Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1706 E. 2020/101 K. 06.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1706
KARAR NO : 2020/101
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/05/2018
NUMARASI : 2017/817 E.2018/505 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 17/01/2017 tarihinde tasfiye sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirketin tasfiye sözleşmesi ile üstlendiği edimleri yerine getirmiş olmasına rağmen davalı şirketin sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini, tasfiye sözleşmesinin 4.2. maddesi ile …. Şirketine ait … ile … plakalı araçların … San. ve Tic. A.Ş. veya gösterecekleri bir şirkete devredileceğinin ve devir bedeli talep edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin tüm yazılı ve sözlü taleplerine rağmen davalı şirket tarafından sözleşmeye konu araçların müvekkili şirkete devredilmediğini, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile davalı şirket hakkında, davalı şirket ile aynı adreste faaliyet gösteren dava dışı bir şirket hakkında muvazaalı olarak icra takibi başlatıldığını, davaya konu sözleşmenin açıkça şirket tasfiye sözleşmesi olması sebebiyle taraf olarak şirket ortaklarının gösterildiğini, halbuki sözleşmenin taraflarının zımnen şirketler olduğunu, davalı tarafın sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmediğini, gönderilen ihtarname ile davalı tarafın temerrüde düşürüldüğünü, davalı tarafın mezkur sözleşmeden doğan edimini yerine getirmemek için dava dilekçesinde belirtildiği şekilde muvazaalı icra takibi yaptırmak suretiyle davaya konu araçlara haciz koydurduğunu belirterek, … ile … plakalı araçların kaydı üzerine araçların rızai ve icra devrini önler mahiyette ihtiyati tedbir şerhi işlenmesine, … ile … plakalı araçların müvekkili şirket adına tesciline, olmadığı takdirde araçların bedellerinin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikle davalı şirketten tahsili ile müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkilinin, davaya dayanak yapılan ve dava dilekçesinin ekinde sunulan 17.01.2017 tarihli sözleşmenin tarafı olmadığını, bu nedenle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacının da bu davada taraf ehliyeti olmadığını, müvekkilinin Küçükçekmece İstanbul adresinde mukim olup mahkemenin yetkisiz olduğunu, davacının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E sayılı icra dosyasına ilişkin ileri sürdüğü muvazaa iddiasının taraflarınca kabul edilmediğini, ilgili takibin alacaklısının piyasada müvekkilinden bile eski olduğunu belirterek, öncelikle davanın husumet yoksunluğu ve dava şartı eksikliğinden reddine, davanın yetkisiz mahkemede ikame edilmiş olduğundan mahkemenin yetkisizliğine, olmadığı takdirde davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…davacı 17/01/2017 tarihli tasfiye sözleşmesine dayanarak iki adet aracın devir ve tesciline karar verilmesini istemiştir. Dosya içerisinde bulanan 17/01/2017 tarihli sözleşmenin incelemesinde; sözleşmenin dava dışı … arasında imzalanmış olduğu görülmüştür . Davalının davaya konu sözleşmede taraf olmaması nedeniyle davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığından…”, davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarlamış, şirket yetkililerinin huzurdaki davaya konu sözleşmeyi şirketleri adına imzaladıklarını, bahsi geçen sözleşme ile tarafların, ileride eldeki davanın tarafı olan şirketler bakımından hüküm doğuracak koşulları belirlediklerini,Sözleşmenin içeriği incelendiğinde de aslında taraf şirket yetkililerinin, şirketler adına mevcut hüküm ve koşulları belirlediklerini ve yine şirketler adına hüküm ve sonuç doğurması maksadıyla işbu sözleşmeyi imza altına aldıklarının anlaşılacağını, Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanı kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, dava dışı kişilerin, davanın tarafı olan şirketlerdeki paylarının devri hususunda yaptıkları 17.01.2017 tarihli sözleşmeye dayalı alacak, araç mülkiyetinin davacı adına tescili, olmadığı takdirde sözleşmeye konu araçların bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının sözleşmeye taraf olmadığı gerekçesiyle, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.İstinaf incelemesi açısından temel uyuşmazlık, davalı şirketin pasif husumet ehliyetinin (davalı sıfatının) bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosyada yer alan ve davanın dayanağı olan 17.01.2017 tarihli sözleşme incelendiğinde; sözleşmenin taraflarının …’dır. … alıcı, diğerleri ise satıcı sıfatıyla anılmıştır. Gerek davacı şirket, gerekse davalı şirket sözleşmenin tarafı değildir.Sözleşmenin konusu ise sözleşmenin tarafı olan gerçek kişilerin, iş bu davanın tarafı olarak gösterilen davacı ve davalı şirketteki paylarının karşılıklı olarak devri taahhüdüne ilişkindir. Satıcılar ….Şirketindeki hisselerini alıcıya devretmeyi; alıcı ise …..Şirketindeki hisselerini satıcılara devretmeyi üstlenmiştir. Taraflar, buna bağlı olarak bazı taahhütlerde bulunmuşlardır. Sözleşmenin şirket adına ve onu temsilen düzenlendiğine dair bir kayıt yoktur.Sözleşmenin 4.2. maddesinde, “Alıcı ve Satıcılar; … ait … plakalı araçların Satıcılar, … veya gösterecekleri bir şirkete devredileceğini, bu devir nedeniyle … tarafından bir devir bedeli talep edilemeyeceğini, ancak devrin fatura mukabili ve gerekli banka yoluyla ödeme ve noter işlemleri tamamlanmak kaydıyla yapılacağını, … ait diğer araçlar … plakalı araçların alıcıya ait olduğunu ve … uhdesinde kalacağını ve bu araçlar üzerinde satıcıların hak ve alacak sahibi olmadıklarını kabul ve beyan eder” şeklinde düzenleme yapılmıştır.Buna göre, sözleşmede satıcılar olarak tanımlanan …, sözleşmede taraf olarak yer almayan …’ne ait iki adet aracın mülkiyetini davacı şirkete veya onun göstereceği bir kişiye devretmeyi üstlenmiştir. Davacı …SAN TİC A.Ş. sözleşmede taraf olarak yer almamakla birlikte, sözleşme bu şirket yararına yapılmış bir sözleşme (üçüncü kişi yararına sözleşme) niteliğinde olduğundan , TBK’nın 129/2.maddesi uyarınca, davacı şirketin bu sözleşmeye dayanarak talepte bulunma hakkının bulunduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle, davacı şirketin aktif dava ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir.Davalı şirket yönünden ise: Davalı şirket sözleşmede taraf değildir. Davalı şirketin organları tarafından ve şirket yöneticisi sıfatıyla yapılmış bir devir taahhüdü yoktur. Kaldı ki sözleşme, pay devrine ve ortaklar arasındaki pay ilişkisinin tasfiyesine ilişkin olun, payları devir işlemine konu edilen şirketin mal varlığı içinde yer alan araçların, pay devralan yararına devrinin taahhüt edilmesi şirketler hukukunun temel prensipleriyle ve tüzel kişiliğin ayrılığı kavramıyla bağdaşmaz. Ortaklar, şirketin mal varlığının devrini gerektiren bir taahhütte bulunursa, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği, bu taahhüt sadece taahhütte bulunanı bağlar. Şirket tüzel kişiliği adına, 2918 sayılı KTK’nın 20/d maddesine uygun şekilde yapılacak bir devir sözleşmesi bulunmadıkça, ortağın kendi şahsı adına yaptığı taahhüt, sözleşmeye taraf olmayan şirketi bağlamaz. Kaldı ki bir an için bu talebin davalı şirkete karşı ileri sürülebileceği düşünülse bile, KTK’nın 20/d maddesindeki şekil şartı geçerlilik şartı olup, adi yazılı sözleşmeyle yapılan taahhüdün hukuki bir sonucunun olmadığı da açıktır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere verildi. 06.02.2020
KARŞI OY Dosya kapsamındaki 17.01.2017 tarihli ”sözleşme” başlıklı belge incelendiğinde; taraflarının … olduğu, … alıcı, … satıcı sıfatlarının bulunduğu, sözleşmenin konusu incelendiğinde, satıcıların davalı şirkette sahip olduğu payların tamamını satıcılara alıcıların ise davacı şirkette sahip oldukları payların tamamını satıcılara satıp devretmeyi kabul etmiş olduklarının görüldüğü, sözleşmenin 4.2.maddesinde davalı şirkete ait … plakalı araçların satıcılar, davacı şirket veya gösterecekleri bir şirkete devredileceğini ve bu devir nedeniyle davalı şirketçe bir devir bedeli talep edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, eldeki davanın bahsi geçen bu sözleşme maddesinden kaynaklı edimsel yükümlülüğün yerine getirilmemiş olmasından ötürü söz konusu araçların davacı şirket adına tescili olmadığı taktirde araç bedellerinin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili talebine dayandığı anlaşılmaktadır. Beşiktaş …. Noterliğinin 07.02.2017 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile … sözleşmeden dönme iradesini ortaya koyduğu görülmektedir. Davalı şirketin İTO kayıtları incelendiğinde; 08.07.2010 tarihinden sonrasında sözleşmenin alıcı tarafı olan … şirketi münferiden temsile yetkili olduğu anlaşılmaktadır.Sözleşme gereği …Ticaret Limited Şirketi’nin mülkiyetindeki araçların karşılıksız olarak devri kararlaştırılmıştır. İnternet ortamından çıkartılan 30 Acık 2017 tarihli 9252 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi ilanından anlaşılacağı üzere 18.01.2017 tarihinde alınan kararla şirketin önceki ortakları … şirketteki hisselerini … devrederek şirket ortaklığından ayrılmıştır. Dava konusu protokolün 17.01.2017 tarihinde imzalanmış olduğu anlaşıldığından tarafların her üçünün de imzası söz konusu sözleşmede yer almaktadır. Sözleşmenin içeri incelendiğinde şirket temsilcilerinin kendilerine ait hisselerin devrinden ziyade tam olarak her iki şirkete yönelik olarak tasfiyenin amaçlandığı görülmektedir. O halde temsilcilerin dava dayanağı sözleşmeyi dava dışı şirketi temsilen imzaladığını kabul etmek gerektiği, aksi kabul, taraf iradelerinin aşırı şekilci bir tarzda ve taraf iradelerine aykırı bir şekilde yorumlanması ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı davranışa imkan tanıyan bir yorum olacağı anlaşılmakla davalı şirketin eldeki dava açısından pasif dava ehliyeti bulunmaktadır. Nitekim davalı şirket usulüne uygun şekilde vermiş olduğu cevap dilekçesinde … tarafından, … gönderilmiş bulunan bahsi geçen sözleşmeden dönüldüğüne ilişkin ihtarnameye dayanarak, sözleşmenin ortadan kalkmış olduğu savunmasını öne sürmekle, sözleşmenin şirket adına yapılmış olduğu yönündeki iradesini ortaya koymuştur. Davacı şirketin İTO kayıtları incelendiğinde; şirketin 17.12.2018 tarihinde tasfiyeye girmiş olduğu, davaya esas sözleşmenin 17.01.2017 tarihinde imzalandığı, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin internet ortamından çıkartılan 26.02.2015 tarih 8767 sayılı ilanında görüleceği üzere şirketi 3 yıl süre ile … herhangi ikisinin müşterek imzası ile temsil edileceği anlaşılmaktadır. Dava konusu sözleşmenin tarafları … olmakla davacının iddiası söz konusu sözleşmenin şirketi temsilen imzalanmış olduğudur. Somut uyuşmazlıkta iddianın ileri sürülüş biçimi göz önünde bulundurulduğunda davalı şirkete ait araçların satıcılar, davacı şirket veya gösterecekleri bir şirkete karşılıksız olarak devri hususunda anlaşmaya varıldığı, bu şekilde taraflar arasındaki sözleşmenin üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğini haiz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Yani davacının taleplerinin 6098 sayılı TBK’nın 129. (818 sayılı BK.’nın 111.) maddesine dayanmaktadır. Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeler de eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmak üzere ikiye ayrılır. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç da üçüncü kişiye ifa edilir. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir (Yargıtay 11.HD’nin 09.07.2018 tarih, 2016/13448 E. 2018/5013 K. sayılı ilamı). Tam üçüncü kişi lehine sözleşmede hem alacaklı hem de edimin lehine ifası kararlaştırılan üçüncü kişi ifa talebinde bulunabilir. … imzaları bulunan dava konusu sözleşmenin davacı şirketi temsilen imzalanmış olup olmadığı ilk derece mahkemesince değerlendirildikten sonra eğer davacı şirketin temsil edildiği kabul edilmezse üçüncü kişi yararına sözleşmeye ilişkin kanun maddeleri sözleşmenin 4.2.maddesindeki düzenlemelerle birlikte irdelenmelidir. Davalı şirkete ait … plakalı araçların satıcılar, davacı şirket veya gösterecekleri bir şirkete devredileceği kararlaştırılmıştır. yukarıda anlatılanlar ışığında sözkonusu sözleşmenin 4.2 maddesi tam üçüncü kişi yararına sözleşmedir. Sonuç olarak eldeki davada gerek aktif gerekse pasif dava ehliyeti açısından koşulların sağlanmış olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin pasif husumet yokluğundan ötürü red kararı vermesinin isabetli olmadığı, kararın kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerektiğinden sayın çoğunluğun kararına muhalifim.