Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/175 E. 2018/710 K. 05.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/175
KARAR NO : 2018/710
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/12/2017
NUMARASI : 2014/1333- 2017/1204 E.K
DAVANIN KONUSU : Tespit-Alacak
Taraflar arasındaki tespit-alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile davalı … arasında imzalanan 02.03.2012 tarihli protokol gereğince, davalının davalı şirketteki %16,60 oranındaki hissesinin 1/2’si %8,30’unu müvekkiline devrettiğini, ancak şirket ana sözleşmesi gereğince müvekkiline yapılan bu devir ve temlike şirket çoğunluk hissedarlarının muvafakat etmemesi halinde devri taahhüt edilen şirket hisselerine karşılık olarak dava dışı ….Ltd Şti tarafından İstanbul Maltepe’de inşa edilen apartmandan 3 adet dairenin müvekkiline verilebileceğinin kabul ve taahhüt edildiğini, ancak davalı şirketin bugüne kadar hisse devrini ortaklık pay defterine kaydetmediği gibi, 3 adet daireye ilişkin edimin de yerine getirmediğini, müvekkilinin şirket ortaklık pay defterine kaydı için davalılara keşide ettiği noter ihtarnamesinin de semeresiz kaldığını ileri sürerek öncelikle 02.03.2012 tarihli protokol gereğince, davalı …’ın davalı şirkette mevcut 5700 adet hissesinin ( toplam şirket hissesinin %16,60’ı) 2.850 adet hissesini (toplam şirket hissesinin %8,30’u) müvekkiline devir ve temlik edildiğinin tespiti ile müvekkilinin ortaklık payının davalı şirket pay defterine kaydına, bu talebinin kabul görmemesi halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirketin gerçek değerinin belirlenerek müvekkilinin devir ve temlik aldığı şirket ortaklık payı karşılığı alacağın işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, nama yazılı pay senetlerinin ya da yerine verilmiş olan ilmühaberlerin devrinin ciro ve teslim ile gerçekleşeceğini, devir için gerekli onayın verilmemiş olması halinde mülkiyet ve paylara bağlı tüm hakların devrende kalacağını, protokolde devrin çoğunluk hissedarların onayına bağlı olduğunun açıkça belirtildiğini, bu konunun ana sözleşmenin 8. maddesinde de açıkça düzenlendiğini, protokolün imzalanmasından sonra gerekli iznin alınamayacağının anlaşılması üzerine, devir işleminin tamamlanmadığını, dolayısıyla protokolün yürürlüğe konulmadığını, protokol metninden anlaşıldığı üzere, devir karşılığı üç adet dairenin müvekkiline verilmesinin devrin ortaklar tarafından onaylanmaması halinde ise eğer daireler müvekkiline verilmiş ise bu dairelerin iadesinin öngörüldüğünü, ancak davacının müvekkiline herhangi bir ödeme yapmadığı gibi protokolde belirtilen daireleri vermediğini, müvekkilinin de pay sepetleri yerine düzenlenen ilmühaberleri ciro ve teslim yoluyla davacıya devir etmediğini, protokolün hükümsüz kaldığını, artık müvekkilinde de devir iradesinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili, nama yazılı geçici ilmühaberin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre yapılacağını, buna göre, devrin ciro ve teslim yoluyla gerçekleşeceğini, dolayısıyla ortada geçerli bir devrin bulunmadığı gibi, müvekkili şirket esas sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca devrin ancak yönetim kurulu kararıyla şirkete karşı hüküm ifade edeceğini, bu hisse devrine de muvafakat edilmediğini, geçerli bir hisse devri olmadığından pay deflerine işlenmediğini, müvekkilinin dava konusu protokolün tarafı olmadığını, tazminat talebinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu sonucunda, devre konu edilen nama yazılı geçici ilmühaberin davalı …’e 17.09.2009 tarihinde teslim edildiği, 6762 sayılı TTK.nın 411 ile 416. maddelerinde ve gerekse 6102 sayılı TTK.nın 486/II. maddesinde, ilmühaberlerin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre, ciro ve teslim yoluyla gerçekleştirilebileceğinin öngörüldüğü, ilmühaberin davacıya ciro edilerek teslim edildiğine dair bir delil olmadığı gibi, davacının da bu yönde bir iddiası bulunmadığı, dolayısıyla ortada geçerli bir devrin bulunmadığı, devrin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’da ilmühaberin ve ilmühaber çıkarılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının tescil ve ilan edileceğine ilişkin bir kanuni zorunluluk bulunmadığı, davalı şirketin geçerli bir devir işlemine dayanmayan pay devirlerini pay defterine kaydetmesinin hukuken mümkün olmadığı, davacının zararını kanıtlayamadığı, bunun yanı sıra davacının 02.03.2012 tarihli sözleşmenin ikinci maddesinde belirtilen üç adet dairenin kendisine verilmediğini ileri sürmüş ise de, bu yorumun hem sözleşmenin 2. maddesine hemde hayatın olağan akışına da aykırı olduğu, zira, davacının iddiasının kabul edilmesi halinde devraldığı payların karşılığında davacının herhangi bir karşılık vermeden payların yanı sıra üç dairenin de davacıya verileceği gibi bir sonuç ortaya çıktığı, zaten sözleşmenin 2. Maddesinde de üç dairenin pay devri “karşılığı” olarak davacı tarafından davalıya verileceği son derece net olup, davacının bu edimi yerine getirdiğine ilişkin de herhangi bir delil sunmadığı, sonuç olarak davalı şirketin nama yazılı paylarının ilmühabere bağlaması nedeniyle bu ilmühaberlerin ciro ve teslim yoluyla devrolunmamasından dolayı pay devrinin geçerli olmadığı, davacının davalıya herhangi bir ödemede veya karşı edimde bulunmadığı bu nedenle iade talebinde de bulunamayacağı, sözleşmenin geçersizliği nedeniyle zarara uğradığını da kanıtlayamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-Davalı … ile müvekkil arasında akdedilen 02.03.2012 Tarihli Protokolde, …’in davalı şirketteki ortaklık payının senede bağlı olduğu kötü niyetle müvekkilden gizlenmiş olup, davalının ortaklık payının senede bağlı olmayan çıplak pay niteliğinde olduğu ve devrin ikmali için sadece davalı şirketin muvafakatinin gerekli ve yeterli olduğu açıkça kabul ettiğini, bu durum karşısında davalı …’in paylarının senede bağlı olduğunu ve pay senedinin müvekkile temliki ve tesliminin yapılmaması nedeniyle şirket ortaklık pay devrinin gerçekleşmediğini savunmasının dürüstlük ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden, müvekkilin davalı şirket pay devrinin geçerliliğinin kabulü gerektiğini,
2-Ayrıca, davalı şirket pay senedinin müvekkile temlik ve teslimi işleminin pay mülkiyetinin devir alana geçmesi için yapılması gereken bir tasarruf işlemi olduğunu, bu tasarruf işleminin yapılmamış olması 02.03.2012 Tarihli Protokole göre davalı …’in şirket paylarının mülkiyetini geçirme borcunu ve taahhüdünü ortadan kaldırmadığını, bu nedenle borçlandırıcı işlem ve pay devir ve temlik taahhüdü yönünden 02.03.2012 tarihli protokol hukuken geçerli ve bu protokolde belirtilen yükümün aynen ifası talep edilebilir olduğunu,
3-Sözleşmenin yorumunda hataya düşüldüğünü, davalı …’in şirket ortaklık payının müvekkile kesin olarak devir ve temlikini, müvekkilin ortaklık pay defterine kaydının yapılmaması ihtimaline binaen pay devri borcunun ifası yerine ikame bir edim olarak daire vermeyi taahhüt ettiğini,
4-Davalı …’in müvekkile devrini kabul ve taahhüt ettiği şirket paylarının devrini gerçekleştirmemesi nedeniyle müvekkilin uğradığı, edinmekten mahrum kaldığı malvarlığı değerinin tazmini istendiği, bu nedenle müvekkilin tazminat talep hakkının varlığı sabit olup, bu konuda esas mahkemece gerekli tahkikatın yapılarak, tazminat talebimizin kabulüne karar verilmesi gerekir iken, müspet zarar tazmini talebinin menfi zarar olarak nitelendirilerek tazminat talebinin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını,
5- Esasa ilişkin itirazların kabul görmemesi halinde HMK.m.327 hükmü gereğince tüm yargılama masraflarının huzurdaki davanın açılmasına sebebiyet veren ve dürüstlük kuralına açıkça aykırı davranan davalı … üzerinde bırakılmasına karar verilmesini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE
Davacı, taraflar arasında düzenlenen 02.03.2012 tarihli protokol gereğince, davalı …’in davalı şirketteki paylarının yarısını devir ve temlik aldığını ancak davalı şirketin keyfiyeti pay defterine kaydetmediği gibi, davalı …’ın protokolde gösterilen inşa halinde taşınmazları vermediğini iddia ederek davalı …’ın davalı şirkette mevcut hissesinin 1/2’sini davacıya devir ve temlik edildiğinin tespiti ile keyfiyetin şirket pay defterine kaydını, olmadığı takdirde devir ve temlik alınan payın gerçek değerinin davalılardan tahsilini istemiş, davalılar ise pay senetleri yerine düzenlenen ilmühaberlerin ciro ve teslim yoluyla davacıya devir edilmediği gibi, davacının devir karşılığı herhangi bir ödeme yapmadığını, protokolde belirtilen daireleri vermediğini, şirket ana sözleşmesinin 8. maddesi uyarınca devrin ancak yönetim kurulu kararıyla şirkete karşı hüküm ifade edeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyada bulunan 02.03.2012 tarihli “Protokol” başlıklı sözleşmede;
“1-Kadıköy … sicil nolu …Anonim Şirketinin nama yazılı % 16,60 hissesi (…’a) bana aittir. Bu hissenin %8,30 hissesini …’ya devir ve temlik ediyorum. Bu taahhüdün işbu protokolün 3. maddesindeki koşullara uygun olduğunda geçerli olacaktır.
2-…Anonim Şirketi’nin %8,30 hissesinin karşılığında ….Ticaret Limited Şirketi’nin …’de yapmakta olduğu Apartman İnşaatında 3(üç) daire karşılığında yapılabilecektir.
3-…Şirketi’nin mukavelesine göre benim … olarak %8.30 hisseyi kayden devredebilmem çoğunluk hissedarın buna muvafakat etmemesi halinde … bu protokolün 2. maddesindeki belirtilen daireleri almayı kabul ve taahhüt eder.” denilmiştir.
Somut olaya uygulanması gereken pay devrinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK (eTTK.) m. 416 uyarınca, nama yazılı pay senetleri ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile devredilir. Somut olayda, nama yazılı geçici ilmühaberin davalı …’a 17.09.2009 tarihinde teslim edildiği, 6762 sayılı TTK m. 411 uyarınca, ilmühaberlerin devrinin nama yazılı hisse senetlerinin devrine göre yapılacağını ve 6762 sayılı TTK m. 416 uyarınca da devrin ciro ve teslim yoluyla gerçekleştirilebileceği öngörülmüştür. Ancak dava dosyasında, ilmühaberin davacıya ciro edilerek teslim edildiğine dair bir delil olmadığı gibi, davacı tarafça da bu yönde bir iddiada bulunulmamıştır. Kaldı ki, davalı şirketin payları bağlı nama yazılı paylardır. Bir diğer ifadeyle payların devrinin geçerliği yönetim kurulunun bu devre izin vermesine bağlıdır.
Diğer taraftan somut olaya 6102 sayılı TTK uygulanacağı kabul edilse dahi, 6102 sayılı TTK’nın md. 486/2 uyarınca, pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilir ve ilmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin hükümler kıyas yolu ile uygulanır. Buna göre, 6102 sayılı TTK açısından da 6762 sayılı TTK’da olduğu gibi hem hamiline hem de nama yazılı paylar için ilmühaber çıkarılabileceğinin kabulü gerekir.
Bu durumda, 02.03.2012 tarihli sözleşmenin tarafları arasında gerçekleştirilen pay devrinin geçerli bir devir olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacı tarafça devir karşılığı davalı devredene ödemede bulunulduğu ileri sürülmüş ise de, herhangi bir ödeme yapıldığı anılan protokolde belirtilmediği gibi, ödemeye ilişkin yazılı delilin de ibraz edilmediği görülmüştür. İspat yükü üzerinde olan davacı pay bedelini ödediğini ispat edememiştir.
Noterlik Kanunu m. 60/3 ve 89. Maddeleri uyarınca taşınmaz satımı vaadi sözleşmelerinin noter tarafından res’en düzenlenmesi gerekir. Bu bir geçerlik şartı olup bu şekle uyulmadığı takdirde sözleşme geçersizdir. Somut olayda devir protokolünde kararlaştırılan taşınmaz devir borcu doğuran hüküm bu nedenle geçersizdir.
Bu açıklamalar ışığında geçersiz bir sözleşme kapsamında taraflar sadece aldıklarını iade ile yükümlüdür. Bu itibarla davacının davalı … .’a geçersiz sözleşme karşılığında herhangi bir ivazda bulunduğunu ispat edemediğinden geçersiz sözleşmeye dayalı tazminat istemi de yerinde değildir.
İlk derece mahkemesince, davacının davasının reddine karar verilmiş olması nedeniyle HMK.nın 326. maddesi gereğince davacı aleyhine yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesi yerinde olup, yerinde görülmeyen tüm istinaf sebeplerinin reddi gerekmiş olup, HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 05/07/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.