Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/861 E. 2023/908 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/861
KARAR NO: 2023/908
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/03/2019
DOSYA NUMARASI: 2016/644 Esas – 2019/283 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
Dairemizce verilen 28/01/2021 tarih ve 2019/1201 Esas – 2021/78 sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 01/12/2022 tarih ve 2021/3116 Esas – 2022/8583 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla; dosya incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, davalı şirketin 500.000,00 değerindeki %5 hissesinin sahibi olduğunu, davalı şirket ortaklarından … A.Ş’nin, Bakırköy 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/347 esasına kayıtlı davayı açarak kayyum atanmasına ve olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmasına izin verilmesine dair karar istihsal ettiğini, atanan kayyumun, 17.12.2013 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısının yapılmasını temin ettiğini, 07.12.2013 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısında alınan kararların iptali için şirket ortaklarından … şirketinin, Bakırköy (kapatılan) 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/469 sayılı dosyası ile açtığı davanın red edildiğini, anılan olağanüstü genel kurul kararlarının tescil talebinin, Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından red edildiğini, bunun üzerine davalı şirketin, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1124 (İstanbul (kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/114) sayılı dosyası ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü aleyhine itiraz davası açtığını, dava devam ederken … şirketi tarafından davalı şirket aleyhine Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/253 (Bakırköy (kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/114) sayılı dosyası ile bölünme sözleşmesinin uygulanması, olmadığında şirketin feshi talepli olarak dava açıldığını, mahkemenin, 17.08.2014 tarihinde, ihtiyati tedbir kapsamında İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1124 (İstanbul (kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/114) sayılı davası sonuçlanıncaya kadar yönetim, sonrasında denetim kayyumu atanmasına karar verdiğini, Bakırköy (kapatılan) 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/469 sayılı davasının red edildiğini, Yargıtay’ın kararı bozduğunu ve yargılamanın Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/80 esasına kayıtlı olarak devam ettiğini, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/253 (Bakırköy (kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/114) sayılı davasında davalı şirketin feshine karar verildiğini ve kararın temyiz incelemesinin devam ettiğini, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1124 (İstanbul (kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/114) sayılı davasında kayyumun kasıtlı eylem/eylemsizlikleri neticesinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, Belirttikleri davaların yargılamaları devam etmekte ilen kayyumun şirket Genel Kurulunu, bölünme sözleşmesinin görüşülmesi gündemi ile 08.12.2014 tarihinde toplanmak üzere olağanüstü toplantıya davet ettiğini, toplantının nisap sağlanamadığından, 22/12/2014 tarihine ertelendiğini, bu toplantı dahi 16/01/2015 tarihine ertelendiğini ve 16/01/2015 tarihinde de toplantının yapılamadığını, durum bu aşamada iken, şirketin büyük iki hissedarının, her nasılsa kendi aralannda ve kayyımla anlaştıklarını, bu anlaşma çerçevesinde kayyımın şirketi genel kurulunu bölünme planının görüşülmesi ve karar alınması gündemli olarak olağanüstü toplantıya davet ettiğini ve ihbarname gönderdiğini, kayyıma ve davalı şirkete ihtarname gönderildiğini ancak hiçbir netice alınamadığını, davalı şirketin Olağanüstü Genel Kurulunun 11.04.2016 tarihinde toplandığını ve bir kısım kararlar alındığını, kararların tamamına muhalefet edildiğini, kararların, yoklukla malul, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, Olağanüstü Genel Kurul Toplantısının bildirilen ve ilan edilen zamanda yapılmadığını, bakanlık temsilcisinin toplantı saati geçtikten sonra toplantı mahalline geldiğini, itirazlarına rağmen toplantıyı açtığını, toplantı başlangıcında toplantı ile ilgili noter onaylı bir karar olmadığının anlaşıldığını, bunun üzerine hakim ortakların o sırada kayyuma hitaben toplantı talep ettiklerine dair yazı hazırlayarak bakanlık temsilcisine verdiklerini, toplantı saati geçtikten sonra toplantı yapılması ve toplantı yapılmasına dair noter onaylı bir karar olmadığı halde toplantı sırasında elde edilen evraka dayalı olarak toplantı yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, kanuna karşı hile yapıldığını, toplantı davetinin, mahkeme tarafından atanan yönetim kayyımı tarafından yapıldığını, gündemin 3. maddesinde yer alan tam bölünme halinde TTK’ nın, 159/1-A maddesi gereğince şirketin tüzel kişiliği ve bu suretle mahkeme tarafından atanan yönetim/denetim kayyımının da görevinin kendiliğinden sona ereceğini, bu durum karşısında, Tam Bölünmenin, yönetim kayyımlığının ve dolayısıyla mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu, Tam Bölünme gündemli olağanüstü genel kurul daveti yapmaya, mahkeme tarafından atanan yönetim kayyımının yetkili olmadığını, hakim çoğunluk hissedarların talepte bulunması da bu hukuki gerçeği değiştirmediğini, Bilgi Alma, İnceleme ve Denetleme Hakkının yok edildiğini, taraflarına, bölünme planı, bölünme planına esas alınan 30/09/2015 tarihli bilanço, 29/09/2015-REV 755 sayılı TSKB raporu ve diğer mali kayıtların verilmediğini, incelenemediğini, bölünme planının; hukuka, mali kayıtlara ve usule uygun olup olmadığı toplantı öncesinde, makul sürede denetlenemediğini, bölünmenin, dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/253 sayılı davasında fesih kararı verildiğini, kararın taraflarca temyiz edildiğini, büyük iki eski hissedarın, bu kararın sonuçlarından kurtulmayı amaçladıklarını, müvekkiline hisse devreden şirketlerin, yönetim yetkisini kötüye kullandıklarını, şirketin mali kayıtlarında usulsüzlük yaptıklarını, kendi adlarına gerçekte olmayan alacaklar yaratarak, ortaklar cari hesabına kaydettirdiklerini, bölünme konusunda anlaşan ve iş dava konusu kararları alan şirket ortaklarının, şirketi yönettikleri dönemde davalı şirketin sattığı, bedelini tahsil ettiği taşınmazları alıcılara fatura etmediklerini, bu defa bölünme sureti ile şirketin sattığı taşınmazları kendi üzerlerine geçirdiklerini, şirket mal varlığını alacaklılar aleyhine kaçırdıklarını, bölünme sonucu oluşturulan şirketlerde müvekkiline hisse verilmesinin öngörülmediğini, müvekkilinin, davalı şirketteki hissesinin yok edildiğini, ayrılma akçesi (hukuka aykırı olacak olmakla birlikte) gösterilmediğini, bölünme kararının yasal karar nisaplarına uygun olarak alınmadığını, bölünme planının, TTK’nın 167. maddesine aykırı olduğunu, bölünme planının, bilançoların kayyum tarafından imzalanmadığını belirterek, davalı şirketin 11/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan tüm kararların yokluğunun tespitine, iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 2 nolu … Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı olarak, … Tic. A.Ş.’nin gösterildiğini, oysa … A.Ş.’nin 11/04/2016 tarihli olağanüstü genel kurulda alman tam bölünme kararının 30/06/2016 tarihinde tescil edilmesi ile birlikte sicilden terkin edilerek tüzel kişiliğini kaybettiğini, bu nedenle davanın pasif husumet ehliyeti eksikliği sebebi ile reddi gerektiğini, müvekkili şirketin ise, davacının dava konusu ettiği genel kurul kararının alındığı tarihte henüz tüzel kişilik dahi kazanmadığını, dolayısıyla, yeni kuruluş suretiyle bölünme sonrasında kurulan müvekkili şirketin, yalnızca bölünen … A.Ş’nin mal varlığı yönünden külli halef sıfatına haiz olduğunu, fesih davası sonucunda tasfiye ile elde edilecek menfaatlerden çok daha fazlasının, bölünme neticesinde taraflarca iktisap edildiğini, davacının fesih davası sonucunda şirketin tasfiyesinde elde edeceğinden çok daha fazla gayrimenkulü, bölünme işlemi nedeniyle elde ettiğini, kayyımın yetkili olmadığı, usulsüz işlemler yaptığı ve davalı şirketi zarara uğrattığı iddialarının, genel kurul kararının iptali davasının konusunu oluşturmadığını, davacının bilgi alma hakkının ve inceleme hakkının kullandırılmadığı iddiasının doğru olmadığını, davacının gündemin 3. maddesinde olumsuz oy kullanmış ise de, bu karara ilişkin muhalefet şerhini tutanağa geçirmediğini belirterek, müvekkili şirketin halefiyet yolu ile işbu davaya davalı olarak katılmasının mümkün olmaması sebebiyle, davanın pasif husumet ehliyeti eksikliğinden usulden reddine, davacı bölünme kararının oylaması sırasında muhalefet şerhi vermediğinden, davanın dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddine, davanın esasına girilmesi halinde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. 1 nolu … Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde husumetin münfesih … A.Ş.’ye yönlendirildiğini, … A.Ş.’nin tüzel kişiliğinin son bulmasının sebebinin 11/04/2016 tarihli genel kurul kararı ile gerçekleşen tam bölünme olduğunu, bölünen şirket neticesinde 3 yeni şirket oluşmuş olsa da huzurdaki dava bakımından müvekkilinin halefiyetinin sadece bölünen şirketin aktif ve pasif malvarlığı unsurları ile sınırlı olduğunu, davanın kararının iptali istenen şirkete ve genel kurula katılan ortaklara karşı açılması gerektiğini, tasfiye işleminden sonra bir şirkete dava açılmasının hukuken mümkün olmadığını, bu nedenle davanın öncelikle husumet yokluğundan reddini talep ettiklerini, bölünme kararının anlaşmazlığı sonlandırmayı amaçlayan kararların, payların neredeyse tamamına sahip ortakların teklifi, yönetici kayyımın konuyu mahkemeye bildirmesi ve böylece gerçekleşen mahkemenin denetimi, usul ve yasaya uygun biçimde toplanan genel kurul toplantısı ile tüm ortakların ve dava dışı 3. kişilerin menfaatine olacak şekilde alındığını, davacının genel kurul toplantısında hazır bulunduğunu, toplantı gündeminden, tarihinden ve yerinden bilgi sahibi olan davacının bilgi alma ve inceleme hakkının engellendiğine yönelik soyut iddiasının da, davacı tarafça ispatlanması gerektiğini, yokluğun tespiti ile iptal taleplerinin, aynı anda ileriye sürülmesi mümkün olmayan çelişkili talepler olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 3 Nolu … Ticaret A.Ş. vekili, duruşmada davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/03/2019 tarih ve 2016/644 Esas – 2019/283 Karar sayılı kararı ile; Bunlardan ilki şirkete atanan yönetim kayyımının bölünme ile ilgili yetki ve görevinin bulunmaması,ikinci ise bölünmeye ilişkin belgelerin talep edildiği halde kendilerine iletilmemiş olmasıdır. Davacı, davalı şirkete yönetim kayyımı atanmış olması dolayısıyla bölünmeye karar verilemeyeceğini bu yolla kayyımın görevinin sona erdirilerek mahkemenin kararının dolanılmış olacağını ileri sürmektedir. Bölünen şirkete Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 07/08/2014 tarihinde İstanbul 24. ATM’ nin 2014/114 E. sayılı dosyası sonuçlanıncaya kadar yönetim ve sonrasında denetim kayyımı olarak …’ın atandığı görülmüştür. Atama kararında kayyımın yetkisi borçlandına işlemler dışında acil ve mali konularla sınırlandınlmış olup, şirketin bölünmesine ilişkin işlemlerin bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışmalıdır. Kayyım tarafından böyle bir plan hazırlanması görev kapsamında kabul edildiği takdirde kayyım atanması diğer organların yetkilerini ortadan kaldırmayacağından bu planının genel kurulda onaylanmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmayacaktır. Ayrıca anılan bölünme kararı bakımından TTK md. 173’ün yollamada bulunduğu 151. maddede anılan nisaplara uyulduğu anlaşılmaktadır. Davacının ikinci iptal sebebine ilişkin olarak TTK md. 171’de bir takım düzenlemeler öngörülmüştür. Buna göre bölünmeye katılan şirketlerden her biri, genel kurulun kararından iki ay önce, merkezlerinde, halka açık anonim şirketler ayrıca Sermaye Piyasası Kurulu’ nun uygun gördüğü yerlerde; a) Bölünme sözleşmesini veya bölünme planını, b) Bölünme raporunu, d) Son üç yılın finansal tabloları ile faaliyet raporlarını ve varsa ara bilançoları, bölünmeye katılan şirketlerin ortaklarının incelemesine sunar. (3)Ortaklar, bölünmeye katılan şirketlerden, birinci fıkrada sayılan belgelerin kopyalarının kendilerine verilmesini isteyebilirler. Suretler için bedel veya herhangi bir gider karşılığı istenemez,hükmüne yer verilmiştir. Ortakların inceleme hakkına ilişkin düzenlemelere riayet edilmemiş olması doktrinde giderilebilir sakatlık olarak nitelendirilmektedir (İpekel Kayalı, s. 298). Giderilebilir sakatlıklarda hukuki sakatlığın giderilmesi için mahkemece süre verilir. Bu süreye ilişkin kanunda bir aykırılık bulunmamaktadır. Bununla birlikte huzurdaki dava bakımından böyle bir süre verilmesinin anlamı da yoktur. Tüm bu tartışmaların ötesinde bölünme planı hazırlanmasının dava dışı kayyımın görev ve yetkisi dahilinde olmadığı sonucuna varılmış veya bölünmeye ilişkin belgelerin talep edildiği halde bir örneğinin kendisine ibraz edilmemiş olduğu tespit edilmiş olsa bile; yukarıda da tanımlandığı üzere … A.Ş. yeni kuruluş yoluyla bölünmüş olup, bölünme tescil edildikten sonra tescilin onarıcı etkisi gereği yeni kurulan şirketin butlanına veya yokluğuna karar verilemeyeceğini (TTK md. 353/1), yeni kurulan şirketin feshi davasının da, ancak yeni kurulan şirketin tescil ve ilanından itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde karar verilebileceğini (TTK md. 353/4) belirtmek gerekir. Bu durumda davalı … A.Ş.’nin bölünme kararının tescilinden sonra açılmış olan (bölünme sözleşmesinin kayyımın yetkisi dışında kalması ve bölünme planına ilişkin belgelerin davacıya gönderilmemiş olması dolayısıyla sakatlanmış olduğu ihtimalinde dahi) iptal davası veya yokluğun tespiti talebine dayalı olarak yeni kurulan şirketlerin TTK md. 353 f. 1 gereği butlan veya yokluğa karar verilemez. Her iki kararında geçmişe etkili olarak sonuç doğuracağı dikkate alındığında bu yönde verilecek karar neticesinde bölünme işleminin iptali veya yok hükmünde olduğu kabul edilecek, bölünen şirketin ihyası yeni kurulan şirketlerin ise fesih ve terkini gerekecektir. Böyle bir sonuç hem hukuk ve işlem güvenliğini sarsılmasına neden olacak hem de kanuni düzenlemeye aykırılık teşkil edecektir. Yine yeni kurulan şirketlerin feshi için bu şirketlerin tescil ve ilanından sonra kanunda öngörülen üç aylık hak düşürücü süre de geçirilmiş olduğundan yeni kurulan davalı şirketlerin feshi de artık mümkün değildir. Son olarak TTK md. 192 f. 3 “‘bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin işlemlerde herhangi bir eksikliğin varlığı hâlinde, mahkeme taraflara bunun giderilmesi için süre verir. Hukuki sakatlık, verilen süre içinde giderilemiyorsa veya giderilememiş ise mahkeme kararı iptal eder ve gerekli önlemleri alır” hükmünü içermektedir. Ancak huzurdaki davada bölünme işleminin 2016 yılında gerçekleştiği dikkate alındığında eksiklik olarak kabul edilen hususların giderilmesi konusunda süre verilmesinin bir çözüm olmayacağı açık olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, bilirkişi raporunda yer alan ve itiraza uğrayan görüşlere dayalı olarak davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bölünmede ayrılma akçesinin belirlenemeyeceğini, öngörülemeyeceğini, … A.Ş. unvanlı şirketin tam bölünme planı/ sözleşmesinde yeni kurulan üç şirkette de davacı şirketin pay sahipliğinin öngörülmediğini, bölünme planı/ sözleşmesinde toplam 7.575.964,00 TL’nin değerli taşınmazların ayrılma akçesi olarak belirlendiğini, planın m.14/b başlığı altında, Genel Kurulun bölünmeye katılmayan ortaklar için ayrılma akçesi belirleyebileceğinin de yazılı olduğunu, Genel Kurul tarafından kabul edilen yapısal değişiklik niteliğindeki bölünme planı/ sözleşmesinde ayrılma akçesi belirlenmesi ve müvekkilinin yeni kurulan şirketlere ortak yapılmayarak ortaklıktan çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu, Ekte ibraz ettikleri 16.04.2019 tarihli ” Hukuki Mütalaa” da da açıklandığı gibi, azınlıkta kalan pay sahibi razı olmadıkça, ayrılma akçesi öngörülerek, bazı pay sahiplerinin şirketten çıkartılma sonucunu doğuracak şekilde bölünme kararı alınmasının kanunun açıkça ihlalini oluşturacağını, dava konusu olayda da ayrılma akçesi öngörülerek, müvekkilinin şirketten çıkartılma sonucunu doğuracak şekilde bölünme kararı alınmasının hukuka aykırı olduğunu, Müvekkilinin ortaklıktan çıkarıldığını, zarara uğratıldığını, davalı şirketin pay yapısı, ortaklar arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin dosyada bulunan mahkeme kararları, bilançosu ve bölünme planı ile özel denetim raporunda tespit edilen hususlar dikkate alındığında, bölünen şirkette % 5 paya sahip müvekkilinin tasfiye payının, bölünme yöntemi ve kanunun bölünmede öngörmediği ayrılma akçesi yöntemi ile hakim ortakların lehine, müvekkili aleyhine neredeyse yüzde elli nispetinde azaltıldığını ve zarara uğratıldığını, özel denetim raporu tetkik edildiğinde de tespit edileceği gibi, müvekkili şirketin, davalı şirketin tam bölünmesi ve bölünme planında kendisinin istemediği ve kabul etmediği ayrılma akçesinin çoğunluğu oluşturan hakim ortaklarca öngörülüp şirketten çıkartılması, yeni kurulan üç şirketten hiçbirisine ortak edilememesi nedeniyle sadece taşınmazlar yönünden 7.376.719,35.TL zarara uğrarken, davalı şirketin bölünmesi nedeniyle hakim ortaklardan … Tic. A.Ş’ nin haksız kazancının 4.416.697,03 TL, … Tic. Ltd. Şti.’ nin haksız kazancının ise 3.263.052,24 TL olduğunu, Bu mali ve hukuki verilerin, davalı şirketin bölünme planının ve bölünme işlemlerinin TTK md.159 ile 179′ da hüküm altına alınan hükümlere aykırı olarak gerçekleştirildiğini ispatladığını, davalı şirkette, TTK’ nın bölünmede izin vermediği bir yöntemin kullanıldığını ve % 5 paya sahip azınlık durumundaki müvekkili ortağın, kendisinin kabul etmediği miktarda ayrılma akçesi öngörülerek, şirketten çıkartıldığını ve zarara uğratıldığını, ne var ki bu mali ve hukuki inceleme ve somut verilerin dosyadaki bilirkişi raporunda incelenmediği gibi, yerel mahkeme kararında da dikkate alınmadığını, hukuki açıdan eksik, hatalı, usul ve yasaya aykırı bir karar oluşturulduğunu, bilirkişi raporu ile onu hükmüne dayanak alan Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bölünme işleminin iptal edilmesi gerektiğini, hakimin, giderilemeyecek eksiklikte, bölünmenin iptaline karar vermesi gerektiğini, somut olayda olduğu gibi bölünmede ayrılma akçesinin öngörülerek azınlıktaki ortağın zarara uğratılarak şirketten çıkartılması, giderilmesi mümkün olmayan bir eksiklik olduğu için süre verilmesine gerek olmadan iptal kararı verilmesi gerekirken, kanunun açık lafzına ve amacına aykırı olacak bir şekilde, TTK md.353′ de yer alan hüküm gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece, TTK’ nın 353. maddesine göre red kararı verilmiş ise de, md.353’ün, tescil edilip tüzel kişilik kazanmış şirketlerin yokluğuna ve butlanına karar verilemeyeceği, buna karşılık üç aylık süre zarfında kanun hükümlerine önemli aykırılık varsa ve bu aykırılık pay sahiplerinin zararına sonuçlar doğuruyorsa, bu şirketin feshine karar verilebileceğini hüküm altına aldığını, bölünme kararının tescilinin, var olan kanuni aykırılığı ortadan kaldırmayacağını, iptal davası açılmış ise, iptal kararı ile birlikte alınan kararların hukuki etkisini, baştan itibaren göstereceğini, buna göre kısmi veya tam bölünme şeklinde gerçekleşen bölünmede, bölünme kararı tescil edilmiş olsa bile, iptali kabil bir karar olmaya devam edeceğini, Kanun koyucunun, hukuk güvenliğini ön plana alarak, yapısal değişikliğin iptali davasında, genel kurul kararının TTSG ilanından itibaren kanuna aykırılık varsa iki aylık süre içerisinde iptal davası açılması gerektiğini, bu sürenin geçirilmesi durumunda ise alınan kararların ne yokluğunun ne de butlanının tespitini istemenin mümkün bulunduğunu kabul ettiğini, hatta iptal davası iki aylık süre içerisinde açılmışsa, aykırılığın giderilebilmesini sağlamak için hakime yetki verdiğini, hakimin yapacağı tek şeyin kanuna açıkça aykırı olan bölünme kararının iptaline karar vermek olacağını, Aynı durumun Mahkeme kararının gerekçesi yapılan TTK md.353 hükmü için de geçerli olduğunu, kanuna açık aykırılığa rağmen, bir şirket tescille tüzel kişilik kazanmışsa, üç aylık süre içerisinde açılan fesih davası sonucunda Mahkemenin talebi kabul edip, şirketi sona erdireceğini, kurucu yenilik doğuran bu karar sonucunda şirketin tasfiyeye gireceğini, bu eksikliğin giderilmesi için hakimin yine süre verebileceğini, eksiklik giderilmez veya giderilemeyecek kadar ağır ise hakimin yapacağı şeyin kanuni süresinde açılan davada şirketin feshine karar vermek olduğunu, Davada sadece bölünme kararının yokluğunun değil, aynı zamanda iptalinin de talep edildiğini, ne var ki hem bilirkişi raporunda hem de mahkeme kararında, yokluk ve iptal talepleri ayrı ayrı ele alınmadan ve yokluk yaptırımı ile iptal yaptırımı arasındaki hukuki nitelik farklılığı ortaya konulmadan hatalı bir sonuca ulaşıldığını, mahkeme kararının, iptal talebinin reddi açısından usul ve yasaya aykırı olduğunu, kanun ( TTK md.159-179 ) hükmüne açıkça aykırı olan, kanunda olmayan bir bölünme yöntemi ( ayrılma akçesi öngörerek çıkarma ) uygulanarak alınan kararın iptalinin reddedilmesinin, TTK md.192′ nin açık hükmünü görmezlikten gelmek, yani kanun hükmünü ihlal etmek olacağını, Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığını, eksik olduğunu, bölünme planının TTK md.167′ ye uygun olduğu görüşünün hatalı olduğunu, bilirkişilerin davayı TTK md.192 ve devamında yer alan özel hükme mi yoksa TTK md.445 vd yer alan genel hükümlere mi dayandırdıklarının açık olmadığını, her iki hükme dayanılıp dayanılmayacağının öğretide tartışmalı olduğunu belirterek, sırf md.192 açısından inceleme ve değerlendirme yapmalarının hatalı ve eksik olduğunu, bilirkişi görüşlerinin soyut olduğunu, bölünme planının kanuna, ana sözleşmeye, dürüstlük kuralına uygun olduğuna dair bilirkişi görüşünün hatalı olduğunu, Yine yerel mahkemeye ibraz ettikleri dava dilekçesi ile sair dilekçelerdeki tüm anlatım, sav ve taleplerini, ekli Hukuki Mütalaada ve Özel Denetim raporunda yer alan hususları da istinaf sebebi olarak tekrar ettiklerini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, TTK md.192/3 maddesi gereğince gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemizin 28/01/2021 tarih ve 2019/1201 Esas – 2021/78 Karar sayılı ilk kararı ile; Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece res’en taraf değişikliği yapılması usule aykırı olduğu gibi, davacı şirket, … Ticaret A.Ş.’nin ortağı olup, iptalini talep ettiği genel kurul toplantısına da katıldığı nazara alındığında, davanın terkin edilen şirkete yöneltilmesinin maddi bir hatadan kaynaklandığının da kabul edilemeyeceği gözetilerek, mahkemece dava tarihi itibarı ile tüzel kişiliği ortadan kalktığından davalı taraf ehliyetine haiz olmayan … Ticaret A.Ş.’nin aleyhine açılan davanın, taraf ehliyeti dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulüne, HMK’nın 355 ve 353/1-b2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; “1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ İLE, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/03/2019 tarih 2016/644 Esas 2019/283 Karar sayılı kararının HMK’nın 355 ve 353/1-b2 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Davanın HMK 114/d maddesinde yazılı taraf ehliyeti dava şartı yokluğundan HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 01/12/2022 tarih ve 2021/3116 Esas 2022/8583 Karar sayılı kararı ile; “Dava, davacının pay sahibi olduğu şirketin bölünme kararının iptali ve yokluğunun tespiti istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi’nce yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, iş bu kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi’nce İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın HMK’nın 114/d maddesinde yazılı taraf ehliyeti dava şartı yokluğundan 115/2. maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiştir. Davacı dava dilekçesinde, … Ticaret A.Ş.’yi davalı olarak göstermiş, bu şirketin 11.04.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan tüm kararların yokluğunun tespitine ve iptaline karar verilmesini istemiştir. Dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen bu şirketin, tam bölünme yoluyla bölünmesine ilişkin genel kurul kararının 30.06.2016 tarihinde tescil edildiği, tasfiyesiz infisah nedeniyle sicil kaydının 30.06.2016 tarihinde terkin olduğu, davanın ise 11.07.2016 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan somut durum karşısında eldeki davada, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Ticaret A.Ş.’nin 11.04.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan tüm kararların yokluğunun tespiti ve iptali talep edilmiş olduğu gözetilerek davacıya, somut davaya münhasır olarak sicil kaydı terkin edilen davalı … Ticaret A.Ş.’ni ihya ettirmesi için süre verilip ihya ettirilmesi halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi’nce davanın usulden reddi doğru görülmediğinden temyize konu kararın bozulması gerekmiştir. ” şeklindeki gerekçe ile; ” Dava, bölünmeye dair olağanüstü genel kurul kararının iptali talebine ilişkindir.İlk derece mahkemesi, bölünmekle terkin edilen şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiği, husumetin devralan yeni şirketlere yöneltilmesi gerektiğinden bahisle taraf teşkilini sağlayarak davayı esastan reddetmiştir.Kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi ise, resen taraf teşkili yapılamayacağından ilk derece mahkemesi kararının kaldırarak davayı usulden reddetmiştir.Sayın çoğunlukla aramızdaki ihtilaf, pasif husumetin hangi şirkete yöneltilmesi gerektiği ve bölünmekle terkin edilen şirketin TTK 547 maddesi kapsamında ihyasına karar verilip verilemeyeceği hususunda toplanmaktadır.TTK 547 maddesinde öngörülen “ek tasfiye” müessesesi; şirketin sicilden terkin edilmesine rağmen halen alınması zorunlu olan bir takım ek tedbirlere ihtiyaç duyulması, dağıtım dışı kalmış aktifler, mevcut bir dava ya da takipte taraf sıfatının devam etmesi vs. gibi arızi haller için öngörülmüş bir düzenlemedir. Terkin, birleşme veyahut bölünme gibi işlemlerden kaynaklanıyorsa yeniden tescil talebinin olmazsa olmaz şartı olan (amaca ulaşma yolundaki) tek seçenek olma hali ortadan kalkmaktadır. Somut vakıada gözlemlendiği üzere devralan şirketler külli halefiyet gereğince önceki şirketten kaynaklanan tüm hukuki ihtilaflar yönünden de pasif husumet ehliyetine sahip olmakla ek tasfiyeye gerek kalmamaktadır.Diğer yandan, belirli bir amaçla sınırlı olsa bile, şirketin yeniden tescili, bölünme kararını kısmen de olsa kadük hale getireceğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının açıklanan bu gerekçelerle bozulması gerektiği düşüncesiyle aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz. ” şeklindeki karşı oylar ile; ” Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, … ” oy çokluğu ile karar verilmiş ve dairemizce önceki kararda ısrar edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 11/04/2016 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında alınan kararların yokluğunun tespiti, iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Ticaret A.Ş.’ nin, tam bölünme yoluyla bölünmesine ilişkin genel kurul kararının 30/06/2016 tarihinde tescil edildiği, tasfiyesiz infisah nedeniyle sicil kaydının 30/06/2016 tarihinde terkin olduğu, davanın ise 11/07/2016 tarihinde açıldığı görülmektedir. Dava dilekçesinde davalı olarak “…”, davacılar olarak “… Ticaret A.Ş.’nin gösterildiği, bilahare davacı vekilince ibraz edilen 12.07.2016 tarihli dilekçe ile, dava dilekçesinin başlığında davacı …nin sehven davalı, davalı … Ticaret A.Ş’nin de sehven davacı olarak gösterdiklerini, dava dilekçesinin başlığını HMK. m. 183’e istinaden ” DAVACI: …, DAVALI: … Ticaret A.Ş. şeklinde düzelttiklerini beyan etmiştir. Mahkemenin 19/01/2017 tarihli Ön İnceleme Hazırlık Tutanağı ara kararı ile “Tam bölünme yoluyla sicilden terkin edilen davalı şirket yerine kurulan şirketlere dava dilekçesi ve eklerinin tebliğine” karar verilerek, gerekçeli karar başlığında isimleri yazılı şirketler adına davalı olarak dava dilekçesinin tebliğ edildiği, davalı tarafça husumet itirazında bulunulduğu anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesi uyarınca, ancak karşı tarafın açık rızası varsa veya maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan bir talebin bulunması halinde karşı tarafın rızası aranmaksızın taraf değişikliği yapılabilecektir. Dosya kapsamında davalı taraf değişikliği yapılması hususunda davacı tarafça yapılmış herhangi bir talep bulunmamaktadır. Bu hali ile, mahkemece talep olmaksızın res’en, düzeltilen dava dilekçesinde davalı olarak gösterilen … Ticaret A.Ş. yerine, karar başlığında isimleri yazılı şirketlerin taraf değişikliği sonucunu doğuracak şekilde davaya dahil edilerek yargılama yapılıp karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 6102 sayılı TTK Madde 159- (1) Bir şirket tam veya kısmi bölünebilir. a) Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler. Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir.” şeklindedir. Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneği olup, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şekildir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 48. maddesi hükmüne göre tüzel kişiler hak ehliyetine sahiptirler ve dolayısıyla davada taraf olabilme ehliyeti de ancak, tüzel kişiliği bulunan yapılanmalar için geçerlidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2007 tarih, 2007/10-358 Esas, 2007/337 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere; ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin son bulması ile artık eski tüzel kişinin taraf ehliyetinin son bulacağı tartışmasızdır. 6100 sayılı HMK’ nın 114/1-d maddesinde ise açıkça dava ve taraf ehliyetinin dava şartı olduğu düzenlenmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece res’en taraf değişikliği yapılması usule aykırı olduğu gibi, davacı şirket, … Ticaret A.Ş.’nin ortağı olup, iptalini talep ettiği genel kurul toplantısına da katıldığı nazara alındığında, davanın terkin edilen şirkete yöneltilmesinin maddi bir hatadan kaynaklandığının da kabul edilemeyeceği gözetilerek, mahkemece dava tarihi itibarı ile tüzel kişiliği ortadan kalktığından davalı taraf ehliyetini haiz olmayan … Ticaret A.Ş.’nin aleyhine açılan davanın, taraf ehliyeti dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Direnme Gerekçesi: Mahkemece esas hakkında değerlendirme yapılmadan önce dava şartlarının incelenmesi zorunludur. 6100 Sayılı HMK’nun 50 maddesine göre; taraf ehliyetinin varlığı, medenî haklardan yararlanma ehliyetinin varlığına bağlıdır. Türk Medeni Kanunun 47. maddesine göre, başlıbaşına bir varlığı olma üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar. Aynı Kanunun 48 maddesine göre; tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılışı gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışında tüm haklara ve borçlara ehildirler. Şüphesiz bu ehliyet tüzel kişiliğin son bulması ile sona erecektir. TTK’nın 179/3 maddesi uyarınca tam bölünme halinde devreden şirket ticaret siciline tescil ile birlikte infisah eder. Eldeki davada husumetin ilk yöneltildiği … Ticaret A.Ş. tüzel kişiliğinin dava tarihinden önce tam bölünme nedeniyle son bulduğu, diğer ifade ile medeni haklardan yararlanma ehliyeti ile taraf ehliyetinin ortadan kalktığı hususu uyuşmazlık konusu değildir. Taraf ehliyeti ortadan kalkmış bulunan tüzel kişilere karşı açılan davalar bakımından, ölü gerçek kişilere karşı açılan davalarda uygulanan hukuki rejim caridir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/14-2535 Esas, 2018/778 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere “kural olarak ölü kişi adına ve ölü kişiye karşı dava açılması olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde kural olarak ölü kişi aleyhine dava açılması durumunda davanın mirasçılara yöneltilmesine de olanak yoktur. Zira yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Esasen dava açarken davacıdan davalının bu ehliyet durumunu araştırması beklenir.” Öte yandan anılan Hukuk Genel Kurulu Kararı’nda “Ne var ki davacının, davalının ölü olduğunu bilmemesi kimi zaman hataya dayalı olabilir. Nitekim HMK’nın 124’üncü maddesinde; “ Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak, yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m.30) ile bağdaşmaz.” denilmek suretiyle davacının ölü kişiye karşı maddi hata sonucu dava açması hali 6100 Sayılı HMK’nun 124 maddesine atıfla istisna tutulmuştur. Taraf ehliyeti bulunmayan tüzel kişiye karşı açılan davada; kural olarak davanın usulden reddi gerekse de; bu yanılgının kabul edilebilir ve dürüstlük kuralına aykırı olmaması halinde, HMK’nın 124. maddesi uyarınca karşı tarafın rızasına gerek olmaksızın taraf değişikliğine gidilebilecektir. Ancak HMK’nun 124 maddesine dayalı olarak taraf değişikliğine gidilebilmesi münhasıran davacının talebinin varlığı koşuluna bağlanmıştır. Başka bir deyişle davacı talebi olmaksızın mahkemece resen taraf değişikliği yapılması veya görülen davaya davalı ithal etmesi usulen mümkün olmayacaktır. Somut olayda davacının talebi olmamasına rağmen mahkemece davadan önce tescil ile fesih olan şirket yerine bölünerek yeniden tescil edilen şirketlerin resen davaya dahil edilerek yargılama yapılması HMK 124 hükümlerine açıkça aykırılık teşkil etmiştir. Öte yandan somut olayda; hak ve taraf ehliyeti dava tarihinden önce son bulmuş olan …Ticaret A.Ş.’nin bu durumunun, dairemizin bozulan kararında da belirtildiği üzere, bu şirketin ortağı olan ve iptalini talep ettiği genel kurul toplantısına da katılmış bulunan davacı yanca bilinmediğinden, husumetin kabul edilebilir bir yanılgıya dayalı olarak maddi hata sonucu hak ve taraf ehliyeti bulunmayan şirkete yöneltildiğinden bahsedilemeyeceğinden, yukarıda yapılan açıklamalar ve alıntılanan Hukuk Genel Kurulu Kararı’nda kabul edilen prensibin de somut olayda uygulanma olanağı yoktur.Genel prensip, usul kurallarının lafzı ile uygulanmasıdır. Ancak usul kurallarında boşluk bulunması halinde dar yorum esası ile boşluk doldurulmalıdır. Yargıtay bozma ilamında gerek çoğunluk gerekçesinde ve gerekse muhalefet gerekçesinde, somut olayda HMK’nın 124. maddesi hükümlerinin neden uygulanmaması gerektiğine dair herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Çoğunluk görüşünde davalı münfesih şirketin ihya ettirilmesi için süre verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; görülen davada TTK’nın 547 ve TTK’nın geçici 7/15 madde hükümleri gözetildiğinde kıyasen dahi somut olaya uygulanma koşulları bulunmamaktadır. Diğer taraftan infisah edilen şirketin yeniden ihya edilmesi halinde TTK 159 vd maddeleri uyarınca bölünme sureti ile faaliyetini devam ettiren şirketlerin hukuki durumlarını tartışılır hale getirecektir. Bu duruma ilişkin muhalefet görüşü dairemizce kısmen benimsenmekle birlikte yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK’nın 124. Madde hükümleri usulünce işletilmeden külli halefiyet bulunduğu gerekçesi ile de olsa, davanın mahkemece resen bölünen şirketlere yöneltilerek devam edilmesi yönündeki muhalefet gerekçesi de dairemizce normatif düzenlemelere göre mümkün görülmediğinden benimsenememiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulüne, HMK’nın 355 ve 353/1-b2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında dairemizin önceki kararında direnilmek sureti ile hüküm kurulmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Dairemizin 28/01/2021 tarih ve 2019/1201 Esas – 2021/78 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE, Davacının istinaf başvurusunun usulen kabulü ile; Bakırköy 3. Asliye Ticaret mahkemesinin 07/03/2019 tarih 2016/644 Esas – 2019/283 Karar sayılı kararının HMK’nın 355, ve 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Davanın HMK 114/d maddesinde yazılı taraf ehliyeti dava şartı yokluğundan HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Harçlar Kanununa göre karar tarihi itibariyle ilk derece mahkemesi yönünden alınması gereken 179,90 TL harçtan, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 150,7‬ TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalılar tarafından ilk derece mahkemesinde yargılama gideri sarf edilmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş olduklarından dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılara verilmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 6-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 7-Davacı şirket tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 8-İstinaf yönünden davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş olduklarından dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. kısım 2. bölüm 17/b maddesine göre hesap ve takdir olunan 5.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 9-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine davalı vekillerinin yokluğuna karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 25/05/2023