Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/984 E. 2018/107 K. 08.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2017/984
KARAR NO : 2018/107
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/09/2017
NUMARASI : 2014/390- 2017/850 E.K
DAVANIN KONUSU : Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, davalının dava dışı .. Tic. A.Ş’nin ortağı ve A grubu imzaya yetkili yönetim kurulu üyesi olduğunu, aynı zamanda anılan şirketin diğer ortaklarından olan dava dışı …nın da hakim ortağı olduğunu, dava dışı . …. . A.Ş’nin bir kısım hisseleri müvekkiline ait iken, müvekkilinin bu hisselerini davalıya ve dava dışı ..ya devrettiğini, ancak hisselerin devri sırasında yaşanan süreçte taraflar arasında yapılan görüşmelerin, davalının kendi el yazısı ve imzasını taşıyan taahhüdünü vermesiyle neticelendiğini, yazılı kabul ve taahhüt niteliğindeki bu metinde “.. A.Ş hisselerinin % 49’nun halen …’e aittir ” ibaresinin yer aldığını, dava dışı .. Tic. A.Ş’nin esas sermayesi 31.013.330,00 TL olup, bu sermayenin 31.013.203 TL’sinin dava dışı …’ya, 25 TL’lik sembolik formalite hissenin ise davalıya ait olduğunu, dava dışı .i…AŞ’nin paylarının senede bağlanmadığını, çıplak payların devir ve taahhütlerinin alacağın temliki hükümlerine tabi olduğunu, davalının 19.04.2011 tarihli kabul ve taahhüdünü alacağın temliki hükümleri dairesinde geçerli olduğunu, taahhüdünün yerine getirilmesi için davalıya gönderilen yazıya karşılık davalının 05.06.2013 tarihli ihtarnamesi ile karşılık verdiğini, kabul ve taahhüdün inkar edildiğini, davalının temerrüde düştüğünü, müvekkilinin sözleşmenin ifa edilmemesinden doğan zararından ve yoksun kaldığı kar payından sorumlu olduğunu, tazminat miktarının tespitinin mümkün olmadığından belirsiz alacak davası afkapsamında şirketin %49 hissesinin rayiç değeri ve 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait kar payları için şimdilik asgari miktar gösterildiğini ileri sürerek dava dışı …A.Ş’nin %49’luk hissesinin piyasa değerinin tespiti ile bu alacağa karşılık şimdilik 400.000,00 TL ve 19.04.2011 tarihinden itibaren şirketin %49’luk hissesine düşen kar payının tespiti ile bu alacağın şimdilik 100.000,00 TL’si olmak üzere toplam 500.000,00 TL’nin 19.04.2011 tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu uyuşmazlığın taraflar arasındaki 19.02.2007 tarihli “Yatırım Feshi Sözleşmesi” ile bağlantılı olduğundan bu sözleşmede yer alan tahkim şartı sebebiyle uyuşmazlığın tahkimde çözümlenmesi gerektiğini, müvekkilinin dava dışı …AŞ’de sadece 25 adet paya sahip olduğunu, …’nın da ortağı olmadığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının doğru olmadığını, davacı ile müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olduğu .. arasında 2004 yılında yazılı olmayan centilmenlik anlaşması yapıldığını, buna göre, tarafların birlikte yeni bir anonim şirket kurulması, davacının ailesinin kurucusu ve eski pay sahibi olduğu şirket adına kayıtlı “…” markasının yeni kurulacak şirketçe satın alınması, 2005 ile 2009 yılları arasında 5 yıllık sürenin sonunda davacıya yeni kurulacak şirketin paylarının %49’unun %10’luk dilimler halinde kademeli olarak devredilmesi konularında mutabık kalındığını, dava dışı …’nın edimlerini yerine getirdiğini, ancak 2005-2006 yılları süresince yeni kurulan dava dışı …A.Ş’ne ortaklaşa yapılacak yatırımların sadece dava dışı … tarafından gerçekleştirildiğini, bu yüzden şirket hisselerinin davacıya devrinin karşılıklı mutabakat çerçevesinde ertelendiğini, bu bağlamda tarafların centilmenlik anlaşmasını karşılıklı olarak son erdirerek 19.02.2007 tarihli “Yatırım Feshi Sözleşmesi’ni akdettiklerini, bu sözleşmeye göre, dava dışı …AŞ’de sermaya artırımına gidilmek suretiyle davacı tarafından kurulacak yeni bir şirketin sermaye artırımına iştirak etmesinin öngörüldüğünü, zira davacının TMSF ve Birleşik Fon Bankası nezdindeki yükümlülükleri ve haciz endişesi nedeniyle doğrudan pay sahibi olmaktan kaçındığını, 25.04.2007 tarihinde kurulan ve paylarının %99’luk kısmı davacıya ait olan dava dışı ….AŞ’nin dava dışı ….AŞ’nin paylarının %49’una sermaye artırımı sonucunda sahip olduğunu, Yatırım Fesih Sözleşmesi’nin 6.4 maddesi uyarınca, dava dışı .., ….AŞ ve davacı arasında akdedilen 28.06.2007 tarihli hisse satış vaadi sözleşmesi ile dava dışı ….AŞ’nin sahip olduğu payların tamamının bedelinin ödenmesi neticesinde 30.08.2009 tarihinde dava dışı …’ya devredildiğini, bu pay devri onaylanarak şirket pay defterine işlendiğini, böylece davacının dava dışı ..i..AŞ’deki dolaylı pay sahipliğinin son bulduğunu, davacının kendi adına ait şirkette sembolik olarak 25 adet payının göründüğünü, bu payı üzerinde de TMSF tarafından haciz konulduğunu, davacının dayandığı belgenin esasen 19.02.2007 tarihli Yatırım Feshi Sözleşmesi imzalanmadan önce taraflar arasında sürdürülen müzakereler esnasında müvekkili tarafından düzenlenerek davacı ile paylaşıldığını, zira davacının hukuken sahip olmadığı ancak sona erdirilecek centilmenlik anlaşması uyarınca hak kazanması gereken %49’luk paya ilişkin olarak endişe içerisinde bulunduğunu, bu nedenle müvekkili tarafından bu belgenin verildiğini, nitekim müvekkilinin bu belgeye ahde vefa ilkesi çerçevesinde riayet etmiş olup, şirket sermayesinin %49’unu temsil eden payların davacı tarafından kurulan …AŞ’ne devrinin yapılarak davacının dolaylı olarak şirkette pay sahibi olmasının sağlandığını, bu nedenle Yatırım Feshi Sözleşmesi öncesinde gerçekleştirilen görüşmeler sırasında düzenlenen belgede beyan edilen hususun davacı açısından yerine getirilmiş olduğunu, sözkonusu belgedeki 19.04.2011 tarihinin gerçeği yanısıtmadığını, sonradan müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında eklendiğini, öte yandan uyuşmazlığa konu payların ilmuhabere bağlandığını, dolayısıyla nama yazılı muvakkat ilmuhaberlerin devrinin alacağın temliki hükümleri kapsamında değil, sadece ciro yoluyla mümkün olduğunu, kaldı ki payların çıplak pay olduğu kabul edilse dahi, sözkonusu belgede pay devrine ilişkin olarak kayıtsız ve şartsız irade beyanı bulunmadığından belgenin alacağın temliki için aranan gerekli şartları taşımadığını belirterek davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporu sonucunda, davanın dayanağı olan belgedeki “..A.Ş hisselerinin % 49’unun halen …’e aittir ” ibaresinin, dava dışı ….. A.Ş’nin hisselerinin davalı tarafından davacıya devrini içeren bir taahhüt açıklaması taşımadığı, dosya kapsamı itibariyle gerçeğe uygunluğu anlaşılamayan bir durum tespiti niteliğinde olduğu, pay devri yönünde bir hukuki işlem yapma iradesi içermediği, 19.04.2011 tarihli belgedeki beyanının devir iradesi taşıdığı kabul edilse dahi dava dışı … A.Ş yönetim kurulunun 23.10.2009 tarihli kararı gereği şirketin paylarının ilmuhabere bağlandığı, 19.04.2011 tarihli belgenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.nın 416/2.maddesi gereğince, ilmühaberlerin devrinin ciro edilip devralana zilliyetliğin geçirilmesiyle mümkün olduğundan devir koşullarının gerçekleşmediği, payların çıplak pay olduğu düşünülse bile bu seferde tasarruf işlemi niteliğinde olan ve yazılı geçerlilik şartına bağlı alacağın temliki işleminin, devredenin devir iradesini taşıması gerektiği, davalının dayandığı 19.04.2011 tarihli belgede devir iradesinin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf başvuru sebebinde özetle;
1-Taraflar arasında varılan anlaşmalar gereğince, ortaklık minvalinde yeni bir şirket kurulmasının ve “…” markasının kurulacak olan bu şirkete devredilmesinin ve yeni kurulacak bu şirkette müvekkilinin yeni kuracağı … .A.Ş üzerinden % 49, davalının ise doğrudan ve şirketleri aracılığı ile kalan % 51 paya ortak olacağının kararlaştırıldığını, bu kapsamda davalının A Grubu imza yetkilisi olduğu dava dışı …A.Ş’nin kurulduğunu, sonraki süreçte ve anlaşma kapsamında davalının hakim ortağı ve yetkilisi olduğu İtalyan menşeli … .’nın Teşvik uygulamalarından yararlanması için bu şirkete devirler gerçekleştirildiğini, ayrıca bu dönemde müvekkilinin TMSF ile vergisel açıdan sorun yaşaması da gündeme gelince yeni kurulan dava dışı şirketteki bütün hisselerin davalı ve davalının ortağı olduğu şirketlere devredildiğini, esasen davalının dava konusu 19.04.2011 tarihli belge ile yeni kurulan ve evvelce .. .l A.Ş uhdesinde olupta kağıt üzerinde davalı ve şirketlerine devredilen % 49 hissesinin halen müvekkile ait olduğu kabul edildiğini,
2-Mahkemece hükme esas alınan raporda, pay devri koşullarının oluşup oluşmadığının irdelendiğini, oysa ki, davada pay tescilinin talep edilmediğini, davalının şahsi sorumluluğuna gidilerek tazminat davası açıldığını, uyuşmazlığın Yönetim Kurulu başkanı ve imza yetkilisi olan davalının kendisinden sadır olduğuna şüphe bulunmayan bu evraktan ötürü şahsi sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceği noktasında toplandığını, zira davalının 19.04.2011 tarihinde şahsen şirkette % 49 hissesinin olmadığı ve olmayan bir payını devredemeyeceği açık olduğundan payın ilmühabere bağlanıp bağlanmadığının bu noktada bir anlam ifade etmediğini,
3-Kaldı ki davaya sunduğumuz evrakta davalı; şirket adını, unvanını yahut şirket kaşesini kullanmadan garantör sıfatı ile şahsen imza attığının kabulü gerektiğini, bu nedenle davalının şahsi sorumluluğunun bulunduğu düşünülmeden paylara ilişkin değerlendirme yapılarak karar verilmesinin doğru olmadığını,
4- Dava konusu belgedeki beyanın kabul olarak değerlendirilmesi gerektiğini, kabulün taahhütten yahut borçlandırıcı işlemden daha ileri kuvette ve kesinlik arz eden bir irade beyanı olduğunu, dolayısıyla belgenin kabul anlamında ve payların aidiyeti noktasında kesin ve net bir irade içerdiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davaya dayanak belgenin 19.02.2007 tarihli sözleşmenin müzakereleri sırasında düzenlenerek iyi niyet göstergesi ve güvence olarak davacıya verildiğini, belgedeki tarihin sonradan müvekkili dışında 3. bir kişi tarafından atıldığını, bekgedeki tarihin gerçeği yansıtmadığını, davacının davasını müvekkilinin şirket yönetim kurulu başkanı ve imza yetkilisi olduğundan bahisle müvekkilinin şahsi sorumluluğundan doğan tazminat davası olarak açıklamış ise de, istinaf aşamasında dile getirdiği bu iddiasının iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında usulen geçerli olmadığını, belgede herhangi bir irade beyanının yahut devir taahhüdünün bulunmadığını, mahkemenin gerekçesindeki değerlendirmelerin isabetli olduğunu belirterek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İSTİNAF GEREKÇESİ
Davacı, davalı tarafından İtalyanca olarak bizzat el yazısı ile yazılmış ve imzalanmış olan 19.04.2011 tarihli belgede; “…A.Ş hisselerinin %49’unun halen …’e aittir.” denildiğini, davalının bu belgedeki beyanının bir taahhüt ve kabul iradesini içerdiğini, bu taahhüdün davalı tarafından yerine getirilmediğini, bundan dolayı zarara uğradığını iddia ederek tazminat talebinde bulunmuş, davalı ise, sözkonusu belgenin 19.02.2007 tarihli sözleşmenin müzakereleri esnasında davacıya verildiğini, bu nedenle belgenin üzerindeki tarihin gerçeği yansıtmadığını, belgedeki beyanın herhangi bir kabul ve taahhüt iradesini içermediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davaya dayanak yapılan 19.04.2011 tarihli belgenin dosyada aslı olmayıp, fotokobisi bulunduğu gibi, orijinalı İtalyanca olduğu iddia edilen belgenin noter onaylı Türkçe tercümesinin de dosyaya sunulmadığı görülmüştür. Hal böyle olmakla birlikte, 19.04.2011 tarihli belgenin düzenlendiği, imzası ve içeriği inkar edilmeyen bu belgede “… A.Ş hisselerinin %49’unun halen …’e aittir.” denildiği tarafların kabulünde olup, ihtilafsızdır.
Uyuşmazlık, davaya dayanak yapılan 19.04.2011 tarihli belgenin, dava dışı …AŞ’nin %49’luk hissesinin davalı tarafından davacıya devrini içeren bir taahhüt ve kabul iradesini içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
Dava ve dava konusu belgenin düzenlendiği tarihler itibariyle dava dışı … A.Ş’de tarafların her birinin 25 adet paya sahip olduğu görülmüştür. Dolayısıyla belgenin tanzim tarihinde davalının 25 adet hissesi olup, geri kalan hisseler üzerinde tasarrufta bulunması ya da bu hisselerin devrini taahhüt etmesi hukuken geçerli değildir. Öte yandan sözkonusu belgede yer alan “..i A.Ş hisselerinin %49’unun halen …’e aittir.” ibaresi, tespit hükmüne havi ifade niteliğinde olup, herhangi bir taahhüt ya da devir iradesi taşımamaktadır. Bir başka ifadeyle anılan belge, bir hukuki işlem yapma iradesinin dışında bir durum tespiti içermektedir. Bu durumda davalının şahsi sorumluluğunun bulunduğundan da sözedilemez.
Öte yandan dava dışı …..ı AŞ yönetim kurulunun 23.10.2009 kararında şirket paylarının ilmuhabere bağlandığı anlaşılmaktadır. 19.04.2011 tarihli belgenin tanzim tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.nın 416/II. Maddesi uyarınca, ilmuhaberlerin devrinin ancak ciro ve teslimle sonuç doğuracağı hükme bağlanmıştır (6102 Sayılı TTK.md.490/II). Dolayısıyla anonim şirket payının pay senedine ya da ilmuhabare bağlanması halinde alacağın temliki yoluyla devredilmesi mümkün değildir. Kaldı ki payların ilmuhabere bağlanmadığının ve çıplak pay olduğunun kabulü halinde dahi 19.04.2011 tarihli belgenin devir ve temlik iradesi taşımadığından alacağın temliki işlemi niteliğinde görülemez.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, davacı vekilinin, istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından taraflara tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştiktensonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.361.maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.