Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1937 E. 2019/145 K. 31.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1937
KARAR NO : 2019/145
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/1493 Esas – 2018/728 Karar
KARAR TARİHİ: 18/07/2018
DAVA : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı …aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine, davalı … KOLLEKTİF ŞİRKETİ Hakkında açılan davanın kısmen kabul – kısmen reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı …. tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Davacının iştigal konusu içinde “…” isimli yeni bir gemi yaptırdığını ve bahse konu geminin makine ve pervane aksamını davalı …’nın üreticisi ve diğer davalının da Türkiye’deki tek satıcısı olduğu şirketten satın aldığını, davacı ile … arasında 26.10.2005 tarihinde bir sözleşme yapıldığını, ayrıca…’nun bahse konu makine ve pervane aksamının tamir ve bakımı ile yedek parça temini hususunda da Türkiye’de tek yetkili firma olduğunu, anılan sözleşme kapsamında …gemisi için alınan ana makine ve pervanenin 30.10.2006 tarihinde teslim edilmesi gerekirken ana makinenin 23.02.2007 tarihinde, pervane aksamının ise 15.08.2007 tarihinde geç olarak davacıya teslim edildiğini, davacının geç teslim nedeniyle gemiyi makine ve ekipmanlar olmaksızın kızaktan denize indirmek zorunda kaldığını ve ek maliyetlerin doğmasına neden olduğunu, belirtilen tarihten geç olarak makine ve sistemin montajının gerçekleştiğini, ancak yapılan testlerde pervanenin yağ kaçırdığının tespit edildiğini, problemin çözümlenemediğini, yazılı ve sözlü olarak yapılan başvurulara rağmen davalıların yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, defalarca tekrarlayan arızalar nedeniyle geminin arızanın giderilebilmesi için Türkiye’ye getirildiğini ve arızanın giderilmesine kadar 22.06.2009 ila 27.12.2009 tarihleri arasında Tuzla Tersaneler Bölgesinde kaldığını, geminin Tuzlada bulunduğu esnada Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/106 D.iş sayılı dosyası ile delil tespiti yaptırıldığını ve rapor alındığını, iş bu davanın haklılığının da anılan rapor ile sübut bulduğunu, nihayetinde üretici firmanın hatasını kabul edip CPP sistemini, İtalya’dan gönderdiği mühendislerle ve …o’yu dışlayıp, tüm masrafları üstlendiğini söyleyerek değiştirdiğini, bu şekilde davalılarca malın ayıplı olduğu ve davacının zarara uğradığının açıkça ve hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde kabul edildiğini, davacının geminin kullanılamamasından kaynaklanan kazanç kaybının 1.316.000 ABD doları, tersane masrafları 90.000 ABD doları, geminin Tuzlada bulunduğu sırada dört sefer için acenteye 6.000 ABD doları ödendiğini, 5.400 ABD doları yakıt sarfiyatı, Çanakkale ve Tuzla’dan fener rüsumu olarak 725 ABD Doları, sağlık rüsumu olarak 335.00 ABD doları olmak üzere zararlarının cem’an 1.423.260.00 ABD Dolarına tekabül ettiğini, bu nedenlerle davacının fazlaya ilişkin tüm talep hakları saklı kalmak kaydı ile davacının uğradığı zararlara ilişkin olarak şimdilik 500.000 ABD dolarına sadır olan alacağın, asıl alacağa dava tarihinden itibaren bankaların 1 ABD Dolarına uyguladığı en yüksek ticari faiz oranı dikkate alınarak hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte BK.m 83/3 gereği fiili ödeme günündeki TCMB döviz efektif satış kuru üzerinden YTL karşılığının müşterek ve müteselsilen sorumlu davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, yargılama gider ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 12/06/2014 havale tarihli ıslah dilekçesinde; 500.000,00 USD üzerinden açmış oldukları davalarını 923.260,00 USD ıslah ederek toplam 1.423.260,00 USD’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş ve ıslah harcını yatırmış olduğu anlaşılmıştır. Davalı …. Koll. Şti. savunmasında özetle; davanını açıldığı tarih itibari ile 818 sayılı Mülga Borçlar Kanunu ve 6762 sayılı Mülga Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olduğunu, dava konusu olayın iki tacir arasında gerçekleşmiş ticari bir satım akdi olduğunu ve 6762 sayılı TTK madde 25/4 uyarınca altı aylık zamanaşımına tabi olduğunu, mülga B.K madde 207 hükmünün işbu davada uygulanmayacak olsa dahi öngördüğü bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, davanın eski TTK 25/4. maddesi hükmünce altı aylık zamanışımı süresi dolduktan sonra açıldığını ve bu itibarla davanın reddi gerektiğini, davacı ile davalı arasında davalıya ait inşa edilmekte olan … isimli gemisine ilişkin 26/10/2005 tarihinde “1 adet MaK 6M20 tahrik paketi” isimli ana makine, pervane, jeneratör kompresör ve sair teçhizatı içeren sözleşme imzalandığını, beş ayrı ülkede imalatçı ve satıcıdan tedarik edilen bu malların 10/08/2007 tarihinde CPP sisteminde teslim edilmek suretiyle teslimin tamamlandığını, montajdan sonra geminin denize indirilmiş ve 24/12/2007 tarihideki deneme seferi esnasında pervanede yağ kaçağının tespit olunduğunu, gemi servis şirketi (… Mak. Tic. Ltd. Şti) nezaretinde Haliç Tersanesinde havuzlandığını, pervane kanatlarının söküldüğünü ve gövdede mevcut hub içindeki O-ring kanalının 6.3 mm olması gerekirken 7.2 mm olduğunun tespit olunduğunu, kanaldaki bu 0.9 mm lik imalat hatasının imalatçı ZF ve klas kuruluşu BV Bureau Veritas onayı ile teflon şim konulmak suretiyle tadilatla kapatıldığını, 25/12/2007 tarihinde geminin tekrar denize indirildiğini ve birkez daha yağ kaçağı görülmesi üzerine bu sefer Tuzla Tersanesinde geminin tekrar havuzlandığını ve imalatçı ZF ve klas BV Burea Veritas onayı ile paslanmak şim konulmak suretiyle kanaldaki ayıbın giderildiğini ve geminin tekrar denize indirildiğini, bu kez pervane kapatılırken üzerindeki tapalardan birinin gevşek sıkıldığının tespit olunduğunu ve dalgıç marifetiyle tapanın sıkıştırılarak sorunun giderildiğini ve 05/01/2008 itibari ile geminin sefere çıktığını, 05/01/2008 tarihiden itibaren davacının herhangi bir yağ kaçağı veya pervaneye yönelik ayıp ihbarı ile davalıya veya servis şirketine müracaatta bulunmadığını, davacı tarafından davalıya yönelik ayıp sebebiyle herhangi bir talep gelmemesi üzerine Beşiktaş …. Noterliğinin 17/07/2009 tarih … yevmiyeli ihbarnamesi ile davalıya yönelik herhangi bir hasar ihbarı yada tespit talebinde bulunmamaları nedeni ile bu hususta davalı gıyabında yapılacak her türlü tespit ve sair işlemlere muvafakatleri olmadığını, herhangi bir bakım veya tespit talebi varsa bunu yazılı olarak bildirmeleri halinde servis şirketince gerekli incelemelerin yapılabileceğini ve tutulacak rapora göre de gereken işlemlerin yapılacağının ihbar olunduğun, davacının Beyoğlu … Noterliğinin 30/07/2009 tarih … yevmiye cevabi ihtarnameleri ile hasar ihbarında bulunduğunu ve Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/106 D. İş sayılı delil tespiti dosyasını da ihbar ettiğini, 20/08/2009 tarihinde başlayan karşılıklı yazışmalar neticesinde ancak 04/09/2009 itibari ile davacı gemisinde davalı tarafından inceleme yaptırılabildiğini, dalgıç tarafından görüntülü kayıt altına alınan bu inceleme akabinde davacıdan hasar giderimi için geminin havuzlamasının talep edildiğini, hatta bu konuda davalının 02/03/2009 tarihinde İstanbul Tersanesinde geminin havuzlanmasının planlandığını, ancak davacı tarafından havuzlamanın gerçekleştirilmediğini 04/11/2009 tarihinde havuzlamanın gerçekleştirilebildiğini, 04/11/2009 itibari ile pervanenin servis elemanlarınca imalatçı davalı … nezaretinde söküldüğünü ve pervane içindeki “hub”ın değiştirilmesinin gerektiğinin belirlendiğini, imalatçı ZF’nin değişikliği kabul ettiğini, pervane gövdesindeki hup’un imalatçı tarafından yenisi gönderilmek suretiyle değiştirildiğini, geminin hasarının giderilmiş halde 27/12/2009 itibari ile sefere çıktığını, davacı talepleri ile sözleşme hükümleri karşılaştırıldığında davacının taleplerinin reddi gerektiğini, sözleşmenin 12. maddesinin 6. paragrafında açıkça belirtildiği üzere hasar halinde geminin çekilmesi, havuzlanması, vinç, palamar gibi harcamaların garanti kapsamında satıcıdan talep edilemeyeceğini, 14. madde ile satıcı yalnızca bu sözleşme içerisindeki sorumluluklarını yerine getirmemesinden dolayı zarardan sorumlu tutulacaktır, satıcı hiçbir şekilde kar kaybı, gelir kaybı, sermaye kaybı ve üçüncü şahısların alıcıya yönelttiği iddialardan dolayı uğranılan veya alıcı tarafından yapılan dolaysız, tesadüfi veya dolaylı zarar ödemelerinden satıcının mükellef olmadığını, 6. madde 6 paragraf ile eğer alıcı satıcıya atfedilebilecek nedenlerle ortaya çıkan gecikmeden ötürü zarar görürse, alıcı gecikme için tazminat hakkına haciz olacaktır, bu durumda alıcı 4 haftalık bir telafi süresini takiben, her bir 7 günlük tam bir haftalık gecikme süresi için, gecikme nedeni ile zamanında veya sözleşmeye göre kullanılamayan ilgili donanım parçasının fiyatının %0,5’i kadar ve toplamda %5’ini geçmemek üzere zarar tazminatına hak kazanır, bu telafi alacının gecikme için çaresi olacaktır denildiğini, sözleşme hükümleri ve davacı taleplerinin karşılaştırıldığında davacının taleplerinin reddi gerekeceğini belirterek, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; davacının tazminat talebinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, bir an için davacının ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayandığı iddia edilse dahi davanın yasada belirtilen altı aylık süre geçirildikten sonra açıldığını, davacının sözleşmesel ilişki içinde bulunduğu tarafın diğer davalı … olduğunu, davalı ile davacı arasında ise herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığını, davacının oluştuğunu iddia ettiği ve tazminini talep ettiği zararın niteliği dikkate alındığında dahi davalının ürün sorumluluğundan bahsedilerek kendisine kusur ve sorumluluk atfedilmesinin mümkün olmayacağını, davanın öncelikle husumet nedeniyle reddine karar verilmesini, diğer davalı …’nun davalının Türkiye’de ürünlerini satmakta yetkili tek satıcısı olduğunu, tek satıcının sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına, riski de üstlenerek satan tacir olduğunu, mali yönden bağımsız olan tek satıcının kendi sermayesini koyarak sözleşme konusu malların satışının tüm rizikosunu da üstlenmekte olduğunu, sözleşmenin bu özelliği ile tek satıcıyı, davalı adına ve hesabına hareket eden acenteden ve kendi adına ancak başkası hesabına hareket eden komisyoncudan ayırdığını, tek satıcılık sözleşmesinin ana unsurlarından olan tek satıcının kendi ad ve hesabına hareket etmesi özelliği nedeniyle de davacı tarafından tek satıcının imalatçısı olan davalıya husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, davalı şirketin davacının iddia ettiği üzere üreticinin sorumluluğu kapsamında bir tazmin yükümlülüğünün bulunmadığını, üreticinin sorumluluğundaki hata/ayıp kavramları ile ayıba karşı tekeffül borcundaki hata/ayıp kavramlarının birbirlerinden farklı olduğunu, üreticinin sorumluluğu ile ayıba karşı tekeffül borcu, yöneldikleri amaç bakımından da birbirlerinden farklı olduğunu, ayıba karşı tekeffül borcunun temel amacının tarafların edimleri arasında bozulan dengenin yeniden kurulması iken, üreticinin sorumluluğu ile amaçlanan genelin can ve mal güvenli ile tehlike yaratan, güvenli olmayan ürünlerin piyasaya sürülmesinin yol açacağı zararlara karşı korunması olduğunu, bu durumda davacının davalı şirkete karşı ürün sorumluluğu kapsamında bir zarar giderimi iddiasında bulunmasının mümkün olmadığını, davacı tarafından gemi aksamının bir kısmı kendisinden ithal edilen davalıya karşı ayıp nedeniyle sorumluluk hükümlerine dayanılmasının mümkün olamayacağını, davacı delilleri arasında sunulan 10/07/2009 tarihli Deniz Ticaret Odası yazısında Haziran 2009 tarihi itibari ile geminin gelirinin 6.500 ABD doları ve basit maliyetinin de 2.200 – 2.500 ABD doları olduğunun belirtildiği, bu şartlar altında geminin günlük net gelirinin 4.000 – 4.300 ABD doları olarak belirlenmiş iken davacı tarafından bunun 7.000 ABD doları olduğunun iddia edilmesinin tamamen kötü niyetli olduğunu, aynı şekilde geminin uzun dönem kira sözleşmesi ile çalıştırılacağına ilişkin de herhangi bir kaydın olmadığını, bu nedenle çalışamadığı günlere ilişkin tam zamanlı bir hesap yapılmasının da piyasa koşullara aykırı olduğunu belirterek, öncelikle davanın müvekkili yönünden husumet nedeniyle usulden reddine, zamanaşımı nedeniyle reddine, olayda davalının gerek üreticinin sorumluluğu, gerekse ayıba karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde herhangi bir tazmin yükümlülüğü bulunmadığından davacının müvekkiline yönelik davasının esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi 18/07/2018 tarihli, 2014/1493 Esas – 2018/728 Karar
sayılı kararında, “… Yapılan yargılama davacı tarafın iddiaları, davalıların beyanları, mahkememizce yaptırılan bilirkişi sonucu düzenlenen raporlar ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında davacı tarafından açılan davada her bir davalıya yönelik açılan davanın ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda davacı tarafından:Davalı …’ya açmış olduğu dava yönünden; davacı ile davalı … arasında herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Davalı … pervane sisteminin üreticisi konumunda olup, ana makinanın üreticisi de başka bir şirkettir. Davalı …’ya davacı taraf ancak iki hukuki sebebe dayanarak dava açabilir. Bunlardan birincisi; ayıba karşı tekeffül hükümleri ve taraflar arasındaki alım satım ve eser sözleşmesi kapsamında açılabilecek bir tazminat davasıdır ki, davacı ile bu davalı arasında akdedilmiş herhangi bir sözleşme bulunmadığından, davacının davalı …’ya karşı satım sözleşmesi yada eser sözleşmesi kapsamında ve bunlarla bağlı olarak ayıba karşı tekeffül hükümleri uyarınca herhangi bir talepte bulunamayacağı izahtan varestedir. İkinci bir ihtimal ise, davalının mamülün üreticisi olması sıfatıyla sorumluluğu yönünden davalıya başvurulup başvurulamayacağı noktasında toplanmaktadır. Yerleşmiş Yargıtay içtihatları ve doktriner görüşlere göre, üreticinin sorumluluğu kavramı, üreticinin piyasaya sürdüğü ürünün hatalı olmasından dolayı doğan zararlardan kaynaklı giderim yükümlülüğünü ifade ettiği, ancak mamülün yada ürünün doğrudan doğruya kendisinde meydana gelen zararların imalatçının sorumluluğu kapsamına dahil olmadığı, bu gibi durumlarda satış akdindeki tekeffül hükümlerinin uygulanacağı anlaşıldığından, bu davalıya üretici sıfatı ile de sorumluluk yönüne gidilemeyeceği görülmüş, bu davalı hakkında açılan davanın bu nedenden dolayı husumet ehliyeti bulunmadığından reddine karar vermek gerekmiştir.Davalı …Dış Tic. Kollektif Şirketi yönünden, davacı ile davalı …. Makine Dış Tic. Kollektif Şirketi arasında 26/10/2005 tarihinde sözleşme yapıldığı, bu sözleşme ile davacıya ait … gemisi için ana makine ve pervane üretimi hususunun kararlaştırıldığı ve bu makine de pervanenin teslim tarihi olarak 30/10/2012 öngörüldüğü, ancak ana makinenin 23/02/2007 tarihinde, pervane aksamının ise 15/08/2007 tarihinde geç olarak davacıya teslim edildiği, geç teslim sebebiyle açılan davanın mahkememizin 2014/330 E. Sayılı dava dosyasında karara bağlandığı, bu dosyamızda ise davaya konu pervane sistemindeki arıza sebebiyle geminin çalışamamasından kaynaklı 22/06/2009-27/12/2009 tarihleri arasındaki dönemdeki kar kaybının talep edildiği, davacı ile davalı arasında akdedilen sözleşmenin satım sözleşmesi ve eser sözleşmesi niteliklerini içeren karma nitelikli bir akit olduğu, ancak davaya konu teşkil eden pervane sisteminin davacıya ait gemiye uygun şekilde imalatının ön görülüp satılması üstlenildiğinden sözleşmedeki eser sözleşmesi niteliğinin daha belirgin ve ağır olduğu görülmüştür. Özellikle belirtmek gerekir ki gerek sözleşmenin düzenlendiği tarih, gerek hasar tarihi ve gerekse dava tarihi dikkate alındığında taraflar arasındaki hukuki ilişkiye 818 sayılı borçlar kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği görülmektedir. Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 14. Maddesine göre taraflar sorumlulukta mesuliyet sınırlaması getirmiş bulunmaktadır. Buna göre ” satıcı sadece işbu sözleşmede belirtilen mesuliyetlerinin yerine getirilmesinden mesul tutulabilir. Satıcı hiçbir halde kar kaybı, gelir kaybı, sermaye maliyeti ve zarara uğrayan veya alıcının sebep olduğu 3. Kişilerin talepleri dahil, ancak bunlarla sınırlı olmayarak alıcının maruz kaldığı dolaylı arızi veya sonucunda oluşan zararlardan hiçbir şekilde sorumlu olmayacaktır” hükmü mevcuttur. Taraflar kural olarak bu şekilde bir sorumsuzluk anlaşması yapabilir ise de, 818 sayılı borçlar kanununun 99. Maddesi uyarınca hile veya ağır kusur halinde duçar olacağı mesuliyetten borçlunun iptidaen beraatini tazammun edecek her şart batıldır. Borçlar kanununun bu madde hükmü uyarınca satıcının hilesi ya da ağır kusuru halinde borçtan kurtulacağına yönelik başlangıçta düzenlenen sözleşmelerin batıl olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda üretilen malzemenin üretiminde ve bu şekildeki malzemenin satışında davalının ağır kusurunun bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Mahkememizce yaptırılan bilirkişi incelemelerinde teknik bilirkişiler tarafından hazırlanan raporlar dikkate alındığında söz konusu pervane sistemindeki O-ring kanalının derinliğinin gerekenden fazla olduğu ve bunun yağ kaçağına sebep olduğu, bu hususun ilk olarak teslim sırasında meydana çıktığı, davalı tarafından ilgili pervane sistemine 1.1 milimlik tefloşim (halka) konularak üründeki ayıbın giderilmeye çalışıldığı, 18/12/2007 tarihinde pervane sisteminin tamamının montajının tamamlandığı ve 18/12/2007 tarihinde montaj ve devreye alma işlemleri tamamlanarak davacıya teslim edildiği ve davalı tarafından bu teslimin tersane mühendisi davalı Niveko servis mühendisi ve davacı tarafça imzalandığı, 27/12/2007 tarihinde aynı şekilde geminin tekrar yağ kaçağı yaptığı, bunun üzerine 05/01/2008 tarihinde yeniden havuza alındığı, bu defa ilk montaj sırasında konulan 1 milimlik tefloşim çıkarılarak biri paslanmaz biri bronzdan yapılmış 1 milimlik iki ayrı şim konulduğu, bu şekilde pervane sistemindeki ayıbın giderilmeye çalışıldığı, yine 10/05/2008 tarihinde geminin yağ kaçağının devam ettiği ve yağ ilavesinin yapıldığı, ayrıca 22/06/2009 tarihinde tekrar yağ kaçağının oluştuğu ve bu yağ kaçağı sebebiyle geminin tekrar havuza çekildiği ve üretici firma tarafından en son pervane sisteminin değiştirilmesi suretiyle davacıya ait gemideki sorunun çözüldüğü, görüldüğü üzere davaya konu pervane sisteminde ilk teslim anından itibaren üretimden kaynaklı pervane sisteminin çalışmadığı, ve geminin yağ kaçağı yaptığı, yağ kaçağının oluşması üzerine davacı tarafından davalı satıcıya süresi içerisinde gerekli bildirimlerin yapıldığı ve ürünün yenisi ile değiştirilmesinin talep edildiği ancak davalı tarafından ilgili pervane sistemindeki arızanın şim konulmak sureti ile giderilmeye çalışıldığı, aynı arızaların garanti süresi içerisinde 3-4 kez tekrarladığı, her ne kadar sözleşmedeki garanti süresi 12 ay ve 20 ay olarak öngörülmüş ise de 20 aylık garanti süresi içerisinde arıza sebebiyle yapılan montaj işlemleri ve yapılan şim değişiklikleri sebebiyle geminin çalışamadığı sürelerin garanti süresine eklenmesi halinde de söz konusu pervane sisteminin 18/12/2007 tarihinde montajının tamamlanarak devreye alınması sebebiyle bu tarihten itibaren en son oluşan 22/06/2009 tarihli hasarın oluşma anına kadar 20 aylık garanti süresinin dolmamış olduğu, ayrıca 818. BK’nun 363. Maddesi uyarınca, satış akdine yapılan yollama sebebiyle satış akdindeki zaman aşımını düzenleyen BK.’nun 207. Maddesi uyarınca, satıcı daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise satılanın ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü davanın satılandaki ayıp daha sonra meydana çıksa bile alıcıya teslim vukuundan itibaren 1 sene geçmekle sakıt olacağı, fakat alıcının satıcı tarafından aleyhine ikame edilen davaya karşı satılanın tesliminden itibaren 1 sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkının sene geçmekle sakıt olmayıp devam edeceği, satıcı alıcıyı iğfal etmiş ise bu 1 senelik nöruru zamanda istifade edemeyeceği düzenlenmiş olup gerek öğreti, gerekse Yargıtay içtihatlı dikkate alındığında ağır kusur halinde de aynı alıcıyı iğfal etmiş gibi satıcının 1 senelik nöruru zamanda istifade edemeyeceği, bu durumda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu görülmektedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında davalı tarafından davacıya satışı yapılan pervane sisteminin üretimde ağır kusurlu olarak üretildiği, davacı tarafından bu kusurlar tespit edildikten sonra ürünün değiştirilmesi için defaten davalı şirkete başvuru yapıldığı, aynı arızanın 3-4 kez tekrarladığı, davalı tarafından pervane sistemine şim konulmak sureti ile bu arızaların giderilmeye çalışıldığı ve fakat her devasında arızanın tekrarladığı, en son üretici firma olan diğer davalı firma tarafından başlangıçta ilk yapılması gerektiği şekilde sonradan pervane sisteminin değiştirilmek sureti ile arızanın sonlandırıldığı, bu bağlamda davalı satıcı …Koll. Şirketinin hem sözleşmedeki garanti şartları, hem de BK. 363, maddesinin yollaması ile 207. Maddesi kapsamında imalatta ağır kusur sebebiyle söz konusu zarardan sorumlu olduğu, zarar miktarının tespiti konusunda ise her ne kadar belirtilen dönemde davacının gemisinin çalışmaması sebebiyle davacının uğrayabileceği zarar miktarının tespiti fiilen mümkün olmamakta ise de davacının gerek belirtilen dönemden önceki aynı döneme tekabül eden 1 yıl önceki kazanç durumu ile 1 yıl sonraki kazanç durumunun ortalaması esas alınarak hesaplama yapılması yada Deniz Ticaret Odası Başkanlığı tarafından belirlenen Haziran 2009 itibari ile bir geminin günlük gelir ve gider tabloları dikkate alınarak alternatifli olarak hesaplama yapılması istenilmiş, buna göre davacının belirtilen dönemdeki 188 günde 8 gün gemiyi çalıştırmayabileceği, 180 gün üzerinden davacının geliri ve katlandığı giderlerin 2008 ve 2010 yılları dikkate alındığında 954.653,40 USD olacağı, Deniz Ticaret Odası Başkanlığının ortalamalarına göre ise günlük net kazancın 3800,00 USD üzerinden hesaplanması halinde davacının kazanç kaybını 684.000,00 USD olacağı, günlük net kazancın 4.000,00 USD olarak hesaplanması halinde ise davacının belirtilen dönemde 720.000 USD zararının oluşacağı rapor edilmiştir. 2008 yılında deniz taşımacılığının çok iyi olduğu, 2009 yılında deniz taşımacılığının tamamen durma noktasına geldiği, 2010 yılında tekrar az biraz artış sağladığı bilirkişi raporlarından anlaşılmakla 2008 ve 2010 yıllarındaki davacının kazancının ortalamasının alınması haksızlığa neden olabileceği, bu bağlamda bir geminin 2009 yılındaki ortalama kazancının bildirildiği, deniz ticaret odasındaki cevabi yazıya göre günlük 4.000 USD’lik gelirin her iki taraf için de hakkaniyete daha uygun olduğu, bu kapsamda davacının belirtilen dönemdeki zararının 720.000 USD olduğu kanaatine ulaşılmakla bu miktar yönünden zarar isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir. Yine bu miktardan 392.740,00 USD’sinin dava tarihi olan 09/06/2010 tarihinde, kalan 327.260,00 USD’sinin ise ıslah tarihi olan 12/06/2010 tarihinden itibaren kamu bankalarının USD cinsine uyguladığı en yüksek 1 yıllık vadeli mevduat faizi ile birlikte davalı …Koll. Şti’den tahsiline karar vermek gerekmiş, yine tersane masrafı olarak gösterilen 90.000,00 USD’nin söz konusu üretim hatasından kaynaklı olması sebebiyle tersane masrafının yapıldığı, sözleşmenin 12. Maddesi kapsamında tersane masrafının davalı tarafından giderilmesi gerektiği anlaşıldığından bu miktarın dava tarihi olan 09/06/2010 tarihinden itibaren USD cinsine uyguladığı en yüksek 1 yıllık vadeli mevduat faizi ile birlikte davalı …Koll. Şti’den tahsiline karar vermek gerekmiş, yine aynı şekilde römorkör bedeli olan 4.800 USD’nin de davalı tarafça ödenmesi gerektiği anlaşıldığından bu miktar için de davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, her ne kadar davacı tarafça Tuzla da bulunduğu sırada acenteye ödendiği belirtilen 6.000,00 USD Tuzla’ya geliş için sarf edildiği belirtilen 5.400 USD’ yakıt masrafı ve 725,00 USD’lik fener rüsumu ile 335,00 USD’lik sağlık rüsumu için de dava açılmış ise de belirtilen bu bedellerin bir kısmının dava için yapıldığı anlaşılamadığından, diğerleri için ise bu kısım bedeller sözleşme kapsamında davalı tarafından ödenecek bedeller olmadığından bunlar yönünden açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş, yine davacı başlangıçta 500.000,00 USD için dava açması ve açmış olduğu bu davalarda sınırlandırdığı tersane masrafı, acente gideri, yakıt masrafı, römorkör bedeli, fener rüsumu ve sağlık rüsumu için belirtilen tutarlar düşüldükten sonra kalan 392.740,00 USD’nin tazminat davası için açıldığı, daha sonradan davanın ıslah edildiği dikkate alınarak hükmedilen tazminat miktarından (Kar kaybına yönelik olarak) kısmın 392.740,00 USD’sine dava tarihinden itibaren faiz uygulanmış, kalan kısma için ıslah tarihinden itibaren faiz uygulanmış olup, yine hükmedilen kısımları aşan alacaklar için ise davanın reddine karar vermek gerektiği .” gerekçesiyle davalı … aleyhine açılan davanın HUSUMET NEDENİYLE REDDİNE, davalı … Mak. Dış Tic. Koll. Şti. hakkında açılan davanın Kısmen kabulüne karar verilmiş olup;
Bu karara karşı …. vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı ….vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:
Müvekkilinin gemi ana makine ve aksesuarlarının ticareti ile iştigal ettiğini, davacı ile 26.10.2005 tarihli bir sözleşme ile … marka gemi ana makinası ve pervane sisteminin satımı hususunda anlaştıklarını, sözleşmenin yapıldığı tarihte Müvekkili şirketin sözleşmeye konu pervane sisteminin üreticisi olan ….’nın (2. Davalı) Türkiye’deki distribütörü olduğunu, buna göre, malın davalı … tarafından üretildiği ve müvekkilince 26.10.2005 tarihli sözleşme tahtında davacıya satıldığının tartışmasız olduğunu, davacının aynı dava içinde müvekkilini satıcı, diğer davalıyı üretici sıfatıyla hasım gösterdiğini, huzurdaki davanın, pervane sistemindeki ayıp iddiası ve buna bağlı tazminat taleplerine ilişkin olduğunu, Tarafların her ikisinin de tacir olduklarının, satım sözleşmesinin, yapıldığı tarih itibariyle, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olduğunu, pervane sisteminin davacıya 10.08.2007 tarihinde teslim edildiğini, davanın ise 09.06.2010 tarihinde açıldığını, bu hususların ilk derece mahkemesince de tespit edildiğini, Bilindiği üzere BK m. 207 gereği satımdan kaynaklanan her türlü davaların bir yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını ve bu sürenin teslimle başlayacağını, TTK.m.25/4 hükmü ile de dava konusu olayda olduğu gibi, tacirler arasında yapılan satımlarda bu bir yıllık zamanaşımı süresinin altı ay olduğunu, Yargıtay emsal içtihadının da bu yönde olduğunu, buna göre davacının ayıp iddiasına dayalı taleplerinin tamamı, malın teslim edildiği 10.08.2007 tarihinden itibaren altı ay geçmekle 10.02.2008 itibariyle zamanaşımına uğradığını, huzurdaki davanın ise 09.06.2010 günü, malın tesliminden 2 yıl 10 ay, zamanaşımının dolmasından ise 2 yıl 4 ay sonra açıldığını, bu nedenlerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, İlk derece mahkemesinin, karar gerekçesinde yer verdiği açıklamaya göre aynı arızanın garanti süresi içinde 3-4 kez tekrarladığı ve bunun üretimin ağır kusurlu olmasından kaynaklandığı kabullerinden hareketle, önce müvekkilinin de ağır kusurlu olarak kabulünün gerektiği, devamında da bunun BK m. 207/son hükmü çerçevesinde satıcının alıcıyı iğfali olduğu, bu nedenle de zamanaşımı süresinin beş yıl olarak uygulanmasının gerektiği sonucuna vardığını, hükümde benimsenen bu kabullerin tamamının açıkça hatalı olduğunu, dosya içeriği ve deliller nazarıyla bakıldığında temas ettiği her unsur bakımından adeta neresinden tutulsa elde kaldığını, müvekkilinin ağır kusurlu olmadığını, Dava konusu olayda, sözleşmeye konu pervane sisteminin, yurtdışında diğer davalı tarafından üretilip paketli halde davacıya teslim edildiğini, sözleşme gereği montaj işlemlerinin de davacı tarafından yapıldığını, müvekkilinin ayıbının söz konusu dahi olmadığını, ilk derece mahkemesi emsal nitelikteki 2014/330 E. sayılı dosyadan görülen davada verdiği hükmün gerekçesinde davalının makina ve pervane sistemindeki ayıbı davacıdan hile ile gizlediğine yönelik herhangi bir iddia, bir delil bulunmadığını tespit ettiğini, İlk derece mahkemesinin TTK. m. 207/2 hüküm ilkesine dayandığını, ancak huzurdaki dava, satıcı değil alıcı tarafından ayıp iddiası ile açılmış olduğundan, söz konusu ilkenin uyuşmazlığa uygulanabilir hiçbir yönü bulunmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararında garanti süresi hakkında yapılan değerlendirmenin, taraflar arasındaki sözleşmeye ve dosyadaki delillere tamamen aykırı olduğunu, sözleşmenin 12. maddesinde garanti süresinin, ekipmanın montajının ve devreye alınmasının ardından 12 ay ve her halükârda teslime hazırlık ihbarının yapılmasından itibaren 20 ay ile sınırlı olduğunu, montajdan sonra devreye alındığı 18.12.2007 günü başlamış kabul edilir ise 12 ay sonrasına isabet eden 18.12.2008’de, teslim tarihi olan 10.08.2007 de başladığı kabul edilirse 20 ay sonrasında isabet eden 10.04.2009’de sona erdiğini, bu süre içerisinde müvekkilinin garanti ile ilgili yükümlülüklerinin tamamını yerine getirdiğini, ekipmanın devreye alınmasından sonra 27.12.2007 ve 05.01.2008 tarihlerinde yapılan servis müdahaleleri ile yağ kaçağının giderildiğini, Dava konusu olayda gemideki yağ kaçağı iddiası 22.06.2010 tarihine, son yapılan yağ kaçağı ihbarından ve servis işleminden 1,5 yıl sonrasına ait olduğunu, bu nedenle söz konusu arızanın sözleşmede kararlaştırılan garanti süresi içinde meydana gelmediğinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, İlk derece mahkemesinin müvekkilinin sorumluluğuna ilişkin olarak dayandığı gerekçenin, dosya gerçeklerine ve delillere açıkça aykırı olduğunu, ayrıca ilk derece mahkemesi kararında zararın varlığı ve tazminatın miktarı bakımından yapılan değerlendirmenin de açıkça hatalı olduğunu, geminin bilhassa (bilirkişi raporunda da ifade edilen) global kriz ortamında 188 günlük zaman zarfında 180 gün çalışması ve bu sürenin tamamında da 4.000 USD günlük net kazanç elde etmesi olanaksız olduğunu, günlük gelir kaybı tutarının tespitinde somut delile (örneğin aynı dönemde yapılmış örnek gemi kira sözleşmelerine) değil, Deniz Ticaret Odasından elde edilmiş tahmini veriye dayanmış olmasının da açıkça hatalı olduğunu,Davacının iflas erteleme halinde olup gemiye kendisi tarafından zarar verildiğine dair savunmanın mahkemece değerledirilmediğini,Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Davacı tarafından makina ve pervanenin üreticisi olan davalı …’nın distribitörü konumundaki davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti. ile imzalanan 26.10.2005 tarihli gemi makine ve pervane satış sözleşmesi uyarınca alınan makine ve pervanenin ayıplı olduğu ileri sürülerek, 22.06.2009-27.12.2009 tarihleri arasında kazanç kaybı, acente masrafı romorkör ücreti, yakıt masrafı, fener ve sağlık rüsumu olarak ödenen tutarın davalılardan tahsili için açtığı davada, mahkemece davalı … yönünden davanın husumetten reddine, diğer davalı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı sadece davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti. vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı … aleyhindeki davanın husumet nedeniyle reddine dair karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmadığından, bu husus istinaf incelemesi kapsamında değildir. Karar, sadece davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti. vekilince istinaf edilmiş olup, istinaf incelemesi bu kapsamda yapılmıştır.Uyuşmazlığın çözümünde sözleşme ve dava tarihine göre eski 818 sy BK ve 6762 sy TTK hükümleri uygulanacaktır.Davacı tarafından geç teslim nedeniyle aynı davalılar hakkında açılan, ilk derece mahkemesinin 2014/330 Esasında görülüp sonuçlanan ve istinaf başvurusu ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12 HD’nin 2018/516 Esasına kayıtlı dava ile iş bu davanın irtibatlı olduğu ileri sürülüp, istinaf incelemelerinin birlikte yapılması yönünde davalı vekilinin talebi bulunduğu, söz konusu davanın dairemizce istinaf incelemesi yapılan davadan ilk derece yargılaması sırasında tefrik edilmiş olduğu, davaların konuları ve talepler bakımından farklı olduğu da gözetildiğinde, davalı vekilinin istinaf incelemelerinin, birleştirilerek yapılması yönündeki talebi yerinde görülmemiştir.Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca gemi makina ve pervanesinin üreticinin geç sevki nedeniyle sözleşmede belirlenen 30.06.2006 teslim tarihinden sonra, ana makinenin 23.02.2007 pervanenin de 15.08.2007 tarihinde teslim edildiği anlaşılmaktadır. Sözleşme uyarınca ekipmanın montaj ve devreye alınmasından itibaren 12 ay ve her halükarda teslim ihbarından itibaren 20 ay süreyle davacıya garanti verilmiştir. Buna göre garanti süresi içerisinde Pervane sisteminin 02.09.2007 tarihinde montajında üretim hatasına bağlı olarak pervane kanadının bağlanacağı göbek üzerindeki kanalın olması gerekenden daha derin açılmış olması nedeniyle yağ kaçağı tespit edildiği, üretici diğer davalı ile temasa geçip üretici davalı talimatıyla kanala 1 mm lik teflon şim konularak sorunun çözülmeye çalışıldığı, gemi denize indirildikten sonra 27.12.2007 tarihinde pervanede tekrar yağ kaçağı olması nedeniyle havuza alınıp 05.01.2008 tarihinde önceden konulan şim çıkarılarak bu kez iki ayrı metal şim konularak arızanın giderilmeye çalışıldığı, davalı vekilinin istinaf dilekçesindeki beyanları ile kabuldedir. Daha sonrasında Tuzla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/106 D.iş sayılı dosyasından yapılan tespit sonucu pervanede yine yağ kaçağı olduğu ve konulan şimlerin yerine oturmamasından kaynaklandığının rapor edildiği anlaşılmaktadır. Devam eden süreçte ise üretici olan diğer davalı yanca onarımlara rağmen giderilmeyen pervane sisteminin değiştirilmesi kabul edilip değiştirilerek sorunun giderildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekili davanın 818 sy BK 207 ve 6762 sy TTK 25/4 maddeleri uyarınca teslim tarihi 10.08.2007 ila dava tarihi 09.06.2010 tarihleri arasında bir yıl ve tacirler arasındaki satım nedeniyle altı aylık zaman aşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle reddi gerektiğini ileri sürerek kararı istinaf etmiştir.Taşınır satışında, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin davanın zamanaşımı, satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak bir yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz.Satıcı, alıcıyı iğfal etmişse bir senelik zaman aşımından yararlanamaz (BK.207) (TBK.231 satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz. Yine Ticari satışlarda zamanaşımı (6) ay ise de, satıcı alıcıyı aldatmışsa bu zamanaşımından yararlanamaz(BK.207/Son), (19.HD.12.2.2008, E. 2007/11897 K. 2008/1114 sayaılı emsal kararı).Yasalardaki bu hükümlere göre, ağır kusuru, hilesi, kandırması nedeniyle bir yıllık ve altı aylık zaman aşımı süresinden yararlanamayacak olan satıcıya hangi zamanaşımı süresi uygulanacağı, hile durumunda satıcıya karşı açılacak davalarda zamanaşımının ne olacağı yasalarda açıklanmamış ve bu boşluk öğretide yapılan yorumlarla doldurularak BK m.125’deki (TBK m.146’daki) on yıl olacağı sonucuna varılmıştır. Somut uyuşmazlıkta davalı tarafından davacıya satıldığı ihtilafsız olan, sertifikalar ile onaylanarak kalite kontrolden geçmiş, klas onayına sahip pervane sisteminin üretim hatası nedeniyle yukarıda açıklandığı şekilde garanti süresinde birden fazla kez yağ kaçağı nedeniyle arıza yapıp üretici onayı da alınarak servis tarafından 27.12.2007 ve 05.01.2008 tarihlerinde şim takılmak suretiyle arızanın giderilmeye çalışıldığı, arızanın tam olarak giderilmemesi üzerine en nihayetinde üretici firma olan diğer davalı tarafından satım konusu pervane sisteminin değiştirildiği sabittir.”Davalının sattığı mal TSE. markasını taşıdığı halde TSE. standartlarına uymadığı, levhaların imalat hatası ile ayıplı olduğu ve ancak kullanma sırasında çatlamalar oluşması üzerine yaptırılan laboratuar tahlilleri sonucu gizli ayıbın ortaya çıktığı, bu oluş şekline göre satıcının, alıcıyı iğfal etmiş durumda bulunması karşısında zamanaşımından yararlanma olanağı olamayacağı BK. nun 207/son maddesi hükmü gereğidir” yönündeki Yargıtay 11.HD. 03.10.1986, E. 1986/4447 K. 1986/4964 kararı da dikkate alındığında; somut olayda davalının diğer üretici davalının distrübütörü (tek satıcısı) olduğu da gözetildiğinde; alıcı davacının iğfal edilmiş olduğunun kabulü gerekecektir. Buna göre davalı vekilinin dava ve ıslah tarihi itibariyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekeceği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Diğer taraftan, davalı tarafça satılan malın ayıbının garanti süresi içinde ortaya çıkması üzerine ihbarın yapıldığı, davalı tarafın bir kaç kez bu ayıbı gidermeye çalıştığı, böylece ayıbın tamamen giderileceği konusunda güven oluşturulduğu görülmektedir. Bu durumda, davalının, ayıbı giderememiş olmasına rağmen zamanaşımı defini ileri sürmesi MK m.2’de düzenlenen dürüstlük kuralına da aykırıdır.Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur.Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. (6098/TBK.m.219 ve 818/BK.m.194) Satıcı ile alıcı, ayıptan sorumluluğu kaldıran veya sınırlayan anlaşma yapabilirler ise de, “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.(BK.196, TBK.221)Yine satıcının hilesi varsa, ayıbın kendisine zamanında ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek ayıba karşı güvence borcundan ve sorumluluktan kurtulamaz.(818/BK.m.220). Söz konusu yasal düzenlemeler ile zamanaşımı yönünden yapılan yukarıdaki açıklamalar ışığında davalı vekilinin sözleşmenin 12. Ve 14 maddesindeki sorumluluğu sınırlayan düzenlemelerine göre davalının gelir kaybı ve tersane masraflarından sorumlu görülemeyeceği yönündeki istinaf nedenleri de yerinde değildir.Davacının iflas erteleme başvurusunda bulunduğu, gemiyi işletemez ve borçlarını ödeyemez hale geldiği yönündeki istinaf nedeninin yargılama konusunu doğrudan esastan etkileyecek hususlardan olmayıp, yine kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek sonuçlanan savcılık soruşturmasındaki bir kısım tanık beyanları kapsamında davacının gemisini kasten hasara uğrattığı olgusunun da kanıtlanmadığı dikkate alındığında, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri de yerinde değildir.Mahkemece davacı gemisinin çalışamadığı süreye ilişkin gelir kaybı tespitinde, davacının kendi kayıtlarına göre önceki ve sonraki yıllar gelir durumuna göre daha objektif sonuç yaratacağı açık olan Deniz Ticaret Odası verilerinin dikkate alarak yapılan hesaplamaya göre sonuca gidildiği anlaşılmakla, davalı vekilinin tazminat miktarı bakımından mahkemece yapılan değerlendirme yönünden ileri sürdüğü istinaf nedeni de yerinde değildir.İlk derece mahkemeseince yargılama sürecinde toplanan deliller, uzmanlarından alınan bilirkişi rapor içeriklerindeki tespitler ışığında kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti.’nin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-a)Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,
b)Bakiye 32.936,04 TL istinaf nispi harcının davalı …Makine Dış. Tic. Koll. Şti.’nden tahsiline, Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 31/01/2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.