Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1241 E. 2019/1179 K. 26.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA N: 2018/1241
KARAR NO : 2019/1179
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/05/2018
NUMARASI : 2017/617E. 2018/445K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİDavacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’nin elektronik güvenlik ve alarm sistemleri alanında faaliyet gösterdiğini, davalı …’ın ise 14.07.2014 tarihinden, istifa suretiyle işten ayrıldığı 22.05.2017 tarihine kadar müvekkili şirket nezdinde satış temsilcisi olarak görev yaptığını, taraflar arasındaki İş Sözleşmesine ve Rekabet Yasağı Sözleşmesinde düzenlenen “ Rekabet Etmeme” başlıklı 6. maddesinin 6.1 bendine rağmen davalının 22.05.2017 tarihinde müvekkili şirket nezdindeki işinden istifa ettikten sonra müvekkili şirket ile aynı sektörde faaliyet gösteren … A.Ş. ya da … A.Ş.” nezdinde çalışmaya başladığından tespit edilecek olan cezai şart bedelini müvekkili şirkete ödemekle yükümlü olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile sözleşmenin 6.1 ve 7. maddesindeki cezai şart bedellerinden şimdilik 5.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; açılmış olan dava konusu ve tarafları itibarı ile ticaret mahkemesinin görev alanına girmediğini, davanın iş mahkemelerinde açılması gerektiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde, aralarında sözleşmeden doğan bir uyuşmazlık olduğu takdirde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunun hüküm altına alındığını, taraflarca imzalanan rekabet yasağı sözleşmesindeki hükümlerinin açıkça GİŞ niteliğinde olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinin işveren tarafından işe alınacak bütün işçilerle imzalanmak üzere önceden hazırlandığını ve işverenin sözleşmeyi, işçilerin müzakeresine sunmadan imzalattığının açık olduğunu, davacı tarafından ileri sürülen rekabet yasağı sözleşmesindeki rekabetin sınırlarını belirleyen ”Personel sözleşmenin sona ermesini izleyen 24 ay /yıl boyunca Türkiye sınırları içinde işverenin faaliyet sahasında çalışan herhangi bir şirkette görev almamayı kabul ve taahhüt eder. Böyle bir durum oluştuğu takdirde personel işverenin faaliyet sahasında çalışan bir şirkette çalıştığı her ay için 1.400.00 TL tutarını, işverenin ilk talebinde nakden ve defaten ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder.” hükmünün 6098 sayılı TBK’nın 25. maddesinde düzenlenen ”içerik denetimine” takılacağını, müvekkilinin davacı işyerinden ayrıldıktan bir süre sonra doğal olarak başka bir şirkette kendi mesleğini icra etmeye devam ettiğini, müvekkilinin, davacı şirketteki pozisyonu gereği şirketin müşteri çevresini bildiğini fakat işten ayrıldıktan sonra müşteri çevresini davacı şirkete zarar verecek şekilde kullanmadığını, taraflar arasında imzalanan rekabet yasağı sözleşmesinde yer bakımından sınırlamanın tüm Türkiye olarak yapıldığını belirterek, davanın öncelikle usulden reddine, olmadığı takdirde esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarla, rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükümlerinin Türkiye ile sınırlandırılmış olmadığını, rekabet yasağının Türkiye ile sınırlandırılmış olsa dahi davalının müvekkili şirket nezdindeki işinden istifa ettikten sonra, çalışmaya başladığı şirketin müvekkili şirket ile aynı sektörde ve İstanbul’ da faaliyet gösteren bir şirket olduğunu belirterek, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”…Yargılama sırasında dinlenen tanık beyanları ve dosyaya sunulan tüm delillere göre; davalının, davacı şirkette çalıştığı konum itibariyle şirketin sır niteliğinde sayılabilecek bilgiye sahip olmadığı, hangi hususta, ne şekilde haksız rekabette bulunduğu yönünde somut bir delil sunulmadığı ve davalının haksız rekabet yükümlülüğüne aykırı davrandığı, davalının bu davranışı nedeniyle davacı şirketin önemli bir zararın mevcut olduğu hususunun ispat edilemediği, davalının yalnızca aynı iş kolunda faaliyet gösteren bir şirkette çalışmasının haksız rekabette bulunduğu anlamına gelmeyeceği ve cezai şartın koşullarının oluşmadığı kanaati ile ispat edilemeyen davanın reddine…” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosyada dinlenen tanık anlatımlarıyla da kanıtlandığı üzere, davalının, davacı şirketin tüm müşteri portföyü ile ticari sırlarına sahip olduğundan rekabet yasağını ihlal ettiğini, işbu sebeple sözleşmede yer alan cezai şart bedelini ödemekle yükümlü olduğunu, Rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükümlerinin davalı tarafça kabul edildiğini, Davalının, müvekkili şirketi tanıdığını ve iş sırlarını bilmekte olduğunu, edindiği bilgileri kullanmasının, aynı şehirde faaliyet gösteren müvekkili şirketin zararına sebebiyet vereceğini, bununla beraber zarar verme tehlikesinin ortada olduğunu,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Rekabet yasağı iş akdinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olarak yapmama (ileriye yönelik) edimini içeren akit niteliğindedir. Bu nedenle, uyuşmazlığa yasaya aykırı davranıldığı iddia olunan tarihteki, bir başka deyişle davalı işçinin düzenlemenin ihlalini oluşturacak şekilde yeni bir işe girdiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümleri uygulanmalıdır. Somut uyuşmazlıkta da davalı işçi 22.05.2017 tarihinde davacı işletmesinden istifa ederek davalı …Ş.’de işe başladığına göre, dava konusu uyuşmazlığa, gerek sözleşmenin imzalandığı tarih gerekse istifa tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 444 vd. hükümlerinin uygulanması gerekmektedir (Yargıtay 11.HD’nin 10.04.2019 tarih, 2018/1393 E. 2019/2838 K.sayılı ilamı).Taraflar arasında hizmet sözleşmesi ve Gizlilik ve Rekabet Yasağı Sözleşmesi adı altında iki ayrı sözleşme imzalanmış olduğu ihtilafsızdır.Dava, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir. Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca hizmet sözleşmesi dışında ” Gizlilik ve Rekabet Yasağı Sözleşmesi ” adı altında ayrı bir sözleşme akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşme, hizmet sözleşmesinin sona ermesiyle beraber hüküm ifade edecektir. Ayrıca dava konusu 14.07.2014 tarihli hizmet sözleşmesinin “ Gizlilik Şartları” başlıklı 10. maddesindeki cezai şarta ilişkin düzenleme, hizmet sözleşmesine ilişkin olmayıp hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraki 2 yıl için geçerli olan rekabet yasağı sözleşmesine ilişkindir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin, taraflar arasında ayrıca akdedilmiş olan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması söz konusu olmamalıdır. Öte yandan, 6098 sayılı TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir.Somut olayda taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin 7. maddesinin h bendinde davalı işçi bakımından öngörülen rekabet etmeme yasağı tüm Türkiye’yi kapsıyor olması nedeniyle aşırı nitelikte ise de davalının, davacıya ait iş yerinden ayrıldıktan sonra, davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il (İstanbul) sınırları içerisinde başka bir işletmenin satış temsilcisi olarak işe girdiği bu hususun dosyada ihtilafsız olduğu gerçeği karşısında, TBK’nın 445/2. maddesindeki düzenleme uyarınca, coğrafi alanın İstanbul iliyle sınırlandırılmasının uygun olacağı ve bu bağlamda rekabet yasağı anlaşmasına İstanbul ili sınırları içinde geçerlilik tanınmasının uygun olduğunun kabulü gerekir (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’nin 11.02.2019 tarih, 2017/3977 E., 2019/990 K.sayılı ilamı).Rekabet yasağı kaydının geçerli olabilmesi için işçinin, hizmet ilişkisi içinde olduğu işverenin müşteri çevresi ve üretim sırları gibi ticari sırları bilebilecek bir pozisyonda çalışması ve bu bilgileri önceki işverenle rakip durumunda olan yeni işveren ile paylaşabilme ihtimalinin (tehlikesinin) varlığı yeterlidir. Bu anlamda, ayrılan işcinin yeni işyerinde aynı pozisyonda çalışması da şart değildir. Keza rekabet yasağının varlığı için ayrılan işçinin, önceki işverene fiilen bir zarar vermesi şart olmayıp, zarar verebilme risk ve ihtimalinin varlığı yeterlidir. Rakip firmalarla paylaşması ve nüfuz etme imkanının bulunup bulunmaması önem arz etmektedir (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’nin 06/03/2019 tarih, 2018/3705 E. 2019/1860K.sayılı ilamı). Somut olayda davalının davacı ile iştigal konusu aynı olan dava dışı N… A.Ş.’de yine satış temsilcisi sıfatıyla işe başlamış olduğu anlaşılmaktadır. O halde davacının, davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalışmış olması, davacının müşteri çevresini ve ticari ilişkilerini biliyor olması, bu bilgileri davalı şirkette kullanma olasılığının bulunması karşısında, cezai şart talep etme koşullarının oluştuğunun kabulü gerekecektir. Bu hukuki açıklamalar ışığında, somut olayda, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle ceza koşulu talep hakkının doğmuş olmasına rağmen, yanılgılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz olup ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılması gerekmiştir.Davacının ceza koşulu talep hakkının doğduğu anlaşılmakla birlikte, TBK’nın 182/son maddesi uyarınca, hakim, aşırı gördüğü cezai şart miktarını resen indirmekle mükelleftir. Cezanın fahiş olup olmadığı hakkaniyet ölçüsüne göre belirlenecektir. Ceza koşulunun miktarı, borçluyu bir çekinme ve korkma hissiyle başbaşa bırakmayıp onun ezilmesini, iktisaden sarsılmasını mucip olacak bir dereceyi bulmuşsa, fahiş kabul edilmeli ve uygun bir miktara hükmedilmelidir. Bu belirleme yapılırken alacaklının uğradığı zarar, mutad olarak ifadan beklenen menfaat ve yapılacak mukabil edaya olan nispeti, borçluya terettüp eden kusur ve sorumluluğun derecesi ve ifa edilmemekten meydan gelen zararın ağırlığı ve tarafların ekonomik durumu göz önünde tutulmalıdır. Davacı dava dilekçesinde taraflar arasındaki gizlilik ve rekabet yasağı sözleşmesinin 7. ve hizmet sözleşmesinin 10. maddelerinde düzenleme bulan 18.000,00 TL tutarındaki cezai şart bedelinin şimdilik 5.000 TL’sini talep etmektedir. Somut olayda davacının emeği, temel ilişkinin kuruluş şekli, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü dikkate alındığında, TBK’nın 182/son maddesi uyarınca, davaya konu cezai şartın 1/2 oranında tenkisinin uygun olacağı kanaatine varılarak, dava konusu alacak tenkise tabi tutulmuştur. Sonuç olarak bahsi geçen sözleşmelerde kararlaştırılmış olan 18.000,00 TL tutarındaki cezai şartın yarı oranda tenkisine karar verilmiş, ancak taleple bağlı olarak değerlendirme yapılmıştır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve davanın kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın kabulü ile 5.000,00 TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2.maddesi uyarınca avans esasına göre belirlenecek temerrüt faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,2-Alınması gerekli 341,55 TL harçtan, peşin alınmış olan 85,39 TL’nin mahsubu ile bakiye 256,16 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yatırılan 85,38 TL peşin harç ve 31,40 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 116,78 TL harç giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,4-Davacı tarafça yapılan tebligat, posta ve müzekkere gideri toplamı 238,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacı ilk derece yargılamasında kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan AAÜT gereğince hesaplanan 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,6-Bakiye gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,7-İstinaf aşamasındaki giderler yönünden; a-Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin Hazineye gelir kaydına,
b-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili tarafından yatırılan 35,90 istinaf peşin harcının talep halinde davacıya iadesine,c-Davacı vekili tarafından istinaf aşamasında sarfedilen 98,10 TL istinaf başvuru harcı giderinin ve 45,00 TL posta giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 26/09/2019