Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1102 E. 2019/683 K. 09.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1102
KARAR NO : 2019/683
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2016/515 Esas – 2018/57 Karar
TARİHİ : 25/01/2018
DAVA : İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması, davalı vekilince katılma yoluyla istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile dava dışı borçlu şirket … Dış Ticaret Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesi imzalanarak kredi kullandırıldığını, davalının ise sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzaladığı, borçluların ödemede temerrüte düşmesi üzerine müvekkili banka tarafından genel kredi sözleşmenin ilgili maddeleri uyarınca hesabın Kadıköy … Noterliğinin 30 Eylül 2015 tarih ve…yevmiye sayılı kat ihtarnamesi ile kat edildiğini, kat ihtarı tebliğine rağmen borcun ödenmediğini, bunun üzerine borçlular hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla ilamsız takip başlatıldığını, davalının borca, yetkiye, faize ve ferilerine itiraz ettiğini, sözleşmenin 13.4. e maddesine göre İstanbul İcra Dairesinin yetkili olduğunu, diğer itirazlarının da haksız olduğunu belirterek, itirazın iptaline ve %20 oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; kefalet sözleşmesinin şekil şartlarına aykırı olarak düzenlendiğini ve geçersiz olduğunu, sözleşmenin imza tarihinin 01/03/2013 olarak belirtildiğini, sözleşmenin müvekkiline teslim tarihi olarak 25/02/2013 olarak gösterildiğini, oysa sözleşmenin müvekkiline verilmediğini, sözleşme imzalanmadan önce kefalet belgesinin imzasının davalıdan alındığının göründüğünü, borç ilişkisi doğmadan 750.000 TL limitli sözde kefaletin alındığını, TBK m.586 hükmüne göre kefilin, kendi el yazısı ile kefalet tarihini, miktarını, ve müteselsil kefalet anlamına gelebilecek ifadenin yazılması gerektiğini, eş muvafakatını gösterir belge tarihinin 28/02/2013 olduğunu, henüz kredi sözleşmesi imzalanmadan borç doğmadan önce 28/02/2013 tarihinde alınan eş rızasında kefalet miktarının bu defa 150.000 TL olarak gösterildiğini, müvekkilinden ve eşinden boş olarak alınan belgenin iradesi dışında doldurulduğunu ve rızaları dışında belgelere ilaveler yapıldığını belirterek, davanın reddine ve kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 25/01/2018 tarihli, 2016/515 Esas – 2018/57 Karar sayılı kararında, “…Toplanan tüm deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre, kefalet belgesindeki yazı ve rakamların davalının eli ürünü olmadığı bu durumun Borçlar Kanunun 583 maddesine aykırılık teşkil ettiği yine kefalet belgesindeki tarihin sözleşme tarihinden önce olduğu, sözleşmeye yapılmadan kefalet sözleşmesinin düzenlendiği hususları dikkate alındığında davalının kefaletinin geçerli olmadığı, sonucuna varılarak itirazın iptali davasının reddine karar verilmiştir. Davalı taraf kötü niyet tazminatı istemiş ise de, belgelerdeki imzanın davalının eli ürünü olduğu anlaşılmakla, kötü niyet tazminatı yönünden oluşması gereken şartlar oluşmadığından kötü niyet tazminat talebinin reddine karar vermek gerektiği…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından, süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Müvekkili ile … arasında görülen davada karşı tarafın imza inkarını yargılamanın son aşamasında öne sürdüğünü, davalı yanca yapılmış olan bu imza itirazının mahkeme nezdinde dikkate alınmaması gerekirken, hükme esas alınmasının kabul edilemeyeceğini, taraflarınca karşı tarafın imza incelemesine muvafakat edilmediğinin belirtildiğini, ilk derece mahkemesinin bu hükmü dikkate almaksızın hüküm kurmasının taraflarınca kabul edilmeyeceğini, İİK’nın 62. maddesinin 5. fıkrasında “Borçlu takibin müstenidi olan senet altındaki imzayı reddediyorsa, bunu itirazında ayrıca ve açıkça beyan etmelidir. Aksi takdirde icra takibi yönünden senetteki imzayı kabul etmiş sayılır” hükmünün yer aldığını, davalı …’in İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazının, imzanın kendisine ait olmadığı yönünde bir itirazı içermediğini, bu itibarla, davalının imza inkârının savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğunu, taraflarınca da dava dosyasında imza incelemesi yapılmasına muvafakat edilmediğini, Hiç bir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte, hükme esas alınan takdiri delil olan imza incelemesine ilişkin bilirkişi raporunda mukayese edilen imzaların ilgili genel kredi sözleşmesinden sonraki tarihli imzalar olduğunu, sağlıklı bir imza incelemesi yapılabilmesi için uyuşmazlık öncesi döneme ait imza asılları ve yine inkâr edilen imzaya yakın tarihli imzalar getirtilerek mukayeseye esas alınması gerektiğini, Bilirkişi tarafından gerçekleştirilen imza incelemesinde mukayese konusu imza ve yazıların davalı tarafın söz konusu genel kredi sözleşmesindeki imzaları ve yazı örneğiyle yakın tarihli olmadığını, bu durumun aleyhlerine bir sonuç ortaya çıkardığını, ayrıca mahkemenin iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına rağmen, dava aşamasındaki usul kesiti içerisinde iddia edilmeyen imza itirazına dayanarak hüküm kurmasının HMK’nın 25. madde hükmüne aykırı olduğunu, Mahkemece karar gerekçesinde belirtilen kefalet tarihinin sözleşme tarihinden önce olamayacağı hususunun tersine; TBK’nın 582. maddesine göre “gelecekte doğacak” borçlar için de kefalet sözleşmelerinin yapılabileceğini, TBK’nın 19. madde hükümleri ve uygulamasının da bu durumu destekler yönde olduğunu, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınacağını, davalı …’in söz konusu genel kredi sözleşmesini de imzalama iradesinin kefalet akdi yönünde olduğunu, Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin bu husustaki gerekçesinin hukuka uygun olmayan bir netice ortaya çıkardığını, bu doğrultuda ilk derece mahkemesinin, kefilin eş muvafakatini imzalama tarihinin sözleşme tarihi itibari olması gerektiğine dair kararının 584. maddesi hükmüne aykırı olduğunu Eş muvafakatnamesi hususunda belirtilen miktar kısmının ‘150.000’ TL olduğu kararının kendilerince kabul edilmeyeceğini, dosyada mübrez delillerinden 28.02.2013 tarihli eş muvafakatnamesinde azami kefalet miktarının 750.000 TL olduğunun çıplak gözle dahi görülmekte olup gerekli incelemelerin yapılmadan, tamamen varsayımsal şekilde oluşturulan hükmün kaldırılması gerektiğini, Ayrıca karşı tarafın; söz konusu kredi borçlusu şirketin ortağı olmasından dolayı, ticari hayatın akışına ters olarak iddia ettiği hususlar taraflarınca kesinlikle kabul edilmeyeceğini, iddia edilen hususların kanun hükümlerine ve ticari hayatın gereklerine uygun olmadığını ve özellikle ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın hukuki denetimden yoksun olduğunu, hukuk kurallarının ve usul kurallarının tatbiki hususunda eksiklikler bulunduğunu,Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesine cevap ve katılma yoluyla istinaf dilekçesilde;Davanın reddine karar verilmesinin doğru olduğunu, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerektiğini, ancak davanın reddi gerekçesine ve davacının geçersiz kefalet sözleşmesine dayanarak başlattığı takipte kötü niyetli olmasına rağmen, lehlerine kötü niyet tazminatını verilmemesinin doğru olmadığını ileri sürülerek, kararın bu yönden düzeltilmesine ve müvekkili lehine kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından, davalı …’ın müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı ileri sürelen ve asıl borçlu şirket ile imzalanan kredi sözleşmesi uyarınca asıl borçluya kullandırılan kredinin tahsili için başlatılan takibe, davalı kefilin yönelttiği itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istimli dava açıldığı, mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın reddine, davacının da kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilince ve katılma yoluyla davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraflarca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde;Davacı vekilince davalı yanca imza itirazının süresinde yapılmadığı, iddia ve savunmanın genişletilmesine muvafakatları bulunmamasına rağmen mahkemece dikkate alınmasının yerinde olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Öncelikle davalı asil 16.03.2017 tarihli oturumda sorulduğunda ” kefalet sözleşmesindeki imzaya bir itirazım yoktur. Ancak 15.03.2017 tarihli dilekçede belirttiğim rakam ve ibareler benim tarafımdan yazılmamıştır.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Buna göre davalı tarafından kefalet sözleşmesindeki imzaya itiraz ileri sürülmemiştir. Davalı vekilince 06.06.2016 tarihli süresinde verilen cevap dilekçesinde, kefilin kefalet tarihi, miktarı ve müteselsil kefalet durumunda bu anlama gelecek ifadenin kendi el yazısı ile yazılması gerektiğini belirtip, kredi sözleşmesindeki davalının kefaletinin TBK’nın 583. maddesindeki şekil şartlarına aykırı olduğunu, bu nedenle müvekkilinin sorumlu görülemeyeceğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Yargılama aşamasında da 24.11.2016 tarihli oturum 1 nolu ara karar ile mahkemece davalı vekiline sözleşmedeki kefalet ilişkin yazıların ve rakamların davalıya ait olup olmadığı husunda iki hafta kesin süre verildiği, davalı vekilince bu hususta 15.03.2017 tarihli dilekçe ve ekiyle beyanda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Gerek bu konuda davalı vekilince yasal cevap süresinde kefalet sözleşmesinin TBK’nın 583. maddesindeki şekil şartlarına aykırı düzenlendiğinin ileri sürülmesi gerekse mahkemece HMK’nın 94. maddesi kapsamında verilen kesin sürede istenen hususun yerine getirilmemesinin sonucunun hatırlatılmadığı da dikkate alındığında, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde değildir.Davalı, açılan itirazın iptali davasında icra takibine itirazında ileri sürmediği itiraz ve savunma sebeplerini ileri sürebilir. Buna göre davacı vekilinin davalı tarafından icra takibine itirazında ileri sürülmeyen yazı ve imza inkarını ileri süremeyeceği yönündeki istinaf nedeni yerinde değildir.Davalı vekilince yargılama aşamasında yazı ve imza örnekleri üzerinde yapılan inceleme ile alınan bilirkişi raporu kapsamında, sağlıklı bir inceleme için uyuşmazlık öncesi döneme ait yazı ve imza asılları ve inkar edilen imzaya yakın tarihli imzaların bulunduğu belgelerin getirtilerek inceleme yapılması gerekeceği, mahkemece bu hususun göz ardı edildiği ileri sürülmüştür. Dosyanın incelenmesinde, mahkemece imza ve yazı incelemesine esas olmak üzere dosyaya ihtilaf konusu sözleşme tarihinden önceki tarihli, davalının yazı ve imza örnekleri bulunan 28.04.2010 tarihli tapu başvuru işlem belgesi, 24.05.2012 tarihli Armutlu Tapu Müdürlüğünün resmi senet aslı, 23.06.1998 tarihli sürücü belgesi mürücaat formu aslı celb edilerek bilirkişi incelemesinde dikkate alındığı anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde değildir.Mahkemenin kefalet tarihinin sözleşme tarihinden önce, yine eş muvafakatının sözleşme tarihinden önce imzalanmasından dolayı geçerli kefalet bulunmadığı yönündeki gerekçesi TBK’nın 584/1. maddesi düzenlemesi uyarınca doğru değil ise de; Kefalet sözleşmesinin şekli şartları zaman itibarı ile uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nun 583. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin yazılı olarak yapılması, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın, kefalet tarihinin, müteselsil kefalet anlamında bu anlama gelen ifadenin kefilin kendi el yazısı ile yer alması kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarıdır. Bu hususlar kefalet sözleşmesinin kurucu ve emredici hükümleri olarak düzenlendiği de dikkate alındığında, mahkemece 26.10,2017 tarihli Grafolog- Adli Tıp Uzmanı bilirkişiden alınan teknik tespitlere dayalı rapor içeriğine göre, Genel Kredi ve Teminat sözleşmesinde yazılı kefalet tutarının davalının eli ürünü olmadığı belirlendiğinden, yasanın amir hükmüne göre, kefalet azami miktarının davalı tarafından yazılmadığı, kefaletin bu nedenle geçersiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesince, davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken yukarıdaki gerekçeyle ret kararı vermesi yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin resen düzeltilmesi yoluna gidilmiştir.İlk derece mahkemesinin ret kararın sonucu itibariyle doğru olup, davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, ancak, kararın hukuki gerekçesi resen düzeltilmiştir.Davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde;Davalı vekilince davanın reddine karar verildiği, red gerekçesine göre lehlerine kötü niyet tazminatına karar verilmesi gerektiği ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Mahkeme gerekçesinde de vurgulandığı üzere, kefalet sözleşmesindeki yazı ve imzaların davalının eli ürünü olduğu, ancak sözleşmedeki kefalet miktarına ilişkin rakam yazılarının davalıya ait olmaması nedeniyle TBK’nın 583. maddesi kapsamında kefaletin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddi gerektiği, bu nedenle davacının takipte kötü niyetli olduğundan söz edilemeyeceği dikkate alındığında, davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddi kararı yerinde olup, aksi yöndeki davalı vekilinin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Bu nedenle davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine, kararın gerekçesinin resen düzeltilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine; İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde hukukun uygulanmasında kısmen hata yapıldığı ve bunun düzeltilmesi gerektiği anlaşılmakla, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının gerekçesinin yukarıdaki şekilde düzeltilerek esas hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda;1-Davacının davasının reddine, 2-Davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine,3-Davalı vekille temsil edildiğinden 24.981,29 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-Davalı tarafından yatırılan 600,00 TL Bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın ilgilisine iadesine,7- Bu dava sebebiyle 35,90 TL karar ve ilam harcı alınması gerektiğinden peşin alınan 3.817,95 TL den mahsubu ile fazla alınan 3.782,05 TL harcın karar kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine ,8-Taraf vekillerince yapılan istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,10-Dosyanın kararın kesinleşmesinden sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.1- 2. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09/05/2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.