Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1365 E. 2019/1548 K. 05.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1365
KARAR NO : 2019/1548
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2018/24 Esas – 2018/325 Karar
TARİHİ : 22/03/2018
DAVA : İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin olarak verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … Bank bünyesinde devren birleştirilen … Bank, … Bank, … Bank gibi bankaların yönetim ve denetiminin davacı Fon tarafından devir alınmasından sonra bu bankalarda bulunan hesapların Off Shore bankalarına havale edildiği iddiasıyla …Bank A.Ş. aleyhine davalar açıldığını, açılan davalarda hesaplardaki paraların banka dışına gönderilmediği, havale görünümü altında mevduat toplandığı gerekçesiyle açılan davaların kabul edildiğini, bu davalarda verilen kararlarla ilgili olarak TMSF tarafından … Bank’a çekince konularak ihtirazi kayıtla ödemeler yapıldığını, bu şekilde yapılan bir kısım ödemeler yönünden İstanbul 1. ATM’nde 2013/205 esas sayılı dava açıldığını, mahkemece verilen red kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu, dosyanın henüz karar düzeltme aşamasında olduğunu, farklı ödemelerden kaynaklanan icra takibi ile ilgili olarak açılan bir başka davanın ise İstanbul 2. ATM’nin 2014/1391 ve 2015/959 esas sayılı davalar açıldığını, bu şekilde yapılan ödemelerden hisse devir sözleşmesine dayanılarak TMSF’den talepte bulunulamayacağını, sözleşme hükümlerinin dava konusu ödemeleri içermediğini, davalının bu ödemelerden sorumlu olup, aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibine yapılan itirazın iptaline talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; TMSF ile … arasında 09/08/2001 tarihinde hisse devir sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin konusunu bankanın hisselerinin oluşturduğunu, sözleşmede tarafların hak ve yükümlülüklerinin açık şekilde belirlendiğinin, sözleşmenin taraflarının TMSF ve … olduğunu, davalı bankanın sözleşmenin tarafı olmadığını, bu nedenle müvekkili hakkında dava açılamayacağını, esas yönünden aynı sebebe dayanan emsal bir davada red kararı verildiğini, her ne kadar bu karar usul yönünden bozulmuş ise de gerekçelerinin doğru olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini ve ayrıca davacının, davalıya kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen ve istinaf başvurusuna konu edilen 22/03/2018 tarihli, 2018/24 Esas – 2018/325 Karar Karar sayılı kararında; “…İddia ve savunmanın kapsamına, yukarıda ayrıntılı şekilde ortaya konan elkoyma ve devir sürecine, sözleşme hükümlerine ve fiili uygulamalara göre; Bankalar Kanunu gereğince %100 hissesi TMSF’ye devredilen … A.Ş.’nin, 133.400.000.000 adet hissesinin tamamının TMSF tarafından …’a satışı ve devredilmesi hususunda 09.08.2001 tarihinde imza edilen Hisse Devir Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde … hisselerinin tamamının 9 Ağustos 2001 tarihinde … devredildiği, devir öncesi bağımsız denetim firması tarafından kesinleşmiş devir bilançosuna ilişkin düzenlenen 11.01.2002 tarihli raporun hem TMSF’ye hem de .. grubuna sunulduğu ve herhangi bir itirazda bulunulmadığı, düzenlenen raporda TMSF ile … arasında imzalanan sözleşmeye göre, bütün hukuki dava ve işlemlere ait risklerin TMSF tarafından üstlenildiği bilgisinin yer aldığı, sözleşmesinin 4.7 maddesinde, Banka’nın mevduatının üzerinde herhangi bir takyidatın bulunmadığı, Banka’nın asli borçlu, kefil, garantör ya da benzeri ad altında herhangi bir gerçek veya tüzel kişiye tahakkuk etmiş ve ödenmemiş başka borcu veya yükümlülüğünün bulunmadığı, 4.15 inci maddesinde yasal defterlere kaydedilmemiş herhangi bir borcunun, alacağının, taahhüt ve yükümlülüğünün bulunduğuna dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, sözleşmenin “V-Taahhütler” başlıklı 6. maddesinde yer alan 18 husus ile ilgili olarak TMSF tarafından münferiden veya müteselsilen …. Grubuna Taahhütte bulunulmuş olduğu, buna göre … A.Ş ve bünyesine dahil edilen diğer bankaların devir tarihinden önceki dönemine ilişkin olmak üzere, önceki ortakları tarafından açılmış ve açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların müşterileri tarafından açılmış açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların yöneticilerinin mevzuata aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle Banka’nın üçüncü kişilere karşı sorumlu olabileceği hallerden ve …’ın ve Banka’nın maruz kalabileceği her türlü davaları kapsadığı, sözleşme kapsamında … A.Ş. hisselerinin …. Grubuna devri sürecinde bilanço büyüklüğünün tamamını devredilmemiş olduğu, taraflar arasında uzlaşıldığı şekilde yeniden oluşturulan bilanço yapısının devri yoluna gidilmiş olduğu, off-shore mevduat yükümlülüğünün devir bilançosu içinde yer almadığı, Birleşik … A.Ş.nin hisse satışında esas alınan 10.08.2001 tarihli kesinleşmiş bilanço toplamının 2.013.412 YTL olduğu, bu bilançoda 133.4 milyar TL olan ve bu miktardan zararların mahsubundan sonra sermayenin sıfır olarak kabul edilmiş olduğu, mülkiyeti TMSF’ye ait 133,4 milyar nominal … A.Ş. hissesinin …’a satılmış olduğu, varlık satışının sözkonusu olmadığı, off shore mevduat hesabı sahiplerinin taleplerinin -bir kısmı mahkemelere sunulan dilekçelerle açıkça- TMSF tarafından üstlenilmiş olduğu, davacı TMSF tarafından alınan kararlar, mahkemelere sunulan yazılar ve 2012 yılından off shore hesaplarla ilgili olarak kaybedilen davalar kapsamında itirazi kayıtta bulunmaksızın … Bank A.Ş.ye davacı yanın ödemeler yapmış olduğu dikkate alındığında yapılan bu ödemelerin 09.08.2001 tarihli sözleşmenin “Taahhütler” kısmının 6.13 maddesine göre TMSF tarafından yerine getirilmiş olduğu, davacının yaptığı bu ödemelerin “banka hakim ortaklarının off shore hesaplara ilişkin nitelikli dolandırıcılık suçundan kaynaklanan eylemlerinden dolayı bankalara ve mudilere verdikleri zararlara ilişkin” olduğu, bu zararlar için 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17.maddesine göre (5411 md 110) davacı Fon tarafından banka hakim ortaklarına rücu edilerek tahsilatta bulunulmuş olduğu, böylece sözleşmede yer alan hususun fiili olarak da davacı tarafça kabul edilmiş olduğu, TMSF’nin külli halefiyeti söz konusu olduğundan devir öncesi gerçekleşen off-shore uygulamalarından kaynaklanan yükümlülüklerden sorumluluğunun devam ettiği, devir bilançosunda yer almayan borç ve yükümlülüklerden dolayı hisseleri devralan … ve davalı … Bank A.Ş.nin sorumlu olmayacağı, yukarıda alıntı yapılan emsal niteliğindeki Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2014/10149-2015/7641 sayılı Bozma Kararında sözü edilen “dava konusu alacakların devredilen veya devredilmediği iddia edilen aktiflerle ilgili olup olmadığı” hususu ile ilgili olarak, emsal bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere; TMSF tarafından yazılan 09.02.2012 tarihli yazıda da açıkça kabul edildiği gibi “off-shore hesapların …’a devredilen 10.08.2001 tarihli … bilançosunda yer almasının mümkün olmadığı, davalara konu hesaplarla ilgili olarak off-shore mudilerinden toplanan paraların kaydedildiği (308 ve 309 no’lu) hesaplarla ilgili olarak …’a bir varlık devrinin yapılmadığı”, off shore mevduat hesaplarının devir öncesinde … A.Ş.nin bilançosunda pasif tarafta yer aldığı, sözkonusu hesapların … Grubuna devredilen bilanço kalemleri arasında yer almadığı, … Grubuna devredilmeyen bilanço kalemleri arasında yer aldığı, böylelikle TMSF bünyesinde kaldığı, yukarıda alıntı yapılan çok sayıdaki iç yazışmayla durumun davacı tarafça kabul edildiği ve gereğinin de yapıldığı, TMSF tarafından off-shore mevduat hesapları ile ilgili olarak mudiler tarafından açılmış/açılacak davaların riskleri ile ilgili olarak Bankaların hakim ortakları ile protokoller imzalandığı ve rücuan kısmi tahsilatlar yapıldığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme kararının somut bir gerekçeye dayanmadığını, kararda somut gerekçe bulunmadığını, dava dilekçelerinin bir kısım bölümlerine kararında yer verdikten sonra hangi yasal ve hukuki gerekçelerle reddedildiğini belirtmeden yani somut bir gerekçe belirtmeden sadece iddianın yerinde olmadığı ifadesi ile iddialarını dikkate almadığını, mahkemenin dikkate almadığı iddia ve beyanlarımızın neden reddedildiğini açık somut, hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde gerekçelendirilmesi gerektiğini, davalarının konusunun teknik anlamda yerel mahkemece yeterince irdelenmediğini, hisse devir sözleşmesine esas olan varlık devrinin içeriğini ancak bilançolardan anlamanın mümkün olduğunu, bilançoların kapsadığı alanın, aynı zamanda tarafların borç ve yükümlülüklerinin de sınırını belirlediğini, TMSF ile … arasında imzalanan hisse devir sözleşmesi ve eklerinin ayrıntılı olarak irdelenmesi gerektiğini, sözleşmenin sadece 6/13 maddesinden ibaret olmadığını, ayrıca 6/13 maddesinin lafzının dayanak yapılması Borçlar Kanunu’nun genel prensiplerine de uygun düşmediğini, TMSF’nin hiçbir şekilde Off Shore ödemelerinden sorumlu olmadığını, TMSF ve … Bank A.Ş ( …) arasında yapılan hisse devir sözleşmesinde yer alan ve doğacak her türlü borçtan TMSF’nin sorumlu olacağına ilişkin hükümlerin, başka bir tüzel kişilik olan … Ltd. Şirketlerindeki Off Shore hesaplardan doğacak borçları da kapsadığı şeklinde yorumlanmasının mümkün olmadığını, TMSF’nin yargısal muafiyetlerden yararlanmak amacıyla davaları takip etmesinin borçların üstlenildiği şeklinde değerlendirilemeyeceğini, ayrıca bu üstlenmenin bir ikrar anlamına da gelmediğini, kendi serbest iradesi ile talimat veren Off Shore müşterilerinin, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararında dolandırılan/yanıltılan olarak belirtilen kişiler olmadığını, 09/08/2001 tarihli hisse devir sözleşmesinin lafzi yorumu tek başına sözleşmenin yorumlanmasında esas alınamayacağını, … ile … Bank arasında yapılan ve davaya konu 09/08/2001 tarihli hisse devir sözleşmesiyle ilişkili olan 18/06/2007 tarihli olduğu söylenen hisse devir sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmediğini, mahkeme kararının bilirkişi incelemesi yapılmaksızın tesis edildiğini, davalarının haksız ve usule aykırı olarak reddi yasaya uygun olmadığından, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından, müvekkili TMSF ve … arasında yapılan hisse devir sözleşmesinde yer alan ve doğacak her türlü borçtan TMSF’nin sorumlu olacağına ilişkin hükümlerin, off shore hesaplardan doğacak borçları da kapsadığı şeklinde yorumlanamayacağını ileri sürerek 19.01.2015-31.12.2015 tarihleri arasında davalıya itirazi kayıtla yapılan ödemelerden, talimatı olmayanlar hariç tutularak hesaplanan alacağın davalıdan tahsili için yapılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarnıca iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesi istemli açılan davada, mahkemece davanın reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacının istinafı usul ve esasa yöneliktir.Davacı vekili, mahkeme kararının somut bir gerekçeye dayanmadığını, dava konusunun teknik anlamda yeterince incelenmeyip, bilirkişi incelemesi yapılmaksızın ve rapor alınmaksızın hüküm kurulduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece TMSF ile … arasında 09.08.2001 tarihli sözleşme hükümleri, TMSF’nin Off Shore davaları ile ilgili aldığı kararlar ve fiili uyugulamaları değerlendirilerek ve tarafları aynı olup benzer uyuşmazlık yönünden 2014/1391 E sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi kurulu ek ve kök raporları dosya kapsamına alınarak ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/10149 esas ve 2015/7641 karar sayılı ve 25.05.2015 tarihli taraflar arasındaki benzer uyuşmazlıkta verdiği bozma karar içeriğine dayanarak sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan taraflar arasındaki çekişme iddia ve savunmanın dayandığı vakıaların farklı olmasından değil, mevcut ve uygulanan bir sözleşmenin hukuki yorumundan kaynaklanmakta olup, mahkemece karar verilirken hukuki değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiştir. HMK’nın 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesi de gözetildiğinde davacı vekilinin, usule ilişkin bu yöndeki istinaf nedeniyerinde görülmemiştir.
Davacı vekili, davacı tarafından tamamı davacıya ait … A.Ş. hisselerinin 09.08.2001 tarihinde dava dışı …’a satıldığını, daha sonra … A.Ş.’nin … A.Ş.’ye iltihak ederek onunla birleştiğini ve en sonunda dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim … Bank N.V. isimli şirkete 18.06.2007 tarihinde satıldığını açıklayarak, bu sözleşmenin de celp edilip incelenerek değerlendirme yapılması gerektiğini, ancak mahkemece bu talep karşılanmadan ve dava yeteri kadar aydınlatılmadan eksik tahkikatla karar verildiğini belirtmektedir. Davacı TMSF, davalı … Bank A.Ş.’nin husumet itirazı ileri sürülen cevabına karşı vermiş olduğu 18/10/2016 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde, davalı … Bank A.Ş.’nin husumete ilişkin itirazlarının yersiz olduğunu belirtmiş, mahkemece de ön inceleme duruşmasında davalı tarafın husumet itirazı reddedilerek yargılamaya devam olunmuş, dava da husumet yokluğu nedeninden sonuçlandırılmamıştır. Bu şekilde davacının talebine konu olan sözleşmenin getirtilme sebebi de konusuz kalmıştır. Davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazının incelenmesine gelince, bunun için öncelikle taraflar arasındaki çekişmesiz ve çekişmeli hususların kısaca hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.Tarafları aynı olan benzer uyuşmazlıkta Yargıtay 19. HD 2018/2249 E- 2019/4543 K sayılı, 30.09.2019 tarihli kararında da ayrıntılı şekilde irdelendiği üzere; … A.Ş.’nin 22.12.1999 tarihinde TMSF bünyesine alındığı ve TMSF bünyesinde bulunan … A.Ş., … A.Ş., .. Bankası A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin 19.02.2001 tarihinde … A.Ş. ile devren birleştirildiği, sonra tamamı TMSF’na ait … A.Ş. hisselerinin 09.08.2001 tarihli hisse devir sözleşmesi ile …’a satıldığı, daha sonra … A.Ş.’nin Oyakbank A.Ş.’ye iltihak ederek onunla birleştiği ve en sonunda dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim … Bank N.V. isimli şirkete 18.06.2007 tarihinde satıldığı ve bunu takiben … A.Ş.’nin ticaret ünvanının 07.07.2008 tarihinde … Bank A.Ş. olarak değiştirildiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.Taraflar arasında yine davacı TMSF ile dava dışı … arasında … A.Ş. hisselerinin devri konusunda imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmenin varlığı hususunda da bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki çekişme, Off Shore hesapları sahipleri tarafından …. Bank A.Ş. aleyhine açılan davaların banka aleyhine sonuçlanması üzerine, banka tarafından hesap sahiplerine ödenen paraların, davacı TMSF ve dava dışı … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmede yer alan üçüncü kişi lehine şart gereğince, TMSF tarafından ihtirazi kayıtla … Bank A.Ş.’ye ödenmesinden sonra, bu paraların TMSF tarafından … Bank A.Ş.’den geri alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu ödemelerin davacı TMSF tarafından davalı … Bank A.Ş.’ye yapılmış olması nedeniyle davalının pasif dava ehliyeti bulunduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır.Taraflar arasındaki çekişmenin esasının çözümlenmesi için aşağıdaki hususların gözden geçirilmesi gerekmektedir: Davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli bu hisse devir sözleşmesinde, sözleşmenin konusu şöyle açıklanmıştır:“II. SÖZLEŞME’NİN KONUSU MADDE 2 İş bu Sözleşmenin konusu, Bankalar Kanunu gereğince % 100 hissesi TMSF’na intikal eden Sümerbank A.Ş.’nin, sermayesini teşkil eden ve her biri 1000.-TL nominal değerli toplam 133.400.000.000 (yüzotuzüçmilyardörtyüzmilyon) adet hissesinin TMSF tarafından …’a satışı ve devredilmesidir.” Bu sözleşmenin taahhütler kısmının ilgili bölümü de şöyledir:“V- TAAHHÜTLER MADDE 6 TMSF ve BANKA, münferiden veya müteselsilen OYAK’a aşağıda yer alan hususları taahhüt ederler.6.13 Dava, Takip, Soruşturma ve Benzeri İhtilaflar. Banka’nın Devir Tarihinden önceki döneme ait olmak kaydı ile:i. BANKA’nın ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların TMSF’na devrinden önceki ortakları tarafından açılmış ve açılabilecek davalar,ii. BANKA ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların müşterileri tarafından açılmış açılabilecek davalar, iii. BANKA ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların yöneticilerinin ilgili eylem ve işlemlerinde mevzuata uymamaları nedeni ile BANKA’nın üçüncü kişilere karşı sorumlu olabileceği hallerden,iv. Vergi, resim ve harçlardan kanuni ödeme süresinde ödenmemiş olanlar ile vergi, resim ve harçların her türlü ceza, faiz ve zamları ile benzerlerinden,v. …’ın ve BANKA’nın maruz kalabileceği her türlü taleplerden, doğacak tüm yükümlülükten ve bunlara ilişkin olarak mahkemelere intikal etmiş bulunan dava, takip ve benzeri işlemlerin sonuçlarından, masraflar da dahil olmak üzere, TMSF sorumludur. BANKA, bu dava, takip ve talepleri TMSF’na beş iş günü içinde bildirecek ve bu tür davaları Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uyarınca TMSF’na ihbar edecektir. BANKA ihbar tarihine kadar dava ve takipleri iyi niyetle yürütecektir. Banka alacakları tarafından Devir Tarihi öncesi döneme ilişkin açılmış bulunan veya açılabilecek olan davalar ve BANKA’nın devrini ilgilendirecek şekilde, devir sonrasında çıkarılabilecek her türlü yasanın makable şamil hükümlerinden doğabilecek sorumluluklar yukarıda belirtilen hükümlere tabi olacaktır. TMSF bu hususlardaki sorumluluğunu peşinen kabul eder.” Görüldüğü gibi bu sözleşme davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış olmakla birlikte, anılan bu sözleşmenin 6.13. maddesiyle bir anonim şirket olarak hisseleri taraflar arasında satışa konu olan ancak kendisinin taraflardan ve satışa konu hisselerinden bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği bulunan … A.Ş. lehine, sözleşmenin hisse senedi satıcısı TMSF tarafından yerine getirilmek üzere bazı haklar tanınmıştır. Sözleşmeler, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince, kural sadece sözleşmenin tarafları hakkında hükümler içerebilirler. Ancak bunun bir istisnası olarak sözleşmelerin, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler lehine hükümler taşıması mümkündür. Buna başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilir. Bu husus, sözleşmenin imzalandığı 09.08.2001 tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 111. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: “C)BAŞKASI LEHİNE ŞART I. Umumiyet İtibariyle Madde 111. Kendi namına akit yapan bir kimse, üçüncü şahıs lehine bir borç şart etmiş ise, o borcun ifasını talebetmek hakkını haizdir. Üçüncü şahıs veya o borçta üçüncü şahsa halef olanlar dahi, iki tarafın niyetine veya örf ve âdete tevafuk ettiği takdirde, borcun ifasını şahsan talebedebilirler. Bu takdirde üçüncü şahıs veya onu istihlaf edenler bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya beyan ettiklerinden itibaren alacaklının borçluyu ibraya hakkı kalmaz.”Aynı husus daha sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 129. maddesinde de şu şekilde tekrarlanmıştır: “C. Üçüncü kişi yararına sözleşme I. Genel olarak MADDE 129- Kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.” Davacı TMSF ile dava dışı … aralarında imzaladıkları 09.08.2001 tarihli bu sözleşme ile kendi aralarındaki hisse devrinin yanında hisselerin ait olduğu ve ayrı bir tüzel kişiliği bulunan … A.Ş. isimli üçüncü kişi lehine başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilen yolla bazı haklar oluşturmuşlardır. Bu üçüncü kişi, daha sonra ayrı bir tüzel kişi olan … A.Ş.’ye bütün hak ve borçlarıyla birlikte iltihak ederek birleştiğinden, bu sözleşmedeki hakkın halefi de … A.Ş. olmuştur. … A.Ş. daha sonra ticari unvanını değiştirerek … Bank A.Ş. ismini almışsa da ticari unvan değişikliği haklarda ve borçlarda hiçbir değişiklik meydana getirmeyeceğinden, anılan sözleşmedeki üçüncü kişi artık davalı … Bank A.Ş. olmaktadır.Somut olayda TMSF ile …. arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmedeki üçüncü kişi olan … Bank A.Ş., bu sözleşmede kendisine tanınan bu hakkı kullanmak istemiş ve kullanmıştır. Üçüncü kişinin bu hakkını kullanmasından sonra, davacı TMSF’nin bu sözleşmenin diğer tarafı … yeni bir sözleşme yaparak bile sorumluluktan kurtulabilmesi mümkün değildir. Bu hususta 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 111/2 maddesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 129. maddesinin son cümlesi çok açıktır.Davacı TMSF davasını 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayandırmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi metni şöyledir: “D)AKİTLERİN TEFSİRİ MUVAZAA Madde 18 – Bir aktin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.”Aynı husus daha sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde de şu şekilde tekrarlanmıştır: “D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı oldğu savunmasında bulunamaz.”Görüldüğü gibi bu madde metinlerinin ikinci fıkraları, davacı TMSF’nin davasını dayandırdığı iddiasını, sözleşmeyle hak sahibi olan üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri sürmesini engellemektedir. Bu kanuni düzenlemeler ve davalı üçüncü kişinin yararlandığı davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış 08.09.2001 tarihli sözleşme içeriğine göre yerel mahkemece verilen kararın isabetli olduğu anlaşılmış ve davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Bu itibarla dosyadaki yazılara, mahkemece TMSF ile … kurumu arasında 09.08.2001 tarihli sözleşme hükümleri, TMSF nin Off Shore davaları ile ilgili aldığı kararlar ve fiili uyugulamaları değerlendirilerek ve tarafları aynı olup benzer uyuşmazlık yönünden 2014/1391 E sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi kurulu ek ve kök raporları dosya kapsamına alınarak ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/10149 esas ve 2015/7641 karar sayılı ve 25.05.2015 tarihli taraflar arasındaki benzer uyuşmazlıkta verdiği bozma kararı içeriğine dayanarak hüküm verilmiş olmasına, tarafları aynı olan benzer uyuşmazlıkta Yargıtay 19. HD 2018/2249 E 2019/4543 K 30.09.2019 Tarihli kararı ışığında delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususlara göre davacı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı Kurum harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, 4-İstinaf eden davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürünce taraflara tebliğine,6-Dosyanın, kararın kesinleşmesinden sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda temyizi kabil olmak üzere ve oybirliğiylekarar verildi. 05.12.2019