Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1311 E. 2019/1298 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1311
KARAR NO : 2019/1298
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/1277 Esas – 2018/254 Karar
TARİHİ : 22/03/2018
DAVA : Tazminat (Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin olarak verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili şirkette 2012-2016 yılları arasında satış mühendisi sıfatıyla çalıştığını, davalının 09/10/2012 tarihinde Gizlilik Taahhütnamesi ve Rekabet Yasağı Sözleşmesi imzalayarak müvekkili ile mensubu olduğu şirketler grubuna bağlı kuruluşların iştigal sahaları olan konularda gerek çalışma süresince gerek hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl boyunca aynı il sınırları içerisinde çalışmamayı, aksi halde 55.000,00 TL cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğini, ancak davalının müvekkili ile olan iş akdi sona erdikten hemen sonra müvekkili ile aynı iş kolunda ve İstanbul sınırları içinde hizmet veren …l isimli firmada çalışmaya başladığının tespit edildiğini, davalıya bu eylemini sona erdirmesi yönünde gönderilen ihtarnameye de cevap verilmediğini ileri sürerek 55.000,00 TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu sözleşmenin kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olması ve müvekkilinin irade sakatlığı nedeniyle geçersiz olduğunu, ayrıca talep edilen tutarın fahiş olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 22/03/2018 tarihli, 2016/1277 Esas – 2018/254 Karar sayılı kararında; “…Davanın, rekabet yasağı sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart istemine ilişkin olduğu, davalının 08/10/2012-16/08/2016 tarihleri arasında davalı şirkette çalışmış olduğu, tarafların 09/10/2012 tarihinde ‘ Gizlilik Taahhütnamesi ve Rekabet Yasağı Sözleşmesi’ başlıklı bir sözleşme imzaladıkları, sözleşmede davalının hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle davacı ile rekabet içinde olan kuruluşlarda veya….kuruluşlarda aynı il sınırları içinde çalışmamayı, aksi halde 55.000,00 TL cezai şart ödemeyi taahhüt ettiği, ancak TBK’nun 420/1 maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olacağı, somut olayda rekabet yasağını ve buna bağlı olarak ceza koşulunu düzenleyen sözleşmede, sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiği, bunun karşılığında işverene bir yükümlülük getirilmediği, bu nedenle sözleşmedeki ceza koşulu geçersiz olup, geçersiz sözleşmeye dayalı cezai şart talebinin yerinde olmadığı, TBK 420/1 maddesindeki düzenleme emredici bir hüküm olup kamu düzenini ilgilendirdiğinden re’sen dikkate alınması gerektiği (Emsal: İstanbul BAM 14.Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarihli 2017/852 E., 2018/137 K. sayılı kararı)…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkeme tarafından davanın reddine karar verildiğini, söz konusu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu rekabet yasağı sözleşmesi ve gizlilik taahhütnamesine ilişkin olarak TBK’nın 444-447. maddelerinde düzenlenen ilgili rekabet maddeleri göz önünde bulundurulmaksızın, yalnızca TBK’nın 420/1.maddesine dayanılarak hüküm kurulmasının hatalı olduğunu ve bozmayı gerektirdiğini, Mahkemenin dayanak olarak gösterdiği TBK’nın 420/1. maddesinde bahsedilen iki tarafa da yüklenebilen cezai koşulun, taraflarca iş ilişkisi devam ederken iki tarafa da yüklenebilecek edimleri kapsadığını,davalının dilekçesinde, herhangi bir karşı edim öngörülmemiş olması nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunu savunduğunu, TBK’nın 420/1. maddesinde ise herhangi bir karşı edimden bahsedilmediğini, davaya konu rekabet yasağı sözleşmesi, hukuki bütün yükümlülükleri kapsamakta olup, Yargıtay içtihadına uygun şekilde sınırlandırıldığını, herhangi bir kelepçeleme sözleşmesi anlamına gelmeyen bu rekabet yasağının, işçi tarafından bilerek ve istenerek ihlal edildiğini, rekabet yasağının amacının, işverenin üretim ve şirket sırlarını ve haklı menfaatlerini korumak olduğunu, TBK’da düzenlenen rekabet yasağı maddeleri uyarınca korunan hukuki menfeatin Mahkemenin kararında göz ardı edildiğini, korunan hukuki değerin işverenin haklı menfaatlerinin olduğunun açıkça ortada olduğunu, işverenin sahip olduğu hakları ve korunan hukuksal menfaatleri gözetilmeksizin, sadece işçi lehine yorum ilkesi çerçevesinde karar verildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, işçi ile iş akdinin hitamından sonra geçerli olmak üzere yapılan rekabet etme yasağına aykırılığa dayalı cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.İlk derece mahkemesinin dairemizin emsal kararını da dayanak göstererek “TBK 420 maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olacağı, somut olayda rekabet yasağını ve buna bağlı olarak ceza koşulunu düzenleyen sözleşmede, sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiği, bunun karşılığında işverene bir yükümlülük getirilmediği, bu nedenle sözleşmedeki ceza koşulu geçersiz olup, geçersiz sözleşmeye dayalı cezai şart talebinin yerinde olmadığı, ” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; Yargıtay 11. HD 2017/3977 E 2019/990 K 11.02.2019 T’li ve yine aynı Dairenin 2018/3000 E 2019/4468 K 17.06.2019 T.’ li emsal kararlarında da işaret edildiği üzere, taraflar arasındaki sözleşmenin hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerinin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin, taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yer alan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle yargıtay 11. HD’nin istikrar kazanan uygulamaları ışığında, dairemiz önceki görüşünden dönmüştür.Somut olayda davalı işçi 08.10.2012 tarihinde satış temsilcisi olarak başladığı ve satış müdürü olarak devam eden görevinden 05.08.2016 tarihinde istifa ile ayrılmıştır. Yine taraflar arasında 08.10.2012 tarihli gizlilik taahhütnamesi ve rekabet yasağı sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. Olaya uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesine göre, “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” şeklinde kurallara yer verilerek rekabet yasağının esasları düzenlenmiştir. Buna göre işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıdığı hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceklerdir. Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmünde ikinci cümlede ise rekabet yasağının kapsamı sınırlandırılmış ve işverene önemli bir zarar verilmesi ihtimalinin olmadığı durumlarda bu tür düzenlemelerin geçerli olmayacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun’un 445. maddesine göre,” rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” süre konusuna yasada açıklık getirilmiş özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşmayacak şekilde rekabet yasağı öngörülebileceği belirtilmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 445/2 maddesine göre, “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Somut olayda davacı ile davalı arasında rekabet yasağını düzenleyen sözleşme hükümleri ile rekabet yasağına atıf yapan hükümler değerlendirildiğinde; rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 1 yıl ve rekabet mahalli olarak Marmara Bölgesi’nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşul aşırı nitelikte ise de davalının davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il sınırları içerisinde aynı meslek grubunda çalışan ve iş konusu boya ve benzeri kimya maddelere dair ticaret ithalat ve ihracat olan başka bir işletmede işe girmesi karşısında, rekabet yasağının aynı il sınırları içinde geçerli olduğunun kabulü ve coğrafi sınırın aynı il ile sınırlandırılması neticesinde, TBK’nın 445/2. maddesindeki hüküm ve koşullar bakımından rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğu ve davalı tarafından rekabet yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Aynı zamanda konuya uygulanması gerekli TBK’nın 444/2. maddesinde ifade olunduğu üzere, taraflar arasında var olan hizmet ilişkisinin işçiye, işverenin müşteri çevresi üretim sırları veya işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyor ise ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin zararına yol açabilecek nitelikte olması halinde rekabet yasağı sözleşmesi geçerli olacaktır. Dolayısıyla ayrılan işçinin söz konusu gizli bilgileri kullanmış olması veya kullanılan gizli bilgilerin fiilen önceki işverene zarar vermesi şart değildir. Böyle bir ihtimalin varlığı yeterlidir. O nedenle somut olayda davalının davacı şirkette bölge satış müdürü olarak çalışırken istifa ile ayrılıp, aynı faaliyet alanında başka bir şirkette çalışmaya başladığı gözetildiğinde, bu tehlikenin var olduğu ve haksız rekabet yasağının ihlal edildiğinin kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca davalının rekabet yasağını ihlali halinde 55.000 TL cezai şart ödemesi kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Davalının yukarıdaki gerekçeler ışığında rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak, cezai şartın tahsili istemiyle açılan davalarda, miktarın fahiş olup olmadığının resen dikkate alınması gerekir. Davalının işçi olduğu, işverenin sözleşmede karşı bir edim üstlenmediği olguları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alındığında, TBK’nın 182/2. maddesi uyarınca cezai şart tutarında takdiren 4/5 oranında indirim yapılarak 11.000,00 TL üzerinden hüküm kurulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Davacının, TBK’nın 182/2. maddesi uyarınca tenkis edilen cezai şart tutarını önceden takdir ve tespit etmesi de mümkün değildir. Bu nedenle sözleşme ile belirlenen cezai şartın tahsilini talep hakkına sahip davacının, açtığı dava neticesinde cezai şartın dairemizce fahiş görülerek tenkisi nedeniyle, tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle, hakimin takdir hakkını kullanarak TBK’nın 182/son maddesini uygulamak suretiyle yapmış olduğu indirim miktarı vekalet ücretinin hesabında dikkate alınamayacağından, reddolunan kısım üzerinden davalı lehine karşı vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmeyerek hüküm kurulması gerekecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/18-421 Esas, 2009/526 Karar sayılı 18/11/2009 günlü içtihadı).Yukarıdaki gerekçeler ışığında, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın TBK’nın 444-447 ve 182/2. maddesi uyarınca kısmen kabulü ile 11.000 TL cezai şart alacağının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ,2-Fazla istemin, cezai şartın resen tenkisi nedeniyle reddine,3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davalı yararına reddedilen bölüm için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,5-Alınması gerekli 751,41 TL harcın, peşin alınmış olan 939,27 TL’den mahsubu ile artan 187,86 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,6-Davacı tarafından yargılama aşamasında sarfedilen 168,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-HMK’nın 333. maddesi gereğince davacı tarafından yatırılan avansın artan kısmının, hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,8-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,b-Davacı tarafından, istinaf başvurusu yapılırken yatırılan 940,00 TL istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince ve talep halinde davacıya iadesine, c-Davacı tarafça harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı gideri ve 65,00 TL posta giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,9-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 10/10/2019 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.