Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1094 E. 2019/379 K. 14.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1094
KARAR NO : 2019/379
KARAR TARİHİ: 14/03/2019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/04/2018
NUMARASI : 2014/489 -2018/458 E.K
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, müvekkilinin taşımacılık ve lojistik sektörünün önde gelen firmalarından olduğunu, davalının 08.10.2012 tarihli iş sözleşmesi gereğince, “Balkan Ülkeleri Hat Geliştirme Lideri” unvanıyla çalışmaya başladığını, bulunduğu pozisyon gereği bir çok müşteri ile birebir iletişim kurduğunu, müşterilere ilişkin ve şirket içi ticari sır niteliğinde sayılabilecek pek çok detaylı bilgiye erişim sağladığını, davalının kendi isteği ile istifa ederek 31.07.2013 tarihinde işten ayrıldığını, iş sözleşmesinde sözleşmenin sona ermesinden itibaren 1 yıl boyunca rekabet etmeme yükümlülüğü açıkça kararlaştırıldığı halde davalının müvekkili şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren rakip firma dava dışı … Ltd. Şti.’nde çalışmaya başladığını, davalının aynı dönemde beraber çalıştığı toplam 9 kişi ile birlikte hareket ederek müvekkili şirketten ayrılarak rakip firmaya geçtiklerini, müvekkilinin çalıştığı bazı müşterilerin rakip firmayla iş yapmaya başladığını, davalının iş sözleşmesinde rekabet yasağına aykırılığın yaptırımı 13. maddede açıkça düzenlendiğini, buna göre bir yıllık net ücret, tutarında cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, bununla birlikte müvekkili şirketin uğradığı zararın cezai şartı aşması durumunda oluşan fazla zararı da davalının tazmin etmekle yükümlü olduğunu, şu aşamada cezai şartı aşan zararın net olarak konulmadığından bu kısım yönünden talebin belirsiz alacak davası olduğunu ileri sürerek iş sözleşmesinde kararlaştırılan 1 (bir) yıllık net ücret tutarına denk gelen cezai şarttan ve uğranılan maddi zarardan şimdilik 15.000 TL nin avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 02.03.2018 tarihli “Dava Dilekçesindeki Talep sonucunun belirginleştirilmesi” konulu dilekçesinde, 15.000 TL’nin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL’si cezai şart alacağına kalan 5.000 TL’si ise cezai şartı aşan zarar olmak üzere, 10.000 TL cezai şartın ve 5.000 TL aşkın zararın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, müvekkilinin iş akdinin haklı nedenle sonlandırdığını, rekabet yasağının sınırlı ve işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek biçimde olmaması gerektiğini, tek taraflı cezai şart koşulunun geçerli olmadığını, ticari sırra vakıf olunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının aynı iş kolunda faaliyet gösteren … firmasında çalışmaya başlamış ise de, cezai şart koşullarının oluşabilmesi için yapılan işin ticari sır kapsamında kalması gerektiği, internet ortamında tüm müşteri portföyüne ulaşılıp istenilen çalışmanın yapılabileceği, fiyatlandırmanın başka dinamik girdilerle belirlenebileceği, bu nedenle fiyat teklif etmenin de müşterilerin tüm bilgilerinin derlenmesi ile değil, şirketlerin ticari güçleri, maliyet politikası, doğru zamanlama ile tespit edilebileceği, davalı tarafın 10 aylık bir çalışma sürecinde firmalar ile ilgili ticari sırlara vakıf olmak yönünden kısıtlı bir zaman aralığı içerdiği, çalışanın çalıştığı iş sektöründe çalışma özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıracak oranda işveren gücü kullanılarak sözleşmeye imza attırılması iyiniyet kurallarına aykırı bulunduğundan, cezai şart talep etme koşulları gerçekleşmediğinden açılan davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf sebeplerinde özetle; rekabet etmeme yasağının Anayasada düzenlenen çalışma özgürlüğü ve hürriyeti ilkesinin istisnası niteliğinde olup, yasaya uygun olarak yapılan düzenlemenin geçerli olduğunu, sözkonusu düzenlemenin TBK.nun da belirtilen koşulları taşıdığını, davalının bulunduğu pozisyon gereği ticari önem taşıyan bilgilere sahip rekabet yasağına tabi bir çalışan olduğunu, dosyaya sunulan deliller kapsamında davalının rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporuna karşı itirazlarının karşılanmadığını, hukukçu olmayan bilirkişilerin görüşünün hukuki dayanağının olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE Dava, rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle sözleşmede belirlenen cezai şartın ve uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.Davacı, davalının yazılı iş akdine dayalı olarak çalışırken iş akdini kendi isteği ile sonlandırdığını, kısa bir süre sonra rakip firmada çalışmaya başladığını, davalı işçinin sözleşmede yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini iddia ederek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca işçinin rekabet yasağına dayalı olarak cezai şart alacağının ve cezai şart alacağını aşan maddi zararın tazminini istemiştir. İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.Davanın açıldığı tarihte ve halen yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları; asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Keza Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde, denetlenen mahkeme kararının, belirlenen maddi vakıa kapsamında uygulanan usul hukuku ve maddi hukuk kurallarının olaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Öte yandan, yazılacak kararın gerekçesinde gerek kendi içerisinde, gerekse gerekçe ile hüküm kısmı arasında çelişki olmamalı, mahkeme kararı bütünsellik esasına uygun olmalıdır. Nitekim, HMK’nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Gerekçe ile hüküm arasında çelişki, açık bir kanuna ve kamu düzenine aykırılık hali olup, Yargıtay tarafından re’sen bozma sebebi teşkil edecektir. Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı içtihat edilmiştir.Somut olayda, ilk derece mahkemesince verilen kararın gerekçe kısmında, davalı işçinin çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin, ticari sır olarak kabul edilmediği, cezai şart koşulunun gerçekleşmediği denildikten sonra, bu gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde, bu defa iş sözleşmesindeki rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın davalının çalışma özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıracak oranda olduğundan rekabet yasağı kaydının geçersiz olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verildiği görülmüştür.HMK’nın 353/1.a.maddesinde ilk derece mahkemesi kararlarının usul yönünden incelenmesi düzenlenmiştir. Usuli incelemenin kapsamı HMK’nın 353/1.a. maddesinde altı bent halinde sayılmıştır. Ancak bu sayımın sınırlı olmadığı, Yargıtayın mutlak temyiz sebebi olarak kabul ettiği tüm konularda (mutlak istinaf sebeplerinin mevcudiyeti halinde) bu maddenin uygulanması gerekir (Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara – 2009, s.305). Somut olayda, mahkemenin çelişen gerekçelerle karar verildiği ve kararın bu haliyle istinaf incelemesine elverişli bir karar olmadığı anlaşılmaktadır.O halde, davada, cezai şart alacağı ve bu alacağı aşan maddi zararın tazmini istenmiş olduğuna göre, sözleşmedeki rekabet yasağına aykırılığa ilişkin düzenlemenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve 447 maddeleri gözetilerek karar yerinde tartışılıp değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi doğru görülmemiştir.Yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda, HMK 353/1.a.6. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM 1-HMK. 353/1.a.6.maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının talep halinde, kendisine iadesine,4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK.353/1a.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi