Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1042 E. 2019/639 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1042
KARAR NO : 2019/639
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2014/597 Esas – 2017/1386 Karar
TARİHİ : 15/112017
DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul – kısmen reddine ilişkin karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ile davacı şirket arasında akdedilen 13/03/2009 tarihli …. İşyeri Satım Sözleşmesi ile …, … Blok, ….Kat … nolu ofis niteliğindeki taşınmazı 1.484.145USD bedelle satın aldığını ve taşınmazın zilyetliğinin sözleşmenin imzalandığı tarihte davacıya teslim edildiğini, taşınmazın satım bedelinin tamamıyla ödenmediğinden mülkiyet devrinin yapılmadığını, ancak davacının, sözleşmede üstlenmiş olduğu işyeri satım bedelini taksitler halinde ödeme yükümlülüğünü ifadan kaçındığı tespit edilmesi üzerine Bakırköy ….Noterliğinin 24/10/2013 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamesinin keşide edildiğini, anılan ihtarnamede sadece 198.000 USD ödediğini, 858.000USD tutarındaki 46 adet senedin ödenmeyerek temerrüde düşürüldüğünü, 25/02/2014 tarihine kadar 858.000USD tutarında 5 adet daha taksit senedinin bulunduğunu, muaccel olan borcun 30 gün içerisinde borcunu ödemesi gerektiğini, aksi halde sözleşmenin feshedileceğini, %20 olan cezai şart uygulanacağını, zilyetliğin iadesinin gerekeceğini, kısacası yasal yollara müracaaat edileceğinin ihtar edildiğini, ihtarnamenin 28/10/2013 tarihinde işyeri çalışanına tebliğ edildiğini, işyeri satım sözleşmesinde ödemeye ve temerrüde ilişkin hükümler düzenlenmiş olup, bu hükümler gereği davacının sözleşmenin yürürlüğe girdiği 13/03/2009 tarihinden bugüne kadar 224.257 USD tutarındaki ödeme haricinde herhangi bir ödeme yapmadığını belirterek, sözleşme uyarınca üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiş olması sebebiyle, davacının alacakları ile borçlarının takas mahsubu ile işyeri satım sözleşmesinin 28/11/2013 tarihi itibariyle münfesih olduğunun tespitine, davacının işyeri satım sözleşmesinin alıcı tarafından ayrıca ödenmesi gereken ancak şirketleri tarafından tarihinde ödenen 19.432TL damga vergisi borcunun 31/07/2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline, işyeri satım bedeline istinaden tanzim ve teslim etmiş olduğu ve dava dilekçesinde dökümü belirtilen senetlere ait 261.55TL protesto masrafı borcunun ticari avans faizi ile birlikte tahsiline, işyeri satım sözleşmesinin (5-c) bendine göre de sözleşme bedelinin %20’sine tekabül eden 296.829 USD cezai şartın 28/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte tahsiline, işyeri satım sözleşmesinin (5-d) bendine göre işyerini teslim almasından tahliye etmesine kadar geçen her gün için 50 USD kullanım (ecrimisil) bedeli olmak üzere, tahliye tarihine kadar işleyecek ecrimisile dair fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla, teslim tarihinden dava tarihine kadar şimdilik (13/03/2009-24/01/2014) 1771 günlük 88.550 USD alacağın 13/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; huzurdaki davanın tüketici mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, davacı tarafça dava harcı eksik yatırılmış olup, esasa geçilmeden önce davacı tarafa harcın tamamlanması için kesin süre verilmesini, verilen kesin sürede harcın tamamlanamaması halinde davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın taşınmazın tahliyesi yönündeki isteminin müdahalenin men’i davası niteliğinde olduğundan, taşınmazın değeri üzerinden harç ödenmesi ve ayrı bir dava olarak görülmesi gerektiğini, davacı tarafın sözleşmeyi feshinin geçersiz olup, bu nedenle işbu dava dilekçesi ile ileri sürdüğü taleplerinin de yetersiz olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmedeki ödeme şeklinin zımnen değiştirildiğini, bu nedenle davacı tarafın sözleşmenin feshi yönündeki bildirimin sonuç doğurmayacağını, taraflar arasındaki ödeme koşulunun zımnen değiştirildiğini, davalının eşinin hakim ortağı olduğu … Limited Şirketi tarafından, davacı adına toplam 5 projede yürütülen Peyzaj ve Çevre düzenlemesi işlerinin bedellerinin taraflar arasındaki işyeri satım sözleşmesi bedelinden mahsubu yönünde taraflar arasında mutabakat bulunduğunu, belirtilen işler nedeniyle … Ltd. Şti.’ne ödenmesi gerektiği halde tarafların mutabakatı ile satım bedelinden mahsup edilen bedellerin son durumunun davalıya bildirilmesi halinde, bakiye bedelin ödenmeye hazır olduğunun davacı tarafa bildirildiğini, taraflar arasında karşılıklı keşide edilen bu ihtarnemelerden sonra, ekli mail mesajlarda da görüleceği üzere birçok karşılıklı hesaplar gidip geldiğini, ancak hesap mutabakatında neticeye varılmadan huzurdaki davanın ikame edildiğini, davacı tarafın taleplerinin sözleşme hükümleri ile bağdaşmadığını, davacı tarafça sözleşmenin feshinin geçersiz olduğundan, davacı tarafın kullanım bedeli talebinin de reddine karar verilmesini talep ettiklerini, taraflar arasındaki sözleşmenin ticari bir sözleşme olmadığı gerçeği karşısında kararlaştırılan cezai şart miktarının da fahiş olduğunu ve cezai şart miktarının tenkisine karar verilmesini talep ettiklerini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 15/112017 tarihli, 2014/597 Esas – 2017/1386 Karar Karar sayılı kararında; “…Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının beyanları, tanzim olunan bilirkişi rapor ve ek raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava, taraflar arasında adi yazılı şekilde imzalanan işyeri satım sözleşmesi ile davalıya satışı yapılan işyerinin davalının satış bedellerini taksitlerini ödememesi sebebiyle feshi, sözleşme uyarınca öngörülen cezai şartın tahsili, taşınmazın davalıdan alınarak davacıya teslimi ve davacı tarafından ödenen damga vergisi, protesto masraflarının tahsili ile ecrimisil bedeli istemine yöneliktir. Gerek taraflar arasında akdedilen sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BKnun 213.maddesi uyarınca , gerekse dava tarihinde yürürlükte bulunan TBKnun 237.maddesi uyarınca ve TMKnun 706/1.maddesi ile Tapu Kanunun 26.maddesi uyarınca; taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesi şarttır. Anılan hüküm bir geçerlilik şartıdır. Yasanın bu maddesinde öngörülen şekle uyulmadan yapılan sözleşmede hüküm doğurmaz. Bu nedenle tapulu taşınmazların harici satışı yolu ile devri mümkün değildir. Bu genel açıklamadan sonra davacı taleplerinin tek tek irdelenmesine geçtiğimizde, davacı tarafından davaya konu sözleşme uyarınca vergi dairesine ödenen damga vergisinin davalıdan tahsili talep edilmiş olup, söz konusu damga vergisini ödeme yükümlülüğünün Damga Vergisi Kanunu uyarınca alıcıda olduğu, bu itibarla davacı tarafın davalı adına ödenen damga vergisinin davalıdan tahsili gerektiği, fakat davacının dava tarihinden önce davalıdan söz konusu damga vergisini talep ettiğine ve davalıyı temerrüde düşürdüğüne ilişkin dosyaya herhangi bir belge sunulmadığından, söz konusu damga vergisi borcunun dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili gerektiği görülmüş, yine davacı tarafça davalıya edimlerini yerine getirmesi için çektiği protesto giderlerinin de davalıdan isteyebileceği anlaşıldığından, söz konusu protesto giderlerinin tahsiline yönelik hüküm kurulmuştur. Davacının diğer talepleri yönünden ise;”Satım sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti ve sözleşmeye konu taşınmazın davalıdan alınarak davacıya teslimine ilişkin: Yukarıda kısaca bahsedildiği üzere TMKnun 706/1, 818 sayılı BKnun 213 (6098 sayılı BKnun 237) ve Tapu Kanunun 26.maddesi uyarınca resmi şekle uyulmadan yapılan harici satış sözleşmelerine hukuken değer verilmemektedir. Yine yerleşmiş Yargıtay kararları göz önüne alındığında, yok hükmünde olan harici satış sözleşmelerinin geçersiz olduğu görülmekle, taraflar birbirlerine verdikleri edimleri geri isteyebileceklerdir. Bu bağlamda davacı taraf davalıdan davaya konu taşınmazın kendisine teslimini isteyebilecektir. Her ne kadar mahkememizce birlikte ifa kuralı ve TMKnun 993 ve 994.madde hükümleri dikkate alınarak, davalının ödediği satış bedelinin kendisine iade edilinceye kadar alıkoyma ve hapis hakkı tanınmasını talep etme hakkı var ise de, HMK 26.maddesi uyarınca hakim tarafların talepleri ile bağlıdır. Mahkemenin tarafların talep etmediği, nitelendirip açıkça belirlemediği isteğini yasanın düzenlediği ayrık haller dışında kendiliğinden tespit edip hüküm altına almasına yasal olanak yoktur.”Bilindiği üzere; TMK 993. ve 994. madde hükümleri geri vermekle yükümlü iyiniyetli zilyedin hak ve borçlarını düzenlemiştir. Geçersiz sözleşme nedeniyle taşınmazı geri vermekle yükümlü olan iyiniyetli zilyedin, taşınmazı geri vermekten kaçınma ya da alıkoyma hakkı TMK 994/1 maddesi ile tanınmış bir haktır. İyiniyetli zilyet, elatmanın önlenmesi ( geri verme) davası sırasında def’i (savunma) yoluyla zorunlu ve yararlı giderler ile harici satış bedelinin ödenmesini isteyebileceği gibi, taşınmazın geri verilmesinden sonra; taşınmazı geri verirken açıkça veya örtülü olarak vazgeçmemiş (feragat etmemiş) olduğu hallerde, faydalı ve zorunlu giderler ile satış bedelini sonradan ve ayrı bir dava ile istemesine engel yoktur. “Harici satın alma, satın alan davalı bakımından satış bedeli üzerinden kişisel hak sağlar ve Türk Medeni kanununun 994/1 maddesi uyarınca iyiniyetli zilyet yapılanması nedeniyle faydalı ve zorunlu giderlerini isteyebileceği gibi anılan bu giderler ile satış bedeli üzerinden alıkoyma hakkı tanınmasını da defi ( savunma ) yoluyla isteyebilir.”Eldeki davada; davalı yargılama sırasındaki yazılı ve sözlü beyanlarında harici satış sözleşmesi nedeniyle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini savunmuş, Türk Medeni Kanununun 994/1 maddesine dayanarak savunma ( defi ) yoluyla harici satış bedeli üzerinden alıkoyma (hapis ) hakkı tanınarak elatmanın önlenmesine karar verilmesi konusunda açık bir talep de bulunmamıştır.”HMK 26. maddesi uyarınca hakim tarafların talepleri ile bağlıdır, mahkemenin tarafların talep etmediği, nitelendirip açıkça belirlemediği isteklerinin, yasanın düzenlediği ayrık haller dışında kendiliğinden tespit edip hüküm altına almasına yasal olanak yoktur, istekten fazlaya karar verilemez.”Belirtilen ilkeler ve esaslar uyarınca; Türk Medeni Kanununun 994 /1 maddesindeki “isteyebilir” ve “geri vermekten kaçınabilir” şeklindeki açık düzenleme karşısında, davalının harici satış bedeli üzerinden alıkoyma (hapis) hakkı tanınması konusunda yada ödenen bedelin iadesi yönünde defi yoluyla dahi herhangi bir talepte bulunmaması ve yasa gereği geçersiz sözleşme uyarınca tarafların birbirlerinden verdikleri şeyleri geri isteyebilecekleri dikkate alındığında, davacı tarafından açılan sözleşmenin geçersiz olduğunun tespiti ve elatmanın önlenerek taşınmazın davalıdan alınarak davacıya verilmesine yönelik istemin kabulüne karar vermek gerekmiştir.”Cezai Şart istemi yönünden: Yukarıda belirtildiği üzere taraflar arasında akdedilen sözleşme, yasal geçerlilik şekline uygun olarak yapılmadığından geçersiz olup, geçersiz bir sözleşmede ön görülen cezai şartın da geçersiz olduğu anlaşıldığından, davacı tarafça davalıdan cezai şart istemine yönelik açılan davanın da reddine karar vermek gerekmiştir.”Ecrimisil Bedeli istemi yönünden: Halen geçerliliğini sürdüren YİBBGK nun 10/07/1940 tarih 2/77 sayılı içtihatı birleştirme kararı uyarınca, taşınmazın harici satışından dönüldüğünde, satış bedeli kendisine ödenmeyen taraf temerrüde düşmüş sayılmayacağından, para geri verilinceye kadar yararlandığı ürünler bedelinin tazmin ve ecrimisil ödemekle sorumlu tutulamaz. Bu nedenle davacı tarafın ecrimisil istemi yönünden açmış olduğu davanın da reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 19.432,00 TL damga vergisi borcunun dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 251,62 TL protesto masrafının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, cezai şart isteminin reddine, ecrimisil bedeli isteminin reddine, taraflar arasında akdedilen 13/03/2009 tarihli … Satım Sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti ile sözleşmeye konu … İş Merkezi … Blok …. Kat … nolu iş yerinin davalıdan alınarak davacıya teslimine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf, davalı vekilince katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: davacı ile müvekkili şirket arasında akdedilen 13.03.2009 tarihli Koza Plaza İşyeri Satım Sözleşmesi ile … Blok, 10. Kat,36 nolu ofis niteliğindeki taşınmazı 1.484.145 USD bedelle satın aldığını ve taşınmazın zilyetliği sözleşmenin imzalandığı tarihte davacıya teslim edildiğini, taşınmaz satım bedeli tamamıyla ödenmediğinden mülkiyet devrinin yapılmadığını, müteadditin defalarca yapılan yazılı ve şifahi uyarılara rağmen taşınmaz satım bedeli borcunu ödemeyen davalının temerrüde düştüğünü ve sözleşmenin yazılı hükümleri gereği fesih ve devamındaki haklarının tahsili bakımından davanın ikame edildiğini, 19.432 TL damga vergisi borcunun dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ilişkin hükmün usul ve yasaya uygun olduğunu, 261,55 TL protesto masrafının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ilişkin hükmün usul ve yasaya uygun olduğunu, cezai şart isteminin reddine dair verilen hüküm yasa ve usule aykırı olduğunu, çünkü, taraflar arasında mutabık kalınarak imza altına alınan isyeri satım sözleşmesinin (5-c) maddesine göre de sözleşme bedelinin %20’sine tekabül eden 296.829 USD cezai şarta ilişkin alacaklarının mevcut olduğunu, hükmün bu yönden istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasını talep ettiklerini, mahkemenin aldığı 21.03.2017 tarihli bilirkişi raporunda da ayrıntılı bir şekilde tespit ettiği gibi, davalının davacıya karsı borçlarını ödemediğinden temerrüt nedeniyle sözleşmenin münfesih olduğunu, sözleşme bedelinin %20’sine tekabül eden 296.829 USD cezai şartın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesi gerektiğini, ecrimsil bedeli isteminin reddine dair verilen hükmün de hukuk ve usule aykırı olduğunu, çünkü işyeri satım sözleşmesinin (5-d) maddesine göre işyerini teslim almasından tahliye etmesine kadar gecen her gün için 50 USD kullanım (ecrimisil) bedeli tahakkuk ettiğini, aksi kanaatin yaklaşık on senedir davalının davacıya ait taşınmazını haksız ve bedelsiz olarak kullanmasını meşru hale getireceğini, bunun tam anlamıyla hakkaniyete aykırı olduğunu, mahkemenin adeta sözleşmenin geçersiz olduğu gerekçesiyle ecrimisil maddesinin de geçersizliğine hükmettiğini, ancak bu taleplerinin reddedilmesinin müvekkilinin ciddi mağduriyetine sebep olduğunu, sözleşmedeki düzenlemeyi reddetse dahi genel hukuk kaidelerine göre en azından emsal kira tespiti yaptırarak oluşan mağduriyetin tazmini cihetine gidilmesi gerektiğini, hükmün bu yönüyle hukuk, usul ve hakkaniyete son derece aykırı olduğunu belirterek, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2014/597 Esas, 2017/1386 Karar ve 15.11,2017 tarihli kararının istinaf talepleri yönünden kısmen kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın tümünün kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili katılma yoluyla istinafın dilekçesinde özetle:Davacı tarafından harcın eksik yatırıldığını, itirazlarına rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, harç eksiği nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, sözleşme bedeli üzerinden harç ikmal olmadığından, bu bedel üzerinden aleyhlerine vekalet ücreti tayininin de doğru olmadığını, davacı yanca sözleşme feshinin geçersiz olup, taşınmazın davacıya teslimi yönündeki kararın doğru olmadığını, sözleşmedeki ödeme şeklinin zımnen değiştirildiğini, bu nedenle davacının sözleşmenin feshi bildiriminin sonuç doğurmayacağını, davacının kötü niyetli olup bakiye borcu bildirmediğini ileri sürerek, aleyhlerine kurulan hüküm fıkralarının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından taraflar arasındaki 13.03.2009 tarihli işyeri satım sözleşmesinin 28.11.2013 tarihi itibariyle fesih olduğunun tespiti, sözleşme bedelinin %20 sine tekabül eden 296.829 USD cezai şartın, 19.432,00 TL damga vergisi, 261,55 TL protesto masrafı, taşınmazın davalıya teslim tarihinden dava tarihine kadar 1771 gün için 88.550 USD nin davalıdan tahsili istemli açılan davada, mahkemece yukarıdaki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacı vekilince ve katılma yoluyla davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355 maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun incelenmesinde;Davalı vekilinin 03/05/2018 tarihli dilekçesiyle katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunduğu, başvuru harçlarının yatırılmadığı, bunun üzerine ilk derece mahkemesince HMK’nın 344. maddesi gereğince istinaf harçlarını yatırması için 21/05/2018 tarihli muhtıranın çıkarıldığı, muhtıra ile bir haftalık kesin süre verildiği, tebliğ edilen muhtıradaki kesin süreye rağmen davalı vekilinin istinaf harçlarını yatırmadığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince harçların süresi içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle HMK’nın 344. maddesi gereğince başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, bu işlem yapılmayıp, dosya, istinaf incelemesi için Dairemize göndermiştir. HMK’nın 344. maddesi uyarınca çıkarılan muhtıra tebliğine rağmen istinaf harç ve giderlerinin yatırılmaması halinde istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilir. Bu konuda ilk derece mahkemesince bir karar verilebileceği gibi istinaf dairesince de ön inceleme aşamasında HMK’nın 352. Maddesi uyarınca, başvuru şartlarının yerine getirilip getirilmediği bağlamında karar verilmesi mümkündür. HMK’nın 344. maddesi uyarınca çıkarılan muhtıraya rağmen süresi içerisinde istinaf harçlarının yatırılmaması, muhtıra tebliğinde bir usulsüzlük bulunmaması nedeniyle, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekecektir.Davacı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde;Sözleşme tarihi itibariyle tapulu olan taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir (TMK m.706, BK m.213, Tapu K. m.26). Bu durumda taraflar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre karşılıklı olarak verdiklerini iade ile yükümlüdürler.Taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından borçlarının ödenmemesi ve bu surette sözleşmenin ihlali nedeniyle fesh edildiği, sözleşmenin 5-c maddesi uyarınca cezai şart taleplerinin reddinin yasal olmadığı ileri sürülerek davacı vekilince karar istinaf edilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında da işaret edildiği üzere, dosyadaki tapu kaydına göre, taşınmazın davacı şirket adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmakla, taraflar arasındaki gayrımenkul satışına ilişkin sözleşme TMK m.706, 818 sy BK m.213, TK m.26 hükümleri kapsamında, resmi şekilde yapılmadığından geçerli değildir. Yasal geçerlilik şartına uygun yapılmayan sözleşme geçersiz olup, geçersiz sözleşmedeki cezai şart hükümleri de geçersiz olacağından, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı yerinde değildir.Davacı vekilince taraflar arasındaki sözleşmenin 5-d maddesindeki düzenleme uyarınca ecrimisil taleplerinin reddinin de yasal olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Yargıtay 3. HD’nin 2016/524 E 2017/ 9222 K sayılı, 07.06.2017 tarihli emsal kararında da vurgulandığı üzere; geçersiz olan ve haricen yapılan taşınmaz satış sözleşmesinden dönüldüğünde, davacı yanca davalı tarafından satış bedeli için yapılan ödemeler geri iade edilinceye kadar, davalı yanca kullanılan taşınmaz için ecrimisil ödeme sorumluluğu bulunmayacağından, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davacı vekilince gerek ecrimisil gerekse cezai şart istemlerinin reddi nedeniyle aleyhlerine vekalet ücreti hükmedilmesinin doğru olmadığı ileri sürülmüştür. Davada talep edilen ancak mahkemece reddedilen konusu para ile ölçülen istemler bakımından davanın reddi yönünde kurulan hüküm kapsamında, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına karar tarihindeki avukatlık ücret tarifesindeki esaslara göre nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde değildir.İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 344. maddesi uyarınca yapılmamış sayılmasına, davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden:1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 344-346 ve 352. maddesi uyarınca yapılmamış sayılmasına,2-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,B-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden:1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 02/05/2019 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.