Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/101 E. 2018/323 K. 29.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/101
KARAR NO : 2018/323
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2017
NUMARASI : 2017/1056 -2017/965 E.K
DAVANIN KONUSU : Tespit
Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin %10,51 oranında hissedarı olduğunu, davalı şirketin bir şirketler topluluğuna bağlı olup, tek ticari faaliyetini %99 hissesine sahip olduğu … Okulları AŞ’nin oluşturduğunu, bu bağlamda davalı şirketin finansal tabloları değerlendirilirken …Okulları AŞ’nin gerçek değerinin ve mali durumunun önemli olduğunu, buna göre, adı geçen şirket hakkında hazırlanan 30.12.2016 tarihli bağımsız denetçi raporunda ve gerekse sermayenin karşılıksız kalıp kalmadığının ve öz varlıkların tespitine ilişkin özel amaçlı mali müşavir raporunda da şirket sermayesinin karşılıksız kaldığının tespit edildiğini, dolayısıyla davalı şirketin öz varlığından bağlı ortaklığın eksi değerdeki özvarlığı indirgendiğinde sermayesinin üçte ikisinin kaybettiğinin ortaya çıktığını, ancak davalı şirketin bilançosunda yer verilen değerin … Okulları AŞ’nin güncel değerini yansıtmadığını, sermayesinin üçte ikisini kaybetmiş olan davalının TTK.nın 376/II. Maddesinde yer alan önlemlerden hiç birisini almadığı gibi 03.10.2017 tarihli genel kurulda anılan yasanın amir hükmü gereğince, sermayenin üçte biri ile yetinmeye ya da sermayenin tamamlanması hususunda karar almak yerine doğrudan sermaye artırımı kararı aldığını, sözkonusu genel kurul kararın butlanın tespiti aksi halde iptali istemli davanın İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/957 Esas sayılı dosyasında ikame edildiğini, davanın derdest olduğunu, müvekkilinin davalının yasa gereğince gerekli önlemleri almadığından kendiliğinden sona ermiş olduğunun tespitini istemekte hukuki yararının bulunduğu gibi bu yönde tespit davası açabileceğini ileri sürerek TTK.nın 376/II. Maddesinde öngörülen tedbirleri almayan davalı şirketin kendiliğinden feshedilmiş olduğunun tespitine ve TTK.nın 553. maddesi kapsamında tasfiye işlemlerinin başlatılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince, talebin TTK.nın 376/2. maddesine dayalı davalı şirketin sona erdiğinin tespiti isteminden ibaret olup, anılan madde hükmüne dayalı olarak şirketin sona erdiğinin tespitine yönelik dava açma hakkının pay sahiplerine verilmediği, pay sahiplerinin ancak yöneticilere karşı sorumluluk, şirketin haklı nedenlerle feshi ve genel kurulda alınan kararların iptali davalarını açabileceği, nitekim davacının davalı şirketin feshine ilişkin olarak açmış olduğu davanın İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/859 Esas sayılı dava dosyasında devam ettiği, sözkonusu davada, TTK.nın 376. maddesine dayalı iddianın da ileri sürülmüş olduğundan bu talebinin fesih ve tasfiye davasında inceleneceği, bunun yanında İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/957 Esasa sayılı dosyasında davalı şirketin sermayesinin arttırılmasına ilişkin genel kurul kararlarının iptalinin talep edildiği, bu davada da TTK nın 376. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdeleneceği, davacının pay sahibi sıfatı ile TTK. nın 376. maddesine dayalı olarak dava açma hakkının bulunmadığı, taraf sıfatının HMK.nın 114/d maddesi gereğince dava şartlarından olduğu, HMK.nın 115.maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığı davanın her aşamasında kendiliğinden gözetileceği gerekçesiyle davacının taraf sıfatının bulunmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; sermayesinin üçte ikisini kaybettiği açık olan davalı şirketin yasanın amir hükmü olan TTK.nın 376/II. Maddesinde öngörülen tedbirleri almadığından kendiliğinden sona erdiği, bu durumda her bir pay sahibi ve menfaati bulunan diğer şahısların şirketin sona erdiğinin tespitini mahkemeden isteyebileceği, buna rağmen müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığından davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, taraflar arasında görülmekte olan bir çok davanın bulunduğunu, müvekkili şirketin sermayesinin karşılıksız kalmadığını, TTK.nın 376/II. Maddesinin uygulanma kabiliyetinin bulunmadığını belirterek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, davalı şirketin TTK.’nın 376/2. maddesi uyarınca kendiliğinden sonra erdiğinin (münfesih olduğunun) tespiti istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, davacının taraf sıfatının bulunmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, davacı, ortağı olduğu ve sermayesinin üçte ikisini kaybeden davalı şirketin TTK’nın 376/II. maddesi gereğince, genel kuruldan sermayenin 1/3’ü ile yetinme veya sermayenin tamamlanması yönünde karar alınmadığından davalı şirketin kendiliğinden sona erdiğinin tespitini istemiştir.
TTK m.376/2 hükmü uyarınca, son yıllık bilançoya göre, “Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket sona erer”. Buna göre, Genel Kurul makul bir süre içinde toplanmaz veya azalan sermayenin tamamlanmasına ya da kalanla yetinilmesine (asgari sermaye tutarı olan 50.000,00 TL’den aşağı olmamak kaydıyla) ve ortaklığın devamına karar almazsa, her pay sahibi anonim ortaklığın sona erdiğinin (infisah ettiğinin) tespitini mahkemeden talep ve dava edebilirler. Nitekim Yargıtay da, pay sahiplerinin 6762 sayılı TTK m.324 (yeni TTK m.376/2) hükmü uyarınca, ortaklığın münfesih olduğunun tespitini bir dava açarak isteyebileceklerini belirtmiştir.
Belirtmek gerekir ki, genel kurul TTK m.376/2 hükmünde öngörülen kararları almadığı sürece, pay sahibinin Anonim ortaklığın feshini mahkemede dava etmeleri mümkün değildir. Bu durumda yapılacak iş, pay sahiplerinin öncelikle TTK m.376/2’de öngörülen kararları alması için genel kurulun toplanmasını sağlamak ve daha sonra duruma göre, fesih davası açılabilmektedir. Nitekim, Yargıtay da, anonim ortaklığın genel kurulunun 6762 sayılı TTK m.324’de öngörülen biçimde gerekli kararları almadıkça, ortaklığın feshi hakkında davanın açılamayacağı yönünde karar vermiştir (Bkz. Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Prof. Dr. Hasan Pulaşlı, Ankara, 2013 Basım, sf. 570 vd.).
İlk derece mahkemesi, davacının sıfatının bulunmadığı, bu hususun dava şartı olduğu gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermiştir. Dava şartları HMK m. 114’te düzenlenmiştir. Buna göre tarafların dava ve taraf ehliyetinin bulunması dava şartı olarak düzenlendiği halde, taraf sıfatının bulunması dava şartı olarak düzenlenmemiştir. İlk derece mahkemesinin taraf ve dava ehliyeti ile taraf sıfatı kavramlarını karıştırdığı ve bu nedenle dava şartlarına aykırı karar verdiği anlaşılmaktadır.
HMK. m. 50 uyarınca, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine sahiptir. Buna göre, taraf ehliyeti, bir davada taraf olarak bulunabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki hak ehliyeti kavramının medeni usul hukukundaki yansımasıdır. Bu nedenle, yaşayan her insanın (gerçek kişinin) taraf ehliyeti vardır (Prof Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2013, s. 508). Tüm gerçek kişiler hak ehliyetine sahip olduğuna göre, davacı gerçek kişinin taraf ehliyetine sahip olduğu açıktır.
HMK. m. 51’de dava ehliyeti düzenlenmiştir. Buna göre, dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani dava ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak işlem yapabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki fiil ehliyetinin medeni usul hukukundaki yansımasıdır. TMK. m. 10 uyarınca, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti ve bunun sonucu olarak dava ehliyeti vardır (Ejder Yılmaz, a.g.e., s.540; Prof. Dr. Ali Cem Budak/ Doç. Dr. Varol Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 91). Somut olayda davacının ergin, mümeyyiz ve kısıtlanmamış bir gerçek kişi olmasına göre, dava ehliyetine sahip olduğu açıktır.
İlk derece mahkemesi davacının davacı sıfatının bulunmadığını, bunun dava şartı olduğunu belirtmiş ise de taraf sıfatının bulunması dava şartı değildir. Taraf sıfatı husumetle ilgili bur konudur. Yüce Yargıtayın kararlarında davacı sıfatı yerine “aktif husumet ehliyeti”, davalı sıfatı yerine “pasif husumet ehliyeti” kavramlarının kullanılması nedeniyle uygulamada istisnai de olsa, bu kavramlar, dava şartı niteliğindeki dava ve taraf ehliyeti kavramlarıyla karıştırılmaktadır. Bu kavramların birbirinden nasıl ayrılacağı konusunda Kuru, şu tanımlamayı yapmıştır:
“Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir… . Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatlarının kime ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur” ( Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 173).
Bu hukuki açıklama ışığında; ilk derece mahkemesi dava şartı kavramını yanlış değerlendirerek dava şartlarına aykırı karar vermiştir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK m. 353/1.a.4. uyarınca kaldırılması gerekmiştir.
Somut olayda davacının, davalı şirketin ortağı olması nedeniyle davacı sıfatının bulunduğuna dair açıklama yukarıda yapılmış olup, mahkemece işin esasının değerlendirilip karara bağlanması gerekir.
Davacının işbu davadan önce davalı şirketin haklı nedenlerle feshi davası açmış olduğu ve davanın İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/859 Esas sayılı dava dosyasında halen derdest olduğu, bu davada şirketin feshinin haklı nedenleri arasında TTK.nın 376. maddesine dayalı iddianın da ileri sürülmüş olduğu görülmüştür. Ayrıca, davacı tarafça davalı şirketin 03/10/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkin olarak İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/957 Esas sayılı dava dosyasında açılan davada ileri sürülen sebepler arasında TTK.nın 376. maddesine dayalı iddianın da bulunduğu anlaşılmış olup, sözkonusu davanın halen derdest olduğu anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek işbu davadan önce açılan ve yukarıda ayrıntılıları gösterilen davalar da dikkate alınıp sözü edilen davaların sonucunun eldeki işbu davaya etkisi, bekletici mesele sayılıp sayılmayacağı gibi hususlar üzerinde de durularak, işin esasının değerlendirilip davanın sonuçlandırılması gerekmektedir.
Açıklanan bu gerekçelerle, HMK. m. 353/1.a.4. uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK. m. 353/1.a.4 uyarınca, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Gerekçeli kararın birer örneğinin İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair;
HMK 353/1.a.4. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/03/2018 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.