrinden önce 24/10/2011 tarihinde başlayan ve hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam eden bankadan gönderilen ödemeler dikkate alındığında hisse bedelinin tamamını ödemediğinin mahkememizce kabul edildiği, hisse bedeli tarafların imzasının inkar etmedikleri belgeye göre 5.000.000,00 TL olduğu, her bir şirket hissesi için ayrı bir değer belirtilmediğinden ve davacı asilin 17/05/2018 tarihli duruşmada alınan beyanına göre bedellerin yarı yarıya olduğu, dava dışı hissesi devredilen …A.Ş.’de davacının herhangibir hissesinin bulunmadığı, buna göre limited şirket hisse devir değerinin 2.500.000,00 TL ‘ye karşılık geldiği, davacının % 35 hissesine ise 875.000,00-TL düştüğü, davacı tarafından da belirtilen 3.660.868 TL ödemenin yarısının (limited şirket hissesine düşen) 1.830.434,00-TL’ye karşılık geldiği, davacının % 35 hissesi dikkate alındığında davacının yaptığı tahsilatın 640.651,90 TL ettiği, davacının hisse değerinden alınan bu ödeme mahsup edildiğinde (875.000,00 TL-650.651,90 TL) davacının alacağının 234.348,10 TL kaldığı, her ne kadar feri müdahiller davacıya yetki verdiklerini beyan etselerde 11/07/2012 tarihli sözleşmenin sadece davacı tarafından imzalandığı, vekaleten işlem yapıldığına ilişkin bir beyanın olmadığı, dosyaya sunulan 28/03/2013 tarihli vekaletnamenin hisse devrine ilişkin bulunmadığı, sözleşme tarihinden sonra düzenlendiği, dolayısıyla feri müdahil olan ortaklar adına davacının dava açma hakkının olmadığı anlaşılmakla… ” gerekçesiyle, davacının açtığı menfi tespit davasının reddine, davacının davalı aleyhine açtığı alacak davasının kısmen kabulü ile, 234.348,10 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermiştir.Bu karara karşı davacı vekili, davalı vekili ve feri müdahil vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde de yer alan takas-mahsup talebi konusunda değerlendirme yapılmadığını, Menfi tespit davasında ispat yükünün davalıda olduğunu, buna rağmen mahkemenin aksi yönde değerlendirme yaparak karar verdiğini, Güvene dayalı olarak devam eden ortaklık görüşmelerinde davalının yazılı anlaşma öncesi ödemeleri olduğunu bu bağlamda davalının, müvekkilden menfi tespit davasına konu senetleri de aldığını, senetlerin esasen teminat senedi olduklarını, senede konu bedellerin ödendiği savunması değerlendirilmeden menfi tespit davasının reddi yoluna gidildiğini, hisse bedeline mahsup edilen senet nedeniyle borçlu olunamayacağını, Değer verilen ve hükme esas alınan sözleşmede bedel 5.000.000 TL + 350.000 EURO olarak kararlaştırılmışken mahkemece sadece 5.000.000 TL. üzerinden hüküm kurulduğunu, Davaya dayanak sözleşmenin müvekkili ve davalı arasında akdedilmiş olduğunu, müvekkilinin eş ve çocuklarının müvekkile tam yetki verdiklerini, zaten huzurdaki davaya müdahil olup bu iradelerini ve muvafakatlerini ortava koymuş olduklarını, Yargılama giderinin hatalı hesaplandığını, Faiz başlangıcının ihtarın tebliği tarihinden itibaren olması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Feri müdahil vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Alacak davasının tamamı üzerinden kabul kararı verilmesi gerektiğini, Mahkemece menfi tespit davasının reddine karar verildiği halde ancak hükümde aynı senetlere karşılık gelen ödemelerin hisse devrinden mahsup edilmesinin de çelişki oluşturduğunu, takas-mahsup yönünden de değerlendirme yapılmadığını, Sözleşmede yer alan 350.000 Euronun hatalı şekilde dikkate alınmadığını, Mahkemece hatalı şekilde sadece % 35 hisse üzerinden hüküm kurulduğunu, Müvekkiller davacıya tam yetki vermiş olduklarını, huzurdaki davaya müdahil olup bu iradelerini ve muvafakatlerini ortaya koymuş olduklarını Menfi tespit isteminin reddine ilişkin kararında hatalı olduğunu, bu hususta davacı istinaf dilekçesini aynen tekrar ettiklerini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştin. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk derece mahkemesinde gerekçe olarak, hiçbir somut veri değerlendirilmeden, salt davacı tarafça 17.05.2018 tarihli oturumda, verilen ifade doğrultusunda karar verildiğini, şirketlerin varlıkları ve hisse oranlarının değerlendirilmediğini, Dosya kapsamında, bilirkişilere verilen görevin 11.07.2012 tarihli sözleşme ve tarafların ortağı oldukları her iki şirketin 2012 ve 2013 yıllarına ait ticari defterleri incelenerek şirket hisselerinin devir tarihi itibari ile rayiç değerlerinin tespitinin yapılması olduğu halde bilirkişilerce belirtilen hususlar göz ardı edilerek rapor düzenlendiğini, Dosya kapsamına sunulan ödemelerin ne için yapıldığının bilirkişiler tarafından ortaya konulmadığını, Fer’i müdahil olarak davaya katılmış olanların davada taraf sıfatlarının bulunmadığını, Müvekkilinin … Ltd. Şti.’de davacı ait olan %35 oranındaki hisseyi ve diğer %15 oranındaki hisselerin hepsini noter satışı ile resmi senet karşılığında satın ve devralmış olduğunu ve noter senetlerinde bu hisse devirlerine ilişkin bedellerin ödendiğinin belirtildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştin.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, iki farklı hukuki ilişkiye dayandırılmakla ilk talep takibe konu iki adet bonoya dayalı olarak borçlu olunmadığının tespiti ikinci talep ise şirket hisse alım satımından kaynaklı alacak iddiasına dayanmaktadır. Davacı dava dilekçesinde menfi tespit davasının kabul edilmemesi durumunda ikinci talebine konu olan ve yargılama neticesi lehine hükmedilecek alacak miktarından menfi tespit davasına konu edilen senet bedellerinin takas ve mahsubunu talep etmektedir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın menfi tespit davası yönünden reddine, alacak davası yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili, davalı vekili ve feri müdahil vekilleri tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı … dava dilekçesinde, davalı … ile aralarında 11.07.2012 tarihli sözleşme imzalandığı, söz konusu sözleşme ile davalı …’ın, … A.Ş. ve …taki hisselerin %50’sini ( her bir şirkette %50 olmak üzere ) 5.000.000TL+ 350.000 Euro bedelle devralmış olduğunu, bu kapsamda davalı …’ın bir takım ödemeler yaptığını ancak halen 2.118.232 TL borcunun bulunduğunu, taraflar arasında az yukarıda bahsi geçen 11.07.2012 tarihli sözleşmenin imzalanmasına ve böylece hisse devrinin gerçekleşmesine teminat olmak üzere davacının davalıya keşide ve vade tarihi boş olan iki adet senet verdiğini öne sürmektedir. Bahsi geçen bu senetler Bakırköy …İcra Dairesinin … esas sayılı icra dosyasına konu edilen 200.000 Euro miktarlı 17.01.2012 tanzim tarihli 15.06.2012 vade tarihli bono ve Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasında takibe konulan 250.00 Euro miktarlı 21.10.2011 tanzim tarihli, 15.06.2012 vade tarihli senetlerdir. Davacı dava dilekçesinde, davalı tarafından 24.10.2011 tarihinde yapılan 200.000 Euro ve 17.01.2012 tarihinde yapılan 250.000 Euro ödemeyi kabul etmekte, bu ödemelerin 11.07.2012 tarihli sözleşme kapsamında yapıldığını beyan ederek bu ödemeler mahsup edildiğinde davalının hali hazırda dava tarihi itibariyle 2.118.232 TL borcu kaldığını öne sürmektedir. Davacı, Bakırköy … Noterliğinin 22.08.2013 Tarihli … Yevmiye Numaralı ve Bakırköy … Noterliğinin 22.08.2013 Tarihli … Yevmiye Numaralı ihtarnameleri ile bahsi geçen 2.118.232 TL tutarındaki miktarı eldeki davayı açmadan önce davalıdan talep etmiştir. Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesince yapılan yargılama aşamasında …, …, …’un davacı yanında müdahil olarak davaya katılma taleplerini içerir dilekçe sundukları ve feri müdahil olarak katılmalarına karar verildiği görülmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama aşamasında bilirkişi incelemesi yapılmış, 08.02.2016 tarihli ön raporda, banka hesapları ve bu bağlamda ilgili görünen muhasebe kayıtlarının dökümleri dosyada bulunmadığından dava dışı şirket hesaplarına gönderilmiş havale bedelleri ile hisse devir bedeli arasında ilişki kurulamadığı hususunda tespit yapılmıştır. Dosyaya sunulan 19.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda, davacının ön raporda bulunmayan … Bankası Florya Şubesine ait Hesap Estreleri ve 7 adet Transfer Belgesinin Türkçe Tercümesini sunduğu tespitinde bulunularak terditli bir değerlendirme yapılmış, ” SÖSLEŞME” başlıklı belgenin ve üzerinde elle yazılmış tutarların geçerli olması durumunda taraflar arasında hisse satışı nedeniyle davacının davalıdan alacak bakiyesinin bulunduğu, davacı tarafın takas mahsup talebinin benimsenmesi durumunda da davacının 450.000,00 Euro tutarındaki senet nedeniyle davalıya borçlu olmadığı, bahsi geçen sözleşme başlıklı belgenin ve üzerinde elle yazılmış tutarların geçerli olmaması halinde ise davalının hisse bedeli şeklinde gönderdiği 2.876.373,00 TL tutar dışında davacının alacağı bulunduğunu kanıtlanamaması durumunda ise davacının 450.000 Euro tutarındaki senet nedeniyle davalıya borçlu olduğunun kabulü gerekeceği yönünde sonuca varılmıştır. 09.08.2017 tarihli ek raporda yapılan değerlendirmede, 08.02.2016 tarihli bilirkişi ön raporuna atıf yapılmış, davacı tarafça hisse devir bedeli olarak belirtilen tutar ile ilgili dayanak gösterilen belgelerden tahsil edildiği belirtilenlerin banka havalesi şeklinde yapılmış ve dava dışı … Ltd Şti hesabına gönderildiğini, bu bağlamda bu paraların gönderildiği banka hesabına ilişkin ekstrelerin ve dava dışı … Şti’nin yardımcı muammer defter dökümlerinin ibrazı gerektiğini, sonuç olarak … Bankasının … iban numaralı hesabına ilişkin 01.10.2011-11.09.2013 tarihlerini kapsar işlemleri yansıtan hesap özetinin ibrazının sağlanması hususunda mahkemenin takdirinde olduğu, dosya içerisindeki ”SÖSLEŞME” başlıklı belgelerin hangisinin geçerli olduğu hususunun uzmanlık alanları dışında olduğu sebebiyle bu hususta bir sonuca varılamadığı yönünde kanaate varılmıştır. Dosya içerisinde Bakırköy …İcra Dairesinin … dosyası içeresine sunulan bilirkişi raporu mevcuttur. Söz konusu raporda, … Ltd Şti’nin toplam öz sermaye piyasa değeri 9.120.512,11 olarak hesaplanmış ve …’un … nezdinde bulunan 50.000 nominal pay miktarı %50 pay oranının satışa esas muhammen bedelinin 4.560.261,05 TL olarak hesaplandığı görülmüştür. Bakırköy …İcra Dairesinin … dosyası içeresine sunulan bilirkişi raporu da dosya içerisindedir. Söz konusu raporda, … A.Ş.’nin toplam öz sermaye piyasa değeri 5.719.313 olarak hesaplandığı ve …’un … nezdinde bulunan 87.500 nominal pay miktarı %35 pay oranının satışa esas muhammen bedelinin 2.001.759,00 TL olarak hesaplandığı görülmüştür. Bakırköy 51.Ceza Mahkemesinin 25.04.2016 tarih,2015/178 E,2016/327 K sayılı ilamı incelendiğinde katılanın …, sanıkların …, … oldukları, sanıkların üzerine atılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık eylemlerinden ötürü yargılanıkları, sanıkların müştekinin haberi olmaksızın yönetim kurulunu toplayarak sanığın müdür sıfatıyla imza yetkisini kaldırdıkları ve tek yetkili olarak sanık …’nin kaldığı, …’nin ise mülkiyeti belediyeye ait ve şirketin kullanım hakkı bulunan taşınmaz üzerindeki kullanım hakkının belediyenin oluru ile … isimli şahsa devretmiş olduğu hususunda iddianame tanzim edildiği, sonuç olarak sanıkların eylemlerinin özel hukuka aykırılık teşkil etmesine rağmen dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma kastı ile hareket ettiklerine ilişkin delil bulunmadığından ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği ve bu kararın kesinleşmiş olduğu görülmektedir. İstanbul …Noterliği’nin 25.06.2012 tarihli … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi incelendiğinde, …’un … Şti’ndeki 600 hissesini devir bedeli olarak 15.000,00 TL göstererek …’e, …’un aynı şirketteki 1400 hissesini 35.000,00 TL devir bedeliyle …’e devretmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bahsi geçen noter sözleşmelerinde …’un devir bedelini nakden ve tamamen aldığı yazmaktadır. Söz konusu şirkete ilişkin ticaret sicil gazetesi sureti incelendiğinde pay devri neticesinde pay devri ve hisse durumu 3400 pay karşısı 85.000 TL …, 600 pay karşı 15.000,00 TL … şeklindedir. …Anonim Şirketi’nin 28.06.2012 tarihinde yapılan 2010 ve 2011 yıllarına ait Olağan Genel Kurul Toplantısına ait Hazirun Cetvelinde hisse senetlerinin miktar ve adet olarak …’in 125.000 TL, 125 adet, …’un 87.500,00 TL, 87.500 adet, …, … ve … ‘un 12.500,00TL 12.500 adet olduğu anlaşılmaktadır.Dosya içeresindeki anonim şirket hisse devir sözleşmeleri incelendiğinde, sözleşmelerin adi yazılı şekilde, … A.Ş. ‘ye ilişkin yapıldığı, …’un kendine ait 30.5000 adet hissesini 30.500,00 TL nominal değeri üzerinden …’un 41.500 adet hissesini 41.500,00 TL nominal değeri üzerinden, …’un ise 72.500 adet hisseni 72.500,00 TL nominal değeri üzerinden yine …’un 11.000 adet hissesini 11.000,00 TL nominal değer üzerinden ayrı ayrı sözleşmelerle …’e devretmiş oldukları, bahsi geçen sözleşmelerin herhangi bir tarih ihtiva etmediği görülmektedir. 6098 sayılı TBK’nun 19.maddesine göre bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların gerçek ve ortak iradelerinin esas alınması gerekmektedir.Dosya kapsamı içerisinde ”SÖSLEŞME” adlı belge incelendiğinde, belgenin tarihinin 11.07.2012 olduğu, …’un … A.Ş. ve … Ltd Şti’deki hisselerinin %50’sini 5.000.000,00 TL+350.000 Euro bedelle …’e devretmiş olduğu görülmektedir. Şirket hisse devirleri işlemlerine konu “BELGE” başlıklı protokole …, … ve … taraf değildir.Davacının 11.07.2012 tarihli sözleşmeye kendi adına asaleten feri müdahili sıfatındaki eşi ve çocukları için ise temsilci sıfatıyla imza atmış olduğu davacı vekili tarafından dosya kapsamında ileri sürülmektedir. Bu noktada tartışılması gereken husus feri müdahil sıfatındaki tarafların babası olan …’un 3.kişinin fiilini taahhüt yoluyla çocukları olan şahısların hisselerini devretme taahhüdü altına girip giremeyeceğidir. Türk Borçlar Kanununda sözleşme özgürlüğü ilkesi ile taraf iradelerine bazı hallerde 3.kişilerin hukuk alanlarını etkileme imkanı tanımıştır. Sözleşmelerin 3.kişiler üzerindeki etkileri özellikle “3.kişinin yararına sözleşme” ve “3.kişinin fiilini taahhüt” hallerinde görülür. Dava konusu olayda şirket hisse devirleri işlemlerine sözkonusu hisselerin sahipleri taraf değildir. Ancak dosya kapsamındaki Bakırköy …Noterliğine ait 28.03.2013 tarihli … yevmiye numaralı onaylama şeklindeki vekaletnamede …, … ve … tarafından açıkça …’a hisse devir alım yetkisi verildiği,bu şahısların feri müdahil sıfatıyla davacı yanında davaya katıldıkları hususları kül olarak değerlendirildiğinde sözkonusu hisse devrine muvafakatlarının bulunduğu anlaşılmakla bu konudaki ilk derece mahkemesinde yer alan muhalefet şerhi yerindedir. Bahsi geçen sebeplerle davacı ve feri müdahil vekillerinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü gerekmektedir. Davalı vekili 16.03.2017 tarihli celsedeki ve ilk derece mahkemesindeki yargılama aşamasına ilişkin beyanlarında taraflar arasındaki 11.07.2012 tarihli sözleşme aslında rakamın boş olduğunu karşı tarafın kötü niyetli olarak sözleşmeyi sonradan doldurduğunu, bu sözleşmeden önce davacı tarafa borç verildiğini, bu kapsamda davacıya yapılan 550.000 Euro bedelli ödemelerin banka aracılığı ile yapıldığını ,karşılığında 2 adet senet alındığını, 11.07.2012 tarihli sözleşmenin de yapılan ödemeleri göstermek amaçlı makbuz nitelendiğinde düzenlendiğini beyan etmiştir. Somut olayda her ne kadar davalı sözleşmede yer alan bedellerin sonradan doldurulduğunu iddia etmiş olsa dosya kapsamında sözkonusu iddiasını ispata yarar yazılı bir belge sunamadığından, davalının bu şekildeki iddiasına itibar edilmemesi gerekir.Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde değildir. Davacı asil ise 16.03.2017 tarihli duruşma sırasındaki beyanında müvekkilinin davalıdan borç para aldığını karşılığında ise dava konusu senetleri verdiğini, tarafların Mayıs 2012 tarihinde ortaklık için anlaştıklarını, bahsi geçen senetlerin ortaklığa ilişkin borçtan düşülmesinin müvekkilince talep edildiğini, davalının ise kendisine senetleri yırtmış olduğu bilgisini verdiğini sonrasında 11.07.2012 tarihli sözleşmeyi yaptıklarını, sözleşmenin üzerinde bedel yazılı olduğunu, bu bedelin her iki şirket için yüzde elli ortaklık hususunda ödenen bir bedel olduğunu beyan etmiştir. Davacı asil 17.05.2018 tarihli celsedeki beyanında ise 11.07.2012 tarihli sözleşmede yazılı olan 5.000.000,00 TL’lik bedelin şirket hisselerine devri için olduğunu 350.000 Euro’luk bedelin ise çiçek bedeli olduğu, şirketlerin birlikte çalıştığını, limited şirketin ithalat yaptığını, A.Ş.’nin ise satış amasında etkili olduğunu, söz konusu anlaşmanın limited şirketteki ve anonim şirketteki paylar için ayrı bir bedel şeklinde yapılmadığını, bütün şirketteki paylar için yarı yarıya olacak şekilde hisse devirlerinin yapıldığını beyan etmiştir. Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebileceği gibi borçlu borcun varlığını inkar da edebilir. Bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşmektedir. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükünün davacı borçludadır. Az yukarıda anlatılanlar ışığında somut olayda icra takibinin iki adet bonoya dayandığı, bonolardan birinin üzerinde nakden ibaresinin bulunduğu, her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinde ihdas sebebini talil ederek teminat senedi iddiasına dayanmış olsa da daha sonra davacı asil duruşma sırasında senetlerin davalı yandan almış olduğu borca karşılık kendisi tarafından davalıya verildiğini ikrar etmiştir. Bu durumda özetle davacı hisse satın alımı neticesi davalının kendisine borçlandığını ve kendisinin takas mahsup hakkını kullanarak davalının bu borcundan senetler dolayısıyla kendisinin borçlu olduğu miktarın indirilmesi neticesi kalan bakiyenin dava konusunu oluşturduğunu öne sürmektedir. Hiç şüphesiz ki davacı vekilinin bu iddiasını HMK’nın 200 ve devamı maddeleri gereğince yazılı delille ispatlanması gerekmektedir. Davacı asil, 17.05.2018 tarihli celsedeki beyanında ise 11.07.2012 tarihli sözleşmede yazılı olan 5.000.000,00 TL’lik bedelin şirket hisselerinin devri için olduğunu, 350.000 Euro’luk bedelin ise çiçek bedeli olduğunu beyan etmekle hisse alım satımından kaynaklı olarak talep edebileceği bedelinin 5.000.000,00 TL’ olduğunu kabul etmiştir. Taleple bağlılık esas olduğundan ilk derece mahkemesi de isabetli şekilde davacı asilin bu yöndeki beyanına itibar ederek değerlendirme yapma yoluna gitmiştir.Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekir. Dosya içerinde bulunan ve taraflarca aksi iddia edilmeyen mail çıktılarından görüleceği üzere davalının davacıya 3.000.000 TL borcunun bulunduğunu ve bunun 1.000.000 TL’sini oto yıkama ve bonsailer için ödediğini,2000.000 TL kaldığını, ancak 1000.000 TL den kalan 386.000 TL’nin öncelikle ödenmesi gerektiğini, taraflar arasında ortaklık anlaşmasındaki davalının yapması gereken ödemelere ilişkin bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. Şirket hisse devir bedeli ve bunun ödeme şekline ilişkin sözleşmenin ayrı olarak, adi yazılı şekilde düzenlenebileceği, devir bedeline ve ödeme şekline ilişkin bu sözleşmenin hisse devir şekli olan noterde imzaların onaylamasının bir geçerlilik şartı olmadığı yüksek yargı kararında içtihat edilmiştir (Bkz. Yüksek 11. Hukuk Dairesinin 16.09.2013 T. 2012/18047 E., 2013/15799 K. sayılı kararı). Bu sebeple davalı vekilinin noter senedine itibar edilmesi gerektiği ve ” Sösleşme” adlı belgede hüküm altına alınan hisse devir bedelinin gerçek değer olmadığı yönündeki istinaf başvurusu yerinde değildir. Davalı vekili düplik dilekçesi ile davacı tarafından ibraz edilen banka dekontları ve müvekkiline gönderilen meblağların hisse devir bedeli için değil müvekkilinin ortak olduğu şirketin kalkınması için müvekkili için gönderilen paralar olduğunu ileri sürerek davacı yanın söz konusu paraları kötü niyetle kendi çıkarı için kullandığını, bu sebeple davacı hakkında Bakırköy CBS 2013/102502 soruşturma nolu dosyası ile suç duyurusunda bulunduklarını beyan etmiştir. Dosya içerisinde Bakırköy CBS’na ait 2013/102502 soruşturma 2013/43305 karar nolu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar incelendiğinde hadise hukuki mahiyette ihtilaf niteliği taşıdığından kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir. Davalının bahsi geçen ödeme dekontlarının şirketin işleyişi için kendisi tarafından yapılan ödemeler olduğu ve esasen noter senedinde belirtilen tutarda ödeme karşılığında hisseleri satın aldığı savunması karşısında az yukarıda bahsi geçtiği üzere taraflar arasında şirket yönetimine ilişkin anlaşmazlıklar bulunduğu zira bu anlaşmazlığın ceza yargılamasına dahi konu edildiği yine şirket işleyişine yönelik parasal konularda uyuşmazlık bulunduğunun taraflar arasındaki e-mail yazışmaları ile de sabit olduğu 24/10/2011 tarihinde başlayan ve hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam eden bankadan gönderilen ödemeler dikkate alındığında davalı vekilinin hisse devrine ilişkin ödemeyi herhangi bir makbuz ve belgeye bağlamadan elden yapmış olmasının olağan hayat koşullarda kabul edilemeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesindeki bedelin muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafça sunulan protokolle ispatlamak mümkündür. Taraflar serbest iradeleri ile rayiç bedeli her zaman belirleyip bu bedel üzerinden hisse devri yapabileceklerdir. Ayrıca dosyada yer alan 25.06.2012 tarihli noter senetlerinin …Şti’ne ilişkin hisse devirlerine yönelik olduğu, … A.Ş.’ye ilişkin olarak adi yazılı devir sözleşmelerinin düzenlendiği, sözleşmeler tarih ihtiva etmemekle sözleşmelerin devir eden ve devir alan tarafından ayrı ayrı imzalanmış oldukları görülmektedir. Bu noktada, bir taraftan davalı tarafça ”Sösleşme” isimli belgenin geçersizliği ileri sürülmesine karşın diğer taraftan davalı yanın, davacı taraf ile ortak oldukları şirketin işleyişi için davacıya banka yoluyla bir kısım ödemeler yaptığını ve bahsi geçen belgenin bu ödemeler kapsamında verilmiş makbuz niteliğinde olduğunu beyan etmiş olması karşısında davalı yanın bu beyanları dürüstlük kuralları bağdaşmadığı gibi çelişkili davranış yasağına da aykırılık teşkil edecek niteliktedir. Dosya kapsamında banka dekontları da yer alan ödemeye ilişkin tutarlar ve bu ödemelerin hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam etmiş olduğu hususu , sözkonusu dekontların dava dilekçesine ekli olarak davacı tarafça sunulduğu ve davalı tarafça bu ödemelerin tam olarak neye ilişkin yapıldığının da ortaya konulamamış olması hep birlikte gözetildiğinde davacının davasını ispat noktasında sözkonusu ödemelerin hisse senedi alımına ilişkin olarak yapıldığının kabulü gerekmektedir. Az yukarıda bahsi geçen noter senedi ,tarih ihtiva etmeyen ve adi yazılı şekilde yapılan hisse devir sözleşmeleri, hep birlikte değerlendirildiğinde davacı ve feri müdahillerin her bir şirkette sahip oldukları hisselerinin yarısını davacı tarafa ” Sözleşme” adlı belgede yer alan 5.000.000 TL değer üzerinden devretmiş oldukları anlaşılmaktadır. Elbette aslolan taraf iradelerine üstünlük tanımaktır. Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin hisse değerlerinin rayiç bedelinin tespit edilmesi gerektiğini ileri sürerek yapmış oldukları istinaf başvurusu kabul edilmemelidir. Taraflar arasında İlk derece mahkemesince usulüne uygun şekilde dava dışı her iki şirketin ticari defterleri incelenmiş davalının şirket ticari defterlerinde kayıtlı olan ödemeleri mahsup edilmiş sonuçta davalının 2.876.373,00 TL tutarında ödeme yaptığı anlaşılmıştır. Şu halde ilk derece mahkemesince davacının her iki şirketteki sadece kendisine ait hisseleri satma yetkisinin bulunduğu ve feri müdahillere ait hisseleri satış yoluyla devredemeyeceği kanaati ile az yukarıda yapılan ödemenin davacının her iki şirketteki kendisine ait hisse adedi gözönüne alınarak yapılan hesaplama sonucunda bulunan meblağ kadar davacının alacaklı olduğu sonucuna ulaşması hatalıdır. Bahsi sebeplerle davacı ve feri müdahil vekillinin her iki şirketteki sadece davacıya ait hisselerin satılarak devrinin gerçekleştiğinin kabulüyle yanlış değerlendirme yapıldığına ilişkin istinaf başvurusundaki gerekçeler doğru kabul edilmelidir. Davacı 200.000 Euro miktarlı 17.01.2012 tanzim tarihli 15.06.2012 vade tarihli her iki bono ile 250.00 Euro miktarlı 21.10.2011 tanzim tarihli, 15.06.2012 vade tarihli bonoyu davalıdan almış olduğu borç karşılığında davalı yana verdiğini ikrar etmiştir. Davacının dava dilekçesinde takas mahsup talebi karşısında az yukarıda hesaplanan 2.876.373,00 TL tutarındaki meblağ gözönünde bulundurularak menfi tespit davasının kabulü yoluna gidilmesi gerekirken davacının davasını ispatlayamadığından bahisle menfi tespit talebinin reddedilmesi isabetsizdir.Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin menfi tespit davasının reddi yoluna gidilmesinin hatalı olduğu bu yönündeki istinaf başvurusunun kabulü gerekir. Az yukarıda bahsi geçenler ışığında, davacının dava dilekçesinde usulüne uygun şekilde takas mahsup talebinde bulunduğu, dosya kapsamında ihtarname tebliğine ilişkin herhangi bir belge olmadığından dava dilekçesinin tebliğ tarihi itibariyle davalı tarafın temerrüde düşürüldüğü sabit olmakla, dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 23.09.2013 tarihinde takas beyanının gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu noktada dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 23.09.2013 tarihindeki TCMM efektif satış kuru göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılmalıdır. 23.09.2013 günü saat 15:30 itibariyle 1 Euro’nun efektif satış kurunun 2,6924 TL olduğu anlaşılmakla, dava dilekçesindeki menfi tespit talebine konu toplamda 450.000 Euro’luk senedin efektif satış kurulunun karşılığının 1.211.580,00 TL olduğu, davacı vekilinin takas mahsup talebinde bulunduğu, yapılan değerlendirme neticesi davacı tarafın 450,000 Euro’luk senetten kaynaklı olarak davalı tarafa borçlu olduğunun anlaşıldığı, bilirkişi davalının hisse bedeli karşılığı ödediği ve bilirkişi kurulunca isabetli şekilde tespit edilen 2.876.373,00 TL ile 450,000 Euro tutarındaki senetlerin karşılığı olan 1.211.580,00 TL’nin toplanması neticesi 4.087.953,00 TL tutarındaki meblağdan hisse alım satımına ilişkin alacak talebi açısından davalının sorumluğunun sona erdiği anlaşılmakla, davaya konu edilen ”Sösleşme” isimli belgede hisse alım satım bedeli olarak gözüken 5.000.000,00 TL tutarındaki kısımda 4.087.953,00 TL’nin mahsubu neticesi davacının halen davalıdan 9.012,047 TL tutarındaki hisse satış bedelinden kaynaklı bakiye alacağı olduğu anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sebeplerle davalının istinaf başvurusunun reddi, davacı ve feri müdahillerin istinaf başvurusunun kısmen kabulüyle ilk derece mahkemesince verilen hükmün kaldırılarak yeniden aşağıdaki gibi hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davalının istinaf başvurusu yönünden; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılmış olan istinaf harçlarının hazineye gelir kaydına; bakiye 12.006,24 TL nispi istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafın yaptığı istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B)HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacının ve feri müdahilin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davacının davalıya 24/10/2011 tarihli 200.000 Euro bedelli ve 17/01/2012 tarihli 250.000 Euro bedelli senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 2- Davacının alacak yönünden açtığı davasının kısmen kabulü ile 912.047,00 TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3- Alacak davasına yönelik fazlaya ilişkin talebin reddine, 4-Davacı tarafından peşin yatırılan 24,30 TL başvurma harcı ile 57.015,65 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Harçlar Kanunu’na göre alınması gerekli 145.064,96 TL harcın, peşin alınan 56.860,30 TL harçtan mahsubu ile geriye kalan 88.204,66 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 6-Davacı tarafından ilk derece yargılamasına yapılan harç, posta ve tebligat gideri olmak üzere (ayrıntısı Uyap’ta kayıtlı) toplam 1.928,50 TL yargılama giderinin davada haklılık oranına göre hesaplanan 1.229,80 TL kısmının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın kendi üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 102.050,29 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, AAÜT gereğince red edilen miktar üzerinden hesaplanan 75.016,48 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 9-Sarf edilmeyen gider avanslarının, talep halinde taraflara iadesine, 10-İstinaf aşamasındaki harç ve giderler yönünden; a-Davacı ve feri müdahil tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, b-Davacı ve feri müdahil tarafından yatırılan istinaf peşin harcının talep halinde ilgilisine iadesine, C-Davacı ve feri müdahil tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 11-Gerekçeli kararın, Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 12-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 3531.b.1-2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01/10/2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.
KARŞI OY Davacı vekili, iş bu davadaki alacak ve menfi tespit taleplerini, taraflar arasında imzalanan 11/07/2012 tarihli sözleşmeye göre iki şirketteki % 50 oranındaki hisselerin 5.000.000,00 TL + 350.000 Euro bedel ile davalıya satıldığı, davalının satım bedelini eksik ödediği iddiasına dayandırmaktadır. Davalı ise savunmasında, hisse satışına dair sözleşme içeriklerinde de belirtildiği üzere, hisse bedellerinin ödenmiş olduğunu, davacının bakiye hisse bedeli alacağı kalmadığını, senetler nedeniyle davacının davalıya borçlu olduğunu savunmuş ve davanın reddini istemiştir.Kural olarak satış sözleşmesinin peşin yapıldığı, edimlerin birlikte ifa edildiği kabul edilir. Satımın peşin ödeme suretiyle yapılmadığını iddia eden tarafın, bu iddiasını ispatlaması gerekir. Davacı, satım bedelinin ödenmediğini kanıtlamak üzere 11.07.2012 tarihli sözleşmeye dayanmaktadır. 11.07.2012 tarihli “SÖZLEŞME” başlıklı belgenin incelenmesinde; …A.Ş. ve … Ltd. Şirketi’nin hisselerinin %50’sinin davalı …’e 5000.000,00 TL + 350.000 EUR bedel üzerinden devredildiği belirtilmiş, satış bedelinden bakiye alacak kaldığına dair hiç bir açıklama yapılmadığı gibi, birinci paragrafın altında sıralanan 4 maddede, şirketin eski borçlarından davalının sorumlu olmayacağı, davacının sorumlu olacağı, devirden sonraki borçlardan şirketlerin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Sözleşmede, davacı tarafın bakiye bir devir alacağı kaldığından hiç söz edilmemiş, birinci paragrafta, hisselerin davalıya devredildiği hususunun belirtilmesiyle yetinilmiştir. Sözleşmenin bedel kısmında elle yazılmış “5.000.000,00 TL+ 350.000 EUR” kaydı vardır. Davalı, bu bedel rakamlarının davacı tarafından sonradan ve alacak yaratma amacıyla doldurulduğunu, bu belgeye itibar edilemeyeceğini savunmuştur. Davacı, yargılama aşamalarındaki beyanında, sözleşmenin bedel kısmında gösterilen 350.000 EUR’un, şirket malı olan çiçek bedeli olduğunu söylemiştir. 350.000 EUR yazısının, bedel kısmı dışına çıkıntı şeklinde yazıldığı anlaşılmaktadır. Davalı, bu belgenin bedel kısmının boş olarak imzalandığına dair belge örneği sunmuştur. Davalının savunmaları ve davacının bedel konusundaki çelişkili beyanları, bu belgeyi tartışmalı hale getirmiştir. Sözleşmede bu haliyle bile, davacının bakiye devir bedeli alacağı kaldığına dair bir kayıt bulunmadığından, davacının ispat yükünü yerine getirdiğinden söz edilemez. Davacının, senetlerle ilgili menfi tespit talebinde, senetlerin hisse devir işlemlerinde teminat olarak verildiğini beyan ettikten sonra, aşamalardaki beyanlarında bu iki senedi, davalıdan aldığı borç para karşılığında verdiğini kabul etmiştir. Bu durumda, davacının bu senetler nedeniyle borçlu olduğu, kendisinin de kabulündedir. Senetlere karşı açılan menfi tespit talebinin kabul edilebilmesi için, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü takas iddiasına konu bakiye hisse bedeli alacağının bulunduğunu kanıtlaması gerekir. Diğer taraftan, davacının kendisine ait olmaya hisse bedellerini, senetlerden doğan borcuna takas etmesi de hukuken mümkün görülmemektedir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davadaki tüm talepler yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararına muhalifim.