Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1659 E. 2020/90 K. 30.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/1659
KARAR NO : 2020/90
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/548 Esas – 2018/476 Karar
TARİHİ : 10/04/2018
DAVA : Menfi Tespit- istirdat
Taraflar arasındaki menfi tespit- istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın, davacı … yönünden reddine, diğer davacı … Tic. Aş. yönünden istirdat talebi yönünden reddine, menfi tespit istemi yönünden kabulüne yönelik verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı …’i keşidecisi olduğu ve diğer davacı şirketin yasal hamili olduğu çeklerin çalındığını, çekler ile ilgili Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/550 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını ve tedbir kararı alındığını, tedbir kararından sonra çeklerin iptali için hukuki sürecin devam ettirildiğini, bu sırada davalı şirket tarafından, keşidecisi … ve yasal hamil … A.Ş. aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü … esas sayı ile kambiyo senetlerine mahsus ödeme emri gönderildiğini, çekin aylık rutin mal sevkiyatına karşılık … A.Ş. emrine … tarafından keşide edildiğini, kambiyo takibine dayanak ilgili çek incelendiğinde Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin tedbir kararı bulunduğunun çek arkasına şerh olunduğunu, çekin arkasındaki … A.Ş. cirosunun çeki çalanlar tarafından yaptırılmış sahte ciro olduğunu, müvekkillerin davalıya bir borcunun olmadığını, müvekkilinin borçlu olunmadığının tespiti ile müvekkilinin hamil olduğu çekin istirdatını talep ettiklerini, davalının kötüniyetle iş bu icra takibini yaptığını belirterek, davanın kabulü ile dava konusu çek ve takip ile ilgili borçlu olunmadığının tespitine, takibin iptaline, çekin istirdadına, davalı kötüniyetli olduğundan takibin %20’sinden az olmamak kaydı ile kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı tarafın usulüne uygun bir faktoring işleminin bulunmadığına dair iddianın hukuki dayanağının olmadığını, cirantaların imzalarının sıhhatini bilmelerinin ve çekin çalıntı olup olmadığının bilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin yasaya uygun hareket ettiğini, yetkili ve iyi niyetli hamil olduğunu belirterek davanın reddine, davacıların %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 10/04/2018 tarihli, 2014/548 Esas – 2018/476 Karar sayılı kararında; “…Dava, keşideci ve lehtar tarafından, çek hamiline açılan menfi tespit ve istirdat istemine dairdir. Davacı keşideci … yönünden yapılan değerlendirmede; Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı Yasanın 818/1-c maddesi delaleti ile uygulanması gereken 677. maddesi uyarınca bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan yada adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez. İmzaların bağımsızlığı (istiklali) şeklinde tanımlanan bu ilke, poliçeye atılan her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzanın sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar; geçersiz bir imza sahibini bağlamaz. Ancak, ciro zincirini de koparmaz. ‘İmzaların istiklali (bağımsızlığı)’ ilkesine göre, senedin asıl borçlusu olan keşidecinin imzasının sahte olması hali, diğer imza sahiplerinin (lehtarının veya diğer cirantaların) senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Poliçeye imza koyan kişi, diğer imzaların geçersiz veya sahte ya da mevhum kişilere ait olmasının riskini de taşır. Buna göre her imza kendi sahibini, diğer imzalardan bağımsız olarak bağlar. Poliçe üzerinde şekil bakımından tamam ve görünüşe göre sahibini bağlayan bir imzanın bulunması yeterlidir. Kanun yapıcı, 6102 sayılı yasanın 677. maddesinde senedin geçerliliğinin, sorumluluktan tamamen bağımsız şekilde mevcut olabileceğini kabul etmiştir. Senetteki imzalar, bu imzalarda ismi geçen şahıslar yönünden herhangi bir sorumluluk yaratmasa bile, senet yine de geçerli kalır. Senedin geçerli kalmasının sonucu ise, diğer imzaların sahiplerinin sorumluluklarının devam etmesidir. (Bu açıklamalar için bkz, Prof.Dr. Reha Poray / Prof. Dr. Ünal Tekinalp; Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 17. Baskı, İstanbul 2006, sayfa 141-142; Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku 2. bası, Ankara 1997, sayfa 414 vd; Prof. Dr. Hüseyin Ülgen / Doç. Dr. Mehmet Helvacı / Doç. Dr. Abuzer Kendigelen / Doç. Dr. Arslan Kaya; Kıymetli Evrak Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2004, sayfa 126 vd; Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu Kıymetli Evrak Hukuku, 5. baskı, Ankara 1999, sayfa 122 vd; Gönen Eriş; Türk Ticaret Kanunu İkinci Cilt-Kıymetli Evrak ve Taşıma Ankara 1988 sh. 174 vd- sh.286-Yargıtay 11. HD. 3/11/1987 tarih, 347/5865 Esas ve Karar sayılı kararı; Prof.Dr. Oğuz İmregün; Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 1998, sh.58 vd; İsmail Doğanay; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İkinci Cilt, Üçüncü Baskı Ankara 1990 sh.1611 vd.)Zincirleme ve birbirine bağlı, lehtardan hamile değin tam ve düzenli yani kesintisiz cirolar hak sahipliğine karine sayılır. Cirolar arasındaki zincirleme bağlılığın gözlenmesi sadece dış görünüm bakımından yapılır. Başka bir anlatımla, ciro silsilesinin (zincirinin) muntazam bir şekilde birbirini takip edip etmediğini incelerken dış görünüşü incelemek yeterli olup, cirantalardan birinin imzasının sahte olması veya temsilci sıfatıyla senedi imzalayan şahsın imza yetkisinden yoksun olması ciro zincirini etkilemez (Hulusi Gürbüz, Yargıtay Uygulaması Işığında Ticari Senetlerin iptali Davaları ve Ticari Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, sh.295; İsmail Doğanay; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İkinci Cilt, Üçüncü Baskı, Ankara 1990, sh. 1646-1647; Murat Alışkan, Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1998 sh. 255 vd; Tarık Başbuğoğlu; Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, 1.cilt Ankara 1988, sh. 807; Erol Ertekin/ İzzet Karataş; Uygulamada Ticari Senetler: Ankara 1998 sh. 363) Hamilin ciro yoluyla senedi devraldıktan sonra cirantasını takip etme gibi yasal bir zorunluluğu bulunmamaktadır. TTK’da yer alan ve kambiyo hukukuna ilişkin ilkeleri belirleyen kuralların kişiden kişiye değişebilen ‘hayatın olağan akışı’ şeklindeki subjektif bir takım değerlendirmelerle ortadan kaldırılması doğru görülemez. Kambiyo senetlerinde imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi ile ilgili olarak daire uygulaması istikrar kazanmıştır (Yargıtay 19.HD.’nin 17/02/2011 tarih, 2010/7937 E, 2011/2072 K; 31/03/2011 tarih 2010/8614 E, 2011/4185 K; 18/04/2011 tarih 2011/3624 E, 2011/5149 K; 13/05/2010 tarih 2009/7134 E, 2010/6030 K; 14/10/2010 tarih, 2010/4431 E, 2010/11296 K; 21/03/2012 tarih 2011/13865 E, 2012/4619 K. sayılı kararları). Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; dava konusu çekte davacı … keşideci durumunda olup, davalı senede ciro yoluyla hamil olmuştur. Görünüşe göre ilk ciro, senedin lehtarı durumundaki diğer davacı imzası ile yapılmıştır. Davacı keşideci kendi imzasını inkar etmemektedir. Senet metnine göre ciro silsilesinde şeklen bir kopukluk bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan imzaların istiklali ilkesi karşısında senetteki herhangi bir imzanın sahteliği dahi yalnızca imza sahibini ilgilendiren bir durum olup bu durum keşideciyi sorumluluktan kurtarmaz. Yukarıda açıklandığı üzere davacı senede imza koymakla diğer imzaların geçersiz veya sahte ya da mevhum kişilere ait olmasının riskini de taşır. Buna göre, davacı keşideci görünüşte düzgün olan ciro silsilesine göre hamile karşı sorumludur ve lehtarın imzasının sahteliği sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kendi imzası geçerli olan davacı keşidecinin hamile karşı ödeme yükümlülükleri devam etmektedir. Bu nedenle davacı keşideci tarafından açılan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı lehtarın istirdat istemi yönünden yapılan değerlendirmede; Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı Yasanın 790. maddesine göre; “cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır”. 6102 sayılı Yasanın 792. maddesine göre; ‘çek herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790. maddesine göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çek geri vermekle hükümlüdür.’ Bu madde hükmüne göre, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak kötüniyetle iktisap etmiş olması veya iktisapta ağır bir kusurunun bulunması halinde çeki geri vermekle yükümlüdür. Kötü niyetle iktisap veya iktisapta ağır kusurun ispatı ise çek istirdadını talep eden davacıya aittir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6361 sayılı Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketler Kanununun 9/2. maddesine göre; ‘faktoring şirketi kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile kurulaca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz ve tahsilini üstlenemez.’ Aynı Yasanın 9/3.maddesine göre ise ‘Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoringşirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.’ 04/02/2015 tarih ve 29257 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘faktoring işlemlerinde uygulanacak usul ve esaslar hakkında yönetmelik’ 8/1 madesinde ise; ‘faturalı alacağa istinaden kambiyo senedi veya diğer senetlerin alınması halinde alınan kambiyo senedi veya diğer senetteki ciro silsilesinde kuruluşa kambiyo senedi ve diğer senedi ciro edip veren kişinin, devralınan faturada alacaklı olarak gözüken kişi ve bu kişiden bir önceki cirantanın veya keşidecinin de faturadaki borçlu ile aynı kişi olması gerekir. Fatura ile kambiyo senedi veya diğer senetteki tutarın uyumlu olmasına dikkat edilir’ düzenlemesine yer verilmiştir. 6361 sayılı Yasanın 9/2. maddesi hükmü ve yukarıda sözü edilen yönetmeliğin 8. maddesi, faktoring şirketlerine, kambiyo senetlerine dayalı olsa bile temlike konu alacağın bir mal veya hizmet satışından doğduğunu fatura ile tevsik etme ve kambiyo senedi ile faturanın uyumlu olduğunu araştırma yükümlülüğünü yüklemiş, 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesi ise ciro silsilinde dış görünüş itibari ile kopukluk olup olmadığını inceleme yükümlülüğünü yüklemiştir. Faktoring şirketlerine bunların dışında daha fazla yükümlülük yükleyen bir mevzuat hükmü bulunmamaktadır. Faktoring şirketinin temlik aldığı çek ile ilgili banka nezdinde araştırma ve inceleme yükümlülüğünden söz edilemez. Diğer yandan yasa metninden de anlaşılacağı üzere, faktoring şirketinin, faktoring işlemi ile devraldığı alacak, alacağın temliki hükümlerine tabidir. Nitekim, faktoring işlemlerinde alacağın temliki hükümlerinin uygulandığı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03/11/2010 tarih, 2010/19-488 Esas, 2010/557 Karar sayılı kararında da açıkça belirtilmiştir. Öte yandan aynı kararda faktoring işleminin müşteri (firma), faktoring şirketi ve borçlu olmak üzere üç tarafının bulunduğu da açıklanmıştır. Faktoring işleminin bu tarafları arasındaki ilişkiler yönünden 6361 sayılı Yasanın 9/2 ve 6098 sayılı TBK’nın 188/1. maddesi hükümlerinin uygulanması gerekir. Buna göre borçlu, faktoring işlemini öğrendiği sırada önceki alacaklısına karşı sahip olduğu defileri alacağı faktoring sözleşmesine dayanarak devralmış olan faktoring şirketine karşı da ileri sürebilecektir. 6361 sayılı Yasanın 9/2. ve TBK’nın 188/1. maddesi karşısında faktoring işleminin tarafları arasındaki ilişkiler yönünden şahsi defilerin ileri sürülebilmesinde faktoring şirketinin iyiniyetli ya da kötüniyetli olmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. 6361 sayılı Yasanın 9/3. maddesi ise, faktoring işleminin yukarıda belirtilen tarafları dışında kalan kambiyo borçluları bakımından uygulanabilecek bir hükümdür. Başka bir anlatımla, faktoring işleminin dışında bir kambiyo borçlusu varsa (keşideci, lehdar veya ciranta) onlar hakkında 6361 sayılı Yasanın 9/3. maddesi hükmü uygulanacaktır. Bu bilgiler ışığında davacının çek istirdadı istemi yönünden yapılan incelemede dava konusu çekin 6361 sayılı Yasanın 9/2 ve yukarıda sözü edilen yönetmeliğin 8. maddesi hükmüne uygun şekilde faktoring şirketine devredilmiş olduğu bilirkişi eli ile yapılan inceleme sonucu tespit edilmiştir. Somut olayda dava konusu çekte lehtardan hamile ciro silsilesinin tam olduğu, herhangi bir kopukluk bulunmadığı anlaşıldığından davalı … A.Ş.’nin yetkili hamil olduğunun kabulü gerekir; 6102. sayılı TTK’nın 792. maddesi ve 6361 sayılı Yasanın 9/3. maddesi gereğince davalı … şirketinin dava konusu çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu hususunda davacı tarafça yeterli ve inandırıcı delil sunulamadığından, davalı hakkındaki bu davanın kabulü olanağı bulunmamaktadır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 29/02/2016 tarih, 2015/13338 Esas ve 2016/3296 Karar sayılı ilamı; 04/07/2017 tarih, 2016/12993 Esas ve 2017/4062 Karar sayılı ilamı; 12/06/2017 tarih, 2016/10538 Esas ve 2017/4836 Karar sayılı ilamı. Davacı lehtarın menfi tespit istemi yönünden yapılan değerlendirmede; Bilindiği üzere imza inkarı mutlak defilerden olup senet üzerinde yer alan herkese karşı ileri sürülebilir. Bu noktada hamilin iyi niyetli veya kötü niyetli olmasının önemi bulunmamaktadır. Kambiyo senedindeki imzanın inkar edilmesi halinde, ispat yükü, imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklı tarafa aittir. Davalıya çek aslını sunması için süre verilmiş, davalı beyanda bulunmamış, yeniden süre verilmiş, davalı vekili 04/03/2015 tarihli yazılı beyanı ile çek aslının … şirketi yetkilisi … tarafından teslim alındığını beyan etmiş, bu şirkete ve …’ya çıkarılan ilk tebligat bila ikmal iade edilmiştir. Çek aslı için davalıya müzekkere yazılmış, müzekkereye verilen yanıtta aynı husus beyan edilmiş, ekinde sunulan fotokopi evrakın incelenmesinde dava konusu çek sureti altına “çek aslını aldım. … 03/09/2014″ yazılı olduğu görülmüştür. Davalının, çeki teslim ettim dediği şirket ve şirket yetkilisine yapılan tebligatlar sonuçsuz kalmış çek aslına ulaşılamamıştır. Çek aslının dava dışı kişiye verildiği iddiası davalıya ait bir iddia olup, bu hususta sunulan evrak da her zaman düzenlenmesi mümkün olan fotokopi evraktır. İspat yükü kendisine düşen davalı, çek aslını sunmak durumundadır. Dava tarihinden sonra, çek aslını dava dışı kişiye teslim ettiğini beyan ile bu yükümlülükten kurtulması düşünülemez. Davalının ispat yükü halen devam etmekte olup, çek aslının dava dışı üçüncü kişiye verildiği de ispat edilebilmiş değildir. Sunulan belgedeki imzanın …’ya ait olup olmadığı, senedin gerçekten bu kişi tarafından teslim alınıp alınmadığı da belli değildir. Davalı, senedi dava dışı kişiye verdiğini beyan ederek sorumluluktan ve ispat külfetinden kurtulamayacağından, senedi verdim dediği kişiye de ulaşılamadığından davalının ispat külfetini yerine getiremediği kabul edilmelidir. Mahkememizce de bu yönde değerlendirme yapılmış ve davalı, imzanın lehtara ait olduğunu ispat edememiş kabul edilmiştir. Bu itibarla, davacı lehtarın menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmiştir. …” gerekçesiyle, davanın davacı … yönünden reddine, diğer davacı … Tic. AŞ. yönünden istirdat talebi yönünden reddine, menfi tespit istemi yönünden kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 12/10/2013 tarihinde şirket merkezindeki kasanın hırsızlık ile açılması sonucunda 433 adet tacir çekinin çalındığını, hırsızlık olayı sonrasında, çalınan çekler ile ilgili kolluk şikayeti ile beraber çeklerin iptali talebi ve iptal sürecinin sonuçlanmasına kadar çeklerin çalındığından bahisle ödenmemesi için tedbir talepli olarak Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (Ticaret Mahkemesi sıfatı ile) 2013-550 Esas sayı ile dava açıldığını, tedbir kararından sonra çeklerin iptali için hukuki sürecin devam ettirildiğini, 07/11/2013 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilk ilan yapılmak üzere ilan sürecinin başladığını, kanuni süreler geçmiş ve çekler ile ilgili iptal kararının 25/2/2014 tarihinde çıktığını, istirdat istemli davalarının reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalının kötü niyetle ve kasıtlı olarak müvekkili aleyhine icra takibine giriştiğini, davalı şirketin tacir konumunda bir faktöring şirketi olduğunu, tacirin olağan işlerinde dahi basiretli davranmakla yükümlüyken, 20.000 TL gibi yüksek meblağlı bir çeki iktisap ederken en azından çekin sahte olup olmadığını, hakkında dava açılıp açılmadığını ve tedbir kararı alındığı konusunda bilgi sahibi olması gerektiğini, factoring şirketlerinin basit bir sorgulama ile çek hakkında tedbir kararı olup olmadığını veya dava konusu yapıldığını görebileceklerini, bu sorgulamayı yapmasalar dahi, çeki bankaya ibraz ettiğinde tedbir ve ödeme yasağı kararları hakkında bilgi sahibi olmamasının mümkün olmadığını, çekin arkasındaki … A.Ş. cirosu çeki çalanlar tarafından yaptırılmış sahte cirolar olup, altındaki ciroların da bu iş için kurulmuş sanal iş yapan kişilerin ciroları olduğunu, davalı şirket ve sahte cirolarda adı olan diğer kişilerin, planlı ve hesaplı olarak hareket ederek, davalı şirketten maddi menfaat elde etmek istediklerini, hırsızlık sonucu çalınan çek ile davalı müvekkile icra takibine girişilmesinin tesadüfi olmasının mümkün olmadığını, davalı şirketin çalıntı çekler ile takip başlattığını, davalının kötüniyetle iş bu icra takibini yaptığını, muhatap bankaya çeki ibraz ettiğinde Asliye Hukuk Mahkemesinin tedbir kararını ve karar numarasını bilmesi ve mahkemeye çeki ibraz etmesi gerekirken kötüniyetle müvekkilini ticari olarak zor duruma düşürmek için icra takibine giriştiğini, bununla birlikte; davalı … A.Ş.’nden çalınan diğer bir çek ile ilgili açılan ilgili takibin iptali, menfi tespit ve çekin istirdatı talepli İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/691 Esas 2017/1021 Karar sayılı dosyası ile görülen davada, mahkeme hem çek keşidecisi hem de müvekkili … A.Ş’nin davalarını ayrı ayrı kabul ettiğini, dava konusu çalınan çeklerden birisi olmakla, davalı şirketin çekin iktisabında ve davacı müvekkili hakkında icra takibi başlatmasında kötü niyetli olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiğini, davada, mahkemenin davacının borçu olmadığını tespit etmesi, menfi tespit davasının kabulüne karar vermesi, ancak istirdat yönünden davanın reddine karar vermesinin çelişkili olduğunu, davalının kötüniyetli olmakla, davacı … açısından davanın kabulüne, … açısından da istirdat yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin gerekçesinde kambiyo senetlerinde imzaların istiklali ilkesi gereğince, davacının senede imza koymakla, diğer imzaların geçersiz veya sahte kişilere ait olmasının da riskini taşır açıklamasını yaptığını, ancak bu ifadesiyle ciddi bir yanılgı içerisine düştüğünü, imzaların bağımsızlığı ilkesinin kendisinden önce olan cirantalar tarafından ileri sürülebileceğini, ancak sahte imzayı veya sahteliği ileri süren lehtar veya cirantadan sonra gelen cirantalar açısından imzaların bağımsızlığının ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, mahkemenin bu açıklamalarının yerinde olmadığını belirterek. İstanbul 14. Ticaret Mahkemesinin 2014/548 Esas 2018/476 Karar sayısı ile davacı … açısından verilen davanın reddine ilişkin kararın ve … açısından istirdat talebi yönünden verilen davanın reddine ilişkin hükümlerin kaldırılmasına, davanın tüm talepler yönünden kabulüne, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki netiliği itibariyle, İİK’nın 72.maddesi uyarınca menfi tespit ve TTK’nın 790. maddesi uyarınca çek istirdadı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince verilen ve yukarıda özetlenen karara karşı sadece davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacılardan …’in dava konusu çekte keşideci olup, imzasını inkar etmediği de gözetildiğinde, mahkeme gerekçesinde de yer verildiği üzere, imzaların istiklali (bağımsızlığı) prensibi uyarınca, bu davacı yönünden mahkemece menfi tespit- istirdat istemli açılan davanın reddi yönünde kurulan hüküm isabetli olup, davacı vekilinin bu davacı yönünden aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacılardan … Tic. A.Ş. dava konusu çekte lehtar ciranta olup, dava konusu çekin yetkili yasal hamili olduğunu, çekin çalınarak adına sahte imza atılarak hamile geçtiğini, lehtar ciranta imzasının sahte olduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece yazılı gerekçe ile davalı tarafından davacının sahte imza iddiasının aksinin kanıtlanmadığı kabul edilerek, davacının dava konusu çekten ötürü davalıya borçlu olmadığının kabulüne karar verilmiş, hükmün bu bölümü taraflarca istinaf da edilmemiştir. Davacı … Tic. A.Ş. vekilince çekin davalıdan istirdadına da karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek karar bu yönüyle istinaf edilmiştir. Mahkeme gerekçesinde de yer verildiği üzere; dava tarihinde yürürlükte bulunan 6361 sayılı Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketler Kanunu’nun 9/2. maddesine göre, “Faktoring şirketi kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile kurulaca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz ve tahsilini üstlenemez.” 04/02/2015 tarih ve 29257 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Faktoring İşlemlerinde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 8/1 madesinde ise “Faturalı alacağa istinaden kambiyo senedi veya diğer senetlerin alınması halinde alınan kambiyo senedi veya diğer senetteki ciro silsilesinde kuruluşa kambiyo senedi ve diğer senedi ciro edip veren kişinin, devralınan faturada alacaklı olarak gözüken kişi ve bu kişiden bir önceki cirantanın veya keşidecinin de faturadaki borçlu ile aynı kişi olması gerekir. Fatura ile kambiyo senedi veya diğer senetteki tutarın uyumlu olmasına dikkat edilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu açıklamalar karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; dava konusu çeki davalı … şirketine … Ltd. Şti. cirosu ile devredildiği, temlik eden cirantanın sunulan faturada alacaklı olarak görülen … Ltd. Şti. (faktoring sözleşmesinin tarafı olan müşteri), ondan bir önceki cirantanın ise faturada borçlu olarak görünen … Ltd. Şti. olup, fatura ile çek bedelinin de uyumlu bulunduğu bilirkişi rapor içeriğinden anlaşılmış ve böylece dava konusu çekin 6361 sayılı Yasa’nın 9/2 ve yukarıda sözü edilen yönetmeliğin 8. maddesi hükmüne uygun şekilde faktoring şirketine devredilmiş olduğu anlaşılmıştır. TTK’nın 790. maddesine göre; “Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır”. Somut olayda dava konusu çekte lehtardan hamile ciro silsilenin tam olduğu, herhangi bir kopukluk bulunmadığı anlaşıldığından, davalı … A.Ş.’nin, çeki, yasaya uygun olarak aldığının ve yasal hamil olduğunun kabulü gerekir. TTK’nın 792. maddesine göre; “Çek herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790. maddesine göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çek geri vermekle hükümlüdür.” 6361 sayılı Yasa’nın 9/2 maddesi hükmü ve yukarıda sözü edilen yönetmeliğin 8. maddesi, faktoring şirketlerine, kambiyo senetlerine dayalı olsa bile temlike konu alacağın bir mal veya hizmet satışından doğduğunu fatura ile tevsik etme ve kambiyo senedi ile faturanın uyumlu olduğunu araştırma yükümlülüğünü yüklemiş, TTK’nın 790. maddesi ise ciro silsilinde dış görünüş itibari ile kopukluk olup olmadığını inceleme yükümlülüğünü yüklemiştir. Faktoring şirketlerine bunların dışında daha fazla yükümlülük yükleyen bir mevzuat hükmü bulunmamaktadır. … şirketinin temlik aldığı çek ile ilgili banka nezdinde araştırma ve inceleme yükümlülüğünden söz edilemez. Somut olay bakımından, TTK’nın 792. maddesi gereğince davalı … A.Ş.’nin dava konusu çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu hususunda davacı tarafça yeterli ve inandırıcı delil sunulamadığından, bu davalı hakkındaki istirdat davasının reddi yönünde kurulan hüküm de isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekili istinafı yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacılar vekili tarafından yatırılan istinaf harçlarının hazineye irad kaydına, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 30/01/2020
KANUN YOLU : HMK 362/1.a. maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.