Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1472 E. 2019/1598 K. 12.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1472
KARAR NO : 2019/1598
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/05/2018
NUMARASI : 2014/42E. 2018/474K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 15.04.2009 tarihinde başlayan acentelik ilişkisi bulunduğunu, müvekkili şirketin acentelik sözleşmesi gereğince Nisan 2009-2013 (12.ay dahil) yılları içinde toplamda 5.605.788,01TL tutarında satış gerçekleştirdiğini, taraflar arasında acentelik sözleşmesinin öncelikle belirli süreli olarak akdedildiğini, fakat sonrasında belirsiz süreli sözleşme niteliği kazandığını, dava konusu acentelik sözleşmesinin davalı … tarafından feshedildiğini, ancak müvekkilinin oluşturduğu yeni ve sürekli müşteri çevresinden, davalının, sözleşmeyi feshettikten sonra da yararlanmaya ve kazanç sağlamaya devam ettiğini, sigorta şirketine hazır olarak kalan müşteri çevresinin parasal karşılığının müvekkiline ödenmesi gerektiğini, acentelik sözleşmesi gereğince 2009 yılı Nisan ile 2012 yılı sonunda arasında dört yıllık dönemde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkilinin 1.069.382,37TL net komisyona hak kazandığını belirterek, şimdilik 10.000,00 TL tutarındaki denkleştirme tazminatı bedelinin, sözleşmenin sona erdirdiği fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davada uygulanması gereken 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nda denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemeyeceğine dair bir hüküm bulunmadığını, davacı tarafın Acentelik Sözleşmesinin 21. maddesine göre müvekkili şirketten denkleştirme tazminatı (portföy tazminatı) talep hakkı bulunmadığını, bu sebeple davanın reddi gerektiğini, aksinin kabulü halinde ise hesaplanacak tazminatın acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamayacağını, acentelik sözleşmesinin feshedildiği 29.03.2013 tarihinden sonra müvekkili şirketin müşterisi olmaya devam eden müşterilerin düzenlettirdikleri poliçeler sebebiyle müvekkili şirketin ödemek zorunda kaldığı tazminatların hesaplanarak bu “yeni” müşterilerin müvekkil şirkete önemli çıkarlar sağlayıp sağlamadığı hususunun tespit edilmesi gerektiğini, davacı şirketin müvekkili şirketle aralarındaki acentelik ilişkisinin sona ermiş olması sebebiyle herhangi bir portföy kaybına uğramadığını, davacı şirketin taahhüdüne aykırı şekilde başkaca sigorta şirketlerinin acenteliğini üstlendiğini, bu taahhüde aykırılığın Acentelik sözleşmesinin f bendi gereğince haklı bir fesih sebebi olduğunu, dolayısıyla davacı tarafın denkleştirme tazminatı talep hakkının olmadığını, davacının Acentelik Sözleşmesinin fesih tarihinden itibaren faiz talep ettiğini, bu talebin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, davacının zararının o tarihte henüz doğmadığını, davacı tarafın ticari faiz talebine de itiraz ettiklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;” …TTK’nun 122. Maddesinde belirtildiği üzere davacının denkleştirme tazminatına hak kazanabilmesi için davalının, fesihten sonra, acentanın bulunduğu yerde yeni müşteriler sayesinde sözleşmenin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, yine sözleşmenin sona ermesinden sonra davacının davalıya kazandırmış olduğu müşterilerle yapılmış sözleşmelerden kaynaklı sözleşme devam etseydi davacının kazanacağı ücret isteme hakkını kaybetmesi ve son olarak da bu tazminatın somut olaya göre hakkaniyete uygun bir tazminatı gerektirir olması hususlarının mevcudiyeti şarttır. Dava konusu olayımız değerlendirildiğinde, her şeyden önce davalı taraf sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinden, mahkememizce alınan bilirkişi kök ve ek raporunda da belirtildiği gibi davalı, davacının yaklaşık 4 yıllık acentalık ilişkisinden kaynaklı yeni müşteriler elde etmiş ve bu müşterilerle ilişkisi de devam etmiştir. Bu ilişki sona erdiğinden davacının acentalık sözleşmesinden kaynaklı devam eden işlemlerden dolayı kar kaybına uğradığı ve bunların tazmininin gerektiği hakkaniyet gereği ulaşılan sonuçtur. Mahkememizce, acentalık sözleşmesinden kaynaklı davacının son beş yıllık faaliyet sonucu aldığı yıllık komisyon ve diğer ödemelerin ortalaması esas alınarak hesaplama yaptırılmış ve yapılan hesaplama sonucunda davacının 219.915 TL denkleştirme tazminatına hak kazandığı..” kanaatine varıldığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 219.915 TL’nin, dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birilikte davacıdan alınıp davalıya verilmesine karar vermiştir.Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davacı tarafın işbu “denkleştirme istemi” konulu davayı 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 122. maddesine dayandırdığını, ancak acentelik sözleşmesinin akdedilme tarihinin 02.04.2009 olması sebebiyle davada uygulanması gereken yasa hükmünün 2007 yılında yürürlüğe giren 5684 sayılı Sigortacılık Kanununu olduğunu, Davacının müvekkili şirkete kazandırdığı müşterilerin acentelik sözleşmesi öncesinde müvekkili şirket müşterisi olmamaları ve bu müşterilerin fesihten sonra da müvekkili şirket müşterisi olmaya devam etmeleri gerektiğini, ayrıca müvekkili şirketin fesihten sonra da işbu müşteriler sebebiyle önemli çıkarlar sağlamaya devam etmiş olması gerektiğini, önemli çıkarlar tespit edilirken müvekkili şirketin acente aracılığıyla yeni müşterilere kesmiş olduğu poliçelerden kazandığı net primlerin ve bu poliçeler sebebiyle ödediği tazminat tutarlarının da dikkate alınması gerektiğini, müvekkili şirketin poliçeler sebebiyle kâr edip etmediğinin de belirlenmesi gerektiğini, Davacı şirketin müvekkili şirket dışında başkaca sigorta şirketlerinin de acenteliğini üstlenmiş olduğunu, bu sebeple müşteri portföyünden diğer sigorta şirketlerinin acentesi olarak faydalanmaya devam ettiğini, Bilirkişi raporunda tespit edildiği gibi, fesihten sonra müvekkili şirketin devam portföyü sebebiyle kesilmiş olan poliçelerden dolayı tahakkuk eden prim miktarının sadece 78.997,00 TL olduğunu, bu prim miktarına karşılık gelen komisyonun 12.349,00 TL olduğunu, davacı eski acentenin, fesihten sonra müşteri portföyünün tamamını kaybetmediğini ve bu portföy sebebiyle komisyon kazanmaya devam ettiğini, bilirkişilerin, sanki acentenin tüm portföyü müvekkili şirkette devam ediyor gibi bir anlayışla denkleştirme tazminatını hesap ettiğini, Davacının hak kazanacağı portföy tazminatı hesaplanırken fesih öncesi tahsil ettiği komisyon miktarının dikkate alınamayacağını, Bilirkişi Raporundaki tespitlerle de sabit olduğu üzere ; müvekkili şirketin, fesih sonrası devam eden acente portföyü sebebiyle kâr etmemiş olup, aksine 119.809,00 TL zarar ettiğinden, fesih sonrasında devam eden müşteri portföyü sebebiyle önemli menfaat elde etmediğini, davacının denkleştirme (portföy) tazminatına hak kazanması için zorunlu olan şartlardan biri olan “önemli menfaatler elde etme” şartının gerçekleşmediğini, davanın bu sebeple de reddi gerektiğini, Kabul etmemekle beraber, bir an için müvekkili şirketin önemli menfaat elde etmiş olduğu düşünülmesi durumunda ise davacı tarafın talep edebileceği portföy tazminatının üst limitinin 12.349,00 TL olacağını ve bu miktarı aşamayacağını,İlk derece mahkemesinin, savunmaları dikkate almadan ve gerekçeli kararında dahi savunmalara neden itibar edilmediğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadan hüküm kurduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın savunmaları doğrultusunda reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16 ve 6102 sayılı TTK’nın 122. maddeleri uyarınca portföy tazminatı (denkleştirme alacağı) istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri ve kamu düzeniyle sınırlı olarak yapılmıştır.Acentelik ilişkisi boyunca acente, sürekli bir şekilde müvekkili nam ve hesabına aracılık faaliyetinde bulunur. Acentenin bu çabasının sonucunda müşteri çevresi oluşur. Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da müvekkil bu müşteri çevresinden yaralanmaya devam ettiği halde, acente bu müşteri çevresiyle yapılan sözleşmelerden artık ücret alamaz. Acentenin, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, müvekkilin müşterilerle yaptığı sözleşmelerden ücret alma hakkı yoktur. Acentelik sözleşmesinin yürürlükte olduğu dönemde acentenin gayreti ile oluşturulan yeni müşteri çevresi ekonomik değeri olan bir portföy olup, sözleşmeden sonra da müvekkilin bu portföyden yararlanmasına rağmen, acentenin müvekkiline devrettiği bu müşteri çevresinden artık gelir elde edememesi hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır. İşte, acentenin denkleştirme talebi, müvekkilin, sözleşmenin sona ermesinden sonra acentenin oluşturduğu müşteri çevresinden herhangi bir karşılık ödenmeden yararlanacak olması nedeniyle hakkaniyet gereğince acenteye ödenmesi gereken bir bedeldir. Acentenin denkleştirme talebi önce öğretide tartışılmış, yabancı ülke mevzuatlarındaki düzenlemelerin ve öğretideki değerlendirmelerin etkisiyleYargıtay kararlarına konu olmuştur. Yargıtay, e TTK m.134.’den hareketl denkleştirme talebinin alt yapısını oluşturmuştur. Bu maddedeki düzenlemenin denkleştirme talebiyle ilgisi olmamakla birlikte, Yargıtayın bu değerlendirmesi, denkleştirme alacağının tanınması açısından önemli olmuştur.Denkleştirme tazminatı, 2007 yılında yürürlüğe giren Sigortacılık Kanunu’nun 23/16.maddesiyle ilk defa mevzuatımıza portföy tazminatı olarak girmiştir. 6102 sayılı TTK 122. maddesindeki düzenlemenin mehazı, Alman Ticaret Kanunu (HGB)’nun 89 b maddesi ve 1986/653 sayılı AB Direktifidir. Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd).Mahkemece, öncelikle bu dört koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği incelendikten sonra, isteme koşulları mevcutsa, davacının alacağının miktarının hesaplanmasına geçilmelidir. Denkleştirme alacağının hesaplanma şekli konusunda mevzuatta bir formül verilmemiştir. Bu durumda karşılaştırmalı hukuktan ve 6102 sayılı TTK m.122’deki düzenlemeden ve Yargıtay uygulamasından hareketle bir hesaplama yöntemi uygulanmalıdır. Denkleştirme talebinin temelinde, acentenin kendi çabasıyla oluşturduğu yeni müşteri çevresinin, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde müvekkile devredilmiş olması ve bu yeni müşteri çevresinin ekonomik bir değerinin olması yatmaktadır. Bu nedenle, öncelikle oluşturulan yeni müşteri çevresinin tespiti yapılmalıdır. Acentenin göreve başladığı tarihte mevcut olan müşteri çevresi hariç, yeni oluşturulan müşteri çevresi belirlenmelidir.Bundan sonra hesaplama üç aşamada yapılır: Birinci aşamada, acentenin kendi çabasıyla kazandırdığı yeni müşteri çevresinden müvekkilin elde ettiği/ elde etmesi muhtemel menfaatler/gelirler hesaplanır. Daha sonra, acentenin yeni müşteri çevresiyle işlem yapamayacak olması nedeniyle uğradığı gelir kaybı hesaplanır. Bu kayıp, acentelik sözleşmesi devam etseydi, acentenin temel edimleri karşılığında elde edeceği ücret (provizyon) gelirleridir. Burada temel bir kural vardır: Müvekkilin menfaati, acentenin ücret kaybı kadardır. Bu nedenle, müvekkilin elde edeceği menfaatin, acentenin gelir kaybı kadar olduğu ilkesinden hareketle, öncelikle acentenin gelir kaybının hesaplanması uygun olacaktır. Bu hesaplama yapılırken, acentenin temel ediminin karşılığı olan ücretler esas alınmalı ve maliyetler düşüldükten sonraki net gelir esas alınmalıdır. Acenteye arızi olarak ödenen ücretler bu hesaplamada dikkate alınmamalıdır. Acentenin bir yıllık gelir kaybı bulunmalıdır.Gerek müvekkilin elde edeceği menfaat miktarının gerekse acentenin yoksun kaldığı toplam gelir miktarının hesaplanabilmesi için, yeni müşteri çevresinin müvekkille ne kadar süreyle ticari ilişkide bulunacağının, somut olayın özelliklerine göre tahmin edilmesi gerekir.Daha sonra, işin niteliğine ve acentelik ilişkisinin devam ettiği süredeki veriler dikkate alınarak, yıllık müşteri kayıp oranı belirlenir. Yeni müşterilerle müvekkilin tahmini ilişki süresi esas alınarak her yıl için belirlenen miktarlardan, müşteri kayıp oranında indirim yapılır. Her yıl için bulunan zararlar toplanır. Bulunan bu ham alacak üzerinden, acentenin denkleştirme alacağını peşin olarak alacağı düşünülerek, faiz indirimi yapılır ve birinci aşamadaki ham alacak bulunur.İkinci aşamada hakkaniyet denetimi yapılır. Bu aşamada üst sınır dikkate alınmaz. Somut olayın özelliklerine göre, hakkaniyet ilkesi gereğince alacak tutarında indirim veya artırım yapılabilir. Örneğin, müvekkilin markasının tanınmışlığı yeni müşteri çevresinin oluşumunda etkili olmuşsa, alacak miktarından uygun bir oranda indirim yapılmalıdır. Acente olağanüstü çaba göstermiş, önemli reklam ve tanıtım çalışmaları yapmışsa alacak miktarı hakkaniyet gereği artırılabilir. Hakkaniyet ölçüsü de uygulanarak, acentenin denkleştirme alacağı hesaplanmış olur.Üçüncü aşamada, hesaplanan denkleştirme alacağının, yasal üst sınırı aşıp aşmadığı denetlenir. Eğer üst sınırın altındaysa hesaplanan alacağa aynen hükmedilir; üst sınırı aşıyorsa, alacak tutarı üst sınıra indirilerek hüküm altına alınır. Denkleştirme talebinin üst sınırı, 6102 sayılı TTK’nın 122/2. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır”. Üst sınırın hesaplanmasında, ilk basamaktaki hesaplamadan farklı olarak, acentenin her türlü geliri hesaplamaya dahil edilmeli ve bürüt gelir esas alınmalıdır. Üst sınır acentenin alacak talebini sınırlayan bir düzenleme olduğundan, hesaplamanın bu şekilde yapılması hakkaniyete uygun olacaktır. Yukarıda açıklandığı üzere, hesaplama aşamalarla yapılmalı ve üst sınır denetimi en son yapılmalıdır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesinde, sigorta acentelerinin denkleştirme talepleri “portföy tazminatı” olarak düzenlenmiştir. Sigorta sektörünün ve hizmetin kendine has özellikleri nedeniyle sigorta acentelerinin denkleştirme taleplerinin hesaplanmasında özel durumların dikkate alınması gerekir. Bu konudaki değerlendirmeler uzman bilirkişiler tarafından yapılır.Somut olayda, dosya kapsamında alınan 01.08.2016 tarihli bilirkişi raporunda, davacının ticari defterleri incelenmiş, ancak acente tarafından yeni elde edilen müşterilerin acentelik ilişkisi sona erdikten sonra davalı ile poliçe ilişkisini devam ettirip ettirmedikleri hususunun ancak davalı şirketin merkezindeki kayıtlar incelendikten sonra ortaya çıkacağına ilişkin değerlendirme yapılmıştır. Zira önceki heyete bilirkişi …’ in eklenmesiyle hazırlanan 08.02.2018 tarihli bilirkişi raporunun davalının ticari defterleri ve kayıtlarının incelenmesi suretiyle kaleme alınmış olduğu rapordaki ifadelerden anlaşılsa da rapor içeriğinde incelendiği söylenilen defter dökümlerinin yer almadığı, raporun ekinden de anlaşılacağı üzere sadece davalı şirketçe ibraz edilen ürün bazında değerlendirme raporuna dayanılarak bilirkişilerce değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Bilirkişilerce, davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri belirlenmediği gibi ilk derece mahkemesinin gerekçesinde bu hususlara ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Yine ilk derece mahkemesince acentenin faaliyetleri nedeniyle davalının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları da tartışılmamıştır ( Emsal nitelikte Yargıtay 11. HD, T: 20.12.2012 ,2016/8920 E- 2017/7468 K sayılı ilamı) .Mahkemece, yukarıda açıklanan hesaplama yöntemine uyulmadığı, hesaplamaya esas verilerin denetlemeye elverişli bir şekilde ortaya konulmadığı, sadece üst sınır hesabı yapılarak bu miktara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin, taraf delillerini topladığından ve delilleri değerlendirdiğinden söz edilemez. Bu nedenle, istinaf incelemesine elverişli bir kararın mevcudiyetinden de söz edilemez. İlk derece yargılamasının, yukarıdaki ilkeler ışığında tekrarlanması, iki dereceli yargılanma hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının bir gereğidir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın, yukarıdaki açıklamalar ışığında yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine,4-Davalı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 12/12/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.