Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1695 E. 2020/168 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1695
KARAR NO : 2020/168
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2017/256 Esas – 2018/635 Karar
TARİHİ : 28/06/2018
DAVA : Ticari Şirket (Yönetim Kurulu kararının butlanı ve şirketin feshi istemli)
Taraflar arasındaki ilk derece mahkemesinde yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirkette pay sahibi olduğunu, şirket ana sözleşmesinin 5. maddesine göre, şirketin sermayesinin A ve B Grubu hisse sahiplerinin sermaye paylarından oluştuğunu, sözleşmenin 8. maddesine göre şirektin yönetimi ve dışarıya karşı temsilinin Yönetim Kuruluna ait olduğunu, Yönetim Kurulunun üyelerinin en az bir tanesi A Grubu ve en az bir tanesinin B Grubu olmak üzere seçilecek en az iki üyeden oluşacak bir yönetim kurulu tarafından yürütüldüğünü, B grubu hissedarlardan yönetim kurulu üyesi …’un 24/01/2017 tarihinde vefat ettiğini, şirketin B grubu hisse sahiplerinden Yönetim Kurulu üyesi…. 14/02/2017 tarihinde şirket Genel Müdürü …’ya ve ….’a B Grubu hisse sahiplerini temsilen ilk genel kurula kadar …’nun atınmasını talep ettiğine dair maili göndermiş olduğunu, ….’nun da bu metni ve eklerinin Noterde Türkçeye çevirterek …’a 16/02/2017 tarihinde iki kez gönderdiğini, ancak …’ın 14/02/2017 tarihinde Yönetim Kurulunu toplayarak kendisinin ortağı olduğu … Akaryakıt A.Ş.’de çalışanı …’u Yönetim Kurulu üyesi olarak atayıp B Grubu hisse sahiplerini de temsil yetkisi vermiş olduğunu, bu kararın TTK m. 391’de yer aldığı şekilde şirket ana sözleşmesine, şirketin temel yapısına, organın devredilmez yetkisine aykırı bir karar olduğunu, TBK m. 27 gereği batıl ve yok hükmünde bir karar olduğunu, zira şirketin yönetimi ve temsili A ve B Grubu imza yetkililerinin müşterek imzası ile olmak zorunda olduğunu, …’ın bunu bildiği için bahsi geçen maili gönderdiğini, bu sebeple 14/02/2017 tarihli Yönetim Kurulu kararının yokluğunun ve butlanının tespiti ile bu karara dayalı yapılan ve yapılacak işlemlerin tedbiren durdurulmasını da talep etmelerinin gerekli olduğunu belirterek, mahkeme kararına kadar Yönetim Kurulu kararının yürütmesinin ve uygulanmasının durdurulması doğrultusunda tedbir kararı verilmesine, yönetim kurulu kararının yokluğunun ve butlanının tespitine, TTK m.530 gereğince şirketin feshine, feshe kadar şirket işlerinin devam edebilmesi için B Grubu Yönetim Kurulu üyesi .. …ın talebi gibi şirket eski genel müdürü …’nun B Grubu adına imza atması için mahkemece tedbiren atanmasına, masraf ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; TTK m. 390-(1) uyarınca, “Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Bu kural yönetim kurulunun elektronik ortamda yapılması halinde de uygulanır.” hükmünün cari olduğunu, buna göre müvekkili şirketin yönetim kurulunun 5 kişiden oluştuğunu ve üye tamsayısının çoğunluğu, yani 3 kişi ile toplanabileceğini ve karar alınabileceğini, bu itibarla organsızlık iddiasının kabul edilebilir olmadığını, vefat nedeniyle boşalan yönetim kurulu üyeliğinin doldurulmasa dahi yönetim kurulu toplanma ve karar alma yeteneğine sahip olduğunu, yönetim kurulunun kendi içerisinde iki ayrı grup imza yetkisi yaratmış olduğunu, TTK m.370’te işaret edilen kuralın esas sözleşmeye geçirilmesinden ibaret olduğunu A ve B grubu hissedarlık ile A ve B grubu imaz yetkisinin apayrı şeyler olduğunu, davacı iddiaları içerisinde bir kısım ödemelerden bahsederek sanki oğlunun yönetim kurulu üyesi seçilmemesi nedenini bu ödemeler olduğunu ileri sürdüğünü, gerçekte ise zaten davacının oğlu olan genel müdürün bu ödemeleri yapması gerektiği halde gerçekleştirmediği için durumun ve gerçeğin farkında olduklarını belirterek, haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi, 28/06/2018 tarihli, 2017/256 Esas – 2018/635 Karar sayılı ilamıyla; “…Şirket Yönetim kurulu kararlarının butlanı TTK 391. madde de düzenlenmiş vesınırlı sayıda olmamak üzere özellikli bir kaç hal gösterilmek suretiyle bu hallerde yönetim kurulu kararlarının batıl olacağı ifade edilmiştir. Diğer yandan yönetim kurulu kararlarının iptali bakımından TTK’nun da bu yönde açık bir hükme yer verilmemiş ancak TTK 460. madde de ve sermaye arttırımına ilişkin olmak üzere ve yönetim kuruluna bu konuda esas sözleşme ile yetki verilmesi hallerinde, yönetim kurulu kararı aleyhine iptal davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu noktada bilirkişi kurulunun, TTK 363. maddeye göre boşalan üyelik için geçici olarak yönetim kurulu üyesi atanması işlemi bakımından (yönetim kurulu kararının butlanı söz konusu olmadığı benimsenip, bununla birlikte) TTK’nun yukarda belirtilen 460/5. maddesini kıyas yoluyla ele alıp iptal sonucuna varması yerinde görülmemiştir. TTK 363. madde de öngörülen yetkinin yönetim kurulu tarafından kullanılmış olması (bizzat bilirkişi kurulu raporunda da yer verildiği üzere) anonim şirketin temel yapısına uymayan bir karar niteliğinde olmayıp, bütün pay sahiplerinin değil, sadece bazı pay sahiplerinin kişisel menfaatlerini etkileyebilecek nitelikte bir karar olmakla, boşalan üyelik için geçici üye atanmasına ilişkin yönetim kurulu kararı bakımından butlan halinin de söz konusu olamayacağı sonucuna varılmıştır. Ulaşılan bu sonuçtan sonra TTK 460. madde düzenlemesinden hareketle ve kıyas yoluyla yönetim kurulu kararının iptali gerektiği sonucuna ulaşalması gerek butlan müessesesinin özelliklerine ve gerekse yönetim kurulu kararının iptal koşullarına dair ve sadece belli bir alanda öngörülmüş bulunan bu düzenlemelere uygun bulunmamaktadır. Açıklanan bu durum karşısında yönetim kurulu kararının butlanı sözkonusu olmayıp, yine organ yokluğu nedenine dayalı fesih istemi de -keza uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından birinin mevcut olmaması hali de söz konusu olmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: A ve B Grubu hisse sahiplerinden oluşan anonim şirket yapısının temsili şirket esas sözleşmesine göre, A gurubu imza yetkililerinden herhangi biri ile B gurubu imza yetkililerinden herhangi birinin müşterek imzalarınca yapıldığını, A gurubu imza yetkilisi ile B gurubu imza yetkilisinin kim olduğunun ise yine esas sözleşmede açıkça belirtildiğini, buna göre, A gurubu imza yetkilisinin …., B gurubu imza yetkilisi ise … olduğunu, B Grubu Yönetim Kurulu üyesi ve imza yetkilisi …un 24/01/2017 tarihinde vefat etmesi üzerine B gurubu hisse sahiplerini yönetim kurulunda temsil eden bir üye kalmadığını, bunun üzerine 14/02/2017 tarihinde toplanan yönetim kurulu, …’nın da ortağı olduğu … Akaryakıt A.Ş.’de çalışanı şirket dışı üçüncü kişi olan …’u Yönetim Kurulu üyesi olarak atayıp vefat eden B gurubu imza yetkilisi ….’a ait imza ve temsil yetkisi de dahil tüm yetkilerin verildiğini, yönetim kurulu tarafından alınan bu kararın emredici kanun hükümlerine aykırı olduğu, B gurubu imza yetkilisinin vefat etmesi sebebiyle boşalan yönetim kurulu üyeliğine atanması gereken kişinin, B gurubu hisse sahipleri ve B gurubu yönetim kurulu üyesi … tarafından teklif edilecek kişinin olması gerektiğini,Batıl yönetim kurulu kararından sonra … tarafından, sahibi olduğu diğer şirketlere yapılan para transferleriyle şirketin içinin boşaltıldığını, Ayrıca, mevcut durum karşısında TTK m.530 hükmü uyarınca organ yokluğunun da oluştuğunun kabulü gerektiğini, buna bağlı olarak şirketin feshi için haklı sebebin oluştuğunu,Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, davalı şirketin 14/02/2017 tarihli yönetim kurulu kararının TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti ve şirketin organsızlığı nedeniyle TTK’nın 530.maddesi uyarınca feshi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 363. maddesinde; kamu tüzel kişilerinin yönetimde temsiline dair 334. madde hükmü saklı kalmak üzere, herhangi bir sebeple bir üyeliğin boşalması halinde, yönetim kurulunun, kanuni şartları haiz birini, geçici olarak yönetim kurulu üyeliğine seçip, ilk genel kurulun onayına sunacağı ve bu yolla seçilen üyenin, onaya sunulan genel kurul toplantısına kadar görev yapacağı ve onaylanması halinde selefinin süresini tamamlayacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda davaya konu yönetim kurulu kararı, bu yasal düzenleme kapsamında alınmış bir karardır.Anonim şirket yönetim kurulu kararlarının butlanı, TTK’nın 391. maddesinde düzenlenmiş ve sınırlı sayıda olmamak üzere, özellikli bir kaç hal gösterilmek suretiyle, bu hallerde yönetim kurulu kararlarının batıl olacağı ifade edilmiştir. Bu maddeye göre; eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan, sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin haklarını ihlal eden ya da bunların kullanılmasını güçleştiren veya kısıtlayan, diğer organların devredilmez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin yönetim kurulu kararlarının batıl olacağı belirtilmiştir. Kanun, yönetim kurulu kararlarının butlanını düzenlemiş, ancak yönetim kurulu kararlarının iptali bakımından açık bir hükme yer vermemiştir. Bazı özel durumlarda iptal davası açma imkanı getirilmiş ise de somut olayda iptali sağlayacak bir hüküm bulunmamaktadır.Somut olayda davalı şirketin üçü A grubu üçü B grubu olmak üzere altı ortaklı olduğu, vefat eden üye ile birlikte 5 kişilik yönetim kurulu bulunduğu, şirket ana sözleşmesinin 8. maddesinde temsil şeklinin; “Şirketin yönetimi ve dışarıya karşı temsili Yönetim Kuruluna aittir. Şirket tarafından verilecek bütün belgelerin ve yapılacak sözleşmelerin geçerli olabilmesi için bunların şirket unvanı veya kaşesi altına konmuş ve şirketi temsil ve ilzama yetkili kişi veya kişilerin imzasını taşıması gerekir. Yönetim kurulu üyelerinin en az bir tanesi A grubu ve en az bir tanesi de B grubu olmak üzere seçilecek, en az 2 üyeden oluşan yönetim kurulu tarafından yürütülür ” şeklinde düzenlendiği, Şirketin A grubu hissedarı … ile B grubu hissedarı vefat eden…’ a şirketi temsil ve ilzam yönünden müşterek imza yetkisi verildiği anlaşılmaktadır.Dava konusu 14.02.2017 tarihli yönetim kurulu kararında, B grubu imza yetkilisi … un vefatı nedeniyle TTK’nın 363. maddesi uyarınca ilk genel kurula kadar görev yapmak üzere şirket dışından …’un seçilmesine, seçilen …’a yerine seçildiği …un aynı yetki ve görevlerle yetkilendirilmesine, A grubu hissedarlarından olan yönetim kurulu üyeleri tarafından karar verildiği anlaşılmaktadır.TTK’nın 360. maddesi uyarınca, belirli pay gruplarına yönetim kurulunda temsil yetkisi verilebilir. Aynı maddenin 2.fıkrasına göre, bu şekilde yönetim kurulunda temsil hakkı tanınan paylar, imtiyazlı pay sayılır. Somut olayda, ana sözleşme ile B grubu hisselere yönetim kurulunda temsil yetkisinin verildiği ve şirketin temsil ve ilzamının A ve B grubu hissedarlar tarafından belirlenen yönetimi kurulu üyelerinin müşterek imzalarıyla yapılmasının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.TTK’nın 363.maddesine göre, şirket yönetim kuruluna, yönetim kurulu üyeliğinin boşalması halinde geçici üye atama yetkisi verilmiş ise de yönetim kurulunun bu yetkisini kanuna, ana sözleşme hükümlerine ve anonim şirketlere hakim olan temel ilkelere göre kullanması gerekir. Bu bağlamda, bu yönetim kurulu kararının, 391.maddesi uyarınca batıl olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Anılan hükme göre, eşit işlem ilkesine aykırı yönetim kurulu kararları batıldır. Eşit işlem ilkesi, TTK’nın 357.maddesinde düzenlenmiştir. Kanun maddesinde, “Pay sahipleri eşit şartlarda eşit işleme tabi tutulur.” denilmek suretiyle, eşit işlem ilkesinin bir tanımı da yapılmıştır. Bu ilke, her pay sahibinin diğerleriyle her koşulda aynı işleme tabi tutulacağını değil eşit koşulların varlığı halinde, hiç bir pay sahibinin diğerlerinden daha olumsuz bir işleme tabi tutulamayacağı anlamına gelir. Buna nispi eşitlik denilir. Ayrıca, eşit işlem ilkesi, pay sahibine tanına bir haktan daha öte şirket organlarına ve özellikle yönetim kuruluna getirilmiş bir yükümlülüktür (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar Hukuku I, 14. Basım, İstanbul 2019, s.691). TTK da eşit işlem ilkesinin şirket yönetim kurulunun ve genel kurulunun bir yükümlülüğü olduğunu benimsemiş ve bu ilkeye aykırı yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunu hükme bağlamıştır (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku- Genel Esaslar, 5. Basım, Ankara 2017, s.440) .Şirket ana sözleşmesi A ve B grubu paydaşlara şirketin temsil ve ilzamında görev alacak yönetim kurulu üyelerinin, yani murahhas üyelerin belirlenmesinde B grubu hissedarlara imtiyaz tanımıştır. A grubu hissedarlar da aynı imtiyaza sahiptir. Ana sözleşme, hissedarlar arasında bu şekilde bir denge kurmuştur. Hissedarlar bu şekilde eşit imtiyaza sahip kılınmış iken yönetim kurulunun, dava konusu kararı alırken bu eşitliği bozacak şekilde karar aldığı, A grubu hissedarların yönetimdeki temsil ve ilzam yetkisini koruduğu halde B grubunun bu imtiyazını, geçici de olsa ortadan kaldırmak suretiyle eşit işlem ilkesini ihlal ettiği kanaatine varılmaktadır.Bu durumda ana sözleşmedeki temsil hükümlerine aykırı şekilde ve B grubu hissedarların şirketin temsil ve ilzamında yer almaması sonucunu doğuran söz konusu kararın, şirket paydaşları yönünden eşit işlem ilkesine aykırı olduğu gibi, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki yönetime katılma haklarını ihlal edip, bunların kullanılmasını kısıtlayan nitelik taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu kararın TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmiş olması hukuka aykırı olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu yönden kabulü gerekmiştir.
Davalı şirketin mevcut halde seçilmiş ve görevde yönetim kurulu bulunmakla ve her zaman alacağı karar ile bu eksikliği giderebileceği de gözetildiğinde, şirketin uzun süredir organsız kaldığı söylenemeyeceğinden TTK’nın 530. maddesi kapsamında fesih ve tasfiyeyi gerektirecek bir durum söz konusu olmadığından, bu yöndeki davacı istemi ve istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu karanının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;
1-Davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin, dava konusu 14.02.2017 tarihli yönetim kurulu kararının TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespitine,
2-Şirketin zorunlu organlarının mevcut olması nedeniyle, şirketin feshine ilişkin talebin reddine,
3-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan, peşin alınmış olan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yatırılan 85,38 TL peşin harç ve 31,40 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 116,78 TL harç giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan tebligat, posta ve müzekkere gideri 281,50 TL ile 1.950,00 TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 2.231,50 TL yargılama giderinin, takdiren 1/2’si 1.115,75 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama giderinin miktarı ve niteliği ile kararın içeriği dikkate alınarak, takdiren davalı üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı ilk derece yargılamasında kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan AAÜT gereğince belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı ilk derece yargılamasında kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan AAÜT gereğince belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Bakiye gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
10-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden;
a-Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına,
b-Davacı vekili tarafından yatırılan 35,90 istinaf peşin harcının, talep halinde davacıya iadesine,
c-Davacı vekili tarafından istinaf aşamasında sarfedilen 98,10 TL istinaf başvuru harcı giderinin ve 59,50 TL posta giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;
HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 13/02/2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.