Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1072 E. 2020/1103 K. 21.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1072
KARAR NO : 2020/1103
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/09/2017
NUMARASI : 2014/769 Esas – 2017/616 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin kararın davacı tarafından istinaf kanun yoluna ve davalı tarafından katılma yoluyla istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen 22.12.2003 tarihli acentelik sözleşmesinin davalı şirket tarafından noter kanalıyla müvekkiline keşide edilen 08.12.2010 tarihli iki ayrı noter ihtarnamesi ile hasar/prim oranının yüksek olması nedeniyle tek taraflı olarak feshedildiğini, feshin haksız ve usule aykırı olduğunu, bu nedenle doğan maddi ve manevi zararların tahsili için davalıya 21.12.2010 tarihinde ihtarname keşide edildiğini, ancak ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını, davalının acentelik sözleşmesinin tek taraflı fesih hakkının düzenleyen hükmüne aykırı olarak müvekkiline herhangi bir bildirimde bulunmaksızın 22.11.2010 tarihinde sistemini kapattığını, ayrıca davalının fesih gerekçesinin gerçeği yansıtmadığı gibi sözleşmenin derhal fesih hakkını düzenleyen 46. maddesindeki koşullardan herhangi birisine uymadığını, zira müvekkilinin H/P oranı %57 olup, bu oran da tüm sektördeki ortalamaların altında olduğunu, davalı şirketin müvekkiline Ağustos 2010 için %4864 ve Kasım 2010 için ise %3251,24 olarak yansıttığı H/P oranının gerçeğe aykırı olduğunu, çünkü anılan hasarın şüpheli olduğu davalı şirkete bildirilerek olayın savcılığa intikal ettiğini, sigortalı hakkında ceza yargılamasının bulunduğunu, müvekkilinin yargı sürecini takip ettiğini, bunun üzerine davalı şirketin hasar dosyasının kapatıldığını, kaldı ki aksi durumda dahi anılan poliçeye ilişkin müşteri tarafından müvekkiline ödeme yapılmadığını, dolayısıyla hiç bir şekilde ödenmeyecek bir hasardan dolayı müvekkilinin H/P oranına yansıtılmasının doğru olmadığını, müvekkilinin “hasardan dolayı kapatılmış acente” olarak yaftalandığını, ticari itibarının zedelendiğini, bu sebeple duyduğu üzüntü, sıkıntı ve elemden dolayı 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini, müvekkilinin maddi zararı olarak, müvekkili acentenin fiilen kapatıldığı 22.11.2010 tarihinden usulsüz feshin taraflarına tebliğ edildiği 21.12.2010 tarihine kadar yenileme imkanının engellendiği 657,00 TL Kasım ayına, 1.369,00 TL Aralık ayına ilişkin olmak üzere 2009 yılının aynı dönemine denk gelen ve müvekkilinin %100 üretim artırdığı gözönüne alındığında üretilmesi muhtemel poliçelerin prim komisyonları bedeli olan 4.052,00 TL’nin ve ayrıca usulsüz fesih yapılmasaydı sözleşmenin 1 yıl daha uzayacağından 22.12.2010 tarihinden 31.12.2011 tarihine kadar müvekkilinin yoksun bırakıldığı yenilemeye tabi poliçelerin komisyonları bedeli olan 15.774,00 TL’nin müvekkilinin en az %50 üretim artışı yapacağı da gözönüne alınarak aynı oranda artırılması sonucunda 23.661,00 TL’nin; davalı tarafça müvekkilinden geçmişte mükerrer olarak tahsil edilen ve iade edilmeyen poliçe bedelinin 21.12.2010 tarihi itibariyle 4.322,80 Euro karşılığı 9.963,66 TL’nin; 2007 yılında müvekkilin adresinden çalınan davalıya bildirildiği halde ödenmeyen dizüstü bilgisayarın bedelinin faizi ile birlikte toplam 1.481,50 TL’nin; davalının resen bordro düzenleyerek teminat mektubunu paraya çevirmek suretiyle haksız tahsilat yaptığı, böylece müvekkilinin gerek ürettiği poliçe bedellerinden tahsilatlarını yapmadığı gerekse kısmen tahsil edilip de iptale tabi tutulacağı poliçelerin bedelleri de bu şekilde davalı şirketçe haksız ve usule aykırı olarak tahsil edildiğini, buna göre diğer poliçe bedellerine ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla ödenmemesi gereken hasarlı poliçe bedeli olan 2.108,40 TL’nin; 2010 Ekim ayı itibariyle müvekkilinin davalı şirket tarafından düzenlenen kampanya kapsamında hak kazandığı en az 1.670,00 TL’nin ve acentelik sözleşmesi sona ermesine rağmen davalı şirkete kalan müvekkilinin müşteri portföyü nedeniyle müvekkilinin üretime göre %16 olarak hesaplanan 241.897,76 TL portföy tazminatına hak kazandığını ileri sürerek 241.897,86 TL portföy tazminatı ve diğer taleplerle birlikte toplam 334.834,32 TL’den müvekkilinin davalı şirkete iptal edilecek poliçelerden sonra kalacak tüm borç miktarı olan 13.770,37 TL’nin takas mahsubu ile kalan 321.063,95 TL’nin (50.000 TL’si manevi tazminat olmak üzere) temerrüt tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; acentelik sözleşmesinin sözleşmeye dayalı olarak haklı nedenle feshedildiğini, davacı acentenin son 5 yılda hasar prim oranı ortalamasının %100’ün üzerinde olduğunu, sürekli müvekkili şirketi zarara uğrattığını, denkleştirme tazminatına hak kazandıracak bir müşteri çevresinin sağlanamadığını, diğer alacak taleplerinin de yerinde olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda; taraflar arasındaki 22.12.2003 tarihli sözleşmenin davalı tarafça 23.11.2010 tarihinde “hasar/prim oranının yüksek olması” nedeniyle tek yanlı olarak feshedildiği, ancak davalının haklı fesih savunmasını kanıtlayamadığı, bu nedenle haksız fesihten dolayı davacının tazminat isteminin yerinde olduğu, fesih haklı olmamakla birlikte olağan fesih koşullarının gerçekleştiği ve taraflar arasındaki sözleşmenin 31.03.2011 tarihinde sona erdiğinin kabulü gerektiği, davacının bu tarihe kadar uğradığı zararlar ve kayıpları isteyebileceği, portföy tazminatı isteminin 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesine dayandığı, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi acentesinin portföyü sayesinde önemli çıkarlar elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa acente sigorta şirketinden tazminat isteyebileceğinin öngörüldüğü, somut olayda, sözleşmenin davacının kusuru ile sona erdirildiğinin kanıtlanamadığından genel olarak davacının portföy tazminatına hak kazandığı, ancak davacının temin ettiği sigorta müşterilerinin acenteliğin feshinden sonra da davalı sigorta şirketinden sigorta yaptırmaya devam ettirdiklerini kanıtlanması gerektiği, davacının isteyebileceği portföy tazminatı üst sınırı 236.865,80-TL olarak hesaplanmış ise de, 20.06.2014 tarihli ek bilirkişi raporunda isteyebileceği tutarın 1.809,59-TL olarak hesaplandığı, davacının fesihten sonraki döneme ilişkin 23.661,00-TL komisyon talebi portföy tazminatı kapsamında olduğundan ayrıca talepte bulunulamayacağı, dava dışı sigortalı …San Tic. Ltd. Şti. hakkında davalı sigorta şirketi tarafından icra takibine geçildiği, takip kesinleşmekle birlikte tahsilat sağlanamadığından buna dayalı olan davacının 9.963,66-TL prim isteminin yerinde görülmediği, çalınan bilgisayarlarla ilgili olarak 800,00 -TL istenilmiş ise de davacının işyerinden çalınan bilgisayarlarla ilgili hasar dosyası bulunamadığından, bu konudaki iddianın kanıtlamadığı, 2010 yılı Ekim ayına ait 1.670,00-TL tutarındaki ek komisyona hak kazanabilmesi için 1 takvim yılının işlemiş olması gerektiği, sözleşmenin fesih tarihine kadar bu koşul gerçekleşmediğinden bu konudaki istemin yerinde görülmediği, davacının 2.108,40 -TL hasarlı poliçe bedeli istemi yönünden ise sözleşmenin 19. maddesi uyarınca davacı sigorta priminin tahsil etmeye yetkili olup, bu tutardan sorumlu olduğundan bu talebin yerinde olmadığı, davalı sigorta şirketinin davacıdan 9.070,98-TL tutarında alacaklı bulunduğu tarafların kabulünde olup, davacının istemeye hak kazandığı 1.809,59-TL portföy tazminatı alacağının takas ve mahsubu sonucunda davalının 7.261,39 -TL alacaklı olduğu, davacının isteyebileceği başkaca bir alacağının söz konusu olmadığı, manevi tazminat yasal koşulların gerçekleşmediği, davacı vekili 29.11.2016 tarihli oturumda sözlü yargılamaya geçilmesinden daha sonra verdiği 11.04.2017 tarihli dilekçe ile kısmi ıslah isteminde bulunarak denkleştirme tazminatına esas alınacak bir kısım sigorta poliçelerinin incelenmesini talep ettiği, oysaki HMK’nın 177/1. maddesi uyarınca, ıslah istemi yargılamada tahkikat aşamasının sona ermesine kadar yapılabileceği, sözlü yargılamaya geçilmesinden sonra yapılan ıslah isteminin kabul edilmediği gerekçesiyle, dava dilekçesinde gösterilen tüm alacak, maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna, davalı vekili de katılma yoluyla istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; -Taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği, bu durumda sözleşmenin 31.03.2011 tarihinde olağan fesih sonucu sona erdiği, davacının bu tarihe kadar uğranılan kayıplarının davalının sorumluluğunda bulunduğu, son 5 yılın ortalama gelirine göre portföy tazminatının üst sınırının 236.865,80-TL olarak hesaplandığı ilk alınan bilirkişi raporunda tespit edildiğini, işbu kök raporda “..denkleştirme portföy tazminatının kesin olarak hesaplanması için davacının davalıya kazandırdığı müşterilerin ve bunların uzun bir süre sadık kaldığının kanıtlanması gerektiği ” şeklinde bir ibarenin yer almadığını,-Ayrıca müvekkili acentenin başka bir şirketin acenteliğini yapmadığını, ilk defa davalı şirketin acenteliği ile sigorta aracılık faaliyetine başladığını, müvekkilinin müşteri çevresine dair bilgileri sunması gerektiğine dair şartın yerine getirildiğini, bu bağlamda müvekkilinin ürettiği son beş yılın poliçe listesinin dosyaya sunulduğunu, ayrıca müvekkilimin müşterisi olup acenteliğin 23.11.2010 tarihinde haksız olarak feshinden sonra da davalı şirkete poliçe yenileyen 12 adet poliçenin de dosyaya ibraz edildiğini, müvekkilin davalı şirkete kazandırdığı müşterilerin davalı şirketle ileride çalışacağını ispatlama külfeti yüklenmesinin “imkânsızın ispatı” anlamına geldiğini,-Denkleştirme tazminatı için, davalının müvekkili acente tarafından işletmeye kazandırılan yeni müşterilerden sözleşmenin sona ermesinden sonra da önemli menfaat elde etmesinin yeterli olduğunu, davalının rejistro kayıtlarından davalı şirketin ileride ticari ilişkisine girme ve kazanç sağlama şansının olduğu ve de müvekkilinin sözleşmesinin haksız olarak feshi üzerine 5 yıl içerisinde muhtemel kazanç kayıplarının belirlenebileceğini, bu kayıtların ibrazının istenilmesi ve ibraz edilecek rejistro kayıtları üzerinden hesaplama yapılarak portföy tazminatı miktarının tespitini, davalı tarafça rejistro kayıtlarının ibraz edilmemesi halinde kök rapordaki miktarın portföy tazminatı olarak hüküm altına alınması talebinin değerlendirilmediğini, son bir şans müvekkilin elindeki poliçe örneklerinin tamamını ekte sunarak inceleme talepli ıslah talebinin de kabul edilmediğini, İlk derece mahkemesinin eksik incelemeyle verildiğini, yetersiz ve çelişkili bilirkişi raporlarının hükme esas alındığını, itirazlarının dikkate alınmadığını ve davacının adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. B-Davalı vekilinin davacının istinafına cevaplarında ve katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; dava dosyasına davacı acentenin 2005 ile fesih tarihine kadar olan döneme ait üretim ve iptal poliçe bilgileri/rejistro kayıtları sunulduğu halde, davacının bunlardan hangilerinin müvekkili şirkete kazandırıldığını, müvekkilinin menfaat elde ettiği müşterilerden olduğunu ispat edemediğini, sadece müvekkili şirkette üretimi devam ettiği bildirilen müşterilere/menfaatlere ait ancak 10 adet poliçe tespit edildiğini, katılmalı istinafında ise, sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki gerekçesinin doğru olmadığını, dolayısıyla her halükarda portföy tazminatının yasal şartlarının gerçekleşmediğini, zira davacı acentenin ilk günden itibaren sürekli zarar eden bir faaliyet gösterdiğini, son beş yıldaki zarar miktarı (hasar/prim ) sürekli artış göstererek devam ettiğini, ayrıca davacı acentenin tali acentelik ilişkisi kurduğunu, bununda sözleşmeye aykırı olduğunu, cari hesap alacağından takas mahsup edilen 1.809,59 TL portföy tazminatının hakkaniyet denetiminden geçirilmediğini, sigorta şirketinin sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor olması “ ve “ hakkaniyet gerektirmesi” şartlarını birlikte aranması gerektiğini belirterek davacının istinaf başvurusunun reddine, katılmalı istinaf başvurusunun kabulü ile, acentelik sözleşmesinin feshinin haklı olduğuna, fesih haklı bulunması halinde dahi gerek TTK. gerekse SK. Md.23/16 fk. Açıkça; “sigorta şirketinin sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor olması “ ve “ hakkaniyet gerektirmesi” şartları birlikte gerçekleşmediğinden portföy tazminatının reddine şeklinde ilk derece mahkemesinin gerekçesinin düzeltilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle alacağın tahsili ve portföy tazminatının tahsili istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili de cevap süresi içinde katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, tarafların ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilinin istinaf nedenleri, bütünüyle portföy tazminatı istemine ilişkindir. Davalı vekilinin katılma yoluyla istinafı ise, sözleşmenin feshindeki haklılık durumuna ve davacının takasa konu edilen alacağının miktarına ve bu iki konuya ilişkin mahkeme karar gerekçesine ilişkindir İlk derece mahkemesince, sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği, davacının portföy tazminatına hak kazandığı, ancak davacının temin ettiği sigorta müşterilerinin acenteliğin feshinden sonra da davalı sigorta şirketinden sigorta yaptırmaya devam ettirdiklerini kanıtlanması gerektiği, buna göre, davacının isteyebileceği portföy tazminatı üst sınırının 236.865,80-TL olarak hesaplanmış ise de, isteyebileceği tazminat tutarının 1.809,59-TL olarak belirlendiği, davalının davacıdan olan alacağı ile takas mahsubu sonucunda davacının portföy tazminat alacağının bulunmadığı gerekçesiyle bu tazminatın reddine karar verilmiştir.Somut olayda, taraflar arasında 22.12.2003 tarihinde bağıtlanan sigorta acentelik sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise davacının denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı taraf, sözleşmenin haklı fesih nedeni olarak davacı acentenin prim/hasar oranının normalinden yüksek olduğu ileri sürmüş ve bu bağlamda özellikle davacı acentenin … isimli şahıs için düzenlediği poliçeyi örnek olarak göstermiştir. Bu durumda ispat külfeti, davalıda olup, davacı acentenin kusurlu olduğuna ilişkin somut bir delil dosyada bulunmamaktadır. Buna ilaveten, davacı acentenin … lehine verilen takipsizlik kararına itiraz etmek suretiyle adı geçen hakkında kovuşturmanın başlatılmasını sağlayarak üzerine düşen görevi yaptığını göstermektedir. Kaldı ki, davalı şirket, zaten söz konusu … herhangi bir ödeme yapmamış, bilakis hasar dosyasının hiçbir ödeme yapılmadan kapatılmış olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan davacı acentenin kusurundan bağımsız olarak, davacının hasar prim oranının 5 yıl boyunca “yüksek olduğu” bir gerçek ise de, davalı şirket bu duruma 5 yıl boyunca rıza göstermiştir. Başka bir ifadeyle davalı, olağanüstü fesih hakkını 5 yıl boyunca kullanmayarak sessiz kaldığı gibi, bilakis teşvik ve ek ödeme şeklinde davacı acenteyi ödüllendirmiştir. Ayrıca hasar/prim oranının yanısıra davacı acentenin tali acentelik ilişkisi kurarak faaliyet göstermesine de, davalının sessiz kalarak öncesinde davacıyı bu hususta temerrüde düşürmediğinden sonradan bu hususların haklı fesih nedeni olarak ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Hal böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşmenin haklı neden olmaksızın davalı tarafından feshedildiğinin kabulü gerektiğinden ilk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi ve değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davalının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir.Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişki devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden akidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Somut olaydan sonra yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça “denkleştirme istemi” olarak tanımlanan, doktrinde de “müşteri tazminatı”, “portföy tazminatı”, “portföy akçesi” olarak da ifade edilen bu tür tazminat, mülga 6762 sayılı TTK’nın sigorta hükümlerinde açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, anılan Kanun’un 134. maddesinde muhik bir sebep olmadan ve üç aylık ihbar müddetine riayet etmeksizin akdi fesheden tarafın, başlanmış işlerin tamamlanmaması yüzünden diğer tarafın uğradığı zararı tazmine mecbur olduğu, müvekkilin veya acentenin iflas veya ölümü yahut hacir altına alınması sebebiyle acentelik mukavelesi sona ererse, işlerin tamamen görülmesi halinde acenteye verilmesi gereken ücret miktarına nispetle tayin olunacak münasip bir tazminatın acenteye yahut yukarıdaki hallere göre onun yerine geçenlere verileceği hükme bağlanmıştır. Fesihten sonraki tazminat alacağı bu şekilde belirlenmiştir. Ayrıca, fesih tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve uyuşmazlığa uygulanması gereken 5684 sayılı Sigorta Kanunu’nun 23/16. maddesi uyarınca sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilecektir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı sigorta şirketinin bilgisayar kayıtlarından hangi müşterilerin, davacı acentenin acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra da devam ettiği ve davalı sigorta şirketinin de bu müşterilerden menfaat temin ettiği konusunda bir tespit yapılamadığı, davacı tarafından dosyaya sunulan belgelerle sınırlı olarak davacı acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminat tutarının 1.809,59 TL olarak hesaplandığı belirtilmiştir. Ancak davalının defterleri üzerinde inceleme yapılarak davacının ne kadar poliçe ürettiği hususunun tespit edilmesi mümkün olmasına rağmen alınan bilirkişi raporunda davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davacının acentenin faaliyetleri nedeniyle ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği denkleştirme tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları tartışılmamıştır. Buna göre yetersiz bilirkişi raporuna göre eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmediğinden bu eksikliğin ikmali için Dairemizce HMK’nın 356.maddesi uyarınca duruşma açılarak, uzman bilirkişi heyetinden rapor alınması yoluna gidilmiştir.Bilirkişi kurulunca düzenlenen 28.01.2020 tarihli kök raporda; davacının önceki yıllara ilişkin çalışmaları ve ürettiği poliçeler değerlendirildikten sonra davacı acentenin poliçe tanzim ettiği poliçelerden sadece 15 tanesinin sözleşmenin feshinden sonra davalı sigorta şirketi nezdinde poliçesini yenilediği, bu müşterilerden elde edilen toplam sigorta primi gelirinin brüt olarak 2.882,58 TL olduğu, bu primler üzerinden acentenin hakettiği komisyonun 452,16 TL olduğu belirlenmiş, yenilenen poliçelerin listesi verilmiş, daha sonra 38 adet poliçenin yenilenmeyip iptal edilmesi nedeniyle 16.279,44 TL brüt prim ve 2.412,60 TL komisyon kazancı iadesinin düşülmesi gerektiği belirtilmiş, ayrıca davalı tarafından davalı aleyhine başlatılan ve davamızın konusu olmayan icra takibindeki davalı alacağı ile takas ve mahsup gibi işlemler yapılarak neticede ilk derece mahkemesinin vardığı sonuç gibi davacının talep edebileceği bir portföy tazminatı alacağının bulunmadığı, davalının davacıdan alacaklı olduğu görüşü belirtilmiştir. Kök rapora davalı tarafça yöneltilen itirazlar da dikkate alınarak 11.03.2020 tarihli ayrıntılı ara kararımız oluşturulmuş ve bilirkişinin yapacağı tespitler ve hesaplama yöntemi ve sırası ayrıntılı olarak gösterilerek HMK’nın 281/2.maddesi uyarınca bilirkişi kurulundan ek rapor istenmiştir. Bilirkişi kurulu 07.09.2020 tarihli ek raporunda; davacının fesih öncesi son beş yıllık faaliyeti dikkate alınarak denkleştirme tazminatının üst sınırı 34.726,57 TL olarak hesaplanmıştır. Yine ek raporda bilirkişi kurulu, 23.11.2010 fesih tarihinden sonra davalı sigorta şirketi tarafından, davacının fesih tarihinden önce üretimini gerçekleştirdiği poliçelerden sadece 15 adedinin yenilendiği ve bunun neticesinde 2.882,58 TL brüt prim tahsilatı ile 452,16 TL acente komisyonu elde ettiği tespiti yapılmıştır. Devamında yine iptal edilen 38 adet poliçeden hareketle tespitler yapılmıştır. Bilirkişi kurulunun kök ve ek raporundaki hesaplama yöntemleri Dairemizin ara kararı ile uyumlu değil ise de bilirkişi kurulu tarafından tespit edilen teknik veriler Dairemizce hüküm verilmesine elverişli bulunmuştur. HMK’nın 282.maddesi uyarınca hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle serbestçe takdir eder. Bu durumda bilirkişinin vardığı sonuçla bağlı olmaksızın sağladığı teknik tespitlerden yararlanılarak sonuca gidilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır. Şöyle ki; gerek ilk derece mahkemesi aşamasında alınan raporlarda, gerekse Dairemizce alınan kök ve ek raporlarda sözleşmenin fesih tarihinden sonra davacının oluşturduğu müşteri portföyü nedeniyle davalının önemli bir kazanç elde ettiği olgusunun kanıtlanamadığı belirtilmektedir. Mahkememizce alınan kök ve ek raporlarda ve ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, fesih tarihinden sonra davacının kazandırdığı müşterilere ait sadece 15 adet poliçenin yenilendiği, yani davacının oluşturduğu müşteri portföyünün sadece 15 adet poliçe için davalı sigorta şirketi ile sözleşme ilişkisini devam ettirdiği ve bu ilişkide davalı sigortanın elde ettiği brüt sigorta gelirinin sadece 2.882,58 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davacı taraf daha fazla poliçenin yenilendiğini ve daha fazla müşteri çevresiyle davalı sigorta şirketinin poliçe üretmeye devam ettiğini iddia etmiş ise de bu iddiasını kanıtlayamadığı gibi bilirkişi kurulu tarafından incelenen ticari defterler ve davalı sigorta şirketinin rejistro kayıtlarına göre yani müşteri kayıtlarına göre yapılan tespitler ışığında daha fazla poliçe yenilendiğine dair bir tespit yapılamadığı anlaşılmaktadır. Fesih tarihinde yürürlükte olan 5684 sayılı Kanun’un 23/16.maddesi uyarınca, acentenin portföy tazminatı isteyebilmesinin ilk koşulu, sözleşme ilişkisi sona erdikten sonra da davalı sigorta şirketinin, acentenin müşteri portföyünden önemli bir menfaat elde etmeye devam ediyor olmasıdır. Somut olayda acentelik ilişkisi sona erdikten sonra davacının portföyündeki sadece 15 müşterinin davalı sigorta şirketi ile poliçe yenilediği, bu poliçeler dolayısıyla davalının sadece 2.882,58 TL brüt sigorta prim geliri elde ettiği dikkate alındığında, portföy tazminatı talebi için yasada aranan bu koşulun (önemli menfaat elde etme koşulunun) gerçekleştiğinin kanıtlanamadığı kanaatine varılmıştır. Portföy tazminatı talebinde ispat yükü davacıda olup davacı, davalının önemli bir menfaat elde ettiğini kanıtlayamamıştır. Bu nedenlerle davacının portföy tazminatı talebinin reddine dair karar yönünden davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili katılma yoluyla istinafında ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde tespit edilen ve müvekkilinin alacağından takasına karar verilen 1.809,59 TL’nin haksız olduğunu belirtmişse de esasen hukuki niteleme mahkemeye ait olup ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde davacının istemeye hak kazandığı belirtilen ve takasa konu edilen 1.809,59 TL, mülga 6762 sayılı TTK’nın 134.maddesinde öngörülen ve başlamış işlerin tamamlanmaması nedeniyle ödenmesi gereken tazminata ilişkindir. Davalının herhangi bir fesih öneli tanımadan yaptığı fesih nedeniyle davacının anılan 134. madde uyarınca tazminat talebinin mahkemece dikkate alınmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda; her iki tarafın istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı Dairemizce yapılan tahkikat sonucunda anlaşıldığından ve ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinin yapılan yargılamaya göre düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve davanın reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Ayrıntısı yukarıda açıklanan gerekçelerle;Her iki taraf vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte Dairemizce yapılan tahkikat işlemleri doğrultusunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL harcın peşin alınan 4.767,80 TL harçtan mahsubu ile artan 4.713,40 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’deki esaslara göre belirlenen 30.924,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,5-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafından sarfedilen 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, b-Davalı tarafından sarfedilen 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, davalı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, c-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından AAÜT esaslara göre 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, d-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından AAÜT esaslara göre 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, e-Kararımızın mahiyetine göre her iki tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 7-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,8-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/10/2020