Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/889 E. 2018/392 K. 12.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/889
KARAR NO : 2018/392
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2017
NUMARASI : 2015/732- 2017/869 E.K
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen menfi tespit davalarının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde asıl ve birleşen davanın davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Asıl ve birleşen davada davacı vekili, taraflar arasında 20.01.2015 tarihinde noter onaylı işletme devir sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmeye göre, davalının Bursa-Osmangazi (Osmangazi Şubesi) ile Bursa-İnegöl (İnegöl Şubesi)’de bulunan iki ayrı açık öğretim kursları işletmesini müvekkiline devir yükümlülüğü altına girdiğini, müvekkilinin İnegöl Şubesine ilişkin olarak davalıya toplam 470.000 TL bedelli 3 adet bono verdiğini, ancak sonradan noterde düzenlenen 13.03.2015 tarihli fesihname ile İnegöl Şubesine ilişkin satışın feshedilmiş olduğunu, bu feshe rağmen davalının müvekkilinden almış olduğu 3 adet bonoyu iade etmediği gibi, bu üç bonodan her biri 19.01.2015 tanzim tarihli 50.000,00’er TL bedelli ve sırasıyla 20.02.2015 ve 20.03.2015 vade tarihi iki adet bonoya ve unsurları oluşmayan 38.000 TL bedelli belgeye dayanarak müvekkili aleyhine icra takibine girişildiğini, 38.000,00 TL bedelli belge yönünden icra hakimliğince iptal kararı verildiğini, birleşen davaya konu 14.04.2015 tanzim ve 20.11.2015 vade tarihli 370.000 TL bedelli bononun ise ayrı bir icra takibine konu yapıldığını, icra takiplerini konu edilen bu bonoların bedelsiz olduğunu ileri sürerek, icra takiplerine konu edilen asıl davaya konu 19.01.2015 tanzim ve 20.02.2015 vadeli 50.000 TL bedelli, 19.01.2015 tanzim ve 20.03.2015 vade tarihli 50.000 TL ve birleşen davaya konu 14.04.2015 tanzim ve 20.11.2015 vade tarihli 370.000 TL bedelli bonolardan dolayı borçlu olunmadığının tespitine ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekili, davacı tarafın iddiasının aksine dava konusu bonoların davacının işletmekte olduğu Bursa-Osmangazi’de bulunan işletmenin devir bedeline ilişkin olduğunu, feshedilen İnegöl Şubesi için verilen muhtelif vadeli ve bedelli toplam 370.000 TL bedelli bir çok bononun ise davacıya iade edildiğini, davacının da bunları yırtarak imha ettiğini belirterek asıl ve birleşen davanın reddine ve %20 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasındaki ihtilaf, devir işlemine konu şubelerin değerinin ne olduğu konusunda toplandığı, noterlik tarafından düzenlenen devir sözleşmesinde her şubenin bedelinin ayrı ayrı 5.000,00TL olarak gösterilmiş olmasına rağmen, tarafların her ikisinin de devir bedelinin bu bedelin üzerinde bulunduğunu belirtmeleri nedeniyle işletme devir sözleşmesinde yazılı bedele itibar edilmediği, bu hususta ispat yükünün davacıda olduğu, ancak davacının herhangi bir delil ibraz edemediği, bonoların tanzim tarihleri incelendiğinde her biri 50.000,00 TL bedelli bonoların tanzim tarihlerinin 19.01.2015 olup, bu tarihin işetme devir sözleşmesinin düzenlenme tarihi olan 20.01.2015’den önce olduğu, ancak, 370.000,00 TL bedelli bononun tanzim tarihinin ise 14.04.2015 olup, İnegöl Şubesi’nin devrinin ise 13.03.2015 tarihinde feshedilmiş olduğuna göre, bu bononun feshedilen şubenin bedeli için verildiği iddiasının doğru olmadığı, 370.000,00 TL bedelli bononun diğer 2 adet toplam 100.000,00 TL bedelli bonoların varlığı kabul edilerek verilmiş olduğu, bu nedenle davacının 100.000,00 TL’lik bonolar yönünden de iddiasının kabul edilmediği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine, asıl dava yönünden %20 tazminata, birleşen davada koşulları oluşmadığından davalı lehine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu karara karşı asıl ve birleşen davaların davacısı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle;
1-Davalı tarafça İnegöl Şubesi için verilen 370.000,00 TL bedelli bonoların yırtıldığı belirtilmiş olmasına ve ortada başka bono olmadığına göre, dava konusu 370.000,00 TL bedelli bononun, devrinden vazgeçilen İnegöl Şubesine ilişkin olduğunun kabul edilmesi gerektiğini,
2-İspat yükünün davalıda olduğunu, dava dilekçesinde sair delil denildiğinden yemin deliline her zaman başvurulabileceğinin dikkate alınmadan yemin teklifinin reddedilmesinin isabetsiz olduğunu,
3-İşletmenin devir tarihindeki değeri konusunda keşif yapılmadan bonolar ile teslim bordrosunun bankadan celp edilip incelenmeden ve böylece tanzim edilen bonoların kaç adet ve tutarının ne olduğunun açıklığa kavuşturulmadan eksik inceleme ile karar verildiğini, ilk derece mahkemesinin 370.000,00 TL bedelli bononun tanzim tarihinin devrinden vazgeçilen 13.03.2015 tarihinden sonra olduğu ve bu sebeple İnegöl Şubesi’ne ilişkin olmadığı şeklinde gerekçesinin yerinde olmadığını, bonoda tanzim tarihinin sonradan atıldığının yazı incelemesi yapıldığı takdirde ortaya çıkacağını,
4-Müvekkili aleyhine %20 tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Asıl ve birleşen dava, icra takiplerine konu bonolardan dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında noterde düzenlenen işletme devri sözleşmesi uyarınca, davalının işletmekte olduğu Bursa/Osmangazi ve İnegöl’de faaliyette olan açık öğretim kursu şubelerinin davacıya devrinin kararlaştırıldığını, bu sözleşme kapsamında davalıya bonolar verildiğini, ancak İnegöl şubesinin devrinden vazgeçildiği halde bu işletmenin devri için davalıya verilen bonoların iade edilmediği gibi icra takiplerine konu edildiğini iddia ederek, bedelsiz kalan bonolardan dolayı borçlu olunmadığının tespitini istemiş, davalı ise dava konusu bonoların işletmenin devrinin yapıldığı Bursa/Osmangazi şubesi için verildiğini, feshedilen şube için verilen muhtelif bedelli toplam 370.000 TL miktarlı bonoların iade edildiğini, bu bonoların da davacı tarafça imha edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Somut olayda, taraflarca akdedilen sözleşmede belirtilen işletme devir bedeli taraflarca talil edildiği, davaya konu bonoların ihdas nedeni malen olup işletmenin devri için düzenlendiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, devre konu işletmelerinin devir bedeli ile davaya konu bonoların devrinden vazgeçilen işletme için verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacı vekili, 05.07.2017 tarihli duruşmada, devrinden vazgeçilen İnegöl şubesinin devir bedelinin 370.000 TL olduğunu ve karşılığında davaya konu 370.000 TL bononun düzenlendiğini ve bedelsiz kalan bu bonodan dolayı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Bu durumda, asıl davaya konu her biri 19.01.2015 tanzim ve 50.000 TL bedelli 20.02.2015 ve 20.03.2015 vade tarihli 2 adet bononun devrinden vazgeçilen işletme için verilmediği davacı tarafça da kabul edilmiştir.
Birleşen davaya konu 370.000 TL bedelli bono yönünden ise, bu bononun devrinden vazgeçilen işletme için verildiğinin ispat yükü üzerinde olan davacı tarafça yazılı delillerle kanıtlanamamıştır.
Asıl ve birleşen dava dilekçelerinde sadece “sair yasal mevzuat” ve “sair delil” ifadelerinin kullanılmış olduğu görülmektedir. Halbuki, taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, yasa koyucu tarafından taraflara hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme, yani somutlaştırma külfeti getirilmekte; tarafların dilekçelerinde açıkça yemin deliline dayanılmadığı takdirde, ilgili tarafın yemin teklif etme hakkının bulunmadığı sonucuna ulaşmak gerekmektedir. Bu durumda, hakimin taraflara yemin teklif etme hakkını hatırlatması da mümkün değildir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 03.03.2017 tarih, 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı kararı).
Diğer taraftan bononun tanzim tarihinin sonradan anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğuna dair herhangi bir yazılı delil de sunulmamıştır.
HMK’nın 266. maddesine göre, mahkeme taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca ise, hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Dolayısıyla, bilirkişi incelemesi ve raporu takdiri delillerden olup hakimi bağlamamaktadır.
Dosya içeriğindeki bonoların arka yüzünde, bonoların davacının bahsettiği banka tarafından görüldüğüne dair herhangi bir kayıt olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, esasa etkili olmayan bu husus yönünden de istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir.
İİK. madde 72/4 uyarınca, menfi tespit davasının reddine karar veren mahkeme, borçluyu, alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmasından doğan zararı için bir tazminata mahkum eder. Menfi tespit davasının reddine karar veren mahkemenin, borçluyu tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve borçlunun bu icra takibinin durdurması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı almış ve bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış (infaz edilmiş) olması gerekmektedir (KURU, Baki; İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, İkinci Baskı, Ankara 2013, s. 376-377, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 16.02.2017 tarih, 2016/12169 E., 2017/1231 K. sayılı ilamı).
Somut olayda, ilk derece mahkemesince, asıl davaya konu bonolar yönünden icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmiş ve bu karar infaz edilmiş olması gözetildiğinde, asıl dava yönünden davalı lehine tazminata hükmedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, asıl ve birleşen davanın davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurusu için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 12/04/2018 tarihinde oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU :HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.