Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2017/1080 E. 2018/483 K. 10.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1060
KARAR NO : 2018/440
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/09/2017
NUMARASI : 2008/1041- 2017/705 E.K
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki asıl haksız rekabetin tespiti-manevi tazminat ve birleşen maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davanın davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ
Asıl davada davacı vekili, müvekkili ile Amerika Birleşik Devletleri menşeili bir tedarikçi(üretici) firma olan .c …S (yeni unvanı…) arasında imzalanmış olan 1 Aralık 2007 tarihli distribütörlük Sözleşmesi’ gereğince, bu sözleşme ekinde isim, tarif ve tanımları belirtilen ve…..S (yeni unvan…) tarafından üretilen ürünlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, taraflarca uzatılması sözkonusu olmadıkça Aralık 2009 tarihine kadar münhasıran müvekkil şirkete ait olduğunu, müvekkili şirketin bu sözleşmeden önce de aynı yabancı firma ile aynı hükümlerde bir sözleşmesinin bulunduğunu, bunun süresi dolduğundan 1 Aralık 2007 tarihli sözleşmenin imzalandığını, neticede müvekkilinin 18 yıldır … ürünlerini Türkiye sınırları içerisinde tek yetkili olarak sattığını, davalı şirketin müvekkiline ait olan münhasırlık hakkına zarar verecek şekilde müvekkilinin münhasıran yetkili satıcı olduğu bir takım ürünleri sipariş ettiğini, davalının bilerek haksız rekabete konu olacak şekilde dava konusu ürünlerin ithalatını yaptığını ileri sürerek haksız rekabetin tespiti ile menine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili, müvekkili şirketin 1990 yılında ABD de mukim … Firmasının alt kuruluşu olan Fransa da mukim … firması ile … markalı çift cam dolgu macunları, strüktürel cephe yapıştırıcı silikonları, yalıtım silikonları vb. ürünlerin Türkiye ‘de satışı ve dağıtımı için münhasır distribütörlük sözleşmesi imzaladığını, bilahare bu şirketin isim değiştirerek 1998 yılından itibaren …unvanı altında ticari faaliyetlerine devam etmeye başladığını, günümüzde ise bu şirketin ortağı …şirketi olup bu şirketin sahibinin de Avrupa’ da … ….h olup bu şirketin sahibinin ise … olduğunu, tüm bu şirketlerin de bağlı olduğu ve sahibi ola Amerikan Holding şirketinin ise RPM international İnc olduğunu, müvekkil şirketin davalı ana firmaların 1990 yılından bu yana Türkiye’ de münhasır distribütörlüğünü yaptığını, 16/12/2008 tarihinde davalı … Tic. A.Ş’ nin web sayfalarında yer alan ve Türkiye…fabrikalarının çift cam bayilerine de dağıtılan basın bülteninde …ic. A.Ş yi Türkiye genel distribütörü olarak atadığının ilan edildiğini, oysa taraflar arasında yapılan sözleşme hükümlerine göre müvekkili şirketin Türkiye pazarında …markalı ürünlerin tek yetkili satıcısı olduğunun açıkça öngörüldüğünü, müvekkili şirketin…markalı ürünleri Türkiye’de tek yetkili satıcı olarak dağıtım ve pazarlamasına devam etmekte iken davalı şirketlerin bu ürünleri taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olarak Türkiye’de pazara sokacağı yönünde duyumlar almaya başladıklarını, davalıların bu eylemlerinin tek satıcılık kavramına ve yürürlükte olan distribütörlük sözleşmesine, TMK’ nun 2. maddesindeki dürüstlük kurallarına, haksız rekabet kurallarına, BK ‘nun 42,49 maddelerine aykırıl teşkil ettiğini, davalı ana firmaların diğer davalı … Tic. A.Ş’ye aynı ürünlerin satış fiyatı ile müvekkil şirkete satış fiyatı arasındaki farkın oransal tespiti ile akit süresi sonuna kadar ki olan dönem için bulunan hesabın ve + kâr payı ilavesi sureti ile mahrum kaldıkları kârın toplamı, ayrıca bu fiyatlar sebebiyle stoklarında bulunan ürünleri satamadıklarından aynı hesaplamaların stoktaki mallar için de yapılması için oluşan toplam zarar, bu dönemde katlandıkları kira personel cari gider ve peştamalı ücretleri ile oluşturulan müşteri toplam değerlerinden oluşan bütün zararlar toplamı olan – fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 40.000,00 maddi ve 40.000,00 manevi tazminatın haksız rekabet tarihinden itibaren kısa süreli banka hesaplarına uygulanan ticari temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 05.05.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, 40.000 TL maddi tazminat talebini 188.786,72 TL artırarak 228.786,72 TL maddi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen davanın davalı vekili, müvekkilinin dava konusu ürünleri …ile imzaladığı 23/09/2008 tarihli münhasır tek satıcılık sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’de satışa arz ettiğini, ayrıca davacının imzaladığı sözleşmenin kendisine Türkiye’de münhasır satıcılık hakkı vermediğini, haksız rekabetin söz konusu olmadığını belirterek asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı … vekili, davacının imzaladığı sözleşmeye taraf olmadıklarını, kaldı ki Fransız Mahkemeleri’nin yetkili kabul edildiğini, ayrıca ortada bir haksız rekabetin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı … vekili, Fransa’da aynı konuda derdest bir davanın mevcut olduğunu, haksız rekabetin oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan deliller doğrultusunda, uyuşmazlığın, davacı ile…firması arasındaki 01/12/20007 tarihli distribütörlük sözleşmesinin davacıya münhasıran tek satıcılık hakkı verip vermediği, davalı … AŞ’nin 01/12/2007 tarihli sözleşmeye konu ürünleri Türkiye’ye ithal etmesinin haksız rekabet teşkil edip etmediği, davalıların eylemlerinin haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı noktasında toplandığı, sözleşme hükümlerine göre davacıya verilen yetkinin münhasır tek satıcılık yetkisi olmakla birlikte … firmasının da belli hallerde kendisinin de bölgede doğrudan satış yapacağının kararlaştırıldığı, bu istisnanın sözleşmede davacıya verilen münhasır tek satıcılık yetkisini ortadan kaldırmadığı, bu çerçevede, tek satıcının, hakkını üçüncü kişiye karşı haksız rekabet kurallarına dayanarak ileri sürmesi, rekabet hakkının kötüye kullanılması niteliğindeki bir eylemin varlığına bağlı olarak doğar ve sadece ithalat ve satış, tek başına kötüye kullanma olarak kabul edilemeyeceği, buna göre, davalılardan … AŞ’nin, aynı malı kanuni yollardan orijinal şekilde ithal edip satmasının haksız rekabet sayılmayacağı, ayrıca olayda davalı …Ş.’nin yanlış beyanlarda bulunmak ve yanıltıcı reklamlar yaparak, kendisini dağıtım ağına dahil biri gibi göstererek karışıklık yaratmaya çalıştığına ilişkin herhangi bir eyleminin de bulunmadığı, davacı tek satıcıya o bölgedeki tekel hakkını tanımak ve bu olanağı sağlamak 01/12/2007 tarihli sözleşmenin tarafı olan birleşen davanın davalısı olan …’a düşen akdi bir edim olmakta olup tek satıcının bu hakkını 3. kişilere bu arada davalı … AŞ’ye karşı haksız rekabet yolu ile korumasının mümkün olmadığı, birleşen davada davalı olarak …, ….. firmaları gösterilmiş ise de, bu davalılardan …, 01/12/2007 tarihli ve gerekse 23/09/2008 tarihli sözleşmelerde taraf olmadığından bu davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı, somut olayda, davacının iddia ettiğinin aksine haksız fiilin bir türü olan haksız rekabet eylemi olmayıp şartları varsa sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğinden davalılar hakkındaki talebini sözleşmeye aykırılık eksenine dayandırdığı yabanacı mahkemenin dosyadaki karar tercümesine göre de, sözleşmeye aykırılıktan davalı … şirketinin tazminat ödemesine karar verildiği, bu nedenle davacının gerek asıl dava gerekse birleşen davadaki taleplerinin yerinde olmadığı, ıslah edilen kısım yönünden zamanaşımı itirazında bulunulduğu, birleşen davanın açıldığı 12/01/2009 tarihi ve tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı 01/12/2007 tarihİ itibariyle uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 62’nci maddesi “58 inci maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir müruruzaman müddetine tabi olan, cezayı müstelzim bir fiil işlenmiş bulunursa, bu müddet hukuk davaları hakkında da caridir.” şeklinde olup, ıslahın yapıldığı tarih olan 05/05/2017 tarihi itibariyle bir ve üç yıllık süreler dolduğu gibi eylemin suç oluşturduğunun düşünülmesi halinde dahi ceza dava zamanaşımı süresinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66’ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendine göre 8 yıl olduğu ve davacı tarafından ıslahın en geç 12/01/2017 tarihine kadar yapılması gerekirken bu süreden sonra 05/05/2017 tarihinde yaptığı gerekçeleriyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı asıl ve birleşen davanın davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalıların eylemlerinin haksız rekabet oluşturmadığı yönündeki ilk derece mahkemesi gerekçesinin dosya içeriğine aykırı olduğunu, kararın eksik inceleme sonucunda hatalı değerlendirme ile verildiğini, çünkü davalıların birlikte hareket ederek davacı aleyhine 2008 yılı Eylül ayından itibaren haksız rekabet yaparak davacının ticari hayatına son verdiklerini, rakip firma olan davalı … … A.Ş. ile anlaşan diğer davalıların daha sonra bu Türk şirketinin hisselerini aldıklarını ve ticaret unvanını da değiştirdiklerini, bütün bunların davacının davalı … firmasıyla olan tek satıcılık sözleşmesini dolanmak amacıyla yapıldığını,
İlk derece mahkemesinin, davalı şirketlerin… Şirketleri olduğunu, hepsinin birlikte grup olarak hareket etmek suretiyle haksız rekabet yaptıklarını dikkate almadığını, bu konuda sunulan delillerin yeterince değerlendirilmediğini, müvekkilinin tek satıcılık yetkisinin kötü niyetle bertaraf edildiğini, müvekkilinin tek satıcı olduğunu tüm davalıların bilmesine rağmen birlikte hareket ederek davacının zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini, tüm davalılar arasında organik bağ bulunduğunu,
Davalı şirketlerin organik bağları dikkate alındığında, hepsinin bir tek şirket olarak kabul edilmesi gerektiğini, Yargıtayın yerleşik uygulamasının bu yönde olduğunu, perdenin aralanması teorisi gereğince değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesi gerektiğini, çünkü davalı şirketlerin dürüstlük kuralına aykırı olarak farklı tüzel kişilik perdesine gizlendiğini, perdenin aralanması halinde bir şirket olduklarının anlaşılacağını, böylece davalıların haksız rekabetinin ortaya çıkacağını,
Davalı … … A.Ş. vekilinin cevap dilekçesine karşı sunulan replik dilekçesinde ek olarak uzman görüşü sunduklarını, o uzman görüşünde haksız rekabetin ne şekilde oluştuğunun açıkça tespit edildiğini, davalı … ve diğerlerinin kendi aralarında anlaşarak tamamen davacı şirkete zarar vermek kastıyla yaptıkları eylemlerin TMK.’nın 2.maddesine ve o tarihte yürürlükte olan eTTK.’nın 56-57-58.maddelerine aykırılık oluşturan haksız rekabet eylemleri olduğunu, aynı sektörde faaliyet gösteren … A.Ş.’nin, davacının davalı yabancı şirketlerle olan ticari ilişkisini bilmesine rağmen bu eylemleri yaptığını, sözleşmenin içeriği itibariyle de haksız rekabetin oluştuğunu, davalı …’ın diğer davalı yabancı şirketle imzaladığı sözleşme hükümleri incelendiğinde, haksız rekabet teşkil edecek hususların açıkça görüleceğini,
Davalı … … A.Ş.’nin davalı yabancı şirketle imzaladığı sözleşme hükümlerine göre kendisine daha düşük fiyatla mal verilmesinin haksız rekabet oluşturduğunu,
İlk derece mahkemesinin hükme esas aldığı bilirkişi raporunun, bilirkişinin görevlendirilmesine dair ara kararına aykırı olarak düzenlendiğini, buna rağmen bu raporun hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, ayrıca bilirkişi kurulunun belirlediği tazminat miktarının son derece düşük ve kabul edilemez olduğunu,
Bakırköy 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/10 Esas sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporlarında haksız rekabet eylemlerinin tespit edildiğini, bu raporların dava dosyasına sunulmasına rağmen mahkemece hiç değerlendirilmediğini, ceza dosyasında alınan raporlarda müvekkilinin zararının 2.945.574,73 Euro olarak hesaplandığını, yine ceza dosyasında alınan bağımsız denetim raporunda zararın hesaplanmasına rağmen bu hususların dikkate alınmadan hüküm verilmesinin hukuka aykırı olduğunu,
Islahla artırılan kısmın zamanaşımı nedeniyle reddinin hukuka aykırı olduğunu, zira haksız rekabet eyleminin aynı zamanda suç olması nedeniyle TCK.’nın 66. maddesindeki 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, ancak zamanaşımı süresinin dava tarihi olan 12.01.2009 tarihinden itibaren hesaplandığını, oysa davalıların hukuka aykırı eylemlerinin davadan sonrada devam etmesi nedeniyle zamanaşımının işlemeye başlamayacağını, ayrıca TCK.’nın 67/2.maddesi uyarınca ceza zamanaşımı süresinin kesildiğini ve tekrar işlemeye başladığını, bu durumu ilk derece mahkemesinin dikkate almamasının hukuka aykırı olduğunu,
Fransa’da sözleşmenin haklı nedenle feshi sebebiyle açılan davanın huzurdaki davayla aynı olmadığını, ilk derece mahkemesinin bu konuda da hatalı değerlendirme yaparak hüküm verdiğini, çünkü Fransa’daki davada sözleşmenin haklı nedenle feshi hukuki sebebine dayanıldığı halde iş bu davada haksız rekabet hükümlerine dayanıldığını belirterek ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekilleri istinaf talebine karşı verdikleri cevap dilekçelerinde, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemişlerdir.
GEREKÇE
Asıl ve birleşen davalar hukuki niteliği itibariyle, haksız rekabetin tespiti, meni, maddi ve manevi tazminat isteklerine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. HMK.’nın 355.maddesi uyarınca istinaf incelemesi istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Tüm dosya kapsamına göre davacı … ile davalı … arasında 01.12.2007 tarihli tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmenin feshedilmeyerek devam edegeldiği, bu sözleşme ilişkisi devam ederken davalı … … A.Ş.’nin davalı … Illbruck International … arasında 23.09.2008 tarihli münhasır tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığı anlaşılmaktadır. Yine dosya kapsamına göre …. Şirketinin unvan değiştirerek …H unvanını aldığı, yine davacı ile sözleşme imzalamış olan ….’nin unvan değişikliği yaparak… ticari unvanını aldığı anlaşılmaktadır.
Davacının ana davaya yönelik istinaf sebep ve gerekçelerinin incelenmesinde: Davacının ana davadaki haksız rekabet iddiası davalı …Ş.’ye yöneltilmiş olup davacının münhasır tek satıcısı olduğu JS-442 ürün kodlu emtiayı davalının yurt dışından ithal ettiği, ihtara rağmen davalının ithalatı tamamladığı ve böylece haksız rekabet yapıldığı olgularına dayandırılmıştır. Ana davada haksız rekabet iddiasının dayanağı bu maddi vakıadır.
Davacının sözleşme ilişkisi, ana davada taraf olmayan … ile olup davacının tek satıcılık yetkisinin kaynağı anılan yabancı şirketle yapılmış olan sözleşmedir. Sözleşmelerin nispiliği prensibi gereğince, davacı sözleşmeden doğan haklarını sadece sözleşmeye taraf olan kendi muhatabına karşı ileri sürebilir. Kural olarak tek satıcının ticari faaliyetine konu emtianın başka kişi veya kurumlarca ithal edilip satılması tek başına haksız rekabet oluşturmaz. Haksız rekabetin oluşması için eTTK.’nın 56.vd.maddelerinde tanımlanan, dürüstlük kuralına aykırı aldatıcı hareketlerin bulunduğunun da kanıtlanması gerekir. Bu konudaki emsal Yargıtay kararları davalı tarafça dosyaya sunulmuş, bilirkişi raporunda da bilimsel atıflarla hukuki durum açıklığa kavuşturulmuştur.
Davalı …Ş., davacının tek satıcı olduğunu bilse bile, bu ürünleri ithal edip pazarlaması haksız rekabet oluşturmaz. Davacının ayrıca davalının dürüstlük kuralına aykırı olarak aldatıcı hareketlerle rekabet hakkını kötüye kullandığını da kanıtlaması gerekir. Olayımızda bu husus kanıtlanmamıştır. Davalının diğer davalı şirketlerle işbirliği içinde ve salt davacıya zarar verme kastıyla hareket ettiklerine dair iddia kanıtlanamamıştır. Ana davadaki davalı şirket ile birleşen dosyada davalı olarak yer alan yabancı şirketler arasında en başından itibaren organik bağ bulunduğu hususu da ispat edilememiştir. Bu şirket hisselerinin sonradan diğer davalı şirketlerce alınması baştan itibaren organik bağ bulunduğunu ve birlikte hareket ederek davacıya zarar vermek kastıyla eylemde bulunduklarını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu nedenle ana davaya ilişkin istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmemiştir.
Birleşen dava yönünden ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesinde:
Davacının ıslah yoluyla artırdığı kısım yönünden ilk derece mahkemesi davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. ETTK.’nın 62.maddesi uyarınca, haksız rekabet davalarının, davaya hakkı olan tarafın bu hakkın doğumunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülen durumlarda bu süre hukuk davaları hakkında da uygulanır.
Dava tarihinde yürürlükte olan yeni TCK.’nın 66.maddesi uyarınca haksız rekabet suçları için öngörülen ceza zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Bu husus ilk derece mahkemesi tarafından da tespit edilmiştir. Birleşen dava tarihinden itibaren sekiz yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresi geçtikten sonra 05.05.2017 tarihinde ıslah dilekçesinin verildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili ceza dosyasında zamanaşımı süresinin iddianameyle ve yapılan usul işlemleriyle kesilmek suretiyle uzadığını, bu uzamış sürelerin dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Ceza dosyasında zamanaşımının kesilmesi tazminat talepleri açısından sonuca etkili değildir. Kanunun öngördüğü uzamış (Olağanüstü) zamanaşımı süresi geçtikten sonra ıslah yapılmış olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin bu konudaki kararı isabetlidir.
Ayrıca, Paris İstinaf Mahkemesinin kararına göre, davacının davalı … (yeni unvanı …) ile imzaladığı tek satıcılık sözleşmesinin Aralık 2008 tarihinde sona erdiği tespit edildiğine göre, bu tarihten sonra da haksız rekabetin devam ettiği iddiası ve buna bağlı olarak zamanaşımının dava tarihinden işletilemeyeceği iddiası yerinde görülmemiştir.
Davacı vekili, davalı şirketler arasında organik bağ bulunduğunu, birleşen dosyadaki tüm davalıların birlikte hareket ederek davacının ticari hayatını sona erdirdiğini, bu nedenle haksız rekabetin oluştuğunu savunmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere davacının, sadece davalı … … A.Ş. ile sözleşme ilişkisi vardır. Diğer davalılarla sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Davacı, davalılar ayrı ayrı tüzel kişilikler olarak görünse de aralarında organik bağ bulunması nedeniyle perdenin aralanması gerektiğini ve davalıların bir şirket gibi hareket etmeleri nedeniyle haksız rekabetin oluştuğunun tespiti gerektiğini iddia etmektedir. Dosya kapsamında davalı yabancı şirketler arasında ortaklık bağı, organik bağ bulunduğu anlaşılmakla birlikte, davalıların hep birlikte salt davacıya zarar vermek kastıyla hareket ettiklerine dair somut bir kanıt bulunmamaktadır. Davacının, davalılar … ve …ile sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Davalı …Ş.’nin … ile sözleşme ilişkisi mevcuttur. …’nin gerek davacıyla gerekse Türkiye’de haksız rekabet yaptığı iddia edilen …A.Ş.ile bir sözleşme ilişkisi veya somut olarak kanıtlanmış bir işleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu son şirketin salt diğer iki yabancı şirketle ortaklık bağlantısının bulunması haksız rekabette bulunduğu olgusuna delalet etmez. Somut olarak bu şirketin bir haksız rekabet eyleminin bulunduğu ispat edilmediğinden, ilk derece mahkemesince … hakkındaki davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi isabetli görülmüş, bu konudaki istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmemiştir.
Davalılardan …. A.Ş. arasında 23.09.2008 tarihli tek satıcılık sözleşmesi imzalanmış, bu sözleşme kapsamında anılan davalı şirket tarafından, diğer davalı …Ş.’ye tek satıcılık yetkisi tanınarak ticari faaliyet sürdürülmüştür. Davacı, anılan yabancı şirketin, davalıyla sözleşme imzalayan … ile organik bağı bulunduğunu, müvekkilinin tek satıcılık hakkının bertaraf edilmesi amacıyla ve o sözleşmeyi dolanmak için davalı … ile bu sözleşmenin imzalandığını, dolayısıyla bu yabancı şirketin bu davranışının haksız rekabet olduğunu iddia etmektedir.
Davacının bu iddiası Fransız Creteil Ticaret Mahkemesinde açılan ve Paris İstinaf Mahkemesine taşınan 11/10667 numaralı davada da dile getirilmiştir. Paris İstinaf Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını bu yönden benimsemiş ve “Anlaşmadan kaynaklanan sorumluluk hakkında … Şirketi arasında 01.12.2007’de imzalanmış anlaşmada … Şirketinin üçüncü kişi olduğu Birinci Hakimler tarafından haklı olarak kabul edildiği ve dosyanın hiçbir unsurunun … Şirketinin anlaşma akdettiği kişi hakkında yanıldığının kanıtını ortaya koyma imkanını sağlamadığı, ne de ana şirketin kendi yan kuruluşunun ticari politikası üzerinde onu her türlü bağımsızlıktan mahrum bırakacak şekilde denetim kurduğunu göstermediğini; ve dolayısıyla … Şirketini dava dışı tutan kararın onanacağı dikkate alınarak” denilmek suretiyle şirketler arasında ortaklık bağı bulunsa da şirketlerin birbirini kesin olarak yönlendirmediği, bağımsız davrandıkları benimsenmiştir. Bu kararda da gösterildiği üzere, şirketler arasında ortaklık bağının, organik bağın bulunması tüm şirketlerin birlikte ve davacıya zarar vermek kastıyla hareket ettiğini kanıtlamaya yeterli bir olgu olarak görülmemiştir. Buna göre davalı şirketlerin aralarındaki organik bağa rağmen bağımsız davrandıkları ve davacı ile sözleşme bağı bulunmayan yabancı şirketlerin haksız rekabet eylemlerinin kanıtlanmadığı sonucuna varılmalıdır.
Davacı istinaf incelemesine konu iş bu davada haksız rekabet hukuki gerekçesine dayanmış, Paris’te açtığı davada ise sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğradığı zararları ve yoksun kaldığı kârı talep etmiştir. Paris İstinaf Mahkemesi yukarıda açıklandığı üzere …hakkındaki davanın husumet yönünden reddini onamış, davalı … (yeni unvanı …) yönünden ise; sözleşmenin bitim süresinden önce Aralık 2008 tarihinde sonlandırıldığını, bu tarihten sözleşmenin olağan bitim tarihine kadar olan süre için davacının yoksun kaldığı kârı talep hakkının bulunduğu, bu dönem için davacının yoksun kaldığı kâr miktarının 308.087 Euro olduğunu tespit ederek bu tutarın davalı …(yeni unvanı… )’den faiziyle birlikte tahsiline, ayrıca, geri alınan ürünler üzerinden brüt marj kaybı olarak 5.336 Euronun tahsiline karar verilmiştir.
Paris İstinaf mahkemesinin kararına göre davacı, tarafı olduğu tek satıcılık sözleşmesinin haksız olarak sona erdirilmesi nedeniyle yoksun kaldığı kar karşılığını almıştır.
Davalı … (yeni unvanı … )’ın eylemi, haksız rekabet olarak değil, sözleşmeye aykırılık olarak görülmelidir. Nitekim davacı, sözleşmeye aykırılık nedeniyle uğradığı zararları için Paris İstinaf Mahkemesinden hüküm almış, zararları bu anlamda tazmin edilmiştir.
Davacı, davalı …… A.Ş.’nin, birleşen dosyada davalı olan yabancı şirketle, davacıya zarar vermek ve davacının sözleşmeden doğan haklarını bertaraf etmek amacıyla tek satıcılık sözleşmesi imzalamak suretiyle haksız rekabet yaptığını iddia etmişse de; davalının salt davacıya zarar vermek kastıyla hareket ettiğine dair somut kanıt sunulmamıştır. Davalının, davacının tek satıcılık yetkisi bulunduğunu biliyor olması tek başına haksız rekabet oluşturmaz.
Davacının ceza dosyasındaki bilirkişi raporlarının ve bağımsız denetim kuruluşunun raporlarının dikkate alınmadığı yönündeki istinaf sebepleri yönünden; haksız rekabetin varlığının kanıtlanmadığı dikkate alındığında başkaca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Ceza yargılamasında, bu bilirkişi raporları değerlendirilmiş ve neticede beraat kararı verilmiştir.
Davacının istinaf gerekçeleri arasında yer alan perdenin aralanması iddiası yönünden;
Davalı ……A.Ş.’nin davadan önce, diğer davalı yabancı şirketlerle organik bağının bulunduğu kanıtlanmadığından, bu şirket yönünden perdenin aralanması iddiası yerinde görülmemiştir.
Davalı yabancı şirketler arasında ortaklık yapısı bakımından organik ilişki bulunduğu anlaşılmakta ise de salt bu durum şirketlerin birlikte hareket ederek davacıya zarar verdikleri iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir. Nitekim, davalı yabancı şirketlerin birbirlerinin müşterileriyle ilişkilerine etki edecek derecede birlikte davranmadıkları hususu Paris İstinaf Mahkemesinin husumetten ret kararıyla açıklığa kavuşmuştur.
Davacı, davalı şirketler arasında bulunan organik bağ nedeniyle perdenin aralanması gerektiğini, çünkü tüm davalıların gerçekte tek bir şirket gibi davrandığını ileri sürmektedir. Bu şirketlerden…yeni unvanı .. .. )’nin davacıyla sözleşme ilişkisi bulunduğu dikkate alındığında, eğer perdenin aralanması cihetine gidilirse, tüm davalıların aslında sözleşme ilişkisinin tarafı olduğunun da kabulü gerekir. Çünkü, eğer tüm davalılar birlikte hareket eden tek bir şirket gibi değerlendirilirse, tüm yabancı şirket davalılar, sözleşme ilişkisinin tarafı olarak kabul edilmelidir. Sözleşmenin ihlali nedeniyle açılan dava ise Paris İstinaf Mahkemesince hükme bağlandığına göre, perdenin aralanması, davacı yönünden ilave bir hak kazandırmayacaktır.
Dosyaya sunulan bilirkişi raporları ve uzman görüşleri HMK.m.282 uyarınca mahkemece serbestçe değerlendirileceğinden, ilk derece mahkemesinin yaptığı inceleme ve tahkikat yeterli görülmüş, bu konudaki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Açıklanan bu gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf sebep ve gerekçeleri yerinde görülmediğinden, HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacılar vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurularının esastan reddine,
2-Davacılar tarafından asıl ve birleşen davalar için yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından, istinaf yargılaması için avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,
5-Gerekçeli kararın birer örneğinin Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
6-Dava dosyasının karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 26/04/2018
KANUN YOLU : HMK 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.