Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1613 E. 2020/121 K. 06.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1613
KARAR NO: 2020/121
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2015/416 Esas – 2018/369 Karar
TARİHİ: 15/05/2018
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul- kısmen reddine dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, davalı … şirketleri ile imzalanan 09/04/2009 tarihli acentelik sözleşmesi ile davalı … şirketlerinin acenteliğini yapmakta iken taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin, davalı tarafça keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 03/02/2015 tarih … yevmiye nolu fesih ihbarı ile tek taraflı ve haksız olarak feshedildiğini, fesih ihbarı ve azilnamenin müvekkili şirkete 13/02/2015 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı şirketlerce feshe gerekçe olarak acenteye verilen ve karşılıklı mutabık kalınan hedeflerin gerçekleştirilememesi ve bu konuda şirket tarafından yapılan 27/10/2014 tarih ve … referans numaları uyarılara rağmen bir iyileştirme görülmemiş olmasının gösterildiğini, feshin haksız olduğunu, 6102 sayılı TTK’nın acentelik sözleşmesinin sona ermesi başlıklı 121. maddesinin 1. fıkrasında, belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesinin taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir hükmünü haiz olduğunu, davlı yanca ihbar sürelerine uyulmadığını belirterek, haksız ve usulsüz fesih nedeniyle tamamlanmamış işlerden kaynaklı tazminat olarak 10.000 TL ve TTK’nın 122. madde uyarınca denkleştirme istemi kaynaklı tazminat olarak 100.000 TL olmak üzere toplam 110.000 TL tazminat alacağının, dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacıya gönderilen ihbarnameyle kendisine verilen ve karşılıklı olarak mutabık kalınan hedeflerin gerçekleştirilmemesi ve bu konuda kendisine yapılan uyarılara rağmen bir iyileştirme görülememesi nedeniyle sigortacı adına hareket eden davacıyla müvekkil şirket arasındaki çalışmaların yeterince verimli olamayacağı ve iki taraflı ticari işletmenin amacının karlılık ve kazanç olduğunu, taraflardan birinin sürekli kendisine verilen hedeflerin altında kalmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve bir tarafın sürekli zarar etmesine katlanılması söz konusu olmadığı gibi nedenlerle vekalet ilişkisinin devam ettiğini, 2014 senesi verileri sunularak şirketin acenteliğini yürüten davacının kendisine verilen hedeflerde tüm branşlarda altında kaldığı gerekçesiyle şirketin bu durumu 27/10/2014 tarihli yazı ile davacı acenteye bildirerek kendisine verilen hedefleri gerçekleştiremediği ve bu konuda yeterli çabayı göstermediği bildirildiğini, davacı acente aracılığı ile gerçekleştirilen poliçelerin çok büyük bir bölümünün acentelik sözleşmesinin feshinden sonra müvekkili şirket nezdinde devam etmediğini ve bunlar nedeniyle önemli bir menfaat elde edilmediğini, davacı tarafın portföy ve denkleştirme tazminat talebine dayanak yaptığı TTK’nın 122 ve Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesinde acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra sigortacının önemli menfaatler elde etmesi halinde acentenin portföy tazminat talebinde bulunabileceğini, oysa şirket kayıtları üzerinde yapılan incelemede davacı … Ltd. Şirketi’nin 2009-2015 yılları arası toplamda 3455 adet müşteri ile çalıştığını, 2015 yılının başında acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra davacı tarafın kendisine ait olduğunu iddia ettiği müşterilerden sadece 35 tanesine … Sigorta’nın 20 farklı acentesinden sadece 40 adet poliçenin yapıldığının tespit edildiğini, davacı acentenin acentelik sözleşmesinin devam ettiği süre içerisinde hiçbir hayat poliçesi üretimi yapmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 15/05/2018 tarihli, 2015/416 Esas – 2018/369 Karar sayılı kararında, “…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın acentelik sözleşmesinin haksız feshine bağlı portföy tazminatı ve TTK 121/4 maddesinde belirtilen başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olduğu, usul ve hukuka uygun bulunan ve mahkemece hüküm kurmaya elverişli olduğu değerlendirilen bilirkişi raporu doğrultusunda, taraflar arasında 27/01/2006 tarihli acentelik sözleşmesi akdedildiği, söz konusu sözleşmeye göre davacının davalıların acentesi olarak faaliyet göstereceği ve kendisine verilen vekaletname ile belirlenen sigorta dallarında sigortacılık yapacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu sözleşmede 14.maddede acente komisyonu 23.madde de sözleşmenin feshi, 24.madde de feshin sonuçları düzenlenmiştir. Davalılar tarafından davacıya gönderilen Beyoğlu … Noterliğinin 03/02/2015 tarih … yevmiye nolu fesih ihbarında “09/04/2009 tarihli acentelik sözleşmesi, acenteye verilen ve karşılıklı olarak mutabık kalınan hedeflerin gerçekleştirilememesi ve bu konuda şirketleri tarafından yapılan 27/10/2014 tarih, 08-1100-276 refarans numaralı uyarılara rağmen bir iyileştirme görülmemiş olması nedleniyle feshedilmiştir.” gerekçesi ile sözleşmenin feshedildiği anlaşılmıştır. Bilirkişilerce yapılan değerlendirmeler kapsamında, davalılar tarafından davacıya verilen hedeflere davacının ulaşamadığı, davacı tarafça hedeflerin genel olarak tutturulamadığı tespit edilmiştir. Yine taraflar arasında akdedilen sözleşme davalılar tarafından feshedildikten sonra davacıya ait müşterilerin bir kısmı ile davalılar arasındaki ticari ilişkinin devam ettiği, davalılar tarafından davacıya ait müşterilere poliçeler düzenlendiği tespit edilmiştir. Davacı taraf son celsede TTK 121/4 maddesi gereği haklı sebep olmadan ve üç ay ihbar süresine uymadan sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle başlanmış işlerin tamamlanmamasına bağlı uğranılan zararlara yönelik talep hakkından feragat ettiği anlaşılmış bu nedenle bu talebine yönelik davasının feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı acentenin TTK 122 maddesi kapsamında denkleştirme tazminatı (portföy tazmlinatı) talep edebilmesi için acentenin kusurlu davranışı olmaksızın müvekkil tarafından acentilik sözleşmesinin feshedilmesi veya müvekkilin kusurlu davranışı nedeniyle acente tarafından acentelik sözleşmesinin feshedilmesi gerekmektedir. Feshedilmesi, acentenin müvekkilen yeni müşteriler sağlaması ve bunların sözleşmenin sona ermesinden sonra da müvekkile önemli çıkarlar sağlaması gerekmektedir. Bu kapsamda yapılan değerlendilrmede davalı tarafından acentelik sözleşmesinin belirlenen hedefler acente tarafından kurulamadığından feshedildiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmede belirtilen hedeflere ulaşılamaması durumuda sözleşmenin feshedileceği yönünde bir düzenlenme bulunmadığı, acentenin belirlenen hedeflere ulaşamamasında kusurunun kusurlu bulunduğunu belirleyen dosya kapsamında bir delil bulunmadığı dolayısıyla sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğinin kabulü gerektiği, bu kapsamda da bilirkişilerce hesaplanan ve sözleşme ilişkisinin 5 yıldan daha az sürmüş olması durumunda faaliyetin devamı sırasındaki ortalama adeğer esas alınacağından TTK 122/2 gereğince en yüksek tutar olan 95.291,00 TL denkleştirme (portföy tazminatı)’nın davalıdan alınarak davacıya verilmesi…” gerekçesiyle davacının davasının portföy tazminatı yönünden kısmen kabulüne, 95.291 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının TTK’nın 121/4. maddesi kapsamında başlanmış işlerin tamamlanmamasına yönelik maddi tazminat isteminin feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalıların farklı tüzel kişilikler olup aralarında müşterek müteselsil bir ilişki bulunmadığını, bu sebeple acente ile aralarındaki ilişkinin ayrı ayrı incelenmeleri gerekmekte iken birlikte hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, hükmün açıkça hatalı olduğunu ve hak kayıplarına sebebiyet verdiğini, davacı tarafın da tazminatın müşterek müteselsil olarak tahsilinin talep edilmediğini, her ikili davalının davacı ile ayrı ayrı acentelik ilişkisi kurmuş olup, bu acentelik ilişkileri bakımından hak ve yükümlülükleri de birbirinden tamamen ayrı olacağını, ancak mahkemenin kararında bu durumun gözetilmeden hüküm kurulduğunu, hükmün bu haliyle davalıların sorumluluk miktarlarına ilişkin bir ayrım yapılmadığı için, müvekkili … A.Ş. hükmedilen tazminatın yarısından sorumlu tutulduğunu, Hiçbir şekilde davacının tazminat hakkının bulunduğunu kabul anlamına gelmemekle birlikte, hesaplanan tazminata son 5 yılda acenteye ödenen yıllık komisyon ve diğer gelirlerin ortalaması esas alınmakta olup müvekkili … açısından davacı acenteye son 5 yılda ödenen komisyon ve diğer gelirler toplamının sadece 1394 TL olduğunu, davacı acente tarafından, müvekkili … adına yapılan poliçe sayısının azlığı göz önüne alındığında kurulan hükmün ne kadar hatalı olduğunun anlaşılabileceğini, Müvekkili şirketlerce sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmiş olduğundan davacı tarafın tazminat hakkının doğmadığını, davacı acentenin kendisine gösterilen ve kendisinin de onayı bulunan hedeflerin altında kaldığını, karlılık sağlayamadığını, müvekkili şirketin zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, davacı acentenin, sözleşmeye aykırı olarak birden çok sigorta şirketi ile çalıştığını, davacı acentenin, Acentelik Sözleşmesi’nin 6. maddesine de aykırı davrandığının açık olup sözleşmenin feshini düzenleyen 23. madde doğrultusunda sözleşmenin … tarafından herhangi bir ihbar gerekmeksizin feshedilebileceğinin hüküm altına alındığını, davacının müvekkili şirket ile arasındaki acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmiş olduğundan TTK’nın 122/3. maddesi kapsamında denkleştirme tazminatı talep edilemeyeceğini, Her halükarda davacı acente aracılığıyla gerçekleştirilen poliçelerin büyük bir kısmının acentelik sözleşmesinin feshinden sonra müvekkili şirket nezdinde devam etmediğini ve bunlar nedeniyle menfaat elde edilmediğini, bu nedenle davacının tazminat taleplerinin somut bir dayanağı bulunmadığını, zira somut olayda denkleştirme tazminatı için ön şart olan fesihten sonra önemli menfaat elde etme şartı oluşmadığını, müvekkili şirketin kayıtları üzerinde yapılan incelemede davacı şirketin 2009-2015 yılları arası toplamda 3455 adet müşteri ile çalıştığının görüldüğünü, sözleşme feshinden sonra davalıların bu müşterilerden 35 tanesine farklı acentelerden 40 poliçc düzenlendiğini, buna göre davacı acente portföyünden önemli bir menfaat edilmediğinin anlaşıldığını, Davacı acentenin, müvekkili şirket dışında da sigorta şirketleriyle çalışmakta olup müvekkili şirketle sözleşmesi bitmiş olsa dahi halen sigortacılık faaliyetlerine devam ettiğini, dolayısıyla davacı acentenin halen müşterileri ile bağlantı halinde olup bu müşteriler ile başka şirketler dahilinde faaliyetine devam ettiğini, sonuç olarak davacı acentenin TTK’nın 122. Maddesinde belirtilen diğer koşulları da sağlamadığı halde bu konudaki itirazlarının değerlendirilmeden verilen mahkeme kararının hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, Feragat edilen tutar yönünden lehlerine vekalet ücretine de hükmedilmemesinin yasaya aykırı olduğunu, Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16 ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddeleri uyarınca portföy tazminatı (denkleştirme alacağı) ve tamamlanmamış işlerden dolayı tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, başlanmış ancak tamamlanamamış işler nedeniyle tazminat isteminin feragat nedeniyle reddine, denkleştirme tazminatı talebi yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri ve kamu düzeniyle sınırlı olarak yapılmıştır. Acentelik ilişkisi boyunca acente, sürekli bir şekilde müvekkili nam ve hesabına aracılık faaliyetinde bulunur. Acentenin bu çabasının sonucunda müşteri çevresi oluşur. Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da müvekkil bu müşteri çevresinden yaralanmaya devam ettiği halde, acente bu müşteri çevresiyle yapılan sözleşmelerden artık ücret alamaz. Acentenin, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, müvekkilin müşterilerle yaptığı sözleşmelerden ücret alma hakkı yoktur. Acentelik sözleşmesinin yürürlükte olduğu dönemde acentenin gayreti ile oluşturulan yeni müşteri çevresi ekonomik değeri olan bir portföy olup, sözleşme sona erdikten sonra da müvekkilin bu portföyden yararlanmasına rağmen, acentenin müvekkiline devrettiği bu müşteri çevresinden artık yararlanamaması hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır. İşte, acentenin denkleştirme talebi, müvekkilin, sözleşmenin sona ermesinden sonra acentenin oluşturduğu müşteri çevresinden herhangi bir karşılık ödemeden yararlanacak olması nedeniyle, hakkaniyet gereğince acenteye ödenmesi gereken bir bedeldir. Acentenin denkleştirme talebi önce öğretide tartışılmış, yabancı ülke mevzuatlarındaki düzenlemelerin ve öğretideki değerlendirmelerin etkisiyleYargıtay kararlarına konu olmuştur. Yargıtay, e TTK m.134.’den hareketle denkleştirme talebinin hukuki altyapısını oluşturmuştur. Bu maddedeki düzenlemenin denkleştirme talebiyle ilgisi olmamakla birlikte, Yargıtayın bu değerlendirmesi, denkleştirme alacağının tanınması açısından önemli olmuştur. Denkleştirme tazminatı, 2007 yılında yürürlüğe giren Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesiyle ilk defa mevzuatımıza portföy tazminatı olarak girmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemenin mehazı, Alman Ticaret Kanunu (HGB)’nun 89 b maddesi ve 1986/653 sayılı AB Direktifidir. Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, … 2016, s.247 vd). Bu açıklamaya göre, mahkemece öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği incelendikten sonra, davalılar ayrı tüzel kişiliğe sahip şirketler olmakla, isteme koşulları mevcutsa, her bir davalı yönünden davacının alacağının miktarının hesaplanmasına geçilmelidir. Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesindeki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Denkleştirme talebinin temelinde, acentenin kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir. Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır: Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret (provizyon) gelirleridir. Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır. Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir. Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır. Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur. İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur. Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 sayılı TTK’nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yukarıda açıklandığı üzere, hesaplama aşamalarla yapılmalı ve üst sınır denetimi en son yapılmalıdır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesinde, sigorta acentelerinin denkleştirme talepleri “portföy tazminatı” olarak düzenlenmiştir. Sigorta sektörünün ve hizmetin kendine has özellikleri nedeniyle sigorta acentelerinin denkleştirme taleplerinin hesaplanmasında özel durumların dikkate alınması gerekir. Bu konudaki değerlendirmeler uzman bilirkişiler tarafından yapılır. Somut olayda, dosya kapsamında alınan 15.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda, davacının ticari defterleri incelenmiş, ancak acente tarafından yeni elde edilen müşterilerin acentelik ilişkisi sona erdikten sonra davalı ile poliçe ilişkisini devam ettirip ettirmedikleri hususu ancak davalı şirketin merkezindeki kayıtlar incelendikten sonra ortaya çıkacak olmasına rağmen bu konuda davacının klasör olarak sunduğu poliçe örnekleri ile değerlendirme yapılmıştır. Bu yönde davalının ticari defterleri ve kayıtlarının incelenmediği, rapor içeriğinde defter dökümlerinin yer almadığı gibi, her iki davalı şirket ayrı tüzel kişiliğe sahip olmakla, her bir davalı hakkında ayrı ayrı hüküm kurmaya elverişli şekilde rapor alınmadığı, alınan bilirkişi raporunda ürün bazında da değerlendirme de yapılmadığı görülmektedir. Bilirkişilerce, davacı acentenin, davalılar adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri belirlenmediği gibi ilk derece mahkemesinin gerekçesinde bu hususlara ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yine ilk derece mahkemesince acentenin faaliyetleri nedeniyle davalıların ayrı ayrı ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları da tartışılmamıştır ( Emsal nitelikte Yargıtay 11. HD, T: 20.12.2012 ,2016/8920 E- 2017/7468 K sayılı ilamı) . Mahkemece, yukarıda açıklanan hesaplama yöntemine uyulmadığı, hesaplamaya esas verilerin denetlemeye elverişli bir şekilde ortaya konulmadığı, sadece üst sınır hesabı yapılarak ve her iki davalı yönünden bu miktara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin, taraf delillerini topladığından ve delilleri değerlendirdiğinden söz edilemez. Bu nedenle, istinaf incelemesine elverişli bir kararın mevcudiyetinden de söz edilemez. İlk derece yargılamasının, yukarıdaki ilkeler ışığında tekrarlanması, iki dereceli yargılanma hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren … 9. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesince, talep halinde davalıya iadesine, istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, 4-Davalı tarafından istinaf başvurusu için yapılan harç ve giderlerin, esas hükümle birlikte, ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06/02/2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.