Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/739 E. 2018/48 K. 18.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/739
KARAR NO : 2018/48
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/02/2017
NUMARASI : 2016/267 Esas – 2017/78 Karar
DAVANIN KONUSU : Tespit (Yönetim Kurulu Üyesinin İbrasına İlişkin )
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin …nin (…) kurucusu, pay sahibi ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, yapılan genel kurul toplantısında müvekkili dışındaki yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini ancak müvekkili …’nın ibra edilmediğini, ibra edilmeme kararına karşı açılan davanın İstanbul 4 ATM’nin 2013/24 E. ve 2013/251 K. sayılı dosyasında görüşülerek reddedildiğini, ancak Yargıtay 11. HD’nin 2014/4984 E. ve 2014/11343 K. sayılı ilamı ile bozulduğunu, sonrasında davanın İstanbul 4.ATM nin 2014/1456 E.ve 2015/962 K. sayılı karar ile kabul edildiğini ve ibra edilmeme kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildiğini, iptal kararının ardından müvekkili aleyhine bir sorumluluk davası açılmamakla birlikte 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin ibra edilme kararının da alınmadığını belirterek, müvekkili …’nın …. adına 2010 ve 2011 yıllarında yapılan tüm işlemlere ilişkin sorumlu olmadığının tespiti ile ibrasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurul kararlarına karşı açılacak iptal davası süresinin geçtiğini, ibra kararının infaz edilebilir niteliği bulunmadığını, davacının bu nedenlerle davanın adını değiştirerek davayı açmış olduğunu, yönetim kurulu üyesinin genel kurul kararının iptal edilmesini talep edebilmesi için alınan kararın infaz edilebilir nitelikte olması gerektiğini, davacının müvekkili şirkete, grup şirketlerine veya yönetim kurulu üyelerine yönelttiği çok sayıda haksız dava bulunduğunu, müvekkili şirket veya dava dışı ….A.Ş.’de pay gruplanması olduğu ve davacı …’nın dışlandığı iddiasının yerinde olmadığını, davacının … A.Ş.’de yönetim kurulu üyeliği dahi yaptığını, yönetim kurulu üyeliğine genel kurul kararı sonucu tekrar seçilememesinin de bu anlama gelmeyeceğini, davanın açılmasındaki amacın şirkete kayyım atanmasının sağlanması ile şirketlerin zor duruma düşürülmesi ve davacı ile ailesine ait hisselerin değerinin üstünde satın alınmasının sağlanması olduğunu, ibra kararının 30.10.2012 tarihinde alındığını, olumsuz oy kullanan üyelerin altı aylık hak düşürücü süre içinde sorumluluk davası açmadığını, TTK m. 560 hükmünde öngörülen sürelerin de dolmuş olduğunu, dolayısıyla sorumluluk davası riski bulunmadığı halde açılan bu davada davacı tarafın hukuki menfaatinin bulunmadığını,mahkemenin genel kurul iradesi yerine geçerek ibra kararı alamayacağını, ibra kararı verme yetkisinin münhasıran genel kurula ait olduğunu ve alınan bir mahkeme kararı ile pay sahiplerinin belli yönde oy kullanmaya zorlanamayacağını belirterek, haksız ve dayanaksız olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Yapılan yargılama sonunda somut olayda, davalı şirketin 2010 – 2011 hesap dönemine ilişkin olarak davacının sorumsuzluğuna itirazı bulunmadığından, Genel Kurul’a yönelik ibra talebi anlamlı değildir. Bu nedenle, mahkememize doğrudan ibra davası yöneltilmesi mümkün olmakla birlikte, davacının ibrası ile ilgili 30/12/2012 tarihli karara olumsuz oy kullanan pay sahiplerinin TTK nun 558. Maddesi gereğince 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde dava açmamış olmaları, TTK nun 560. maddesi gereğince sorumluluk davası açılabilmesi için öngörülen zamanaşımı süresinin dolduğu ve davacıya yönelik herhangi bir dava açılma riskinin bulunmadığı dikkate alınarak iş bu davanın açılmasında davacının hukuki menfaatinin bulunmadığı anlaşılmış, HMK 114/1-h fıkrası gereğince dava şartı yokluğundan davanın reddine karar vermek gerektiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; ilk derece mahkemesince somut olayda müvekkilinin dava açmada hukuki yararı bulunmadığına işaret edildiğini, bilirkişi raporuna rağmen bu yönde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, TTK.558. maddesi hükmünün somut uyuşmazlığa uygulanmasının mümkün olmadığını, bu maddeye dayanılarak verilen ret kararında hukuka uyarlık bulunmadığını, diğer yönetim kurulu üyelerinin tamamının ibra edilmesine rağmen müvekkilinin ibra edilmemesinin diğer yönetim kurulu üyelerinin sahip olduğu maddi menfaatten yoksun bırakılması ve sorumluluğunun kötü niyetle devam ettirmesi anlamına geleceğini, TTK.558. maddesi uyarınca sorumluluk davası açma süresine dair olan altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiği iddiasının tamamen yersiz olduğunu, TTK.558.maddesinin hakkında ibra kararı alınan yönetim kurulu üyesine karşı açılabilecek davaları ve süreleri öngördüğünü, ancak müvekkilinin genel kurulda ibra edilmediğini, ibra edilmeyen bir yönetim kurulu üyesine karşı açılabilecek sorumluluk davalarında altı aylık hak düşürücü süre kuralının uygulanamayacağını, yerel mahkemenin TTK.560.maddesi uyarınca zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle verdiği ret kararının da hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin müvekkilinin sorumsuzluğuna ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığını, bu nedenle başkaca bir incelemeye gerek olmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, ayrıca bilirkişi raporuyla da davayı açmakta hukuki yararları olduğunun ortaya çıktığını ve davalı tarafın da müvekkili davacının 2010-2011 yıllarına ilişkin sorumlu olmadığı beyanının dikkate alınarak ve ihtilaf kalmadığından dolayı mali kayıtların incelenmesine gerek olmaksızın davalarının kabulüne karar verilmesi gerekirken ret kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, hukuki niteliği itibariyle anonim şirket yönetim kurulu üyesinin hükmün ibrası ve sorumlu olmadığının tespiti isteğine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
“Türk öğretisinde ibra menfi borç ikrarı olarak nitelendirilmektedir. İsviçre’de baskın olan bu görüşün Türk hukukunda büyük çoğunlukla onay gördüğü söylenebilir. Geçerli bir ibra kararı, ortaklığın ilgili hesap dönemine ilişkin işlemler sebebiyle tazminat talebi bulunmadığını ikrar etmesi anlamına gelir. Anonim ortaklık yönetim kurulu üyelerine karşı, söz konusu döneme ait ve ibranın kapsamına giren işlemler sebebiyle tazminat davası açılamaz” (…, Anonim Ortaklık Yönetim Kurul Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2007, Sayfa 213-214).
Yönetim kurulu üyesi tarafından hükmen ibra talebinde bulunulması halinde bu davanın hukuki niteliği itibariyle bir menfi tespit davası olduğunun kabulü öğretideki değerlendirmeye uygun olacaktır. HMK.’nun 106/2.maddesi uyarınca, tespit davasının açılmasında davacının bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerekir.
İbra kararı verme yetkisi kural olarak şirket genel kuruluna aittir (TTK.m.558). Yine kural olarak mahkemeler, genel kurulun yerine geçerek karar veremez. Ancak yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca; yönetim kurulu üyesi hakkında genel kurulda ibra etmeme kararı alınmış ve makul süre içinde sorumluluk davası açılması konusunda bir genel kurul kararı alınmamış veya karar alınmış olmakla birlikte yine makul süre içinde sorumluluk davası açılmamışsa, yönetim kurulu üyesinin bu koşullarla mahkemeden hükmen ibra talebinde bulunmakta hukuki yararının olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 11.HD.’nin 2015/747 E.- 2015/8180 K.sayılı, 11.06.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2015/2459 E. – 2015/8041 K.sayılı, 10.06.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2014/8177 E. – 2014/15155 K.sayılı, 21.10.2014 tarihli kararı).
Olayımızda davacı hakkında genel kurulda alınmış bir ibra etmeme kararı bulunmamaktadır. Çünkü genel kurulda ibra etmeme yönünde alınan kararın mahkeme kararıyla iptal edildiği, bu iptal kararından sonra bu hususun genel kurulda bir daha gündeme alınmadığı, yeni bir ibra etmeme kararının bulunmadığı gibi TTK.’nun 618/3.c.maddesi uyarınca alınmış bir sorumluluk davası açılmasına dair genel kurul kararının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki bu dönemde TTK.560.maddesindeki iki yıllık zamanaşımı süresinin de geçtiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu hukuki tespitlere göre, davacının hükmen ibra talep etmekte ve sorumluluğunun bulunmadığının tespitini istemekte hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçelerinin isabetli olup istinaf gerekçelerinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
5-Gerekçeli kararın birer örneğinin Mahkememiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara tebliğine dair,
HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.

.