Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1148 E. 2019/739 K. 16.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1148
KARAR NO : 2019/739
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMES: İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2018/4 Esas – 2018/448 Karar
TARİHİ : 19/04/2018
DAVA : Tespit
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davalı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’un davalı şirketin %30 ortağı olduğunu, davalı şirketin uhdesinde bulunan tıp merkezinin hizmet alan herkese fatura kesmesinin zorunlu olduğunu, müvekkilinin bütün uyarılarına rağmen davalı şirketin diğer ortağı ve müdürü olan … talimatıyla bu yasal zorunluluğun yerine getirilmediğini, şirketin diğer ortağı olan … akrabası olan … tarafından günlük kasa defteri tutulduğunu, belgeler incelendiğinde şirketin resmi ve gayriresmi hesapları arasında farklılıklar olduğunun görüleceğini, bu durumun müvekkilinin bilgisi ve kontrolü dışında tutulduğunu ve müvekkilinin ortağı olduğu şirketin cirosunu dahi öğrenemediğini, davalı şirketin düzenlemiş olduğu raporların sayıları ve raporında bedelleri karşılaştırıldığında davalı şirketin sadece rapor düzenlenmesi hususundan elde etmiş olduğu yıllık gelirin ortaya çıkacağını, müvekkilinin z raporlarını incelediğinde bu durumun devam ettiğini gördüğünü, kesilmesi gerekenden daha az fatura kesildiğini, bu durumun şirketin diğer ortağının müvekkiline kâr dağıtmama amacı içinde olduğunu gösterdiğini beyanla, davalı şirketin 2012 hesap yılından itibaren doğmuş bulunan kâr payının bilirkişi vasıtasıyla tespit edilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkilinin, davacı ve müvekkili şirketin diğer ortağı …. tarafından 1999 yılında %50 – %50 hisse ile iki ortaklı olarak kurulduğunu, ilerleyen dönemlerde hisse oranı değişmişse de şirketin kuruluş aşamasından bugüne kadar hisse oranları göz önünde bulundurulmadan her genel kurulda iki ortak da şirket müdürü olarak tayin edilmiş ve şirket yönetiminde aynı yetkilere sahip olduğunu, şirket hisse oranları değiştikten sonra dahi iki ortak da şirket müdürü olarak tayin edilmeye devam edildiğini, müşterek imza ile şirketi yönettiklerini, şu an şirket hisselerinin %30’u davacıya ,%70’i dava dışı … ait olup bu hususta herhangi bir ihtilafın söz konusu olmadığını, şirketin tüm kazancını büyümeye harcadığını, şirketin kâr elde edilebilecek duruma yeni yeni gelmeye başladığını, şirketi kâra geçirecek şekilde atılımlar, düzenlemeler yapılmakta olduğunu, şirket ortağı …’ın tam mesaisini ücret dahi almadan polikiliniğe harcadığını, şirket bilançolarında kâra geçemediğinden kâr dağıtımının da yapılamadığını, doğal olarak bu yönde alınmış bir genel kurul kararı da bulunmadığı gibi davacı ortak tarafından TTK hükümlerine uygun bir talebinin de olmadığını, davacının kötü niyetli olduğunu, sahip olduğu hisseleri fahiş fiyatla diğer ortağa ya da üçüncü kişilere satmak niyetinde olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 19/04/2018 tarihli, 2014/1587 2018/4 Esas – 2018/448 Karar Karar sayılı kararında; “…Davacı davalı şirketin kuruluşundan bu yana şirket ortağı ve temsile yetkili müdürüdür. Bu nedenle şirket ticari kayıt ve defterlerine istediği zaman ulaşabilme ve inceleme yetkisi vardır.Ayrıca devam eden İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1020 E sayılı dosyasında da şirket hisse değerinin tespiti incelemesi sırasında şirketin kuruluşundan bu yana yapılan karda belirlenecektir.”Kaldı ki 6102 sy TTK hükümleri gereğince davacının mahkemeden tespit istemeden önce uyması gereken yasal prosedür şöyledir; önce bilgi alma hakkını kullanmak için şirkete başvurmak, bu hakkın kullanılamadığının tespiti, şirket yönetim kurulu veya GK tarafından izin verilmemesi halinde bu halin tutanağa geçirilmesi, sonucunda mahkeme yoluyla bilgi edinme hakkı çerçevesinde kâr tespiti isteyebilecektir.”Mahkememiz dosyasında bu yasal prosedür de takip edilmemiştir.”Bu nedenle bu aşamada davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı sabit bulunmuştur. Davacının dava açmakta HMK 114/1-h. maddesi gereğince hukuki yararı bulunmadığı …” gerekçesiyle, davacının tespit istemekte hukuki yararı bulunmadığından davanın HMK’nın 114/1-h maddesi gereğince, dava şartı yokluğundan usulen reddine karar verildi.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Davalı şirketin 1999 yılında müvekkili davacı ve ortağı … tarafından eşit pay ile kurulduğunu, 2008 yılında sağlık sorunlarının baş göstermesi üzerine müvekkili davacı paylarının bir kısmını ortağı … iyiniyetli bir tutum sergileyerek devrettiğini, davadışı şirket ortağı … müvekkilinin iyiniyetini suistimal ettiğini, şirkette pay çoğunluğunu ele geçirdiği andan itibaren müvekkili şirket yönetiminden dışlamaya başladığını, mevcut durumunda davalı şirkette müvekkilin pay oranı %30 iken davadışı … pay oranının ise %70 olduğunu, davadışı …. öncelikle müvekkilinin işe aldığı tüm çalışanların işlerine son verdiğini ve kendi eş, dost, akrabalarından oluşan bir kadro kurduğunu, müvekkillinin tüm uyarılarına rağmen, bilançolarda usulsüzlükler yaptığını, şirketi yıllarca zararda gösterdiğini, müvekkili davacı, bu sorunları tahmin etmesine rağmen, gerek sağlık sorunları gerekse şirketin içinde aktif konumda yer alamaması sebebiyle davadışı ortağın usulsüzlüklerine engel olamadığını, bahsi geçen usulsüzlükler nedeniyle müvekkilinin, davalı şirkete bir ihtarname keşide edip açıklanan usulsüzlüklerin son bulması gerektiğini açıkça belirttiğini, dava dışı ortak …, şirketin içini boşaltarak şirketi zararda göstermekte ve bu vesileyle kâr dağıtımından kaçındığını, bu hususları ispat eden kasa defterleri ve sair evraklar mahkeme dosyasında mübrez olmasına rağmen mahkemece görmezden gelindiğini, nitekim davalının İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dosyaya sunduğu cevap dilekçesinin 3.2. maddesinde ilgili defterleri inkar etmediğini, şirkette günlük ajanda olarak tutulduğunu kabul ettiğini, bu hususun ilk derece mahkemesine belirtildiğini ve davalı yanın bu açık ikrarının da görmezden gelindiğini, şirketteki pay çoğunluğunu eline alan davadışı ortağın, 18.01.2018 tarihli genel kurul kararı ile müvekkili davacıyı müdürlükten azlettiğini, 16.04.2018 tarihli genel kurul ile de kendisine toplamda aylık 20.500,00 TL ücret hakkı tanıdığını, bahsi geçen genel kuruldan önce şirket işleyişinde şirket müdürlerine herhangi bir ücret ödenmesi gibi bir uygulamanın bulunmadığını, müvekkili davacı yıllardır davalı şirkette çalışmasına rağmen ne kâr payı ne de ücret hakkı aldığını,2012 yılından bu yana, şirket işleyişinden bihaber olan müvekkili, ortaklıktan çıkmak istediğini .. .’a defalarca iletmesine rağmen bu hususta kendisinden olumlu bir geri dönüş alamadığını, tıp merkezinde usulsüzlüklerin devam etmesi, müvekkilinin ortağı olduğu şirket işleyişinden bihaber olması ve müşterilerden şirkete bir çok şikayet dilekçesi gelmesi üzerine müvekkili davacının hukuki yollara başvurma kararı aldığını, sağlık raporlarının “isim” ve “tarih” kısımları boş olmak üzere matbu bir biçimde düzenlendiğini, gelen müşteriler tedavi dahi edilmeden boş kısımlar doldurulmak suretiyle şahıslara sağlık raporu ibraz edildiğini tespit etmiş olup, bu hususta; müşterilerden ve bir kısım sağlık kuruluşlarından gelen şikayet mektuplarına da şahit olduğunu, tüm bu vakıaları ispatlar nitelikli belgeler hem işbu davada hem de ortaklıktan çıkma talepli İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1020 esas sayılı dosyada görülen davada ileri sürülmesine rağmen mahkemece göz önüne alınmadığını, müvekkilin bilgi edinme taleplerinin 27.03.3018, 03.04.2018 tarihli mailler ile davalı şirket vekiline iletildiğini, ancak geri dönüş alınamadığını, bu hususun 16.04.2018 tarihli genel kurul toplantısında da dile getirildiğini, mail suretleri ve toplantı tutanağı mahkeme dosyasında mübrez olmasına rağmen, dikkate alınmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2002/11994 esas sayılı ilamın dilekçe ekinde sunulmuş olduğunu, işbu ilam incelendiğinde haklılıklarının mahkeme nezdinde ortaya çıkacağını,Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davacının davalı şirkette mevcut kâr payı alacağının tespiti istemine ilişkindir.Davacı vekilnce, müvekkilinin davalı şirketin hissedar olduğunu, hissedar olmasına rağmen uzun yıllardır kâr payı almadığını, şirket hakkında bu güne kadar bilgilendirilmediğini, bu nedenlerle müvekkilinin sahip olduğu şirket hissesine düşen ve 2012 hesap döneminden itibaren doğmuş bulunan kâr payının tespit edilmesine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yukarıdaki gerekçe ile hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Mahkemenin gerekçesinde de belirtildiği üzere; davacının yasal imkanları kullanarak şirket kayıtlarının incelenmesi ve kâr payı alacağı bulunup bulunmadığını anlaması mümkündür. Kaldı ki davacı da dava tarihi itibariyle şirketin yetkili müdürlerinden olup bu incelemeyi yapabilecek durumdadır. Bu durumda alacağını tespit ederek eda davası açması mümkündür. Aşağıdaki emsal kararda açıklandığı üzere eda davası açılması mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Yargıtay 11. HD 2015/7384 E 2016/1268 K 10.02.2016 T. ve aynı dairenin 2015/9461 E 2015/9524 K 28.09.2015 T li emsal karar içerikleri de gözetildiğinde; Medeni Usul Hukuku’nda davacının mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Tespit davasında, sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir. Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır. Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir. Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Yapılan açıklamalar ışığında, davacının kâr payı alacağının tahsili için eda davası açma olanağı varken ya da ilk derece mahkemesi kararında belirtildiği üzere bilgi alma hakkının yasal prosedür kapsamında kullanılması mümkün iken tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından, kâr payının tespitine yönelik davanın reddi yönünde kuralan karar isabetli olduğundan; davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde olmayıp, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16/05/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.