Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/976 E. 2018/225 K. 08.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/976
KARAR NO : 2018/225
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/07/2017
NUMARASI : 2014/754 Esas – 2017/566 Karar
DAVANIN KONUSU: Limited Şirket Ortaklığından Çıkma- Şirketin Feshi
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkkili ile davalı şirketlerin yetkilisi … evli olup, aralarında derdest boşanma davası mevcut olduğunu, evlilikleri süresince davalı şirketlerin müşterek sermaye ortakları olduklarını, ancak boşanma davası sebebiyle şirketlerin birlikte yürütülmesinin imkânsız hâle geldiğini, davalı … ‘nin hisselerinin %60 … , %40’ının davacıya, … Limited Şirketi’nin ise hisselerinin %95 …, %5’inin ise davacıya ait olduğunu, her iki şirkette de davacının ve …. münferit imza ile yetkili müdür olduklarını, ancak 05/08/2013 tarihinde her iki şirketin merkez adresinde gerçekleşen olağanüstü genel kurul ile … oy çokluğu ile davacının müdür sıfatı ve imza yetkisine son verildiğini, bu haliyle davacının şirket ortağı olarak şirkette kalmasının hukuki menfaati ve imkanının kalmadığını, mevcut koşullarda davacının şirketlerin ortağı olarak şirketten izole edildiğini, şirketten kâr payı ya da başka bir ödeme almasının engellendiğini, kendisine tahsis edilmiş aracın elinden alındığını, banka kredileri için şirketin borcuna teminat olarak verilmiş gayrimenkullerin akıbeti hakkında şirketin keyfi borçlanmasına açık hâle geldiğini, bu nedenle şirketin şu anki yönetimine, davacı ile aralarında boşanma davasının ve mal kaçırma saikinin kuvvetle muhtemel olması nedeniyle, tedbir talep etme ve davalı şirketlerin yönetiminin, kayyıma devrine karar verilmesi gereğinin doğduğunu, şirketin mevcut mal varlığı, alacakları ve borçları hakkında davacının bilgi edinmesinin imkânsız hâle geldiğini, davacının % 40 payla ortak olduğu “…Ticaret Limited Şirketi” mülkiyetindeki … Blok No: …’deki dükkândan aylık 8.850,00 TL kira geliri, yine ….Ticaret Limited Şirketi mülkiyetindeki Ankara … Sokak No: …’daki dükkândan aylık 1.000,00 TL kira geliri, davacının % 5 payla ortak olduğu “… Limited Şirketi” mülkiyetindeki Ankara …. Sokak No: …’deki dükkândan aylık 1.400,00 TL kira gelirinin olduğunu, 2012 yılı bilançosuna göre, davalı … Limited Şirketinin herhangi bir kredi borcu bulunmadığını, …Ticaret Limited Şirketi’nin ise 1.505.419,00 TL kredi borcunun bulunduğunu, ancak bu borcun ithalatı yapılmış ticari değeri 586.561,00 TL olan mal (TV-Cep Telefonu) ile yine bu mallar için KDV mahsubu kapsamında şirkete geri dönmek üzere devlete ödenmiş 106.897,00 TL ve 424.740,00 TL ödemesi yapılmış, ithal edilmek üzere Türkiye’ye gelmek üzere olan mal (Cep Telefonu) karşılığında oluştuğunu, davalı …. Ticaret Limited Şirketi’nin gerçek net kredi borcunun 387.221,00 TL olduğundan bahisle öncelikle davacının dava süresince ortaklıktan doğan haklarının ve borçlarının tamamının dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemler alınarak tedbir taleplerinin kabulüne, davalı şirketlerin yönetiminin aralarında boşanma davası ve ceza davasına sirayet edecek maddi vakıaların varlığı sebebiyle şirketlere kayyım atanmasına, şirketlerin alacaklarının ve borçlarının son durumlarının tespitine, davacının davalı şirketlerdeki hissedarlık durumundan çıkarılmasına, davacı ortağa davalı şirketlerdeki hisse payının gerçek değerinin tespit edilerek ödenmesine, bu talebin mümkün olmaması halinde davalı şirketlerin feshine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı ile müvekkili şirketlerin ortağı … evli olduklarını, evlendiklerinde … davalı şirketlerden … Ltd.Şti’nin sahibi olduğunu, şirketin bir kısım hissesinin hiçbir emek ve katkıda bulunmayan davacıya … tarafından verildiğini, bilahare kurulan diğer davalı … ‘nin ise %40 hissesine davacının …’in eşi olması sebebiyle elde ettiğini, her iki şirketin elektronik alet ticari ile iştigal ettiğini, şirketlerin tüm sorumluluğunun … olduğunu, davacının haftada 2-3 kez yarım gün gelerek şirketin ön muhasebesini yaptığını, başka bir faaliyetinin bulunmadığını, ayrıca davacının şirket muhasebe hareketleri ile ilgili bilgileri davalı şirketlerin ortağı … ile paylaşmadığını, davacının usulsüz işlemler yaptığını, ön muhasebeyi tutan ortak olarak davacının para hareketlerini takip etmesi neticesinde ortak …. aleyhine kayıt ve işlemler yaptığını, şirket banka hesaplarından müteaddit defalar …. şahsi banka hesabına ödeme gönderilmiş gibi muhasebe oluşturarak, … şirkete karşı borçlandırırken ilgili muhasebe fişinin altındaki banka dekontunun incelenmesinden söz konusu ödemeyi şahsi banka hesabına göndermiş olduğunun anlaşıldığını, şirkete ait bazı harcamaların ortaklardan … kişisel kredi kartı ile ödemesi yapılmış olmasına rağmen, benzer şekilde hileli ve maksatlı muhasebe kayıtlarıyla sanki şirket kasasından nakit ödenmiş gibi işlem yaptığını, kasaya nakit girişlerde belge bulunmamakla birlikte muhasebe kayıtlarında kendine ortaklar cari hesabından alacak kaydı oluşturduğunu, bu işlemlerle 2010 yılında 50.543,82 TL, 2011 yılında 97.625,97 TL, 2012 yılında 320.261,91 TL, 2013 yılında 64.395,54 TL, toplamda 532.827,24 TL tutarında kendi cari hesabında lehine fark yarattığını, davacının …. Ticaret Limited Şirketi ‘nin banka hesabından 84.000,00 TL’yi müdürlük yetkisini kullanarak diğer davalı şirkete aktardığını, davalı şirketler arasında böyle bir para transferine neden olacak bir durumun bulunmadığını, bu durumun ortaya çıkması sonucunda …’in davacıya boşanma davası açtığını, dolayısıyla davacı tarafından ortaklar arasında onarılamaz ve ortaklık edilemez ciddi güven sarsıcı durumlar meydana getirildiğini, bu nedenle davacının ortaklıktan çıkması yönündeki talebine bir diyeceklerinin bulunmadığını, davacının davalı şirketlerin tasfiyesini talep etmesini gerektiren bir sebep bulunmadığını, şirketleri idareye memur müdürünün bulunduğunu, genel kurulların toplanmasının önünde hiçbir engel bulunmadığını, davalı şirketlere atanan denetim kayyımının olumsuz etkilere sebebiyet vereceğini, şirketlerin ticari faaliyetini etkileyeceğinden yeniden değerlendirilmesinin gerektiğinden bahisle davacının kendi kusurlu eylemleri nedeniyle ayrılma akçesinin hesaplanarak ve ayrılma akçesinden davacının şirkete olan mevcut borçları düşülerek şirketten çıkarılmasına, denetim kayyımı tedbirinin kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince ; davacının şirketten çıkma talebi yönünden, ortaklar arasında husumet oluşması ve şirketi birlikte yürütme iradesinin ortadan kalkmış olması nedeniyle haklı sebeplerin oluştuğu, ancak davalılardan …. Şirketi yönünden davalı şirketin fesih ve tasfiyeyi kabul ettiği, bu nedenle bu şirket yönünden fesih tasfiye kararı verilmesi gerektiği, diğer şirketten davacının haklı nedenle çıkması uygun görülmekle mahkemece alınan bilirkişi raporlarında tespit edilen çıkma payının ödenmesi gerektiği gerekçesiyle; davalı … TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin TTK’nun 636/3.maddesi hükmü uyarınca fesih ve tasfiyesine, tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere SMMM TTK’nun 643.madde hükmü yollamasıyla aynı Kanunun 536/3.maddesi uyarince şirkete tasfiye memuru olarak atanmasına, bu hususta kendisine yetki verilmesine, davacının davalı … … Şirketinden çıkmasına izin verilmesine ve 2.028,26 TL çıkma payının davacıya ödenmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili ile davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Dava dilekçesinde öncelikli taleplerinin ortaklıktan çıkma yönünde olmasına rağmen, mahkemenin, davalı … Şirketi yönünden çıkma talebi hakkında karar vermeksizin doğrudan doğruya fesih ve tasfiye kararı vermesinin HMK.’nın 111.maddesine aykırı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin fesih ve tasfiye kararının usul ve yasaya aykırı olup kaldırılması gerektiğini ve çıkma talebi hakkında karar verilmesi gerektiğini, İlk derece mahkemesinin haklı sebeplerin varlığını tespit etmesine rağmen öncelikle çıkma talebini kabul etmesi gerektiğini, Haklı sebeplerin gerçekleşmesinde müvekkilinin değil diğer ortağın kusurlu olduğunu, bilirkişi raporlarındaki aleyhe tespitlerin yerinde olmadığını, bilirkişi kurulunca da çıkma konusunda haklı sebeplerin oluştuğunun tespit edilmesine rağmen, fesih tasfiye kararı verilmesinin usule aykırı olduğunu, davacının şirketten çıkmasını engellemek için davalının kötü niyetle fesih ve tasfiye kararı verilmesini istediğini, İlk derece mahkemesince hesaplanan ayrılma akçesinin hakkaniyete ve gerçek duruma uygun olmadığını, … Şirketine ait gayrimenkulün diğer ortak yönetici tarafından rayiç değerin çok altında bir fiyatla davadan sonra satılarak şirket mal varlığının değerinin düşürüldüğünü, karar tarihine en yakın tarihin hesaplamada esas alınmasının müvekkilinin ayrılma payını düşürdüğünü bu nedenle her iki şirket yönünden dava tarihine yakın bir tarih esas alınmak suretiyle hesaplama yapılıp ayrılma payının hesaplanması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasını, her iki şirket yönünden müvekkilinin şirketlerden çıkmasına karar verilmesini, ayrılma akçesinin dava tarihine göre yeniden hesaplanarak hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı vekili katılma yoluyla yaptığı istinaf başvuru dilekçesinde; Dava dilekçesindeki hususları tekrarlamış, taraflar arasında yaşanan olayları özetledikten sonra, davacı tarafın istinaf sebeplerinin haksız olduğunu belirterek davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir. Ayrıca istinaf sebebi olarak; Davacının kendi haksız eylemleriyle şirkete zarar verdiğini, şirkete borçlu olduğunun bilirkişi kurulu tarafından da tespit edildiğini, mahkemece ayrılma akçesinin hesaplanmasında hata yapıldığını, eğer davacının şirkete olan borcu düşülürse şirketin … Şirketinin eksi bakiyeye düştüğünü, aynı durumun fesih ve tasfiyesine karar verilen …. Şirketi yönünden de geçerli olduğunu, hesaplamada bu hususlar dikkate alınsaydı davacının ayrılma payı alacağı bulunmadığının görüleceğini, Bilançoda hesap hataları yapıldığını ve bu durumun davacı lehine ayrılma akçesinin artmasına sebebiyet verdiğini, Yargıtayın yerleşik içtihadı uyarınca ayrılma payının hesaplanmasında karar tarihine en yakın bir tarih itibariyle rayiç değerlerin esas alınması gerektiğini, bu nedenle davacının bu konuda ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin haksız olduğunu, kaldı ki bilirkişi kurulunun karar tarihinden 1,5 yıl önceki verileri esas alarak hesap yaptığını, daha sonra gerçekleşen giderlerin dikkate alınmaması nedeniyle ayrılma payının fazla çıktığını, 1,5 yıllık süreçte şirketler aleyhine açılmış çeşitli davalar bulunduğunu, bu nedenle şirketin ödemek zorunda kalacağı borçların da hesaplamada dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, Yargılama giderleri ve avukatlık ücreti hakkında mahkeme kararında hatalı değerlendirme yapıldığını, kayyıma yapılan ödemelerle birlikte yüksek miktarda gider yapıldığını, müvekkilinin haksız şekilde bu yüksek giderlere katlanmak zorunda bırakıldığını, Davacının istinaf dilekçesindeki beyanlarının kötü niyetini ortaya koyduğunu, çünkü davacının eğer samimi ise, elde etmek istediği şeyin şirketi sonlandırmak ve payını almak olduğunu, bu sonucu fesih ve tasfiye yoluyla elde etmesinin mümkün olduğunu, buna rağmen fesih ve tasfiye kararına karşı istinaf yoluna başvurmasının kötü niyetini ortaya koyduğunu, Davadan sonra şirkete zarar verildiği iddialarının doğru olmadığını, müdüre karşı açılmış bir sorumluluk davası olmadığını da belirterek sonuçta, davacının haksız ve hukuka aykırı istinaf başvurusunun reddine, … Şirketi yönünden fesih ve tasfiye kararının isabetli olması nedeniyle bu konudaki karara yönelik istinaf başvurusunun reddine, aksi takdirde, ayrılma akçesinin ödenmesi yönündeki talebin reddine, davalı … … Şirketi yönünden çıkma kararının yerinde olması nedeniyle çıkma payına yönelik ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ayrılma akçesinin itirazları doğrultusunda yeniden hesaplanarak ayrılma akçesi talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, hukuki niteliği itibariyle, öncelikle TTK.’nın 638/2.maddesi uyarınca davacının limited şirket ortaklığından çıkması, bu talep yerinde görülmediği takdirde davalı şirketlerin aynı Yasa’nın 636/3.maddesi uyarınca fesih ve tasfiyesine karar verilmesi isteğine ilişkindir. Dava HMK.’nın 111.maddesi uyarınca terditli olarak açılmıştır. HMK.’nın 355.maddesi uyarınca istinaf incelemesi tarafların istinaf sebep ve gerekçeleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. İlk derece mahkemesi çıkma ve fesih tasfiye için haklı sebeplerin oluştuğunu ayrıntılı olarak tespit etmiştir. Kaldı ki davalı tarafın savunması dikkate alındığında bir şirket yönünden çıkmayı, diğer şirket yönünden fesih ve tasfiyeyi kabul etmesi karşısında esasen haklı sebeplerin varlığını istinaf aşamasında tartışmaya gerek kalmamıştır. Davacı vekili davanın HMK.’nın 111.maddesi uyarınca terditli olarak açıldığını, fesih ve tasfiyesine karar verilen …. Şirketi yönünden öncelikle çıkma kararı verilmesi gerektiğini, bu nedenle fesih ve tasfiye kararının hukuka aykırı olduğunu savunmuştur. Gerçekten de dava dilekçesinde davacı öncelikle çıkma kararı verilmesini, bu talep yerinde görülmediği takdirde fesih ve tasfiye kararı verilmesini istemiştir. Bu durumda HMK.’nın 111/2.maddesi uyarınca mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe feri talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. İlk derece mahkemesi, davalının, feri talep olan fesih ve tasfiye talebini kabul etmiş olması nedeniyle, ilk talebi bir karara bağlamaksızın doğrudan doğruya fesih ve tasfiyeye karar verilmiştir. Mahkemenin bu uygulaması ilk bakışta HMK.’nın 111.maddesindeki düzenlemeye aykırı görünmektedir. Ancak fesih ve tasfiyesine karar verilen şirket iki ortaklıdır. Davacı şirket ortaklığından ayrılmak ve payını almak istemektedir. Davadan elde etmek istediği nihai sonuç budur. Şirketin devamında davacının artık bir hukuki menfaati bulunmamaktadır. Bu durumda şirketin devamını isteme ihtiyarı karşı tarafta yani şirketin diğer ortağındadır. Şirketin diğer ortağı bu şirketi devam ettirmek istemediğini, fesih ve tasfiye kararı verilmesini istediğini beyan etmiş durumdadır. İster çıkma kararı verilsin, ister fesih ve tasfiye kararı verilsin davacının elde edeceği menfaat aynıdır. Her iki durumda da davacının şirketle olan ortaklık ilişkisi sona erecek ve varsa şirketteki ayrılma veya tasfiye payını alacaktır. Tasfiye külli bir tasfiye olup davacının ayrılma payının gerek değerinin fesih ve tasfiye halinde daha doğru hesaplanması mümkün hale gelecektir. Bu durumda dava dilekçesinde terditli olarak ileri sürülen her iki talebin davacı açısından aynı hukuki soncu doğuracak olması nedeniyle, davalının kabulü de dikkate alınarak fesih ve tasfiyeye karar verilmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Yargılamaya hakim ilkelerden dürüst davranma yükümlüğünün düzenlendiği HMK.’nın 29.maddesi uyarınca taraflar dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadır. Fesih ve tasfiye kararıyla davacı davadaki amacına ulaştığı halde, fesih ve tasfiyenin kaldırılarak çıkma kararı verilmesini istemesinin bu kural kapsamında korunmaması gerektiği kanaatine varılmıştır. Tasfiye yapıldığında davacının gerçek ayrılma payına kavuşacağı açıktır. Bu nedenle davacı vekilinin bu konudaki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Davacı vekili ayrılma payının yanlış hesaplandığını iddia etmiştir. Yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca ayrılma payının hesaplanmasında şirketin, karar tarihine en yakın bir tarihteki bilançosu ve mal varlığının rayiç değerleri esas alınır. Bu nedenle davacı vekilinin dava tarihindeki bilanço ve değerlerin esas alınması yönündeki istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmemiştir. Bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaların hatalı olduğu iddia edilmiş ise de ilk derece mahkemesince yeterli değerlendirme yapılmış olup hesaplamalar denetlenebilir nitelikte olduğundan miktar konusundaki istinaf sebep ve gerekçeleri de yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan, fesih ve tasfiyesine karar verilen şirketle ilgili olarak bilanço, rayiç değerler ve ayrılma payıyla ilgili istinaf sebeplerinin tartışılmasına ayrıca gerek bulunmamaktadır. Çünkü tasfiye memuru tarafından tasfiye aşamasında mevcut bilanço ve gerçek değerler esas alınacaktır ve bunun sonucunda davacının tasfiye payı kalırsa ödeme yapılacaktır. Yöneticinin sorumluluğunu gerektiren bir husus varsa tasfiye aşamasında da sorumluluk cihetine gidilmesi mümkündür. Bu konudaki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Davalı vekili, davacının çıkmasına karar verilen şirketteki ayrılma payının fazla hesaplandığını, ayrıca davacının şirkete olan borçlarının dikkate alınmadığını ileri sürmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere ilk derece mahkemesinin aldığı bilirkişi hesap raporları Dairemizce yeterli görülmüştür. Bu konudaki ilk derece mahkemesinin gerekçeleri benimsenmiştir. Kaldı ki davacının şirkete olan borçlarının şirket tarafından her zaman talep edilmesi mümkündür. Bu hususun ayrılma payından düşülmemesi usul ve yasaya aykırı bulunmamıştır. Ayrıca ilk derece mahkemesi karar tarihine mümkün olan en yakın bilançoyu ve değerleri esas alarak karar vermiş olup bundan sonra meydana gelecek borçları dikkate alması mümkün olmayıp bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri de yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin, fesih ve tasfiyesine karar verilen şirketle ilgili ayrılma payı hesabı yönündeki istinaf sebeplerinin değerlendirilmesine gerek yoktur. Tasfiye aşamasında tasfiye memuru bilanço kayıtlarını ve mal varlığı değerlerini dikkate alarak tasfiye işlemlerini yürütecektir. Haklı sebepler konusunda davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yukarıda açıklanan nedenlerle değerlendirilmesine gerek görülmemiştir. Çünkü davalı, …. Şirketinin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini, diğer şirket yönünden çıkma kararı verilmesini kabul etmiştir. Bu nedenle haklı sebeplerin oluşumuna hangi tarafın sebebiyet verdiğinin ayrıca tartışılmasına gerek bulunmamakla birlikte ilk derece mahkemesinin bu konudaki tespitleri Dairemizce isabetli bulunmuştur.Açıklanan bu gerekçelerle HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı isabetli olup taraf vekillerinin istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmediğinden, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, 2-a)Davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,
b)Bakiye 107,15 TL istinaf harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı ve davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Duruşma açılmadığından, istinaf yargılaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5-Gerekçeli kararın birer örneğinin Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 6-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK.’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 08.03.2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.