Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1147 E. 2019/1171 K. 19.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1147
KARAR NO : 2019/1171
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/1025 Esas – 2018/344 Karar
TARİHİ : 26/04/2018
DAVA : Tespit- Ticaret Sicine Tescil
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirkete ait olup şeklen davalılar … ve … adına kayıtlı olan hisselerin gerçekte davacı şirkete ait olduğunun tespitine ve hükmen devir ve tesciline, bu mümkün görülmediği takdirde şeklen davalı şirkete ait olan … marka nolu ” ilme irfana ümrana köprü” ile … marka nolu “…” isimli markaların ve Köprü dergisi yayın haklarının davacı şirkete devrine ve ilgili sicillere hükmen tesciline karar verilmesini davalı şirketin paylarının davalılarca üçüncü kişilere devrinin ihtiyaten ve tedbiren engellenmesine, bu markaların ve isim haklarının davalı yanca kullanımının engellenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, avukatlık ücretinin ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı banka vekili cevap dilekçesinde ve özetle; öncelikle usule yönelik itirazlarının dikkate alınarak davanın usulden reddine, ihtiyati tedbir talebinin mesnetsiz iddialara itibar edilmeyerek reddine, esasa ilişkin yazılı beyanları ve toplanacak deliller doğrultusunda da anlaşılacağı üzere, gerçeğe aykırı haksız ve hukuka aykırı taleplerden ibaret olan davalılara ait hisselerin davacı şirket adına tespitine ve hükmen devrine yönelik talepler ile davalı şirket adına kayıtlı İlme …ve … Enstitüsü markalarının davacı şirkete ait olduğunun tespitine ve hükmen devrine yönelik taleplerin ayrı ayrı reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi 26/04/2018 tarihli, 2016/1025 Esas – 2018/344 Karar sayılı kararında, “… Şirketin 2004 yılında kurulduğu, şirket ortaklarından …nın Üsküdar … Noterliği’nin 23/06/2009 tarih ve… yevmiye sayılı hisse devir sözleşmesi ile 3300 paya karşılık 82.500-TL hissesinin davalı …’na ve yine şirket hissedarlarından …i’nin de aynı miktar paya karşılık 82.500-TL bedelli hissesini Kadıköy … Noterliği’nin 25/06/2009 tarih ve … yevmiye sayılı hisse devir sözleşmesi ile davalı …’ye devrederek ortaklıktan ayrıldıkları anlaşılmaktadır. Davacı şirket bu hisselerin gerçekte kendisine ait olduğunu iddia etmiştir. Öncelikle ve yukarıda belirtildiği üzere hisse devirleri ortaklar… -… ve …-… arasında gerçekleştirilmiştir. Keza şirket karar defterinin incelenmesinde de 25/06/2009 tarih ve 1 sayılı kararla hisse devrinin karar defterine işlendiği ve devrin pay defterine de işlenmesine de karar verildiği görülmektedir.Davacının yukarıda belirtilen iddiası bir inançlı işlem yapıldığına yönelik olup, bu yönde yazılı bir delil sunulamamıştır. Diğer yandan hisse devirlerinin kanuni düzenlemeye uygun olarak ve noterde gerçekleştirildiği, hisse bedellerinin ödendiği, keza karar defteri ile ortaklar pay defterine işlenip ticaret sicilde de tescil ve ilan edildiği tespit edilmiştir.Köprü dergisi ile yukarıda belirtilen markaların yayın hakları bakımından gerçekleşen fiili durum ve bu kapsamda davacı şirket tarafından yapılan iş ve işlemler, yukarıda belirtildiği gibi tefrik ve görevsizlik kararımız doğrultusunda ilgili ihtisas mahkemesince değerlendirilip sonuçlandırılacak niteliktedir. Keza bu dosyaya davacı tarafça sunulduğu anlaşılan ve bir örneği de dosyamıza davalı tarafça ibraz olunan 07/02/2017 tarihli dilekçe içeriğinde; esasen markaların davalılardan geri istendiği, bu neticenin elde edilmesinin kendileri açısından yeterli olduğu, mahkemenin kendilerini haklı bulunması durumunda şirket hisselerine ilişkin davanın kendileri açısından konusuz ve gereksiz kalacağı ifade edilmiş olup, bu beyanla birlikte, yukarıda inançlı işlem bakımından yapılan açıklama ve hisse devri bakımından ispat yükü ile birlikte değerlendirildiğinde, davamızın konusunu teşkil eden şirket hisselerine ilişkin davacı talebinin yerinde olmadığı…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Yemin delilinin dikkate alınmadığını, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2015/10277 E. 2015/10687 K.14.9.2015 tarihli kararında ” İspat yükü kendisine düşen taraf başlangıçta diğer delilleri ile birlikte yemin teklifinde de bulunabilir. Bu halde öncelikle diğer delilleri incelenir, bunlar ile iddia ispat edilirse yemin teklifine gerek kalmaz. Buna karşılık, diğer delillerle iddia veya savunmasını ispat edemezse, o zaman kendisine yemin teklifi hakkı kullandırılmalıdır. Bu durumda mahkemenin, iddiasını veya savunmasını başka delillerle ispat edememiş olan tarafa yemin teklif etme hakkı olduğunu hatırlatması uygun olur. (B.Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulu, Altıncı Baskı, cilt III, syf 2483-2562)” tespitinde bulunarak yemin deliline başvurulması gerektiğinin vurgulandığını, İlk derece mahkemesince her ne kadar inançlı işlem bağlamında değerlendirme yapılmış ise de dava konusu olayın inançlı işlem olmadığını, muvazaalı bir işlemden ibaret olduğunu, Yargıtayın tespitlerine göre inançlı işlem olabilmesi için tasarrufi bir işlem neticesinde mal kaçırma veya belirli bir yasal yükümlüşlükten kaçınma durumu neticesi ihtimali bulunmuş olması gerektiğini ve elbette ki -hukuka uygun- bir tehlikenin varlığı neticesinde böyle bir işlemin yapılmış olması gerektiğini, oysa, dava dilekçesinde izah ettikleri üzere; 28 Şubat dönemi nedniyle -hukuka aykırı- bir duruma maruz kalmamak için davalı şirketin kurulduğunu ve dava konusu Köprü ve … Enstitüsüne ait marka tescil belgelerinin bu şirket üzerinden alındığını, İlk derece mahkemesinin şirket paylarının davalıların elinde bulunmasının inançlı bir işlemden kaynaklanmış olduğunu iddia ettiklerini varsaydığını ve bu durumun ispatı için yazılı delil ibraz etmeleri gerekirken bunu yapmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verdiğini, bu yaklaşımın aktif bir şirketin gizli ortakları ile görünüşte ortakları arasındaki ilişkiyi ispat açısından hukuka uygun olabileceğini, ancak davaya konu davalı şirket için durumun hiç de böyle olmadığını, Şeklen şirkete ait olan … Dergisi ve …r Enstitüsü markalarını başından itibaren ve hatta davalı şirketin kuruluşundan dahi çok önceden bu yana müvekkilinin kullandığının bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, Paylarının müvekkiline devrini talep ettikleri davalı şirketin 2016 senesine kadar içi boş bir şirket olduğunun bilirkişi raporuyla kesinleştiğini, aynı şekilde rapordaki ifadesiyle davalı şirketin aslında “markaları park etmek” için kurulmuş bir şirket olduğunun da tespit edildiğini, bu tespitlerden sonra artık şirketin paylarının müvekkiline ait olduğunu, ayrıca “yazılı delil” aramaya gerek olmadığını, öte yandan bir an için yazılı delil gerekliliği haklı görülse de bu davada ibraz ettikleri tüm delillerin davalılardan sadır olmuş sayılacağından HMK m.202 hükmü anlamında delil başlangıcı oluşturacak nitelikte olduğunu, bu sebeple de şahitlerin dinlenmesi gerektiğini, oysa şahitler dinlenmeden karar verildiğini, Yukarıda izah edilen nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, hukuki niteliği itibariyle, davalı adına kayıtlı şirket hisselerinin davacıya ait olduğunun tespiti ve ticaret siciline tescili istemine ilişkindir.Davacı tarafından, davalı gerçek kişiler adına kayıtlı bulunan davalı şirket hisselerinin davacı şirkete ait olduğunun tespit ve tescilini istemli açılan davada, mahkemece yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Vakıaları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak mahkemeye ait olup, davacı yanca, davalı gerçek kişilere ait görünen davalı şirket hisselerinin aslında kendisine ait olduğu iddiası ileri sürüldüğünden, mahkemece uyuşmazlığın inançlı işlem ( nam-ı müstear)’ den kaynaklandığı tespiti yerindedir. Davacı yanca davada davalılar ile kendi arasında hukuki bir işlem (hisse devri vb.) bulunduğunu ileri sürmediğine göre yemin delilinin hatırlatılmamasında usulsüzlük görülmemiştir. Çünkü, şirketin kuruluşundaki hissedarları ile şu andaki hissedarları farklıdır. Davacı, şirketin kuruluşu aşamasındaki hissedarlarıyla inançlı işlem yapıldığı, yani hisseleri gerçek maliki davacı olmasına karşın davacının gizlenerek, davada taraf olmayan kurucuların hissedar gösterildiği iddia edilmiştir. Kurucu hissedarlar davada davalı olarak yer almamaktadır. Davalılar, şirket hisselerini sonradan devir yoluyla almışlardır. Davacı, davalılarla aralarında inançlı işlem bulunduğuna, aralarında bir muvazaa ya da namı müstear anlaşması yaptıklarına dair somut bir iddia ileri sürmemiştir. Yani, HMK’nın 187.maddesi anlamında ispatı gereken bir vakıa, hukuki işlem vs. İleri sürülmemiştir. Bu durumda, ispata muhtaç somut bir vakıa ileri sürülmediğinden, yemin delilinin hatırlatılmamasında usule aykırılık bulunmamaktadır.HMK’nın 202. maddesinde ” Senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.” denerek delil başlangıcı düzenlenmiştir. Somut olayda, davacının delil olarak ileri sürdüğü dergi, çalışma belgeleri ve diğer kayıtlar HMK’nın 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı oluşturacak ve davalıdan sadır belge niteliğinde olmadığından ve ayrıca, yukarıda açıklandığı üzere, davacı ile davalılar arasında ne tür bir işlem bulunduğuna dair somut bir vakıa ya da hukuki işlem ortaya konulmadığından, mahkemece tanık dinlenmemesinde de usulsüzlük yoktur.İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 19/09/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.