Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1815 E. 2020/82 K. 30.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/1815
KARAR NO : 2020/82
KARAR TARİHİ : 30/01/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/07/2018
NUMARASI : 2011/440- 2018/792 E.K
DAVANIN KONUSU : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı, süresi içinde, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin miras bırakanı …’un dava dışı … Ticaret Anonim Şirketi’nin kurucu ortaklarından olduğunu, şirket hisselerinin A,B,C grubu olarak ayrıldığını, muris …’a C grubu paylar verildiğini,murisin 04.05.2009 tarihinde vefat ettiğini, murisin yasal mirasçıları olan müvekkillerine şirkete ait C grubu hisselerin miras oranlarında intikal ettiğini, murisin ölümü nedeniyle derinden etkilenen müvekkillerinin mali açıdan sıkıntı içine düştüklerini, murisin kurucusu olduğu şirketin mali yükümlülüklerinin ifası bakımından da zorlanmaya başladıklarını, bu durumu bilen davalı gerçek kişilerin şirketteki hisseleri değerinin çok altında satın almak için harekete geçtiklerini, dava dışı …A.Ş.’nin mali durumunu, sahip olduğu taşınmazın gerçek değerini ve bu taşınmaz sebebiyle şirketteki hisselerin değerini bilmeyen müvekkillerinin davalı gerçek kişilerin tekliflerini kabul ettiğini, özellikle şirket ortaklarından …’ın sözkonusu hisselerin satılmasını ve hem de hisselerin nominal değerinin çok üzerinde bir bedelle satın alınacağını beyan ederek bu hususta müvekkillerini güvendirmesine dayalı olarak nominal değeri 1 TL olan, 953.600 adet C grubu hisseyi, 1.200.000 USD bedelle davalı şirkete satıp devrettiğini, devir bedelinin 05.08.2010 tarihinde … tarafından müvekkillerinin banka hesabına ödendiğini, daha sonradan bu hisselerin 28.12.2010 tarihinde …’ın birinci derecede hısımları olan diğer davalılara devredildiğini, bu durumun bütün davalıların işbirliği içinde hakeret ettiğini gösterdiğini, müteveffa …’un beklenmeyen ve ani ölümü nedeniyle müvekkillerinin içinde bulunduğu psikolojik durum ve mali sıkıntıdan istifade edilerek kandırıldıklarını, hisselerin devir tarihinde müvekkili …’un ev hanımı, … ve …’un ise İngiltere’de üniversite öğrenimine devam ettiklerini, müvekkillerinin bilgisizlik ve tecrübesizliklerinden yararlanılarak hisselerin gerçek değerinin çok altında satın alındığını, hisselerin satış ve devrine ilişkin sözleşmenin öncelikle hileye, olmadığı takdirde gabine dayalı olarak iptali gerektiğini ileri sürerek, hisse devir sözleşmesinin iptali ile hisse senetlerinin müvekkillerine iadesine, olmadığı taktirde hisselerin gerçek değeri ile fiili satış değeri arasındaki farka karşılık şimdilik 2.000.000 TL’nin, 05.08.2010 tarihinden itibaren ticari reskont faizi ile birlikte, davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili 30.01.2018 tarihli ıslah dilekçesiyle; hisse devir sözleşmelerinin hile ve gabin nedeniyle iptaline ve hisse senetlerinin iadesine, olmadığı takdirde hisse senetlerinin gerçek değeri ile fiili satış değeri arasındaki fark olan 2.125.184,00 TL’nin hisse devir tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı şirket vekili savunmasında özetle; davaya konu hisselerin nominal değerinin çok üzerinde bir bedelle satın alınarak yasaya uygun şekilde devralındığını, davacıların iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacıların murisinin Türkiye’de önde gelen hukuk bürolarından birinin sahibi olduğunu, hisse devir sözleşmelerinin de davacıların bürosunda müvekkili şirket yetkilileri ile davacılar arasında akdedildiğini, sözkonusu sözleşmelerin murisin vefatından yaklaşık 14 ay sonra yapıldığını, davacıların sosyal ve ekonomik durumlarına göre davacıların ileri sürdüğü nedenlerin yerinde olmadığını, hile ve gabin şartlarının bulunmadığını, sözleşmenin iki tarafın özgür iradesi ile imzalandığını, yatırım amacıyla satın alınan hisselerin kârlı bir yatırım olmadığı düşünülerek hisseleri diğer davalılara satılıp devredildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Diğer davalılar vekili savunmasında özetle; davacıların dava dışı …A.Ş.’deki hisselerini davalı … Ltd. Şti.’ne satıp devrettiğini, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, davacıların sosyo ekonomik durumlarının iyi olduğunu, başka şirketlerde de yönetim kurulu üyeliklerinin bulunduğunu, hile ve gabin koşullarının bulunmadığını, müvekkillerinin hisseleri usule ve yasaya uygun şekilde edindiklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda: dava konusu yapılan şirketteki hisselerini devreden davacılardan …’un dava dışı başka bir şirketin ortağı olduğu, zaman zaman hisse devri yaptığı, diğer davacıların İngiltere’de yüksek öğrenim gördükleri, her üç davacının da çeşitli taşınmazların maliki oldukları ve Bodrum’la bağlarının bulunduğu, bu haliyle davacıların gerek eğitim, gerekse sosyal ve ekonomik yönden ortalamaların üzerinde bir yaşam standardına sahip oldukları, hisse devrine ilişkin edimler arasında bir oransızlığın tek başına sözleşmeyi hükümsüz kılmayacağı, ayrıca sözleşmenin bir tarafının deneyimsizliğinden, zor durumundan veya düşüncesizliğinden yararlanılarak sözleşmenin kurulmasının sağlanmasının da gerekli ve zorunlu olduğu, somut olayda davacıların ileri sürdükleri miras bırakanın ölümü, şirketlerin mali yükümlülükleri veya karşılığı bulunan diğer borçların bulunması, gabindeki (aşırı yararlanmadaki) sübjektif unsur olan zor durum olarak sayılmadığı, yine davacıların eğitim düzeyleri ve sosyal çevreleri itibari ile şirket hisselerinin ve sahip olduğu mal varlığının değerlerini araştırıp bilebilecek durumda olmaları nedeniyle düşüncesizliklerinden veya deneyimsizliklerinden de bahsedilemeyeceği, dolayısıyla ileri sürülen aşırı yararlanma (gabin) hukuksal nedeninin yasal unsurları bir arada bulunmadığı; aldatma (hile) suretiyle şirket hisselerinin devredildiği iddiası yönünden ise dava dışı üçüncü kişi …’ın sözleşmenin kurulmasını sağladığı, daha sonra da hisselerin akrabaları olan davalı gerçek kişilere devrinin gerçekleştirdiği, bu işlemlerin hile yoluyla yapıldığını ileri sürülmüş ise de adı geçenin hangi kasıtlı söz ve davranışıyla sözleşme yapmaya ikna edildikleri konusunda somut bir iddia ve kanıt sunulamadığı, kaldı ki gerçek değerinden daha düşük bir bedelle satıldığı iddia edilen hisselerin ve şirkete ait Bodrum’daki taşınmazın gerçek değerlerinin davacılar tarafından her zaman araştırılmasının mümkün olduğu, davacıların sosyal ve ekonomik durumları ile eğitim düzeyleri de zaten bu konuda yanılgıya düşürülmelerini engelleyecek yeterlilikte olduğu, iddia ettikleri ölüm olayından yaklaşık bir yıl sonra gerçekleştirdikleri hisse devrinde, ölüm olayından duyulan üzüntü ve düşülen zor durumdan yararlanıldığı iddiası da bu nedenle yerinde görülmediği, dolayısıyla davacıların ileri sürdüğü gabin veya hile hukuksal nedenlerinin yasal unsurlarının gerçekleşmediği, edimler arasındaki oransızlığın tek başına sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmayacağı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince belirtildiği üzere, ivazlar arasında açık bir nispetsizlik olduğunu, diğer deyişle, müvekkillerinin devretmiş olduğu hisse karşılığında kendilerine ödenen bedelin hisselerin gerçek değerini yansıtmadığını, böylece gabinin objektif unsurunun olayda gerçekleştiğini, sözleşmenin bir tarafın deneyimsizliğinden, zor durumundan veya düşüncesizliğinden yararlanılarak yapıldığının dosya kapsamıyla sabit olduğundan gabinin subjektif koşullarının da gerçekleştiğini, mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesinin doğru olmadığını, bunun yanında davalılar ve üçüncü kişi olan …’ın birlikte hareket ederek müvekkilleri ile aralarındaki geçmişe dayalı dostluğa dayalı güveni kötüye kullanarak hile yoluyla müvekkillerinie ait hisseleri ele geçirdikleri ispatlandığı halde davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, şirket hisse devir sözleşmesinin, 818 sayılı BK’nın 21 ve 28. maddeleri uyarınca, aşırı yararlanma (gabin) ve aldatma (hile) nedeniyle iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiştir. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava konusu hisse devir sözleşmesinin akdedildiği tarihe göre, somut olaya mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun gabin ve hileye ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Davacılar, muris …’un yasal mirasçıları olup, murisin kurucu ortaklarından olduğu … A.Ş. nezdindeki hisselerine veraseten malik oldukları, hisselerinin tamamını hisse devir sözleşmeleri ile davalı şirkete sattıkları, hisse devrine aracılık eden aile dostaları ve aynı zamanda şirketin hakim hissedarı …’ın devir bedelini bizzat ödediği, satış bedelinin hisselerin gerçek değerine göre çok düşük olduğunun sonradan anlaşıldığı, bedel konusunda davacıların aldatıldığı, kaldı ki kısa bir süre sonra, bu hisselerin davalı şirketin hakim hissedarı olan …’ın birinci derecedeki hısımları diğer davalı gerçek kişilere satılıp devredildiğinin ortaya çıktığı, davalıların birlikte hareket ettikleri, sözleşmelerdeki karşılıklı edimler arasındaki açık orantısızlık olduğu, davacıların muzayaka ve kendi düşüncesizlik ve deneyimsizliklerinden yararlanılmak suretiyle sözleşmelerin gerçekleştirildiği iddiasıyla, hile ve gabine dayalı olarak, hisse devir sözleşmelerinin iptaline, olmadığı takdirde hisselerin gerçek değeri ile fiili satış değeri arasındaki farkın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacıların murisi …’un … AŞ.’nin hissedarı olduğu, şirket ortaklarından …’ın aracılık yapması sonucunda, muristen intikal eden nominal değeri 1 TL olan %29,80 oranındaki 953.600 adet C grubu hisselerin, davacılar tarafından 1.200.000 USD bedelle 05.08.2010 tarihinde davalı şirkete satılarak devredildiği, devir bedelinin de aynı tarihte -davalı şirketin hakim hissedar olan- … tarafından davacıların banka hesabına yatırıldığı, bu devir sonucu davalı şirkete geçen hisselerin 28.12.2010 tarihinde, …’ın birinci dereceden hısımları olan diğer davalılara devredildiği ve huzurdaki davanın, BK m.31’de öngörülen yasal bir yıllık süre içinde açıldığı hususları ihtilafsızdır. Somut olayda aşırı yararlanma (gabin) yönünden yapılan değerlendirmede, ilk derece mahkemesince aşırı yararlanmanın objektif unsuru, bir başka deyimle edimler arasındaki orantısızlık kabul edilmiştir. Aşırı yararlanmanın subjektif unsuru yönünden değerlendirmede ise; hisse devri (satışı) sözleşmelerinin muzayaka altında veya davacıların tecrübesizliğinden ve düşüncesizliğinden faydalanmak suretiyle akdedildiği ve bu durumdan birlikte hareket eden davalıların bilerek faydalandıkları iddia edilmiş ise de ilk derece mahkemesinin gerekçesinde ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, hisse devir süreci ve işlemleri sırasında, davacıların muzayaka altında olduğu, düşüncesiz veya deneyimsizce hareket ettiği ve davalıların da davacıların bu durumlarını bilerek, bundan faydalandıkları hususları dosya kapsamıyla kanıtlanamadığından, sübjektif unsurun gerçekleştiğinden söz edilemez. Bu nedenle, hisselerin devri işleminde aşırı yararlanmanın varlığı kanıtlanmamış durumdadır. Aldatma (hile) iddiası yönünden ise; mülga 818 sayılı BK’nın 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır. Bu hukuki açıklamalara göre somut olayda, davacılar tarafından hisselerin satışı konusunda iradelerinin bulunduğu ve fakat hisselerin satış bedeli noktasında davalıların hileli davranışları sonucunda aldatıldıkları ileri sürülmüş ise de, davalıların ne gibi somut eylemlerle hileyi gerçekleştirdikleri delilleriyle ortaya konulmamıştır. Sözleşme bedelinin belirlenmesinde hile yapıldığı iddiası somut olgulara dayanmadığı gibi hilenin varlığı ispat edilemediğinden, ilk derece mahkemesince davanın reddinde dair kararında isabetsizlik görülmemiştir. Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30/01/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.