Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1779 E. 2019/984 K. 17.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1779
KARAR NO : 2019/984
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/03/2018
NUMARASI : 2014/415E 2018/222 K.
İSTANBUL
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari İş Tellallığı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle mahkemenin görevsizliğine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İskenderun Sarıseki Tesislerini, “İskenderun Sarıseki Tesisleri İşletme Hakkı Devri Sözleşmesi” ve ayrıca “Ek Sözleşme 1” ve bu sözleşmelere dayanılarak yapılan bütün prosedürlere dair ek protokol hükümleri gereği davalıya devir ve teslim ettiğini, sözleşmenin 7. maddesi gereği davalı şirketin, müvekkiline yıllık 1.000.000.00 Amerikan Doları sabit bedel ve ayrıca hasılattan pay ödemekle yükümlü olduğunu, 10.05.2007 tarihinde tarafların bir protokol daha İmzaladıklarını bu protokolün “Sözleşmede geçen tüm bedeller, KDV hariç bedelleri olup faturalar tanzim tarihindeki TCMB-USD döviz satış kuru esas alınarak TL olarak ödenir.” hükmünü içerdiğini, sabit işletme hakkı bedellerinin ödenme zamanı ve şekli ile ilgili sözleşmenin 7.2.7. maddesi gereğince davalı şirketin 2010 yılı Nisan ayı sabit işletme hakkı bedelini Nisan ayı başında, 2010 yılı Ekim ayı sabit işletme hakkı bedelini de Ekim ayı başında ödemesi gerektiğini, fakat bu dönemlere ilişkin bedellerin geç ödendiğini, davalının 12.942.20 USD borcu bulunduğunu, davalının, aleyhine başlatılmış olan ilamsız icra takibine itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek, icra takibine vaki itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 2012 yılı itibariyle 2010 yılı işlemlerine ilişkin kur farkı talebine haklı olarak itiraz edildiğini, her iki tarafın ticari defterleri incelendiğinde, davacının 2010 yılından devreden herhangi bir “kur farkı” alacağının bulunduğuna ilişkin veri bulunmadığının görüleceğini, cari hesap bakiyesine karşı itiraz edildiği ya da itiraz kayıtta bulunulduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesinin kararında; ”…Taraflar arasında akdedilen 07/11/2011 tarihli sözleşme, hasılat kira sözleşmesinin bir çeşidi olan rödovans sözleşmesi niteliğindedir. Gerek 16/07/2014 keşide tarihli noter ihtarı noter ihtarı gerekse dava dilekçesindeki anlatımdan anlaşıldığı üzere davanın hukuki niteliği temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. TBK 362/2 gereğince ihtarlı ödeme emrinde hasılat kiralarında en az 60 günlük ödeme süresi verilmesi gerekirken hasılat kirasına konu olan dava konusu taşınmazın kira alacağının tahsili için gönderilen ödeme emrinde 60 gün yerine 10 günlük ödeme süresi verildiği gibi ihtarın tebliğ edilmediği görülmekle, hukuki sonuç doğurmayacaktır. İhtar tahliyeye yönelik hukuki sonuç doğrumayacağından tahliye isteminin bu nedenle reddi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesinin doğru olmadığı belirtildiğinden bu sözleşmede rödovans sözleşmesi olduğu…” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliğine, dava dosyasının HMK’nın 20. maddesi kapsamında Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmene karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;
İlk derece mahkemesinin, gerekçeli kararında tarafların beyanları ile dosyada 3 farklı heyetten alan 6 bilirkişi raporunda yer alan açıklamaları özetlediğini ve akabinde dosyayla bağlantısı olmayan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2017/4657 E., 2017/18235 K. sayılı ve 12.12.20107 tarihli kararının içeriğinin özetlendiğini,Taraflar arasındaki sözleşmenin salt kira sözleşmesi olarak adlandırılamayacağı göz önünde bulundurulduğunda, davanın görev bakımından Asliye Ticaret Mahkemeleri tarafından ve yazılı yargılama usulü ile görülmesi gerektiğini,Ek Sözleşme 2’nin Gübretaş tarafından fesihedildiğini, davacının fesih bildiriminin haksız olduğunu, davacının irade bayanıyla Ek Sözleşme 2’nin 13. maddesi tahtında kira hükmünün ortadan kalktığını ve İşletme Hakkının devrini hükme bağlayan 03.04.2007 tarihli ana sözleşmeye dönüldüğünü,Bu bağlamda uyuşmazlığın adi bir taşınmaz kira sözleşmesinden kaynaklandığı gerekçesiyle sulh hukuk mahkemesince ele alınmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,Yargılama boyunca alınan bilirkişi raporlarıyla davacının herhangi bir kur farkı alacağı bulunmadığı hususunun sabit olduğunu, bu bağlamda görevli Asliye Ticaret Mahkemesince davanın esastan reddine karar verilmesi gerekirken görev yönünden red kararı verildiğini,Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına, dosyanın görevli asliye ticaret mahkemesine gönderilmesine, davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELME VE GEREKÇE
Uyuşmazlık; taraflar arasındaki işletme hakkı devri sözleşmesi kapsamında davalıya devredilmiş bulunan davacıya ait üretim depolama tesisleri ve tesisler önünde yer alan iskeleye ilişkin olarak davalının işletme hakkı bedelini sözleşmeye aykırılık teşkil edecek şekilde zamanında ödememesinden kaynaklı olarak ortaya çıkan kur farkına yönelik başlatmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.İlk derece mahkemesince, uyuşmazlığın rödovans sözleşmesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararın verilmiş, bu karara karşı davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Bilindiği üzere; madencilik sektöründe çoğu zaman arama veya işletme ruhsatı alan gerçek veya tüzel kişiler bu ruhsatlarına göre faaliyette bulunmayıp ruhsat gereğince sahip oldukları haklarının tamamını veya bir bölümünü geçici bir süre için üçüncü kişilere devretmektedirler. Ruhsat sahibi olan madenci bu ruhsattaki işletme hakkını devretme karşılığında elde edilen cevher üzerinden veya dönemsel olarak kararlaştırılan maktu bir ücreti üçüncü kişiden almaktadır.Ruhsat sahibi ile geçici olarak maden işletme hakkını elde eden bu üçüncü kişi arasında yapılan bu sözleşme maden işletme ruhsatı kiralama sözleşmesi olup madencilik sektöründe ve hukuksal uygulamadaki ismi ise Rödovans sözleşmesidir. Rödovans sözleşmesi; ruhsatı alınan maden sahasının bir kısmı veya tamamı üzerindeki işletme hakkının, hak sahibi tarafından gerçek veya tüzel üçüncü kişilere geçici bir süre için tahsisini konu alan iki taraflı ürün kira sözleşmesi niteliğine sahiptir. Buna göre maden ruhsat sahibi davacı ile rödovansçı davalı arasındaki sözleşme TBK m. 357 uyarınca ürün kirası niteliğinde olmakla kiraya veren davacı tarafından kiracı rödovansçıya karşı açılan bu davada akdi sorumluluğun değerlendirilmesi gerekeceğinden bu nitelikteki davalarda 6100 sayılı HMK m. 4 /1-a uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. (Yargıtay 3.HD’nin 07/05/2019 tarih, 2019/2107 E.2019/4221K.sayılı ilamı).Ancak, eldeki dava dosyasında ise işletme hakkı devri sözleşmesine konu davacıya ait tesislerin limancılık hizmetinin sunulmasında kullanılan deniz ve kara taşıtları, her türlü makine, gübrecilik faaliyetinde kullanılan ekipman, teçhizat ve yedek parçadan oluştuğu anlaşılmaktadır. O halde uyuşmazlığın temeli maden sahası üzerindeki işletme hakkının devrinden kaynaklanmadığından, Maden Hukuku’na özgü rödovans sözleşmesinin eldeki dava açısından uygulanması mümkün gözükmemektedir. Uyuşmazlığın temeli tacirler arasında imzalanmış bulunan işletme devir sözleşmesi kapsamındaki devir bedeline ilişkin kur farkı alacağından doğmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.Bu hukuki tespitlere göre, davaya bakma görevi Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğundan, ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararı hukuka aykırı bulunmuştur. Bu nedenlerle, istinaf başvurusu haklı bulunduğundan; HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davalıya iadesine,
4-Davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17/07/2019 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.