Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1406 E. 2019/1710 K. 26.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1406
KARAR NO : 2019/1710
KARAR TARİHİ: 26/12/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2018
NUMARASI : 2014/337E., 2018/136K.
DAVA: Deniz taşımasından kaynaklanan tazminat
DAVA TARİHİ: 15/10/2008
İSTANBUL DENİZCİLİK İHTİSAS MAHKEMESİNİN 2008/379 ESAS 2009/99 KARAR SAYILI 19/03/2009 TARİHLİ KARARI İLE BİRLEŞEN DAVADA
DAVA: Deniz taşımasından kaynaklanan rücuen tazminat
DAVA TARİHİ: 16.10.2008
Taraflar arasında görülen tazminat davalarının ilk derece mahkemesince birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne ilişkin olarak verilen hükme karşı asıl davanın davacısı vekili ile asıl ve birleşen davaların davalısı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların donatanı işletmecisi ve kaptanı olduğu … gemisi ile müvekkilinin alıcısı olduğu 1.450,69 metrikton asidik asit yükünün Çin’in Jiangyin Limanından Tekirdağ Marmara Ereğlisi Martaş Limanına taşındığını, yükün gemiye temiz olarak yüklendiğini, ancak tahliye sırasında gemi pompasından sarı renkli hidrolik yağının gemi tanklarına ve boşaltma hatlarına karışması sonucunda asetik asit yükünün kullanılmaz şekilde bozulduğunu, taşıyanın sağlam ve hasarsız olarak temiz konişmento tahtında yüklediği yükü, aynı nitelikte teslimi için gereken özeni göstermediğinden kusurlu olduğunu, 05.09.2007 tarihli konişmento tahtında taşınan yükün boşaltma sırasında yapılan ilk tespitte 1142,905 metriktonluk kısmının kullanılmaz hale geldiğinin anlaşıldığını, ilk hasar ve ziya tespitinin müvekkili adına … Ltd. Şti. tarafından yapıldığını, hasarla ilgili olarak gemi kaptanlığına gerekli protesto verilerek hasar ihbarının 20.10.2007 tarihinde saat 15’te yapıldığını, ihbarın tanker kaptanının mühür ve imza karşılığında aldığını, ayrıca bununla da yetinilmeyip müvekkili tarafından tankerin boşaltma limanı acentesi ile Türkiye acentesinde de ihbar ve protesto çekildiğini, öte yandan müvekkilinin yaptırmış olduğu hasar tespiti ile yetinilmeyerek gemi adına mali mesuliyet sigortacısının atadığı eksper tarafından da inceleme yapıldığını, Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Hakimliğine başvuruda bulunularak 2007/26 D. İş sayılı dosya üzerinden tespit yapıldığını, kaptanın ve … Gözetim firmasının müşterek mühür ve imzalarını taşıyan gemi tanklarından, gemi hortumlarından alınan birer numunenin tutanakla bilirkişilere teslim edildiğini, tespit sonucunda üç kişilik bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda yükün içerisinde oldukça fazla hidrolik yağ bulunduğu yönünde görüş bildirilerek, bu hususun gemi kaptanı tarafından da doğrulandığının belirtildiğini, Kimya Mühendisi … ‘ın bu görüşe ek olarak gemiden boşaltılan tüm malın hidrolik yağı bulaşmasından dolayı kontamine olduğu, usulüne göre mahkeme heyeti tarafından teslim edilen numuneleri kesin tanı için Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Laboratuvarlarında analiz ettirdikleri, analiz raporlarında da görüldüğü üzere kitleyi temsil eden numunelerin esnafını kaybedip kullanılmaz hale geldiği, kontamine olduğu, dolayısıyla asitik asit yükünün gıda ve tekstil sektöründe kullanılmasının sakıncalı olduğu yönündü görüş bildirildiği, mali bilirkişi … tarafından da yükteki zarar miktarı ile davacının zarar toplamının KDV ve diğer giderleri hariç olmak üzere 1.577.322,66 USD olarak tespit edildiğini, Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesi tarafından düzenlenen analiz raporuna göre, gıda ve tekstil sektöründe halk sağlığı sebebiyle kullanılamaz olduğu tespit edilen yükün imha edilmesinin maliyet ve zaman olarak taşıdığı risk sebebiyle ürünün uzun süre müvekkili şirketin kara tanklarında muhafaza edildiğini, dolayısıyla söz konusu tankların uzun süre kullanım dışı kaldığını, ticari yaşamını sürdürmek için ek tanklar almak zorunda kaldığını, tüm bu harcamalar ve yükün tam zayi olması sonucunda müvekkilinin zararının günden güne arttığını, toplam zarar miktarının 2.280.269,00 USD olup, bu bedelin şuana kadar 588.305,00 USD ‘sinin yük sigortacısı Aon tarafından ödendiğini, bu ödeme tutarı ile hasarlı malın 136.850,00 USD sovtaj değeri düşüldükten sonra bakiye kısım için işbu davanın açıldığını, sonuç olarak müvekkili şirketin yükünde meydana gelen zarara davalılara ait geminin sebebiyet verdiğini, tanker kaptanının gemi mühür ve imzasıyla belirttiği üzere maldaki bozulmanın gemi tanklarına ve boşaltma ünitelerine hidrolik yağ sızması sonucunda meydana geldiğini, bu hususun gemi kaptanının dışında gemi adına olaya müdahale eden … A.Ş. eksperleri tarafından da tespit edildiğini, taşıyanın özen görevini yerine getirmediğini, müvekkilinin zararının sadece yük zararı ile sınırlı olmadığını, bozulan malın imhası için de harcama yapılması gerektiğini, imha maliyetinin yüksek olması nedeniyle malın uzun süre kara tanklarında muhafaza edilmek zorunda kalındığını, müvekkilinin Marmara Ereğlisi terminalindeki tankları tam kapasite ile kullanamadığı için ek maliyetle tank yaptırdığını, ayrıca satım kapasitesini düşürerek planladığı tonajlardan daha düşük tutarda ürün taşıması yapmak zorunda kaldığını, Marmara Ereğlisi’nde yükün depolandığı terminaldeki tankların yaklaşık yedi ay boyunca hasarlı yükün işgaline maruz kaldığını ileri sürerek, müvekkilinin 1.555.114,00 USD maddi zararının BK ‘nın 83.maddesi kapsamında fiili ödeme günündeki TCMB efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak yeni Türk Lirasına uygulanacak en yüksek reeskont faizi üzerinden hasarın meydana geldiği tarihten itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Asıl davada davalı donatan vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşımayı yapan müvekkilinin de donatanı olduğu geminin denize, yüke ve yola elverişli olduğunu, bu durumun gemi sertifikaları ile sabit olduğunu, yükteki zararın gemiye atfı kabil bir kusur neticesinde meydana geldiği iddiasının ispatlanması gerektiğini, bu iddianın donatanın temsilcisinin hazır bulunmadığı bir tespit neticesinde hazırlanan bilirkişi raporuna dayandırıldığını, aksi düşünülse dahi hasarın gemi personeli kusurundan kaynaklanmış olabileceği gibi yükün kendi özelliğine ait sebepler, yük alıcısının ticari mülahazasına yada mücbir sebeplerden kaynaklanmış olabileceğini, davacının iddia ettiği hasar tutarının haksız, yersiz ve fahiş olduğunu, hasarlı olduğu iddia edilen emtianın bazı işlemlere tabi tutularak kullanılabilecek hale gelebileceğini, hasarlı olduğu ileri sürülen emtianın davacının talimatı ile boşaltma tanklarında bulunan temiz emtiaya karıştırılması sonucunda ek hasar meydana geldiğini, söz konusu hasarın meydana gelmesinde müvekkilinin hiçbir kusuru olmadığından buna bağlı zararın müvekkilinden talep edilemeyeceğini, ayrıca davacının kendi kusuru ile sebep olduğu bekleme zararından da müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinin sorumlu olduğu bir an için düşünülse bile TTK’nın 1114. maddesindeki sınırlı sorumluluk hükümlerinden faydalanabileceğini, faiz talebinin fahiş olup, başlangıç tarihinin hasar tarihi olarak bildirilmesinin usul yasaya aykırı olduğunu savunarak tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Birleşen davada davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; İngiltere’de mukim davadışı … San. Tic. A.Ş. arasında imzalanan 03.09.2007 tarihli satım sözleşmesi uyarınca yaklaşık 1500 metrikton asetik asitin CIF şartı ile satımının kararlaştırıldığı sözleşme çerçevesinde 1.450,691 metrikton asetik asit emtiasının 05.09.2007 tarihinde alıcı Likit Kimya’ya gönderilmek üzere Çin’in Jiangyin Limanında … gemisine yüklendiğini, davalının yükü Çin Limanında tam ve sağlam olarak teslim alarak 05.09.2007 tarihli …nolu konişmentoyu tanzim ettiğini, konişmentoya clean on board, yani yük temiz yüklenmiştir kaydının şerh verildiğini, geminin boşaltma limanı olan Tekirdağ Mardaş Limanına ulaşmasından sonra 19.10.2007 tarihinde yükün tahliyesine başlandığını, tahliye sırasında yükün bir kısmının kullanılmaz şekilde bozuk olduğunun görüldüğünü, davalıya hasar bildiriminin yapıldığını, tahliyeyi mütakiben de mahkeme tespiti ve ekspertiz incelemeleri sonucu yükteki bozulmanın gemi pompalarından hidrolik yağın sızarak asetik asit yüküne karışması sonucu meydana geldiği, kontamine olmuş asetik asitin kullanılamaz hale geldiğinin tespit edildiğini, konişmento muhteviyatı yükün Çin- Türkiye arasında yapılan taşıma risklerine karşı her biri % 25 oranında eşit paya sahip olmak üzere yük sigortacısı olan müvekkilleri tarafından sigortalandığını, zararın boyutu henüz belirlenememiş olmakla beraber müvekkillerinin yük zararı sebebiyle sigortalı … 588.305,00 ABD Doları tazminat ön ödemesi yaptıklarını, bu şekilde ödenen tutar yönünden zarara sebebiyet verenlere karşı kanuni halef olduklarını, zararın boyutu tam olarak tespit edildiğinde bakiye sigorta tazminatının da ödeneceğini, Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/25 D. İş sayılı dosyasında gemi hakkında ihtiyati tedbir kararı alındığını, daha sonra bu kararın geminin mali mesuliyet sigortacısı tarafından yapılan görüşmeler sonucu 26.10.2007 tarihinde … teminatı karşılığında kaldırıldığını ileri sürerek, 588.305,00 ABD Doları tazminat alacağının hasar tarihinden itibaren işleyecek en yüksek Dolar faiziyle birlikte BK ‘nun 83.maddesi kapsamında davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı sigorta şirketinin TTK ‘nın 1361. maddesi kapsamında halefiyet hakkını kazandığını ispatlaması gerektiğini, taşımayı geminin denize, yola ve yüke elverişli olduğunu, bu nedenle gemiye atfıkabil bir kusurun bulunmadığını, taşınan emtiada meydana geldiği iddia edilen hasardan dolayı müvekkilinin sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, davacının iddia ettiği hasar tutarının haksız, yersiz ve fahiş olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinin sorumlu olduğunun düşünülmesi halinde TTK’nın 1114. maddesi kapsamında sınırlı sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunarak, davanın husumet ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen ve istinaf başvurusuna konu edilen ilamında; geminin yolculuğun başlangıcında yüke elverişli olduğu, bu nedenle davalının, yükteki hasardan 6762 sayılı TTK’nın 1061. maddesine göre sadece eksik ve hasarlı tahliye edilen yük nedeniyle meydana gelen 760.554,93 USD zarardan sorumlu olacağı, bu zararın 588.305,00 USD ‘lik kısmının birleşen dosya davacıları sigorta şirketleri tarafından davacı … ödenmiş olması nedeniyle … karşılanmamış bakiye zararının 172.249,93 USD olduğu, asidik asit yükünün gemiden tahliyesinin kamyonlara yapıldığı, her kamyonun dolmasından sonra tahliyenin durdurulduğu ve yeni kamyon geldiğinde tahliyeye devam edildiği dosya kapsamına göre belirli olup, davacı … da yükün özelliğini de gözönüne alarak tahliyeye başlanmadan önce ve kamyonlarla yapılan sevkiyat sırasında tahliyenin durdurulduğu ilk anda yükten numune alıp inceletme yaptırması, bu şekilde yükteki bozulmayı tespit ederek boşaltmanın yapıldığı kendi tesisindeki tankta bulunan temiz yükün bozulan yükle karışmasının önüne geçmesi mümkün iken bu yönde üzerine düşen tedbir alma yükümlülüğünü yerine getirmediği, dolayısıyla da gemide taşınan yükteki hasardan kaynaklı zararların dışında dolaylı zararlardan dolayı kendisinin kusurlu olduğu, bu nedenle de dolaylı zararlarını taşıyıcıdan isteyemeyeceği gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 172.249,93 USD nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince işleyecek Dolar faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine; birleşen davanın kabulü ile 588.305,00 USD’nin 294.152,50 USD’sine 26.02.2008 tarihinden, 294.152,50 USD ‘sine ise 28.02.2008 tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince Dolar faizi uygulanmak suretiyle davalıdan tahsil edilerek davacılara ödenmesine, 6762 sayılı TTK ‘nun 1235/7.maddesine göre kabul edilen alacak ve fer’ileri ile sınırlı olmak üzere … IMO nolu … isimli gemi üzerine davacılar lehine kanuni rehin hakkı tesis edilmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı asıl davanın davacısı vekili ile asıl ve birleşen davaların davalısı vekili tarafından, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Asıl davanın davacısı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
Davalının, savunmanın genişletilmesi yasağını ihlal ederek yargılamanın seyrini değiştirdiğini, davalı tarafın savunmasını destekleyen delilleri zamanında sunmadığını, davacı tarafın talebine rağmen gemi belgelerini hiçbir şekilde sunmadığını, mahkemece de davalının sonradan delil sunma taleplerinin reddedilmesine rağmen HMK’nın 141. maddesinde ifade edilen savunmanın genişletilmesi yasağını ihlal ederek 05.12.2016 tarihinde sunmuş olduğu uzman görüşü ile internetten elde edilen ve daha önce dosyaya sunulmamış olan harici bilgi ve fotoğrafların dosyaya sunulduğunu ve bu uzman görüşünden sonra alınan 07.03.2019 ve 21/.1.2018 tarihli bilirkişi raporlarını hazırlayan bilirkişilerin, usule aykırı olarak sunulan uzman görüşüne dayanarak rapor düzenlemelerine sebebiyet verildiğini, usule aykırı olarak sunulan bu uzman görüşü ve bu görüşe ekli belgelere göre bilirkişi raporu alınıp buna göre hüküm verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargılama boyunca alınmış olan bilirkişi raporlarındaki zararın miktarına ve sebebine ilişkin çelişik tespitler ortadan kaldırılmadan son bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, yargılama boyunca 12.11.2007 tarihli tespit dosyası ile 08.08.2011, 04.12.2013, 28.09.2016, 07.03.2017 ve 23.01.2018 tarihli olmak üzere beş adet bilirkişi raporu alındığını, bu bilirkişi raporlarından, davalının sunmuş olduğu 05.12.2016 tarihli uzman görüşünden sonra alınan ve uzman görüşünün etkisi altında olan 07.03.2017 ve 23.01.2018 tarihli bilirkişi raporlarının dışındaki tüm raporların davacı lehine tespitte bulunduğunu, 23.01.2018 tarihli bilirkişi raporunu hazırlayan kurula çelişkiyi gidermesi amacıyla değil, önceki konular ile aynı olarak sadece yeniden tespit yapılması yönünde görev verildiğini, ancak yinede tüm raporlar arasında farklı zarar miktarları tespit edildiğini, son bilirkişi raporuna karşı ileri sürdükleri itirazlar yanıtlanmadan ve bilirkişi raporları arasında çelişik tespitler mevcut iken ilk derece mahkemesinin bu çelişkileri ortadan kaldıracak bir bilirkişi kurulu oluşturulmadan 23.01.2018 tarihli son rapora göre karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin lehine olan bilirkişi raporlarında geminin yüke elverişli olmadığının açık bir şekilde tespit edildiğini, seferin başlangıcındaki elverişsizlik ile ortaya çıkan zarar arasındaki uygun illiyet bağının kanıtlanmış olup aksini ispat yükünün davalı taşıyıcıda olmasına rağmen ve bu ispat yükü yerine getirilmediği halde süresinden sonra sunulan uzman görüşü ve ona ekli internet çıktısı belgelere göre geminin yüke elverişli olduğu ispat edilmiş gibi sonuca gidilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, Bilirkişilerin, geminin yüke elverişsizliği, yüke elverişsizlik iddiasının aksinin davalının ispatlaması ve davalının aksini ispat edemediği yönündeki tespitleri gözardı edilerek davalının dosya harici bilgi ve varsayımlarla hazırladığı uzman görüşüne dayanan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 12/11/2007 tarihli bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda geminin 4 numaralı sancak pompasının arızalı olması nedeniyle geminin başlangıçta yüke elverişsizken davalının sorumluluktan kurtulmak için eTTK’nın 1019. maddesinin 6102 sayılı TTK’daki karşılığı olan 1141. maddenin 2. Fıkrası gereğince, yüke elverişsizliğin aksini ispat yükünün davalı taşıyıcıda olduğunu, ancak davalının gerekli delil ve belgeleri sunmayarak 08/08/2011 ve 28/09/2016 tarihli bilirkişi raporlarında ve 04/12/2013 tarihli bilirkişi raporunun ayrık görüşünde ifade edildiği üzere, davalının geminin başlangıçta yüke elverişli olduğu kanıtlayamadığını ayrıca geminin purging kayıtları incelendiğinde davalının ilk olarak yüklemeden önce ve iki gün sonra yapılması gereken purging testlerinin yapmayarak, yüke elverişsizliğin yolculuğun başlangıcında tespit imkanı olmasına rağmen bu imkanı ortadan kaldırdığını, dosyada görüleceği üzere ortaya çıkan zarar ile 4 numaralı sancak pompasının başlangıçtaki elverişsizliği arasındaki illiyet bağı ortaya konulmuş olmasına ve davalının da bunun aksini ispatlayamamasına rağmen ilk derece mahkemesinin, davacı lehine olan bilirkişi raporlarını gözardı ederek, davalının dosya harici belgelerle hazırlattığı ve savunmanın genişletilmesi yasağını ihlal ederek sunduğu uzman görüşünü temel alan 23/01/2018 tarihli bilirkişi raporunu hükme esas alarak, geminin başlangıçta yüke elverişli olduğu kanıtlanmış gibi hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Geminin başlangıçta yüke elverişli olmaması nedeniyle eTTK’nın 1019. maddesi uyarınca davalı taşıyıcının, davacının doğrudan ve dolaylı tüm zararlarından sorumlu olmasına rağmen mahkemece eTTK’nın 1061. maddesine göre sadece gemiden boşaltma sırasında hasarlanan emtia bedeline hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince, temiz konşimento düzenlenmiş olmasına ve bu yönde bir tehamül yada kanuni zorunluluk olmamasına rağmen davacıyı yükün boşaltılması sırasında, olası zararı engellemek için analiz yaptırmadığı gerekçe gösterilerek davacı tarafa kusur atfedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü dosyaya sunulan taşıma belgelerinden görüleceği üzere “clean on board” kaydı mevcut olup emtianın gemiye temiz olarak yüklendiğini, davalı taşıyıcının temiz konşimento uyarınca teslim aldığı malı yine temiz bir şekilde boşaltarak alıcıya teslim etmekle yükümlü olduğunu, müvekkilinin emtiayı teslim alırken analiz yaptırması gerektiğine dair taşıma sözleşmesinde bir hüküm bulunmadığı gibi böyle bir analiz yaptırılmasını gerektiren bir ticari teamülün de bulunmadığını, kaldı ki böyle bir analizin uzun bir süre alacağı dikkate alındığında tahliye esnasında test yapılmasının teknik olarak ta mümkün olmadığını, davalı taşıyıcının zamanında purging işlemleri yapmamasından ve geminin yüke elverişsiz olmasından kaynaklanan zararın sorumluluğunun bu şekilde haksız olarak müvekkiline yüklenmeye çalışıldığını, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinaf incelemesine konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyada mevcut deliller ışığından davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, asıl davaya yönelik olarak katılma yoluyla verdiği istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Asıl davaya yönelik olarak davacı tarafın ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin yerinde olmadığını, savunmanın genişletilmesi veya sonradan delil sunulmasının sözkonusu olmadığını, davalı tarafın 18/03/2009 dilekçesi ile geminin, seferin başlangıcında denize, yola ve yüke elverişli olduğunun ispatı için gemi sertifikalarına delil olarak dayandığını, bu nedenle uzman görüşü ekinde sunulan belgelerin yeni delil olmadığını, yine purge testi raporlarının davacı vekilinin 22/12/2009 tarihli delil listesine sunulan bir belge olup yeni delil olmadığını, kaldı ki HMK’ nın 145. Maddesi uyarınca hakimin iznine bağlı olarak sonradan delil sunulabileceğini, Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğunu, davacının bilirkişi raporlarına yönelim istinaf sebeplerinin de yerinde olmadığını, geminin başlangıçta yüke elverişli olduğunun kanıtlanmış olması nedeniyle sorumluluğun eTTK 1061, 1112 ve 1113. maddeleri kapsamında hesaplamasının isabetli olduğunu, geminin başlangıçta yüke elverişli olduğunun son iki heyet raporunda tespit edildiğini, daha önce alınan raporlar da bu konuda kesin bir tespit bulunmadığı gibi bilirkişilerin uzmanlığının bu tespiti yapmayla yetersiz kaldığını, ayrıca davacının gemiden teslim aldığı yükü tahlil ettirmeden, içinde temiz ürün bulunan depoya tahliye etmek suretiyle zarara kendisinin sebebiyet verdiğini, TBK’nın 52/1. Maddesi gereğince zarara kendisi sebebiyet veren davacının tazminat hakkının tamamen kaldırılabileceğini, bu açıklamalara göre davacının asıl davaya yönelik istinaf başvuru sebepleri haksız olduğundan, davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istediklerini, Asıl davadaki kısmi kabul hükmüne karşı katılma yoluyla istinaf talebinde bulunduklarını, bu doğrultuda; davacının tahliyeye başlamadan önce yükün özelliğini dikkate alarak, yükte inceleme yaptırması mümkün iken bunu yapmamak suretiyle kusurlu davrandığının, bu durumda davalının asıl ve birleşen davada sorumlu olacağı toplam zarar miktarının TBK’nın 51 ve 52. maddeleri gereğince %50 kusur oranına göre hesaplanması gerektiğini, gemiden hasarlı olarak tahliye edilen 980.000 metrikton yükün zararı olarak belirlenen 760.554,93 USD’nin %50’si olan 380.277,47 USD’ye hükmedilmesi gerekirken zararın tamamına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Kusur oranına göre yapılacak indirim dikkate alındığında ve davacının, sigorta şirketlerinden tahsil ettiği 588.305 USD dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu zararın tümü yönünden kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Diğer taraftan ilk derece mahkemesi kararının, 9. Sayfasında taşıma konusu yükün konşimentoda kayıtlı yük miktarına nazaran 10.791 metrikton eksik teslim edildiğinin belirtildiği ve 10. Sayfada 760.554,93 USD zarardan davalının sorumlu olacağına karar verildiğini, iş bu 760.554,93 USD tutarındaki zararı için de davacıya eksik teslim edilen 10.791 metrikton yük zararı olarak bilirkişi raporuyla tespit edilen 9.442,13 USD zararın da bulunduğunu, ancak davacının dava dilekçesinde ve sonraki açıklamalarında eksik tespit edilen yük zararına ilişkin bir talebinin bulunmamasına rağmen hükümde bu miktarın da eklenerek sonuca gidilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin asıl dava yönünden verdiği istinafa konu kararının kabul kısmının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve savunmaları ile ileri sürdükleri istinaf sebepleri doğrultusunda davanın reddine, bu olmadığı taktirde yukarıda açıkladıkları eksik yük bedeli olan 9.442,13 USD’nin düşülerek yeniden tazminat hesabı yapılmasına karar verilmesini istemiştir. Birleşen dava yönünden, davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Birleşen davanın davacısı olan sigortacıların KS 1014 numaralı sigorta sertifikası ile müşterek sigorta mahiyetinde olarak … gemisi ile taşınacak asetik asit yükünü taşıma rizikolarına karşı sigortaladıklarını, ancak sigorta sertifikasını hamiline düzenlediklerini, bu nedenle davacının sigortalı olarak görülmediğini, konşimentoda davacının sadece ihbar adresi olarak gösterildiğini, bu nedenle, hamiline düzenlenmiş olan sigorta sertifikasının yetkili hamilinin davacı olduğunun kanıtlanması gerekirken bu kanıt yükü yerine getirilmeden karar verildiğini, Davacı sigorta şirketlerinin ödediği iddia olunan 588.305,00 USD’nin davacıya banka yoluyla ödendiği ispatlanmadan hüküm verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafından ibraz edilen ve halefiyet belgesi olduğu belirtilen belgeye dayanılarak davacı sıfatının kabul edildiğini, oysa halefiyet belgesi denilen belgenin bir temlikname olduğu düşünülse dahi bunun ivazlı temlik mahiyetinde olup sigorta tazminatının davacıya ödendiği ispat olunmadıkça bu belgenin temlik hükmünde olamayacağını, Davacı şirketin taşınmaya konu emtianın bedelini dava dışı satıcı şirkete ödediğini banka kayıtları veya ticari kayıtlarıyla ispatlayamadığını, bu nedenle davacının sigortalanabilir bir menfaatinin bulunduğunun ispat edilemediğini, bu nedenlerle birleşen dosyadaki davacıların kanuni halefiyet hakkının doğmadığını, bu nedenle birleşen davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, Birleşen davanın davacıları olan sigorta şirketlerinin selefi konumundaki …… A.Ş.’nin tahliye sırasında 4 nolu pompanın purging işleminin yapılmasını talep etmesi gerekirken bunu ihmal ettiğini, ayrıca tahliyesi gerçekleştirilen emtianın, 4 nolu sancak tankı pompasının patladığına ilişkin gözetim şirketi raporuna rağmen tahliyeyi durdurup başka bir tank pompası ile tahliyeye devam edilmesini sağlaması gerekirken bunu yapmayarak kusurlu davrandığını ve böylece %50 oranındaki kusuruyla zararın artmasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle müvekkilinin sorumluluğuna gidilecekse, tazminattan %50 oranında indirim yapılması gerektiğini,
Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin birleşen dava hakkında verdiği hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini, bu olmadığı taktirde müterafik kusur nedeniyle %50 oranında indirim yapılarak karar verilmesini istemiştir. Taraflar karşılıklı olarak, istinaf başvuru dilekçelerine cevaplar vererek, istinaf başvurularının reddine karar verilmesini istemişlerdir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava hukuki niteliği itibariyle, deniz taşımasına konu emtianın hasarı nedeniyle oluşan davacının doğrudan ve dolaylı zararlarının, davalı deniz taşımacısından tazmini istimiyle açılmış bir maddi tazminat davasıdır. Birleşen dava hukuki niteliği itibariyle, ana davadaki deniz taşımasına konu emtianın hasarı nedeniyle oluşan sigortalı zararının, sigortalıya ödenmiş olması nedeniyle, nakliyat sigortacıları tarafından, davalı taşıyıcı aleyhine eTTK’nın 1301. maddesi uyarınca halefiyete dayalı olarak açılmış bir rücuen tazminat davasıdır.İlk derece mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; asıl davaya ilişkin karara karşı her iki taraf vekilleri, birleyen davaya ilişkin karara karşı ise sadece davalı vekili tarafından, yasal süreler içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraf vekillerince ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılı yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl davaya yönelik olarak davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesinde; İstinaf sebeplerinin incelenebilmesi için dosyada yapılan bilirkişi incelemelerinin ve alınan raporların ve uzman görüşlerinin değerlendirilmesi gerekir: 1-M/T … gemisiyle 05/09/2007 tarihli ve …. sayılı konşimento uyarınca Çin’den Tekirdağ/Martaş limanına taşınan ve tahliye sırasında gemi pompasından karışan sıvı ve hidrolik yağ nedeniyle 1.450.691 metrikton (mt) asetik asit yükünün hasarlandığının, bu emtianın hasarlı haliyle tamamen kullanılmaz hale geldiğinin, imha masraflarının, geminin iskelede fazla kalmasından dolayı oluşacak liman masraflarının, tankların bloke olmasından dolayı işçilik kaybının, kara tankları ve tanklarkın temizlenmesi için gerekli masrafların, navlun masraflarının, analiz ve hukuk masraflarının dahil olmak üzere, davacının uğradığı zarar miktarının tespisiti talebiyle Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinden tespit talebinde bulunulduğu, talebin 2007/26 D. iş sayılı dosyasıyla işlem gördüğü, mahkemece delil tespit kararı verildiği, gemide ve hasarlı yük üzerinde keşfen bilirkişi incelemesi yapıldığı, gemi makinaları işletme mühendisi kimya mühendisi ve mali müşavir bilirkişiden oluşan heyetle yapılan inceleme sonucunda; Kimya mühendisi tarafından düzenlenen 13/11/2007 havale tarihli, 12/11/2007 tanzim tarihli raporda geminin 4 nolu sancakta bulunan Kosaka Submerged Cargo Pump markalı kargo pompasının arızanmasından dolayı yükün içine oldukça fazla miktarda hidrolik yağı kaçtığının tespit edildiği geminin tahliyesine devam etmeside konu tanktan sonra aynı boru sistemi içinden emtianın tahliyesine devam edilmesi neticesinde tahliye edilen tüm malın, hidrolik yağı karışması nedeniyle kontamine olduğunun tespit edildiği, emtiadan alınan numunelerin laboratuvar ortamında analiz ettirildiği Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü laboratuvarından alınan analiz raporuna göre emtianın evsafını kaybettiği, kullanılmaz hale geldiği, kontamina olan asetik asitin gıda, tekstil, kimya sanayinde kullanılmasının sakıncalı olduğu tespitleri yapılmış ve laboratuvar sonuçları rapora eklenmiştir. Aynı keşfe katılan ve gemi üzerine inceleme yapan, gemi makinaları başmühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 26.10.2007 tanzim ve havale tarihli bilirkişi raporunda, Golden Brilliance isimli kimyasal tankerde yapılan inceleme sonucunda, geminin 4 ayrı kargo tankında bulunan ve davacı şirkete ait asetik asit emtiasının bozulma nedeninin araştırıldığı ve yapılan tespitlerde, her bir kargo tankında bulunan kargo pompalarından 4 nolu sancak tankında bulunan … markalı kargo pompasının arızasından dolayı yükün içine oldukça fazla hidroluk yağı kaçırdığının tespit edildiği, bu hususun gemi kaptanı tarafından da doğrulandığı, geminin tahliyeye devam etmesi ve konu tanktan sonra aynı boru sistemi içinden tahliyeye devam olunması ve önlem alınmaması ve sayyar pompayla tahliyenin denenmesi neticesinden tankerde bulunan 4 ayrı tanktaki yükün de hasarlanmasına sebep olduğu tespitlerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Aynı heyette bulunan mali müşvir tarafından düzenlelenen 26/11/2007 tarihli raporda KDV ve avukatlık giderleri hariç, davacının bu nedenle uğradığı toplam zararın 1.577.322,66 USD olduğuna dair hesaplama yapıldığı görülmüştür. 2-Esasa ilişkin iş bu dava açıldıktan sonra ilk derece mahkemesince açılan 08.08.2011 tanzim tarihli bilirkişi kök raporunun, İTÜ Kimya-Metalurji Fakültesi Kimya Mühendisliği Bülümü Uzakyol Başmühendisi ve öğretim üyesiyle Deniz Ticaret Hukuku öğretim üyesinden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulu tarafından tanzim edildiği, bu raporda; geminin 4 numaralı sancak tankındaki pompa sisteminin arızalı olduğu, bu arıza yüzünden tahliye sırasında yüke hirdolik yağı karıştığı 1.450.691 mt yükün 980 mt’lik bölümümün kullanılmaz hale geldiği, buna göre geminin pompa sistemindeki arızanın yolculuk veya tahliye sırasında gerçekleşen harici bir olay neticesinde meydana geldiğinin iddia ve ispat edilmediği dikkate alınarak, geminin başlangıçta elverişsiz olduğu sonucuna varılması gerektiği dolayısıyla eTTK’nın 1019. hükmü uyarınca davalı taşıyıcının, davalının tüm zararlarını tazminiyle yükümlu olduğunu, davacının bu olay nedeniyle uğradığı doğrudan ve dolaylı yoldan zararlarının 1.069.330,40 USD olarak hesaplandığı, bu miktarın 588.305 USD’lik kısmının zararı tazmin eden sigorta şirketlerine ait olduğu, bakiye 481.025,40 USD’yi davacının talep hakkının olduğu, davacının ayrıca kar kaybı talep hakkınını da bulunduğu, gerek kar kaybının gerekse finansman zararının talep edilip edilemeyeceğinin miktarı konusunda uzman bilirkişinin heyette yer almadığı tespitlerinin yapıldığı anlaşılmaktadır. 3-Yukarıda anılan 08.08.2011 tarihli kök raporu tanzim eden bilirkişiri heyetine mali müşavir bilirkişinin eklenmesi sonucu alınan 12.11.2012 tarihli ek raporda, kök rapordaki görüşler tekrarlanmış ek olarak 17 numaralı tankın temizleme masrafı, 6 numaralı tankın temizleme masrafı, analiz masrafı gözetim şirketi hizmet bedeli, noter tercüme ücretleri, teminat mektubu komisyonu ve ayrıca kar kaybı hesabı yapılarak bunların talep edilebileceği ve buna göre davacının uğradığı toplam zararın 1.274.149,40 USD olduğu tespitinin yapıldığı görülmüştür. 4-Bu raroplara taraf vekillerinin itirazları üzerine mahkemece mali müşavir, uzak yol başmühendisi, deniz ticaret hukuku öğretim üyesi, ekonomist ve metalurji mühendisliği öğretim üyesinden oluşan beş kişilik yeni bir bilirkişi kurulu oluşturularak alınan 04.12.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda, birleşen davadaki talepte değerlendirilmek suretiyle yapılan inceleme sonucunda; birleşen davadaki davacı sigortacıların aktif dava ehliyetlerinin bulunduğu, teknik yönden yapılan değerlendirme sonucunda, tahliye işlemine 19.10.2007 günü saat 21:15’de başlandığı, geminin 4 nolu sancak tankındaki pompanın hidrolik sisteminin patlaması sonucu 20.10.2007 günü saat15:00’da tahliyenin durdurulduğu, dosyalardaki belgeler ve önceki bilirkişi raporu değerlendirilğinde, yükteki bozulmanın 4 nolu sancak tankındaki pompa sisteminden hidrolik yağı yüke karışmasından kaynaklandığı ancak pompa sistemindeki arzanın başlanğıç anı ile ilgili belirsizlik bulunduğu, tahliyenin, başlamasından 18 saat sonra durdurulduğu, tanklardaki yükün tahliyesinin gerçekleştirilme sırası ile ilgili bilgi ve belge bulunmadığı, pompa arzasının 4 nolu sancak tankının tahliyesinin hangi aşamasında ortaya çıktığının tespit edilemediği, bu durumda arzanın yüklemenin başladığı anda mevcut olduğunu iddia etmenin mümkün olmadığı, 26.10.2007 tarihli raporda, teknik tespitin yapıldığı ancak arzanın nedeni ve başlangıç anı konusunda bir tespit yapılmadığı, 08.08.2011 tarihli bilirkişi raporunda ise pompa sistemindeki arzanın tahliye sırasında gerçekleşen harici bir olay neticesinde meydana geldiği iddia ve ispat edilemediğinden, arzanın geminin yüklemeye başladığı sırada mevcut olduğu kanaatinde varıldığının belirtildiği ancak arzanın, yüklemenin başladığı anda var olduğunu söyleyebilmek için 4 nolu sancak tankından yapılan önceki boşaltma işlemlerini bilmek gerektiği, eğer geminin önceki seferlerinde de benzer durumlar ortaya çıkmışsa böyle bir kanaate varmanın mümkün olacağı, ayrıca SOLAS sözleşmesi 9.bölüm gereğince, gemide yapılması gereken planlı bakım sisteminin yük pompaları açısından uygulanıp uygulanmadığının da önemli bir kriter oluşturduğu, dosyada buna ilişkin bir kayıt bulunmadığı, dosyadaki mevcut deliller ve raporların değerlendirilmesi sonucunda, yükteki bozulmanın pompa sistemindeki hidrolik yağın yüke karışması ile oluştuğu kanaatine varıldığı, pompa sistemindeki arzanın yükleme başladığı anda var olduğuna ilişkin kesin bir kanaate ulaşılamadığı tespitleri yapılmış ve sonuç olarak, davacının talep edebileceği masraf toplamının 526.304,00 USD ve 60.528,69 TL olduğu, davacının kar kaybı talebinin ve KKDF bedeli talebinin mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir. Bu heyette yer alan Deniz Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi bilirkişi Prof. Dr…. tarafından verilen ayrık görüşte, olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK (eTTK)’nın 1019.madde hükmüne göre, taşıyanın, seferin başlangıcındaki elverişsizlikten doğan sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için , elverişsizlik teşkil eden hususun yolculuğun başında keşfedilememiş olması gerektiği, bu sebeple arzanın yolculuğun devamı sırasında ortaya çıkması halinde de sorumluluğun söz konusu olacağı, başlangıçtaki elverişsizlikten doğan sorumlulukta ispat yükünün şu yekilde olduğu: tazminat talebinde bulunanan davacının geminin elverişsizliğine ilişkin bir olgunun varlığını, zarara uğradığı ve elverişsizlikte zarar arasında nedensellik bağının bulunduğunu ispatla yükümlü olduuğunu, buna karşın davacının elverişsizliğin başlangıçta mevcut olduğunu ispatla mükellef olmayıp bu konudaki ispat yükünün davalı taşıyanda olduğunu, yani davalı taşıyanın, zararın kendisinin sorumlu tutulamayacağı bir halden meydana geldiğini ya da eksikliğin tedbirli taşıyanın gösterdiği özene rağmen keşfedilemediğini kanıtlamakla yükümlü olduğunu, dosya kapsamına göre, davacı tarafın bu konuda üzerine düşen ispat yükünün gerçekleştiğini, ancak davalının kendisini sorumluluktan kurtaracak ispat yükünü yerine getirdiğine ilişkin bir veriye dosyada rastlanmadığını, bu nedenle sorumluluğun 1019.maddeye göre tespiti gerektiğini, davacının bu nedenlerle tüm zararlarını isteyebileceğini, bu kapsamda kar kaybını ve diğer zarar kalemlerini isteyebileceğini belirtimştir. 5-04.12.2013 tarihli raporu tanzim eden bilirkişi raporuna vaki itirazlar değerlendirilmek üzere aynı kuruldan alınan 04.11.2015 havale tarihli bilirkişi ek raporunda, bilirkişi kurulunun tüm üyelerinin ortak rapor tanzim ettikleri ve ispat yükü konusunda kök rapordaki ayrık görüş beyan eden hukukçu bilirkişinin görüşünün benimsendiği, davalı taşıyanın bu konuda ispat yükünü yerine getirdiğine dair veriye dosyada rastlanmadığı, eTTK’nın 1019.maddesi uyarınca davalı taşıyanın, geminin yüke elverişsizliğinden kaynaklanan tüm zararlardan sorumlu olduğu, davacının kök raporda belirtildiği üzere tank temizleme masrafı, filtreleme masrafı ve diğer zarar kalemlerini talep edebileceği, taşımaya konu emtianın CIF satış şeklinde satılmış olması nedeniyle sigorta şirketlerinin davacı yük alıcısına ödeme yaplmasının doğru bir ödeme olduğu, ancak ödemenin kanıtlanması gerektiği, ICC m.5.uyarınca geminin elverişsiz halde bulunmasının sigorta himayesinin kapsamı dışında kalabilmesi için sigortalı veya adamlarının yüklemenin başında bu elverişsizlik durumunu bilmeleri gerektiği, böyle bir bilginin var olduğuna dair dosyada delil bulunmadığı, davaya konu olayda zararın hesaplanması bakımından sınırlı sorumluluk getiren eTTK’nın 114.maddesinin uygulanamayacağı görüşleri belirtilmiştir.6-İlk derece mahkemesinni 30.12.2015 tarihli ara kararıyla, dosyada iki ayrı heyetten alınan bilirkişi raporları arasında bir kısım zarar kalemleriyle ilgili değerlendirmeler ve tespit edilen zarar miktarları açısından çelişki bulunduğu ve bu çelişkinin giderilmesi gerektiği gerekçesiyle üçüncü bir bilirkişi heyetinden, tarafların iddia, savunma ve itirazları değerlendirilerek sonuçta, takdiri mahkemeye ait olmak üzere dıavacının zarar miktarının tespit edilmesi, asıl ve birleşen davalar yönünden istenebilecek tazminat miktarlarının hesaplanması yönünde rapor alınmak üzere, kimya yüksek mühendisi, mali müşavir ve sigorta ve deniz taşıma uzmanından oluşan üç kişilik yeni bir bilirkişi kurulu dluşturularak, bu kuruldan 28.09.2016 tanzim tarihli kök rapor alınmıştır. Bu raporda bilirkişi kurulu; davaya konu hasarın, gemi tahliye pompasının başlangıçta yüke elverişsiz (arızalı) olmasından kaynaklandığı ve devamında temiz yükün de aynı hattan boşaltılması nedeniyle zararın arttığı, zarardan davalı taşıyan/donatanın sorumlu olduğu, birleşen davada davacı sigortacıların yükün göndereni olan sigortalısına yaptığı ödemenin kurallara uygun olduğu, birleşen davadaki talebin haklı olduğu, davalının davacılara 588.305 USD ödemesi gerektiği, gerek ödeme belgeleri ve gerekse asıl davanın davacısı olan yük alıcısının beyanı dikkate alındığında davacıların halefiyet hakkının bulunduğu, asıl davada davacının 688.805,05 USD tazminat talep hakkının bulunduğu, asıl davada davacının 26.495 USD KKDF talep hakkının bulunduğu, mali müşavir bilirkişinin KKDF konusunda farklı görüşte olduğu, farklı görüşe itibar edilirse 8.515,49 USD KKDF talep hakkının bulunduğu görüşleri ortaya konulmuştur. 7-Bu rapora karşı tarafların itirazları üzerine ve davalı vekilinin sunduğu uzman görüşü üzerine mahkemece, 07.12.2016 tarihli duruşma tutanağında oluşturulan ara kararında, 28.09.2016 tarihli kök raporu tanzim eden bilirkişi heyetine gemi inşa makine mühendisi ve uzakyol kaptanı bilirkişi eklenmek suretiyle ek rapor alınmasına karar verildiği bunun üzerine, kök raporu tanzim eden üç bilirkişinin 13.04.2017 tarihli, bir sayfadan ibaret ek raporu verdikleri ve kök raporundaki görüşlerinin muhafaza ettiklerini bildirdikleri anlaşılmmaktadır.
Heyete yeni eklenen gemi inşa makine mühendisi ve uzakyol kaptanı bilirkişi tarafından düzenlenen 07.03.2017 tanzim tarihli ek raporda, geminin yolculuğun başında ve/veya yükleme ve/veya tahliye öncesinde elverişli olmadığına dair bir kanaate ulaşılamadığı, pompanın tahliye sırasında bir yerde hasarlanarak yükün kontaminasyonuna sebebiyet verdiği görüşünü ortaya koymuşlardır.8-Bu son teknik tespitide dikkate alan ilk derece mahkemesi 19.07.2017 tarihli ara kararında, taraf vekillerinin itiraz ve beyanları ile bilirkişi beyanlarındaki farklı görüşlerin giderilmesi için rapor alımmasına karar verildiği, bu amaçla deniz ticaret hukukçusu, gemi inşa mühendisi ve denizcilik fakültesi öğretim üyesinden oluşan üç kişilik bilirkişiden heyetten 23.01.2018 tarihli son raporun alındığı anlaşılmaktadır. Bu raporda; gemi pompasındaki elverişsizliğin yükleme/ yolculuk başlangıcından önce mevcut olmadığı, gemi pompa sistemindeki arızanın gemi personelinin ihmalinden kaynaklandığı, tahliye öncesi başlamış olması düşünülen elverişsizliğin tahliye sırasında meydana gelen patlama ile attığı, gemi personeli ihmalinin ticari kusur niteliğinde olduğu, davalı taşıyanın sorumluluğunun yüke gösterilmesi gereken dikkat ve ihtimamdaki kusurdan kaynaklandığı, geminin yolculuğun başındı veya tahliye öncesinde elverişli olmadığına dair kesin bir sonuca varılamadığı, buna göre pompanın tahliye sırasında bir şekilde hasarlanarak kontaminasyona neden olduğu kanaati oluştuğundan, geminin denize elverişliliği konusunda herhangi bir sorun olmadığı, bozulan malın değerini eTTK’nın 112 ve 113. Maddelerindeki usul ve esasa göre hesaplanması gerektiği, hasarlı yük zararının 760.554,93 USD , dolaylı zararın 230.493,40 USD ve diğer zararların 24.773 USD olduğu ancak eTTK’nın 1061. Maddesine göre davalının sadece tahliye edilen yükteki hasar tutarı olan 760.554,93 USD zarardan sorumlu olacağı, dolaylı zararlardan sorumlu olmayacağı, dolaylı zararların davacı şirketin kusurlu fiilleri nedeniyle meydana geldiği çünkü davacının tahliye öncesi yükten numune alıp inceleme yapması gerektiği dolaylı zararların bu incelemenin yapılmamasından kaynaklandığı, davalının sorumlu olduğu tutarın 588,305 USD’lik kısmının, birleşen dosyadaki sigorta şirketlerinden tahsil edilmiş olması nedeniyle ana davadaki davacının bakiye alacağının 172.249,93 USD olduğu, tespitleri yapılmıştır.Yukarıda özetlenen bilirkişi kök ve ek raporlarından mahkemece, sadece son bilirkişi raporundaki yani 23.01.2018 tarihli bilirkişi raporundaki tespitler esas alınarak hüküm verilmiştir. Davacı vekili, davalı tarafın savunmasını genişlettiğini, süresinden sonra uzman görüşü adı altında ve buna ekli olarak yeni deliller sunarak mahkemenin yeniden rapor almasını sağladığı bunun usul hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle istinaf talebinde bulunmuştur. Yukarıda özetlenen ilk üç bilirkişi heyeti raporlarında, geminin seferin başlangıcında yüke elverişli olmadığı bu nedenle davalı taşıyıcının eTTK’nın 1019. maddesi hükmü uyarınca, davacının doğrudan ve dolaylı tüm zararlarından sorumlu olduğu görüşü benimsenmiştir. İkinci heyette yer alan hukukçunun bu konudaki ayrık görüşü ek raporda tüm heyet tarafından benimsenmiş ve o raporda da geminin başlangıçta yüke elverişli olmadığı tespitiyle zarar hesabı yapılmıştır. İlk iki bilirkişi heletinin teknik konudaki bu ortak görüşleri nedeniyle ilk derece mahkemesi, üçüncü heyeti oluştururken yaptığı görevlendirmede asıl ve birleşen davalarda talep edilecek tazminat miktarlarının hesaplanması konusunda bilirkişileri görevlendirmiştir. Bilirkişi kurulu (üçüncü heyet), ilk iki heyetin görüşlerini gerekçeli orak benimsemiş ve tazminat kalemlerini tek tek değerlendirerek zarar hesabı yapmıştır.Bu açıklamalardan sonra, istinaf sebeplerinin incelenmesinde;Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan HMUK hükümleri uyarınca, 20.10.2018 tarihli tensiple delil ibrazı için süre verildiği, 23.12.2008 tarihli celsede, taraf vekillerinin talepleri doğrultusunda, delillerin ibrazı için ikinci sürenin verildiği, 19.03.2009 tarihli celsede birleşen dava açınıdan delillerin sunulması için süre verildiği anlaşılmaktadır. Delil ibraz aşamalarını tamamlandığı, nitekim davalı vekilinin dosyaya fotoğraf sunmak istediği, davacının itirazı üzerine ilk derece mahkemesinin 11.03.2014 tarihinde bu belgelerin sunulmasına izin vermediği anlaşılmaktadır. Usul hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı açık olup, 01.10.2011 tarihinden itibaren yargılama HMK hükümlerine tabidir. HMK’nın 145. maddesi uyarınca, taraflar, kanunda belirtilen sürelerden sonra yeni delil sunamazlar. Ancak, delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Bu açıklamalara göre, somut olayda, 05.12.2016 tarihli uzman görüşüne ekli olarak internet çıktısı belgelerin sunulduğu anlaşılmaktadır. Yargılamanın başladığı tarihten yaklaşık sekiz yıl sonra sunulan bu belgelerin, davcılının elinde olmayan nedenlerle sunulamadığından söz edilemez. Uzman görüşü yoluyla yeni delil sunulması imkanı tanınamaz. Bu nedenlerle, davacı vekilinin bu konuda usule ilişkin olarak ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerindedir.Bu belgelerin ve uzman görüşünün yeni delil yasağı kapsamında olmadığı düşünülse bile, bu belgelerin, eTTK 1019/2. maddesindeki ispat yükünü yerine getirmek açısından yeterli olup olmadığı değerlendirilmelidir. Davacı, geminin başlangıçta yüke elverişli olmadığı, bu nedenle davalının tüm zararlardan sorumlu olması gerektiği gerekçesiyle istinaf talebinde bulunmuştur.Eğer geminin, yolculuğun başlangıcında yüke elverişli olmadığı tespit elirse, davalı taşıyanın sorumluluğu eTTK’nın 1019/2. maddesine göre; eğer geminin yolculuğun başında yüke elverişli olduğu kabul edilirse, bu kez aynı Kanun’un 1061,112,1113. madelerine göre belirlenecektir. 1019/2. maddeye göre sorumluluk halinde, taşıyan, davacının doğrudan veya dolaylı tüm zararlarından, aksi takdirde ise sadece taşınan emtiadaki hasardan sorumlu olacaktır. Geminin sefere elverişliliği bir üst kavram olup, denize, yola ve yüke elverişlilik kavramları, bu üst kavram içinde yer alır. Denize, yola ve yüke elverişlilik kavramları, olaydan sonra yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 932. maddesinde -öğretideki görüşler doğrultusunda- tanımlanmıştır. Buna göre, soğutma tesisatı da dahil olmak üzere, eşya taşımada kullanılan kısımları eşyanın kabulüne, taşınmasına ve muhafazasına elverişli olan bir gemi, yüke elverişli sayılır. Buna göre yüke elverişlik, geminin eşya taşınmasına ilişkin tüm bölümlerinin eşyanın kabulüne, muhafazasına, taşınmasına elverişli ve sağlam halde bulundurulması olarak anlaşılmalıdır (Kerim Atamer, Deniz Ticaret Hukuku, I. Cilt, İstanbul 2017, s. 671-675). Somut olayda geminin denize ve yola elverişli olmadığına dair bir iddia yoktur. İddia, geminin yüke elverişli olmadığı yönündedir. Bu açıklamalara göre, geminin 4 numaralı sancak tankındaki tahliye pompasının arızası, geminin yüke elverişliliğiyle ilgilidir. Bilirkişi raporlarındaki tartışmalar da geminin başlangıçta yüke elverişli olup olmadığı konusunda yapılmıştır. Mahkemece zarar hesabına ilişkin üçüncü heyet raporu alındıktan sonra, davalı tarafça uzman görüşü ekinde sunulan dört sayfadan ibaret internet çıktısının, gemi sertifikalarına ilişkin internet kayıtları olduğu anlaşılmaktadır. Uzmanlar, geminin klas kuruluşlarınca yapılan incelemelerine ve sertifikalarına göre sefere elverişli olduğu, geminin seferin başlangıcında elverişsizliğinden söz edilemeyeceği kanaatine varmışlardır. Uzman raporunda, klas kuruluşu tarafından sertifika verilirken geminin donanımının ve bu bağlamda kargo pompalarının kontrollerinin yapıldığı, geminin kargo pompalarının, daha önceki seferlerinde arızalandığına ilişkin bir kayıt bulunmadığı, pompa sistemindeki arızanın seferin başlangıcında var olduğuna dair bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığı, bu şekildeki bir arızanın sefer sırasından ziyade, tahliyeye başlandığı zaman veya devam ettiği sırada olmasının muhtemel olduğu olgusundan hareketle bu sonuca vardıkları anlaşılmaktadır. Yine, mahkemenin hükme esas aldığı son heyet raporunda ve ondan önce alınan iki kişilik teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 07.03.2017 tarihli ek raporda da aynı görüş benimsenmiştir.Bilirkişi raporlarındaki teknik tespitler ışığında, bilirkişilerce varılan sonuçlar kısmen farklı görünse de esasen bilirkişilerin yaptığı teknik tespitler büyük oranda aynıdır. Ancak, bu teknik tespitlere uygulanan ispat kurallarıyla farklı sonuçlara varıldığı anlaşılmaktadır. Gerçekten de tespit aşamasında alınan teknik raporda, tahliye pompasının hidrolik yağı sızdırdığı ve hasarın bundan kaynaklandığı belirlenmiş, ancak bu arızanın hangi anda başladığına dair bir teknik tespit yapılmamıştır. Davacı lehine sonuca varan ilk bilirkişi kurulunun 08.08.2011 tarihli kök ve 12.11.2012 tarihli ek raporunda, geminin pompa sistemindeki arızanın yolculuk veya tahliye sırasında gerçekleşen harici bir olay neticesinde meydana geldiği iddia ve ispat edilmediği dikkate alınarak, geminin başlangıçta yüke elverişsiz olduğu sonucuna varıldığı; ikinci bilirkişi heyetinin 04.12.2013 tarihli kök raporunda, pompadaki arızanın harici bir etkiden meydana geldiğine dair bir bulgu bulunmadığı, çalışan bir sistemin çalışma sırasında arıza çıkarabileceği, yolculuğun başlangıcında arızanın var olduğunu ortaya koyabilmek için 4 numaralı sancak tankından daha önce yapılan tahliyelerde benzer durumların ortaya çıkıp çıkmadığının bilinmesi gerektiği, dosyadaki delillere göre, pompa sistemindeki arızanın yükleme başladığı anda var olduğuna dair kesin bir kanaate ulaşılamadığı belirtilmiş; aynı heyetin 04.11.2015 tarihli ek raporunda ise kök rapordaki teknik tespitin, tarafların ispat yükümlülüğünü değiştimeyeceği, başlangıçtaki elverişsizliğin mutlaka yolculuğun başında olduğunun ispatının şart olmadığı, gemiye elverişsiz hale getiren bir olgunun varlığının ispatının önemli olduğu, taşıyanın kurtuluş beyyinesi getirmekle mükellef olduğu, bu konuda dosyada bir veri bulunmadığı sonucuna varıldığı; üçüncü bilirkişi kurul tarafından düzenlenen 28/09/2016 tarihli kök raporda, hidrolik pompa sisteminin çalışma şeklinin ayrıntılı olarak açıklanmasından sonra, yüklemeden sonra ve tahliyeden önce pompa bakımlarının yapıldığı ve çıkarılan bakım tablosuna göre arızanın meydana geldiği 4 nolu sancak tankının pompasında 0,25 LT hidrolik yağ bulunduğunun tespit edildiği, bu miktarın çok yüksek olmadığı ancak bu miktar bir hidrolik yağın tespitinin, pompada bir hidrolik yağ kaçağı olma ihtimalini güçlendirdiği, tahliye sırasında yağ basıncının artması sonucunda hidrolik yağın yüke karıştığı, böylece pompanın, gemiye asetik asit yüklendiği sırada kullanıma elverişli olmadığı, yani bu tespitlere göre pompanın başlangıçta yüke elverişsiz olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.Üçüncü bilirkişi kurulunun yukarıda anılan raporuna itiraz üzerine heyete eklenen iki teknik bilirkişinin düzenlediği 07.03.2017 tarihli ek raporda, davalı tarafça sunulan uzman görüşündeki değerlendirmelerden de yararlanılmak suretiyle, dosyadaki verilere göre, yolculuğun başında geminin sefere elverişli olmadığına ve pompa sistemindeki arızanın yükleme başladığı anda var olduğuna dair bir kanaate ulaşılamadığı, pompanın tahliye sırasında bir yerde hasarlanarak kirlenmeye sebebiyet verdiği kanaatine ulaşıldığı ve sonuç olarak geminin yolculuğun başında veya tahliye öncesinde elverişli olmadığına dair kanaate ulaşılamadığı neticesine varıldığı; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan 23.01.2018 tarihli dördüncü heyet raporunda ise, davalı tarafça yapılan purging kayıtları ve dosya kapsamı dikkate alındığında hidrolik yağ sızıntısının gemi personelinin ihmali sonucunda ve zamanında purging ve tahliye işlemlerini yapmamaları nedeniyle artan basınç sonucu hidrolik sistemin patlamasıyla zararın meydana geldiği, gemi personelinin ihmalinin ticari kusur niteliğinde olduğunu, davalı taşıyanın sorumluluğunun yüke gösterilmesi gereken dikkat ve özen kusuru niteliğinde olduğu, geminin başlangıçta elverişliliğine dair herhangi bir sorun olmadığı, tespitlerinin yapıldığı anlaşılmaktadır.Davalı tarafça sunulan 05.12.2016 tarihli uzman görüşünde, pompa sistemindeki arızanın sefer öncesi veya yükleme başladığı anda var olduğuna dair bir bilgi bulgu ve belgenin dosya kapsamında mevcut olmadığı gibi yapılan tespit ve teknik olgular dikkate alındığında 4 numaralı pompanın arızasının seferin başında ve yükün gemi tanklarına alınması esnasında mevcut olduğu ve gemi ilgilileri tarafından tespit edildiğinin kabulünün mümkün olmadığı, bu şekildeki bir arızanın sefer sırasından ziyade, tahliyeye başlandığı zaman içinde veya devam ettiği sırada olmasının muhtemel olduğu, geminin önceki seferlerinde benzer arızalar meydana geldiğine dair kayıt bulunmadığı, buna göre geminin seferin başında yüke elverişli olduğunun kabulünün gerektiği sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafça sunulan 15.03.2018 tarihli uzman görüşünde; tankerlerdeki sorunsuz pompa operasyonlarının devamlılığının, rutin gerçekleştirilen bakım-tutum ve kontroller ile mümkün olduğu, bu süreçte pompa arızalarının önceden tespit edilebilmesi ve daha büyük hasarlara yol açmaması için gerçekleştirilen purging operasyonunun pompa kondisyonunun kontrolü için oldukça önemli olduğu, bu sürecin belirli aralıklarla gemideki etkin personel tarafından yürütülmesi gerektiği, temel amacının olası bir sızıntının tank içine nüfuz etmeden tespit edilebilmesi olduğu, gemiye ait purging operasyonlarının ve ölçüm işlemlerinin ilgili kural ve prosedürlere uygun yapılmadığı ve limitler içinde kalmakla birlikte kaçak tespit edilen tankın düzenli aralıklarla kontrolünün yapılmadığı, sonuç olarak tank içerisine yağın sızmasının, gemi personelinin purge işlemlerinin kurallara uygun yapmaması olduğu, yükün tahliyesinden önce alıcının analiz yapma zorunluluğu bulunmadığı, sonuç olarak, gemi ilgililerinin purge kayıtlarını düzenli tutmamasından dolayı ve gemi jurnal kayıtlarının, planlı bakım sistem kayıtlarının, hasar raporlarının dosyada yer almamasından dolayı, bahse konu pompanın hangi aşamada (sefer öncesi, seferde, sefer sonrasında) hasarlandığının tespitinin teknik olarak yapılamayacağı görüşü ortaya konulmuştur. Asıl ve birleşen davalar 2008 yılında açılmış, dört ayrı heyetten kök ve ek raporlar alınmış, her iki tarafça uzman görüşleri sunulmuştur. Bu aşamadan sonra yeniden bilirkişi raporu alınmasının davayı uzatmaktan öte bir sonucunun olmayacağı, mevcut raporlardaki teknik tespitlerin mahkemece yorumlanarak sonuca gidilmesinin, usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı kanaatine varılmıştır. Nitekim HMK’nın 282. maddesi uyarınca, hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Yukarıda özetlenen ve bilirkişilerce yapılan teknik tespitlerin birbirine benzediği ve tüm bilirkişi raporlarında, pompadaki arızanın yolculuğun başlangıcında mevcut olup olmadığının kesin olarak tespit edilemeyeceği belirlendikten sonra, bazı verilerden hareketle, ilk üç bilirkişi heyetinin geminin yüke elverişli olmadığı sonucuna vardığı; son bilirkişi kurulunun ve ondan önce üçüncü heyete eklenen iki kişilik teknik kurulun aksi kanaate vararak geminin başlangıçta yüke elverişli olduğu sonucuna vardığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporlarındaki bir çok teknik tespit ortak olmakla birlikte varılan sonucun farklı olmasının temelinde ispat kurallarının yattığı anlaşılmaktadır.eTTK’nın 1019/2. maddesi uyarınca taşıyan, yükle ilgili olanlara karşı geminin denize, yola veya yüke elverişli olmamasından doğan zararlardan sorumludur; meğer ki tedbirli bir taşıyanın sarf etmekle mükellef olduğu dikkat ve ihtimam gösterilmekle beraber eksikliğin yolculuğun başlangıcına kadar keşfe imkan bulunmamış olsun. Kanun’un bu düzenlemesine göre taşıyan, yolculuğun başlangıcında tüm ihtimamı gösterdiğini, buna rağmen elverişsizliğin tespit edilemediğini kanıtlamakla yükümlüdür. “…Diğer bir ifade ile taşıyan tedbirli bir taşıyanın göstermekle yükümlü olduğu özeni göstermesine rağmen yolculuğun başlangıcına kadar tespit edemediği elverişsizlikten ileri gelen zararlardan sorumlu değildir. Dolayısıyla gemi elverişsiz hale getiren eksikliğin ve bozukluğun, taşıyanın veya adamlarının kusurundan ileri gelmiş olması gerekmez; elverişsizlik umulmayan bir hal veya herhangi bir olaydan da kaynaklanabilir. Taşıyan (hangi sebeple ortaya çıkmış olursa olsun) tedbirli bir taşıyanın göstermekle yükümlü olduğu özeni gösterse idi tespit edilebilecek bir eksiklik veya bozukluğun yolculuğun başlangıcına kadar keşfedilmemiş veya keşfedilmiş olmakla beraber bu noksanlık veya bozukluğun yolculuğun başlangıcına kadar giderilmemiş olması halinde sorumludur. Buna göre taşıyanın başlangıçtaki elverişsizlikten sorumluluğu, bir garanti sorumluluğu olmayıp kurtuluş beyyinesinden yararlanma imkanının daraltılmış olması dolayısıyla ağırlaştırılmış bir kusur sorumluluğudur… Başlangıçtaki elverişsizlikten kaynaklanan sorumlulukta taraflar arasında ispat yükünün paylaştırılması şu şekildedir taşıyandan tazminat talep eden yükle ilgili (i) gemiye elverişsiz hale getiren herhangi bir noksanlık veya bozukluğun mevcudiyetini, (ii) bir zarara uğradığını, (iii) elverişsizlikle zarar arasındaki illiyet bağını ispat etmek zorundadır. Ancak elverişsizliğin yolculuğun başında mevcut olduğunun ispatı gerekmez. Buna karşılık taşıyan, öncelikle yükle ilgili bir zarara uğramadığını, elverişsizliğin söz konusu olmadığını, yahut ikisi arasında illiyet bağı bulunmadığını ispat etmelidir. Bu mümkün olmadığı takdirde, taşıyan, ya başlangıçta mevcut fakat belirli bir taşıyandan beklenen özeni göstermesine rağmen yolculuğun başına kadar keşfolunmayan bir elverişsizliğin söz konusu olduğunu veya elverişsizliğin yolculuk başladıktan sonra meydana geldiğini ispat etmek suretiyle başlangıçtaki elverişsizliğe ilişkin sorumluluktan kurtulabilir.” (Rayegân Kender/ Ergon Çetingil/ Emine Yazıcıoğlu, Deniz Ticareti Hukuku Temel Bilgiler, C:1, İstanbul 2014, 14. Basım, s. 209-210).Bu hukuki açıklamalara göre somut olayda, davalı taşıyan, tedbirli bir taşıyanın sarf etmekle mükellef olduğu dikkat ve ihtimamı göstermesine rağmen elverişsizliği başlangıçta keşfetmenin mümkün olmadığını kanıtlamakla yükümlüdür. Dosyadaki purging kayıtlarına göre ve davalı tarafça sunulan uzman görüşündeki tespitlere göre, yüklemeye başlamadan önce yapılması gereken purging işleminin yapılmadığı, bu hususun ihmal edildiği anlaşılmaktadır. Bu durum, davalı taşıyanın, yolculuğun başlangıcında gerekli özeni göstermediğini ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, davalı taşıyan, yargılamanın başından itibaren geminin denize, yola ve yüke elverişli olduğuna dair belgeleri, sertifikaları sunmamıştır. Geminin tahliye pompalarının teknik bakımlarına ilişkin rapor veya sertifikalar sunulmamıştır. Uzman görüşüne ekli internet çıktıları usulüne uygun şekilde delil olarak dosyaya sunulmadığı gibi bu internet çıktıları davalının gerekli bakımı ve kontrolleri yaptığına dair bir karine oluşturmaya da yeterli değildir. Tüm bu hukuki açıklamalara ve tespitlere göre, geminin başlangıçta yüke elverişli olduğu davalı taşıyan/donatan tarafından kanıtlanamadığından, davalının sorumluluğunun eTTK’nın 1019/2. maddesine göre tayini gerektiği ve bu nedenle asıl davada davacı vekilinin bu konudaki istinaf başvurusunun haklı olduğu kanaatine varılmıştır. Davacının asıl davada talep edebileceği tazminat miktarı konusunda ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin incelenmesinde: bu konuda delil tespit aşamasında düzenlenen mali müşavir raporuna, yargılama sırasında alınan birinci heyet ve ikinci heyet, kök ve ek raporlarındaki hesaplamalara itiraz üzerine, asıl ve birleşen davalarda talep edilebilecek tazminat miktarının hesaplanması görevi verilen üçüncü bilirkişi heyetinin 28.09.2016 tarihli raporunda, davacının talebine konu her bir zarar kalemi gerekçeli olarak ve tek tek değerlendirilmiş ve her bir kalem için varılan sonuç gerekçeli olarak ortaya konulmuştur. Mahkememizce üçüncü bilirkişi kurulunun kök raporundaki hesaplamalar hükme esas alınabilecek nitelikte görülmüştür. ETTK’nın 1019/2. maddesi uyarınca, davalı, taşımaya konu yükün hasarı nedeniyle davacının uğradığı doğrudan ve dolaylı tüm zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Buna göre taşıma sırasında hasarlanan 980 mt emtia bedeli olan 857.500 USD, bu emtianın gümrük vergisi 42.875 USD, bozulan malın liman tahliye gideri 1.502 USD, bozulan malın tahliye gümrük mesai ücreti 1.191 USD, taşıma sırasında bozulan malın davacıya ait tesisteki 6 nolu tanktaki 280,597 mt temiz emtiayı bozması nedeniyle oluşan zarar için 260.909 USD, 6 nolu tankta bozulan temiz emtianın vergisi olan 6.268,60 USD, bozulan 980 mt malın konulduğu 17 nolu tankın temizleme masrafı 6.477,45 USD, 6 nolu tankın temizleme masrafı 6.500 USD, gözetim, noter, analiz ve konşimento tastik masrafı toplamı 2.377 USD, bozulan emtianın analiz gideri 16.318 USD, davacının kar kaybı 210.000 USD, filtreleme-kumlama çalışmaları gideri 2.042 USD olmak üzere davacının bu olay nedeniyle zarar toplamının 1.413.960,05 USD olduğu sonucuna varılmıştır.Davacı, bu malı satın almak için kullandığı kredi için ödenen 26.495 USD KKDF bedelini de talep etmiş ise de ithalatın kredi kullanılarak yapılması davacının kendi tercihi olup bu giderlerin, geminin başlangıçtaki elverişsizliği ile bağlantısı bulunmadığından, bu kalemin talep edilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Diğer tüm kalemler yönünden 28.08.2009 tarihindeki gerekçeler Dairemizce benimsenmiştir. Davacının asıl davadaki fazlaya ilişkin tazminat talepleri ve buna ilişkin ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Davacının talep edebileceği toplam zarar olan 1.413.960,05 USD zararın 588.305 USD’lik kısmı, birleşen davanın davacısı olan sigortacılar tarafından davacıya ödenmiş olduğundan, bu tutarın asıl davadaki davacı alacağından düşülmesi gerekir. Yine, satılan bozuk emtianın bedeli olan 136.850 USD sovtajın davacının alacağından düşülmesi gerekir. Bu hesaplamalara göre, asıl davada davacının talep edebileceği bakiye alacak tutarı 688.805,05 USD olarak hesaplanmış olup davacı vekilinin asıl davadaki istinaf başvurusu bu miktar için haklı bulunmuştur. Aşağıda, davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde açıklandığı üzere, yükün hasara uğramasında davacının müterafik kusurunun bulunmadığı kanaatine varıldığından, bu nedenle tazminattan indirim yapılamayacağı sonucuna uluşılmıştır.Asıl davada, davalı vekilinin katılma yoluyla ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Davalı vekili, zararın meydana gelmesinde davacının müterafik kusurunun bulunduğunu, bu nedenle zarardan indirim yapılması ve sigortadan tahsil edilen tutar dikkate alınarak asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. Taşıma belgelerine göre, taşımaya konu emtianın clean on board kaydıyla gemiye yüklendiği, yani yükün gemiye temiz olarak teslim edilerek yüklendiği anlaşılmaktadır. Gemiyi yüke elverişli bulundurmak ve yükü aldığı gibi temiz olarak teslim etmek, davalı taşıyanın taşıma ilişkisindeki temel edim borcunu oluşturur. eTTK’nın 1061. maddesi uyarınca; taşıyan, malların yükletilmesi, istifi, taşınması, elden geçirilmesi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyanın dikkat ve ihtimamını göstermekle mükelleftir. Teslim alındıkları andan teslim edildikleri ana kadar geçen müddet içinde malların ziyaı veya hasarı yüzünden doğacak zararlardan taşıyan sorumludur; meğer ki ziya ve hasar, tedbirli bir taşıyıcının dikkat ve ihtimamı ile dahi önüne geçilemeyecek sebeplerden ileri gelmiş olsun.eTTK’nın 1065. maddesi uyarınca, yük alıcısının yükün muayenesini isteme yetkisi mevcuttur. Madde alt başlığınd” 1. İsteme Salahiyeti” denilmek suretiyle, bunun, alıcı için bir yükümlülük değil, yetki olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla, Kanun’da, davacı yük alıcısına muayene yükümlülüğü getiren bir düzenleme bulunmadığından, davacının kanuni bir yükümlülüğünü ihlal ettiğinden söz edilemez. Diğer taraftan, taşıma sözleşmesinde veya konşimentoda, davacının yükü teslim almadan önce muayene veya tahlil yaptırması gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda ticari bir örf adet veya teamülün bulunduğu da iddia ve ispat edilmemiştir.Kaldı ki yükte somut olaydaki gibi bir kirlenme riskinin bulunduğunu bilmesi gereken, davalı taşıyıcıdır. Tedbirli bir taşıyıcının bu riski öngörüp, önlemlerini alması gerekir. Bu önlemleri almayıp, risk konusunda davacıyı uyardığını iddia ve ispat etmeyen davalının kusuru sabit olup, davacı alıcıya atfedilebilecek bir kusur veya ihmal bulunduğu kanıtlanmamıştır. Diğer taraftan, delil tespit dosyasındaki laboratuvar incelemelerinin uzun süre aldığı gözetildiğinde, yükün gemide veya kamyon tankerde bu kadar uzun süre bekletilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, böyle bir tahlil veya muayenenin, boşaltma sırasında yapılmasının alıcıdan beklenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu gerekçelerle, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, asıl davada, eksik yük bedelinin dava konusu edilmediğini, talep dışında karar verildiğini belirterek kararı istinaf etmiştir. Yukarıda, davacının hangi tazminat kalemlerinin kabul edildiği yazılıdır. Bilirkişi kurullarınca, 980 mt yükün hidrolik yağı karışması nedeniyle bozulduğu belirlenmiş ve bunun değeri hüküm altına alınmıştır. Bu tutarın içinde eksik mal bedelinin olduğuna dair bir tespit yoktur. Bu konudaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Birleşen dava yönünden davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde;Davalı vekili, birleşen davanı davacıları olan sigorta şirketlerinin, hamiline yazılı sigorta poliçesinin gerçek hamiline ödeme yaptıklarını kanıtlayamadıklarını, ödemenin yapıldığının banka havalesiyle veya ticari kayıtlarla kanıtlanmadığını, bu nedenle aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığını ileri sürmüştür. Bu konudaki ayrıntılı değerlendirme, sigortacılık uzmanı bilirkişinin yer aldığı 28.09.2016 tarihli kök raporda ayrıntılı olarak yapılmıştır. Ayrıntısı raporda vurgulandığı üzere; birleşen dosyanın davacıları adına düzenlenmiş olan 25.01.2008 tarihli “Halefiyet Mektubu” başlıklı belgede “…peşin ödeme olarak 588.305 ABD doları… Tarafımıza bir tazminat ödemiş olmamızı dikkate alarak…” açıklamasının yer aldığı, bu ödemenin dava dışı satıcı şirkete yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda davacı alıcı ile dava dışı satıcı arasındaki satım CIF satış şeklinde yapılmıştır. CIF satışta mal gemiye yüklendikten sonra satıcının emtia üzerinde kural olarak bir menfaati kalmaz. Sigorta himayesi alıcı adına devam eder. Ancak, satıcı henüz satım bedelini tahsil etmemişse, satıcının emtia üzerindeki menfaatinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Satıcının, satım bedelini tahsil etmediği bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Bu durumda satıcıya yapılan sigorta ödemesinin geçerli bir ödeme olduğu kabul edilir. Ayrıca satıcının, yüke ilişkin olarak düzenlenen poliçede sigorta ettiren durumda olduğu, alıcının sigortalı olarak gösterildiği, ancak poliçede, “sigortacılar kayıpların, varsa, bu sertifika (poliçe) karşılığında hamilin emrine ödeneceğini kabul eder.” kaydının konulması suretiyle alıcının da sigorta himayesinin vurgulandığı, CIF satış koşullarının tam olarak gerçekleşmemesi nedeniyle satıcının da menfaatinin devam ettiği, bu nedenle satıcıya yapılan ödemenin rücu hakkının doğumu için yeterli olduğu kanaatine varılmıştır. Kaldı ki dosya kapsamındaki beyanlara göre, satıcıya yapılan sigorta ödemesinin davacı alıcının rızası ve onayıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. CIF satış uyarınca maldaki zarar ve yarar kendisine geçen alıcı, yani davamızdaki davacı, sigortacıların satıcıya yaptığı ödemeye rıza gösterdiğine göre, sigortacıların yaptığı ödemenin geçerli bir ödeme olup halefiyet hakkı doğurduğu açık olduğundan, birleşen davada davalı vekilinin bu konuda ileri sürdüğü istinaf nedeni yerinde değildir. Sigorta şirketlerine yapılan ödeme gerek davacının, gerekse asıl davadaki davacının kabulünde olduğuna göre, halefiyete ve ödemenin kanıtlanmadığına yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Birleşen davada davalı vekili, sigortalı alıcının müterafik kusuru nedeniyle zarardan indirim yapılması gerektiğini ileri sürerek bu hususu istinaf nedeni yapmış ise de; yukarıda, davalı vekilinin asıl davada verilen hükme karşı ileri sürdüğü aynı istinaf nedeninin reddi gerekçeleri doğrultusunda, davacının sigortalısı olan ….A.Ş.’nin mütefarik kusurunun bulunduğu kanıtlanmadığından, davalı vekilinin bu konudaki istinaf nedeni yerinde değildir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1-2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda; asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, asıl davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;I-Birleşen Davada:1-Davalı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine,2-Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Bakiye 42.150,68 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davalının yaptığı istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,II- Asıl Davada A-Davalı vekilinin katılma yoluyla yaptığı istinaf başvurusu yönünden;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davalı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; aşağıda davacı tarafın istinafı haklı bulunup ilk derece mahkemesinin kararı kaldırıldığından, davalı vekili tarafından asıl dava için yatırılan 4.060,00 TL peşin istinaf harcının, karar kesinleştikten sonra ve talep halinde, davalıya iadesine,3- Davalı tarafından yapılan istinaf başvuru giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına.B-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, davacı vekilinin asıl davaya yönelik başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin asıl davaya ilişkin hükmünün kaldırılarak, asıl dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda;1-Asıl davanın kısmen kabulü ile 688.805,05 USD alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Davacının fazlaya ilişkin tazminat talebinin reddine,3-Alınması gerekli 64.899,14 TL harçtan, dava açılınken peşin yatırılan 28.957,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 35.942,04 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davacı tarafından ilk derece yargılamasında sarf edilen toplam 16.950,00 TL yargılama giderini, davadaki haklılık oranına göre hesaplanan 7.507,64 TL’lik bölümünün davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bıdakılmasına,5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, AAÜT uyarınca hesaplanan 51.952,72 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, AAÜT uyarınca hesaplanan 59.796,97 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 7-İstinaf yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL maktu karar harcının talep halinde iadesine, b-Davacı tarafından harcanan 98,10 TL başvuru harcı gideri ile 115,00 TL posta giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
9-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.12.2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.