Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1318 E. 2019/1297 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1318
KARAR NO : 2019/1297
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2015/988 Esas – 2018/571 Karar
TARİHİ: 23/05/2018
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin … Tic. A.Ş. ile ticari ilişki kurduğunu, bu ticari ilişki içerisinde adı geçen şirkete bir kısım mallar satılarak teslim edildiğini, yapılan ödemelerin ticari defterlere işlendiğini, ticari ilişkinin 2013 Ekim ayı sonuna kadar devam ettiğini, … A.Ş.’nin, müvekkil şirketten satın almış olduğu malların 31.534.34 TL’lik kısmının bedelini ödemediğini, ödeme yapılması için şifahi görüşmeler yapılmasına rağmen borcun ödenmediğini, bunun üzerine borçlu hakkında icra takibi başlatılmasına karar verildiğini, .. A.Ş.’nin unvanının 13.08.2013’de … Tic. A.Ş. olarak değiştirildiğini, daha sonra … Tic. A.Ş. (devralan) birleştirilmesine karar verildiğinin (16.11.2013 tarih ve 8437 sayılı T.Sicili Gazetesi) görüldüğünü, bu birleşme ile …A.Ş.’nin tüm aktif ve pasiflerinin davalı uhdesine geçtiğini, müvekkili şirkete olan borcun da birleştirilme ile davalıya devredildiğini, alacaklarının tahsili için İstanbul … İcra Md. … E. sayılı dosya ile davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, müvekkili şirketin davalıdan alacaklı durumda olduğunu, ticari defterleri üzerinde yapılacak incelemede, itirazın kötü niyetli olarak müvekkili şirket alacağının tahsilini geciktirmek kastı ile yapıldığının ortaya çıkacağını iddia ederek; davalının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itirazının iptali ile takibin devamına, davalının asıl alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına mahkumiyetine, yargılama giderleriyle vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacı ile müvekkili şirket arasındaki ticari ilişkinin karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamaları ile kurulmuş olup, uzun yıllar süregelen ticari ilişkinin, müvekkil bakımından yazılı ve sözlü mutabakatlara ve hem sektörel bazda, hem de taraflar arasında oluşmuş teamüle uygun yürütüldüğünü, davacının müvekkili şirket uhdesinde tutulan cari hesap ekstresine göre bir alacağı bulunmamakta olup, müvekkil şirketin ise davacı ile devam eden ticari ilişki kapsamında sözleşmeye ve/veya teamüle uygun faturalar düzenlediğini ve bu faturaları davacıya tebliğ ettirdiğini, dosya kapsamında davacının müvekkil şirket tarafından tanzim edilen hangi faturaları defter ve kayıtlarına işlemediği ve/veya hangi faturaların müvekkil şirket tarafından kayıtlara alınmadığı tespit edilememekte ise de süregelen ticari ilişkide haksız yere müvekkil şirketi borçlu addettiği anlaşılmakta olduğunu, davacı tarafça, müvekkil şirket tarafından ödenmediği iddia olunan mal bedeline ilişkin faturaların birer sureti taraflarına tebliğ edilmediği gibi dosya kapsamından da anlaşılamadığından, bu aşamada beyanda bulunulmamakla birlikte, müvekkil şirket defter ve kayıtları üzerinde marketçilik alanında uzman bilirkişilerin de bulunduğu heyet tarafından yapılacak inceleme ile de sabit olacağı üzere, müvekkil şirket uhdesinde tutulan cari hesap ekstresine ve sair kayıtlanna göre davacıya bir borcu bulunmadığını, davacının varlığını iddia ettiği alacak miktarının likit olmadığından, davacı tarafından talep edilen icra inkar tazminatının reddi gerektiğini, savunarak; davacının haksız mesnetsiz davasının reddine, davacının davada red olunacak meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 23/05/2018 tarihli, 2015/988 Esas – 2018/571 Karar sayılı kararında; “…Uyuşmazlık, davacnını cari hesap veya açık hesaptan kaynaklanan alacağının mevcut olup olmadığı, taraf defterlerindeki mutabakatsızlık kaynağının hangi hususlardan kaynaklandığı noktasında toplanmıştır.Bu amaçla tarafların ticari defterlerinde yaptırılan inceleme neticesinde, davalı defterlerinde davacı hesabına borç olarak kaydedilen toplam 29.89,34 TL tutarlı faturaların mutabakatsızlığı oluşturduğu anlaşılmıştır.Davalı tarafından ‘açılış ürünleri’ konulu 31/10/2011 tarihli 9.632,58 TL tutarlı faturanın davacı kayıtlarında yer almadığı, faturanın davacı tarafından 24/11/2011 tarihli ihtarname ile iade edildiği, 31/05/2011 tarihli 4.720,00 TL bedelli, 26/08/2011 tarihli 2.360,00 TL tutarlı, 26/12/2011 tarihli 13.116,76 TL tutarlı faturaların davacıya tebliğ edildiğine, fatura konusu hizmetin davacıya sunulduğuna dair kayıt ve benzeri belge ibraz edilemediği, davalı kayıtlarında davacının toplam 29.829,34 TL dayanaksız olarak borçlu göründüğünü, bu sebeple davacının davalıdan 29.829,34 TL alacaklı olduğu…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına vaki itirazlarının 29.829,34 TL yönünden iptaline ve takibin bu miktar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit ve itiraz haksız olduğundan, alacağın %20 oranında hesaplanan 5.965,86 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosya kapsamında yapılan yargılama safahatına göre, dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verildiğini ve bilirkişi tarafından 30.05.2017 tarihli raporun düzenlendiğini, söz konusu raporun taraflarına tebliğ edildiğini, 31.05.2017 tarihli celsede, mahkeme tarafından ara karar oluşturulmak sureti ile “dosyanın önceki Bilirkişiye tevdii ile dosyadaki delil durumuna göre davacının talep edebileceği cari hesap alacağının rapor edilmesinin istenilmesine…” karar verildiğini, anılan rapora karşı itirazlarını içeren dilekçe 09.06.2017 tarihinde dosya kapsamına sunulmuşsa da mahkeme tarafından, taraflarına raporun tebliğ edildiği celse olan 31.05.2017 tarihli celsede verilen 3 no’lu ara karar gereği, dilekçeleri kapsamındaki itirazlarının incelenmeksizin 14.05.2018 tarihli ek rapor düzenlendiğini, söz konusu ek raporda bir kısım belge ve bilginin müvekkili şirketçe dosya kapsamına sunulması halinde ilave inceleme yapılabileceğinin, sağlıklı bir inceleme yapılabilmesi için de taraflarınca cevap dilekçesinde talep edilen “marketçilik alanında uzman” bir bilirkişinin dosyaya atanmasının uygun olacağının açıkça bildirildiğini, 14.05.2018 tarihli ek raporun 21.05.2018 tarihinde taraflarınca tebellüğ edildiğini, mahkemenin taraflarına tebliğe çıkarılan tebligat zarfında “Bilirkişi raporuna HMK. 281. maddesi gereğince tebliğ tarihinde itibaren iki hafta içinde itiraz etmediğimiz takdirde bilirkişi raporuna itiraz etme hakkından vazgeçmiş sayılacağınız ihtar ve tebliğ olunur. ” şerhi bulunduğunu, anılan şerhe havi ve içeriğinde bilirkişi ek raporunun yer aldığı tebligatın taraflarına tebliğ edilmesinin hemen akabinde, 23.05.2018 tarihli celsede söz konusu ek raporun taraflarına 21.05.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, rapora beyan sürelerinin henüz dolmadığından ek rapora yasal süre içinde beyan- itiraz dilekçelerini sunacaklarını mahkemeye sözlü olarak ifade edilmiş ise de taraflarına yasa ile verilmiş süre kullandırılmaksızın, mahkemece hüküm ihdas edildiğini, süre taleplerinin reddine ilişkin verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece iki haftalık yasal süre içinde beyanda bulunma haklarının ortadan kaldırılmadığını ve fakat itirazlarının değerlendirilme şartlarının, kurulan ara kararla ortadan kaldırıldığını, bilirkişi kök raporunda zaten esasa ilişkin olarak bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığını, nitekim anılan rapor kapsamında dahi davacının 2013 yılı envanter defterlerinin boş olup hiç işlenmediği, yine davacının 2010- 2014- 2015 harici yıllara ilişkin defterlerinin (yevmiye ve envanter) kapanış tasdiklerinin mevcut olmadığının tespit edildiğini, bu anlamda usulüne uygun tutulmadığı ve lehine delil vasfına haiz olmadığının ifade edildiğini, davacı şirketin yasal defterleri mevzuata ve hukuka uygun olmadığından lehine delil teşkil edebilmesi mümkün değilken, müvekkili şirket defter ve kayıtlarının ise mevzuata, hukuka ve taraflar arasındaki sözleşmelere uygun olarak düzenlendiğini ve açılış, kapanış tasdiklerinin zamanında yaptırılmış olduğunu, huzurdaki davaya konu cari hesap ilişkisinin tespiti ve ihtilafın çözümünde tek ispat vasıtası olduğu söz konusu kök raporda açık olduğunu, ancak tespitlerin varlığına rağmen mahkeme ek rapor tanzimi için verdiği ara kararında “….dosyadaki delil durumuna göre davacının talep edebileceği cari hesap alacağının rapor edilmesinin istenilmesine…” kararını verdiğini, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve usuli eksiklikler tamamlanarak davanın reddinine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından cari hesap alacağının tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemli dava açıldığı, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilince ek rapora tebliğ ile verilen beyan ve itiraz süresi dolmadan, mahkemece yargılamanın basit usule tabi hale geliği gerekçesiyle, bu yöndeki talepleri karşılanmaksızın hüküm kurulduğu ileri sürülmüştür. Gerçekten de mahkemece ek raporun 16.05.2018 tarihli duruşma ara kararıyla davalı vekiline tebliğine karar verilmiş, çıkarılan tebligata HMK’nın 281. maddesi uyarınca meşruhat verilmiştir. HMK’nın 281. maddesindeki süre kanuni süre olup, kanunda tayin edilen bu süre HMK’nın 90/1. maddesi uyarınca hakim tarafından kısaltılamaz. Davanın basit usule tabi olması sonuca etkili değildir. Hüküm duruşmasının ise rapora beyan süresi dolmadan yapıldığı gözetildiğinde, davalının HMK’nın 27. maddesindeki hukuki dinlenilme hakkı gözetilmeksizin yargılamanın sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.Kaldı ki mahkemece hükme dayanak alınan bilirkişi ek raporunda davalının uyuşmazlık konusu dört fatura yönünden eksik belgeleri tamamlaması halinde yeniden ilave değerlendirme yapılabileceği ve ayrıca ihtilafın sağlıklı değerlendirilebilmesi için marketçilik alanında uzman sektör bilirkişisinin heyete dahil edilmesinin gerekli olacağı belirtilmiştir. Gerek HMK’nın 27. maddesi kapsamında davalının hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmiş olması gerekse bilirkişi raporu içeriği kapsamında hükme dayanak alınan raporun esasa etkili deliller toplanmadan düzenlenmiş oluşu dikkate alındığında, davalı vekilinin esasa dair diğer istinaf başvuru nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR :Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine,4-Davalı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/10/2019 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.