Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1353 E. 2019/1296 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1353
KARAR NO : 2019/1296
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/929 Esas – 2018/462 Karar
TARİHİ: 31/05/2018
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının, müvekkil şirketin corner alıcı bayisi olduğunu ve davalıya fatura karşılığında ürün satıldığını, mevcut ticari ilişki çerçevesinde müvekkil şirketçe, davalı tarafından talep edilen ürünlerin ve faturaların davalıya teslim edildiğini, buna rağmen davalının borcunu ödemediğini ve aleyhinde yapılan ilamsız icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ile alacaklı olduğunun ispat edileceğini, davalının itirazında HMK’ya atıf yaptığını, yetki itirazında bulundunu ve yetkili yer icra dairesinin davalının ikamet adresi olduğunu ileri sürdüğünü, 6098 sayılı TBK’nın 89. maddesinin 1. fıkrasında açıkça: “Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir” hükmü uyarınca yetki itirazının haksız ve hukuka aykırı olup reddedilmesi gerektiğini belirterek, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline ve %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davanın yetkili mahkemede açılmadığını, 6100 sayılı HMK’nın 6. maddesi uyarınca yetkili mahkemenin davalının yerleşim yeri mahkemesi olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuş, esas yönünden ise davacının talep ettiği paranın tamamıyla haksız kazanç elde etmeye yönelik olduğunu, davacının alacağının 22/09/2014 tarihli faturadan başlamak üzere 13 adet sıra numaralı faturalardan kaynaklandığını, ekte sunulan müvekkil tarafından 24/06/2015 tarihinde 30.000 TL, 25/11/2014 tarihinde 4.600 TL davacı tarafa ödendiğini, alacağın kabul edilmediğini, 13 faturaya dayanan alacak talebinin dayanaksız olduğunu, talep edilen 13 fatura toplandığında talep edilen alacak miktarından farklı bir meblağ ortaya çıktığını, dosyaya sunulan iki faturanın toplam miktarının 3.443,69 TL olduğunu, ancak davacı tarafın iki fatura için 6.632,3 TL haksız talepte bulunduğunu, 419,95 TL’lik irsaliyeli faturanın müvekkili şirkete hiçbir şekilde tebliğ edilmediğini, müvekkili şirketin bağlı olduğu Silopi Vergi Dairesi ve muhasebe kayıtları üzerinde yapılacak uzman bilirkişi incelemesi ile müvekkil şirketin borçlu olmadığının ortaya çıkacağını, müvekkilinin alacaklı olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 31/05/2018 tarihli, 2016/929 Esas – 2018/462 Karar sayılı kararında; “…22/09/2017 tarihli mali müşavir kök bilirkişi raporunda davalı … ilgili dönem ticari defterlerinin incelendiğini, … Mağazacılık şirketinin yapılan tüm mal alımları gerçeği yansıttığını, 2013 yılından 2015 yılına ait tüm mal alış faturaları seri numaraları, tutarları ve tarihleri itibariyle listelendiğini, bu listeye bakıldığında Kdv dahil 103.502 TL tutarında mal alımı yapıldığı görüldüğünü, bu alınan mallara yapılan ödemeler ise gerek banka dekontları ve gerekse … Mağazacılık şirketinin cari ödeme listeleriyle kıyaslanmış olduğunu, 84.600 TL ödeme yapıldığının anlaşıldığını, aradaki fark olan 18.902 TL ödeme ile ilgili bir kayıt ve ödeme aracına rastlanılmadığını, sonuç itibariyle … borçlu olduğu yapılan belge ve defter inceleme çalışmasıyla tespit edilmiş bu rapora karşı davalı tarafça … hesaptan yapılan havalenin raporda değerlendirilmediğine ilişkin itiraz sonucunda aynı bilirkişi tarafından sunulan 16/01/2018 havale tarihli ek raporda davalı … ilgili dönem ticari defterlerinin incelenmesi neticesinde davacı … yapılan tüm mal alımlarının gerçeği yansıttığı 2013-2015 yılları arasındaki tüm mal alış faturaları, seri numaraları, tutarları ve tarihleri listelenerek hesap yapıldığında KDV dahil 103.502 TL tutarında mal alımı yapıldığı, davalının itirazında belirttiği ticari ilişkinin sonunda 24/06/2015 tarihinde ödediği 30.000 TL’nin kök raporda değerlendirildiği, davacı tarafın cari hesaplarında da 84.600 TL ödemenin yapıldığının tespit edildiği, 30.000 TL lik ödeme dekontunun içeriğinde 07/03/2014 tarihinde … teminat mektubu karşılığında verildiği bu teminatın borç karşılığı olarak 24/06/2015 tarihinde ödemesi yapılarak düşüldüğü ancak aradaki fark 18,902 TL ödemeyle ilgili kayda ve ödeme aracına rastlanmadığının tespit edildiği anlaşılmakla davalı … bu miktar kadar borçlu olduğu belirlenmiş ancak taleple bağlı kalınarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Her ne kadar kısa kararda sehven 18.901,96 TL üzerinden kabul kararı verilmiş ise de davacı tarafından harca esas değeri 15.901,00 TL olarak gösterilerek bu şekilde davanın açılmış olması nedeniyle gerekçeli kararda bu maddi hata ‘8’ rakamı yerine ‘5’ rakamı yazılarak 15.901,00 TL olarak düzeltilmiştir. ” gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün…. esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin 15.901,00 TL üzerinden devamına, 15.901,00 TL’ye takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, 15.901,00 TL’nin %20’si oranında olan 3.180,20 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının, davacı şirketin corner alıcı bayisi olduğunu, bu kapsamda davalı yanın, müvekkili şirket ile arasındaki ticari ilişki çerçevesinde müvekkili şirketten fatura karşılığı ürün aldığını, mevcut ticari ilişki çerçevesinde müvekkili şirketçe, davalı tarafından talep edilen ürünlerin davalıya teslim edildiğini, bu ürünlere ilişkin faturaların da davalıya tebliğ edildiğini, buna rağmen davalı borcu ödemekten imtina ettiği gibi 18.901,96 TL alacak için başlatılan icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini, davalı tarafın yapmış olduğu itirazda hiçbir gerekçe belirtmeksizin borca itiraz ettiğini bildirdiğini, bununla birlikte haksız bir şekilde yetki itirazında da bulunulduğunu, mahkemece yürütülen yargılama sonucunda 20/04/2018 tarihli karar ile haklı davalarının kabulü ile itirazın iptaline, takibin 15.901,00TL üzerinden devamına karar verildiğini, mahkemece davalarının kabulüne karar verilmiş olsa da takibin devam ettirildiği tutar konusunda haksız ve hukuka aykırı bir karar verildiğini, 09/09/2016 tarihli dava dilekçelerinde harca esas değer olarak 18.901,96TL gösterildiğini, dava konusunun, icra takip tutarı olan 18.901,96 TL iken başkaca bir tutarın harca esas değer olarak gösterilmesinin söz konusu olmadığını, dosyada mübrez tevzi formunda ise harca esas değerin 15.901,00 TL gösterildiğini, gerekçeli kararda belirtildiği gibi bir maddi hata yapılmış ise maddi hatanın memur tarafından yapıldığını, zira dava dilekçesi üzerinde yer alan harca esas değerin açık olduğunu, mahkemece verilen davanın kabulü ile itirazın iptali kararının yerinde olduğunu, ancak itirazın iptaline karar verilmiş iken takibin 18.901,96 TL üzerinden değil de 15.901,00 TL üzerinden devamına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, eksik harçların yatırılması yönünden kararın icrası akabinde, icra takibinin 18.9001,96 TL üzerinden devam ettirilmesi ile bu tutar üzerinden takip tarihi itibariyle avans faizi uygulanmasına karar verilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, dava dilekçesindeki değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, ticari satımdan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılmış olan ilamsız icra takibine vakı itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, kısa kararla gerekçeli karada çelişki oluşturulmuş, bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde harca esas değeri 18.901,96 TL olarak göstermiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu tefhim edilen kısa kararda “…Davanın kabulüne, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E sayıl takip dosyasında yapmış olduğu itirazın iptaline, takip tarihi itibariyle 18.901,96 TL üzerinden devamına…” denilmişken, sonradan yazılan gerekçeli kararda ise “…Davanın kabulüne, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E sayıl takip dosyasında yapmış olduğu itirazın iptaline, takip tarihi itibariyle 15.901,96 TL üzerinden devamına…” denilmiştir. HMK’nın 294 vd. maddesinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açık yargılamada belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça gösterilmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır (Yargıtay 11.HD 2017/4371 E 2019/4071 K 22.05.2019 T. Aynı dairenin 2019/639 E 2019/1537 K 25.02.2019 T.).Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin açık yargılamada tefhim ettiği kısa kararla, sonradan yazdığı gerekçeli karar arasında farklılık bulunduğundan, ilk derece mahkemesinin kararı istinaf denetimine elverişli bir karar değildir. Bu nedenle ilk derece mahkemesi kararında delillerin değerlendirilerek gerekçeli bir karar verdiğinden söz edilemez. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılarak dava dosyasının mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine,4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/10/2019 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.