Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1394 E. 2020/654 K. 02.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1394
KARAR NO : 2020/654
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/05/2018
NUMARASI : 2014/741E. 2018/622K.
DAVANIN KONUSU: Anonim Şirket Genel Kurul Kararlarının İptali
Taraflar arasında görülen genel kurul kararlarının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen hükme karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl dava yönünden davacılar vekili, müvekkillerinin toplamda davalı şirketin %18,68 pay sahibi ortakları olduğunu, davalı şirketin 2013 yılına ait genel kurulunu 06/06/2014 tarihinde yaparak TTK 409 m. hükmüne aykırı davrandığını, davalının 2013 yılı genel kurul toplantısını geciktirmesinin kötüniyetli olduğunu, anılan genel kurul toplantısının davalı şirket hakkında açılan Bakırköy 16. ATM’nin 2014/146 E sayılı dava ile yapılmasının sağlandığını, ancak gündeminin yasaya aykırı olarak oluşturulduğunu, müvekkillerinin gündeme madde eklenmesi yönündeki taleplerinin reddedilerek gündem maddelerine alınmadığını, müvekkillerinin gündeme alınmasını istediği hususların aynı zamanda bilgi alma ve inceleme hakkı kapsamında bulunduğunu, davalı tarafın 2012 yılı genel kurul toplantısında da aynı davranışları sergilediklerinden bu tarihli genel kurul toplantısının Bakırköy 2. ATM’nin 2014/211 E sayılı davası ile iptalinin dava edildiğini, dava konusunu oluşturan genel kurul toplantısında TTK 395-396. maddeler gereğince 11 nolu karar ile verilen izinlerin iptale mahkum olduğunu, önceki genel kurul toplantılarında alınan bu mealdeki kararların iptali için Bakırköy 14. ATM’nin 2013/220 E sayılı dava dosyasının da derdest olduğunu, Bakırköy 17. ATM’nin 2013/464 E sayılı dosyasında bu kararların haksızlığına hükmedildiğini ileri sürerek 06/06/2014 tarihinde yapılan 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 1 nolu gündeme madde eklenmesine ilişkin taleplerinin reddi kararının, 9 no ile alınan yönetim kuruluna izin verilmesi kararının yürütmesinin ihtiyati tedbir ile durdurularak iptallerine, 15. madde ile özel denetçi atanmasına ilişkin taleplerinin reddine ilişkin kararın afaki iyiniyet kararlarına aykırı olması nedeniyle tek tek iptalleri ile aynı toplantıda alınan ertelenen gündem maddelerinin görüşülmesine ilişkin 07/07/2014 tarihinde yapılan Genel kurul toplantısında alınan finansal tabloların onaylanmasına ilişkin 3 numaralı kararın, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin 4 numaralı kararın, karın dağıtılmamasına ilişkin 5 numaralı kararın ana sözleşmeye ve yasaya aykırılığı nedeniyle iptaline, kararların yürütmesinin teminat alınmadan durdurulmasına, ilanına, şirketin ana sayfasında yayınlanmasına, özel denetçi atanması taleplerinin reddine ilişkin genel kurul kararının iptali ile özel denetçi atanmasına, özel denetçi masrafının davalı şirketçe peşin yatırılmasına karar verilmesini istemiştir.Buna karşılık …şirket vekili, davacı … müvekkili şirket nezdindeki hisselerinin idaresi için Bakırköy 1. S.H. Mahkemesinin 2013/103 E sayılı dosyası ile kayyım atandığını, kısıtlı adına dava açılması için vesayet makamının izni gerektiğini, davacı … ‘un da tek başına azınlık hakkını kullanarak bu davayı açamayacağını, davacının 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında gündeme madde eklenmesi yönündeki taleplerinin yasaya uygun olanlarının kabul edilmesine rağmen davacının Bakırköy 4. ATM’nin 2014/591 E sayılı dosyası ile dava açtığını, mahkemece davanın reddine karar verildiğini, davacının haksız menfaat elde etme peşinde bulunduğunu, müvekkili şirket hakkında Bakırköy 15. ATM’nin 2014/106 E sayılı dosyası ile şirketin feshini talep ettiğini, davacının aynı genel kurul kararlarının iptali için çocukları … ve …A adına aynı gün Bakırköy 7. ATM’nin 2014/849 E sayılı davayı açtığını, davanın yasal süre içinde açılmadığını, yasaya uygun olarak yönetim kurulundan talep edilmeyen gündeme madde eklenmesi taleplerinin toplantı esnasında ileri sürülemeyeceğini, kararların iptali ve özel denetçi atanması taleplerinin aynı davada ileri sürülemeyeceğini, davacıların teminat yatırması gerektiğini, davacıların ret oyu kullandıklarını, ancak muhalefet şerhlerini tutanağa yazdırmadıklarını, bu nedenle davanın esasa girmeden reddi gerektiğini, iki ayrı genel kurul toplantısının aynı davanın konusu yapılamayacağını, iptal taleplerinin yersiz olduğunu, genel kurul toplantısının süresinde yapılmamış olmasının iptal nedeni olmadığını, gündemin yasaya aykırı oluşturulduğu iddiasının asılsız bulunduğunu, alınan karaların yasaya ve usule uygun olarak alındığını savunarak davacılardan teminat alınmasına, icranın geri bırakılması taleplerinin reddi ne özel denetçi atanması taleplerinin süresinde olmadığından ve ayrı dava açmadıklarından reddine, haksız davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.Bu dava dosyası ile birleşen Bakırköy 7. ATM’ 2014/849 E sayıl dosyasında Davacılar vekili; davalı şirketin 06/06/2014 tarihinde gerçekleştirilen 2013 yılı olağan genel kurul toplantısında gündeme madde eklenmesine ilişkin taleplerinin reddine ilişkin 1 numaralı, yönetim kurulu üylerine TTK nın 395 ve 396 maddeleri uyarınca izin verilmesine ilişkin 9 numaralı, özel denetçi taleplerinin reddine ilişkin 156 numaralı, TTK nın 420. Maddesi uyarınca ertelenen maddelerinin görüşülmesine ilişkin 07/07/2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan finansal tabloların onaylanması ilişkin 3 numaralı ve yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine ilişkin 4 numaralı kararın ana sözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırı olması nedeniyle tek tek iptalleri ile genel kurulda rededilen özel denetçi kararının iptali ve davalı şirkete özel denetçi atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; aynı taleplerle dava dışı … ve reşit olmayan diğer hissedar … tarafından açılan davanın Bakırköy 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/741 esas sayılı dosyasında derdest bulunduğunu TTK nın 448/2 maddesi uyarınca davaların birleştirilmesi gerektiğini, davacı küçüklerin müvekkili şirketteki hisselerin temsili için Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/103 esas sayılı davasında kayyım tayin edildiğini ve vesayet makamının izni olmadan davaya devam edilemeyeceğini davanın yasal süresi içerisinde yapılmadığını, davacıların şirket genel kurulunun yapılması için açmış oldukları kayyım atanması talebini Bakırköy 4. Asliye ticaret mahkemesinin 2014/591-305 sayılı kararı ile rededildiğini, genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ile özel denetçi atanması talebinin aynı davada ileri sürülemeyeceğini TTK’nın 448/3. maddesi gereğince teminat alınması gerektiğini, dava şartı olarak davacıların muhalefet şerhinin toplantı tutanağına yazılmadığını, iki ayrı genel kurul toplantısından alınan kararların tek bir davada iptalinin talep edilemeyeceğinin genel kurul toplantısının süresinde yapılmamasının iptal nedeni olmadığını ve diğer iddiaları gerçek olmadığını beyanla teminat yatırılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına, huzurdaki davanın Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/741esas sayılı dosyası ile birleştirilerek tüm taleplerin reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkememizin asıl dava dosyası ile birleşen Bakırköy 4. ATM’nin 2015/411 E sayılı dava dosyası yönünden davacılar vekili, müvekkilinin davalı şirketin %33,78 hissesine sahip ortağı olduğunu, davalı şirketin 21/04/2015 tarihinde 2014 yılı O.G.K. toplantısını yaptığını, davalı şirketin 2014 yılı O.G.K. toplantısını TTK 409. maddesinin öngördüğü üç aylık süreden sonra gecikmeli olarak yaptığını, bilahare 25/05/2015 tarihinde ertelenmiş O.G.K. toplantısını yaptığını, toplantıların müvekkillerinin bilgi alma hakkına riayet edilmeden gündemin görüşülmesine geçilerek gerçekleştiğini, alınan kararların afaki iyiniyet kurallarına ve yasaya aykırı olduğunu, oy kullanması mümkün olmayan kişilerce oy kullanıldığını, dava konusu 21.04.2015 tarihli O. G. kurul toplantısında alınan 3 nolu kararın bilgi alma hakkına riayet edilmemesi, yönetim kurulu üyelerinin seçilmesiyle ilgili 9 nolu kararın ayını yönetim kurulu üyelerinin tekraren seçilmesinin dürüstlük kuralına ve yasaya aykırı olması, yönetim kurulu üyelerinin ücretlerine ilişkin 11 nolu kararın zaten yüksek olan maliyetleri artırılmasına gerek bulunmaması, yönetim kurulu üyelerine yetki verilmesine ilişkin 12 nolu ve 13 nolu sermaye artışına ilişkin kararların dürüstlük kuralı ve yasaya açıkça aykırı olması, 25.05.2015 tarihli genel kurul kararlarından 3 nolu finansal tablolara ilişkin kararın sorulara verilen cevapların tutanağa yanlış geçirilmesi, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin 4 nolu kararın topluca oya sunularak yapılmış olması, kar paylarının dağıtımına ilişkin 5 nolu kararın bilgi alma hakkına ve dürüstlük kuralına aykırı olması, bağımsız denetçi seçimine ilişkin 6 nolu kararın aynı sebebe bağlı olarak öncelikle butlanına, aksi halde afaki iyiniyet kurallarına ve yasaya aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmesini istemiştir.Buna karşılık davalı vekili, davacıların kendi lehlerine bile olsa müvekkili şirket tarafından alınan her genel kurul kararına muhalefet ederek bu kararlar aleyhine davalar açtığını, davacı İlknur tarafından velayeti altındaki çocuklarının hissesi kullanılarak müvekkili şirketi baskı altına almak istemesi nedeniyle çocuklarının müvekkili şirketteki hisseleri için Bakırköy 1. Sulh H. mahkemesinin 2013/103 E sayılı dava dosyası ile dava açıldığını ve davacı çocuklarına kayyım atandığını, çocuklar adına dava açılabilmesi için vesayet makamından izin alınması gerektiğini ve alınmadığından davanın esasa girilmeden reddi gerektiğini, davacıların teminat yatırması gerektiğini, davacıların yapılan genel kurulda alınan kararlara ret oyu kullanmalarına rağmen muhalefet şerhlerini tutaklara geçirmediklerini, genel kurul toplantısının süresinde yapılmadığı iddiasının yersiz olduğunu, davacıların bilgi alma haklarının kısıtlandığı iddiasının gerçek dışı bulunduğunu, iptali talep edilen genel kurul kararlarının yasaya, ana sözleşmeye ve afaki iyi niyet kurallarına bir aykırılığı bulunmadığını, kar dağıtılmaması kararının maddi koşullarının bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda: Davalı şirketin 06.06.2014 tarihli ve 07.07.2014 tarihli genel kurul kararlarıyla ilgili olan asıl davada ve birleşen Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/849 esas sayılı davaları yönünden, 06.06.2014 tarihli genel kurulun 9 nolu gündem maddesiyle alınan kararın TTK’nın 395-396.maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerine rekabet izni verildiği, bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere TTK’nın 436.maddesi uyarınca oylamaya katılmaması gereken ortak şirketin (…San.ve Tic. A.Ş.’nin) oylamaya katılması sonucu olumlu karar almak için nisabın yeterli olmadığı, ayrıca yönetim kurulu üyelerinin aynı zamanda davalı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren şirketlerle ortaklıklarının ve hakimiyetlerinin bulunması nedeniyle alınan izin kararının kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, 06.06.2014 tarihli genel kurulda alınan diğer kararların iptalini gerektirecek bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, 07.07.2014 tarihli genel kurul toplantısında gündemin 5. maddesiyle alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin kararın ileride sermaye artırımı yapılacağı gerekçesine dayandırılmış olmakla birlikte alınmış bir sermaye artırım kararı bulunmadığı, şirketin ekonomik durumu itibariyle sermaye artırımını zorunlu kılan bir durum bulunmadığı gerekçesiyle, kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, 07.07.2014 tarihli genel kurulda alınan diğer kararların iptalini gerektirecek bir hukuka aykırılık bulunmadığı; birleşen Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/411 Esas sayılı davası yönünden ise 21.04.2015 tarihli genel kurulda gündemin 12. maddesiyle alınan TTK’nın 395-396. maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerine rekabet izni verilmesine dair kararın kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, 21.04.2015 tarihli genel kurulda alınan diğer kararların iptalini gerektirecek bir hukuka aykırılık bulunmadığı, 25.05.2015 tarihli genel kurulda alınan kararlardan kârın dağıtılmamasına ilişkin 5 nolu gündem maddesiyle alınan kararın kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, bu genel kurulda alınan diğer kararların iptalini gerektiren bir hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle sonuçta, asıl ve birleşen 2014/849 E.sayılı davaların kısmen kabulüyle, 06.06.2014 tarihli genel kurulda alınan kararlardan yönetim kurulu üyelerine rekabet izni verilmesine dair 9 nolu kararın iptaline, bu genel kurulda alınan diğer kararlar yönünden davaların reddine, 07.07.2014 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan kârın dağıtılmamasına ilişkin 5 nolu kararın iptaline, 3 ve 4 nolu kararlara ilişkin iptal talebinin reddine ve davacıların özel denetçi atanmasına ilişkin taleplerinin reddine, birleşen 2015/411 E.sayılı davanın kısmen kabulüyle, 21.04.2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin 12 nolu kararın iptaline, 3, 9, 10, 11 ve 13 nolu kararlara ilişkin davanın reddine, 25.05.2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan 5 nolu kararın iptaline, 3, 4 ve 6 nolu kararlar yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: İlk derece mahkemesince ilk bilirkişi heyetinin raporuna itiraz üzerine ikinci raporun alındığını, ancak mahkemenin itibar etmediği bilirkişi raporuna göre karar verdiğini, yeni oluşturulan bilirkişi heyetinin görüşüne göre kârın dağıtılmaması için yeterli gerekçe bulunduğu belirtildiği halde mahkemenin bu görüşün aksine hareket ederek, kâr payı dağıtılmamasına ilişkin kararları iptal edildiğini, şirketin finansal yapısı dikkate alındığında ve aşamalarda ifade ettikleri üzere sektörün ihtiyaçları nedeniyle kârın dağıtılmamasının haklı gerekçelerinin bulunduğunu, alınan ikinci bilirkişi raporunda şirketin finansal yapısının kritik olduğunun, kâr marjının düşük olduğunun belirtilmesine rağmen mahkemenin hatalı karar verdiğini, müvekkili şirketin kayıtlı sermaye sistemine geçmiş olması nedeniyle yönetim kurulunun 08.08.2014 tarihli kararıyla şirket sermayesinin 60.000,00 TL’den 72.500,00 TL’ye çıkarıldığını, bu nedenle mahkemenin sermaye artış kararı bulunmadığına ilişkin değerlendirmesinin isabetsiz olduğunu, kayıtlı sermaye sisteminde sermaye artışı için genel kurul kararına gerek olmadığını, şirket genel kurulu tarafından dağıtılmayan kârın sermaye artışında iç kaynak olarak kullanılmasına karar verilmiş olup tamamının sermaye artışında kullanıldığını, mahkemenin bu konudaki iptal gerekçesinin hukuka aykırı olduğunu, daha önce de davacının bu konuda açtığı davaların retle sonuçlandığını ve kararların Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, şirketin finansal yapısı gereğince kâr payı dağıtılmayarak sermayeye eklenmesinin zorunlu olduğunun bilirkişiler tarafından tespit edildiğini, kârı dağıtıp dağıtmaması konusunda karar verme yetkisinin genel kurula ait olup bu konuda verilen kararın kanuna, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olmadığını, emsal yargısal içtihadın bu yönde olduğunu, iç kaynaklardan yapılan sermaye artışının ortaklar arasında daha avantajlı olduğunu, dağıtılmayan kârın yedek akçe olarak değil sermaye artırımında iç kaynak olarak kullanılmış olması nedeniyle ve karşılığında hissedarlara bedelsiz hisse verildiğinden hissedarların ortaklıktan doğan haklarının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceğini, Müvekkili şirketin Londra Külçe Piyasaları Birliği (LBMA) üyeliğini sürdürebilmek için olması gereken en az sermaye koşulu bulunduğunu, bu hususun aşamalarda dile getirilmiş olup bilirkişiler tarafından da değerlendirildiğini, mahkemenin bu hususu da dikkate almadan karar verdiğini, bir altın rafinerisi tarafından rafine veya imal edilen altınların başta İstanbul Altın Borsası olmak üzere Dünya borsalarında işlem görebilmesi için LBMA’ya üye olması ve en iyi rafineriler listesinde yer almasının iç mevzuat gereği zorunlu olduğunu, bu konuda Hazine Müsteşarlığı tarafından 2006 tarihinde yayınlanan ve halen yürürlükte olan 2006/1 sayılı tebliğ bulunduğunu, bu nedenle de sermaye artışı yapılmasının zorunlu olduğunu, Şirket yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 395 ve 396.maddeleri uyarınca rekabet izni verilmesine dair kararın hukuka aykırı olmadığını, mahkemenin bilirkişi raporunda yer alan ve maddi gerçeğe uymayan gerekçelerini benimsediğini, karar gerekçesinde oylamaya katılmaması gereken kişinin oylamaya katılması ve oylama sonucunda da bu oyun etki etmesinin iptal sebebi olarak gösterildiğini, oysa oy kullanmaması gerektiği belirtilen ve davalı şirketin ortağı olan, paydaş … A.Ş.’nin oydan yoksunluğunun bulunmadığını, davalı şirket yönetim kurulu başkanı olan … aynı zamanda … A.Ş.’nin hakim hissedarı ve yöneticisi olmasının oy kullanmasına engel olmayacağını, iptali istenen genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmadığını, sadece diğer ortakların oy kullandığını, … A.Ş.’nin oydan yoksun olmasını gerektiren bir yasal düzenleme bulunmamasına rağmen ilk derece mahkemesinin TTK’nın 436/1.maddesini yanlış yorumlayarak ve bilirkişinin bu konudaki hatalı hukuki yorumunu esas alarak hüküm verdiğini, TTK’nın 436/1.maddesindeki düzenlemeye göre pay sahibinin kendisi, eşi, alt soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikteki bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz düzenlemesi yer aldığını, TTK’nın 395 ve 396.maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerine rekabet izni verilmesinin … A.Ş.ile ilgili kişisel nitelikte bir işe veya işleme ilişkin olmadığını, Yargıtay kararları uyarınca, yönetim kurulu ibrasında dahi yönetim kurulu üyelerinin usul ve füruunu oydan yoksun bırakmamış iken mahkemenin yaptığı bu yorumun hukuki dayanağının bulunmadığını, Davacıların genel kurul kararlarında ret oyu vermiş iseler de usulüne uygun şekilde muhalefet şerhleri bulunmadığından davaların dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ortakların peşin muhalefetinin yasanın aradığı anlamda bir muhalefet şerhi olarak kabul edilemeyeceğini, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin bölümünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kısmi kabul kararının kaldırılmasına ve tüm davaların bütünüyle reddine karar verilmesini istemiştir. Asıl ve birleşen davaların davacıları vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:06.06.2014 tarihli genel kurulda alınan 1 nolu kararın iptali gerektiğini, müvekkillerinin noter ihtarı göndererek gündeme madde eklenmesini istediğini, 7 günlük süre içinde cevap verilmediğinden Bakırköy 4.ATM’nin 2014/591 E.sayılı dosyasıyla mahkemeye başvurduklarını ancak mahkemece, genel kurulun yapılmış olduğu gerekçesiyle talebin reddedildiğini, gündemin 9 nolu maddesiyle alınan kararın mahkemece iptaline karar verilmesinin isabetli olduğunu, gündemin 15.maddesiyle alınan kararın özel denetçi atanması talebinin reddine ilişkin olup o talebin reddine dair verilen kararın hukuka aykırı olduğunu; 07.07.2014 tarihli genel kurulda alınan 3 nolu kararın faaliyet raporlarının onaylanmasına ilişkin olduğunu, bu kararın da iptali gerektiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine ilişkin 4 nolu kararın da hukuka aykırı olup iptali gerektiğini, kârın dağıtılmamasına ilişkin 5 nolu kararın iptaline karar verilmesinin hukuka uygun olduğunu, özel denetçi atanması talebinin reddine ilişkin kararın hukuka aykırı olduğunu, 21.04.2015 tarihli genel kurulda alınan 3 nolu kararın yönetim kurulu faaliyet raporlarının onaylanmasına ilişkin olduğunu, yönetim kurulunun hazırladığı faaliyet raporunun ilgili mevzuata uygun olmadığını, bu nedenle kararın iptali gerektiğini, gündemin 12.maddesiyle alınan kararın ilk derece mahkemesince iptaline karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu, gündemin 13.maddesiyle alınan ana sözleşme değişikliğine dair kararın iptali gerektiğini, şirketin kayıtlı sermayesinin 100.000.000 TL’ye çıkarılmasının azınlık ortakları zarara uğratmak amacı taşıdığını, bu konudaki ihtiyacın değerlendirilmesi konusunda gerekli belgelerin bilirkişi kuruluna da verilmediğini, bu nedenle kararın iptali gerektiğini, 25.05.2015 tarihli erteleme genel kurul toplantısında alınan 3 nolu kararın finansal tabloların, bilanço ve kâr – zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin olduğunu, hazırlanan bu mali kayıtların ticari defterlerle uyumlu olup olmadığının teyit edilmediğini, yüzeysel inceleme yapılarak sonuca gidildiğini, genel kurulda gerekli bilgileri de alamadıklarını, sorulan sorulara cevap verilmediğini, şirket gelir ve harcamalarının dayanak kayıtlarıyla denetlenemediğini, belgelendirilemeyen ve aşırı harcamalar bulunduğunu, bu nedenle 3 nolu gündem maddesiyle alınan kararın iptali gerektiğini, 4 nolu gündem maddesiyle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına karar verildiğini, ibra kararında oy kullanan … A.Ş.’nin hakim hissedarın ve yetkilisinin aynı zamanda davalı şirketin de yönetim kurulu üyesi olan … olduğunu, böylece yönetim kurulu üyesinin ibrasına da kendisinin tek hakimi olduğu, şirketin oyuyla karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, eğer bu şirket oy kullanmasaydı olumsuz oyların daha fazla olacağını ve ibranın mümkün olmayacağını, bu nedenle 4 nolu kararın iptali gerektiğini, 5 nolu gündem maddesiyle alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin kararın ilk derece mahkemesince iptal edilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu, 6 nolu gündem maddesiyle bağımsız denetçi seçildiğini, bu kararın da dilekçede gösterilen nedenlerle iptali gerektiğini, Emsal Yargıtay içtihadının iddialarını doğruladığını, açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kısmen reddine ilişkin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, asıl ve birleşen davalarda davanın kısmen reddine ilişkin kararların kaldırılarak her üç davadaki tüm talepler yönünden davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 445 vd.maddeleri uyarınca anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava konusu genel kurullar yönünden davaların, TTK’nın 445. maddesinde öngörülen üç aylık hak düşürücü süre içinde açıldığı belirlenmiştir.Davacıların genel kurulda, iptalini istedikleri kararlara olumsuz oy kullandıkları ve usulüne uygun şekilde muhalefet şerhlerini tutanağa yazdırdıkları anlaşılmaktadır. Ana davada alınan ilk bilirkişi heyet raporunda, birleşen 2014/849 E sayılı davanın davacıları tarafından gündemin 5. maddesiyle alınan karara davacıların muhalefet şerhinin bulunmadığı belirtilmiş ise de anılan dosyada davacıların 5.maddeye yönelik bir iptal talepleri yoktur. Bu nedenlerle, iptal davası açmak için özel dava koşulunun tüm davalar yönünden gerçekleştiği anlaşılmaktadır.Davacıların dava ehliyetiyle ilgili olarak, Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/1063 E- 2016/1403 K sayılı, 17.11.2016 tarihli kararıyla, davacılar… kayyım atanması talebinin reddine karar verildiği, bu kararın Yargıtay 8. HD tarafından onanmak suretiyle 15.06.2017 tarihinde kesinleştiği, böylece davanın taraflarına ilişkin dava şartlarının mevcut olduğu belirlenmiştir.Davalı Şirket vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde:Davalı şirket vekilinin istinafı, ilk derece mahkemesince iptaline karar verilen 06.06.2014 tarihli genel kurulunda alınan yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin 9. maddesine, 07.07.2014 tarihli genel kurulda alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin 5. maddesine, 21.04.2015 tarihli genel kurulda alınan yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin 12. maddesine ve 25.05.2015 tarihli genel kurulda alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin 5. maddesine yöneliktir. Buna göre, davalı şirket vekilinin istinaf sebeplerinin, asıl ve birleşen davalara konu tüm genel kurul kararları itibariyle iki başlık altında incelenmesi mümkündür: Birincisi yönetim Kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına dair genel kurul kararları, ikincisi ise kârın dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararlarıdır.Yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılasına ilişkin genel kurul kararlarıyla ilgili istinaf sebebinin incelenmesinde: İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, şirket yöneticilerine rekabet izne veren genel kurul kararlarının iptal gerekçesi olarak, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere bu kararların oy çokluğuyla alındığı, TTK’nın 436.maddesi gereğince oylamaya katılmaması gereken kişinin oylamaya katılması ve oylama sonucuna da bu oyun etki etmesi halinin söz konusu olduğu gibi yönetim kurulu üyelerinin aynı zamanda davalı şirket ile aynı alanda faaliyet dalında çalışan şirketlerde ortaklıklarının veya hakimiyetlerinin bulunması nedeniyle alınan izin verme kararının ana sözleşmeye, objektif iyi niyet kurallarına ve kanuna aykırı olduğu sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Mahkemenin bu gerekçeyi ana davada alınan 14.02.2017 tarihli bilirkişi raporundaki ve aynı bilirkişi kurulundan, birleşen 2015/411 E. sayılı dosyada alınan 10.03.2017 tarihli kök ve 10.10.2017 tarihli ek raporda bilirkişi tarafından ortaya konulan görüşten yararlanarak oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Bilirkişi kurulunun 10.10.2017 tarihli ek raporunda, “Son olarak bu bahiste ihtilaf konusu olabilecek bir diğer husus, bir kimsenin hakimiyetinde olabilecek bir tüzel kişinin söz konusu oylamada oy kullanıp kullanamayacağı meselesidir. Anonim ortaklıkta pay sahibi olan ve oydan yoksun bulunan bir kişinin aynı zamanda bu anonim ortaklıkta pay sahibi olan bir sermaye ortaklığında da pay sahibi olması durumunda sermaye ortaklığı, yoksunluğun söz konusu olduğu gündem maddesi bakımından oy hakkına sahip olacak mıdır ? Söz konusu sermaye ortaklığı, ayrı bir tüzel kişiliğe ve mal varlığına sahip olduğundan oydan yoksun bırakılmamalıdır. Ancak bizim de haklı bulduğumuz gerekçelerle anonim ortaklıkta paydan yoksun olan pay sahibinin diğer sermaye ortaklığının çok sayıda payına sahip olmasında olduğu gibi ortaklığın, oydan yoksun pay sahibinin hakimiyeti altında bulunduğu durumlarda anonim ortaklık genel kurulunda oy kullanamayacağı kabul edilmektedir” denilmiş ve öğretilen 1983 yılındaki bir esere atıf yapılmıştır ve buna bağlı olarak da somut olayda davalı şirketin hissedarı olan … A.Ş.’nin oydan yoksun olduğuna dair görüşün benimsendiği ve bunun sonucunda da bu konuda alınan kararların iptali gerektiği sonucuna vardıkları anlaşılmaktadır. Davalı vekili mahkememize verdiği 28.08.2018 tarihli dilekçede, istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü bu konudaki istinaf sebebini desteklemek üzere ek açıklamalar yapmış ve Yargıtay kararı sunmuştur. Davalı şirketin ortağı olan dava dışı … A.Ş.’nin genel kurulda yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına dair kararların alınmasında oydan yoksun olup olmadığının değerlendirilmesi açısından konunun hukuki dayanaklarının açıklığa kavuşturulması gerekir. TTK’nın 436/1.maddesi uyarınca pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz. TTK’nın 395-396.maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin kararların alınmasında, kendisi hakkındaki rekabet yasağı kaldırılacak olan yönetim kurulu üyesinin oy hakkının bulunmadığı, öğretide ve Yargıtay uygulamalarında tereddütsüz kabul edilmektedir. Buna göre somut olayda davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin bu kararın alınmasına ilişkin oylamada oy kullanmadıkları tartışmasızdır. Bu konuda ihtilaf da yoktur. Tartışmalı olan konu, davalı şirketin ortağı olan … A.Ş.’nin büyük hissedarının aynı zamanda davalı şirketin büyük hissedarı ve yönetim kurulu üyesi olan… olduğu, ortak şirketin davalı şirketin hakim ortağı olduğu, davalı şirketin yöneticisi … A.Ş.’nin en büyük hissedarı ve yetkilisi olması nedeniyle, davalı şirketin ortağı olan … A.Ş.’nin genel kurulda rekabet yasağının kaldırılması oylamasında oy hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Yukarıda anılan TTK’nın 436/1.maddesinde kimlerin oydan yoksun olduğu sınırlı olarak sayılmıştır. Esas olan ortaklıktan doğan hakların kullanılması olup, hangi durumlarda ortağın bu haktan yoksun olduğunu düzenleyen hükümler istisnai hükümlerdir. Hakkın kullanılmasını engelleyen bu hükümlerin sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler olup dar yorumlanması, yorum yoluyla genişletilmemesi gerekir. Kanun maddesi oydan yoksunluk halini, şirket ile ortak veya onun alt ve üst soyu ya da ortağı olduğu şahıs şirketi veya hakimiyeti altındaki sermaye şirketi arasındaki kişisel nitelikteki bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin konularla sınırlandırmıştır. Somut olaydaki yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılması konusu, davalı şirket ile dava dışı … A.Ş.arasındaki kişisel nitelikteki bir iş veya işlem olarak kabul edilemez. Çünkü bu karar davalı şirketin kendi yönetim kurulu üyesinin rekabet yasağıyla ilgili olup dava dışı … A.Ş.ile şahsi nitelikteki bir işe veya işleme ilişkin değildir. Davalı şirketin …. A.Ş.ile olan ticari ilişkisi de bu yorumu değiştirmez. Aksi yorumun kabulü ortaklıktan doğan oy kullanma hakkını, ortaklar arasındaki eşit işlem prensibini ve anonim şirketin temel yapısını ortaya koyan ilkeleri zedeler. Özellikle anonim şirketlere hakim olan ilkelerden çoğunluk ilkesi uyarınca anonim şirket çoğunluk ilkesine göre yönetilmelidir. Bu ilke genel kurulda pay sahibinin ortaklık işlerine ait haklarını kullanırken önem taşır ve genel olarak oyların sermaye payına göre kullanılmasıyla kararların alınacağı esasına dayanır. Yine anonim şirkete hakim ilkelerden “Haklardan sermayeye katılma oranına göre yararlanma” ilkesi uyarınca anonim şirketlerde ortağa ilişkin hakların ölçüsü sermayeye katılma oranına göre belirlenir. Yani bir kişi anonim şirkette esas sermayeye ne kadar çok oranda katılırsa o kadar çok rizikoya katlandığından, aynı oranda ortaklık gücüne sahip olması gerekir (Prof.Dr.Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, 5. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara – 2017, s.275-277). Buna göre dava dışı … A.Ş., davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan …tan ayrı bir kişilik olup sermayesi oranında şirkette pay, sorumluluk ve hak sahibidir. Davalı şirketin yönetim kurulu üyesinin oydan yoksunluğunun, davalı şirket ortağı olan başka bir şirketin de oydan yoksunluğu sonucunu doğurmaz. Bu durumda davalı şirketin ihtiyaç duyduğu hukuki korumanın TTK’nın 393.maddesiyle sağlanması mümkündür. Yani davalı yönetim kurulu üyesinin rekabet yasağı kaldırılmış olsa bile anılan 393.maddedeki düzenlemeye tabidir. Buna göre davalı şirketin yönetim kurulu üyesi … A.Ş.ile ilgili olarak davalı şirketin yönetim kurulunda yapılacak müzakerelere ve oylamalara katılamayacaktır. Nitekim anılan maddede bu yasağın yönetim kurulu üyesinin müzakereye katılmamasının dürüstlük kuralının gereği olan durumlarda da uygulanacağı belirtilmiştir. Bu konunun genel kuruldaki oydan yoksunlukla karıştırılmaması gerekir. Bu açıklamalara göre, somut olayda ihtilafsız olduğu üzere yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasağının kaldırılması oylamasında yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksun olup oy kullanmadıkları, davalı şirketin ortağı olan ve ayrı bir tüzel kişilik olan … A.Ş.’nin oydan yoksunluğunun bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin bu konudaki hukuki gerekçelerinin isabetli olmadığı, rekabet izni verilmesine dair her iki genel kurulda alınan kararların gerekli nisaplarla alındığı, kararların içerik olarak da kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılığından da söz edilemeyeceği kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesi gerekçesinde nisap yanında bu kararların kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, davalı şirketin yönetim kurulu üyesinin aynı zamanda aynı faaliyette bulunan … A.Ş.’nin ve onun hissedarı olduğu diğer şirketin hakim hissedarı ve yöneticisi olmasının anılan izin verme kararlarının hukuka aykırılığı sonucunu doğuracağını belirtmiş ise de buna dair somut bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Dürüstlük kuralının yani objektif iyi niyet kuralının devreye gireceği düzenleme TTK’nın 393.maddesinde açıkça gösterilmiştir. Şirket ortağı olan başka bir şirketin ortaklıktan doğan yetkilerini kullanmasının kanuna, ana sözleşmeye ya da dürüstlük kuralına aykırı olduğundan söz edilemez. Şirketin, rekabet yasağı kaldırılmış olsa bile yöneticilerin faaliyetlerini denetleme, hesap isteme, gerekirse sorumluluğu cihetine gitme yetkileri devam etmektedir. Rekabet yasağı kaldırılmış olsa bile şirket yöneticisinin şirketin menfaatlerini koruma, sadakat ve özen yükümlülükleri devam etmektedir. Açıklanan bu nedenlerle davalı şirket vekilinin şirket yöneticilerinin rekabet yasağının kaldırılması konusundaki genel kurul kararlarının iptaline dair ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Kârın dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararlarıyla ilgili istinaf sebebinin incelenmesinde: İlk derece mahkemesinin, 07.07.2014 tarihli genel kurulun 5.maddesiyle alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin karara ilişkin gerekçesinde, ortaklığın nihai amacının kâr elde etmek olduğu, bunun istisnasının TTK’nın 532/2.maddesinde düzenlendiği, TTK’nın 452.maddesinde düzenlenen kâr payı alma hakkıyla onun istisnasını düzenleyen 532/2.maddesindeki düzenlemenin hassas bir denge üzerine oturtulması gerektiği, davalı şirketin genel kurulda şirket kârının dağıtılmayan kısmının iç kaynak olarak kullanılmasına karar verildiği, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, ekonomik faaliyet ve amaçlarına göre alınmış bir yatırım veya aktarım kararının bulunduğu iddia ve ispat edilmediği gibi kâr dağıtmama kararının ileride sermaye artışında kullanılmak amaçlı olduğu ve böyle bir yatırım kararının da henüz alınmadığı, bu nedenle kârın dağıtılmaması için haklı bir nedenin bulunduğunun kabulünün mümkün olmadığı gerekçesiyle, kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı 5 nolu kararın iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Yine aynı gerekçenin 25.05.2015 tarihli genel kurulun 5 nolu gündem maddesiyle alınan kârın dağıtılmamasına ilişkin kararın değerlendirilmesine ilişkin bölümde de aynen benimsendiği ve sonuçta her iki kararın iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. Kârın dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararlarıyla ilgili değerlendirmeler ana davada alınan 14.02.2017 tarihli bilirkişi raporunda, yine ana davada alınan 20.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda ve birleşen 2015/411 E.sayılı dosyada alınan kök ve ek raporlarda ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Bilirkişi raporlarında davalı şirketin mali durumu ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur. Birleşen 2015/411 Esas sayılı dosyada alınan 10.03.2017 tarihli kök raporda şirketin LBMA üyesi olabilmek için sermayesinin 15.000.000 İngiliz Poundu olması gerektiğinin iddia edildiği, kâr payı alma hakkının vazgeçilmez ve müktesep bir hak olduğu, kârın bir kısmının dahi dağıtılmamasının hukuka aykırı olduğu, şirketin mali ve ekonomik durumu itibariyle kârın dağıtılmamasını haklı gösteren bir veri bulunmadığı; aynı kurulun 10.10.2017 tarihli ek raporda davalı şirketin LBMA üyeliği bakımından asgari sermaye şartının sağlanması için kayıtlı sermayenin 60.000.000 TL’den 100.000.000 TL’ye çıkarılmasına bağlı olduğu, eğer bu gerekçe kabul edilirse kârın dağıtılmamasının haklı nedene dayandığının kabul edileceği, aksi takdirde şirketin mevcut ekonomik durumu dikkate alındığında kârın dağıtılmamasının haklı bir nedeninin bulunmadığı belirtilmiştir. Ana davada alınan 14.02.2017 tarihli rapor aynı heyete ait olup ayını yönde görüş beyan edilmiştir. Ana davada alınan 27.07.2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise kâr dağıtım konusunda karar verme yetkisinin genel kurula ait olduğu, davalı şirketin 2012-2013 yıllarına ilişkin yapılan analizlerinde şirketin kârlarını dağıtmamasının finansal açıdan mantıklı görüldüğü, şirketin finansal riskinin her geçen gün artış gösterdiği, şirketin kârlılık durumuna bakıldığında brüt kâr marjlarının oldukça düşük olduğu, bu itibarla davacıların 5.maddeyle ilgili ileri sürdüğü iptal sebeplerinin yerinde olmadığı görüşü belirtilmiştir. 14.02.2017 tarihli raporda yer alan sektör bilirkişisi LBMA’nın istediği 15.000.000 Sterlinin kur karşılığının 69.150.000 TL olduğu, buna rağmen sermayenin 72.500.000 TL’ye çıkarılmasının gereksiz olduğu belirtilmiş, bilirkişi aynı görüşünü birleşen 2015/411 E.sayılı dosyanın ek raporunda da tekrarlamıştır. Oysa döviz kurundaki değişme ihtimali dikkate alındığında aradaki farkın kayda değer olmadığı, bu nedenle bilirkişinin bu konudaki değerlendirmesinin kabul edilebilir olmadığı sonucuna varılmıştır. Nitekim 20.02.2018 tarihli ana davada ikinci heyet raporunda sektör bilirkişisi de mevcut olup bilirkişilerce yapılan ortak değerlendirmede şirketin içinde bulunduğu ekonomik koşullar itibariyle kârın dağıtılmaması yönünde aldığı kararın uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Dosyaya sunulan belgelere göre ve davalı şirket vekili istinaf dilekçesinde de açıkladığı üzere davalı şirketin ticari faaliyeti gereği Londra Külçe Altın Piyasaları Birliği (LBMA) üyeliğini sürdürmesi gerektiği, bu üyeliğin devam edebilmesi için ve ticari faaliyette bulunabilmesinin bir gereği olan iyi rafineriler listesine girebilmesi için gerekli belgeyi alabilmesi için bu üyeliğin sürdürülmesinin zorunlu olduğuna dair kanaat oluşturacak belgelerin sunulduğu, nitekim bu konuda Hazine Müsteşarlığının da yayınlanmış bir tebliğinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı şirketin ticari faaliyeti itibariyle sermaye artışı yapmak durumunda olduğunun kabulü gerekir. Yapılacak artış miktarı konusunda sektör bilirkişisinin yaptığı hesaplama dikkate alındığında, aradaki farkın döviz kurundaki değişkenlik nedeniyle makul olduğu kabul edilebilir. Kaldı ki ana dosyada alınan son bilirkişi heyet raporunda, davalı şirketin mali durumu itibariyle de kârın dağıtılmamasının uygun olduğu belirtilmiştir. Şirketin dağıtılmayan kârı yedek akçeye ayırmadığı, sermaye artışında iç kaynak olarak kullanmaya karar verdiği anlaşılmaktadır. İç kaynaklardan yapılan sermaye artışlarında paydaşlar kâr payları oranında artı değer kazanacaklarından sonucu itibariyle davacıların hisse değerlerinin yükselmesi söz konusudur. Yapılan işlemin davacıların da menfaatine olduğu sonucuna varılabilir. Sermayenin iç kaynaklardan mı yoksa dışarıdan yeni sermaye getirilmesi suretiyle mi yapılacağı konusunda şirket genel kurulunun takdir yetkisinin bulunduğunun kabulü gerekir. Nitekim dosyaya sunulan belgelerden davalı şirketin 03.04.2014 tarihli genel kurul kararıyla kayıtlı sermaye sistemine geçtiği, belirlenen tavan sermaye üzerinden yönetim kurulunun sermaye artırım yetkisinin bulunduğu, yönetim kurulunun 12.11.2014 tarihli TSG’nde yayınlanan kararıyla sermaye miktarını 60.000,00 TL’ye çıkardığı anlaşılmaktadır. Birleşen davada dava konusu edilen 21.04.2015 tarihli genel kurulun 13 nolu gündem maddesiyle, kayıtlı sermaye tavanı 100.000, 00 TL’ye çıkarılmış, bunun üzerine yönetim kurulunun 22.12.2015 tarihli kararıyla şirket sermayesinin 72.500.000,00 TL’ye çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde kârın dağıtılmamasının sermaye artırımı ihtiyacına dayandırıldığı, ancak sermaye artırımı konusunda bir genel kurul kararı bulunmadığı yönündeki gerekçesinin de somut olayla uyuşmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, dosya kapsamına göre dava konusu genel kurullarda kârın dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararlarına ilişkin iptal talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, bu kararların iptaline dair ilk derece mahkemesi kararlarının isabetli olmadığı sonucuna varıldığından ve davalı şirket vekilinin bu konudaki istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde: Davacılar vekilinin istinafı, davanın ilk derece mahkemesince reddedilen bölümlerine ilişkindir.Ana davaya ve birleşen 2014/849 E sayılı davalarına konu genel kurul kararları 06.06.2014 ve 07.07.2014 tarihli genel kurul kararlarıdır. İkinci genel kurulun, erteleme genel kurulu olduğu anlaşılmaktadır.06.06.2014 tarihli genel kurulun 1,9 ve 15 nolu kararları dava konusu edilmişti. 9 nolu kararla ilgili değerlendirme davalı şirket vekilinin istinaf sebepleri ışığında yapılmış olup davacının istinafına konu kararlar 1 ve 15 nolu kararlardır.Anılan 1 nolu karar gündeme madde eklenmesi talebinin reddine ilişkindir. Bu maddeyle ilgi iptal talebi ilk derece mahkemesince gösterilen gerekçeyle reddedilmiş olup, ilk derece mahkemesinin gerekçeleri benimsendiğinden, bu konudaki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.Gündemin 15. Sırasında alınan karar, şirketin yeni bir şubesinin açılıp açılmayacağına ilişkindir. Ayrıca aynı kararda, davacılar tarafından TTK’nın 438. Maddesi uyarınca özel denetçi atanması talebinin genel kurulda reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince bu maddeye yönelik iptal talebinin reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin bu maddeye ilişkin karar gerekçesi isabetli bulunduğundan, bu konudaki istinaf nedeninin reddi gerekmektedir.Davacılar, mahkemece özel denetçi atanmasına karar verilmesini istemiş, ilk derece mahkemesince özel denetçi atanması talebinin de reddine karar verilmiş, bu ret kararı da istinaf başvurusuna konu edilmiş ise de TTK’nın 439. maddesi uyarıca, mahkemeden özel denetçi atanması talepleri hakkında verilen kararlar kesin olup, bu karlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün görülmemektedir. Bu konuya ilişkin istinaf başvurusunun bu nedenle reddi gerekmiştir.07.07.2014 tarihli genel kurul toplantısında davacılar 3,4 ve 5 nolu genel kurul kararlarının iptalini talep etmişlerdir. Yukarıda açıklandığı üzere 5 nolu karar kârın dağıtılmamasına ilişkin olup ilk derece mahkemesince iptal kararı verildiğinden davalı şirket tarafından istinafa konu edilmiş ve bu konudaki değerlendirme davalı tarafın istinaf sebepleri kapsamında incelenmiştir. Bu durumda davacıların istinafı 3 ve 4 nolu kararlara ilişkindir.3 nolu karar, davcıların bir kısım belge inceleme ve bilgi alma taleplerinin reddine ilişkindir. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında bu maddeyle ilgili ayrıntılı gerekçe yazılmış olup, ilk derece mahkemesinin bu maddeye ilişkin hukuki gerekçeleri isabetli olduğundan, bu maddeye ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir.4 nolu karar, yönetim kurulunun ibrasına ilişkindir. İlk derece mahkemesi, ibra kararının yeterli nisapla alındığı, kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddine karar verilmiştir. TTK’nın 436/2. Maddesi uyarınca oy hakkından yoksun yönetim kurulu üyesi olan ortakların oyları çıkarıldığında geriye kalan olumlu oylar karar almaya yeterlidir. İlk derece mahkemesinin bu konudaki gerekçesi isabetlidir.Davacılar vekili, ibra oylamasında ortaklardan …. A.Ş.’nin oydan yoksun olduğunu idda ederek kararı istinaf etmiştir. Yukarıda, yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasaklarının kaldırılması konusundaki kararların değerlendirildiği bölümde açıklanan nedenlerle, şirket ortağı olan … A.Ş.’nin oy hakkından yoksun kabul edilmesini gerektirecek bir hukuki sebep yoktur. TTK’nın 436. Maddesinin 2. Fıkrasında, ibra oylamasında sadece yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksun olduğu açıkça belirtilmiş, yönetim kurulu üyelerinin alt ve üst soyuna ve eşine dahi oydan yoksunluk getirilmemiştir. Anılan maddenin sınırlayıcı düzenlemesinin genişletilerek yasağın ortağa teşmil edilmesi kabul edilemez. Bu nedenlerle, bu maddeye ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Birleşen Bakırköy 4. ATM’nin 2015/411 E sayılı dosyasında davacılar, davalı şirketin 21.04.2015 tarihli genel kurulunda alınan 3,9,10,11,12 ve 13 nolu kararlarının ve 25.05.2015 tarihli erteleme genel kurul kararının 3,4,5,6 nolu kararlarının iptali istenmiştir.21.04.2015 tarihli genel kurulda alınan dava konusu kararlardan 12 nolu kararın yönetim kurulu üyelerinin rekabet yasaklarının kaldırılmasına ilişkin olduğu, bu karara ilişkin iptal talebinin ilk derece mahkemesince kabul edildiği, bu maddenin davalı şirket vekili tarafından istinaf konusu yapıldığı ve bu konudaki değerlendirmenin yukarıda ayrıntılı olarak yapıldığı, bu durumda davacıların istinafının 3,9,10,11,13. maddelere ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.3 nolu karar, faaliyet raporunun onaylanmasına ilişkin olup ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde belirtildiği üzere, kararın iptalini gerektiren bir hukuka aykırılık bulunmadğından, bu maddeye ilişkin davacı istinafının reddi gerekmiştir.9 nolu karar yönetim kurulunun seçimine ilişkindir. Gerek bilirkişi raporlarında gerekse ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde açıklandığı üzere kararın içeriği ve alınış şekli yönünden bir hukuka aykırılık bulunmadığından, bu maddeye ilişkin istinaf başvurusu reddedilmiştir. 10 nolu karar davacının genel kurulda özel denetçi atanması talebinin genel kurul tarafından reddine ilişkindir. Bu konuda ilk derece mahkemesinin kararında gösterilen gerekçeler benimsendiğinden, bu maddeye ilişkin iptal talebinin reddi gerekmiştir. 11 nolu karar yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ilişkindir. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesinde belirtildiği üzere huzur hakkı ödemesindeki artırımın makul olduğu, kâr transferi niteliği taşımadığı, kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılığının bulunmadığı kanaatine varıldığından, bu konuda ileri sürülen istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. 13 nolu karar şirket ana sözleşmesinin değiştirilmesine ilişkindir. Bilirkişi raporlarında vurgulandığı üzere kararın kanunda aranan nisaba uygun olarak alındığı, değişikliklerin Hazine Müsteşarlığının 20.02.2013 ve 08.08.2014 tarihli yazılı taleplerinin bir gereği olduğu, alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılığının bulunmadığı belirlenmiştir. Ayrıca ana sözleşmedeki kayıtlı tavan sermaye miktarının 100.000.000 TL’ye çıkarılması sermayenin doğrudan bu miktarda artırıldığı anlamına gelmez. Sadece yönetim kuruluna en fazla artırabileceği sermaye miktarı konusundaki sınırı gösterir. Nitekim yönetim kurulu bu karar üzerine sermaye miktarını yukarıda açıklandığı üzere 72.500.000 TL’ye çıkarmıştır. Bu sermaye artış kararının şirketin faaliyetlerinin bir gereği olduğu, yukarıda açıklanmış olup 13 nolu kararla ilgili iptal talebinin ilk derece mahkemesince reddine dair karar usul ve yasaya uygun görüldüğünden, davacıların bu maddeye yönelik istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. 25.05.2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan 3, 4, 5 ve 6 nolu kararların iptali istenmiştir. Bu kararlardan 5 nolu karar kârın dağıtılmamasına ilişkin olup ilk derece mahkemesince bu kararın iptaline karar verilmiş olduğundan davalı vekili tarafından istinafa konu edilmiş ve bu maddeye ilişkin değerlendirme yukarıda davalı vekilinin istinafı kapsamında yapılmıştır. Bu durumda davacı tarafın istinafı 3, 4 ve 6 nolu kararlara ilişkindir. 3 nolu karar bilanço kâr ve zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin olup, ilk derece mahkemesinin bu karara yönelik iptal talebini ret gerekçeleri isabetli bulunduğundan, bu maddeye ilişkin davacı istinafının reddi gerekmiştir.4 nolu karar yönetim kurulunun ibrasına ilişkindir. İbra kararı gerekli nisaplarla alınmış olup, içerik itibariyle de kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılık bulunmamaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere TTK’nın 436/2.maddesinde ibra oylamasında oydan yoksunluk sadece yönetim kurulu üyeleri için getirilmiştir. Bu hükmün genişletilerek ortaklara teşmili hukuken mümkün görülmemiştir. Yine yukarıda ilgili bölümde açıklandığı üzere davalı şirket ortağı … A.Ş.’nin oydan yoksunluğu söz konusu olmadığından, davacılar vekilinin bu maddeye ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.6 nolu karar bağımsız denetim şirketinin seçilmesine ilişkindir. Bağımsız denetçi atanması genel kurulun takdirinde olan bir husustur. Kararın gerekli nisapla alındığı, içerik olarak kanuna, ana sözleşmeye ve objektif iyi niyet kurallarına aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığından davacılar vekilinin bu maddeye ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Ayrıca, istinaf aşamasında davadan feragat eden davacı … hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1-2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda asıl ve birleşen davalar yönünden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, asıl ve birleşen davalar yönünden davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak ve davacı İlker Halaç’ın feragati de dikkate alınarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;I- Davacılar vekilinin istinaf başvurusu yönünden:1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca asıl davada davacıların ve birleşen davalarda davadan feragat eden … dışındaki davacıların istinaf başvurularının esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Davacılar tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına.II-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: Asıl ve birleşen davalar yönünden davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak ve davadan feragat eden davacı…ç’ın feragati de dikkate alınarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; A-Asıl davada:1-Davanın reddine,2-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan harçtan peşin yatırılan 25,20 TL harcın mahsup edilerek bakiye 29,20 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından sarfedilen 3.436,00 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,6-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avanslarının, karar kesinleştiğinde iadesine, B-Birleşen Bakırköy 7. ATM’nin 2014/849 E sayılı davasında:1-Davacı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine,2-Davacı … yönünden davanın reddine,3-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan peşin yatırılan 25,20 TL harcın mahsup edilerek bakiye 29,20 TL harcın davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı ….’tan alınarak davalıya verilmesine,6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı ….’dan alınarak davalıya verilmesine,7-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avanslarının, karar kesinleştiğinde iadesine, C-Birleşen Bakırköy 4. ATM’nin 2015/411 E sayılı davasında:1-Davacı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine,2-Diğer davacılar yönünden davanın reddine,3-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan harçtan peşin yatırılan 25,20 TL harcın mahsup edilerek bakiye 29,20 TL harcın davacılardan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafından sarfedilen 109,00 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı … alınarak davalıya verilmesine,7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılar … alınarak davalıya verilmesine,8-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avanslarının, karar kesinleştiğinde iadesine, 9-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; 35,90 TL peşin maktu istinaf harcının talep halinde davalı tarafa iadesine,b-Davalı tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, c-Artan gider avanslarının, karar kesinleştikten sonra iadesine,10-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,11-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 02.07.2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.