Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/753 E. 2018/395 K. 12.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/753
KARAR NO : 2018/395
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/06/2017
NUMARASI : 2015/1151 Esas – 2017/664 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkil şirketin 60 yıldan beri inşaat ve iş makineleri sektöründe ticari faaliyetine devam ettiğini, müvekkil firmanın her yıl artan ciro ve satış rakamları ile sektörde, gerek distribütörlüğünü yaptığı firmalar gerek kendisi bakımından yüksek kar marjları yakalamış iken 2014 yılı başında müvekkilin distribütörlüğünü yaptığı, …. firmalarının, müvekkil şirket arasındaki distribütörlüğünü anlaşmalarını sona erdirdiklerine ilişkin ihtarnameler gönderdiğini, davalının müvekkil şirkette 03/02/2012 tarihli hizmet akdine istinaden Yedek Parça Satış görevlisi görev tanımı ile istifa ettiği 24/09/2014 tarihine kadar hizmet verdiği, istifası ile iş akdinin feshini takiben müvekkil firma ile imzalamış olduğu iş akdine mevcut rekabet etmeme yükümlülüğüne doğrudan aykırılık teşkil edecek şekilde müvekkil şirket ile aynı faaliyet ve hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren …A.Ş. İsimli firmada işe başladığı gibi firmanın stok, maliyet ve diğer ticari sırlarını rakip firmada da ifşa ettiğini, davalının, işbu eylemini, diğer 66 çalışan ile beraber toplu olarak gerçekleştirdiğini, müvekkil nezdinde görev yaptığı süreçte müvekkil nezdinde bulunan yedek parça stok bilgileri, satış ve fiyatlandırma bilgileri, satışların yapıldığı müşteri portföyü bakımından müvekkil şirket sayesinde haiz olduğu bilgileri alarak rakip firmanın söz konusu bilgiler dahilinde haksız rekabet eyleminde bulunmasına katkı sağladığını, davalının bu fiili ile müvekkil şirketle arasında mevcut rekabet yasağına ilişkin hükümlere aykırı hareket ederek müvekkilinin zararına yol açtığını, 03/02/2012 tarihli hizmet akdinin, “madde 4 diğer şartlar” bölümünde TTK ve TBK hüküm ve şartlarını içeren rekabet etmeme maddesi mevcut olup davalının söz konusu maddeye aykırılık teşkil edecek şekilde bir fiilde bulunması halinde sözleşmede belirtilen son aldığı ücreti 12 katı tutarında cezai şart ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini öne sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000 TL cezai şartın, eylemin vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili savunmasında özetle; davacı şirketin mali ve finansal açıdan durumunun son yıllarda hızla düşüş gösterdiğini, bu kötü gidişen müvekkilinin sebebiyet vermediğini, davacının, kötüye giden mali durum karşısında küçülme kararı aldığını ve operasyon faaliyetlerinin kapasitelerini düşürme yönünde adımlar attığını, bu çerçevede küçülme yolunda işçi ve personel azalımı yoluna gittiğini, bir çok çalışanın iş akdini ” yurtdışı markalarında yaşanan azalma sebep gösterilerek” feshettiğini, davacının müvekkil ile olan hizmet sözleşmesi 03/12/2012 tarihli olup, satış temsilcisi olarak kayıtlı olduğunu, hizmet sözleşmesinin “diğer şartlar” adı altında (d) bendinde, rekabet yasağına dair düzenlemeler yer aldığını, davalının görev, pozisyon ve unvanının tek başına yeterli olmayıp görev ve yetkilerinin işverenin önemli bir zararına sebep olması koşulunun da arandığını, müvekkilinin davacı şirketteki görevinin satış temsilcisi bu nedenle müvekkilinin, davacı şirketin sırlarını bilme, stratejik bilgilere ulaşması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davalının satış fiyat listesi oluşturma koınusunda yetkisinin bulunmadığını, ürünlerin satış fiyatının İstanbul merkez ofis tarafından belirlendiğini, müvekkilinin 24/09/2014 tarihinde davacı şirketten istifa ettiğini, istifa nedeninin, davacı şirkette yaşanan finansal sıkıntılar, ücret, prim vs gecikmeli ödenmesi ve davacı şirket üzerindeki finansal baskının ve mali durumn kötüye gidişinin, işyerinde çalışanlar arasında huzursuzluk yaratması ve güvenli çalışma ortamının yitirilme durumunun olduğunu, bu nedenle şirkette çalışanların iş hayatı ile ilgili olarak gelecek kaygısı yaşadığını, bu nedenle birçok personelin istifa etmek zorunda kaldığını, bu duruma davacı şirketin sebebiyet verdiğini, bu nedenle müvekkilinin davacı şirketle yollarını haklı sebeplere dayalı olarak ayırdığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesinin kararında; Taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağının geçerli olduğu coğrafi alana ilişkin bir sınırlama olmadığından yasağın bütün Türkiye’yi kapsadığının kabul edilmesi gerektiği, bu durumunda 12 ay boyunca bir işçinin tüm Türkiye’deki ekonomik özgürlüğünü sınırlamak anlamına geleceğinden bunun anayasal çalışma hürriyetine ve ahlaka aykırılık teşkil edeceğinden, serbest iradeyle yapılan sözleşmeye müdahale edilmeksizin rekabet şartının geçerli olmadığı, cezai şart feri bir borç olup geçerliliği asıl borcun geçerliliğine bağlı olduğundan, geçersiz olan rekabet yasağından dolayı cezai şartın da geçersiz olduğu, geçersiz olan sözleşmeden dolayı cezai şart isteminde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı davacı vekili vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;
İlk derece mahkemesinin rekabet yasağı sözleşmesini tümden geçersiz saymasının hukuka aykırı olduğunu, çünkü TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakimin sözleşmeye müdahale ve sınırlandırma yetkisi mevcut olup bu hüküm dikkate alınmadan karar verildiğini, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği tarihteki TBK.hükümlerinin uygulanarak sonuca gidilmesi gerektiğini,
Davalının sözleşmeye aykırı davrandığını ve şirkete zarar verdiğini, bu hususların dosya kapsamındaki somut deliller ve bilirkişi raporuyla kanıtlandığını, cezai şartın istenebilmesi için gerekli koşulların oluştuğunu,
Davalının kendi isteğiyle istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını, iş akdinin sona ermesinde davacının kusurundan kaynaklanan ve davalı açısından haklı sebep oluşturacak bir husus bulunmadığını,
Sözleşmedeki rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğunu, sözleşmenin bu hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin TMK.’nın 2.maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, çünkü davalının, davacı şirketten ayrıldıktan sonra, davacının eski adresinde faaliyet gösteren rakip firmada çalışmaya başladığını, bu durumda coğrafi sınır bulunmadığı gerekçesiyle geçersizliğin ileri sürülmesinin TMK.’nın 2.maddesine aykırı olduğunu,
Bilirkişi kurulunun hukuki konulardaki değerlendirmelerinin hatalı olduğunu, ilk derece mahkemesinin verdiği kararın hukuka aykırı olduğunu,
Belirterek, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, sözleşmede yer alan cezai şartın tahsili istemiyle TBK.’nın 446.maddesi uyarınca açılmış bir alacak davasıdır.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. HMK.’nın 355.maddesi uyarınca istinaf incelemesi, istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi ve bu kapsamda davalı işçinin son brüt maaşının tespiti açısından HMK.’nın 353/1.b.3.maddesi uyarınca taraf vekillerinden bilgi ve belge istenmiş, tarafların bu aşamada sunduğu dilekçeler incelenmiş ve hukuki dinlenilme hakkının etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla ve celp edilen maaş bordrosunun ve istinaf aşamasında sunulan dilekçelerin değerlendirilmesi amacıyla HMK.’nın 356.maddesi uyarınca duruşma açılmış ve inceleme duruşmalı olarak yapılıp sonuçlandırılmıştır.
Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 03.02.2012 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 24.09.2014 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”.
Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”.
Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde iki yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4.maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı).
Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1.maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”.
Aynı maddenin 2.fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”.
Rekabet yasağı içeren sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, BK.’nın 19/2.maddesi uyarınca sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğundan da söz edilemez. 818 sayılı BK.’nın 349.maddesinde ve TBK.’nın 445.maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının davacıya ait işyerinde satış temsilcisi olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, dava dışı TSM Şirketinde çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Davacının ve dava dışı TSM Şirketinin merkez adresleri İstanbul’dadır. Davalı, davacı şirketin İstanbul’daki işyerinde çalışmış, buradan istifa suretiyle ayrıldıktan sonra dava dışı TSM’ye ait İstanbul’daki iş yerinde (Bu iş yeri davacının eski adresindedir) çalışmaya başlamıştır.
Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul İli için geçerli olduğunun kabulü gerekir.
Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da rakip bir firmada çalışmaya başladığına göre rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2.maddesine de aykırıdır. Bu konudaki emsal Yargıtay içtihadı davacı vekili tarafından istinaf dilekçesi ekinde sunulmuştur.
Tüm bu açıklamalara göre; taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesi iş dalı ve zaman sınırı içermekte olup bu yönlerden bir aşırılık içermemektedir. Coğrafi sınır Türkiye olmakla, bu yönden aşırı olan rekabet yasağı kapsamı TBK.’nın 455/2.maddesi uyarınca Dairemizce sınırlandırılmış olup coğrafi sınır İstanbul İli olarak belirlenmiştir. Davalının işten ayrıldıktan sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında çalışmaya başladığı dosya kapsamı ile sabit olup işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
Davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradesiyle iş akdine son vermiştir. Davalı, davacının ekonomik küçülmeye girdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işçilik haklarını ödemekte güçlük yaşadığını, bu nedenle işten ayrılmak zorunda kaldığını savunmuşsa da; dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalının çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalıya maaş ödemelerinin tam olarak ve zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının başka işçileri işten çıkarması, davalının istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalı, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldığına dair savunmasını kanıtlayamamıştır.
Davalı, davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalıştığından, davacının müşteri portföyünü bilmektedir. Bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davalının ve onunla birlikte aynı dönemde istifa eden 60 civarındaki işçinin ayrılmasından sonra davacı şirketin zarar etmeye başladığı bilirkişi raporunda tespit edilmiştir. Davalı, davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan TSM Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal etmiş durumdadır. Davalının, davacı şirkette satış temsilcisi olması nedeniyle müşteri portföyünü çok iyi bildiği dikkate alındığında, TBK.’nın 444/2.maddesi uyarınca davalı işçinin bu eylemi, davacıya önemli bir zarar verecek nitelikte olup davacının cezai şart talebi yerindedir. Davalının davacıya ait sırları bilmediği yönündeki savunmasına değer verilemez (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı).
Tüm bu hukuki açıklamalara göre, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı ve bu nedenle cezai şart talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacının cezai şart talep etme hakkı bulunmakla birlikte TBK.’nın 182/son maddesi uyarınca; hakim, fahiş bulduğu cezai şartı resen terkin edebilir. Davaya konu olayda, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 12 aylık net maaşı cezai şart olarak kararlaştırılmıştır. Bu cezai şart karşılığında davacı işveren herhangi bir yükümlülük üstlenmemiş olup 12 aylık ücret tutarının fahiş olduğu kanaatine varılmıştır. Dairemiz sözleşme hükmü, dosya kapsamı, davalı işçinin ekonomik durumu ve işverenin rekabet yasağı karşılığında herhangi bir yükümlülük altına girmemiş olması gibi olguları dikkate alarak cezai şartın 3/4 oranında tenkisinin uygun olacağı kanaatine varmıştır.
Davalının aylık brüt maaşı 1.412,06 TL olup üç aylık maaş tutarı 4.236,18 TL yapmaktadır. Bu tutardaki bir cezai şartın yeterli olacağı kanaatine varılmıştır.
Bu gerekçelerle, HMK.’nın 356.maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, işin esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda cezai şartın tenkisi suretiyle davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM;Yukarıda açıklanan gerekçelerle,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve işin esasının Dairemizce yeniden karara bağlanmasına, bu doğrultuda;
1-Davacının cezai şart alacağına hak kazanmış olmakla birlikte cezai şartın takdiren 3/4 oranında tenkisi suretiyle davanın kısmen kabulüne; davalının üç aylık net maaşı tutarında hesaplanan 4.236,18 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
2-Fazlaya ilişkin talebin tenkis nedeniyle reddine, faizin başlangıcına ilişkin fazla talebin, temerrüdün dava ile oluşmuş olması nedeniyle reddine,
3-Davanın reddedilen kısmı için davacının yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmamasına,
4-Alınması gereken 289,37 TL harçtan, peşin alınan 170,80 TL’nin mahsubu ile bakiye 118,57 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından harcanan ve ayrıntısı UYAP sisteminde gösterilen 3.643,30 TL yargılama gideri ve 202,58 TL harç gideri olmak üzere toplam 3.845,88 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’ne göre, ilk derece yargılama aşaması için belirlenen 2.180,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,
9-Davacı tarafından yatırılan 31,40 TL istinaf peşin harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,
10-Davacı tarafından harcanan 85,70 TL istinaf başvuru harcı giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
11-İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve bir duruşma icra edildiğinden AAÜT’ne göre belirlenen 1.090,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
12-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
13-Gerekçeli kararın birer örneğinin ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,
14-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK.’nın 356. maddesi gereğince duruşmalı yapılan inceleme sonucunda 12/04/2017 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU :HMK.’nın 362/1.a.maddesi uyarınca, dava değerine göre karar kesindir.