Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/2009 E. 2020/597 K. 18.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2009
KARAR NO : 2020/597
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2017
NUMARASI : 2014/627E. 2017/303K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)|
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin verilen hükme karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davalı banka tarafından … San. ve Tic.I.td.Şti ve … adına kullandırılacak kredilerin teminatı olarak tarih ve tutarı boş olan senet düzenlendiğini ve bu senetin müvekkili tarafından da imzalandığını, tarih ve tutarı sonradan doldurulan bu senede dayanılarak davalı tarafından müvekkili adına İstanbul ….İcra Müdürlüğünün…-Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, müvekkilinin …San ve Tic.Lld.Şti.’nde bulunan toplam 700,000.00-TL hissesinin 600.000,00-TL sini … 100.000,00- TL hissesini ise … hisse devir ve temlik sözleşmesi ile devrettiğini, müvekkilinin … ortağı olduğu şirketin diğer hissedarları ile anlaşamadığı için 21/07/2011 tarihinde hisselerini devrederek şirketten ayrıldığını ve davalı bankaya da buna ilişkin bildirimde bulunulduğunu, müvekkilinin kefaletten vazgeçtiğini bildirdiği tarihe kadar davalı bankadan kredi kullanılmadığını, davalı tarafından müvekkiline 11/03/2013 (tarihinde Bakırköy … .Noterliği … yevmiye numaralı ihtarname gönderilerek müşterek borçlu/ müteselsil kefil sıfatıyla toplam 349,352.00-TL borcu olduğu bildirildiğini, kambiyo takibine konu olan senet incelendiğinde sonradan doldurulduğu ve geçerli olmadığının anlaşıldığını, takip konusu senedin keşide tarihinin 18/03/2011 vade tarihinin 23/0l/2013 olduğunu, yani bu senedin gerçek bir senet olabilmesi için keşide tarihinde borç doğurucu bir işlemin veya kredinin bulunması gerektiğini, davalı kayıtları incelendiğinde de görüleceği üzere senedin keşide edildiği tarihte herhangi bir borç doğurucu işlemin söz konusu olmadığını, davacının kefaletinin geçerli olabilmesi için kredinin geri ödeme planında ve çekilen tutarları gösterir belgelerde kefilin imzasının olması gerektiğini, bu senedin alınmak istenen kredinin teminatı olarak verildiğini, ancak davalıdan kaynaklanan sebeplerle kredi alınamadığını, davalı bankaya ihtarnameyle bildirimde bulunmalarına rağmen müvekkilinin ortak olduğu dönemde kullandırmadığı krediyi sonradan kullandırarak kötü niyetli işlem yaptığını, davalı bankanın icra takibine konu ettiği gibi bir alacağının ve müvekkilinin davalıya herhangi bir borcu olmadığını belirterek, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin geçerli bir senet olmadığından iptaline, davalının yapmış olduğu takipte haksız ve kötü niyetli olması sebebiyle İİK gereğince takip tutarının % 20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkum edilmesine ve yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; kefaletin, borçlu şirketin ortağı olup olmamakla da ilgili bir husus olmayıp şirket hissesinin devredilmiş olmasının da kefaleti sonlandıran bir sebep olarak kabul edilmeyeceğini, davacı tarafın da müvekkil Banka ile akdettiği sözleşme ile bu haklarından peşinen feragat etmiş olduğundan davacı tarafın kefaletten tek taraflı bir irade beyanıyla vazgeçmesinin mümkün olmadığını, Yargıtayın konuya ilişkin içtihatlarının da aynı yönde olduğunu, keşide edilen ihtara rağmen borcun ödenmediğini, davacı tarafın iddialarının aksine icra takibine konu bononun tüm unsurları havi bir kambiyo senedi olup takibinde de itirazsız olarak kesinleştiğini belirterek, öncelikle yasal unsurları taşımayan dava dilekçesinin iptaline, esasa girilmesi halinde haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının beyanları, tanzim olunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı tarafından davacı hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, takibe konu senedin 18/03/2011 keşide tarihli olduğu, vade tarihinin 23/01/2013 tarihli olduğu, 600.000USD olduğu, ancak takipte söz konusu senedin kısmi olarak 198.000USDsinin takibe konu edildiği görülmüştür. Taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi, davalı tarafından dava dışı şirketlere kullandırılan kredi dökümleri, davacının asıl kredi borçlusu şirketteki hissesini devrettiğine ilişkin belgeler, davacı tarafça şirketteki hissesini devrettikten sonra davalı bankaya çekilen ihtarname, davalı banka tarafından bu ihtarnameye karşılık Bakırköy ….Noterliği tarafından çekilen 20/03/2012 tarihli ihtarname ve tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında, davacının davalı bankadan daha önce ortağı olduğu şirket adına imzalanan genel kredi sözleşmeleri uyarınca davacının kefil olduğu ve bu kefalet sebebiyle davalı bankaya teminat amacını taşıyan davaya konu icra dosyasında takibe konu edilen teminat senedini verdiği, her ne kadar davalı tarafça söz konusu senedin teminat senedi olmadığı, daha önce kullanılan krediler sebebiyle borç senedi olarak verildiği iddia edilmişse de, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalı banka tarafından dava dışı şirkete daha önce kullandırılan kredilerin kapatılarak ödendiği, davacının şirket ortaklığından ayrılmasından sonra 1015, 1016, 1017, 1018, 1019, 1020, 1021, 1022 ve 1023 ek nolu kredilerin dava dışı şirkete kullandırıldığı, söz konusu kredilerin ilk kullanım tarihlerinin 28/05/2012 ile 12/11/2012 tarihleri arasında olduğu, dava dışı şirket davacı ve banka arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinin 22.maddesine göre, müşterinin bankayla olan ilişkilerinde doğmuş veya doğacak borçlarının ödenmesi zımmında vadesiz, vadeli kambiyo senetlerinin borçlu veya diğer borçlu sıfatı ile imza edilerek bankaya vermeyi kabul ve taahhüt eder hükmünün bulunduğu, yine 22.1.5 bölümünde müşteri veya sözleşme ve senetteki diğer imza sahiplerinin bu sözleşmenin aynı zamanda TTK madde 592, 690, 730 hükümleri gereği açık bono, çek, poliçe için bankaya verilen dönülmez bir yetki anlamında olduğunu, bu nedenle bankaya verdikleri kambiyo senetlerinin muacceliyet halinde veya her zaman bu hüküm muvacehesinde unsurları yazılarak, banka tarafından da kullanılabileceğini de kabul ve taahhüt eder hükmünün bulunduğu, dolayısıyla düzenleme tarihi genel kredi sözleşmesinin imza tarihi olan 18/03/2011 tarihi olan bononun dava dışı şirketin çekeceği kredilerin teminatını oluşturmak üzere teminat senedi olarak verildiğinin anlaşıldığı, her ne kadar kefalet sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme olup, söz konusu sözleşmeden bir tarafın tek taraflı irade beyanı ile dönmek mümkün değil ise de, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya çektiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranarak vereceği yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihi kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin Medeni Kanunun 2.maddesinde düzenlenen dürüst davranma kuralına aykırılık oluşturduğu, söz konusu durumun bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını oluşturduğu, sözleşmenin 22.maddesinde yer alan düzenlemelerin de Borçlar Kanunun 20.maddesinde düzenlenen genel işlem koşulları niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından, davacı tarafından ilk genel kredi sözleşmesinin düzenlenmesi esnasında verilen teminat senedi sebebiyle, teminat senetlerinin hangi hukuki ilişki ve ne için verilmişse sadece bunun için geçerli olabileceği, dolayısıyla davalı banka tarafından daha önce kullandırılan krediler sebebiyle alınan teminat senedi sebebiyle dava dışı şirkete sonradan kullandırılan krediler nedeniyle kullanılamayacağı anlaşıldığından, davanın kabulu ile, davacının İstanbul ….İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyasında ve bu dosyada takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takip konusu senedin davacı yönünden iptaline, Kötü niyet tazminatı isteminin şartları oluşmadığından reddine “, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; dava konusu kredi sözleşmesinin 2011 ve devamı yıllarda cereyan eden kredi işlemleri için akdedilmiş olup, kefilin bir kısım haklarından feragati ve kefaletten dönememe başta olmak üzere uyuşmazlık konusu konularda 818 sayılı Borçlar Kanunu’na göre hüküm tesis edilmesi gerektiğini, Davacının, dava dışı borçlu ile Banka arasındaki süresiz kredi sözleşmesinde müteselsil kefil durumunda olup, ortada cari hesap şeklinde yürüyen bir borç ilişkisi bulunduğundan, kredi borcunun bir tarihte tamamen ödenmiş olmasının kredi sözleşmesini sona erdirmeyeceğini, bu ödemeden sonra borçluya yeni bir kredi kullandırılmasının yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığını, dolayısıyla kefilin başlangıçtaki kefaletinin bu yeni kredi açısından da geçerli olduğunu, Davacı tarafın imzalamış olduğu kredi sözleşmesinin süresiz Genel Kredi Sözleşmesi olduğunu, davacı tarafın borçlu şirketteki hisselerini devrettiği yönündeki iddialarının doğru olabileceğini, ancak bu durumun da kefaleti sonlandıran bir sebep olarak kabul edilemeyeceğini, davacının gerçek kişi olarak kişisel kefaleti / avali bulunan Kredi Sözleşmesi ve bonodaki limitle / tutarla sınırlı olarak borçtan sorumlu olmaya devam ettiğini, Davacı tarafın imzaladığı kredi sözleşmesinde “Kefilin Muvafakat, Feragat ve Diğer Taahhütleri” Başlıklı 21.5 nolu maddesi devamında yer alan beyan ve taahhütleri ile kefaletten istifa etme hakkından dahi feragat etmiş olduğunu,Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için kefil aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında akdedilen sözleşme, genel hükümlere göre düzenlenmiş ticari nitelikte ve süresiz bir sözleşmedir. Başka bir ifadeyle borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığından sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam edeceği kuşkusuzdur. Öte yandan davalı taraf, sözleşmenin 818 Sayılı BK’nın 493 ve 494. md. hükmündeki kefaletten kurtulma imkanı veren haklardan feragat ve bu maddelere dayanarak bankaya karşı hiçbir istekte bulunmamayı kabul ettiği görülmektedir. 818 Sayılı BK’nın 493. ve 494. maddeleri hükümleri emredici nitelikte değildir. Bu nedenle, kefil, kredi sözleşmesi kurulurken, anılan hükümlerle kendisine kefaletten kurtulma olanağı veren haklardan peşinen feragat edebilir, böyle bir feragat hukuken geçerlidir. Kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Bu şekildeki bildirim akdin diğer tarafça açıkça kabul edilmedikçe hukuki sonuç doğurmaz. Kefaletten vazgeçme beyanında bulunulduğu tarihte cari hesap ilişkisinde borç bakiyesinin sıfır olması da sonuca etkili değildir. (HGK. 23.10.2002, 19-866/845). Ancak, ilk derece mahkemesi karar gerekçesinde de belirtildiği üzere, davacı tarafça davalı bankaya dava dışı şirketin ortaklığından ayrılmasından sonra davalı bankaya çektiği ihtarname ile dava dışı şirketin bugüne kadar çektiği krediler varsa söz konusu krediler sebebiyle oluşan borcun kendisine bildirilmesini talep ettiği halde, davalı banka tarafından verilen cevabi yazıda herhangi bir borç bildiriminin yapılmadığı, bilirkişi incelemesi sonucunda da bu tarihe kadar alınan tüm kredilerin ödenmiş olduğu, dava dışı şirketin ödenmeyen kredi borçlarının bu tarihten sonra kullandırılan kredilere ilişkin olduğu, bir güven kurumu olan bankaların yeni bir kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranarak vereceği yeni krediler için uygun teminatları alması gerektiği, kaldı ki ihtarname tarihi kadar bir borcu bulunmayan davacının çektiği ihtarname sonrası dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden dolayı davacının sorumlu olduğunu iddia etmenin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu kanaatine varılmıştır. Davacının avalist sıfatıyla imzaladığı 18/03/2011 keşide tarihli 23/01/2013 vade tarihli bono kapsamında kullandırılan kredilerin vadesinde ödendiği bankanın herhangi bir alacağı bulunmadığının bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, kat ihtarına ve icra takibine konu olan kredilerin, davacının avalist sıfatıyla imzaladıkları yeni bononun alınmasından sonra kullandırılan krediler olduğu, yani senedin teminat senedi olduğunun kabulü gerekeceğinden ve teminata konu kredilerin ödenmiş olması nedeniyle davacının bu senede dayalı sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı isabetli olduğundan; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-a)Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına, b)Bakiye 22.006,12 TL istinaf nispi karar harcının davalı …..’den tahsiline, Hazineye gelir kaydına.3-Davalı …. tarafından istinaf kanun yoluna başvurusu için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18/06/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.