Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1018 E. 2019/591 K. 18.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1018
KARAR NO : 2019/591
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2013/100 Esas – 2017/926 Karar
TARİHİ : 07/12/2017
DAVA : Alacak (Acentalık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 22/03/2013
BİRLEŞEN İSTANBUL 23. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
2014/82 – 80 E.K. SAYILI DAVA DOSYASINDA
DAVA : Tazminat (Acentalık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 07/03/2014
BİRLEŞEN İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
2015/907 D.İŞ -SAYILI DOSYASINDA
TALEP : Delil Tespiti
Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin kararın taraflar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; vekil edeni şirketin 14.08.2006 tarihinden beri davalı ile ” Belirli Süreli Tek Satıcılık (distribütörlük dağıtıcılık) Sözleşmesi” kapsamında, münhasır bölgesi olan “Bursa ili ve ilçelerinde tek satıcılık hizmeti (satış, dağıtım, lojistik depolama vs.) verdiğini, sözleşmenin belirli periyodlarla yenilenmekte olduğunu ve en son ayaktaki sözleşmenin 11.01.2012 tarih ve 5 yıl süreli olduğunu, uluslararası bir şirket olan “…”nin tüm dünyada kurumsal bir yapı arz ettiğini, ancak “kara düzen” işletildiğini, alt yönetimden, üst yönetime doğru ilerleyen hedef politikaları ve baskısı en alttaki distribütörün yani vekiledeninin sömürülmesi sonucunu doğurduğunu, bu bağlamda vekiledenine ödenmesi gereken hizmet faturalarının üst yönetim tarafından ödenmediğini ve vekiledeninin ciddi mağduriyetine sebep olunduğunu, bununla birlikte rekabet kuralları ve sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğini ve bu durumun sözleşmenin devamını imkansızlaştırdığını, rekabet hukukuna dayalı hakların HMK’nın 107. maddesi kapsamında başkaca bir dava konusu yapıldığını, taraflar arasındaki 11.01.2012 tarihli sözleşmenin, vekiledeni tarafından Ankara … Noterliğinin 06.03.2013 tarih, … yevmiye nolu ihtarnamesi ile tek taraflı ve haklı olarak feshedildiğini, davalının Beyoğlu… Noterliğinin 14.03.2013 tarih ve …. yevmiye nolu cevabi ihtarnamesi ile feshi kabul ettiğini, ancak diğer talepleri reddettiğini, vekiledeni şirketin davalıdan 2.798.945,57 TL + KDV= 3.304.000 TL muaccel alacağının bulunduğunu, iş bu alacağın kaynağının vekiledenine piyasadan dönen ” en geniş anlamda hizmet bedeli faturaları” olduğunu, vekiledeninin ödemelerini DBS sistemi (Doğrudan Borçlanma Sistemi) ile gerçekleştirdiğinden hizmet faturalarının geri ödemesinin yapılmaması sebebiyle sistemde sürekli eksi bakiyeye düşüldüğünü, vekiledeni şirketin DBS’ deki açığının -2.862.143 TL olduğunu, bu açığın davalının borcu ve bu borca işleyen DBS faiz ve masraflarından müteşekkil olduğunu, ödemeden imtina sebebiyle vekiledeninin bankadaki ve piyasadaki itibarının ağır zarara uğradığını ve bu zararın bilahare tazmini için başkaca bir dava ikame edildiğini, vekiledeninin baki ve muaccel olan alacağına ferileri ile birlikte kavuşması amacı ile işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu beyanla, 2.798,945,57 TL + %18 KDV = 3.304.000 TL alacağın, davalıdan alacağın doğduğu tarihten fesih ihbarı (temerrüt) tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile tahsiline ( sözleşmede faize ilişkin hüküm bulunmadığı için), fesih ihbarı yani temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar da ticari işlerde uygulanacak en yüksek temerrüt faizi ile ayrıca, kanuni faiz ve temerrüt faizi toplamının DBS faiz oranının altında kalması halinde aradaki faiz farkının da tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.Davalı vekili savunmasında özetle; vekiledeni şirket ile davacı şirket arasında 10.09.2006 tarihinde “Dağıtım Sözleşmesi (Perakende) ” başlıklı sözleşmenin imzalandığını, 11.01.2012 tarihinde ise yeni bir Dağıtım Sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme ile davacı …’nın, Bursa bölgesinde vekiledeni şirket tarafından üretilen, ithal edilen veya ticareti yapılan sözleşme ekinde belirlenen gıda maddelerinin perakendecilere satılması ve dağıtılması işini üstlendiğini, sözleşmenin 9. maddesine göre sözleşmeden doğan ihtilaflarda …’nin ticari defter ve kayıtlarının esas alınacağını, davacının alacak iddiasına karşın vekiledeni şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre davacı şirketin herhangi bir alacağının bulunmadığını, vekiledeni şirketin uzun yıllardır Türkiye’de faaliyet göstermekte olduğunu ve bu süre zarfında ülke ekonomisine değer katmayı görev edindiğini, bu sebeple vekiledeni şirketin kanunlara, sözleşmelere ve ticari hayatın kurallarına uygun hareket ettiğini, davacı tarafın sözleşmeye ve rekabet kurallarına aykırı davranıldığı iddiasının hiçbir somut dayanağının bulunmadığını, nitekim davacı tarafça gönderilen fesih ihbarnamesine yanıt olarak gönderilen Beyoğlu … Noterliği ’nin … yevmiye numaralı 14.03.2013 tarihli cevabi ihtarnamede de söz konusu iddia, suçlama ve taleplerin hiçbir şekilde kabul edilmediğinin bildirildiğini, davacının münhasır delil olduğunu ileri sürdüğü “…” programının, distribütörlerin satış, sipariş, tahsilat, stok raporları gibi bilgileri şeffaf bir biçimde takip edilmesini sağlamak amacıyla kullanılan bir program olduğunu, distribütörlerin, el bilgisayarı ile satış ve/veya sipariş toplama işlemlerini yapabildiğini, tahsilatlarını yaparak tüm bu bilgileri gün sonunda ana bilgisayar üzerindeki … programının içine aktarabildiğini, dolayısıyla söz konusu programa fatura bilgilerinin distribütör tarafından tek taraflı olarak kaydedilebildiğini, … programının hiçbir şekilde ticari defter ve kayıt niteliğinde olamayacağını, distribülörler tarafından düzenlenen faturaların her iki tarafça imzalanan mutabakatlar çerçevesinde vekiledeni şirketin ticari defter ve kayıtlarına alındığını, davacı yanın iddia ettiğinin aksine, tek taraflı olarak distribütör tarafından oluşturulan … programı kayıtları münhasır delil sözleşmesi kapsamında sayılan kayıt niteliğinde olmadığı gibi, ticari defter dayanağı niteliğinde de olmadığını, distribütörün bu kayıtları girmiş olmasının, bu kayıtların doğru olduğu, gerçek durumu yansıttığı ya da vekiledeni şirket tarafından söz konusu kayıtların kabul edildiği anlamına hiçbir şekilde gelmediğini, mahkemece yapılacak olan keşif sırasında ve ticari defter incelemesi sırasında programın işleyişinin net bir şekilde açıklığa kavuşacağını, davacı tarafın, vekiledeni şirket adına düzenlemiş olduğu Şubat 2013 tarihine ait faturaların tamamının Mart 2013 tarihinde sisteme işlendiğini, söz konusu faturaların hiçbir şekilde vekiledeni şirket kayıtlarına alınmadığını ve bu faturalara ilişkin herhangi bir mutabakat düzenlenmediğini, bu nedenle, söz konusu faturaların vekiledeni şirket ticari defter ve kayıtlarında yer almadığından, tek taraflı olarak oluşturularak sisteme aktarılan faturalardan dolayı vekiledeni şirketin hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağını, davacı tarafın, vekiledeni şirketin Satış Geliştirme Müdürü … (söz konusu kişi artık çalışan değildir) beyanlarını yanlış yorumlayarak mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, söz konusu beyanlardan hiçbir şekilde … programı kayıtlarının vekiledeni şirket için bağlayıcı ve kayıtların tamamen doğru olduğu şeklinde bir anlam çıkmadığını ve bu beyanın sözleşmedeki münhasır delil sözleşmesi maddesi ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, davacının davasını hiçbir şekilde ispatlayamadığını, davacı tarafın hiçbir alacağının bulunmadığını, taraflar arasında münhasır delil sözleşmesi bulunduğu hususu ihtilafsız olduğundan davacı tarafın başkaca delil ibraz etmesine muvafakatları bulunmadığını, davacı tarafa ait 2011,2012 ve 2013 yılı cari hesap ekstrelerinden davacı tarafın hiçbir alacağının olmadığının açıkça görüldüğünü, ayrıca vekiledeni şirketin ticari defterleri incelendiğinde durumun açıklığa çıkacağını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 23. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2014/82 – 80 E.K. SAYILI DAVA DOSYASINDA Davacı vekili dava dilekçesinde; vekiledeni ile davalı arasındaki tek satıcılık sözleşmesinin ihlali nedeniyle ve haklı feshedildiğinden bahisle fiili zarar, yoksan kalınan kâr, portföy tazminatı ve rekabet hukukunun ihlalinden kaynaklı zarara istinaden HMK 107 maddesi anlamında fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası olarak şimdilik 1.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmişlerdir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2015/907 D.İŞ SAYILI DOSYASINDA Davacı vekili dilekçesinde; davalı ile vekiledeni arasında 2006 yılından sözleşmenin vekiledeni tarafından haklı olarak feshedildiği 2013 tarihine kadar nizalı olan bedellerin hem sözleşmenin niteliği gereği ve hem de teamülen ödendiği hususunu ortaya koyduklarını, ancak bilirkişilerin yaptıkları incelemelerde yalnızca nizalı dönemi incelediğini, bu kerre davalı ile aralarında nizalı olmayan ve yaklaşık beş yıllık bir dönemi kapsayan bir süreye tekabül eden dava dışı ve öncesi dönemde, davalı ile vekiledeni arasında dava konusu alacak ile alakalı olarak bir teamül bulunup bulunmadığı, ayrıca davalının 02.06.2015 tarihli beyan dilekçesinde seri numaralı, tarihi ve miktarı belirtilen irsaliyeli faturalar üzerindeki ticari temsilcisi tarafından atılan kabul imzasının vekiledeni tarafından davadan sonra attırılmış olduğunun iddia edildiğini, bu iddianın akıl ile açıklanmasının mümkün olmadığını, fatura asılları davalıda olup, faturaların irsaliyeli faturalar olduğunu, bu faturaların … firmasının ticari temsilcisi tarafından tetkik edilerek teslim alındığını ve ticari defter ve kayıtlara geçildiğini, davalı ile aralarında hiçbir sorun ve husumet bulunmayan dava dışı 2006 ile 2010-2011 yılları arasında davalının hiçbir itiraz etmeden eksiksiz bir şekilde ödediği, en geniş anlamda hizmet faturalarının vekiledenine ödenip ödemediği ve bu beş yıl süresince bu yönde bir teamül gelişip gelişmediği hususlarının ve dilekçede listesi bulunan irsaliyeli faturaları” hangi ticari mümessilin … adına imzaladığı”nın ve faturaları kabul ettiğinin, bu faturaların çift imza ile mi yoksa tek imza ile mi imzalanıp kabul edildiğinin, bu faturaların tamamının ticari temsilcisi tarafından imzalanmasından sonra … ticari kayıtlarına işlenip işlenmediğinin tespitini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 07/12/2017 tarihli, 2013/100 Esas – 2017/926 Karar sayılı kararında; “…Dosyada mevcut bilgi ve belgelerden ve özellikle bilirkişilerin uzun süreli mahallinde yaptıkları incelemelerden 15/11/2013 tarihli tutanak kapsamında davaya dayanak edilen alış-satış-geri dönüş faturalarının enroute sistemine kayıtlı olduğu ve davalı tarafından da açıkça görülebildiği, faturaların … enroute kayıtlarıyla örtüştüğü, hernekadar davalı tarafından bu kayıtların delil niteliği inkar edilmekte ise de, bizzat davalı yanında bu kayıtlara uyduğu, o halde yazılı delil başlangıcı kabul edilen belgelerin, davacının usulüne uygun tutulan defterlerindeki kayıtlarla örtüştüğü ve gerek davacının gerek davalının kabulünde olması nedeniyle davanın delili olduğu, 2. Ek raporla ayrımsanması istendiği halde davalı tarafından yine enroute programına kayıtlı olup, toplam 7.055,400,57-TL miktar içinde ödenen 3.014.842,00-TL miktarlı faturaların hangi mahiyette faturalar olduğunun ayrımsanamadığı, dolayısıyla davalının kendi sisteminde de kayıtlı olduğu sabit olan bu geri dönüş faturalarından dolayı keyfi olarak istediğini ödeyip, istediğini ödeyemeyeceği gibi bir sonuca varılamayacağı, bu konuda faturaların arkasında tek imza, çift imza, yetkili imza, yetkisiz imza tartışması da yapılamayacağı, bu faturaların tümden inkarının mümkün olmadığı, çünkü davacının aynı mahiyette faturaları kısmen ödediği, o halde fatura içeriklerinin kabulünde olduğu, sonuç itibarıyla hernekadar enroute plus panaroma kayıtlarına itiraz edilmiş ve davada hukukçu bilirkişinin enroute kayıtları yönünden aksi görüşüne rağmen taraflar arasındaki işlemler ve aynı şekilde düzenlenmiş ve enroute programında kayıtlı faturaların davalı tarafından ödenmiş olmasına göre artık bu programın delil vasfının tartışılamayacağı, mevcut programın sektörel olarak taraflar arasında işlerliğinin kabul edildiği, davalı yanında başlangıçtan itibaren mevcut program kayıtlarını hiçbir zaman inkar etmedikleri, ikrar mahiyetinde mutabakat edilmiş faturaların ödenebilmesi için iki imza (.. + … ) bulunması gerektiğine dair beyanın dahi açıkça programa kayıtlı faturaların kabul edileceğinin göstergesi olduğu anlaşılmaktadır. “Dosya kapsamına, toplanan tüm delillere göre; işbu davada enroute plus panorama kayıtları delil başlangıcı olarak kabul edilmiş ve uygulamada delil başlangıcı kabul edilen belgeler doğrultusunda tanık dinlenebileceği sabit ise de somut olayın mahiyetine göre tanık dinlenemeyeceğine karar verilmiş, ancak yazılı delil başlangıcı kabul edilen bu programın delil olarak kabul edilmesini sağlayacak diğer davacı ve davalı vekilinin imzalarını içerir ve mahallinde gebzede arşiv firmasında yapılan inceleme sırasında davacı yanca bu davaya dayanak edilen faturaların davalının enroute programında kayıtlı olduğuna dair tespit, davalının daha evvel aynı programa göre yaptığı ödemeler ve özellikle işbu somut olayda da 7.055.400,57-TL miktarlı faturalar içinden yarıya yakının ödenmiş olması, davalı yanın dosyaya sunduğu 21/11/2014 tarihli dilekçesiyle yeni bir savunma geliştirerek davacının dayandığı faturaların davalı şirketin distribütöre ilgili ayın başında bildirmiş olduğu ticari harcama bütçesini aşmış harcamalar olduğuna dair beyanları ki, aynı dilekçede …’nin distribütörlere harcama bütçesi bildirmediğine dair ikrarları ve bu sebeple kendi beyanlarıyla çelişmeleri, yine davalı vekilinin enroute programında kayıtlı olup ayrıca mutabakata varılan faturaların ödeneceğine dair beyanları karşısında, 2. cevap dilekçesi sonunda enroute programında kayıtlı olup onaylanmayan ticari faturalarında ödendiğine dair ikrarları, davalı yanın başlangıçta delillerinde dayanmış olmasına rağmen, daha sonra enroute kayıtlarına dayanmaktan vazgeçtiklerine dair ancak, buna davacının muvafakatı olmadığına dair beyanlar kapsamında enroute plus panorama kayıtlarının davanın delili olduğu ve mevcut raporlar kapsamında davacının talep ettiği geri dönüş faturaları toplamı 2.439.234,57-TL ve 359.711.00-TL DBS faizi (Kapitale dönmüş olmakla) olmak üzere davacının toplam 2.798.945,57-TL alacaklı olduğu anlaşılıp kabul edilmekle, (başlangıçta talep edilen KDV yönünden davacı vekili yargılama sırasında KDV alacağı doğmadığını açıkça ikrar etmiş olmakla) bu bedelin davacının davalıya keşide ettiği Ankara …. Noterliğinin 06/03/2013 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamenin 08/03/2013 tebliğ tarihi ve verilen 2 günlük sürenin ilavesiyle temerrüdün 11/03/2013 tarihinde oluşmasına göre temerrüt tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür. “Birleşen İstanbul 23 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/82 E sayılı dava dosyasında özellikle davacının portföy tazminatı talep ettiği anlaşılmakta ise de, davacının distribütör olarak tanımlamasına rağmen yanlar arasında bağıtlanan en son 2012 yılına ait sözleşmenin 2. Maddesinde “Dağıtıcının aktif faaliyet alanı Bursa bölgesidir. Dağıtıcı … müstahdemi olmadığı gibi 3. Kişiler nezdinde … temsil yetkisine de sahip değildir. Hükmü uyarınca dağıtıcıya tekel hakkı tanınmamış olduğundan …, ürünleri dilediği kuruluş ve kişilere satmakta/ sattırmakta ve/veya dağıtmakta / dağıttırmakta dilediği yerde ve sayıda dağıtıcılık vermekte serbesttir. Dağıtıcı bu hususu şimdiden kabul eder. …. ” hükmü düzenlenmiş olup, davacı dağıtıcıya tek satıcılık yetkisi verilmediği, dolayısıyla portföy tazminatı koşullarının oluşmadığı, keza davacı tarafından fiili zarar, yoksun kalınan kar tazminatları da talep edilmiş ise de, sözleşmenin davacı tarafından 17. Maddeye göre feshi ihbar edilerek feshedildiği, sözleşmenin 12. Maddesinde ürün bedellerinin ödenmemesinin haklı fesih yaratacağı halinin davalıya tanınan hak olduğu, davacı yönünden sözleşmede böyle bir hususun kararlaştırılmadığı, o halde davacı yanın haklı fesih sebebine dayalı tazminat taleplerinin de yerinde olmadığı, sözleşmenin koşullarında olağan olarak feshedildiği anlaşılmakla birleşen dava yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir. “Birleşen Değişik iş tespit dosyası yönünden HMK 401. Madde uyarınca derdest dava var iken, başka bir Mahkemeden delil tespiti talebinde bulunulamayacağı, davacının tespitini istediği hususların zaten işbu asıl davada vakıa olarak incelenip değerlendirileceği ayrıca acil ve özellikli bir tespite gerek duyulmadığı anlaşılmakla, davacı yanın delil tespiti talepleri hususunda ayrıca herhangi bir işlem yapılmadığı…” gerekçesiyle asıl davada davanın kısmen kabulü ile 2.798.945,57 TL’nin 11.03.2013 temerrüt tarihinden itibaren değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla talebin reddine; Birleşen 2014/82 Esas sayılı davada, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:İlk derece mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin mahiyetinin tespit de dahil olmak üzere taraflar arasındaki delil sözleşmesi hükümleri uyarınca müvekkil şirketin defter ve kayıtları incelenerek karar verilmesi gerekirken, davacı şirket tarafından serbestçe giriş sağlanabilen Enroute programı delil başlangıcı kabul edilerek hüküm tesis edildiğini, ayrıca kabul anlamına gelmemekle birlikte Enroute programı taraflar arasındaki ihtilafın çözümlenmesi amacı ile delil başlangıcı vasfında olduğu mahkemece kabul edilmiş ise de söz konusu programa davacı tarafından tek taraflı olarak serbestçe giriş yapılabiliniyor olmasının, programın muhasebesel işlevinin olmaması ve söz konusu program kayıtlarının taraflarca mutabakat yapılmaksızın herhangi bir delil vasfını haiz olmadığı düşünüldüğünde, ilk derece mahkemesince huzurdaki davada salt Enroute program kayıtlarının varlığına dayalı olarak davacının alacaklı olduğu sonucuna varılmasının kabul edilemeyeceğini, Enroute program kayıtlarının delil başlangıcı niteliğini haiz olduğu kabulünde dahi müvekkili şirketin defterlerindeki kayıtların aksini ispat edecek nitelikte herhangi bir muteber delil olmaksızın salt olarak mahkemece delil başlangıcı olarak kabul edilen program kayıtlarına göre müvekkili şirket aleyhine hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırılık teşkil eder nitelikte olduğunu, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, nitekim tahkikat esnasında mahkemece alınan bilirkişi raporunda da Enroute programının delil vasfı taşımadığı yönündeki görüşleri göz önüne alındığında, mahkemece Enroute programı kayıtlarına dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesinin de mahkeme hükmünün hukuka aykırılık taşıdığının kanıtı olup, mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddi gerektiğinin ispatı niteliğinde olduğunu, Ayrıca, yargılama sırasında bilirkişi kök raporu ile ek raporlar arasındaki çelişkiler giderilmeksizin hüküm tesis edilmiş olmasının da söz konusu kararı hukuka aykırı kıldığını, zira bilirkişi kök raporundaki bilirkişi heyet üyelerinden bazıları alınan ek rapor ile görüş değiştirerek kök rapordaki görüşlerinin tam aksi yönde kanaat bildirmiş olmalarının, mahkemece bu çelişkinin giderilmeksizin hüküm tesisi yoluna gidilmiş olmasının, mahkemece verilen nihai kararın hem usul hem esas bakımından hukuka uygun olmadığını ortaya koyduğunu,Bu nedenle ilk derece mahkemesinin asıl davanın kabulüne ilişkin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kısmi kabul kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:Dava devam ederken İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E. sayılı dava dosyası ile “PORTFÖY TAZMİNATI DAVASI” nın mahkemece incelenmeksizin İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/100 E. sayılı dava dosyası ile birleştirildiğini, açılan ikinci davada sundukları hiçbir delilin incelenmediğini, delillerin toplanmadığını, keşif yapılmadığını, dava ile alakalı hiçbir usuli işlem ikmal edilmediğini, yaklaşık beş yıl süren davada portföy tazminatı hususunda bir değerlendirme yapılmadığını, Müvekkilinin, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, acentenin, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücreti isteme hakkını kaybediyorsa ve somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acentenin uygun bir tazminat isteyebileceğini, ilk derece mahkemesinin araştırma yapmadan sadece sözleşmenin yanıltıcı ve gerçek durumdan ve hakkaniyetten uzak olan hükümlerine göre bir karara vardığını, yargılamanın amacının gerçekleşmeyeceğini, zira müvekkilinin gerçekten de portföy sayısını 4.000′ lere yükselttiğini ve … firmasının pazar payını çok ileri bir seviyeye getirdiğini, Müvekkilinin sözleşmeyi haklı bir şekilde feshettiğini, zira davalının sözleşmedeki edimini yerine getirmediği gibi müvekkilini fiili iflasa sürüklediğini, gelinen noktada müvekkilinin, tabiri caiz ise battığını, üç yıllık daha yürütebileceği ve istifade edebileceği sözleşmeyi zorunlu bir şekilde feshetmek durumunda kaldığını, sözleşmenin bir tarafının edimini yerine getirmemesi olağan bir durum olmadığını, yine sözleşmenin süresi dolmadığını, müvekkiline karşı girişilen bu tutum karşısında müvekkilinin zorunlu bir şekilde sözleşmeyi feshetmesinin haklı fesih olduğunu, haklı feshin gerçekleştiğinin birleşen 2013/100 E. sayılı dosyada lehlerine hükmedilen yüklü miktarda alacak ile de sabit olduğunu, gelinen noktada iş bu feshi olağan fesih olarak kabul etmemenin mümkün olmayacağını, Büyük genel kurulun asla katılmadıkları ve 1948 tarihli içtihatını sahiplenen 2016 tarihli bozmadan sonra ıslah olmaz içtihatının iş bu davanın lehlerine bozulması halinde HMK m. 107 kapsamında ıslah imkanını elden alacağından, dosyanın konusunun ve yargılama usulünün farklı oluşu ve esasında tefrik edilmesi gerektiği hususları da göz önünde bulundurulduğunda, ilk derece mahkemesinin ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve birleşen davada tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı yanca asıl davada, davalı tarafından, taraflar arasındaki 11.01.2012 tarihli dağıtım sözleşmesi uyarınca geri dönüş- hizmet bedeli faturalarından kaynaklı alacağın tahsili, birleşen İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davada davalı tarafından taraflar arasındaki 11.01.2012 tarihli dağıtıcılık sözleşme hükümlerine ve rekabet kurallarına aykırı davranılması nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle fesh edildiği ileri sürülerek portföy tazminatı, yoksun kalınan kar, rekabet ihlalinden dolayı uğranılan zarar nedeniyle tazminat ve diğer birleşen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/907 D. İş sayısında delil tespiti istemiyle açılan davalarda, mahkemece asıl davanın kısmen kabülüne, birleşen 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davanın reddine karar verildiği, asıl davada kurulan hükmün davalı vekilince, birleşen davada kuralan hükmün ise davacı vekilince istinaf edildiği anlaşılmaktadır.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Asıl davada kurulan hüküme karşı davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde;Davalı vekilince, taraflar arasındaki sözleşmenin mahkeme gerekçeli kararında tek satıcılık sözleşmesi olarak tanımlanmasının sözleşmenin 2. maddesindeki açık düzenleme dikkate alındığındadoğru olmadığını, buna göre kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek karar istinaf edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu birleşen davanın reddi gerekçesinde taraflar arasındaki sözleşmenin 2. maddesi uyarınca davacıya tek satıcılık yetkisi verilmediği gerekçesine dayanıldığı da gözetildiğinde, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davalı vekilince, taraflar arısandaki sözleşmenin 9. maddesindeki düzenleme uyarınca münhasır delil sözleşmesi bulunduğu, buna göre müvekkilinin ticari defter ve kayıtlarının delil teşkil edeceği, ancak mahkemece delil sözleşmesi hükmü dikkate alınmaksızın davacı defterleri ve Enrute kayıtları incelenerek hüküm kurulmasının yerinde olmadığı ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. HMK’nın 193/2. maddesinde, “Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir.” hükmü mevcuttur. Mahkemece de bu düzenlemeye atıf yapılarak davacı defter ve kayıtları ile taraflar arısındaki işleyişe ilişkin Enrute proğram kayıtları inceletilmiştir. Kaldıki taraflar tacir olup uyuşmazlık ticari ilişkilerinden kaynaklıdır. HMK’nın 222/1. maddesinde mahkemenin ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden de karar verme yetkisi mevcuttur. Buna göre davalı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir.Davalı vekilince, mahkemece bilirkişi raporlarındaki çelişkiler giderilmeden bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Mahkemece yargılama sürecinde birden fazla kez ve taraf itirazlarını da gidermek amacıyla alanında uzmanlarından oluşturulan bilirkişi kurullarından rapor alındığı anlaşılmaktadır. HMK’nın 282. maddesinde, hakimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceği düzenlenmiştir. Mahkemece de kurulan hükümde alınan bilirkişi raporlarındaki tespitler diğer delillerle birlikte değerlendirip dikkate alınarak ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir.Davalı vekilince, davacıya daha öncesinden yapılan ödemelerin bulunmasının Enrute programındaki tüm kayıtlar itibariyle huzurdaki davanın ispatına yeterli görülemeyeceği ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Mahkemece alanında uzman bilirkişilerden oluşturulan bilirkişi kurulu rapor içeriğindeki tespitler de dikkate alındığında, davacı şirketin alt müşterilerden gelen ticari harcama faturalarının yegane incelenebileceği sistemin davalı tarafından davacıya tahsis edilen Enrute Panorama isimli programa işlenen kayıtlar olduğu, faturalara ilişkin harcama ve bütçe kullanımlarının davalı şirket Modern Kanal yetkilisi … tarafından yapıldığının anlaşıldığı, davalı yanca savunmasında ileri sürüldüğü üzere davacıya bildirilen yada tebliğ edilen harcama bütçesinin bulunmadığı, davacı tarafından delil olarak sunulan geri dönüş faturalarının Enrute programında kayıtlı olduğu, bu hususun taraf vekillerinin hazır bulunduğu ve imza altına alınan 15.11.2013 tarihli tutanak ile de kanıtlandığı, davacının ticari defter kayıtları ile Entrute kayıtlarına göre geri dönüş faturalarının tamamının davalı tarafından da görülüp izlenebildiği, davalının bu faturalardan haberdar olduğu, davacının alacağa dayanak faturalarının geri dönüş faturası olup davacı kayıtlarında bulunduğu, davalının geri dönüş faturalarından 3.014.842,0 TL’lik kısmının yansıtılmasını benimsediği, davalının yansıtılmasını kabul ettiği anlaşılan faturaların hangileri olduğunun tespit edilemediği, davalının savunması kapsamında bu faturalara ilişkin mutabakat formlarının ve detay işlemlerinin de bulunmadığı, mutabakat formlarının davalı savunması kapsamında en az iki imzalı olanlarının ödeneceği şeklinde taraflar arasında yazılı bir sözleşme hükmü de bulunmadığı da dikkate alındığında, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin birleşen İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davasında verilen hükme yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesinde;Birleşen İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davasında, davacı tarafından sözleşmenin haklı feshi nedeniyle portföy tazminatı, yoksun kalınan kâr, rekabet ihlalinden dolayı uğranılan zarar nedeniyle tazminat talep edilmiştir. Mahkemece yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi gerekçesinde de işaret edildiği üzere; taraflar arasındaki 11.01.2012 tarihli dağıtıcılık sözleşmesinin 2. maddesindeki düzenleme uyarınca davacıya tek satıcılık yetkisi tanınmamıştır. Buna göre davacının portföy tazminat talebi ve davalının rekabet hukukuna aykırı davrandığı iddiasına dayalı tazminat taleplerinin reddi kararı isabetlidir. Yine, davacının davalıdan geri dönüş faturaları nedeniyle alacaklı olması tek başına sözleşmenin haklı feshi nedeni olarak kabule yeterli değildir. Davcı, sözleşmeyi haklı nedenlerle feshettiğini kanıtlayamamıştır. Davacının haklı feshe dayalı tazminat taleplerinin ilk derece mahkemesince reddi gerekçesine göre, mahkemece birleşen davada delillerin toplanıp incelenmeden, keşif yapılmadan sonuca gidildiği yönündeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir.İlk derece mahkemesince sunulu deliller, alınan bilirkişi raporu içeriğindeki tespitlere göre kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin asıl davada, davacı vekilinin ise birleşen İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davasında verilen hükme yönelik istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin asıl davada, davacı vekilinin ise birleşen İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/82 E sayılı davasında verilen hükme yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Bakiye 143.362,10 TL nispi istinaf harcının davalı …den tahsiline, Hazineye irad kaydına, 4-Taraflar vekillerince istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
7-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 3531.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18.04.2019 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.