Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1997 E. 2020/918 K. 17.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1997
KARAR NO : 2020/918
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/1486 Esas – 2017/198 Karar
TARİHİ: 23/03/2017
DAVA: Cezai Şart Alacağı
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin kararın davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 02/06/2008 tarihinde cem’an iki alanı içerir biçimde toplam 6.423.698,45 TL bedel üzerinden Gayrimenkul Satım Vaadi Sözleşmesi (“G5VS”) akdedildlğini, sözleşmede, sözleşmenin konusu, işin safhaları, sözleşme bedeli, ödeme yeri ve şartları, yetki hususu ve sair koşulların tanzim edildiğini, işin teslim süresi olarak bidayette 550 takvim günü belirlendiğin, davacının süreç içinde sözleşmenin 10 maddesi uyarınca kendisinden kaynaklanmayan ve kendisinin önleyemeyeceği sebeplere dayalı olarak 3 kez ve GSVS’ nin verdiği imkana dayalı olarak ek süre istediğini, davalı yanın iki kez cezai şart uygulaması yapılmaksızın ek süre verdiğini, ancak üçüncü istemde ek süre verirken, GSVS’ deki hakkına dayandığından bahisle artık cezai şart uygulaması yaptığını, oysa, 09/09/2009 tarihli sel felaketi, global ekonomik kriz, Bahçelievler ve Bedaş uygulamalarının mali sonuçlarına davacının katlanıp işi yürütmesini, 10300 sayılı parselin yarattığı idari sorun mevsim şartları ve imar yolu uygulama süreçleri, davalının proje ve malzeme onayı sürecindeki gecikmesi ve nihayetinde davalının geçici kabul işlemlerini geciktirmesi hasebiyle geç teslimin oluştuğunu, burada davacıya yüklenecek bir sorumluluk bulunmadığını, 26/06/2012 tarihli Geçici Kabul Tutanağı ile sürecin tamamlandığını, davalının GSVS’ nin 8. Maddesine dayanarak davacıdan 2.326.895,84 TL cezai şart tahsil ettiğini, bunun haksız bir işlem olduğunu ileri sürerek kesilen cezai şartın kesilme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan alınıp müvekkiline verilmesi yönünde karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle yetki ve zaman aşımı savunmaları ileri sürdüğünü ve işin esasına dair olarak da, müvekkilinin, davacıya başta kararlaştırılana ek olarak daha sonra toplam iki seferde 392 takvim günü cezasız ek süre verdiğini, buna rağmen oluşan geç teslim sebebiyle daha sonraki süreler yönünden cezai şart uygulandığını, davacının davadaki savlarının doğru olmadığını savunmuş ve davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı yana yükletilmesini ileri sürmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 23/03/2017 tarihli, 2014/1486 Esas – 2017/198 Karar sayılı kararında, “…Mahkememizce ceza-i şartın alınıp alınmayacağı konusunda taraflar arasındaki sözleşme incelenmek suretiyle bilirkişilerden rapor alınması cihetine gidilmiştir. Alınan bilirkişi raporunda özetle; taraflar arasında 02.06.2008 tarihinde bir Gayrimenkul Satım Vaadi Sözleşmesi (GSVS) imzalandığı konusunda çekişme olmadığını, anılan GSVS’ nin 2. maddesi, GSVS kapsamında yapılacak işlerin neler olduğunu tanımladıktan sonra, onun 8. maddesinin de “İşin Süresi ve Gecikme Cezası” konusunu düzenlediği müşahede olunduğunu, 8.maddeye göre, huzurdaki davalı bankaca verilen süre uzatımı hariç, iş zamanında bitirilemediği takdirde, geçen her takvim günü için huzurdaki davacı … A.Ş.’ye yapılacak ödemelerden Sözleşme (GSVS) bedelinin binde altısı oranında gecikme cezası (=ceza koşulu= cezaî şart) kesilmesi kararlaştırıldığını, davacı yan, GSVS’de bidayette belirtilen GSVS’ nin imzalanmasından itibaren 550 takvim günü sürede, GSVS’de tanımlı işin teslimini gerçekleştirememiş ve davalı yandan süre uzatımları talep ettiğini, avalı yanın “Meclis”inîn 09.02.2010 tarihli kararı ile davacıya önce 270 takvim günü ve daha.sonra aynı Meclis’in 22.9.2010 tarihli kararı ile de davacıya 122 takvim günü ek süre verildiğini, verilen bu ek süreler “cezai şart uygulanmaksızın”.. yerilen ek süre niteliğinde bahsi geçen surette ek süre verilmesi, verilen ek süre(ler) ile sınırlı biçimde, davacı yanın meydana gelen “iş teslimi gecikmelerinde” verilen süre ölçüsünde ve onunla mahdut surette kusurlu olmadığının davalı yanca da kabul edildiği ve süre uzatma istemi gerekçelerinin, verilen ve zikri geçen ek sürelerle sınırlı olarak, dayalı yanca da kabule şayan görüldüğünü, davalı yanın mezkûr kabulü, gerekçelerin etkisinin verilen iki ek süre ile sınırlı olduğu yönünde olduğunu, nitekim davalı yan, ikinci kez cezai şart uygulanmaksızın süre uzatımını verdiğini 05.10.2010 tarihinde davacı yana bildirirken, ona, aynı zamanda: işin uzatılan teslim tarihi olan 31.12.2010 tarihine dek bitirilmemesi durumunda, GSVS’ nin 13.maddesinde yer bulan haklarının işletilebileceği hatırlatmasını da izhar ettiğini, davacının 3. kez süre uzatımı talep etmesi kadısında ise, bu kerre davalı yan, yanlar arasındaki ilişkiyi sona erdirme hakkını İstimal etmeyip, cezai şarta ilişkin sözleşmesel imkânını kullanmak kaydıyla davacı yana işi bitirip teslim etmesi yönünde ek süre tanıdığını ve böylelikle yanlar arasındaki sözleşmeyi (GSVS) ayakta tutma yoluna gittiğini, sürecin davacının da sözleşmeyi (GSVS) ayakta tutmayı benimseyerek İlerlediği anlaşıldığını, zaman içinde işin tamamlandığı ve “İstanbul Avrupa Yakası Kuyumcu Kent Vezne Merkezi ve Rezerve Alanlar Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi”ne İlişkin Geçici Kabul Tutanağı (=”GKT”) ‘nın 25.06.2012 tarihinde, yanlar arasında ihtirazi kayıt olmaksızın imzalandığı görülmektedir. GKT metni üzerinde geçit kabul sürecinin nasıl/ne zaman başlatıldığı ve hangi aşamalardan/ne suretle geçerek tamamlandığına dair anlatım da bulunduğunu, işin bitirilme tarihi GKT’ de 20.06.2012 tarihi şeklinde zikredildiğini, davacı yanın ihtirazı kayıt dermeyan etmeyen GTY’yi imzalaması , metin bünyesinde yer bulan anlatımı ve geçici kabul işleyişini kabul ve teyit ettiğini gösterir bir anlatım olarak mütalaa olunduğunu, bu yönü ile bakıldığında, davacının dava dilekçesinde yer alan “iş tesliminde gecikme yaşanmasının bir diğer sebebi Bankanın geçici kabulü haksız yere geciktirmesidir” savının, bizzat davacının bu işlem ve eylemi ile “ileri sürülebilir olma” vasfını yitirdiği ifade edilebilineceğini, esasen, davalının geçici kabulü nasıl yapacağının da GSVS’ nin 12. maddesinde düzenlendiği görüldüğünü, buna göre Kuyumcukent ilgili kompleksinin bütünü yönünden davacı önce (ilk etapta) bir “geçici kabul” temin edecek (…davacı yanca İTÜ’den alındığı ifade edilen geçici kabul belgesi bu mahiyettedir…) daha sonra o kompleks içinde davalıya ait olacak taşınmazlardaki işler yönünden ikinci etaba geçilecek ve orada, davacının davalıya yapacağı bildirimin ardından, davalı yönünden geçici kabul, davalının görevlendireceği geçici kabul heyeti marifetiyle yapılacaktır ilkesi benimsenmiş ve teknik olarak bakıldığında da, somut durumda, davalı yan geçit kabul yönünden o süreci, davalıdan kaynaklı bir gecikmeye sebep olmadan tamamlamadığını, tapu devir işlemlerinin 13.08.2012 tarihinde yapıldığı hususunda ise taraflar arasında çatışkı olmadığını, işin davacı yanca bidayette kararlaştırılan 04.12.2009 tarihine kadar tamamlanmaması noktasında, davacının cezai şart uygulamadan süre verilmesine dair istemlerinden ilk ikisinin davalı yanca kabul edilerek istemlere uygun biçimde cezai şart tatbiki olmaksızın ek süre verilmesini, o süreler yönünden davacının teslim edememede kusurlu sayılamayacağı ve süre uzatım taleplerinin o iki etapta GSVS’de tanımlı süre uzatım talebinde bulunma koşullarına uyumlu olduğunun davalı yanca da benimsendiğini gösterdiğini, ancak davacının daha sonra, ilk iki uzatımda yer verdiği gerekçelere/onlara mümasil gerekçelere dayalı olarak süre uzatımı isteminde bulunmasını, kendisinin artık/süreç içinde 6762 sayılı e.TTK’nın 20/11 hükmünün gereğinbasiretli bir iş adamı gibi davranmaya uygun hareket etme mevkiinden çıktığını, işin tesliminde gecikme yönünden artık kusurlu kabul edilmesi gerektiği ifade edilebilir olduğunu, global ekonomik krizin etkilerinin anlar arası GSVS’nin imzalanmasından yaklaşık bir sene evvel yüzünü göstermeye başladığını, davacı yanın çalışma alanı itibariyle, ekonomik süreçleri izlemede uzman tacir olduğunu, belediyenin ve … yapması gerektiği savlanan işlerin davacı yanca yapılmak mevkiinde kalınmasını, 10300 sayılı parselin işleyişe etkisi, mevsimsel koşullar ve yabancı firmalardan tedarik edilecek malların sağlanamadığı şeklinde dermeyan edilen uzatım istemi gerekçeleri, işleyen sürecin esasen özünün davacı yana, cezai şart uygulanmaksızın üçüncü kez ek süre verilmesini haklı gösterecek nitelikte bulunamadığını, sel felaketinin oluş tarihi ve onun sonuçlarının 20 günlük bir çalışma ile, sair iş akışlarına paralel surette çözümlenebileceği dikkate alındıkta, teknik yönden o da, son kertede, davacının istemine haklılık kazandırır nitelikte görülmediğini, öte yandan davalının proje onayım ve malzeme onayını zamanında vermeyerek bu yönden temerrüde düştüğüne dair açıklık taşıyan ve e.TTK 20/son hükmüne uyumlu biçimde gönderilmiş bir ihtar da müşahede olunamadığını, bu yönlerimle mesele irdelenecek olursa, davalı yanın davacıya karşı cezai şart uygulamasının doğru ve yerinde olduğu kabul edilebilir niteliktedir ve davanın kabul koşullarının olmadığını dermeyan etmek mümkün görülebilineceğini, somut çekişme yönünden uygulanabilir bulunduğu takdirde, öğretideki anlatımı ve fiilen ödenen cezai şart tutarının ekonomik etkisi ve davacıyı iktisaden zorlamaya elverişli gelişen sürecin bütünü nazara alınarak ifade edilebilinir ki, ödenen cezai şartın 1/3’üne (üçte biri) kadar bir meblağın davacıya davalı yanca geri verilmesi yönünde hüküm tesisi hususunda muhtar olduğunu, bu yönde hüküm tesis edilecek olursa, davacı yanın bu meblağ için ayrıca dava tarihinden itibaren kısa vadeli avans faizi oranında faiz talep etmesi de mümkün görülebilineceği yönünde görüş bildirilmiştir. Yargıtay 15. HD.nin 27/06/2012 tarih 3240-4832 sayılı kararında; dava, davalı tarafından haksız olarak iş bedeli alacağından kesilen ceza koşulu tutarının iade istemiyle açılmıştır. Eğer yüklenicinin hakediş raporunun imzalanmasından tahakkuk işlemi yapılıncaya kadar yetkililer tarafından hakediş raporunda yapılabilecek düzeltmelere bir itirazı olursa, hakedişin kendisine ödendiği tarihten başlamak üzere en çok 10 gün üzere bu itirazını dilekçe ile idareye bildirmek zorundadır. Yüklenici itirazlarını bu şekilde bildirmediği takdirde hakedişi olduğu gibi kabul etmiş sayılır. Hakedişlere yüklenici tarafından usulüne uygun şekilde itiraz edilmemesi, veya hiç itirazda bulunulmaması hakkın düşmesi sonucunu doğurur. Somut olayda da yüklenici davacı tarafından ceza kesintisi yapılan hakedişe itiraz için davalıya itiraz dilekçesi verilmemiş olduğundan ve hakedişe usulünde itiraz yapılmamış olduğundan, hakedişin kapsamı kesinleşmiştir. Yapım işleri genel şartnamesinin belirtilen hükümleri delil sözleşmesi niteliğinde olup, delil sözleşmesi kesin kanıt niteliğinde olup tarafları ve mahkemeyi bağlar. Hakimin bu hususu doğrudan gözetmesi zorunlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği , keza aynı dairenin 11/09/2013 tarih 2012/6278-2013/4736 sayılı kararında da ; Eser sözleşmesinden kaynaklanan gecikme halinde alınacak cezalarla ilgili düzenleme gereği ödemeler konusunda davalı idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, gecikme cezaları hakedişlerden kesinti süreleri ile yapılmış olup, hakedişlerin tefrikinde herhangi bir kaydın bulunmadığı belirlenmiştir. Bu durumda davacı hakediş kapsamını olduğu gibi kabul etmiş sayılmıştır. Dolayısıyla hakedişlerden yapılan talep etme hakkının bulunmadığına dair yargıtay kararları gözönüne alınmak suretiyle, davacının davalı ile arasındaki 550 takvim günü sözleşme süresinde inşaatın yapılmasının kararlaştırıldığı, 392 gün olmak üzere 2 kez davalı tarafından bu sürenin uzatıldığı, davacı tarafından 3. Süre isteminin iyi niyet kurallarına uygun olmadığı, davalının 3.kez süre uzatmasının haklı nedene dayandığı, 550 günlük inşaat bitim süresine ek 392 daha süre verilmesine rağmen inşaatın tamamlanmaması neticesi cezai şart kesintisinin yapılmasının ve miktarının doğru olduğuna dair ve davacının bu bedeli isteyemeyeceğine dair bilirkişi raporu ile yukarıda belirtilen Yargıtay 15. HD.nin kararlarına göre , davacının hakedişleri itiraza kayıt koymadığı…” gerekçesiyle davacının açmış olduğu davasının reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:Sözleşmeye konu gayrimenkulün teslim süresi, sözleşme tarihinden itibaren 550 gün olarak belirlendiğini, taraflar arasında imzalanan GSVS’nin 10. maddesinde süre uzatımı verilebilecek hallerin düzenlendiğini, müvekkili şirket tarafından davalı Banka’ya üç kez süre uzatım talebinde bulunduğunu, davalı banka tarafından süre uzatım taleplerinin ilk ikisini kabul ettiğini, müvekkili şirket tarafından tüm bu çabalara rağmen, davalı Banka tarafından 5 Ekim 2010 tarihli yazısında, sürenin 31 Aralık 2010’a kadar uzatıldığı bundan sonra talep edilecek süre taleplerinin ancak taraflar arasındaki sözleşmenin 13. maddesinde belirtilen, geciken her gün için sözleşme tutarının %0,06 tutarındaki cezai şart kesileceği şartıyla kabul edileceğinin belirtildiğini, davalı Banka’nın bu işleminin söz konusu sözleşmeye, dürüstlük kuralına ve hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasındaki GSVS’nin 10. maddesinde süre uzatım talepleri hakkında bir sınır ve süre uzatım şartlarının öngörülmediğini, davalının müvekkili şirkete sözleşme kapsamında düzenlenen süre uzatım talebi hakkını kullanmasını dahi engellemiş olup sözleşmeye aykırı davrandığını, İTÜ den alınan rapora göre kusurlu ve eksik işler toplamının işin tamamının % 5 ini geçmediğini, buna göre davalının geçici kabulden kaçınmasının haklı görülemeyeceğini, davalı Bankanın işin geç tesliminden de sorumlu olduğunu, davalı Banka’nın geçici kabul sürecini uzatmasının da hukuka aykırı olduğunu, işin ihtirazı kayıtsız konulmadan kabul edilmesi nedeniyle gecikme cezası uygulamasının doğru olmadığını, davalı Banka’nın cezai şart uygulayabilmesi için kanunen aranan gerekli şartların oluşmadığını, tüm bu hususların yanı sıra kabul anlamına gelmemekle birlikte, mahkemenin aksi görüşte olması durumunda davalı Banka’nın uyguladığı cezai miktar fahiş olup hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu, taraflar arasında yapılan sözleşme bedeli 6.423.698,45 TL bedelli olup davalı banka tarafından müvekkili şirkete kesilen ceza tutarı ise 2.326.895,34 TL olduğunu, mahkemenin tüm bu hususlarda aksi kanaatinde olması durumunda bile müvekkili şirket KUYAŞ’a kesilen ceza miktarında, davalı banka’nın da inşa edilen yapının gecikmesinde kusuru bulunduğundan dolayı indirim yapılması gerektiğini, açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın kabulüne, haksız ve hukuka aykırı olarak kesilen cezai şartın taraflarına iade edilmesine,mahkemenin aksi görüşte olması durumunda fahiş olan cezai şartın kaldırılmasına, bu taleplerini reddedilmesi halinde tarafların karşılıklı kusurlu olmalarından dolayı cezai şartın tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki Gayrımenkul Satış Vaadi Sözleşmesi uyarınca geç teslim nedeniyle davalı yanın davacı şirket hakedişlerinden haksız kestiği ileri sürelen tutarın davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi HMK 355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Tarafların kabulündeki sözleşmeye göre davacının yükümlendiği işleri 04.12.2009 tarihinde bitirmesi gerektiği, iş nedeniyle davacı talebi üzerine 31.08.2010 ve 31.12.2010 tarihine kadar olmak üzere iki kez gecikme cezası uygulanmadan süre uzatımı verildiği, son olarak davacının 28.12.2010 tarihli uzatma talebine ise 31.12.2010 tarihinden itibaren işin teslim edileceği tarihe kadar her gün için sözleşmede düzenlenen oranda gecikme cezası ile süre uzatım verildiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. Davalı banka tarafından sürenin 31.12.2010 tarihine kadar uzatıldığının bildirildiği yazıda bundan sonraki süre uzatımlarında sözleşmedeki gecikme cezası koşulunun uygulanacağının da açıkça ve önceden bildirildiği gözetildiğinde, gecikme cezası uygulamasının sözleşme ve hukuka aykırı olduğu, cezai şart hükmünün uygulanacağının önceden bildirilmesinin dürüstlük kuralına aykırı olacağı yönündeki davacı istinafı yerinde değildir.Taraflar arasındaki sözleşmenin 12. Maddesinde Teslim, Muayene ve Kabul işlemlerinin ne şekilde yapılacağının açıkça düzenlendiği, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere, metni üzerinde geçici kabul sürecinin nasıl ne zaman başlatıldığı ve hangi aşamalardan ne suretle geçerek tamamlandığına ilişkin anlatıma yer verilen 25.06.2012 tarihinde yanlar arasında imzalanan geçici kabul tutanağının ihtirazı kayıtsız imzalandığı, geçici kabul tutanağının ekinde yer alan liste ve tutanaklarda belirtilen eksik hususların davacı şirket yetkililerinin de katılımı ile itirazsız imzalandığı da gözetildiğinde, davacı vekilinin işin % 5 eksiği ile de geçici kabulün yapılabileceği, bu yönde İTÜ raporununu alınmasına rağmen geçici kabulün davalı yanca yapılmadığı, bu nedenle işin geç tesliminde bankanın kusurlu sayılması gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmenin 8. ve 10 maddelerindeki işin süresi, süre uzatımı ve gecikme cezasına ilişkin düzenlemelmer gözetildiğinde cezai şartın ifaya ekli cezai şart niteliğinde olduğu, davalının yukarıda yer verildiği üzere 3. Kez süre uzatımını sözleşmedeki ceza koşulu uygulanarak benimsediği ve bu hususu öncesinden davacıya bildirdiği gözetildiğinde, davalının işi ihtirazı kayıtsız kabul ettiği, bu nedenle TBK 197/2 maddesi uyarınca şartları oluşmadığından davalının hakedişlerden gecikme cezası kesmesinin yasal olmadığı yönündeki istinaf nedeni de yerinde değildir. TTK’nın 22.maddesi uyarınca tacir ceza koşulunun tenkisini isteyemese de TBK’nın 182/son maddesi uyarınca; hakim, fahiş bulduğu cezai şartı resen tenkis edebilir. Davaya konu olayda, davacının tacir oluşu, taraflar arasındaki sözleşme hükmü, davacının gecikme cezası olarak ödemelerinden kesilen tutarın mahvına yol açacağına ilişkin sunulmuş delil ve belge bulunmayışı da dikkate alındığında, davacı vekilinin davalı yanca uygulanan cezai şartın fahiş olup kaldırılması veya tenkis edilmesi, yine davalının da gecikmede kusurlu olduğu kabulü ile indirim yapılması gerektiği yönündeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir.İlk derece mahkemesinin tarafların sundukları deliller, alınan bilirkişi rapor ve içeriğindeki tespitler ışığında kurduğu hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17/09/2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.