Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/95 E. 2023/86 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/95 Esas
KARAR NO: 2023/86 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/305 (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ:14/11/2022 (Ara Karar)
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin, davalı şirketin %10 pay sahibi ortağı ve hissedarı olduğunu, şirketin diğer hissedarının ise %90 pay oranı ile dava dışı … olduğunu, şirket ortakları arasında uzun zamandır süregelen anlaşmazlık ve ihtilaf ve ihtilaflardan kaynaklı olarak görülen davalar bulunduğunu, davalardan da anlaşılacağı üzere dava dışı …’in, ortaklıktan kaynaklı borç ve yükümlülüklerini ihlal ettiğini, şirkete ve ortaklara zarar verdiğini, müvekkilinin, şirket ortağı olmasına rağmen uzun zamandır şirketten bilgi alamadığını ve şirketin işleyişi, mali ve idari durumu hakkında kendisine bilgi verilmediğini, kar payı da ödenmediğini, …’in çoğunluk payına istinaden şirketi istediği şekilde idare etmekte istediği kararları almakta ve şirketin mali ve idari durumuyla ilgili müvekkiline hiçbir bilgi ve belge vermediğini, müvekkilini şirketten dışlamaya ve uzaklaştırmaya çalıştığını ve bu nedenle şirket yönetim ve idaresini elinde bulundurmak istediğini, özen ve bağlılık yükümlüğünü ihlal ederek yönetim yetkisini kötüye kullandığını, gerek aynı benzer iş kolunda ve aynı bölgede kurduğu, ortağı ve müdürü olduğu dava dışı şirket … Ltd. Şti. üzerinden gerekse diğer yönetimsel hata ve uygulamaları ile davalı şirkete ve dolayısıyla müvekkiline zarar verdiğini, esasen kar elde etmesi gereken davalı şirket sürekli zarar ediyor gibi gösterildiğini, bu nedenle de müdürlükten azline karar verildiğini, … hakkında müdürlük görevinden azil kararı verilmesine ve şirkete yönetim kayyımı atanmasına rağmen, …’in pay devri ve müdür seçimi gündem maddesi ile 14/01/2022 tarihinde genel kurul yaptığını, söz konusu genel kurulda şirket ortağı müvekkilinin gerekçelerini belirtmek suretiyle olumsuz oy kullandığını ve karara muhalefet şerhi düşerek toplantıya ve toplantıda alınan kararlara itiraz ettiğini, ancak müvekkilinin muhalefet şerhi ve olumsuz oyuna rağmen çoğunluk kararı ile …’in paylarının bir kısmının …’e devrine ve şirket müdürü olarak …’in atanmasına karar verildiğini, pay devri yapılan ve müdür olarak seçilen …’in şirket ortağı …’in kızı olduğunu, söz konusu genel kurul kararının müdürün azli davasını ve şirkete yönetim kayyımı atama kararını işlevsiz kılmaya yönelik olduğunu, yine bu genel kurulun ana sözleşmeye, kanuna ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, Mahkeme kararı ile müdürlük yetkisi kaldırılan ortak tarafından alınan toplantı kararı ve toplantıda alınan kararların usule, yasaya ve dürüstlük kurallarına uygun olmadığından genel kurulun ve alınan kararının iptali gerektiğini, bu kararın alınmasının perde arkasında ise şirkete ve davacı ortağa zarar vermeye yönelik işlemlerin açığa çıkmasını engelleme ve perdeleme amacı bulunduğunu, yine söz konusu genel kurul toplantısının çağrı merasimine uyulmaksızın yapıldığını, toplantıda alınan pay devri ve müdür atama kararının yeterli çoğunlukla alınmadığından usule uygun alınan bir karar bulunmadığını iddia ederek, gerek müvekkilinin gerekse şirketin menfaatlerinin korunabilmesi adına iptali talep edilen genel kurulda alınan kararların yürütmesinin durdurulması ve dava sürecinde şirketin temsil ve idare yetkisinin kayyıma bırakılması yönünde tedbir kararı verilmesine, yapılacak yargılama neticesinde davalarının kabulü ile 14/01/2022 tarihli genel kurulun ve genel kurulda alınan kararların iptaline, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece Mahkemesi 2022/305 Esas (Derdest Dava Dosyası), 31/10/2022 tarihli ara kararı ile; ” Talep, gerek davacının gerekse davalı şirketin menfaatlerinin korunabilmesi adına 14.01.2022 tarihli genel kurul kararının yürütmesinin durdurulması ve dava sürecinde şirketin temsil ve idare yetkisinin kayyıma bırakılması yönünde tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir “…kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır.” şeklinde tarif edilmiştir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nin onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389. madde başlığında “geçici hukuki korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması gibi sair hususlar da duraksamaya yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosedür vazedilmiştir. Somut olayda; dava açılması ile birlikte iki ayrı ihtiyati tedbir kararı istenmiş olup, bunlardan birincisi davalı şirketin 14.01.2022 tarihli genel kurul kararının yürütmesinin durdurulması, ikincisi dava sürecinde şirketin temsil ve idare yetkisinin kayyıma bırakılması yönünde tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. TTK’de kayyıma ilişkin hükümler sınırlı sayıda yer almıştır. Bununla birlikte, TTK’nin 1. maddesinde “Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.” denilmiştir. Böylece, Yasa Koyucu, TTK’da kayyım atanmasına dair ayrı hükümlere yer vermeyi gerek görmemiş, mükerrerlik ile karmaşa oluşturmamak için, genel bir yollama ile Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri ticaret şirketlerine, dolayısıyla bir ticaret şirketi türü olan limited şirketlere de uygulanmasına imkan tanımıştır. Nitekim, pratikte de, Anonim şirketlere kayyım atanması ağırlıklı olarak Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde talep edilmekte ve karara bağlanmaktadır. Kayyımlık müessesesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun İkinci Kitabının Üçüncü Kısmında düzenlenmiştir. TMK’nin 403’üncü maddesinde, kayyımın, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanacağı açıkça belirtilmiştir. Kayyımlık, TMK’da; temsil kayyımlığı, yönetim kayyımlığı ve iradi (isteğe bağı) kayyımlık olmak üzere üç başlık altında toplanmıştır. TMK’nin 426. maddesine göre; vesayet makamı, yani sulh hukuk mahkemesi, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atar: a) Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,b) Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa, c) Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa. Maddede belirtilen ilk iki halle, Yasa Koyucu, küçük veya kısıtlıların menfaatlerinin korunması ve yasal temsilcinin haksız kazanç elde etmesini engellemek istemiştir. Bu nedenle, üçüncü hal olarak belirtilen yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel bulunmasının limited şirketlere daha uygun düştüğünü söylemek mümkündür. Nitekim, uygulamaya baktığımızda, mahkemece, hakkında fesih davası açılan ancak organsız kalan şirkete, davada şirketi temsil etmek üzere temsil kayyımı atandığı hallere rastlayabilmekteyiz (Yargıtay 11.HD’nin 03/10/2012; Yargıtay 22.HD’nin 23/01/2014 tarihli kararları). TMK’nin yönetim kayımlığını düzenleyen 427. maddesine göre ise, vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar: 1. Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse, 2. Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa, 3. Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa, 4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa, 5. Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa, Limited şirketlerde yasal olarak bulunması zorunlu olan organlar, genel kurul ve yönetim organıdır. Mülga 6762 sayılı eski Ticaret Kanunu’nun 540. maddesinde “Aksi kararlaştırılmış, olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar. Şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına bırakılabilir.” hükmü yer almakta idi. Dolayısıyla, aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde, limited şirket müdürü olmak, kurucu ortaklar açısından her bir hak hem de bir yükümlülük idi. Ancak, eski kanun, şirket sözleşmesi veya ortaklar genel kurulu kararı ile şirketin yönetim ve temsilinin ortaklardan birine yahut birkaçına bırakılmasına da izin veriyor idi. TTK’nin 623. maddesi ise limited şirketin yönetiminin ve temsilinin şirket sözleşmesi ile düzenlemesini şart koşmuştur. Bu itibarla, şirket sözleşmesinde yapılacak düzenleme ile şirketin yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa ya da tüm ortaklara veyahut ortak olmayan üçüncü kişilere verilebilecektir. TTK, ayrıca, en azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunmasını zorunlu kılmıştır. TTK’nin 616. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ile de “müdürlerin atanmaları ve göreden alınmaları” genel kurulun devredilemez yetkileri arasına dahil edilmiştir. TTK, müdürlerin birden fazla olmaları durumunda ise onların bir kurul olduğu belirterek anonim şirketteki yönetim kuruluna özgü bir işleyiş kuralını hükme bağlamıştır. Buna göre, şirketin birden fazla müdürü bulunduğu takdirde, bunlardan biri, şirketin ortağı olup olmadığına bakılmaksızın, genel kurul tarafından “müdürler kurulu başkanı” olarak atanır (TTK, m.624/f.1). Bu açıdan bakıldığında, TMK’nin m.427/4’de belirtilen “gerekli organlardan yoksun kalma” hali, limited şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını vurgular. Bu hale örnek olarak, genel kurulun uzun zamandan beri toplantıya çağrılamaması, genel kurulun müdürleri seçememesi, müdürler kurulunun toplanması için gerekli yeter sayıların sağlanamaması gösterilebilir. Ortaklar arası uyuşmazlıklar veya farklı ilişkilerden doğan anlaşmazlıklar hiçbir şekilde kayyım tayinini gerektirmez. Ortakların her konuda aynı fikirde olmaları beklenemez. Kimisi bir yatırımı desteklerken, kimisi de karşı çıkabilir. Ancak bu tür fikir ayrılıkları kayyım atanmasını haklı göstermez. Örneğin müdürlerin şirketi iyi yönetmediği, temsil edemediği, ortaklığı zarara uğrattığı veya şirketin beklenen karlılığa ulaşamadığı iddialarında da kayyım tayin edilemez. Şirketin yönetim ve temsili müdürlere aittir. Ortaklar bu yönetim ve temsilden mutlu olmadıklarında TTK gerekli çareleri öngörür. Müdürler azledilerek yerlerine yenileri seçilebilir ve koşulları varsa müdürlerin sorumluluğuna gidilebilir. Ancak “yöntem beceriksizliği” kayyım atanması için haklı neden oluşturmaz. Ticari faaliyeti bulunmayan ancak tasfiye sürecine girmemiş bir şirket için de, organları iş başında olduktan sonra, kayyım tayini istenemez. TMK’nin 428. maddesi uyarınca da, isteğe bağlı kısıtlama sebeplerinden biri varsa, ergin bir kişiye kendi isteği üzerine bir kayyım atanabilir. İradi vesayet altına alınma hükümleri çerçevesinde kişi yaşlılığı, hastalığı, tecrübesizliği, nedeniyle şahsına bir kayyım atanmasını talep edebilir. Her ne kadar TMK’nin 426. ve 427. maddelerinde, kayyımın, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi tarafından atanacağı belirtilmişse de, kayyım atanmasına ilişkin dava, şirketi ilgilendirdiği için mutlak ticari dava sayılır. Bu nedenle, kayyım atanmasına ilişkin dava, asliye ticaret mahkemelerinde açılır. Görevli mahkeme şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Bu nedenle görevli mahkemenin Mahkememiz olduğu hususunda kuşku yoktur. Kayyım atanması davasında husumet mutlaka şirkete karşı da yönetilmelidir. Yargıtay kökleşmiş içtihatları ve yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 24.01.2008 tarih, 2006/13487 esas, 2008/538 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.09.2013 tarih, 2013/10781 esas, 2013/15436 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.06.2010 tarih, 2009/70 esas, 2010/7028 karar sayılı ilamı, Yargıtay 11.HD’nin 28/11/2000 tarihli, E.2000/8363, K.2000/9448 sayılı; 24/03/2003 tarihli, E.2002/13363, K.2003/2691 sayılı; 26/06/2003 ta rih, E.2003/5621, K.2003/6912 sayılı; 22/01/2007 tarihli, E.2005/13647, K.2007/566 sayılı kararları, Yine kooperatiflere ilişkin olarak Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 04.10.2011 2011/1081 esas, 2011/809 karar sayılı, 16.04.2012 tarih, 2012/1304 esas, 2012/2881 karar sayılı,13.09.2012 tarih, 2012/3500 esas, 2012/5092 karar sayılı ilamları.). İşbu davada davacı vekili doğru olarak davayı şirkete yöneltmiştir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen yazı cevaplarının incelenmesinde; Davalı …nin ortaklarının davacı ve davalı olduğu iptale konu 14/01/2022 tarihli genel kurul kararı ile …’in paylarının bir kısmını kızı …’e devrettiği bu tarihten itibarende … şirket müdürü olarak görev yaptığı, Dava dışı … Limited şirket ortak ve yetkilisinin ise … olduğu, İstanbul Anadolu 2 ATM’de 2014/1117 Esas sayı ile görülen davada, davacının davalıya karşı azil ve şirkete kayyım atanması talepli dava açtığı, mahkemenin önce Şirketi’nin müdürü olan davalı …’in, … San. ve Tic. Ltd. Şti’nin dava dışı başka bir şirkette de ortaklar kurulundan izin almadan müdür olarak görev yaptığı, … San. ve Tic. Ltd. Şti’nin ana sözleşmesinde de, rekabet konusunda izin verildiğine dair maddenin bulunmadığı, bu açıdan davalının dava dışı şirketteki müdürlük görevinden azli için haklı nedenin oluştuğu, ancak dava dışı şirket davalı olarak gösterilmediğinden, davanın usulden reddinin gerektiği, davanın “tasfiye memurunun azli” davası olarak kabul edilmesi halinde ise tasfiye memuru olarak davalının azlini gerektiren haklı bir nedenin tespit edilemediği anlaşıldığından, davanın usulden reddine dair karar verildiği, kararın, davacı vekilince temyiz neticesinde; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29/04/2019 tarih 2018/1517 Esas 2019/3235 karar sayılı ilamı ile Dava, haklı nedenlerle limited şirket müdürünün azli istemine ilişkin olup, mahkemece, davalının müdürlüğünden azli istenen şirkete husumet yöneltilmediğinden davanın usulden reddine karar verilmiştir. Oysa, şirket müdürünün azli davalarında husumetin, azli istenen müdüre yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup, ayrıca limited şirketin dava edilmesi zorunlu değildir. Bu nedenle mahkemece, işin esasına girilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, karar davacı yararına bozulmuştur. Karar düzeltme talebi reddedilmiş mahkeme tarafından bozma ilamına uyularak yargılama yapılmıştır. Yapılan yargılama neticesinde mahkeme kararında; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil numarasında kayıtlı bulunan ve 13.08.2003 tarihinde tescil edilerek kurulan …nin iştigal konusunun elektrikli cihazların, elektronik yazar kasaların alım -satımını, tamir ve bakımını, servis hizmetlerini olduğu, dava dışı … Limited Şirketi, İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu’nda … sicil numarasıyla kayıtlı olup, 19-10-2009 tarihinde tescil edilerek kurulduğu, Bu şirketin de faaliyet konusu; “elektrikli cihazların, elektronik yazar kasaların alım -satımını, tamir ve bakımını, servis hizmetlerini” yapmaktır. sermayesinin tamamının …’e ait olduğu kendisi şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili müdür olduğu, Davalı …, hem dava dışı …’nin ortağı ve müdürü, hem de dava dışı … Limited Şirketi’nin ortağı ve müdürü olduğu aynı alanda faaliyette bulundukları tespit edilmiştir. Buna ilişkin tüm ortakların yazılı muvafakat ettiklerine ilişkin bir belge dava dosyasında bulunmadığı Bu itibarla TTK m. 630/3’de müdürün azli için haklı neden olarak belirtilen özen ve bağlılık yükümünün ihlal edilmesi şartı gerçekleşmiş bulunduğundan davalının dava dışı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde … sicil numarası ile kayıtlı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketindeki müdürlük görevinden azline, yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılmasına, şirketin organsız kalmaması için yetkili organlar tarafından yeni bir şirket müdürü seçilene kadar şirketi temsil ve ilzam etmek üzere kayyım görevlendirilmiştir. Mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. … Limited Şirketi’nin ortağı ve müdürü … iken sonra şirket ortak ve yetkilisi … olmuştur. İstanbul Anadolu 2. ATM ‘nin 2012/1174 Esas sayılı dava dosyasında Davacı …tarafından davalı şirkete karşı Bilgi Alma ve İnceleme Hakkının Kullanılmasına İzin Verilmesi talepli dava açıldığı, TTK’nın 614.maddesi uyarınca kural olarak bilgi alma hakkının öncelikle ortaklar kurulunda kullanılması gerektiği, davalı şirketin ilgili yıla ilişkin ortaklar kurulunu toplamadığı, ortaklar kurulunu toplama yetkisine sahip müdürün bu görevini davacı tarafından talep edilmesine rağmen yerine getirmemiş olması nedeniyle davacının yada irade temsilcisinin inceleme ve ve bilgi alma hakkını kullanmasına izin verilmesi talebi …’ın eşinin de üzerine …’ ile aynı konuda faaliyet gösteren şirket olduğundan sınırlı olarak talebi kabul edilmiştir. Davalı şirket …’ ile dava dışı … Limited Şirketi ve davacının eşine ait … şirketinin faaliyet konularının aynı olduğu, İstanbul Anadolu 2 ATM’de yapılan yargılamada dava dışı …’in … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketindeki müdürlük görevinden azline, yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılmasına, şirketin organsız kalmaması için yetkili organlar tarafından yeni bir şirket müdürü seçilene kadar şirketi temsil ve ilzam etmek üzere kayyım görevlendirilmiş olup karar kesinleşmediğinden kayyımın göreve başlayamadığı anlaşılmıştır…. hakkında müdürlük görevinden azil kararı verilmesine ve şirkete yönetim kayyımı atanmasına rağmen, …’in pay devri ve müdür seçimi gündem maddesi ile davalı …nin 14/01/2022 tarihinde genel kurulunu yaptığını, genel kurulda şirket ortağı olan davacının muhalefet şerhi yazarak olumsuz oy kullandığı, çoğunluk kararı ile …’in paylarının bir kısmının kızı …’e devrine ve şirket müdürü olarak …’in atanmasına karar verildiği görülmüştür. …’in azil kararı kesinleşmediğinden yaptığı tasarrufa yasal bir engel bulunmasa da kesinleşmemiş olsa da hakkında verilmiş mahkeme hükmü var iken bir kısım paylarını devrederek şirket müdürü olarak kızını atamış olması ve davacınında bu konuda muhalefet şerhi olduğu gözetilerek HMK’nın 390/3. maddesi anlamında, bu aşamada yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği değerlendirildiğinden davacı vekilinin …nin 14/01/2022 tarihinde genel kurul kararının tedbiren durdurulması talebinin kabulüne, davacı ve dava dışı …’in davalı şirket dışında aynı faaliyet konularında iştigal eden şirketleri olduğu ve bu şirketlerle bağlantıları olduğu, İstanbul 2 ATM deki yargılama neticesinde …’in azline ilişkin yargılama yapılıp kesinleşmemiş olsa da karar verildiği anlaşıldığından davalı şirkete yargılama bitene kadar tedbiren kayyım atanması talebinin kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir” gerekçesi ile; “1-…nin 14/01/2022 tarihindeki genel kurul kararının tedbiren durdurulması talebinin kabulü ile kararın ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının mahkemece hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına, 2-…nde yargılama bitene kadar tedbiren yönetim ve temsil kayyımı olarak … T.C. Kimlik Numaralı …’ın görevlendirilmesine kayyımın şirket müdürü ve yetkilisi yetkilerini kullanmasına, Kayyım için emek ve mesaine karşılık olarak aylık 4.000 TL ücret taktirine, ” karar vermiş, davalı şirket vekilince ihtiyati tedbir kararına itiraz edilmiştir. İhtiyati tedbire itiraz eden cevap dilekçesinde özetle: aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen davalı … vekili 03.11.2022 tarihli dilekçesinde özetle, HMK’nin 394. maddesi uyarınca karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararına itiraz edilebileceğini, şirket müdürü … ve önceki şirket müdürü … dinlenmeden veya yazılı görüş alınmadan dava konusu genel kurul kararının tedbiren durdurulması talebinin kabulü ile kararın ve bu karar çerçevesinde işlem yapılmasının Mahkemece hüküm verilene kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesinin TTK’nin 449.maddesine ve Kanun hükümlerine aykırı olduğunu, TTK’nin 449 ve HMK’nin 389 maddelerine göre dava konusu genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılması yönünden ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmesi ve iptali istenen genel kurul kararlarının yerine getirilmesinin davalı yönünden telafisi güç ve imkansız bir zarar doğrulması gerektiğine ilişkin iki şartın gerçekleşmesi halinde mümkün olduğunu, aksine dava konusu genel kurul kararlarının TTK’nin 662 maddesi yollaması ile TTK’nin 445 maddesine göre iptali talebine ilişkin olarak yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediği gibi dava konusu iptali istenen genel kurul kararlarının yerine getirilmesinin davalı yönünden telafisi güç imkansız bir zarar doğurmasının da söz konusu olmadığını, bu nedenle yasal şartların bulunmaması nedeniyle dava konusu genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılmasına ilişkin tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararlar incelendiğinde alınan kararların yerine getirilmesinin davacı ortak yönünden telafisi imkansız ve güç zararlar doğurmayacağının açık olduğunu, bu nedenle yasal şartların bulunmaması nedeni ile dava konusu genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılmasına ilişkin tedbir taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, şirketin genel kurul kararlarının TTK’nin 622.maddesinin yollaması ile TTK’nin 445.maddesine göre iptal talebine ilişkin olarak açılan işbu davada TTK’nin 449 ve HMK’nin 389.maddesine göre genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığı, bu yönde verilen tedbir kararının haklı olup olmadığından bağımsız olarak müvekkili şirket organlarından yoksunluğu, şirket müdürlerinin görev yapmasına engel bir durum söz konusu olmadığından TMK’nin 426 ve 427.maddeleri ile HMK’nin 389 maddelerine istinaden müvekkili şirkete yargılama bitene kadar yönetim ve temsil kayyımı atanması yönünde verilen tedbir kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yine işbu davanın müvekkili şirketin genel kurul kararlarının iptali talebi ile açılmış bir dava olduğunu, TTK’nin 630.maddesinde düzenlenen şirket müdürünün görevden alınması, yönetim ve temsil yetkisinin geri alınması ve sınırlandırılması konularının dava konusu olmadığını, verilen tedbir kararlarının özellikle müvekkili şirket ve şirketin faaliyet gösterdiği sektörü, müvekkili şirketin müşterilerini tanımayan dışarıdan birinin münferiden müvekkili şirketi temsil ve yönetmeye kayyım olarak atanmasının şirketin faaliyetlerinin sekteye uğramasına, müşteri portföyünü kaybetmesine, şirketin tasfiyesine ve iflasına yol açacak zararlara sebep olacağını, bu gerçeğe rağmen teminat alınmadan tedbir kararı verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla, mahkememiz tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14.11.2022 tarih 2022/305 (Derdest Dava Dosyası) Esas sayılı kararında;” Dava 14.01.2022 tarihli genel kurul kararının iptali, gerek davacının gerekse davalı şirketin menfaatlerinin korunabilmesi adına 14.01.2022 tarihli genel kurul kararının yürütmesinin durdurulması ve dava sürecinde şirketin temsil ve idare yetkisinin kayyıma bırakılması yönünde tedbir kararı verilmesi istemine ilişkindir. Tedbire ilişkin yapılan incelemede; İstanbul Anadolu 2 ATM’de 2014/1117 Esas sayı ile görülen davada, davacının dava dışı …’e karşı azil ve şirkete kayyım atanması talepli dava açtığı, mahkemenin davalının dava dışı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde 503220-0 sicil numarası ile kayıtlı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketindeki müdürlük görevinden azline, yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılmasına, şirketin organsız kalmaması için yetkili organlar tarafından yeni bir şirket müdürü seçilene kadar şirketi temsil ve ilzam etmek üzere kayyım görevlendirildiği Mahkeme kararının henüz kesinleşmediği, davalı …nin 14/01/2022 tarihinde genel kurulunu yaptığını, genel kurulda şirket ortağı olan davacının muhalefet şerhi yazarak olumsuz oy kullandığı, çoğunluk kararı ile …’in paylarının bir kısmının kızı …’e devrine ve şirket müdürü olarak …’in atanmasına karar verildiği görülmüştür Davacının şirkette %10 pay sahibi ortağı ve hissedarı olduğu, şirketin diğer hissedarı …’in ise %90 pay sahibi olduğu iptali talep edilen davalı şirketin 14/01/2022 tarihinde genel kurulunda …’in paylarının bir kısmının kızı …’e devrine ve şirket müdürü olarak …’in atanmasına karar verildiği anlaşılmıştır, 6100 Sayılı HMK 389 /(2) Maddesi uyarınca ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” Aynı yasanını 390 Maddesi “tedbir talep eden taraf dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” düzenlemelerine yer verilmiştir. Ayrıca HMK 389 madde gereğince ihtiyati tedbire, dava konusu uyuşmazlık hususunda karar verilebilecektir. 6102 Sayılı TTK’nun 449/1 maddesi, genel kurul kararları aleyhine iptal veya butlan davası açılması durumunda verilebilecek tedbire ilişkin özel bir düzenleme öngörmüş olup; mahkemece; yönetim kurulunun görüşü alındıktan sonra ve 6100 Sayılı HMK’nun 389/1 maddesinde aranan tedbir koşulları ile 390/3 maddesinde aranan yaklaşık ispat koşulunun oluştuğu kanaatine varılması halinde, butlan veya iptal davasına konu genel kurul kararlarının yürütülmesinin tedbiren geri bırakılmasına karar verilebilir. TTK’nun 449/1 maddesinde yer alan bu özel düzenleme karşısında 14.01.2022 tarihli Genel Kurul Kararının yürütmesinin durdurulması talebinde yönetim kurulunun görüşünün alınması gerektiği, şirketin yönetim kurulu aleyhine açılmış bir dava bulunmadığı, şirketin organsız kaldığına dair bir iddia bulunmadığı, Davalı şirket vekilinin itirazı üzerine yeniden yapılan incelemede genel kurul kararının iptaline yönelik açılan iş bu davada şirkete tedbiren kayyum atanması talebini de haklı kılacak bu aşamada bir neden bulunmadığı değerlendirildiğinden, davalı vekilinin itirazının kabulü ile davaya konu genel kurul kararının tedbiren durdurulması ve şirkete kayyım atanmasına yönelik tedbir kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.”gerekçesi ile, davalı vekilinin itirazının kabulü ile, Mahkememizin 31.10.2022 tarihli tedbire ilişkin ara kararının kaldırılmasına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, mahkemede görülen genel kurul kararının iptali istemli davada, iptal istenilen genel kurul kararının tedbiren durdurulması ve davalı şirkete kayyım atanması yönünde tedbir talep edildiğini, Mahkemece 31/10/2022 tarihli ara kararla tedbir talebi kabul edilerek “… San ve Tic Ltd şti’nin 14/01/2022 tarihindeki genel kararının tedbiren durdurulması ve davalı şirkete yargılama bitene kadar yönetim ve temsil kayyımı olarak …’ın görevlendirilmesine ve kayyımın şirket müdürü yetkilerini kullanmasına ” karar verildiğini, Söz konusu tedbir kararına davalı tarafça itiraz edildiğini ve itiraz üzerine mahkemece 14/11/2022 tarihli ara karar ile tedbire itirazın kabulü ile tedbir kararının kaldırılmasına karar verildiğini,Mahkemenin, davalının itirazı üzerine tedbir kararının kaldırılmasına karar vermesinin, usule, yasaya ve dosyadaki delil durumuna aykırı olduğunu, Dava dosyasında tedbir kararının verilmesi için HMK 389 ve 390 maddesinde yazılı yasal koşulların gerçekleştiğini ve yaklaşık ispat kuralları gereğince tedbirin haklılığının ve gerekiliğinin ispat ve tespit edildiğini, nitekim mahkemece 31/10/2022 tarihli ara karar ile tedbir kararı verilmesi için yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek tedbir talebinin kabul edildiğini; itiraz üzerine mahkemenin ilk verdiği kararın tam aksi istikamette bu kez yaklaşık ispat koşulunun ve tedbir şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle tedbirin kaldırılmasına karar verdiğini; tedbir kararın kabulü ile tedbir kararının kaldırılması arasında geçen süreçte dosyada herhangi bir değişiklik olmadığı gibi tedbirin kaldırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin de dosyaya kazandırılmadığını, Dava dilekçesi içeriği, deliller, ilgili mahkeme kararları, vakıalar ve olayların oluş şekli taraflarının ihtiyati tedbir talebindeki haklılığını ispat eder nitelikte olduğunu, tedbirin gerekliliği konusunda inandırıcı ve kanaat verici nitelikte, yeterlilikte ve kuvvette belge ve delilin bulunduğunu; yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiğini, Dosyaya celp edilen İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/198 Esas ve 2021/1019 K sayılı davasında, … tarafından şirket ortağı …’e karşı Müdürlük görevinden azil ve şirkete kayyım atanması talebi ile dava açıldığını, davanın kabul edilerek şirket ortağı ve yetkilisi olan …’in müdürlük görevinden azline ve yönetim yetkisinin kaldırılmasına ve şirkete yönetici kayyımı atanmasına karar verildiğini; dava dışı …’in özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği ve rekabet yasağı ihlalinde bulunduğunun tespit edildiğini, yönetim yetkisinin kaldırılarak müdürlük görevinden azline ve şirkete yönetici kayyımı olarak …ün atanmasına ve görevlendirilmesine karar verildiğini; bu kararın temyiz edilmiş olup, halen Yargıtay aşamasında incelemede olduğunu, İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/1174 esas ve 2015/50 K sayılı dava ile … tarafından şirketle ilgili TTK 613-614 hükümleri gereğince “Bilgi alma ve İnceleme hakkının kullanılması” için dava açıldığını; şirket ortağı …’ın şirketle ilgili bilgi edinme hakkının engellendiği gerekçesiyle bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmasına izin verildiğini; bu dava dosyasının da celp edildiğini, İstanbul Anadolu 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/455 Esas ve 2015/468 karar sayılı dosyasında ise davacı …’ın şirket (… San ve Tic Ltd şti) ortaklığından çıkarılması isteminde bulunulduğunu ancak bu davanın red edildiğini ve kararın kesinleştiğini; kararın … lehine sonuçlandığını, Söz konusu dava dosyaları ve delillerin; …in ortaklıktan kaynaklı borç ve yükümlülüklerini ihlal ettiğini , şirkete ve ortaklara zarar verdiğini, özen ve bağlılık yükümlüğünü ihlal ettiğini, rekabet yasağı ihlalinde bulunduğunu, davacı …’ın şirketten dışlanmaya çalışıldığını , …’ın şirketle ilgili bilgi edinme hakkının engellendiğini ve davacı ortağa bilgi ve belge verilmediğini, şirketin hakim ortağı olan …’in şirket ortaklığından ve yönetim yetkisinden kaynaklı hak ve yetkilerini kötüye kullandığını ispat eder nitelikte olduğunu, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/198 Esas sayılı dosyası ile …’in müdürlük görevinden azline ve şirkete kayyım atanmasına karar verilmesinden hemen sonra şirket ortağı …’in, müdürlükten azil kararını işlevsiz ve uygulanamaz hale getirmek amacıyla “pay devri ve müdür seçimi gündem maddesi” ile 14/01/2022 tarihinde genel kurul yaptığını, Bu genel kurulda şirket ortağı davacı …’ın gerekçelerini belirtmek suretiyle, olumsuz oy kullandığını ve karara muhalefet şerhi düşerek toplantıya ve toplantıda alınan kararlara itiraz ettiğini; davacı …’ın Muhalefet şerhinde ” mahkeme kararı ile şirkete yönetici olarak kayyım atandığını, …’in toplantı düzenleme ve karar alma yetkisinin olmadığı, kararların geçersiz olduğunu ve kararları kabul etmediğini” belirttiğini; davacının muhalefet şerhine rağmen, çoğunluk kararı ile …’in paylarının bir kısmının …’e devrine ve şirket müdürü olarak …’in atanmasına karar verildiğini, Pay devri yapılan ve müdür olarak seçilen …’in, şirket ortağı …’in kızı olduğunu, henüz 18-20 li yaşlarda olan ve daha önce iş ve çalışma tecrübesi bulunmayan birisi olduğunu; bu kişinin evrak üzerinde göstermelik ve şeklen atanan bir müdür olduğun, bu atama ve pay devrinin arka planında müdürlükten azil kararının işlevsiz kılınması amaç ve iradesinin bulunduğunun ve işin perde arkasında şirketi fiili durumda …’in yönettiğinin ve yöneteceğinin anlaşılır bir durum olduğunu; söz konusu pay devrinin yapılma zamanının müdürlükten azil ve kayyım atama davasının sonuçlanmasından hemen sonra olmasının ve müdür olarak atanan kişinin de (…) hiçbir iş ve ticari tecrübesi olmayan öğrenci olarak hayatını devam ettiren şirketin hakim ortağı …’in kızı olmasının vb vakıa ve deliller bu genel kurulunun ve müdür atama kararının göstermelik ve şekli bir işlem olduğunu ve asıl amaç ve iradenin önceki sonuçlanan (temyiz aşamasında olan) müdürlükten azil ve kayyım atama kararını işlevsiz hale getirmeye çalışmak olduğunun anlaşıldığını; genel kurulun ve alınan kararların kanuna ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu; Genel kurulun iptali ve tedbir kararı verilmesi için yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiğini, İptali istenilen toplantıda alınan kararların dürüstlük kuralına ve iyiniyet kaidelerine açıkça aykırı olduğunu; davalı şirketin hakim ortağı olan ve müdürlük görevinden azline karar verilen dava dışı …’in ortaklık ve müdürlükten kaynaklı görev ve yetkisini kötüye kullandığının, özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğinin, rekabet yasağı ihlalinde bulunduğunun ve şirkete ve davacı ortağa zarar veren işlemlerde bulunduğunun dosyaya celp edilen mahkeme kararları ile ispat edildiğini; …’in şirketteki çoğunluk payını/hissesini yani şirketin hakim ortağı olma gücünü ve yetkisini KÖTÜYE kullanarak dürüstlük kuralına aykırı karar ve kararlar almakta olduğunu, müdürlükten azil ve kayyım atama kararını işlevsiz kılmak amacıyla müdürlük yetkisini kızı olan …’e devretmekte olduğunu, Her ne kadar İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/198 Esas kararının henüz kesinleşmemiş olsa da müdürlük yetkisinin mahkeme kararıyla elinden alınan …’in böyle bir karar varken kararın verilmesinden hemen sonra pay devri yaparak müdürlük görevini kızı …’e devretmesinin çok olağan ve izah edilebilir bir durum olmadığını; arka planda şirketi yönetecek olan kişinin dava dışı … olup, …’in mahkeme kararıyla atanan kayyımın şirketi yönetmesine engel olmaya çalıştığını; …’in kendi yönetimi ve idaresi zamanında yaptığı şirkete ve ortaklara zarar verecek karar, iş, işlem ve uygulamaların ortaya çıkmaması yani kendi yönetimindeki iş ve işlemlerin üzerini kapatmak adına söz konusu genel kurul kararını yaparak kendi kızını şirket müdürü olarak atadığını, …’in, genel kurul ile müdür olarak atadığı kızı … üzerinden arka planda şirketi kendi şahsi çıkarlarına göre yönetmeye devam ederek, şirkete ve davacı ortağa zarar veren iş ve işlemlerin üzerini kapatmaya çalışacağını; her ne kadar evrak üzerinde … müdür olarak atanmış isede, şirketi fiili durumda …’in yöneteceğinin izah gerektirmeyecek kadar açık olduğunu; şu durumda genel kurulda alınan kararların şirket çıkarlarına değil, şahsi çıkarlara hizmet eden ve davacıya zarar vermeye yönelik bir karar olduğunu; diğer bir anlatımla, belirtilen gündem maddeleriyle Genel kurulun yapılması ve kurulda alınan kararların asıl amacının, mahkemenin müdür azli ve kayyım atama kararını işlevsiz kılmaya yönelik olduğunu; bu kararın alınmasının perde arkasında şirkete ve davacı ortağa zarar vermeye yönelik işlemlerin açığa çıkmasını engelleme ve perdeleme amacının olduğunu, Dava dosyasına celp edilen mahkeme kararlarıyla da ispat ve tespit edildiği üzere; …’in, davalı şirket ile aynı benzer iş kolunda ve aynı bölgede kurduğu, ortağı ve müdürü olduğu dava dışı … Ltd şti üzerinden rekabet yasağı ihlalinde bulunarak davalı şirkete ve dolayısıyla davacıya zarar verdiğini; davalı şirketin müşterilerinin … tarafından müdürü/ortağı olduğu diğer şirkete aktarılmakta olduğunu, diğer şirket üzerinden profilo bayilikleri ve yetkili servis anlaşmalarının yapılmakta olduğunu, iş hacminin diğer şirkete kaydırılmakta oludğunu, esasen kar elde etmesi gereken davalı şirketin sürekli zarar ediyor gibi gösterilmekte olduğunu; nitekim davalı … Elektronik firmasının zarar etmeye başladığı tarihin diğer şirketin (… Elektronik Ltd şti) kurulmasından sonraki döneme denk gelmesinin ve dava dışı şirketin de (… Elektronik) aynı dönemlerde kar elde etmesinin tesadüf olmadığını,Sonuç olarak …’in rekabet yasağı ihlalinde bulunduğu ve davalı şirkete ve davacı ortağa zarar verdiğinin mahkeme kararıyla tespit ve ispat edildiğini ve hatta bu nedenle müdürlükten azline karar verildiğini, Bununla birlikte … yönetiminde davalı şirketin davacı ortağa şirketin mali-idari-finansal durumuyla ilgili bilgi ve belge vermediğinin, ticari kayıt ve belgelerin davacının incelemesine ve bilgisine sunulmadığının ve davacının bilgi edinme hakkı engellenerek davacının şirketten dışlanmaya çalışıldığının da yukarıda belirtilen dava dosyalarındaki karar ve deliller ile ispat ve tespit edildiğini, Davacı müvekkilinin azınlık pay sahibi olarak şirketten dışlanmakta olduğunu, dava dışı …’in tüm pay ve hisse sahibi kendisiymiş gibi şirketi istediği gibi yönetmek istemekte olduğunu; bu nedenle de söz konusu genel kurul kararı ile kızına hisse devri yapıp müdür atayarak şirkete kayyım atanmasını engellemeye çalıştığını; davacının şirketin kayıt ve belgeleri, finansal, mali ve idari durumu hakkında bilgi sahibi olmasının önüne geçmek ve davacının sorumluluk davası açabilecek ve/veya kar payı talep edebilecek veri ve bilgilere ulaşmasını engellemek amacıyla … şirketi kendi kontrolünde ve denetiminde yönetmek istediğini; bu nedenle kızı …’in Müdür olarak atandığını; bu kararın şirket çıkarlarına hizmet eden ticari olağan bir karar olmadığını, şahsi çıkarlara hizmet eden dürüstlük kuralına aykırı bir karar olduğunu; …’in müdür olarak atadığı kızı üzerinden arka planda şirketi yöneterek, davacıya zarar veren iş ve işlemlerine devam edeceğini ve davacının haklarını kullanmasına engel olarak azınlık pay sahibi davacıyı şirketten dışlamaya devam edeceğini; söz konusu Genel kurulun yapılma amacının, azınlık pay sahibi davacı ortağın hak ve çıkarlarına zarar vermeye ve/veya davacının haklarını kullanmasına ve bilgi ve inceleme hakkını engellemeye yönelik olduğunu; hukuk düzeninin hakkın kötüye kullanılmasına karşılık vermediğini; her ne kadar …’in şirketin hakim hissadarı olarak karar alma çoğunluğuna sahipse de bu hakkın ve yetkinin kötüye kullanılmamasının, dürüstlük kuralına ve iyiniyet kaidelerine aykırı olmaması gerektiğini; yasa hükümleri ve yargı kararları gereğince genel kurul kararlarının ana sözleşmeye, kanuna ve dürüstlük kurallarına aykırı olması halinde ortakların genel kurul kararının iptalini talep ve dava hakkının bulunduğunu; kanunun 445. maddesinde bu hususun açık bir şekilde ifade edildiğini; özellikle, azınlık pay sahiplerinin haklarını kullanmasını engellemek, azınlık pay sahiplerine ya da şirkete zarar vermek veya azınlık pay sahiplerinin şirketin mali ve idari durumu hakkında bilgi sahibi olmasını engellemek amacıyla alınan kararların dürüstlük kuralına aykırı olacağında duraksamanın bulunmadığını; …’in, şirketteki çoğunluk payını ve yönetim yetkisini / hakkını kötüye kullanarak genel kurul yaptığını ve kendi şahsi çıkarlarını korumaya yönelik kararlar aldığını; Genel kurulun yapılma amacının ve alınan kararların içeriğinin dürüstlük kurallarına aykırı olup, hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu; şirket ortağının çoğunluk payına sahip olmasının her kararı istediği şekilde alabileceği anlamına gelmediğini, HMK 389/2 hükmüne göre, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden ya da gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararının verilebileceğini; HMK 390 maddesinin ise haklılık durumunun yaklaşık olarak ispat edilmesi gerektiğini düzenlemekte olduğunu, Somut uyuşmazlıkta, yukarıda anlatılan nedenlerle HMK 389 maddesinde belirtilen koşuların gerçekleştiğinde ve dosyadaki delil durumu ve mahkeme kararlarına göre yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiğinde duraksamanın bulunmadığını; bu nedenle dosya içeriği ve delil durumu ile örtüşmeyecek şekilde yaklaşık ispat kuralının gerçekleşmediğinin belirtilmesinin ve tedbirin kaldırılmasına karar verilmesinin isabetli olmadığını, Bununla birlikte her ne kadar karar da, tedbirin kaldırılma gerekçesi olarak, TTK 449 maddesi kapsamında yönetim kurulunun görüşünün alınması gerektiği ve şirket yönetim kuruluna karşı açılmış bir dava bulunmadığı ve şirketin organsız kaldığına dair bir iddianın bulunmadığı belirtilmiş ise de bu gerekçenin hukuka uyarlı olmadığı gibi somut olay içinde uygulanamayacağını; TTK 449 maddesinin somut olaya uygun olmadığını ve uygulanamayacağını; TTK 449 maddesinde, Anonim şirketlerle ilgili genel kurul iptal davalarında genel kurul kararının yürütülmesinin durdurulması için yönetim kurulunun görüşü alındıktan sonra karar verileceğinin belirtildiğini; söz konusu kanun hükmünün kurul halinde temsil edilen Anonim şirketlerle ilgili olduğunu, davalı şirketin Anonim Şirket olmadığını Davalının, Ltd şirketi olup davalı şirketin idaresinin kurul halinde değil müdür tarafından yani tek kişi ile yürütülmekte olduğunu, bu kişinin de iptali istenilen kararla müdür olarak atanan ve davacıyla ihtilaflı olan yani anlaşmazlık halinde bulunan şirketin hakim ortağı olan …’in kızı olduğunu; dolayısıyla ilgili kanun hükmünün somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı gibi uygulanabilecek olsa dahi davacıyla ihtilafı ve anlaşmazlık durumu olan şirket müdürünün genel kurul kararının yürütülmesinin durdurulması yönünde olumlu bir görüş bildirmesinin de hayatın olağan akışına ve yaşam tecrübelerine göre mümkün olmadığını; o halde tedbir talebiyle ilgili somut olaya göre değerlendirme yapılması gerektiğini; somut olayın özellikleri itibariyle genel kurul kararının yürütmesinin durdurulması için davalı şirket müdürünün görüşünün alınmasına gerek olmadığının açık olmakla birlikte ilgili kanun maddesinin emredici nitelikte de olmadığını; kanun maddesinde görüş alındıktan sonra karar verileceği belirtilerek, alınan/alınacak görüşün tedbir kararı için kesin bağlayıcı olmadığının ve somut olaya ve delil durumuna göre karar verilmesi gerektiğinin ifade edildiğini; bununla birlikte tedbir talebinin konusunun sadece genel kurul kararının yürütülmesinin durdurulması olmadığını, aynı zamanda şirkete yönetim kayyımı atanmasına yönelik olduğunu; yani birden fazla tedbir talebinin olduğunu; TTK 449’un kayyım atamaya ilişkin bir düzenleme olmadığını; açıklanan nedenlerle somut olayın özelliği ve niteliğine göre TTK 449 hükmünün bu dava da uygulama kabiliyetinin bulunmadığını; ayrıca her ne kadar karar da şirketin organsız kaldığına dair bir iddianın bulunmadığı belirtilmiş ise de davanın esası ve uyuşmazlığın temelinde, şirketin hakim ortağı olan …’in müdürlükten azil ve kayyım atama kararını işlevsiz kılma amacıyla ortaklık ve müdürlülük yetkisini kötüye kullanarak genel kurul yaparak kızı …’i müdür ataması söz konusu olduğundan ve alınan kararın iptali talep ve dava edildiğinden tedbir kararı verilmesi için ayrıca şirketin organsız kaldığına dair bir iddianın olması ve bu yönde bir davanın açılmasının zorunlu olmadığını; iptali istenilen genel kurulda alınan kararlar arasında müdür atama kararının da olduğundan ve bu kararın uygulanmasının davacı ortağa ve şirkete zarar verdiği/vereceği iddia ve ispat edildiğinden tedbir koşullarının gerçekleştiğini; mahkemenin tedbir kararını kaldırılması kararının usule ve yasaya ve delil durumuna aykırı olduğunu, İleri sürerek, yukarıda arz ve izahına çalışılan nedenlerle, istinaf başvurularının kabulü ile İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/305 Esas sayılı dosyasında 14/11/2022 tarihinde verilen tedbir kararının kaldırılmasına yönelik ara kararın kaldırılmasına ve 31/10/2022 tarihli ara kararla kabul edilen tedbir kararı doğrultusunda tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep; davalı şirketin 14/01/2022 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemi ile açılan davada; anılan genel kurul kararlarının yürütülmesinin tedbiren durdurulması, bu genel kurul kararı ile şirkete müdür olarak seçilen …’in müdürlük yetkilerinin tedbiren kaldırılması ve şirkete tedbiren kayyım atanması istemlerine ilişkin olup, mahkemece her iki tedbir talebinin kabulüne ilişkin verilen 31/10/2022 tarihli ara karara, davalı tarafından itiraz edildiği, ihtiyati tedbire itiraz yargılaması sonucu mahkemece davalı itirazının kabulü ile 31/10/2022 tarihli tedbir ara kararının kaldırılmasına karar verildiği, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır. 6100 Sayılı HMK 389 maddesi uyarınca ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” Aynı kanunun 390 maddesi “tedbir talep eden taraf dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmünü havidir. 6102 Sayılı TTK’nun 622 maddesi atfı nedeniyle limited şirketler bakımından da uygulanma zorunluluğu bulunan aynı kanunun 449 maddesi uyarınca, şirket genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı takdirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir. Eldeki dava 14/01/2022 tarihli davalı şirket genel kurul toplantısında alınan kararların iptali davasıdır ve bu kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına yönelik tedbir talepleri HMK’nun 389 maddesi kapsamında değil, yukarıda anılan özel nitelikli TTK’nun 449/1 fıkrası kapsamında; ancak HMK’nun 390 maddesinde aranan yaklaşık ispat koşulu da gözetilerek değerlendirilmek durumundadır. Buna göre kararların yürütülmesinin geri bırakılmasının ilk koşulu yönetim kurulunun bu konudaki görüşünün alınması, ikinci koşulu ise iddianın esası bakımından yaklaşık düzeyde ispatın sağlanmış olmasıdır. Mahkemece verilen 31/10/2022 tarihli davalı şirketin 14/01/2022 tarihindeki genel kurul toplantısında alınan kararların yürütülmesinin tedbiren durdurulması kararı, davalı şirketin dava tarihindeki yöneticisinin görüşü alınmadan verilmiş olup, mahkemece tedbir kararına yapılan itirazın bu sebeple kabul edilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davacı yanın bu yöndeki istinaf sebbei yerinde bulunmamıştır. Davacı yanın, 14/01/2022 tarihli kararı ile müdür seçilen …’in müdürlük yetkilerinin temsilen kaldırılmasına ve şirkete kayyım atanmasına yönelik tedbir talebi bakımından ise; eldeki davanın TTK’nun 630/2 fıkrası kapsamında açılmış bir yönetici azli davası olmadığı, şirket müdürü …’in iş bu davada taraf sıfatının da bulunmadığı, İstanbul Anadolu 2 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1117 Esas sayılı dosyasında aleyhine azil davası açılan …’in ise şirketin eski müdürü olduğu, dolayısıyla şirketin mevcut müdürünün azli koşullarının oluşup oluşmadığının eldeki davada uyuşmazlığın konusunu teşkil etmediği, şirkette herhangi bir organ boşluğu da bulunmadığından TMK’nun 427 maddesinin somut olayda uygulanamayacağı, izah edilen gerekçelerle 6100 Sayılı HMK’nun 389 maddesi koşulları oluşmadığından, mahkemece 31/10/2022 tarihli davalı şirkete tedbiren kayyım atanmasına ilişkin tedbir kararına yapılan itirazın kabulünde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir kararına itirazın kabulüne dair 14.11.2022 tarihli ara kararı usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesine uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,2.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Dava dosyası dairemize UYAP sistemi üzerinden elektronik dosya olarak gönderildiğinden, ilk derece mahkemesine UYAP sistemi üzerinden iade edilmesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.