Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/1102 E. 2018/614 K. 07.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1102
KARAR NO : 2018/614
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/09/2017
NUMARASI : 2017/202- 2017/657 E.K
DAVANIN KONUSU : Alacak
Taraflar arasındaki asıl davada alacak birleşen davada uyarlama davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, birleşen davanın tefrikine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkilinin bilgisayar ve elektronik eşya ithalatı alanında faaliyet gösteren dava dışı …AŞ ile …. AŞ’nde 11.05.2004-18.11.2004 tarihleri arasında davalılar ile birlikte ortak olarak yer aldığını, müvekkilinin ortaklarla uyuşmazlıklar yaşadığını, ortaklıktan ayrılması yolunda davalılar tarafından yapılan baskılara direnemeyerek hisselerini devretmek zorunda bırakıldığını, hisse devir bedeli olarak 1.900.000 USD’nın belirlendiğini, ancak davalılar tarafından belirlenen bu miktarın hisse devir sözleşmelerinde gösterilmesinin ilerde sorunlar yaratabileceğini, devirlerin nominal bedelleri üzerinden ticaret sicil kayıtlarında gözüken değerleri çerçevesinde yapılmasının mali bakımdan kendilerini sıkıntıya sokmayacağı ileri sürülerek 18.11.2004 tarihli iki adet sözleşmenin hazırlanarak müvekkiline imzalatıldığını, “Hisse Devir Protokolü” başlıklı sözleşmede; “müvekkilinin her iki şirkette sahip olduğu hisselerini davalılara veya davalıların belirleyeceği üçüncü kişilere devretmeyi kabul ve taahhüt ettiği”nin belirtildiğini, bu protokole yazılmayan gerçek hisse devir bedelinin “Müşavirlik Sözleşmesi” başlığı altında düzenlenen diğer sözleşmeye geçirildiğini, müvekkilinin “müşavir” olarak adlandırılarak “..verdiği ve vereceği müşavirlik hizmetine karşılık kendisine 1.900.000 USD bedel ödenmesi”nin davalılar tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, sözleşmelerin düzenlenmesinin hemen akabinde müvekkilinin dava dışı …. A.Ş.’ndeki toplam 12.500,00 TL nominal değerindeki 500 adet hissesinin tamamını davalılarca belirlenen dava dışı… isimli kişiye, …A.Ş.’ndeki toplam 8.150,00 TL nominal değerindeki 326 adet hissesini davalı …’e, toplam 8.350 TL nominal değerindeki 334 adet hissesini ise davalılarca belirlenen dava dışı …’ya devrettiğini, bu devirler karşılığında davalılar tarafından tek taraflı olarak hazırlanan “Anonim Şirket Hisse (pay) Devir Sözleşmeleri” başlıklı belgelerin düzenlendiğini, bu belgelerin içeriğinin aksine müvekkilinin hisse devri karşılığında hiç bir bedel almadığını, davalıların anılan şirketlerden müvekkilinin ortaklıktan çıkmasını ve ilişkisinin kesilmesini sağlandıktan sonra 24.02.2005 tarihli noter ihtarnamesiyle 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesini feshettiklerini bildirdiklerini, bunun üzerine müvekkilli tarafından davalılara keşide edilen 27.04.2005 tarihli noter ihtarnamesi ile hisse devri karşılığında kararlaştırılan 1.900.000 USD bedelin ödenmesinin istenildiğini, hisse devir bedelini ödemek istemeyen davalıların dava dışı…. A.Ş. tarafından müvekkiline alacak davası açılmasını sağlayarak 1.170.403 USD tutarındaki şirket paralarını müvekkilinin dava dışı diğer iki şirket çalışanı ile birlikte zimmetlerine geçirdikleri iddiasında bulunulduğunu, müvekkilinin malları üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, bu davanın derdest olup, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/996 E. sayılı dosyasında yargılamanın sürdüğünü, ayrıca bununla yetinmeyen davalıların müvekkilini nitelikli dolandırıcılık suçundan şikayet ederek ağır ceza mahkemesinde müvekkilinin yargılanmasına neden olduklarını, anılan ceza davasında müvekkilinin beraat ettiğini ve kararın kesinleştiğini, hisse devri ve müşavirlik sözleşmeleri ve içerikleri, anılan ceza ve hukuk dava dosyaları incelendiğinde, 18.11.2004 tarihli müşavirlik sözleşmesindeki “1.900.000 USD” bedelin müvekkilinin adı geçen dava dışı şirketlerdeki ortaklık payının devri nedeniyle kendisine ödenmesi taahhüt edilen bedel olduğunu, sözleşmenin gerçekte yazılı şekli ile bir müşavirlik sözleşmesi olmadığını, kaldı ki müvekkilinin 2003 yılı sonu itibari ile yeminli mali müşavirlik meslek mührünü teslim ederek mesleğini bıraktığını ileri sürerek hisse devri karşılığında ödenmesi taahhüt edilen 1.900.000 USD tutarındaki ayrılma payının 950.000 USD tutarındaki kısmın 31.12.2008 tarihinden, kalan 950.000 USD kısma ise 31.12.2009 tarihinden itibaren işleyecek ve T.C. Merkez Bankasınca USD döviz mevduatına uygulanan en yüksek mevduat faiz oranları üzerinden hesaplanacak faizleri ile birlikte ödeme günündeki Türk Lirası (TL) karşılığının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının bir dönem müvekkillerinin şirketlerine mali müşavirlik hizmeti verdiğini, bu dönemde dava dışı şirketlere bazı ortakların hisselerini satın alarak ortak olduğunu, davacının ortağı olduğu ….AŞ’de zimmetine para geçirdiğinin ortaya çıkması üzerine şirketlerdeki hisselerini devretmesinin istenildiğini, davacının da şirketlerdeki hisselerini devrettiğini, hisse bedellerine dair hiç bir hak ve alacağının kalmadığını, ancak davacının şirket kayıtları üzerinde inceleme yapılmasını sağlayabileceği şeklinde müvekkillerine şantaj yaptığını, dolayısıyla davacının müşavirlik hizmeti olarak tanımladığı, vergi incelemesi yapılmamasının sağlanması, yapılması halinde vergi ve cezaların engellenmesi, aksi halde bu vergi ve cezaların davacı tarafından ödeneceğini içeren hukuka ve yasaya aykırı bir hizmetin bedelinin de sözkonusu olamayacağını, böyle bir borçtan müvekkillerinin sorumlu tutulamayacağını, kaldı ki davacının müşavirlik hizmeti vermediğini, ihbarları sonucu şirketlerin onlarca defa incelemeye ve cezaya maruz kaldığını, davacı tarafından iş bu dava öncesinde davalılar aleyhine hile nedeniyle hisse devir sözleşmelerinin iptali ve hissedarlığının tespiti davalarının açıldığını, ancak her iki davanın da takipsiz bırakıldığından açılmamış sayılmalarına karar verildiğini, müvekkillerinin hisselerini yine nominal değer üzerinden 18.11.2004 tarihinde satmış/devrettiklerinden dava dışı ….i San.A.Ş.de ortaklıklarının bulunmadığını, davacının 29.000 TL toplam tutara satın aldığı hisselere karşılık beş aylık süreçte 1.900.000 USD talep etmesinin mümkün olamayacağını, davacının iddiasının aksine hisse devir bedellerinin müşavirlik ücreti gibi gösterilmeye çalışılmadığını, kaldı ki davacının ihbarları üzerine adı geçen dava dışı şirketler adına tahakkuk ettirilen milyonlarca TL tutarındaki tarhiyatlardan ayrıca 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcundan müşavirlik sözleşmesi kapsamında davacının sorumlu olduğunun kabulü gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesinin 08.12.2016 tarihli, 2014/359-2016/755 Esas ve Karar sayılı kararıyla; müşavirlik sözleşmesi içeriği ve davalıların iddia ve savunmaları birlikte değerlendirildiğinde gerçek hisse devir bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiğinin kabulü gerektiği, nitekim davacının beraat ettiği İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/292 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda da bu yönde tespitte bulunulduğu, dava tarihinden önce temerrüdün oluşmadığı gerekçeleriyle 1.900.000 USD’nin dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Dairemizin 21.02.2017 tarihli, 2017/47 Esas; 2017/56 Karar sayılı ilamıyla; “..Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, mahkemece verilen kararda HMK’nun 297. maddesine aykırı davranılarak kararın gerekçesiz olarak yazılması ve davalının delillerinin toplanıp, değerlendirilmeden karar verildiği” gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararının HMK.353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Dairemiz kararından sonra işbu dava dosyası ile birleşen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/367 Esas sayılı dosyasında; davacılar /asıl davanın davalılar vekili, 18/11/2004 tarihli müşavirlik sözleşmesinde müşavirlik ücreti olarak tanımlanan ve karşı tarafça hisse devir bedeli olarak iddia edilen (kabul anlamına gelmemek kaydıyla) sözleşmede döviz cinsinden 1.900.000 ABD Doları olarak belirtilen bedelin sözleşmedeki tanımı hilafına hisse devir bedeli olduğu iddiası karşısında ve aradan geçen 12 yılı aşkın süre zarfında bedelin fahiş olması, döviz kurunun da katlanılamaz ve öngörülmez şekilde artması sebebiyle hisse bedellerinin tespit edilerek hisse bedellerine göre uyarlama yapılarak sözleşme bedelinin hisse devir bedeline, döviz kurunun da sözleşme tarihindeki döviz kuruna uyarlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalılardan …’in dava dışı ..AŞ’deki hissesini 08.12.2003 tarihinde yani dava konusu hisse devir sözleşmesinden bir yıl önce dava dışı …..AŞ’ne 675.000 Usd’ye satmış olduğu, buna göre bu devirden bir yıl önce davacının adı geçen şirketteki hissesini davalı …’e 8.150.000.000 TL’ye satmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, hisse devir sözleşmesi ile aynı tarihte imzalanan müşavirlik sözleşmesinde müşavirlik hizmeti karşılığı belirlenen 1.900.000 Usd’nin de hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bir müşavirin danışmanlık hizmeti verdiği şirketin doğmuş ve doğabilecek kamu borçlarını alacağından düşülmesi, kabul etmesi bunun aslında müşavirlik sözleşmesinden çok ortaklığın tasfiyesi niteliğinde olduğu, Yargıtay 11. HD’nin 05.06.2014 tarihli, 2013/3759-2014/10569 E.K sayılı kararında belirtildiği üzere, sorumluluk davasında hükmedilecek tazminatın ortağın çıkma payından mahsubunun mümkün olmadığından İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin dosyasının bekletici mesele yapılmadığı, süresi içinde davaya cevap vermeyen davalıların sadece inkar çerçevesinde savunma yapabileceği ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebileceği, müşavirlik sözleşmesi içeriği ve davalıların iddia ve savunmaları birlikte değerlendirildiğinde gerçek hisse devir bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiğinin kabulü gerektiği, nitekim davacının beraat ettiği İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/292 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda da bu yönde tespitte bulunulduğu, hisse devrine ilişkin sözleşmedeki nominal değer ile dava konusu sözleşmedeki bedelin sadece ilk sözleşmenin vergiyi düşük göstermesi amacını taşıyan bir işlem olarak varsayılması, hisse devir borcunun yerine getirildiğinden davalıların hisse devir bedeli olarak adi şekilde yazılı olan ikinci sözleşmedeki bedelden sorumlu oldukları gerekçesiyle 1.900.000 USD’nin dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dolara uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, birleşen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/362 Esas sayılı dosyasının asıl dosya yönünden bekletici mesele sayılarak ayrı bir esasa kaydına karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
A-Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1-İlk derece mahkemesince, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin 2017/47 E- 56 K nolu ilamı içeriğinde yer alan ilkelerin hiçbirisinin dikkate alınmadan eski kararın aynen tesis edildiğini, birleşen İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/ 362 E. sayılı sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin dava dosyasının bu dosyadan ayrılmaksızın birlikte yargılamalarının sürdürülmesi gerekirken tefrik kararı verilmesinin doğru olmadığını,
2-İstinaf kararının yerine getirilmemesine gerekçe olarak yasal süresinde cevap ve delillerin sunulmadığı gösterilmiş ise de, ilk kararda böyle bir nitelendirme yapılmadığı gibi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin incelemesinde belirlenen eksiklikler davaya cevap dilekçesinin zamanında verilmediğine ilişkin savı ortadan kaldırdığını, kaldı ki müvekkillerine çıkarılan tebligatların usulüne uygun tebliğ edilmediğinden öğrenme tarihinin esas alınması gerektiğinden cevap ve delillerin yasal süresi içinde verildiğinin kabulü gerektiğini,
3-Taraflar arasındaki sözleşme metninden hisse devir bedelinin çıkarılamayacağını, davacının muvazaa yapıldığı iddiasını yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği gibi kendi muvazaasına dayalı hak talep edemeyeceğini,
4-İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/996 Esas (2015/380 E.) sayılı dosyasının dikkate alınmadığını, bu davada davacının sorumluluklarını üstlendiği kişilerle ile birlikte 1.170.000 USD tutarında alacağa mahkum edildiğini,
5-Devredilen şirket hisselerinin devir tarihindeki gerçek değerinin tespit edilmediğini, davacının hisselerini nominal bedel üzerinden devretmesi hayatın olağan akışına ters bulunurken davacının aynı hisseyi 6 ay öncesinde aynı nominal bedelle edinmiş olmasını hayatın olağan akışına ters bulmadığı,
6-Müşavirlik sözleşmesinin hisse devri için düzenlendiği kabul edilmemekle birlikte anılan sözleşmede davacının dava dışı ….AŞ’nin vergi ceza ödemelerinden sorumlu olmasından dolayı belirtilen tutardan bu bedellerin düşülmesi gerektiğini, bu konuda bir değerlendirmenin yapılmadığı gibi karşılıklı edimler bağlamında davacının şirketler hakkında ihbarlarda bulunarak edimini yerine getirmediğinin gözetilmediğini, hisselerin devredilmesi gereken kişilerin kimler olması gerektiği hususu araştırılması gerekirken, bu konuda hiç bir inceleme yapılmadan, hiç bir şekilde gösterilmeyen kişilere yapılan devirler üzerinden müvekkillerinin hisse devir bedelinden sorumlu tutulmasının doğru olmadığını,
7-Hükme esas alınan raporların dayanaksız ve bilimsellikten uzak olduğunu, mahkemenin bilirkişinin görev alanını tayin etmeksizin görevlendirme yaptığını, dosyaya çok önemli ve emsal nitelikte Yargıtay kararları içeren uzman görüşü sunulmuş olmasına rağmen mahkeme kararında uzman görüşü hakkında ve içeriği hakkında hiç bir değerlendirme yapılmadığını,
8- Mahkemece, vergisel yükümlülükler sebebiyle müşavirlik sözleşmesinin hisse devri yerine müşavirlik sözleşmesi olarak yapıldığı belirtilmekte ise de hisse devri vergiye tabi değil iken Müşavirlik Sözleşmesi ile oluşacak yükümlülüğün çok daha fazla olduğunu, aksi yöndeki kabul ve değerlendirmenin hatalı olduğunu,
9-.İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin 2017/47 E.-56 K nolu ilamı sonrasındaki yargılama sırasında da hakimin reddi sebepleri gerçekleşmiş olup, mahkemece hakimin reddi prosedürünün işletileceğine dair karar alınmasına rağmen bu prosedürün işletilmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, bu talebin yerinde görülmemesi halinde gösterilen diğer istinaf sebepleri doğrultusunda ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesin istemiştir.
B-Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; Borçlar Kanunu’nun 117. maddesi ve gerekse yargıtay kararları gözetildiğinde, sözleşmede kesin vade olduğunda borçlu bu sürenin geçmesi ile başkaca bir ihtara gerek kalmadan temerrüde düşeceğinin öngörüldüğünü, somut olayda, sözleşmenin 3-a maddesinde, 950.000 USD tutarının vadesi 31.12.2008 ve 950.000 USD tutarının vadesinin ise 31.12.2009 olarak gösterildiği, bu tarihlerin dolması ile temerrüdün oluşmuş olduğunu, bu nedenle hükmedilen alacağa sözkonusu vade tarihlerinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının bu yönden düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekilinin karşı tarafın istinafına cevaplarında ise, Bölge Adliye Mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbirinin toplanmadan veya savunmalara hiç yer verilmeden karar verilmiş olunmasının kararın kaldırılması ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de, davanın esasıyla ilgili delillerin hiçbirinin toplanmadığı yada savunmalara hiç yer verilmediğini doğru olmadığını, davalıların, dava dilekçesine cevap ile cevaba cevap dilekçelerini yasal kesin sürelerde vermediklerini, bu bağlamda davalıların savunmalarının inkar mahiyetinde olduğunu, inkar niteliğinde sunduğu deliller dışındaki delil ve belgelerin savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında ve muvafakatlarının bulunmadığından değerlendirilemeyeceğini, öte yandan davalı asillere yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu gibi sonradan tebligatın usulsüz olduğunun ileri sürülmesinin esasen yasal süresinden sonra davaya cevap dilekçesinin verildiğinin bir göstergesi olduğunu, buna rağmen davalıların esasa ilişkin delillerinin toplandığını, müşavirlik sözleşmesinde yer alan ve ismi sayılan şirketlerin vergi borçlarının mahsubunun yapılması için müvekkiline önceden bildirim yapma ön şartının yerine getirildiğinin ispat edilemediğini, hisse devir sözleşmeleri ile aynı gün yapılmış olan müşavirlik sözleşmesinde hisse devirleri karşılığında müvekkiline ödenmesi gereken bedelin kararlaştırıldığını, müvekkilinin hisselerini devrettiğine göre, sözleşmedeki bedelden davalıların sorumlu olduğunu, kaldı ki sözleşmede kararlaştırılan bedelin de aslında şirket değerlerine göre düşük belirlendiğini, gerçek hisse devir bedelinin daha düşük olduğu yönündeki istinaf sebebinin gerçeği yansıtmadığını, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesindeki sorumluluk davasının bu davayla ilgisinin bulunmadığını, işbu dosyada ve gerekse İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde ve İstanbul 1.Ağır Ceza Mahkemesinde alınan tüm bilirkişi raporlarının müvekkilinin iddiasını desteklediğini belirterek davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Davacı, dava dışı … A.Ş. ile … A.Ş. nezdindeki hisselerini devri nedeniyle müşavirlik sözleşmesi adı altında gerçek hisse devir bedeli olarak belirlenen tutarın ödenmediğini iddia ederek bu miktarın davalılardan tahsilini istemiştir.
Dosya kapsamından dava dilekçesi ve eklerinin davalı asillere usulüne uygun tebliğ edilmiş ve davalıların yasal süreden sonra davaya cevap vermiş oldukları görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nin “Cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır.” hükmü; “Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu” başlıklı 128. maddesinde “Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” hükmü yer almıştır.
Öte yandan aynı Kanun’un “Ön incelemenin kapsamı” başlıklı 137. maddede “Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerinin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.” düzenlemesi yer almış, “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddede “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.” düzenlemesi yer almıştır.
Hemen belirtilmelidir ki cevap süresi içinde cevap dilekçesi vermeyen davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır, süresinde cevap dilekçesi verilmemesi halinde davalı, zımmen davayı kabul etmiş veya dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaları zımmen ikrar etmiş sayılmaz.
Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, sadece davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkârı) ispat için karşı delil gösterebilir. Davalı, inkârın karşı delilini göstermek bahanesi ile yeni vakıalar (meselâ zamanaşımı veya borcu ödediğini) ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise yasaktır. … Süresinde cevap dilekçesi vermemiş olan (veya süresi geçtikten sonra cevap dilekçesi veren) davalının sonradan bir def’i veya vakıa ileri sürmesi, savunmayı genişletme yasağına tabidir. ( Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, Ağustos 2016, s.261) Davayı inkâr etmiş sayılan davalı daha sonra ikinci cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Bununla birlikte cevap dilekçesi vermemiş olmak, davacının iddialarını inkâr anlamına geldiğinden, davalı taraf ön inceleme ve tahkikat aşamasında sadece inkâr çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, cilt II, s. 1206).
Dairemizin, daha önce vermiş olduğu kaldırma kararı davalı yönünden müktesep hak doğurmadığı gibi, süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalıya yeni delil sunma hakkı da bahşetmez. Kaldırılan kararda ilk derece mahkemesinin karar gerekçesi bulunmadığından bu kez mahkemece, yeni bir gerekçeyle hüküm verilmiş olup, istinaf incelemesi bu yeni karar üzerinden yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen Kanun hükümleri ve açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde, davalıların süresinde cevap dilekçesi vermeyerek dava dilekçesinde ileri sürülmüş olan vakıaları inkâr etmiş sayıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, taraflarca inkar edilmeyen davaya konu müşavirlik sözleşmesi belgesine ve içeriğine dayalı beyanların ve davanın inkârı kapsamındaki delillerin savunmayı genişletme ve değiştirme yasağı kapsamında değerlendirilemez. Dolayısıyla, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların inkârı kapsamında olan davalıların savunmasının ve toplanan delillerinin değerlendirilmesi gerekir.
Davalılar, davacının şirket hisselerini devrettiğini ve bedelini aldığını, müşavirlik sözleşmesinin ise bu devir ile ilgisinin bulunmadığını, sözleşmede adı geçen şirketlerin 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcundan davacının sorumlu olduğunu, davacının ihbarı sonucu tahakkuk eden ve ödenen bu tutarların sözleşmede gösterilen bedelden mahsubunun öngörüldüğünü, ödenen tutarların da sözleşmedeki bedelin çok üstünde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Somut olayda, davacının mali müşavir olduğu ve bir dönem davalıların ortağı olduğu şirketlere mali müşavirlik hizmeti verdiği, bu şirketlerden dava dışı …i AŞ ile … AŞ nezdinde 11.5.2004-18.11.2004 arasında ortak olduğu anlaşılmaktadır. Davacı hisselerini diğer ortaklar davalılar…e ve/veya onların belirleyeceği üçüncü kişilere devretmeyi kabul ve taahhüt etmiş, bu devir karşılığında 18.750.000.000 TL nin imza tarihinde nakden ve defaten ödenmesi kabul edilmiştir. Bu bağlamda dosyada yer alan “Anonim Şirket Hisse (Pay) Devir Sözleşmesi” ile; davacı … tarafından …AŞ’deki 25.000,00 TL nominal değerinde olan 12.500,00 TL karşılığı 500 adet şirket hissesinin 12.11.2004 tarihinde ….a; ….AŞ’deki 25.000,00 TL nominal değerinde olan 8.350,00 TL karşılığı 326 adet hissesini 18.11.2004 tarihinde …’e; ….AŞ’deki 25.000,00 TL nominal değerinde olan 8.150,00 TL karşılığı 334 adet hissesini 18.11.2004 tarihinde …’ya devrettiği görülmüştür.
Taraflarca imza altına alınan ve inkar edilmeyen “Müşavirlik Sözleşmesi” adı altında düzenlenen 18.11.2004 tarihli belgede;
“Sözleşmenin Konusu” olarak; dava dışı … A.Ş., … A.Ş.’nin ortaklarından davalılar … ve … ile davacı (müşavir) arasında, dava dışı … A.Ş. ortaklarından davalı … ile davacı (müşavir) arasında dava dışı .. A.Ş., … A.Ş. ve …. A.Ş. aleyhine 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin, gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcunun( vergi, faiz, gecikme cezası vs. cezalar, SSK primi, gümrük vergi ve cezaları ve sair amme borçları) ödemelerinde müşavirin yükümlülüğünün sınırlarını belirlemek, müşavire müşavirlik ücreti ödenmesi şartlarını belirlemek, tarafların sorumluluklarını ve tarafların birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini belirlemek olarak gösterildiği,
“Tarafların Hak ve Yükümlülükleri” başlıklı kısmın (a) bendinde; davalılar … ve …’in davacı müşavire …A.Ş., ….A.Ş. ve …A.Ş. şirketlerine verdiği ve/veya vereceği müşavirlik hizmetleri için toplam 1.900.000 USD (bir milyon dokuz yüz bin Amerikan Doları) ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, bu ödemenin 950.000 USD lik kısmının 31.12.2008 tarihinde, kalan kısım 950.000 USD’nın ise 31.12.2009 tarihinde ödenmesinin kararlaştırıldığı, davacı müşavir de, ..ve …şirketlerinin 2001-2004 yılları arasında yaptığı işlemlerle ilgili gerek doğmuş, gerekse doğabilecek her türlü amme borcunun (vergi, faiz, gecikme cezası vs. cezalar, SSK primi, gümrük vergi ve cezaları ve sair amme borçları) müşavir ücreti olarak belirlenen ücretten düşülmesini kabul ve taahhüt ettiği, (b) bendinde; müşavir, …. AŞ’nin mali müşaviri olması, bir süredir filen TNB Yönetim Kurulu Başkanı olması ve …un da 1/3 hissesinin sahibi olması sebebiyle.. ve.. şirketlerinin 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcunun (vergi, faiz, gecikme cezası vs. cezalar, SSK primi, gümrük vergi ve cezaları ve sair amme borçları) olduğunun ortaya çıkması halinde bu durumun kendisine bildirilemesi kaydıyla, bu borçlarla ilgili amme birimi tarafından yasal işlem başlatılması ve bu işleme karşı gerekli itiraz ve yasal işlemlerin yapılmasına ve yasal işlemlerin tüketilmesine rağmen borcun ödenmek zorunda kalınması durumunda …, davalılar … ve …’in ödemek zorunda kalacağı tutarın, müşavirlik ücreti olarak belirlenen 1.900.000 USD tutarından düşülmesinin kabul ve taahhüt edildiği,
(c) bendinde; 2001-2004 (dahil) arası yıllara ait amme alacağının ortaya çıkması ve yasal takibin başlamış olması yada herhangi bir nedenle zamanaşımının kesilmiş olması durumunda müşavirlik ücretinin nasıl ödeneceğinin hükme bağlandığı,
(d) bendinde; ayrıca tarafların protokol tarihi itibari ile … A.Ş.’nin gerçek ve tüzel üçüncü kişilere olan borçları ile tespit yapıldığı, davacı müşavirin bu iki şirketin ortağı olması nedeni ile kendisi tarafından belirtilen ve dökümü yapılanların dışında işbu sözleşme tarihine kadar dönemle sınırlı olmak kaydıyla bir borç çıkması halinde bu borcun davacı müşavire bildirilmesi kaydıyla borçla ilgili her türlü yasal ve hukuki yolların tüketilmesine rağmen borcun ödenmesi durumunda bunun davacı müşavirin ücretinden düşüleceğinin kararlaştırıldığı,
(e) bendinde ise yukarıda bent kapması ve dışında kalan hallerin belirlendiği, buna göre, … ile …’in müşterek imzaları ile gerçekleşen ve/veya gerçekleşecek borçlanmaların “d” bendinde belirtilen taahhüdün kapsamında olduğu kararlaştırılmıştır.
(f) bendinde, davacı … ile davalı … arasında 31.12.2002 tarihinde imzalanan Taahhüt Sözleşmesi gereğince davacının yükümlülüğünde bir borcun doğması halinde bu borcun davacının müşavirlik ücretinden düşüleceğinin kabul ve taahhüt edildiği görülmüştür.
Bu durumda, davacının adı geçen dava dışı şirketlerde hisselerini davalılara ve/veya onların belirleyeceği üçüncü kişilere devretmeyi kabul ve taahhüt etmesi karşılığında hisse devir bedelinin müşavirlik sözleşmesi adı altında belirlendiği ve bunun davalılar tarafından üstlenildiğinin kabulü gerekir.
Ne var ki, sözleşmede gösterilen bu bedelden mahsup halleri ve şartları öngörülmüş olup, buna göre; … şirketlerinin 2001-2004 yılları arasında yaptığı işlemlerle ilgili olarak gerek doğmuş gerekse doğabilecek her türlü amme borcunun; taraflar arasında protokol tarihi itibari ile yapılan … AŞ’nin 3. kişilere olan borç dökümünün haricinde çıkan borcun; …’in müşterek imzaları ile gerçekleşen borcun ve son olarak davalı … arasında 31.12.2002 tarihinde imzalanan sözleşmeden dolayı davacının yükümlülüğünde bir borcun doğması halinde bu borcun davacıya ödenmesi gereken bedelden mahsup edileceği öngörülmüştür.
Bu bağlamda, davalıların savunmasının ana eksenini, adı geçen şirketlerin 2001-2004 yılları arasında yaptığı işlemlerle ilgili olarak davacının ihbarı sonucunda kesilen ve ödendiği iddia olunan vergi cezaları ile …r’in müşterek imzaları ile gerçekleşen borçlanmalar oluşturmaktadır.
Buna göre, sözleşmede …şirketlerinin 2001-2004 arası vergi dönemlerine ilişkin bir borcun ortaya çıkması durumunda bu durumun öncelikle davacıya bildirilmesi şart koşulmuş olup, bu borçlarla ilgili yasal yolların tüketildikten sonra borcun ödenmek zorunda kalınması durumunda ödenen tutarın sözleşmede belirlenen bedelden mahsubu kararlaştırılmıştır. Dosya kapsamında bulunan ve “bildirim şartı” yerine geçmek üzere davacıya keşide edildiği belirtilen 03.07.2006 ve 13.07.2006 tarihli noter ihtarnamelerinin içeriğinde, adı geçen şirketlerin mali müşavirliğini yapan davacının tasdik dönemlerine ait bilgileri gizli tutması ve yükümlülüklerini yerine getirilmesi istenmiş ve maliye birimlerine yaptığı ihbarların kanuna aykırı olduğu belirtilmiş ise de, anılan döneme ilişkin doğmuş herhangi bir vergi cezası veya borcundan sözedilmemiştir. Bu durumda, dosya kapsamı itibariyle davacıya usulüne uygun bildirim şartının yerine getirildiğinin kanıtlanamadığı gibi, sözkonusu döneme ait doğan vergi vesair kamu borcundan dolayı ödeme yapıldığına dair herhangi bir belge de ibraz edilmemiştir. Bu durumda, sözleşme kapsamında davacının sorumlu olduğu vergi borcundan dolayı mahsup koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Öte yandan bu kapsamda davalılar tarafından İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/343 ve İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/361 Esas sayılı dosyalarından bahsedilmiş olup, Dairemizce, anılan dava dosyalarının UYAP üzerinden incelemeleri yapılmıştır.
Buna göre; İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/361 E sayılı dosyasında, davacının Tasfiye Halinde .. AŞ, davalıların …, … olduğu, davacı şirketin banka nezdindeki hesabından haksız olarak iktisap edip iade etmedikleri 1.170.000 Usd’nin İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/380 Esas sayılı dosyasında karara bağlandığını, kararın temyiz aşamasında olduğu, maddi kayıp nedeniyle oluşan munzar zararın hesaplanarak zararın şimdilik 350.000 TL sinin davalılardan tahsilinin istendiği;
İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/343 E sayılı dosyasında, davacıların .. AŞ, … ve …, davalının … olduğu, 18.11.2004 tarihli hisse devir protokolü ve müşavirlik sözleşmesi uyarınca, davalının davacı şirkete ait olup, ödeme yükümlülüğü altına girdiği 2001-2004 tarihleri arasında tahakkuk eden 5.621.844,14 TL tutarında vergi borcunun ödenmek zorunda kalındığını iddia ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 67.042,86 TL’nin davalıdan ödeme tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte tahsilinin istendiği ve her iki davanın derdest olduğu görülmüştür.
Yukarıda yapılan değerlendirmeler ışığında, vergi borcundan dolayı sözleşmede belirlenen şartlar dahilinde mahsup koşulunun gerçekleşmediği sabit ise de, sözleşme kapsamında gösterilen şartlar dahilinde doğmuş ve ödendiği iddia olunan bu borca yönelik ödemenin rücuen davacıdan tahsilinin istenmesinde ve ileride işbu davaya konu alacağa karşılık genel hükümler çerçevesinde takas mahsuba konu edilmesinde hukuken engel bulunmamaktadır. Nitekim bu çerçevede, İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/343 Esas sayılı dosyasında açılmış bir davanın bulunduğu ve halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer bir mahsup hali olarak sözleşmede öngörülen ve davalıların savunmasında geçen, davacının dava dışı …r’in müşterek imzaları ile gerçekleşen borçlanmalarından sorumlu olduğu hususuna gelince;
Davacının …AŞ, davalıların …. ve … olan, yöneticiler hakkında açılan sorumluluk davasında, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.12.2016 tarihli 2015/380 Esas; 2016/954 Karar sayılı kararıyla davanın kabulü ile 1.170.403 USD’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği ve dosyanın temyiz aşamasında olduğu görülmüştür.
Davalılar, sorumluluk davasında hüküm altına alınan tutarın, …in müşterek imzaları ile gerçekleşen borçlanmalar kapsamında olduğunu iddia ederek bu tutarın sözleşmedeki bedelden mahsup edilmesi gerektiğini belirtmiş ise de, sözleşmedeki bu hüküm, şirketin 3. kişilere karşı borçlandırmaları hali için öngörülmüş olup, yöneticinin sorumluluğu çerçevesinde bu kişilerin şirkete karşı zararlandırıcı eylemleri bu kapsamda değerlendirilemez. Bu itibarla aynı zamanda anılan davanın bekletici mesele yapılamasına gerek bulunmamaktadır.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve dosyanın geldiği aşama itibariyle işbu davayla birleşen davanın tefrik edilerek eldeki davanın bekletici mesele yapılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Uyarlamanın koşullarının bulunup bulunmadığı hususları tefrik edilen dosyada ayrıca değerlendirilebilir.
Reddi hakim prosedürünün işletilerek reddi hakim isteminin 21.04.2017 tarihli ek kararla reddedilmiş olması gözetildiğinde bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin istinaf sebebi hükmedilen alacağa işletilen faizin başlangıç tarihine yöneliktir.
Her ne kadar sözleşmede bedelin belirli olup, ödeme vadeleri gösterilmiş ise de; bedelin ödenmesinin sözleşmede öngörülen bazı hallerde geciktirilebileceğine dair konulan hükümler nedeniyle, vade konusunda tereddüt oluşturulduğu, bu konudaki ihtilafın yargılama ile çözüldüğü dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince temerrüt faizinin dava tarihinden itibaren yürütülmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine,
2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Bakiye 174.524,03 TL istinaf nispi karar harcının davalılardan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
4-Taraflar vekillerince yapılan istinaf kanun yoluna masraflarının kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
6-Karar kesinleştikten sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, taraflar yönünden temyiz yolu açık olmak üzere, 07/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KANUN YOLU:HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraflar vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.