Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1210 E. 2019/1257 K. 02.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1210
KARAR NO : 2019/1257
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2013/384 Esas – 2018/30 Karar
TARİHİ: 18/01/2018
DAVA: Alacak (Acentalık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, Kadıköy … Noterliğinin 25/05/2004 tarih … Y. Sayılı işlemiyle onaylanan sözleşme uyarınca davalı şirketin acenteliğine atandığını, davalının hiçbir ihbar, ihtar keşide etmeksizin müvekkilinin acenteliğini 08/10/2007 tarihinde feshettiğini, davalı şirketin müvekkili şirketin müşteri ve portföyünü diğer bir acentesi dava dışı … Sigorta Acenteliği-… devrettiğini, davalı aleyhine Kadıköy 2 ATM’nin 2008/285 Esas- 2010/1081 karar sayılı davasını ikame ettiğini, davalı şirkete Beyoğlu … Noterliğinin 25/07/2011 tarih ve … yevmiye no ile keşide edilen ihtarname ile komisyon alacaklarının ödenmesinin talep edildiğini, davalının ihtara cevap vermediğini ve müvekkilinin komisyon alacaklarını ödemediğini belirterek, müvekkilinin 250.000,00 TL komisyon alacağının, fesih tarihi olan 08/10/2007 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; taraflar arasında bir acente sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşmenin müvekkil davalı şirket tarafından 08.10.2007 tarihinde feshedildiğini, feshin haksız olduğu iddiasıyla davacı acente tarafından Kadıköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2008/285 E. 2010/1081 K. Sayılı dosya ile 15.000,00 TL bedelli kısmi Portföy Tazminatı talepli dava ikame edildiğini ve işbu davanın 15.000,00 TL üzerinden karara çıktığını ve kararın taraflarınca temyiz edildiği hususlarının ihtilafsız olduğunu, müvekkil davalı şirketin sözleşmeyi haksız feshetmiş olması nedeniyle değil, davacı acentenin acentelik sözleşmesi akdedilirken, herhangi bir fesih halinde Portföy Tazminatı talebinde bulunmak hakkından feragat etmiş oluşunun, o tarih itibarıyla BK 19. maddesinin emredici hükümlerine aykırı olması sebebiyle olduğunu, davacı acentenin müvekkil davalı şirketin haksız feshetmiş oluşuna ilişkin iddiasının kesinleşmiş bir mahkeme hükmü ile henüz ispatlanmış halde olmadığını, dolayısıyla temyiz akıbetinin belirlenmediğinden Kararın kesinleşmesinin bekletici sorun yapılmasını talep ettiklerini, davacı acentenin, acentelik sözleşmesi yürürlükte olduğu süre boyunca müvekkil davalı şirket adına davalılardan tahsil ettiği primleri müvekkil davalı şirkete intikal ettirmemesinden kaynaklanan yüksek miktarda cari hesap borcu oluştuğunu, bahse konu 53.475,09 TL ve 14.626,70 TL üzerinden alacaklarının tahsili amacıyla ayrı ayrı icra takibi başlattıklarını, davacı acentenin itirazları üzerine taraflarınca itirazın iptali davası açılıp 53.475,09 TL’ lık alacağa ilişkin davada, 53.475,09 TL’ nin müvekkil davalı şirkete ödenmesine karar verildiğini, davacı acentenin acentelik sözleşmesinin yürüttükte olduğu dönem boyunca sigortalılardan tahsil ettiği primleri müvekkil davalı sigorta şirketine göndermemesi sebebiyle yüksek hacimli bir cari hesap borcunun oluşmasının dahi, sözleşmenin feshi için tek başına yeterli bir sebep olduğunu, işbu davayı kabul manasına gelmemek kaydıyla, müvekkil davalı şirketin davacı acenteden Kadıköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/793 E. sayılı dosyası ile 53.475,09 TL alacaklı olması sebebiyle takas/mahsup savunmasında bulunduklarını, dava tarihi olan 05.10.2012 tarihinden geriye doğru gidilerek yapılan hesaplama neticesinde davacı acentenin 05.10.2008 tarihinden önceki tüm hak ve alacaklarının BK. 126/4 madde hükmü gereği zamanaşımına uğradığını ve davanın bu yönüyle de reddini talep ettiklerini, müvekkil davalı şirketin acentelik sözleşmesini haklı olarak ve sözleşmenin kendisine tanıdığı yetkiler çerçevesinde feshettiğini, davalı şirket ile davacı acente arasındaki acentelik sözleşmesinin, ‘Sözleşmenin Süresi ve Sona Ermesi” başlıklı 11.maddenin 2. maddesi icabı 08.10.2007 tarihinde feshedildiğini, işbu 11.2. madde icabı acentelik sözleşmesinin fesih hakkının sadece müvekkil şirkete tanınmış olduğunu, maddede belirtilen hertiangi bir şartın oluşması halinde müvekkil sigorta şirketinin, üstelik bir süre beli demeksizin, fesih hakkını derhal kullanmak hak ve yetkisine sahip bulunduğunu, dolayısı ile davacı tarafın kusurlu davranışları neticesinde davalı müvekkil şirket tarafından sözleşmenin feshedilmesinde bir usulsüzlük bulunmadığını, davacının, acentelik hizmetinde bulunurken acentelik sözleşmesine, ilgili kanunlara ve mevzuta aykırı davrandığını, acentelik hizmeti ile bağdaşmayan işlerle iştigal ettiğini, verimsiz çalıştığını ve müvekkilin isim ve itibarını zedeleyecek işlem ve eylemlerde bulunduğunu, bu nedenle davacı tarafça yapılan bu eylemlerin “acentenin kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması” kapsamında değerlendirilmesi ve bu noktada acentenin talebinin reddedilmesinin hakkaniyete uygun olacağını, davacı acentenin müşterilerinden olan dava dışı … A.Ş.’nin yöneticisi olan … isimli kişinin, kendi kredi kartından, davacı acentenin başka müşterilerine ait poliçe prim borçlarını tahsil ettiğine dair müvekkil sigorta şirketine ihbar ve şikâyette bulunulduğunu, bu şikâyet üzerine müvekkil şirketin derhal davacı acentenin denetlenmesine ve denetim raporu alınmasına karar verdiğini, bu karar üzerine davacı acentenin denetleme kurulu tarafından incelemeye alındığını ve neticede denetleme kurulunun düzenlemiş olduğu 24.09.2007 tarihli raporunda davacı acentenin, sadece denetimi gerektiren şikâyet konusu işlemle sınırlı olmaksızın, kanuna, mevzuata ve sözleşmeye aykırı olarak birçok usulsüz işlem ve eylemde bulunduğunun tespit edildiğini, davacı acentenin 2007 yılı önoesinde iki kez fesih aşamasına geldiğini, rapor tarihi itibarıyla bir düzelme göstermediğini, 2007 yılı içersinde iki kez uyarı almış olması ve üç kez üretim ekranın kapatılmış oluşu da göz önüne alındığında, kurumsal menfaatler açısından davacı ile akdedilen acentelik sözleşmesinin feshedilmesinin tavsiye edildiğini, TTK m.110 uyarınca acentenin borçlarından biri olan haber verme yükümlülüğünün bir gereği olarak müvekkili ilgilendiren tüm hususların müvekkile bildirilmesinin zorunlu olduğunu, denetim raporunda yapılan tespitler ile de ortaya konulduğu üzere, davacı acentenin, sözleşme gereği edimi olan haber verme yükümlülüğünü de gereği gibi ifa etmediğini, yapılan usulsüz ve gizli işlemlerin davalı şirketçe denetim raporu neticesinde öğrenildiğini, davacı acentenin müvekkil şirket tarafından bu konuda defalarca uyarı almasına rağmen bu konularda herhangi bir düzelme olmadığını, davalı sigorta şirketinin basiretli bir tacir gibi davranarak kanuna, mevzuata ve acentelik sözleşmesine aykırı bir şekilde usulsüz işlem ve eylemde bulunduğu denetim raporu ile tespit edilen davacı acentenin acentelik sözleşmesini, kendisini tanınan hak ve yetkiler dahilinde haklı olarak feshettiğini, haklı fesih sebebiyle davacının komisyon alacağı hakkı bulunmadığını, haklı fesih halinde davacı acentenin her ne nam altında olursa olsun herhangi bir tazminat hakkı bulunmadığının taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinde açık ve net ifadelerie kararlaştırılmış olduğunu, ilgili yasalarda haklı fesih hallerinde acentenin tazminat hakkı bulunmadığının tartışmasız bir şekilde hüküm altına alındığını, 618 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükteyken, madde 19 icabı, kanunun kesin olarak emrettiği hukuki kurallara veya kanuna, ahlaka ve adaba veya kamu düzenine ya da kişilik haklarına aykırı olmadıkça her iki tarafın yaptığı sözleşmeler geçerli olduğunu, 6098 sayılı Yeni Borçlar Kanunu’nun 26.maddesi ile kanun koyucu tarafından bireylerin özgür ifadelerinin ifadesi olarak kabul edilen sözleşmeözgürlüğü başlıklı bir düzenleme yapıldığını, yasa koyucunun 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 26. maddesi ile; sözleşmenin içeriğinin kanunda öngörülen sınırlar içinde kalmak şartıyla taraflarca özgürce belirlenebileceğini kesin ve net olarak ortaya koyduğunu, denkleştirme tazminatını düzenleyen 6102 sayılı Türk Ticaret kanunun 122. maddesin in 4.fıkrasında” Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez ” hükmü yer almasına rağmen, acentelerin haklarının düzenlendiği 113 ve devamı maddelerinde komisyon alacağından önceden vazgeçilemeyeceğine dair bir hüküm bulunmadığını, bu nedenle TBK’nın 26. maddesi ve TTK’nın 113. ve devamı maddelerine göre davacı acentenin, müvekkil şirket ile imzaladığı acentelik sözleşmesinde komisyon alacağından feragat etmiş olmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmayıp, kanuni sınırlar içinde düzenlenen acentelik sözleşmesinin 11. maddesinin 2. fıkrasının hukuken geçerli olduğunu, Sigortacılık Kanunu’nun “Sigorta Acenteleri” başlıklı 23. maddesinin 16. bendinde “acente kendi kusuruyla sözleşmenin feshine sebep olmuş ise tazminat hakkı yoktur.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş olduğunu, davacı acentenin dava dilekçesinde, Sigortacılık Kanunu’nun 23. maddesinin 15. fıkrası icabı komisyon alacağı talebinde bulunmuş ise de işbu maddenin devam eden ikinci cümlesi icabı kendi kusuruyla sözleşmenin feshine sebep olan davacı acentenin tazminat hakkı bulunmadığını, davacının iddiasına temel aldığı Sigortacılık Kanunu’nun 23. maddesinin 15. fıkrası değerlendirilirken, davacı acentenin bizzat madde metindeki ifadelerle “sigorta ettirenlerle yaptığı veya kısa bir süre içinde yapacağı işlerle ilgili” kendi çabası olup olmadığı, diğer bir deyişle kesilen ya da kesilecek sigorta poliçelerinin müvekkilin sigorta sektöründeki isim ve ağırlığından kaynaklanıp kaynaklanmadığının da tespit edilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 18/01/2018 tarihli, 2013/384 Esas – 2018/30 Karar sayılı kararında; “…5684 sayılı yasanın 23/15 .fıkrasında ‘sigorta acentesinin, acentelik sözleşmesinin sona ermesi halinde sigorta ettirenlerle yaptığı veya kısa süre içinde yapacağı işlerle ilgili sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği komisyona hak kazanır’ düzenlemesi bulunup davanın bu madde hükmüne dayanarak açıldığı anlaşılmış ise de yukarıda irdelenen ve kesinleşen kararlardan da anlaşıldığı üzere davacı acente, meydana gelen fesih işlemine kendi kusuruyla sebebiyet vermiş olduğundan yarım kalan işlere dair komisyon alacağı bulunmamaktadır. Zira portföy tazminat talebinin reddine dair karar ‘davacı acentenin, sigortalılardan tahsil ettiği primleri zimmetinde tutarak sigorta şirketine intikal ettirmemesinden’ kaynaklanmaktadır. Acentelik sözleşmesinin feshedilmesine neden olan şeyde budur ve fesheden lehine haklı bir neden oluşturmaktadır. Bilirkişilerden aldırılan kök ve ek bilirkişi raporlarında da davacının haklı fesih nedeniyle komisyon alacağı talep edemeyeceği bildirilmekle eyleme kendi kusuruyla sebebiyet veren davacı münfesih acentenin fesihten önce tahakkuk etmiş herhangi bir komisyon alacağı bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: İlk derece mahkemesinin portföy tazminatı talebi ile ikame edilen İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1044 E sayılı dosyasında, davacı acentenin kendi kusuru ile sözleşmenin feshine neden olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, dolayısı ile davacı acente meydana gelen fesih işlemine kendi kusuru ile sebebiyet vermiş olduğundan acentenin yarım kalan işlerden ötürü komisyon alacağı bulunmadığına karar verildiğini, portföy tazminatı denilince, acente-bayilik sözleşmesi benzeri bir sözleşmenin sona erdirilmesi halinde; ana firmanın, bayi veya acentenin sağladığı müşteri çevresi nedeniyle elde ettiği kazancın bir miktarını, bayi veya acenteye ödemesi gerektiğinin anlaşıldığını, portföy tazminatı için fesih sebebi ve kusurdan söz ediliyorken, komisyon tutarı için bu unsurlara yer verilmediğini, karara esas alınan bilirkişi raporunda komisyon alacağına dair düzenlemede kusur unsuru düzenlenmemiş olsa bile yine de komisyon ödeneceği sonucunun çıkarılamayacağının belirtildiğini, bilirkişinin ve bilirkişi ile aynı görüşte olan ilk derece mahkemesinin bu tespitine katılmadıklarını, sözleşmenin haklı yada haksız nedenle feshi komisyon alacağının değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken bir durum olsaydı, böylesi bir durumda kanun koyucunun portföy tazminatına ilişkin düzenlemeyi yaparken nasıl ki kusurlu olunması durumunda portföy tazminatına hak kazanılamayacağı şekilden bir düzenleme yapmış ise komisyon alacağı için de aynı düzenlemeyi yapabileceğini, yapılmamış olmasını bir eksiklik olarak görüp kanunda olmayan bir düzenlemeyi kıyas yolu ile komisyon alacağı içinde uygulamanın hatalı olduğunu, bilirkişi raporunda davaya konu ettiğimiz komisyon alacaklarının bir nevi tazminat alacağı gibi değerlendirilmesine gerekçe olarak; komisyon alacağı adı altında talep edilen şeyin düzenlenen ancak sözleşmenin fesih tarihi itibari ile vadesi gelememiş prim taksitleri üzerinden elde edeceği kazancın istemi olduğu, dolayısı ile yapılmamış bir işin bedelinin talep edildiği gerekçesi ile talep edilen şeyin bir anlamda tazminat olduğunun kabul edildiğini, primlerin tahsil edilmiş kısmı açısından iş tamamlanmış olduğundan komisyon talebi TTK anlamında tahakkuk etmiş bir ücret niteliğinde olduğunu, tahsil edilen ücretlerin huzurdaki davanın konusu olmadığını, davaya konu talebin komisyon alacağı olmayıp tahsil edilecek primlere ilişkin komisyon alacağı talep edildiği için talebin tazminat niteliğinde olduğunu ve bu sebeple de kusur durumunun davaya konu alacak yönünden irdelenmesi gerektiğini, 23/15 maddede açıkça sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği komisyona hak kazanır” dendiğini, dolayısı ile sözleşmenin feshi tarihi itibari ile tahsil edilen primler için komisyonun, fesih tarih itibari ile vadesi gelmediği için henüz tahsil edilememiş olması sebebi ile bu pirimler için tazminat ayırım yapmanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, portföy tazminatı ile komisyon alacağının farklı düzenlemelere tabi olup acentenin portföy tazminatı talebinde bulunulması için sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi gerektiği şartının komisyon alacağı yönünden geçerli olmadığını, yasa koyucunun komisyon alacağı yönünden böyle bir şart öngörmediğini, dolayısı ile ilk derece mahkemesinin portföy tazminatı talebi ile açılan davada feshin haklı olduğuna dair verdiği kararı gerekçe göstererek komisyon alacağı talebi ile açtıkları davanın reddine dair verdiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, öncelikle müvekkili aleyhine hüküm kurulmuş olması ve bu hükmün icrasının müvekkili açısından telafisi güç zararlar doğuracağından öncelikle hükmün icrasının durdurulmasına ve usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, acentelik sözleşmesinden doğan alacağın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece acentelik sözleşmesinin davalı yanca haklı nedenle fesh edildiği gerekçesiyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalı tarafça acentelik sözleşmesinin hiçbir gerekçe gösterilmeden ve uyarı ve ihtar gönderilmeden haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek 5684 sayılı Kanun’un 23. maddesinin 15. fıkraları uyarınca komisyon alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Yargıtay 11. HD 2016/7313 E 2017/2727 K 09.05.2017 tarihli karar içeriğinde de açıklandığı üzere; 6762 sayılı TTK’nın 133/1. maddesi haklı nedenlerle sözleşmenin her zaman feshedilebileceğini, 134/1. maddesi haklı neden olmadan sözleşmenin feshi halinde ancak başlanmış işlerin tamamlanmaması dolayısıyla uğranılan zararın tazmininin istenebileceğini, mülga 818 sayılı BK’nın 108/2. maddesi de sözleşmenin feshinde kusurlu olan tarafın akdin hükümsüzlüğünden dolayı tazminat isteyemeyeceğini düzenlemiştir. Bu durum karşısında, sözleşmenin feshinde kusurlu olan acentenin tazminat adı altında komisyon vb. alacak talebinde bulunabileceği yönünde bir düzenleme mevcut değildir. Bu hak ancak fesihte kusurlu bulunmayan acenteye tanınmıştır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/15. maddesi uyarınca, “Sigorta acentesi, acentelik sözleşmesinin sona ermesi halinde, sigorta ettirenlerle yaptığı veya kısa bir süre içinde yapacağı işlerle ilgili sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği komisyona hak kazanır.“ düzenlemesine yer verildikten sonra 16. fıkrasına göre de, “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.” Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, uyuşmazlık sözleşmenin davalı tarafından haklı nedenle feshedilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Mahkeme gerekçesinde de yer verildiği üzere, taraflar arısındaki sözleşmenin davalı sigorta şirketi tarafından haklı nedenle fesh edildiğine ilişkin, Yargıtay 11.HD 2015/8158 E 2016/3674 K 05.04.2016 tarihli onama ilamıyla denetimden geçen İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1044 E 2015/190 K sayılı ilamı ile kesinleştiği anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen karar isabetli olup, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 02/10/2019 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.