Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1120 E. 2019/462 K. 28.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1120
KARAR NO : 2019/462
KARAR TARİHİ: 28/03/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/04/2018
NUMARASI : 2016/86 -2018/447 E.K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, müvekkili şirkete nakliyat sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan … Ltd. Şti’ye ait emtiaların Macaristan’dan İstanbul/Türkiye’ye davalının sorumluluğunda taşınmakta iken zarara uğradığını, sigortalı yetkilileri tarafından ambalajları açılıp ürünlerin teslim alınırken IBM DS8800 model 75 WZ710 seri numaralı kabinet ön kapağının hasara uğramış olduğunun tespit edildiğini, bu hususun 03/08/2011 tarihinde sigortalı yetkilisi ve taşıyıcı firma yetkilisinin imzalarının bulunduğu tutanak ile imza altına alındığını, müvekkili şirketin sigortalısı tarafından yapılan hasar ihbarı sonrasında sigortalının zararının karşılandığını, sigortalısına 4.678,78-USD ödeyen müvekkili şirketin, TTK.1472.madde hükmü gereğince sigortalısının haklarına halef olduğunu, emtianın taşıma işini üstlenen davalının hasardan dolayı sorumlu olduğunu, alacağın rucuen tahsili için davalı aleyhine girişilen icra takibinin itiraz sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, usulüne uygun hasar ihbarının yapılmadığını, malın hasarsız olarak teslim edildiğini, CMR senedinde-Uluslararası Hamule Senet’te hasar şerhinin bulunmadığını, keza malın boşaltıldığı Halkalı Gümrük Müdürlüğü’ndeki 05.07.2011 tarihli “Teslim Tesellüm Tutanağı”nda da herhangi bir hasar kaydının yer almadığını, davacının dosyaya sunduğu “Tutanaktır” başlıklı belgenin müvekkili şirket yetkilisi yahut taşımayı yapan aracın şoförü tarafından imzalanmadığını, hasarın kabulü halinde dahi bu durumun, malın teslim edilmesinden sonraki bir süreçte meydana gelmiş olabileceği gibi, gönderici tarafından yapılan hatalı yükleme, istifleme ve ambalajlama durumundan da kaynaklanmış olabileceğini, kesinlikle ikrar kabul edilmemek kaydı ile bir an için müvekkilinin hasar sebebi ile sorumlu olduğu düşünülse dahi sorumluluğunun sınırlı olduğunu, dosyada bir eksper raporu, hasarlı malların tamiri veya sovtajına ilişkin bir rapor bulunmadığını, talep edilen faizin başlangıç tarihi ve faiz oranı CMR 27. maddesine aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama doğrultusunda, uyuşmazlık uluslararası taşımacılıktan kaynaklandığından, davada CMR konvansiyon hükümleri uygulanması gerektiği, CMR 32/1 hükmü uyarınca bu sözleşme gereği taşımalardan kaynaklanan davalar bakımından zamanaşımı süresi 1 yıl olarak kabul edildiği, zamanaşımı süresi emtiadaki hasarın niteliğine göre ve en erken teslim tarihinden olmak üzere belirleneceği ifade edildiği, somut olayda, sigorta teminatına konu yükün 05/07/2011 tarihinde gümrük antrepoya alındığı, 03/08/2011 tarihinde makinenin kısmi hasarından bilgilendirme yapılarak alıcısına teslim edildiği, 1 yıllık zamanaşımı süresinin 03/08/2011 tarihinde başladığı, icra takibine de 03/08/2012 tarihinde geçilmesi ile zamanaşımı süresi aşılmadığı, ancak icra takibinin başlaması ile 03/08/2012 tarihinde kesilen ve bu tarihten itibaren tekrar başlayan 1 yıllık zamanaşımı süresinin 03/08/2013 tarihinde dolduğu, takibin başladığı tarihten itibaren davacı alacaklının, 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde zamanaşımını kesecek nitelikte takip işlemi yapmadığı, davanın 1 yıllık zaman aşımı süresi geçtikten sonra 09/12/2013 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; icra dosyasında ödeme emrine itiraz dilekçesinin taraflarına tebliği için 22.07.2013 tarihinde talepte bulunulduğunu, 22.07.2013 tarihinde yapılan işlemin zamanaşımı süresini kestiğini, buna göre davanın süresi içinde açıldığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Dava, Macaristan’dan Türkiye’ye davalı tarafından taşınan emtianın alıcısına hasarlı olarak teslimi nedeniyle, dava dışı sigortalıya ödenen sigorta tazminatının davalı taşımacıya rücundan kaynaklanan icra takibine vaki itirazın iptali isteminden ibarettir.HMK’nın 355. maddesi uyarınca, kararı istinaf eden davacı vekilinin istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olmak üzere istinaf incelemesi yapılmıştır.Somut olayda uyuşmazlık, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.İlk derece mahkemesince, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Takip ve davaya konu alacak, CMR hükümlerine göre taşınan emtiadaki hasardan kaynaklanmış olup, bu nev’i talepler bakımından CMR’nin 32. maddesinin nazara alınması gerekmektedir.CMR’nin 32/1. maddesinde, sözleşme kapsamındaki taşımalardan kaynaklanan davalar bakımından zamanaşımı süresi 1 yıl olarak kabul edilmiş, taşımacının bilerek kötü hareket olarak kabul edilecek kusurlarının söz konusu olması halinde ise 3 yıl olarak belirlenmiştir. Dosya kapsamına ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davalı taşıyıcının hasarın oluşmasına “bilerek kötü hareketinin” neden olduğu ileri sürülemediği gibi mahkemenin de bu yolda bir kabulü yoktur. Şu halde, somut dava bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak kabulü zorunludur.İkinci olarak, zamanaşımı başlangıcı üzerinde durulmalıdır. CMR’nin 32/1. maddesinin (a) ve (b) bentlerinde zamanaşımı süresinin emtiadaki hasarın niteliğine göre ve en erken teslim tarihinden olmak üzere belirleneceği ifade edilmektedir. Öte yandan, CMR’nin 32/3. maddesi gereğince, zamanaşımının kesilmesi ve durması hususları ile ilgili olarak davanın açıldığı mahkemenin hukuku uygulanacak olup, bu durumda 818 sayılı BK’nun 132, 133 ve 136. maddeleri hükümlerinin de bu çerçevede gözetilmesi gerekecektir. Dosya kapsamına göre, emtianın 05.07.2011 tarihinde CMR senedinde görünen alıcısına teslim edildiği, davalı taşıyıcıya 24.11.2011 tarihinde gönderilen rücu talebinin davalıya tebliğ edildiğine ilişkin dosyada tebellüğ mazbatası bulunmamakla birlikte rücu belgesinin üzerine 09.12.2011 tarihinde teslim alındığı şerhinin düşüldüğü, davacı tarafından sigortalısına 15.09.2011 tarihinde ödeme yapıldığı ve icra takibine 03.08.2012 tarihinde girişildiği gözetildiğinde, takibin 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ikame edildiğinin kabulü gerekir.Ne var ki, icra takibiyle kesilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin yeniden ne zaman başlayacağı hususu üzerinde durulmalıdır. Bu durumda, zamanaşımının icra takibiyle kesilmesi halinde takibe ilişkin her işlemden sonra yeni bir sürenin başlayacağı ve başlayacak yeni sürenin, asıl zamanaşımı süresi kadar, bir diğer söyleyişle 1 yıldan ibaret olduğu izahtan varestedir.Dosyada mevcut icra takip dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı sigorta şirketi tarafından davalı borçlu şirket aleyhine, ödenen sigorta tazminatının rücuen tazminine dayalı olarak 03.08.2012 tarihinde ilamsız icra takibine girişildiği, icra takibinin davalı borçlunun süresi içerisinde itirazı sonucu durduğu, icra dosyasında alacaklı vekilinin 22.07.2013 tarihinde davalı borçlunun ödeme emrine itiraz dilekçesinin taraflarına tebliğ edilmesi talebinde bulunduğu görülmüştür.İcra takibinin itiraz üzerine durması halinde, alacaklının kesilen ve yeniden başlayan zamanaşımı süresinin tekrar kesilmesini ve yeni bir sürenin başlamasını teminen yapabileceği tek işlem, itirazın iptalini veya kaldırılmasını dava etmekten ibarettir. Söz konusu işlemlerin, istikrar kazanan Yargıtay uygulaması ve doktrince de benimsenen “uyuşmazlığı ileriye götüren işlemler” niteliğinde olduğu açıktır. İİK’nun 67. ve 68. maddelerinde söz konusu davaların açılabilmesi için öngörülen 1 yıllık ve 6 aylık süreler ise hak düşürücü nitelikte olup itirazın tebliği tarihinden itibaren başlamakla birlikte, bu davaların itiraz alacaklıya tebliğ edilmeden de açılmasına engel bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İtirazın alacaklıya tebliğ edilmemesi, sadece İİK’nun 67 ve 68. maddelerinde sözü edilen hak düşürücü sürelerin başlamasına engel teşkil eder niteliktedir. Bu açıdan bakıldığında, işbu dava, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış ise de hak düşürücü süre ile zamanaşımının birlikte cereyanı ve her iki sürenin aynı (olayımızda olduğu gibi bir yıl) olması halinde zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ve fakat hak düşürücü süre içerisinde açılan davanın alacağın zamanaşımına uğramasına engel bir niteliği yoktur.Öte yandan, BK’nun 132. maddesinde zamanaşımını durduran sebepler sıralanmıştır. Belirtilen durum, bir diğer söyleyişle icra takibinin durması, anılan kanun maddesinde yazılı sebepler arasında yer almadığından, işlemeye başlayan zamanaşımının itirazın alacaklıya tebliğine değin durmuş olduğundan da söz edilemeyecektir. Üstelik, İİK’nun 59. maddesi, icra takibine girişen alacaklının, borçlunun yapabileceği itirazın tebliği için gerekli gideri peşinen karşılamakla yükümlü olduğu hükmünü içermektedir. Kısaca söylemek gerekirse, bu konudaki yükümlülük alacaklıya aittir. İncelenen takip dosyasında alacaklı vekilinin bu gideri yatırmadığından davalı borçlunun davacıya tebliğ edilemediği anlaşılmaktadır. Bu durumda da, alacaklının itirazın kendisine tebliğ edilmediğinden bahisle davalının oyalaması nedeniyle zamanaşımı süresinin geçirildiğini, bir başka söyleyişle zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin MK’nun 2. maddesine aykırı olduğuna dayanabilmesi olanaklı değildir. Bir an için, BK’nun 132. maddesinde sıralanan zamanaşımını durduran sebeplerin sınırlı olmadığının, icra takibinin itiraz üzerine durdurulması halinde itirazın tebliğine değin alacağa yönelik zamanaşımı süresinin de duracağının ilke olarak kabulü halinde dahi, alacaklının borçlunun zatından kaynaklanmayan nedenlerden yararlanması sonucunu doğuracak şekilde, borçlunun itirazı ile itirazın alacaklıya tebliği arasında zamanaşımı süresinin durması gerektiği de ileri sürülemeyecektir (Yargıtay 11. HD, 24.01.2013 tarih, 2011/12619 E., 2013/1079 K. sayılı ilamı).Tüm bu nedenlerle, takip ve dava konusu alacak, CMR’nin 32, BK’nun 133, 132 ve 136. maddeleri gereğince dava tarihinden önce zamanaşımına uğramış olup, ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesi yerindedir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 28/03/2019