Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1638 E. 2020/192 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1638
KARAR NO: 2020/192
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2014/523 Esas – 2018/490 Karar
TARİHİ: 24/05/2018
DAVA: Banka Teminat Mektubunun İadesi Ve Depo Edilmesi
DAVA TARİHİ: 02/07/2013
BİRLEŞEN İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2013/322 ESAS SAYILI DOSYASINDA
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki asıl davada Banka Teminat Mektubunun İadesi Ve Depo Edilmesi, birleşen davada alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVADA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında Sakarya İli, D-100 Karayolu üzeri … Mahallesi, … adersinde bulunan akaryakıt istasyonu ile alakalı olarak 26/05/2010 tarihinde ve daha sonra 18/12/2012 tarihli 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye göre davalı dağıtım şirketinin aralarındaki bayilik sözleşmesine aykırı ve haksız olarak, 08/02/2013 tarihinden itibaren akaryakıt satmayı sona erdirdiğini, bu suretle davacı firmayı mağdur ettiğini belirterek … Bankasınca tanzim edilen 18/05/2018 tarihli 25.000-TL bedelli … seri nolu Kesin teminat mektubunun iptaline ve iadesine ile iş bu teminat mektubu bedelinin muhatap bankaca davalı şirkete ödenmemesi konusunda da ihtiyati tedbir konulmasına, mahkeme masraf ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı yanın davasının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olup reddi gerektiğini, müvekkili şirketin taraflar arasındaki sözleşme şartlarına aykırı olarak akaryakıt satmayı sona erdirdiğini ve davacı yanı mağdur ettiği yönündeki beyanların hiçbir hukuki dayanağı bulunmadığını, müvekkili şirketin fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla satış taahhüdünün ihlalinden kaynaklı olarak cezai şart alacak davası açma haklarının saklı olduğunu belirterek, davanın reddine ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin akaryakıt sektöründe faaliyet gösterdiğini, bu kapsamda davalı şirket ile ilk olarak 26/05/2010 tarihli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi imzalamak suretiyle davalıya 5 yıl süreli bayilik hakkı verildiğini, daha sonra tarafların karşılıklı mutabakatı sonucunda 18/12/2012 tarihinde 5 yıllık süre için yenilendiğini, 26/05/2010 tarihli ilk taahhütname uyarınca davalı şirketin yılda asgari 800 m3 beyaz ürünü …’in anlaşmalı olduğu kişi ve kuruluşlardan satın almayı, satın alma taahhüdünden eksik satın alacağı beher m3 beyaz ürün için …’in maruz kaldığı kar kaybını cezai şart olarak ödeyeceğini, söz konusu tutarın sözleşme tarihi esas alınmak suretiyle taahhüt edilip alınmaması halinde, eksik kalan m3 başına 60-USD cezai şart ödeyeceğini kabul ettiğini, 26/05/2010 tarihinden 18/12/2012 tarihine kadar yıl esasına dayalı satış taahhütlerini yerine getirmeyerek hem cezai şart yönünden taahhütname hükümlerine aykırı davrandığını hem de akabinde fesih (21/06/2013) tarihinden sözleşmenin kararlaştırılan sona erme tarihi olan 18/12/2017 tarihine kadar davacı şirketi elde edeceği kardan mahrum bırakmak suretiyle zarara uğrattığını, davalılar ile davacı şirket arasındaki bayilik ilişkisinin davalılarca süresinden evvel 21/06/2013 tarihli fesih ihtarnamesi ile haksız olarak sonlandırıldığını belirterek, şimdilik 10.000,00-USD cezai şart ve kar mahrumiyeti alacağının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili savunmasında özetle; davacı dağıtım şirketinin aleyhine olan iddialarının hepsinin hukuki dayanaktan yoksun olup hiçbirini kesinlikle kabul etmediklerini, davacının müvekkili şirketin yıllık satış taahhüdüne uymadığından bahisle sözleşmeyi feshinde haksız olduğunu ve bu sebeple de cezai şart borcu altında olduğu iddiasının yersiz olduğunu, davacının dava dilekçesinin 7 nolu ekinde sunduğu fatura suretlerinin müvekkili davalılarla bir ilgisinin bulunmadığını, davacının iddialarının kabul anlamına gelmemekle birlikte talep olunan faiz miktarının fahiş olduğunu, müvekkili şirketin birçok bankaya borcu olduğunu, kendisinin ekonomik olarak zor günler geçirdiğini, içinde bulunulan ekonomik koşullardan dolayı satışların ciddi manada düştüğünü belirterek, davacının davasının reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 24/05/2018 tarihli, 2014/523 Esas – 2018/490 Karar sayılı kararıyla; “… A.Ş (…) ile davalı … Ltd. Şti arasında ilk olarak 26/01/2010 tarihli Akaryakıt Bayilik sözleşmesi imzalanarak …’e 5 yıl süreli bayilik hakkı verildiği ve sözleşmenin daha sonra tarafların karşılıklı mutabakatı ile 18/12/2012 tarihinde 5 yıllık bir süre için daha yenilendiği, bayilik sözleşmesi yanında taraflar arasında ayrıca Bayilik Protokolü ile Satış Taahhütnamesi imzalanıp bu sözleşmeler ile ticari koşulların saptandığı ve … tarafından yıllık satış vaadlerinin tutarı ile cezai şartın taraflarca hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. İmzalanan sözleşmeler bakımından taraflar arasında bir ihtilaf da bulunmamaktadır. İmzalanan ilk taahhütname uyarınca … yıl esasına göre akaryakıt bayilik sözleşmesinin devamı boyunca geçerli olmak üzere beher yıl da asgari 800 metreküp beyaz ürünün …’in anlaşmalı olduğu kişi ve kuruluşlardan satın almayı, satış taahhüdünden eksik satın alacağı beher metreküp beyaz ürün için …’in maruz kaldığı kar kaybının cezai şart olarak ödeyeceği, söz konusu tutarın sözleşme tarihi esas alınmak üzere taahhüt edilip, alınmaması halinde eksik kalan metreküp başına 60 USD cezai şart ödeyeceği benimsenmiş, bayilik sözleşmesinin 46/d bendinde feshin sonuçlarına ilişkin yapılan düzenlemede de; bayinin iş bu sözleşme ile veya bu sözleşmeye ek protokollerle belirlenen cezai şarta ilaveten fesih tarihinden sözleşme sonuna kadar geçecek dönemde yıllık satış taahhüdüne göre satması gereken toplam petrol ürünleri miktarlarının fesih işlemi sebebiyle satamaması sonucu …’in uğradığı tüm zarar ve ziyanın, bu kapsamda fesih tarihinde sözleşme süresi sonuna kadar satması gereken beher metreküp beyaz ürün, beher ton siyah ürün, beher ton madeni yağ ürünleri, beher ton lpg otogaz ürünlerindeki …’in karı esas alınmak suretiyle belirlenecek toplam … zarar ve ziyanlarını hiçbir itirazda bulunmaksızın ilk talepte naklen ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt etmiş, keza satış taahhütnamesinde de bu düzenlemeye yer verilmiş, birleşen dosya davalısı … da bayilik protokolünü garantör sıfatıyla imzalamış bulunmaktadır. 2013 yılı Mart ve Nisan aylarında 3 kez yapılan ve ayrıca …’in EPDK’ya yaptığı şikayet üzerine 2013 yılı Haziran ayında … nezdinde denetim yapılmış ve bu denetimlerde alınan motorin numunesinde Marker seviyesinin geçersiz çıktığı, numunelerin yağ ve solvent özelliği gösterdiği, 3 ve 4 nolu adanın motorin damacalarında ve 1 ve 2 nolu gizli tanklardan ve ayrıca … plakalı tankerden alınan numunelerde yine Ulusal Marker seviyesinin geçersiz çıktığı ve teknik düzenlemelere aykırı olup, yağ ve solvent özelliği gösterdiği hususları saptanmış, istasyonda vaziyet planında yer almayan iki adet gizli akaryakıt tankının bulunduğu ve düzenek ile satış tabancalarına yönlendirilmek suretiyle otomasyon dışı akaryakıt ikmali yapıldığı ve otomasyon sistemine müdahale edildiği ve bu durumun dağıtıcı … tarafından 2012 yılı Ağustos ayında da EPDK ya bildirildiği, 2013 yılı Haziran ayında yapılan denetimde de bayilik lisansı sahibi … Ltd. Şti’ne götürmek üzere aldığı akaryakıtın …’e fatura ederek akaryakıt istasyonuna boşalttığı, Ulusal Marker seviyesi geçerli fakat 4 nolu tankın bağlı bulunduğu otomasyon sisteminin arızasının 4 iş günü içerisinde giderilemediği ancak buna rağmen otomasyon sisteminin çalışmadığı bir tanktan akaryakıt satışının devam ettiği saptanmıştır. Bu tespitler karşısında …’in … dışında başka bir firmadan akaryakıt temin ettiği anlaşılmaktadır. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu 8. maddesinde bayilerin dağıtıcısı dışında ürün tedarik edemeyecekleri ve EPDK Lisans Yönetmeliği 38. maddesinde de dağıtı dışında akaryakıt temini yapılamayacağı düzenlenmiştir. Diğer yandan istasyondan alınan numunelerde Ulusal Marker seviyesi geçersiz çıkmış ve teknik düzenlemelere de uygun olmadığı belirlenmiştir. EPDK’nın 1240 sayılı Kurul Kararının 4-b bendi uyarınca dağıtıcı …’in bu yükümlülük kapsamında bayi hareketlerini gizleyerek istasyondaki uygunsuzlukları EPDK’ya da bildirdiği anlaşılmaktadır. Keza aynı kurul kararının 5/9 maddesinde de elektronik veri aktarımının kesintiye uğratılmaması ve veri iletimi olmayan yerlerden de akaryakıt satışı yapılmaması düzenlemesi ile 10 bentteki akaryakıt satışı yapılan yerlerin mutlak olarak otomasyon sistemine bağlı olması zorunluluğu ile 11 bentte yer alan istasyon, otomasyon sistemine yapılan izinsiz müdahalelerin EPDK’ya bildirilmesi zorunluluğu hükümleri birlikte değerlendirilip, … tarafından bu kapsamda yaptırılan tespit ve bildirim de dikkate alınarak bayiye haklı olarak akaryakıt ikmalinin durdurulduğu anlaşılmaktadır. Bayilik protokolünün 4. maddesinde sözleşmenin süresinden önce bayi tarafından haksız feshedilip feshedilmesi halinde ya da … tarafından haklı sebeplerle feshi durumunda 100.000 USD cezai şartın bayi tarafından ödeneceği de hüküm altına alınmıştır. 16/01/2014 tarihinde 25.000,00-TL bedelli banka teminat mektubu ödenmiş olmakla, o tarihteki Merkez Bankası kuru 2.1911 TL üzerinden 11.409,79-USD’lik miktarın mahsubu ile erken fesih sebebiyle talep edilebilecek cezai şart miktarı 88.590,21-USD olarak hesaplanmıştır. Kar mahrumiyeti bakımından …’in Kurumlar Vergisi Beyannamesinden alınan verilere göre karlılık oranı hesaplanarak brüt karlılık yüzdesinin 0,0614 olduğu belirlenmiş ve buna göre 800 metreküp taahhüt miktarı ile 1 metreküp kar mahrumiyeti üzerinden kar mahrumiyeti toplamı 773.205,70-TL olarak hesaplanmış olup, birleşen dosyada davacı vekili tarafından 01/03/2018 harç tarihli dilekçesi ile cezai şart yönünden dava değerinin 78.590,21-USD arttırılarak 88.590,21-USD ve kar mahrumiyeti yönünden de dava değerinin 49.000 USD arttırarak 50.000 USD olmak üzere toplam 138.590,21 USD’nin tahsiline dair ıslah talebi dikkate alınmak suretiyle, yerinde görülmeyen asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne …”, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili Av…. tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl davada davacı, birleşen davada davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Asıl davada davalı dağıtım şirketi müvekkil davacı şirkete aralarındaki bayilik ilişkisine aykırı ve haksız olarak 08/02/2013 tarihinden itibaren akaryakıt (vs. mal ve hizmet) satmayı sona erdirildiğini ve müvekkilinin mağdur edildiğini, şirketin 27/05/2013 tarihinde davacı dağıtım şirketine ihtarname gönderdiğini ve mal verilmemesinin sebeplerinin bildirilmesini ve davacı şirketten olan 11.588,16 TL alacağının ödenmesini ve teminat olarak davacıya verilen 25.000 TL bedelli teminat mektubunun iadesini istediğini, ancak davacı şirketin bu ihtarnameye herhangi bir cevap vermediği gibi, ödeme ve mektup iadesini gerçekleştirmeyerek müvekkili şirkete akaryakıt satmamaya müvekkilimin tüm taleplerine rağmen ısrarla devam ettiğini, bunun üzerine müvekkili şirketin 14/06/2013 tarihinde Sakarya … Noterliğinden davacı şirkete yolladığı ihtarname ile davacı ile arasındaki bayilik ilişkisini haklı olarak tüm aşamalardaki dilekçelerde izah olunan nedenlerden ötürü tek taraflı sonlandırdığını bildirdiğini, davacının sözleşmeye ve hukuka aykırı bu tutumunun müvekkili şirketi ekonomik olarak zora soktuğunu ve mağdur ettiğini, bayilik sözleşmesinin feshinde müvekkilinin haklı olduğunu, verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Birleşen dava açısından da müvekkilinin bayi şirket ile davacı dağıtım şirketi arasındaki bayilik ilişkisinin 26/05/2010 tarihli sözleşme ile başladığını, bu sözleşme devam ederken tarafların uzlaşısıyla 18/12/2012 tarihinde yeni bir bayilik sözleşmesi imzalandığını, her iki sözleşme döneminde de davacı dağıtım firması müvekkili şirket için hiç bir yatırım yapmadığını ve tek kuruş para harcamadığını, davacı dağıtım şirketinin tarafından gerek ikinci sözleşme imzalanırken, gerekse ilk sözleşme ve ekleri yürürlükte iken davalı müvekkili şirketin yaptığı ödemelere cezai şart konusunda herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadığını, müvekkilinin 26/05/2010 tarihli sözleşmenin yürürlükte kaldığı 18/12/2012 tarihine kadar satış taahhütlerini yerine getiremediği halde, davacı dağıtım şirketi 18/12/2012 tarihinde süresi dolmadığı halde sözleşmeyi yenileyerek ve herhangi bir cezai şart, tazminat talep etmeyerek fesih tarihine kadar bayilik yaptığını, 18/12/2012 tarihinde bayilik sözleşmesi yenilendikten sonra da fesih tarihine kadar davacı yanca müvekkili tarafından yapılan ödemelere satış taahhüdüne ilişkin cezai şart konusunda herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadığını ve ihtarda da bulunulmadığını, yani sözleşme süresince kar mahrumiyeti ve cezai şart uygulanmadan ticari ilişki devam ettirildiğini, tüm bu hususların davalının cezai şart konusunda zımnen feragat edildiğini gösterdiğini, Müvekkiline herhangi bir ariyet verildiği iddiasını kabul etmediklerini, müvekkili tarafından davalıdan ariyet alındığına dair imzası müvekkili şirket yetkilisinden sadır herhangi bir yazı (sözleşme) bulunmadığını, Müvekkili şirket tarafından işletilen akaryakıt istasyonunda otomasyon sistemine ait verilerin düzgün şekilde aktarılmadığı ve sistemin düzgün bir şekilde çalıştırılmadığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacı dağıtım şirketi tarafından bu konuda hiç bir bildirimde bulunulmadığını, 18/12/2012 tarihli taraflar arasındaki ikinci bayilik sözleşmesi imzalandıktan sonra müvekkili şirkete ait istasyonda bulunan bir kısım tank ve pompalarda zaman zaman arızalar meydana geldiğini, müvekkili şirkette bu arızaların giderilmesi adına otomasyon yetkili servisi olan … firması ile irtibata geçerek yardım istediğini, servis raporlarının dosyaya ibraz edildiğini, otomasyon sistemindeki geçici kısmi aksaklıkların müvekkili şirketin verileri düzgün aktarmaması ya da sistemi düzgün bir şekilde çalıştırmaması ile ilgili olmayıp, tank ve pompalarda meydana gelen bu tarz arızalarla ilgili olduğunu, bu konuda ilk derece mahkemesince uzman bilirkişi raporu da tanzim ettirilmeyerek eksik inceleme ile karar verildiğini, Müvekkili şirkete ait istasyonda EPDK tarafından yapılan denetimde bulunan tankın istasyon sahasında değil, müvekkili şirketle ilgisi olmayan depoda yer aldığını, bu denetime ilişkin Sakarya 1. Asiye Ceza Mahkemesi’nin 2013/446 Esas sayılı dosyasında yargılamanın devam ettiğini, bahse konu EPDK kontrolünün 29/03/2013 tarihinde yapıldığını, davalı şirketin ise müvekkiline mal sevkiyatını 08/02/2013 tarihinde durdurduğunu, dolayısıyla bu denetim neticesinde ortaya çıkan tablo ne olursa olsun davalı şirketin müvekkiline mal vermeyi kesmesinin gerekçesi olarak kabul edilemez olduğunu, davalı …’in mal vermeyi haksız ve gerekçesiz olarak sonlandırdığını, EPDK mevzuatı gereği davalı yan sadece otomasyon sistemini kurmakla ve bu sisteme ilişkin verileri EPDK’ya zamanında bildirmekle yükümlü olduğunu, otomasyon veri akışında aksaklık olması halinde dağıtım şirketlerinin bayilerine mal vermeye devam etmesi halinde dağıtım şirketlerine ceza verileceğine dair herhangi bir hüküm de bulunmadığını, müvekkilinin bayilik sözleşmesinin feshinde tamamen haklı olduğunu, davacı tarafından müvekkiline fesihten başka bir çare bırakılmadığını, müvekkili şirket taraflar arasındaki sözleşmelere aykırı hareket etmediğini, Müvekkilinin bayilik ilişkisi kapsamında, davacı dağıtım şirketinin taşıt tanıma sistemi verdiği 3. kişilere davalı namına yakıt verdiğini, ancak davacı bu yakıtların bedelini müvekkiline ödemeyerek kendi üzerine düşen edimini ifadan kaçındığını, belirtilen tüm nedenlerle müvekkilinin bayilik sözleşmesinin feshinde tamamen haklı olduğunu, ayrıca bayilik sözleşmesinin 44/b maddesi makul bir süre sınırlaması içermediğinden keyfi olup hukuka açıkça aykırı olup geçersiz olduğunu, Ayrıca, ilk derece mahkemesi tarafından davacının mal sevkini durdurmasının haklı kabul edilme gerekçelerinin belirsiz olduğunu, … plaka sayılı tankerin müvekkiline ait olmadığı halde müvekkili ile irtibatlandırıldığını, müvekkili şirketin davacı dağıtım firması dışında asla başka bir firmadan ürün tedarik etmediğini, bayilik sözleşmesine uygun hareket ettiğini, Bilirkişi kurulu raporunda hesaplanan cezai şartları vs tüm tazminatları kabul etmemekle birlikte, yapılan hesaplamaların yanlış olduğunu, özellikle kar mahrumiyeti hesaplamasının yıllık ortalama satış miktarı baz alınarak yapılması gerektiğini, yani fesih tarihine kadar olan yapılan satışlardan yıllık kar ortalaması çıkarılarak, fesih tarihinden sözleşme fesholunmasaydı sona ereceği 18/12/2017 tarihine kadar mahrum kalınan kar hesaplanması yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunda hesaplamanın bu şekilde yapılmadığını, ilk derece mahkemesinin hatalı olarak mahrum kalınan karı 800 metreküp ürünü baz alarak fazlaca hesaplama yapıldığını, ayrıca 18/12/2012 tarihli bayilik protokolünün 4. maddesinde … lehine yazılan (100.000 USD vs.) cezai şartların tümü de müvekkili tarafından sözleşmede ekonomik olarak hakim güç konumundaki davalının baskısıyla imzalanmış olup, geçersiz olduğunu, ayrıca 100.000 dolar miktarlı cezai şartın geçerli olduğu varsayılsa bile sözleşmenin yürürlükte olduğu müvekkili tarafından ifa edilen kısmının tenkis edilmemesinin hukuka uygun olmadığını, sözleşmede hem satış taahhüdüne ilişkin ceza koşulu hem de protokolün 4. maddesindeki ceza koşulunun belirlenmesi mükerrer olup, hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, cezai şartın müvekkilinin ekonomik mahfına neden olacak ve özgürlüğünü ortadan kaldıran iş bu fahiş cezai şartların tamamen kaldırılması gerektiğini, bu talep kabul edilmediği takdirde tenkisini talep etmelerine rağmen bu taleplerin Yargıtay emsal kararlarına ve hukuka aykırı bir şekilde dikkate almadığını, müvekkilinin yıllık 800 metreküp ürün satmasının istasyonun bulunduğu mevki, ekonomik gerçekler gözönüne alındığında imkansız olduğunu, ifası müvekkili açısından imkansız bir sözleşmenin müvekkiline adeta dayatıldığını, buna rağmen 800 metre küp satış taahhüdünü kar mahrumiyetinde baz almak hakkaniyetli ve hukuka uygun olmadığını, Ayrıca davalılardan müvekkili …’nın garantörlüğünden söz etmenin hukuken mümkün olmadığını, çünkü hangi riskin garanti edildiği somutlaştırılmadan doğmuş ve doğacak her türlü borçtan söz edilerek verilen garantinin belirsizliğin garantisi anlamına geldiği, “belirsizliğin garantisi olmaz” ilkesinden hareket ile ticari gaye gütmeyen sırf dostane ilişkiler içerisinde temin amacı ile verilen teminatın ancak kefalet hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, kefalet olduğunun kabulünün zorunlu bulunduğunu, sözleşme üzerinde herhangi bir limit yer almayıp, bu durumda TBK gereğince kefilin mesul olacağı muayyen bir miktar belli olmadığından davalı müvekkilinin kefaletinin de geçersiz olup borçtan sorumlu tutulamayacağının kabulü gerektiğini, Müvekkillerden … açısından davacı dağıtım şirketine karşı herhangi bir borç hukuken doğmadından, müvekkili …’nın garantörlüğü kabul edilse dahi borcunun bulunduğu kabul edilemeyeceğini, Ayrıca davalı …’in incelemeye tabi tutulan ticari defterlerinin kapanış tasdikleri bulunmayıp, delil olma vasfına haiz olmadığını, buna rağmen davacı …’in ticari defterlerinin hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından takdir edilen faizin de fahiş olup hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, asıl ve birleşen davalara ilişkin kararın kaldırılmasına ve asıl davanın kabulüne, birleşen davanı reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl davada davacı, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin haklı nedenle fesh edildiğini iddia ederek davalıya borçlu olunmadığının tespitine, sözleşme teminatı olarak davalı lehine verilin 25.000 TL tutarlı teminat mektubunun iptaline ve iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada davacı, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin feshi nedeniyle sözleşmenin eki niteliğindeki ürün alım taahhüdünün davalı bayi tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle, 26/05/2010 tarihinden sözleşmenin fesh olduğu 21/06/2013 tarihli dönem için alım taahhüdünün ihlalinden kaynaklanan ceza koşulu alacağının ve ayrıca sözleşmenin feshedildiği 21/06/2013 tarihinden sözleşmenin sona ereceği 18/12/2017 tarihine kadar olan dönem için kar mahrumiyeti alacağının tahsilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince, yazılı gerekçe ile asıl davanın reddine birleşen davanın ise ıslah doğrultusunda kabulüne karar verilmiş, asıl davada davacı birleşen davada davalılar vekilince yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, asıl davada davacı birleşen davada davalılar vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Birleşen davadaki talebin, 26/05/2010 ilk sözleşme tarihinden sözleşmenin fesh olduğu 21/06/2013 tarihleri arasındaki dönemi için alım tahhütünün ihlalinden kaynaklanan ceza koşulu alacağının ve ayrıca sözleşmenin fesh edildiği 21/06/2013 tarihinden sözleşmenin sona ereceği 18/12/2017 tarihine kadar olan dönem için kar mahrumiyeti talebine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak birleşen davada davacı vekili 01/03/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile ceza koşuluna ilişkin talebini ıslah ederek ceza koşulu talebinin sebebini değiştirmiş ve bu kez bayilik protokolünün 4. maddesinde düzenlenen ve sözleşmenin haksız feshine bağlı ceza koşulunu talep ettiğini belirtip, paraya çevirdiği teminat mektubu bedelinin USD karşılığını protokolün 4. maddesindeki ceza koşulu olan 100.000 USD den düşerek 78.590,21 USD artırım yapmak suretiyle 88.590,21 USD ceza koşulunun tahsilini istemiştir. Islaha göre birleşen dava dilekçesinde istenilen ve alım tahhüdünün ihlaline bağlanan ceza koşulu dava konusu olmaktan çıkarıldığı halde, ıslahın usuli etkileri gerekçeli kararda yeterince değerlendirilmeden, davanın konusu olmaktan çıkan husus hakkında değerlendirmeler yapılması usule aykırı olmuştur. Diğer taraftan davacının birleşen dosyadaki kâr mahrumiyeti talebinin döviz olarak ileri sürülmesinin hukuki dayanakları açıklanmamıştır. Kural olarak kâr mahrumiyetinden doğan alacağın TL olarak hesaplanması gerekir. Kâr mahrumiyetinin döviz olarak hüküm altına alınmasına dair kararın gerekçeleri de gösterilmemiştir. Diğer taraftan kâr mahrumiyetinin sözleşmenin feshedildiği tarihten sözleşmenin bitim tarihine kadar talep edilmesine rağmen bilirkişi kurulunca bu talep dikkate alınmaksızın, tüm sözleşme süresine göre hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Rapor, bu haliyle hüküm vermeye elverişli değildir. İlk derece mahkemesince yapılması gereken, önclelikle sözleşmenin feshinde hangi tarafın haklı olduğunun açık ve somut gerekçelerle ve delillere dayalı olarak ortaya konulmasından sonra, ceza koşuluna ilişkin alacak hakkındaki talebin sonuca bağlanması, yine fesihteki haklılık durumuna göre birleşen davada kâr mahrumiyeti talep edilebilecekse sözleşmenin fesih tarihinden sözleşmenin biteceği tarihe kadar olan dönem için kâr mahrumiyeti hesaplanıp TBK’nın 114/2. maddesi atfıyla aynı kanunun 52. maddesi uyarınca kâr mahrumiyeti tazminatından bir indirim yapılmasının gerekip gerekmediği de tartışılarak sonuca gidilmesi gerekecektir. Yine, birleşen davada davalılar vekili cevap dilekçesinde, bayilik protokolü ve satış taahhüdünde yazılı cezai şartın müvekkililinin ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte fahiş olup tenkisinin değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüş, bilirkişi raporlarında da bu hususta değerlendirme yapılmıştır. Yargıtay 19. HD 2016/6702 Esas 2016/16086 Karar 21/12/2016 tarihli karar içeriğinde de işaret edildiği üzere; dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir sıfatını haiz borçlu, fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez ise de kararlaştırılan cezai şartın, davalının ekonomik yönden yıkımına sebep olacak derecede fahiş olduğunun belirlenmesi halinde makul düzeyde indirim yapılabileceği kabul edilmektedir. Bu itibarla mahkemece, hüküm altına alınan cezai şartın ekonomik yönden davalının yıkımına sebep olup olmayacağı yönünden davalının mali durumu gözetilerek değerlendirme yapılması gerekir. Yukarıdaki açıklamalara göre ilk derece mahkemesinin uyuşmazlık noktalarını net olarak ortaya koymadığı, bu uyuşmazlıkları ne şekilde aştığını delillere dayalı bir şekilde ve gerekçeli olarak ortaya koymadığı, kararın bu haliyle istinaf denetimine elverişli bir karar olmadığı anlaşılmakla, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, HMK’nın 356/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın usulüne uygun şekilde yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı vekilince yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Yapılan kanun yolu masraflarının, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 20/02/2020 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.