Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1583 E. 2019/1543 K. 05.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1583
KARAR NO : 2019/1543
KARAR TARİHİ 05/12/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/04/2018
NUMARASI : 2016/1143 -2018/387 E.K
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, tasfiye halindeki … A.Ş’nin tasfiyesinin kaldırılarak aktif ve pasifleriyle hisselerinin tamamının 05.04.2002 tarihinde TMSF’ye ait olan … A.Ş bünyesinde birleşmesine karar verildiğini, müvekkilinin unvanının … olarak değiştirildiğini, işbu davanın konusunun … AŞ ile … A.Ş arasında düzenlenen bilgisayar satış kampanyasından kaynaklanan ihtilaf nedeniyle oluşan banka zararının davalılardan rücuen tahsiline ilişkin olduğunu, … A.Ş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 06.02.2002 tarihli inceleme raporu çerçevesinde, bankanın toplam 107.061,99 TL’lik zararının … A.Ş’den tahsil edilmesi aksi halde yasal yollara müracaat edilerek banka zararının giderilmesi gerektiğinin ifade edildiğini, bu kapsamda 17.06.2002 tarihinde, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/711 E. sayılı dosyasında bu şirket aleyhine dava açıldığını, bunun üzerine, anılan şirket tarafından İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/809 E. sayılı dosyasından müvekkili bankaya karşı dava açıldığını, her iki davanın İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/711 E. sayılı dosyasında birleştiğini ve yapılan yargılama neticesinde, 27.12.2012 tarih, 2002/711-2012/363 K. sayılı kararıyla müvekkili banka tarafından açılan asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne ve 367.147,91 TL’nin, 122.032,86 TL asıl alacağa dava tarihinden itibaren değişen oranlarda reeskont faizi uygulanmak suretiyle tahsiline karar verildiğini, gerekçeli kararda, bankanın, bilgisayarların davacı şirket tarafından dava dışı iştirakçilere teslim edilmediği savı ile bilgisayar bedellerini talimatsız olarak hesaptan düşme yetkisinin bulunmadığının, bilgisayarları almadıklarını iddia ettikleri dava dışı iştirakçilerin muhatabının … A.Ş olması gerektiğinin ifade edildiğini, mahkeme kararının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün… E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine takip konusu yapıldığını, müvekkili banka tarafından, banka yararına hükmedilen vekalet ücreti düşülerek 15.12.2014 tarihinde 764.750,44 TL ödeme yapıldığını, müvekkili bankanın 30.06.2016 tarihli teftiş raporunda, anılan dönemde … A.Ş yönetim kurulu başkanı davalı …, başkan vekili …, genel müdür …, ayrıca tüketici kredileri müdürü … ve kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı …’in eşit oranda sorumlu olduklarının belirtildiğini, ülke çapında bir kredi kampanyası yapılarak tüketici kredisi kullandırmanın operasyonel riski çok yüksek olup, bu ihtimalin banka üst yönetimi tarafından öngörülerek sözkonusu kampanyanın protokol olmaksızın yapılmasında adı geçen yöneticilerin sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek banka tarafından kampanyanın tarafı olan şirkete mahkeme kararıyla ödenmek zorunda kalınan 764.750,44 TL zararın davalılardan ödemenin yapıldığı 15.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili, işbu davaya dayanak yapılan dava dosyasının bizzat davacı tarafından takip edildiğini, müvekkilinin haberinin olmadığı davanın aleyhe sonuçlanmasına bizzat davacının sebebiyet verdiğini, teftiş raporlarında mutabakattan ve ilgili firmaya onay verildiğinden sözedilmesine karşın yargılama aşamasında müvekkilinin tasarrufu altında olmayan ilgili belgelere ulaşılamamasından müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, talebin zamanaşımına uğradığını, sorumluluk davası için alınmış bir genel kurul kararının bulunmadığını müvekkilinin aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, müvekkilinin 03.03.1998 – 05.03.1999 tarihleri arasında banka genel müdürü olarak, 05.03.1999-25.02.2000 tarihleri arasında da yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını ve görevini yasaya ve bankacılık mevzuatına uygun olarak yerine getirdiğini, talebin zamanaşımına uğradığını, zararın nedeni olarak müvekkilince imzalanan hiçbir işlem ya da kararın gösterilmediğini, zarar iddiasının banka ile … A.Ş ve …..A.Ş arasında yapılan anlaşmaya göre kullandırılan tüketici kredilerinden kaynaklandığının anlaşıldığını, bu kredilerin tüketici kredileri müdürlüğü önergesinin 27.09.1999 tarihli genelgesi uyarınca şubeler tarafından 11.10.1999 tarihinden itibaren kullandırıldığının görüldüğünü ve bu işlemlerde müvekkilinin herhangi bir dahlinin ve imzasının olmadığının, 25.02.2000 tarihinde istifa ederek bankadaki görevinden ayrıldığını, zararın, kredinin kullandırılmasına ve yapılacak işlemlere ilişkin genelge gereklerinin şubeler tarafından gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynaklandığı gibi bulunamayan evraklardan müvekkiline sorumluluk yüklenmesinin doğru olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin banka yönetim kurulu üyeliği ve genel müdürlük görevleri sırasında yaptığı tüm işlemlerde ve aldığı bütün kararlarda gereken özeni gösterdiğini, satış kampanyası sebebiyle oluşan zararda özen ve sadakat borcuna ilişkin herhangi bir kusuru ve ihmalinin olmadığını, esasında kampanya için şirket ile protokol akdedildiğini, ayrıca kampanyanın uygulanmasına yönelik olarak genelgeler çıkarıldığını, şubelere gönderildiğini ve bilgilendirme yapıldığını bu hususun 06.02.2002 tarihli müfettiş raporunda açıkça ifade edildiğini, 30.06.2016 tarihli Teftiş Kurulu Başkanlığı raporunda da, … tarafından açılan davada dosyaların çokluğundan ve bir takım belgelere arşivde ulaşılamadığından bilirkişilerce yapılan hesaplamaların yanlış olmasından dolayı davanın aleyhe sonuçlandığının beyan edildiğini, dolayısıyla şirketle yapılan protokolün banka arşivinde bulunamamış olmasının böyle bir protokolün hiç yapılmadığı anlamına gelmeyeceğini, kampanyanın üzerinden yıllar geçtikten sonra bu kampanya süresine ilişkin belgelerin arşivde bulunamamasının o dönem yönetim kurulu üyesi olan müvekkilinin kontrolünde olan bir husus olarak kabul edilemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin görevinin sonaermesinden sonra genel kurul tarafından faaliyet yılları arasındaki bütün işlemlerden ibra edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı …, davanın zamanaşımına uğradığını, kampanya başlangıç genelgesi ve daha sonra yayınlanan konu ile ilgili mevzuatta ve yazışmalarda protokolden bahsedildiğini, en son 20.03.2001 tarihinde genel müdürlükçe şubeye yazılan yazıda da imzalanan protokol gereğince denildiğini, Birleşik Fon Bankası ve … A.Ş Müfettiş raporlarının eklerinin de bu protokollerden bahsedildiğini, zira şirketle protokolün yapılmış olduğunu, herhangi bir sözleşme ve protokol olmaksızın böyle bir kampanya yapılmasının mümkün bulunmadığını, bir kısım belgelere ulaşılamamasının sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı … … iflas idaresi vekili, banka ile … A.Ş arasında düzenlenen bilgisayar satış kampanyasının 11.10.1999-27.10.2000 döneminde gerçekleştiğini, kampanyanın devam ettiği süreç içinde uygulamaya yönelik olarak genelgelerin yayınlandığını ve şubelere gönderildiğini, davaya esas müfettiş raporları ekinde yer alan ve rapordaki açıklamalar içinde bahse konu edilen bu genelge ve mektupların, genel müdürlük tüketici kredileri biriminin iş görme borcunun özenle ifa ettiğinin, görevinin gerektirdiği özen ve dikkati gösterdiğinin delili niteliğinde bulunduğunu, esasında banka ile … arasında bilgisayar ve internet satış kampanyasına ilişkin bir protokolün akdedildiği şubelere gönderilen genelge ve mektuplarda yer almasına ve böyle bir protokol akdedilmesine rağmen sonraki dönemde protokole ulaşılamadığını, bunun sorumlusunun müvekkili olamayacağını, iflas masasına başvuru yapılmadan doğrudan dava açıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, zamanaşımı itirazının yerinde görülmediği, davanın, yönetim kurulu üyeleri ve müdürün sorumluluğuna ilişkin tazminat davası olduğu, dava konusu zararın ve zarara neden olduğu iddia edilen eylemlerin gerçekleştiği tarih dikkate alındığında 6762 Sayılı Türk Ticaret kanununun 336. maddesi ve devamı maddeleri uygulanması gerektiği, davaya konu zararın, mahkemenin 2002/711 E. 2012/363 K. sayılı dosyasında banka aleyhine kurulan hükme göre ödenen bedelden oluştuğu, buna göre, satış kampanyasının tarafı olan …. A.Ş ile kampanyayı yürüten davalılar tarafından bir protokol yapılarak tarafların yükümlülüklerinin, yapacağı işlerin tek tek kararlaştırılmış olması durumunda şirketle banka arasında çıkan ihtilafta protokol hükümlerine bakılacağından ve satış kampanyası için müşteri iptallerinde firmanın onay verdiğine dair protokole bağlanan yazılı bir belge bulunmasından dolayı bu kampanya ile ilgili açılan davanın aleyhe sonuçlanmayacağının böylece banka zararının oluşmayacağının ileri sürüldüğü, bu süreçte verilen krediler bireysel kredi olup niteliği itibariyle yönetim kurulu kararıyla kullandırılabilecek nitelikteki kredilerden oluşmadığı gibi, zarara neden olan kredinin kullandırılmasına dayanak bir yönetim kurulu kararı bulunmadığından yönetim kurulu başkanı ve üyesi olan davalılar … ve …’nun sorumluluklarının bulunmadığı, yönetim kurulu üyesi ve genel müdür olan davalı … ve genel müdür yardımcısı müflis … ve tüketici kredileri müdürü … yönünden ise, bilgisayarlı satış kampanyası ve bireysel kredi kullandırılmasına ilişkin sürecin banka genel müdürlüğünce yayınlanan genelge doğrultusunda yürütüldüğü genel müdürlükçe hazırlanan ve şubelere gönderilen ve sürecin ne şekilde işlemesi gerektiğini açıklayan bu genelgeler doğrultusunda işlemlerin yapılması gerektiği, ancak uygulama sürecinde bir kısım aksaklıklar yaşandığı, işlemlerin iptali ve iadesinde genelgede belirtilen süreçlere tam olarak uygun şekilde hareket edilmediğinin belirlendiği, bu durumda davalıların görevlerini ifa sırasında gerekli özeni göstermediklerinden bahsedilemeyeceği, … A.Ş Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 06.02.2002 tarihli teftiş raporunda ve … Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 30.06.2016 tarihli rapor içeriğinde, kredi iptallerinin firmanın onayına müteakip yapıldığının, yine 30.06.2016 tarihli raporunda … A.Ş’nin onayını müteakip kredilerin iptali noktasında mutabakat sağlandığına ilişkin yazışmalar yapıldığının ifade edildiği, mahkemenin 2002/711 E. sayılı dosyasında yapılan yargılama sürecinde kredilerin iptali yönünde şirket tarafından verilen onaylara ilişkin veya mutabakata ilişkin yeterli belgelerin sunulamamış olması ve genelge gereklerinin şubeler tarafından kısmen yerine getirilememiş bulunmasının, bu kredi sürecinde görev yapan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve müdürlerinin sorumluluğuna dayanak olamayacağı, kaldı ki şirketle protokol yapılmış olsaydı zararın doğmayacağı yönündeki iddianın da bir dayanağının bulunmadığı gibi, şirketle bir protokolün akdedilmemiş olduğundan kesin olarak sözedilemeyeceği, zira kampanyanın içeriği ve niteliği dikkate alındığında bu şekilde bir anlaşma ya da protokol yapılmaksızın sürece başlanmasının mümkün görülmediği, kampanyanın devamı aşamasında da davalıların imzasını içeren ve mevzuata uygun olarak yayınlanan genel mektup ve genelgeler içeriğinde de iptallerin şirketin onayının alınmasından sonra yapılmasının ifade edildiği, zararın doğmasında bu davalılara yüklenecek bir kusurun olmaması, zararın davalıların görevlerini gereği gibi yerine getirmemesi veya özen borcunun ihlali neticesinde doğduğundan sözedilemeyeceği, başka bir deyişle hukuka aykırı bir eylemleri olmadığı gibi buna bağlı olarak uygun illiyet bağının da oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Davacı banka ve davalı … vekilleri tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Davacı banka vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece hükme esas alınan raporun bilirkişilik kanunu ve yönetmeliğine aykırı olarak tanzim edildiğini, hukuki değerlendirmeye haiz raporun kabul edilmediğini, yeni bir heyetten rapor alınmasına ilişkin talebin kabul edilmeden karar verildiğini, bireysel/kurumsal kredi ayrımı yapılmadan kredi açma yetkisinin yönetim kuruluna ait olduğunu, tüketici kredisi kullandırmanın operasyonel riskinin yüksek olup, tedarikçi firma ile protokol yapmak gibi gerekli tedbirlerinin alınmadığını, teftiş raporlarında açıkça ifade edildiği üzere, gerekli tedbirleri almayamayan davalıların zarardan sorumlu olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.B-Davalı … vekilinin katılmalı istinaf dilekçesinde özetle; yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı 764.750,44 TL harca esas değer üzerinden açılan tazminat davasında davanın reddine karar verildiği halde müvekkili lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktuya hükmedildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının düzeltilmesini istemiştir.
GEREKÇE Dava, yönetim kurulu üyeleri ve müdürün sorumluluğuna ilişkin tazminat davasıdır.Davacı, banka yönetim kurulu başkanı, başkan vekili, yönetim kurulu üyesi, genel müdürü, kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı ve tüketici kredileri genel müdürü olan davalıların, görev yaptığı dönemde bilgisayar satış kampanyası ve bu doğrultuda tüketici kredisi kullandırılmasına ilişkin süreçte gerekli özenin gösterilmeyerek kanun ve ana sözleşmenin öngördüğü görevi tam olarak yerine getirmediklerini iddia ederek mahkeme kararıyla bankanın ödemek zorunda kaldığı zararın davalılardan rücuen tahsilini istemiştir.İlk derece mahkemesince yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.HMK’nın 282. maddesinde, hakimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceği düzenlenmiştir. Mahkemece de kurulan hükümde alınan bilirkişi raporlarındaki tespitler diğer delillerle birlikte değerlendirip dikkate alınarak ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşıldığından davacı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde değildir.Davacı bankanın zararına dayanak olarak gösterilen İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2012 tarih, 2002/711-2012/363 E. K sayılı kararında;
“Davacı vekili, müvekkili banka bünyesinde birleştirilen … A.Ş. ile davalı arasında bilgisayar ve internet paketi satışı kampanyası düzenlendiğini, yapılan protokol gereği 11.10.1999 tarihinden itibaren … A.Ş. tarafından TL. ve dövize endeksli bireysel krediler kullandırılmaya başlandığını, depozito tahsilatı ile kredi taleplerinin genel müdürlük tarafından onaylanarak davalı …A.Ş.’nin hesaplarına alacak kaydedildiğini, müşterilerin bir kısmının ürünlerin kendilerine hiç teslim edilmemesi, ayıplı çıkması veya kullandıkları krediyi ödeyememelerinden dolayı kredinin iptalini istediklerini, iptallerin davalıya bildirilerek gelen cevaba istinaden davalı hesabına borç kaydedildiğini ve müvekkiline iade edildiğini, bir süre sonra kredi kullanımlarının durması nedeniyle hesaptaki bakiyenin iade taleplerini karşılamadığını, kredinin kullandırım tarihi ile davalının iade yaptığı tarih arasındaki faiz alacağından, davalı tarafından iadesi yapılan tutar ile yapılması gereken tutar arasındaki fark için iadenin yapıldığı tarih ile zararın hesaplandığı 28.12.2001 tarihi arasındaki faiz alacağından, dövize endeksli kredilerin iadesinin ilk kullandırım tarihindeki kur üzerinden TL olarak yapılmasından, iptal edilen kredilerden daha önce müşteriler tarafından yatırılmış taksitler nedeniyle ödenen BSMV ve KKDF.’nin banka bünyesinden karşılanmasından, iptal edildiği halde firma tarafından hiç kredi iadesinin yapılmamasından dolayı müvekkilinin toplam 81.529,53 TL. alacağının bulunduğunu ileri sürerek, şimdilik 81.529,53 TL.’nin 28.12.2001 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkili şirketçe teslimi yapılan birçok ürün bedelinin müvekkili hesaplarına yatırılmadığını, müvekkilinin davacıya borçlu bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiş; birleşen davada, davalı banka tarafından müvekkili şirkete bildirim yapılmadan kredi iptallerinin yaşandığını, kredi iptalleri sonrasında ürün bedellerinin alınamaması nedeniyle büyük zarara uğranıldığını, bir kısım ürünlerin teslim edilmesi için … A.Ş.’den bildirimde bulunulduğunu, ürünlerin müşterilere teslim edildiğini fakat ödemelerin müvekkili hesabına geçmediğini ileri sürerek, müvekkili şirket hesaplarında oluşan 380.000 USD. eksiklik ve zararın şimdilik 80.000 TL.’lik kısmının, müvekkili şirket hesaplarından çekilen paraların çekildiği veya hesaba geçirilmesi gereken tutarların hesaba yansıtılmadığı tarihten itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, tüm bu nedenlerle müvekkili şirketin uğradığı 10.000 TL. maddi ve 10.000 TL. manevi olmak üzere toplam 20.000 TL. tazminatın davalıdan tahsilini istemiş, 04.01.2007 tarihli islah dilekçesi ile 80.000 TL.’lik kısım ile ilgili davasını (464.458,02) TL.’ye yükseltmiştir.Birleşen davada davalı vekili, birleşen davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davada … A.Ş.’nin 27.09.1999 tarihli 123 sayılı genelgesinin, ilişkinin taraflarından birinin kendi iç işlemi niteliğinde bulunup iki tarafın ortak iradesinin ürünü olmadığından somut ihtilafa doğrudan uygulanabilecek bir hukuki metin olmadığı, davacı banka ile davalı şirket arasında bilgisayar satışı kampanyası düzenlenmesi ile ilgili sözleşme, … A.Ş. ile bilgisayar alıcıları arasında kurulan satış sözleşmesi ve banka ile müşteri arasında kurulan kredi sözleşmesi olmak üzere taraflar arasında 3 ayrı hukuki işlemin bulunduğu, yine bankanın müşterilerle kredi ilişkisi ile … A.Ş.’nin aynı müşterilerle satış ilişkisinin birbirinden bağımsız olduğu, bu yüzden satış ilişkisi ile ilgili “ürünlerin hatalı olması” veya “ürünlerin teslim edilmemesi” gibi iddiaların, satıcının ayıba karşı tekeffülü ve satıcının temerrütü hükümleri çerçevesinde çözülmesinin gerektiği, bu iddialara dayanarak sona erdirilmesi mümkün ilişkinin öncelikle … A.Ş. ile müşteri arasındaki satış ilişkisi olduğu, oysa somut davada müşterilerin bu yola başvurup başvurmadıkları araştırılmadan, davacı bankanın kendisine gelen kredi iptal taleplerini olumlu karşıladığı, bankanın bu türden talepleri öncelikle … A.Ş. ile paylaşması, satış sözleşmesinin sona erdirilmesini hatta sözleşmeyi sona erdiren müşterinin öncelikle ürünü … A.Ş.’ye iade etmesini sağlaması ve ondan sonra ürün bedeli olarak krediyi iade etmesi gerektiği, bankanın bu hukuki sebebe dayanan kredi iptallerinin ve iadelerinin haklı kabul edilemeyeceği, müşterilerin kredi iptalini talep etmelerinin bir başka gerekçesi olan kredilerini ödeyemeyeceklerini düşünmelerinin ise satış ilişkisini değil kredi ilişkisini ilgilendirdiği, satıcının yükümlülüğünü yerine getirmesi halinde, bu şekildeki kredi iptalinin sonucunun ona yüklenemeyeceği, satıcının bedeli iade borcunun ancak satış sözleşmesinin geçersiz olması yahut ondan dönülmüş olması hallerinde gündeme gelebileceği, davacı bankanın bu nedene dayanarak kredi iadesinin de hukuka uygun bulunmadığı, birleşen davada davalı bankanın bilgisayarların davacı tarafından dava dışı iştirakçilere teslim etmediği iddiası ile bilgisayar bedellerini talimatsız olarak hesaptan düşmesi konusunda bir yetkisinin olmadığı, bilgisayarlarının teslim edilmediğini iddia eden iştirakçilerin muhataplarının davacı … A.Ş. olması gerektiği, hesaplarına bilgisayar bedellerinin geçtiğini bankadan gelen faks teyitlerinden tespit eden davacının, bilgisayarları dava dışı iştirakçilere teslim etmesinin olağan bir işlem olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, 367.147,91 TL.’nin 122.032,86 TL. asıl alacak kısmına dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile uygulanmak suretiyle davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin ve davacının kar kaybı ile maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.”Kararı, asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 11 HD, 25.09.2014 tarih, 2013/11996 E-2014/14478 K. sayılı ilamıyla kararın onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 11 HD, 17/04/2015 tarih, 2015/138 E-2015/5395 K. sayılı ilamıyla karar düzeltme istemi reddedilmiştir.Kararının Yargıtay denetiminden geçerek davacı banka aleyhine kesinleşmesi sonucunda , davacı tarafından İstanbul ….İcra Müdürlüğünün… E. sayılı dosyasına 15.12.2014 tarihinde banka alacağı düşüldükten sonra kalan 751.734,88 TL yatırılmıştır.İddia, savunma, toplanan deliller ve özellikle İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2012 tarih, 2002/711-2012/363 E. K sayılı ilamı gözetildiğinde, davalı banka yönetim kurulunun banka ile … şirketi arasındaki belirli malın teminine yönelik bireysel kredi kullandırılmasında yazılı veya sözlü talimatlarının olmadığı, bu konuda alınmış bir yönetim kurulu kararının bulunmadığı, sözkonusu kampanyanın banka genel müdürlüğünce yayınlanan genelge doğrultusunda yürütüldüğü, teftiş raporlarında kredi iptallerinde firmanın onayının alındığı ve mutabakat sağlandığı belirtilmiş ise de, onaylara veya mutabakata ilişkin belgelere bankanın aleyhine sonuçlanan dava sürecinde ulaşılamadığı, davalılara atfedilecek kusurun bulunmadığı, somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 Sayılı TTK’nın 336 ve devamı maddelerinde öngörülen sorumluluğun koşullarının somut olayda gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine varılmakla ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi yerinde olduğundan davacının istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Davalı … vekilinin istinaf sebebi vekalet ücretine yöneliktir.5411 sayılı Kanun’un “Sorumluluk Davalarına İlişkin İstisnai Yetkiler” başlıklı 133. maddesinin 3. fıkrasında; “Bu madde kapsamında açılan veya açılacak davalar ile kanunî halef sıfatıyla takip edilen davalarda, lehine hükmedilen tarafa vekâlet ücreti maktu olarak belirlenir.” denilmiştir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın anılan yasa kapsamında bulunması karşısında, davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, kararı istinaf eden vekillerin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davalı … vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, davacı harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 05/12/2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.