Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/165 E. 2018/673 K. 27.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/165
KARAR NO : 2018/673
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/07/2017
NUMARASI : 2014/513- 2017/565 E.K
DAVANIN KONUSU :Fesih ve Tasfiye
Taraflar arasındaki asıl davada şirketin fesih ve tasfiyesi, karşı davada ortaklıktan çıkarma davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacılar/karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacılar vekili, müvekkilleri …, … ve davalı … tarafından davalı şirketin kurulduğunu, ilk 15 yıl için şirketin müdürü olarak seçilen davalı …’ın şirketin kuruluşuna dair ortaklar arasında imzalanan 16.08.2012 tarihli protokol hükümlerine göre, müvekkillerine ödemesi gereken bakiye 72.000 Usd’yi ödemediği gibi yine protokol uyarınca her ay müvekkili …’e ödenmesi gereken aylık 20.000 TL ödemeyi yapmadığını, bu hususlarla ilgili davalı aleyhine başlatılan icra takiplerinin itiraz sonucu durduğunu, müvekkili …’un davalı … ve çalışanları tarafından darp edildiğini, olayın savcılığa yansıdığını, davalı şirket tarafından işletilen “.. …” isimli içkili restaurantta alkol ruhsatı alınmadan alkol satışı yapıldığından işletmenin mühürlendiğini, olayın basına yansıması nedeniyle müvekkillerinin zarar gördüğünü, davalı ortağın işletmenin hesapları ile ilgili bilgi vermediğini, işletmenin gelirlerini kendisinin işlettiği “Patika” isimli işletmeye aktardığını, şirketin kurulduğu günden buyana müvekkillerine hiç bir ödeme yapmadığını, şirketi zarar verdiğini, bu nedenlerle ortaklar arasında güven ortamının kalmadığını, ortakların davalı şirketi birlikte yürütmelerinin imkansız hale geldiğini ileri sürerek davalı şirketin haklı nedenle feshine ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 23.09.2014 havale tarihli ıslah dilekçesinde, şirket ortakları arasında yaşanılan husumet nedeniyle davalı şirketin haklı nedenle feshine ve tasfiyesine olmadığı takdirde davalı …’ın ortaklıktan çıkarılma/ayrılma payının belirlenmesi ile davalı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davadaki talebin şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkin olduğundan müvekkili …’a husumet düşmediğini, şirketin kuruluşundan önce ortaklar arasında imzalanan protokolde müvekkili tarafından yapılması gereken ödemenin şarta bağlandığını ancak davacıların sözleşmede kararlaştırılan devir yükümlülüğünü yerine getirmediğini, buna rağmen müvekkilinin kısmi ödemede bulunduğunu, yine sözleşme gereğince davacı …’in talep etmiş olduğu aylık ücretin hukuki dayanağının bulunmadığını, zira şirket ortağına aylık ücret/huzur hakkının verilebilmesinin şartlarının yasada öngörüldüğünü, darp ve ruhsatsız alkol satışı işle ilgili iddiaların gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirketin işlettiği işletmenin tescilli marka olan “…” adıyla faaliyet gösterdiğini, bu markanın da müvekkili ….’ın ortağı olduğu dava dışı …..Ltd Şti adına tescilli bir marka olduğunu, davacıların şirket hesaplarını kontrol etme, gerekli bilgi ve belgeleri isteme hakkına sahip olduğunu, bu yöndeki iddianın da soyuttan öteye geçemediğini, yine davacıların iddiasının aksine müvekkil şirkete ait resmi banka hesap numarası ve banka post cihazının bulunduğunu, para aktarma durumunun sözkonusu olmadığını, kaldı ki işletmenin tüm masrafların müvekkili ortak tarafından karşılandığını, davacıların katkıları olmadığı gibi sermaye koyma borcunu dahi ifa etmediklerini belirterek davanın reddine, karşı davada ise, müvekkili şirket ortağı olan … ve …’un ortaklıktan ayrılma/çıkarılma paylarının belirlenmesi ile davacı ortakların şirket ortaklığından çıkartılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar/karşı davacı vekili 24.03.2017 tarihli dilekçesinde, şirketin tasfiyesine ilişkin talebin kabul edilmediğini ve fakat şirket ortaklığın çıkarılma talebinin kabul edilerek bilirkişiler tarafından hesaplanan ortaklıktan çıkarılma payına itirazının olmadığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalı şirketin ortakları arasında güven ortamının bulunmadığı, 3 ortaklı olarak kurulan şirketin bu ortaklık yapısı ile devamlılığının mümkün olmadığı, ancak TTK 636/3. maddesi kapsamında ve tarafların talep ve beyanları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılıp sonuca gidilmesinin menfaatler dengesine uygun olacağı, buna göre, davalı şirketin davacı ortaklar tarafından idame ettirilmesinin yerinde olacağı kanaatine varıldığı, buna göre, ortaklıktan çıkma isteminin yerinde olduğu, davalı ortak …’ın ayrılma akçesinin hesaplandığı gerekçesiyle asıl davada; davacıların (23.09.2014 tarihli ıslah talebi ve davalı yanın bu konudaki beyanıda dikkate alınarak), davalı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin talebi bakımından davanın kabulü ile; davalı ortak …’ın TTK 636/3.maddesi uyarınca payının gerçek değeri olan 564.130,07 TL ayrılma akçesinin kendisine ödenmesine, şirket ortaklığından çıkarılmasına, davacıların davalı şirkete yönelik fesih ve tasfiye isteminin bu nedenle reddine, takip edilmeyen karşı davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacılar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar … ile … vekillerinin istinaf dilekçelerinde özetle; müvekkillerinin asıl talebinin davalı şirketin fesih ve tasfiyesi olduğu halde davalı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesinin doğru olmadığını, şirketin haklı nedenle feshi koşulları oluştuğu halde öncelikli bu talep doğrultusunda karar verilmemiş olmasının doğru olmadığını, ortaklıktan çıkarılmasına karar verilen davalı ortak için belirlenen ayrılma akçesinin hatalı ve fahiş olarak belirlendiğini, payın karar tarihine en yakın gerçek değerinin belirlenmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemişlerdir.
GEREKÇE
Dava, haklı nedenle limited şirketin fesih ve tasfiyesine olmadığı takdirde ortağın şirketten çıkartılması istemine ilişkindir.
HMK.m.355 uyarınca istinaf incelemesi, istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Karşı dava yönünden bir istinaf yapılmadığından, istinaf incelemesi münhasıran asıl dava yönünden yapılmıştır.
Davacılar vekili, dava dilekçesinde sadece davalı şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Davacılar vekili sonradan verdiği ıslah dilekçesinde, terditli olarak talepte bulunmuş, öncelikle haklı sebeple şirketin feshine ve tasfiyesine karar verilmesini, aksi halde davalı ortağın şirket ortaklığından çıkartılmasını talep etmiş olup ilk derece mahkemesince, davacıların ıslah talebi ve davalıların bu konudaki beyanı da dikkate alınarak davalı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı …l Ltd Şti, üç ortaklı olup, bunlardan birinin davalı …, diğer ikisinin davacılar … ve … olduğu anlaşılmıştır.
TTK’nun 616 maddesinin 2 bendinde genel kurulun devredilemez yetkileri sıralanmış, (ı) fıkrasında; “Bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebeplerden dolayı şirketten çıkarılması” genel kurulun devredilemez yetkilerinden biri olarak tanımlanmıştır. TTK’nun 621 maddesinin 1 fıkrasında; “Aşağıdaki genel kurul kararları temsil edilen oyların en az 2/3’ünü ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması halinde alınabilir.” denilmiş ve (h) bendinde; “Bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen sebepten dolayı şirketten çıkarılması” hususu da bu madde kapsamında alınacak oy oranına bağlanmıştır.
TTK’nun 638 maddesinde; bir ortağın kendi isteği ile limited şirket ortaklığından çıkma hali düzenlenmiş, 639 maddesinde; çıkmaya katılma halleri sayılmış, 640 maddesinde ise; ortaklıktan çıkarma hallerinin hangileri olduğu tarif edilmiş, birinci bentte; “Şirket sözleşmesinde bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebeplerin öngörülebileceği” ifade edilmiş, ikinci bendinde; “Çıkarma kararına karşı ortağın kararın Noter aracılığı ile kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabileceği” ifade edilmiş, üçüncü bendine ise; “şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararı ile haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılma halinin saklı olduğu” ifade edilmiştir.
Görüldüğü üzere, 6102 sayılı Kanun’da çıkarma davasının hangi koşulda ve kim tarafından açılacağı sınırlı olarak belirlenmiş olup, yorum yolu ile bu maddelere istisna getirilmesi mümkün değildir. Eldeki davada, ıslahla davalı şirketin fesih ve tasfiyesi olmadığı takdirde davalı şirket ortağının haklı sebeplerle ortaklıktan çıkarılması istenmiştir. Bu durumda, TTK’nun 640. maddesi gereğince bu dava ancak ortağı çıkarılmak istenen şirket tarafından açılabilir.
Oysa ki, davada şirket davacı olmayıp, davalı olarak gösterildiği, TTK’nun 640 maddesinde haklı sebeplerle dava açabilecekler içinde ortaklar sayılmamış olduğu gözetildiğinde davacı ortakların çıkarma davası açma hakkı bulunmamaktadır ( Bkz. emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/18625 Esas – 2014/12736 Karar sayılı ilamı).
Diğer taraftan, davadaki talep sonucu ıslah suretiyle değiştirilebilirse de ıslah yoluyla yeni talepler eklenmesi mümkün değildir. Dava dilekçesinde yer almayan ve davanın konusunu oluşturmayan yeni bir talep ıslah suretiyle davaya eklenemez. Öğretide, davanın kısmi ıslahı suretiyle yeni talep eklenebileceği ve davanın terditli davaya dönüştürülebileceği savunulmakta ise de bu durum objektif dava yığılması koşullarının bulunmasına bağlıdır (Mahmut Bilgen, Hukuk Yargılamasında Islah, Ankara 2013, s.295-296). Olayımızda, bir limited şirket ortağının, başka bir ortağın ortaklıktan çıkarılmasını isteme hakkı bulunmadığına göre bu koşulun bulunduğundan söz edilemez.
Yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay 21.HD, 2008/14087 E- 2009/4549 K.sayılı, 26.03.2009 tarihli kararı). Dava edilmeyen bir hususun ıslah yoluyla dava konusu haline getirilmesi mümkün değildir (Yargıtay 1.HD, 2011/13743 E- 2012/1976 K. sayılı, 27.02.2012 tarihli kararı). Islah ile dava sebebini değiştirmek mümkün ise de mevcut davaya ilaveten ikinci bir dava açmak olanaksızdır (Yargıtay HGK, 2011/1-364 E-2011/453 K.sayılı, 29.06.2011 tarihli kararı; Yargıtay 6.HD, 2010/12537 E-2011/2644 K.sayılı, 08.03.2011 tarihli kararı). Islah dilekçesi verilirken ayrıca harç da yatırılmadığından bu dilekçenin ek dava dilekçesi olarak da yorumlanması mümkün değildir.
Bu durumda, asıl dava yönünden geçerli bir ıslah bulunmadığından, karara bağlanması gereken tek neticei talep, şirketin fesih ve tasfiyesidir.
6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebeplerle ortağın şirketin feshini talep edebileceği, mahkemece bu istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle; bir kişiyi ortak olmaya yönelten şartlar ortadan kalktığında, yani o kişinin ortaklıktan ayrılmasını gerektiren ve haklı sebep olarak nitelendirilebilecek sebepler doğduğunda, ilgili her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkemenin, fesih talebi yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılınasına karar verebilir. 6102 sayılı TTK.nun 641/I maddesinde; “ Ortak şirketten ayrıldığı takdirde esas sermaye payının gerçek değerine uyan ayrılma akçesini isteme hakkına haizdir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda anılan düzenleme ile fesih istemi ile açılan davalarda feshe karar verilmemesi halinde alternatif olarak hangi kararın verilebileceği gösterilmiştir. Bu durumda eldeki davada, davalı şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesine dair istem bulunduğundan, mahkemece bu istem yönünde bir değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediği gibi, şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin davanın ortaklık tüzel kişiliğine karşı açılması gerekli ve yeterli olup, şirket ortak ve müdürüne de husumet yöneltilmesi doğru değildir.
O halde, dava sebebinin dayandığı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebep kavramı yasada açıkça tanımlanmamış ise de her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak ileri sürülen nedenlerin haklı sebep teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi sebepler haklı sebepler olarak sayılmıştır. Yargıtayın konuya ilişkin içtihatları da aynı doğrultudadır ( T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Esas No:2014/17528 Karar No:2015/12310K.).
Somut olayda, davacı …’un davalı … ve onun çalışanları tarafından darp edilmesi ile ilgili ceza yargılamasının bulunduğu, ortaklar arasında güven ortamının kalmadığı, şirket ortakların bir araya gelmedikleri gibi, şirketin devamı ve yönetimi konusunda katkıda bulunma ihtimallerinin ortadan kalktığı gözetildiğinde davalı şirketin feshi için haklı nedenin oluştuğu ilke olarak kabul edilerek ve 6102 sayılı Yasa’nın 636/3. maddesi hükmü kapsamında davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Dosya kapsamına ve alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, fesih ve tasfiye yerine başkaca bir karar verilmesinde taraflar için yarar bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Şirketin devamının ortaklar için fayda sağlamayacağı, en iyi çözümün fesih ve tasfiye olacağı sonucuna varıldığından, TTK.’nın 366/3.maddesinin ikinci cümlesi uygulanmamıştır.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.b.2.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin hukukun olaya uygulanmasında hataya düştüğü, bu nedenle kararın düzeltilmesi gerektiği kanaatine varıldığından, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK.353/1.b.2.maddesi uyarınca KABULÜNE, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin istinafa konu 2014/513 Esas- 2017/565 Karar sayılı, 13.07.2017 tarihli kararının asıl dava yönünden KALDIRILMASINA, asıl dava yönünden Dairemizce işin esası hakkında yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda;
A) ASIL DAVADA
1-Şirketin fesih ve tasfiyesi talebi yönünden şirket ortak ve müdürüne husumet yöneltilemeyeceğinden davalı … hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Davalı şirket aleyhine ikame edilen davanın kabulü ile, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 831900 sicil numarasında kayıtlı davalı …’nin FESİH ve TASFİYESİNE,
3-Davalı şirketin tasfiye işlemlerini yapmak üzere, resmi bilirkişi listesinin 3271.sırasında kayıtlı mali müşavur…’ın tasfiye memuru olarak atanmasına,
4-Tasfiye memuru için 20.000,00 TL ücret takdirine; ücretin ve ayrıca 10.000,00 TL tasfiye masraf avansı olmak üzere toplam 30.000,00 TL’nin karar kesinleştiğinde davacılar tarafından ilk derece mahkemesi veznesine yatırılmasına, bundan sonra tasfiye memuruna görevinin tebliğine,
5-Tasfiye memuru ücretinin ve tasfiye masraflarının, tasfiye memuru tarafından tasfiye giderlerine eklenmesine,
6-Kararın kesinleşmesinden sonra, TTK 283. maddesi uyarınca Ticaret Sicilinde tescil ve ilanına,
7-a)Alınması gerekli 35,90.TL harçtan dava açılırken peşin olarak alınan 24,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 11,60 TL’nin davalı şirketten alınarak hazineye irad kaydına,
b)İlk derece mahkemesi yargılamasında davacılar vekili tarafından sarf edilen 48,60 TL harç gideri, 427,50 TL tebligat ve posta gideri (ayrıntısı Uyapta kayıtlı) olmak üzere toplam 476,10 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacılara verilmesine,
c)Davalı şirket tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına; davalı …’ın asıl dava için yaptığı bir gider bulunmadığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
d)Davacılar kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
e)Davalı … kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir olunan 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak bu davalıya verilmesine,
f)Taraflarca HMK 120 madde gereğince yatırdıkları gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde taraflara İADESİNE,
B) KARŞI DAVADA
Karşı davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ilk derece mahkemesinin 2014/513 Esas- 2017/565 Karar sayılı, 13/07/2017 tarihli kararı istinaf edilmemiş olup kesinleştiğinden, karşı dava hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
C)İSTİNAF HARÇ VE MASRAFLARI YÖNÜNDEN
1-Davacılar vekilleri tarafından istinaf peşin harcı olarak alınan 31,40 TL’ nin talep halinde davacılara iadesine,
2-İstinaf başvurusu nedeniyle davacılar tarafından harcanan 85,70 TL başvuru harcının Hazineye irat kaydına,
3-Duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verildiğinden davacılar yararına istinaf yargılaması için ayrıca vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,
5-85,70 TL istinaf başvuru harcı giderinin ve 24,50 TL istinaf posta gideri olmak üzere toplam 110,20 TL’nin davalı şirketten alınıp davacılara verilmesine,
6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;
HMK 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27/06/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.