Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/776 E. 2018/98 K. 08.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/776
KARAR NO : 2018/98
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/05/2017
NUMARASI : 2014/634 Esas – 2017/319 Karar
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirket ortağı olduğunu, davalı şirketin davacı ve dava dışı … tarafından 01/11/2011 tarihinde kurulduğunu, 27/12/2011 tarihinde …’ın hissesini ..’e devir ederek ortaklıktan ayrıldığını, davacı ile diğer ortağın yarı yarıya şirket ortağı olduklarını, davacının şirket müdürlüğünden istifa ettiğini, ortak … ve …’nın münferit imza ile temsil yetkisi ile şirket müdürü olarak atandığını, … şirket ortağı olduktan sonra müvekkilinin şirketten dışlandığını, yönetim ve hesaplar konusunda bilgi verilmeyip inceleme yaptırılmadığını, bilgilerin gizlendiğini, 27/12/2011 tarihinden beri usul ve yasaya uygun hiçbir toplantı yapılmadığını, kar payı dağıtımı yapılmadığını, 14/05/2012 ve 01/03/2014 tarihlerinde ortaklar kurulu toplantısı yapılmasına rağmen müvekkiline tebligat yapılmadığını, bilgi verilmediğini, müvekkilinin toplantılara bizzat katılmış gibi gösterilip imzasının taklit edildiğini, diğer ortak ve müdürün yaptığı bu işlerin suç olduğunu, ortaklık ilişkisinin devam ettirilmesinin çekilmez hal aldığını belirterek; TTK 638/2 mad gereğince karar kesinleşinceye kadar davacının ortaklıktan doğan sermaye koyma borcunun dondurulmasına ve ilgili tedbirlerin alınmasına, davacının ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir
Davalı vekili savunmasında özetle; davanın hiç bir hukuki ve haklı dayanağı olmadığını, davacının iddialarını kabul etmediklerini, …’in şirket hissesini devir aldıktan hemen sonra şirkete koyacağı sermayenin tamamını ödediğini, ilerleyen zamanlarda da her türlü maddi desteği sağladığını, ancak şirketin kar etmediğini ve zarar etmeye başladığını, bunun sebebinin de piyasa şartlarına göre fazla fiyatla mal alımı olduğunu, bu durumunda davacının kızının yurtdışı alım sorumlusu olarak çalıştığı sırada şirketin zararına olacak mal alımı yapması olduğunun düşünüldüğünü, çalışanların maaşlarının ödenmesi ve yazılan çeklerin ödenmesi konusunda çıkan zorlukların giderilmesi için ortak .. .’in 1.722.500 TL ve 1.267.000 USD’ yi borç vererek şirketin itibarını kurtardığını, davacının ise sorumluluklarını yerine getirmediğini, sermaye borcunu ödemediğini, şirkette hiç bir usulsüz işlem yapılmadığını,davacının ortaklıktan çıkmak istemekle sermaye ödeme borcundan kurtulmak istediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesi; davacının kuruluştan bu yana devam eden ve sessiz kalarak kabul ettiği 2 yıllık tüm bu süreçte, kızı …’ın işten ayrılması ile harekete geçmesi, 01/03/2014 tarihli genel kurulun iptali için dava açmaması, sermaye borcunu yatırma yükümlülüğünün tamamlanacağı 01/11/2014 tarihine 5 ay kala dava açması iyiniyetli bulunmadığından, daha önce itiraz etmediği ve sessiz kalarak kabul ettiği eylemleri gerekçe göstererek haklı sebeplerin bulunduğu gerekçesiyle ortaklıktan çıkmak istemesi TMK 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanımı olduğundan ve davacı sermaye ödeme borcundan kurtulmak için bu davayı açarak hakkını kötüye kullandığından, hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren haklı sebep mevcut olmadığından davanın reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; yerel mahkemece, müvekkilinin şirketten dışlandığının kabul edilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin oğlu ve kızının davalı şirkette Mart 2013 tarihine kadar işçi olarak çalıştıklarını, müvekkilinin çocuklarının, müvekkilini yasal olarak temsile yetkili kişiler olmadığını, bu kişilerin şirkette çalışması müvekkiline yani şirket ortağına yasal olarak yapılması gereken açıklamaların, bilgilendirmelerin ve bildirimlerin yapıldığı anlamına gelmediğini, şirket ile ilgili her türlü bilgilendirmelerin TTK’nın öngördüğü şekilde yapılması gerektiğini, davalı şirket yetkililerinin bu hükümlere hiçbir şekilde uymadığını, müvekkilinin çocuklarının şirkette kendi çalıştıkları konum ile ilgili bilgi sahibi olduklarını, şirket ortağı ve yetkilisi olmadıkları için şirketin bütün hesap, işlem ve kayıtlarından haberdar olmalarının mümkün olmadığını, tanık beyanları ile bu husususun doğrulanmış olduğunu, yerel mahkemece müvekkilinin sessiz kalarak herşeyi kabul ettiği ve kızının işten ayrılması ile harekete geçtiği gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin “sermaye borcunu yatırma yükümlülüğünün tamamlanacağı 01/11/2014 tarihine 5 ay kala mahkememiz dosyasındaki davayı açması iyiniyetli bulunmamıştır” kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, ortaklıktan çıkma davası açmak için TTK’da herhangi bir süre öngörülmediğini, müvekkilinin sahte imzalarla yapılan genel kurullardan haberinin olmadığını, 01/03/2014 tarihli genel kurul toplantısına davet edilmediği için, genel kurul kararını aylar sonra tesadüfen öğrendiğini, müvekkilinin kötüniyetli olmadığını, imza sahtekarlığını ortaklıktan çıkma sebebi olarak dikkate almayıp, sermaye koyma borcunu esas alarak süre yönünden davanın açıldığı tarih gerekçe gösterilerek müvekkilinin kötüniyetli kabul edilmesinin, TTK. MADDE 638. maddeye açıkça aykırı olduğunu belirterek, TTK. madde 638/2 uyarınca “Çıkma davası açmış bir kişinin, yargılama süresince ortaklık haklarını kullanması ve borçlarını yerine getirmekle yükümlü olmasının konumuna uygun düşmeyeceği gerekçesinden hareketle teminat karşılığı ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, hukuki niteliği itibariyle TTK.’nın 638/2.maddesi uyarınca haklı sebeplerle limited şirket ortaklığından çıkma isteğine ilişkindir
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, haklı sebeplerin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İlk derece mahkemesince 14.11.2014 tarihli ihtiyati tedbir kararı verilmiş ve bu kararla TTK.’nın 638/2.maddesinin son cümlesi uyarınca davacının ihtiyati tedbir talebi kabul edilmiştir. İstinafa konu gerekçeli kararda da ihtiyati tedbir kararının karar kesinleşinceye kadar devamına karar verilmiştir. Bu nedenle davacının istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde yeniden ihtiyati tedbir talep etmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince verilen tedbir kararı devam ettiğinden talep hakkında Dairemizce yeniden bir değerlendirme yapılmamış, esasa dair istinaf sebepleri incelenmiştir.
Davacının çıkma talebi TTK.’nın 638/2.maddesine dayalı olup, davacı, çıkma için haklı sebeplerin mevcut olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Anılan maddede haklı sebeplerin neler olduğu tanımlanmamış ve sayılmamıştır. Hangi sebeplerin haklı sebep olduğu konusunda kollektif şirketlere ilişkin TTK.’nın 245.maddesindeki tanımdan kıyasen yararlanmak mümkündür. Anılan maddedeki tanımlamaya göre, haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır. Aynı maddede örnek kabilinden bazı haklı sebep halleri sayılmış olmakla birlikte bunlar sınırlı değildir. Burada sayılan örneklere göre bir ortağın şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, bir ortağın uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı üstüne aldığı şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi haller haklı sebepler olarak sayılmıştır. Ancak asıl tanım yukarıda açıklandığı şekilde birinci fıkrada yapılmıştır.
Bu hukuki açıklama ışığında somut olayda davacı yönünden haklı sebeplerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerledirilmesi gerekir.
Davacı vekili müvekkilinin şirkete sokulmadığını ve kendisine bilgi verilmediğini iddia etmiş ise de dosya kapsamında buna dair kanıt yoktur. Dinlenen tanık beyanlarına göre davacının şirkete girmesinin engellendiğine veya bilgi edinmesinin engellendiğine dair somut anlatımların bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan ortağın şirket çalışmaları ve mali durumu hakkında bilgi alma hakkı mevcut olup bu hakkın engellenmesi halinde yasal çareler mevcuttur. TTK.’nın 614.maddesi uyarınca ortağın müdürlerden bilgi isteme yetkisi bulunduğu gibi bu bilginin verilmemesi halinde genel kurula ve mahkemeye başvurma hakları mevcuttur. Davacının bu yolları çalıştırdığına dair bir kanıt dosyaya sunulmamıştır. Bu konudaki istinaf gerekçeleri yerinde görülmemiştir.
Davacının diğer istinaf sebebi, kendisi katılmadan genel kurul kararları alındığı, sahte imzalarla genel kurul kararları oluşturulduğu yönündedir. İlk derece mahkemesi bu konuda inceleme yapıp sahtecilik uzmanı bilirkişiden 11.05.2015 tarihli raporu almıştır. Bu raporda sahtelik iddiasına konu 14.05.2012 ve 01.03.2014 tarihli genel kurul kararlarındaki imzaların davacıya ait olmadığı yönünde görüş bildirilmiş, bu rapora itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan 30.11.2015 tarihli raporda inceleme konusu imzaların karalama tarzında çizgilerden ibaret, tersimi basit, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle aidiyetinin tespit edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda imzaların sahte olduğu yönündeki iddiaya da kesin olarak itibar etmek mümkün değildir.
TTK.’nın 617/4.maddesi uyarınca, herhangi bir ortak sözlü görüşme isteminde bulunmadıkça genel kurul kararları, ortaklardan birinin gündem maddesiyle ilgili önerisine diğer ortakların onayları alınmak suretiyle de verilebilir. Bu düzenlemeye göre fiziki bir genel kurul toplantısı yapılmaksızın imzaların bu şekilde alınmasıyla genel kurul kararı oluşturulması mümkündür. Bu nedenle genel kurula davet zorunluluğu bulunmamaktadır.
Davacı adına atılan imzaların sahte olduğu iddiası kanıtlanamamıştır. Davalı taraf ıslak imza içeren karar asıllarını ibraz etmiş, ispat noktasında kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirilmiştir. Aidiyet tespitinin yapılamaması, davacının kullandığı imzanın karakteristik olmaması ve ayırt edilebilir özellik taşımayan basit tersimli imza olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenlerle davacı vekilinin bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmemiştir.
Diğer taraftan davacının oğlu ve kızı davalı şirkette çalışmakta iken oğlu …’ın 30.04.2013 tarihinde şirketten ayrıldığı, kızı …’ın ise 30.03.2013 tarihinde şirketten ayrıldığı anlaşılmaktadır. Davacının kızının şirkette genel müdür, perakende ve toptan ticaret işlerinde yönetici olduğu dikkate alındığında, davacının şirket genel kurulunda alınan ve adres değişikliğine ilişkin 14.05.2012 tarihli genel kurul kararını ve yine adres değişikliğine ilişkin kararını bilmemesi mümkün değildir. Şirket merkezinin değiştirildiğini bildiği halde uzun süre sesini çıkarmamış, kızı şirketten ayrıldıktan sonra bu iddiayı ileri sürmüştür. Buna göre davacının kendisinden habersiz genel kurul kararları alındığı yönündeki haklı sebep iddiası da yerinde görülmemiştir.
Davacı, davalı şirketin hiç kâr payı dağıtmamasını ve zarar etmesini haklı sebep olarak ileri sürmüşse de, sadece şirketin kâr payı dağıtamaması yani zarar etmiş olması davacı yararına haklı çıkma sebebi oluşturmaz. Şirketin kâr payı dağıtmamasında diğer ortağın veya şirket müdürünün zarar verici bir eyleminin varlığı kanıtlanamamıştır. Şirketin faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için şirket ortağı ….ve ortak olmayan bir şahıstan borç para almak suretiyle faaliyetlerini sürdürmeye çalıştığı bilirkişi raporunda tespit edilmiştir. Davacının bakiye sermaye koyma borcunu da yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Davacı vekilinin bu konudaki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir.
Şirketi temsile yetkili müdürün tanık sıfatıyla dinlenmesi usule aykırı olmakla birlikte bu şahsın beyanları taraf beyanı hükmünde olup sonuca etkili görülmemiştir.
Açıklanan bu gerekçelerle HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın bir örneğinin Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
5-Kararın kesinleşmesinden sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 08.02.2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK.’nın 361.maddesi uyarınca, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİHİ : 13/02/2018