Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/779 E. 2018/37 K. 11.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/779
KARAR NO : 2018/37
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2017
NUMARASI : 2013/35 Esas – 2017/562 Karar
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin %42 oranla, davalı şirketin azınlık pay sahibi olduğunu, davalı şirketin 30/11/2012 tarihinde yapılan genel kurulunda, şirketin bilançosunun tasdik edilmesine ilişkin 4. maddesinin ve denetçinin ibrasına ilişkin 5. Maddesinin kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu belirterek, alınan bu karraların 6102 sayılı TTK’nın 445. maddesi uyarınca iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, şirket sermaye artırımına katılmadığından pay oranının %42’ye indiğini, davacı şirketin mali denetim raporu almasının hakkın kötüye kullanılması anlamını taşıdığını, 2008 yılında yaşanan mali kriz nedeniyle şirketin alım-satım yapamadığını, mali denetim raporunun gerçekleri yansıtmadığını, Anadolu Hisarı..pafta … ada …parsel numaralı gayrimenkul ile iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, davacı şirketin kusuru ile şirketin mevcut durumunun ortaya çıktığını, bu nedenlerle davanın tarafları davaya dayanak yapılan denetim raporu ve niza aynı olduğundan İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/273 E. Sayılı davası ile birleştirilmesini ve davacının kötüniyetli olarak 30.11.2012 tarihli genel kurulun 4. ve 5. maddelerinin iptaline ilişkin açmış olduğu haksız davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince, davanın kabulü ile 31.11.2012 tarihli genel kurulun 4 (4.cümlesinin) ve 5. maddelerinde alınan kararların iptaline dair karar verilmiştir.
Bu karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin iş bu kararını defaatle itiraz ettikleri fakat hiçbir şekilde nazara alınmayan tamamen hatalı bilirkişi raporuna dayandırdığını, hukuken kabulünün mümkün olmadığını, ancak buradaki en büyük eksikliğin ve hukuka aykırılığın anılan bilirkişi raporlarına (kök ve ek rapor) karşı sundukları hiçbir itirazlarının raporlardaki hata ve yanlışlıkları açıkça ve defaatle hem yazılı hem de sözlü olarak dile getirmelerine rağmen nazara alınmadığını, İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararına dayanak gösterdiği bilirkişi raporunda yer alan muhasebe hesaplarının tamamen hatalı ve muhasebe ilkelerine aykırı olduğunu fark etmediğini, bu husustaki açıklamaları, sundukları hesap tabloları ve dökümlerini dahi incelemediğini ve inceletmediğini, bilirkişilerin 24.03.2016 raporlarına karşı itiraz dilekçelerinde rapordaki tüm hatalar (hesaplama hataları, tespit hataları, muhasebe hataları) tek tek gösterilmesine ve doğru hesaplamalar sunulmasına ve 14. asliye ticaret mahkemesinin 28.04.2016 tarihli davalı vekilinin tüm itirazlarının tek tek karşılanması için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ara kararına rağmen, bilirkişilerin ek raporlarında, kök rapordaki görüşümüz sabittir demekle yetindiklerini ve yerel mahkemenin bu görüşü benimseyerek karar verdiğini, yerel mahkemenin, 28.04.2016 tarihli ara kararı mevcut olduğuna göre ve bilirkişilerin ek raporlarında, itirazlarına hiçbir yanıt vermemişken bu rapor doğrultusunda karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, bu karar ile savunma haklarının açıkça engellendiğini, davanın açığa kavuşturulmaksızın, alelacele karar verildiğinin ispatı olduğunu, hal böyle iken, dava açığa kavuşturulmadan, çelişki ve itirazlar giderilmeden bir karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf cevap dilekçesinde; davalının istinaf dilekçesinin gerçeği yansıtmadığını, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, bilirkişilerin detaylı ve denetime elverişli inceleme yaptıklarını, yerel mahkeme kararının dayanağını oluşturan bilirkişi kök ve ek raporlarında davalı şirketin mizanının (hesap dökümleri) ve bilançosunun gerçek mali durumu yansıtmadığının şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edildiğini, davalı şirketin ticari kayıtlarının usul ve yasaya aykırı tutulduğu, içinin boşaltılması için ödemeler yapıldığı ve bu işlemlerin müvekkili şirketten gizlendiğini ve sonuç olarak davalarının haklı olduğunun tespit edildiğini belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava hukuki niteliği itibariye, TTK’nın 445. maddesi uyarınca genel kurul kararlarının iptali isteğine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince 22.06.2017 tarihli karar duruşmasında tefhim edilen kısa kararda “Davanın kabulü ile 31.11.2012 tarihli genel kurulun 4 ve 5.maddelerinde alınan kararların iptaline” karar verildiği halde, gerekçeli kararın 1.maddesinde “Davanın kabulü ile 30.11.2012 tarihli genel kurulun 4 (4.cümlesinin) ve 5.maddelerinde alınan kararların iptaline” şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacının talebi 4 nolu gündem maddesiyle alınan kararın tamamen iptaline, 5 nolu gündem maddesinde alınan kararların ise sadece denetçinin ibrasına ilişkin bölümünün iptali isteğine ilişkindir.
Mahkeme kısa kararda, talebi de aşarak 5.maddenin tamamının iptaline karar vermiş, gerekçeli kararda yine 5.maddenin tamamına karar vermiş, 4.maddenin ise 4.cümlesinin iptaline denmişse de, gündemin 4.maddesinde 4.cümlenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İk dere mahkemesi kararının gerekçesinde “30.11.2012 tarihli genel kurulun 5.maddesinin denetçinin ibrasına ilişkin 4.cümlesinin iptaline karar verilerek hüküm kurulmuştur” denildiği halde gerekçeyle hükmün uyuşmadığı gibi genel kurul tarihinin de yanlış gösterildiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalara göre ilk derece mahkemesinin tefhim ettiği kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu gibi, gerekçeli kararda hüküm fıkrası ile gerekçenin çelişkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda verilen hükme uygun bir gerekçe yazıldığından ve delillerin sağlıklı değerlendirildiğinden söz edilemez.
Yargıtay 22. H.D.’nin 2015/25005 Esas – 2017/27232 karar sayılı 23.11.2017 tarihli kararında belirtildiği üzere, “Kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı, 10.04.1992 günlü kararı). Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi gerekçeli kararın kısa karara uygun yazılması ve kısa kararla çelişik olmaması da gerekir. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve kanunlarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur”.
Yine Yargıtay 15.H.D.’nin 2017/1902 Esas – 2017/3807 Karar sayılı, 06.11.2017 tarihli kararında belirtildiği üzere, “HMK 298/2.maddesinde ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur. HGK’nın 24.02.2010 tarihli, 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için ortada usulüne uygun oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkrasının bulunması zorunludur. Hüküm ve gerekçesinin çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olmasına dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır” denilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesinin kısa kararıyla gerekçeli kararının çelişkili olarak verilmesi, gerekçeli karardaki hükmün gerekçeyle uyumlu olmaması nedeniyle ortada denetlenebilecek ve istinaf incelemesi yapılabilecek bir kararın varlığından söz edilemez. Bu durumda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerekir.
HMK.353/1.a.maddesinde altı bent halinde sayılan kaldırma nedenleri sınırlı olmayıp, Yargıtayın mutlak bozma sebebi saydığı durumlarda (mutlak istinaf sebeplerinin bulunduğu durumlarda) ilk derece mahkemesinin kararının hukuken sakatlanmış olması nedeniyle kaldırılması zorunludur. Kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması halinde, mutlak istinaf sebebinin bulunduğunun kabulü gerekir ( Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s.190-193).
HMK.353/1.a.maddesinin yazım şekli itibariyle, ilk derece mahkemesinin kararının hükme uygun gerekçe içermemesi nedeniyle HMK.353/1.a.6.maddesi kapsamında değerlendirilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülüp karara bağlanması için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR :
1-HMK. 353/1.a.6.maddesi uyarınca, esasa dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin istinafa konu 2016/809 Esas- 2016/605 karar sayılı, 04/08/2016 tarihli kararının kaldırılmasına,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davalı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının talep halinde iadesine,
4-Yapılan istinaf giderlerinin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine çıkarılacak davetiyeyle tebliğine dair;
HMK.353/1a.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 08.01.2018
KANUN YOLU : HMK.353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.

.