Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/520 E. 2023/1779 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/520 Esas
KARAR NO: 2023/1779 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/05/2017
DOSYA NUMARASI: 2014/811 Esas – 2017/759 Karar
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 09/11/2023
İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/05/2017 tarih ve 2014/811 Esas – 2017/759 Karar sayılı kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce verilen 23/05/2018 tarih ve 2018/17 Esas – 2018/497 Karar sayılı kararın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 25/11/2019 tarih ve 2018/3652 Esas – 2019/7462 Karar sayılı ilamı ile bozulması üzerine dosyanın dairemizin 2020/819 Esas numarasına kaydının yapıldığı, Dairemizce verilen 02/07/2020 tarih ve 2020/819 Esas – 2020/745 Karar sayılı kararının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/12/2022 tarih ve 2020/11-673 Esas 2022/1808 Karar sayılı ilamıyla bozulması üzerine dairemizin 2023/520 Esas numarasına kaydının yapıldığı anlaşılmakla; dosya incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 1999 Ekim ayına kadar çeşitli tarihlerde havale işlemleri yaparak davalı …. hesaplarına para gönderdiğini ve 19/10/1999′ a kadar bu işlemlerle davalı personeli …’nun ilgilenmekte olduğunu, yatırım işlemleri ile ilgili talimatların telefonla verildiğini, alım -satım işlemleri süresince … ve … Yenişehir Şubesinin kullanıldığını ve davacı ile davalının hesapları arasında nakit akışının bulunduğunu, … tarafından el yazısı ile yazılan ve dava dışı … verilen protokol yazısı bulunduğunu, davalı şirketin hesaplarında müvekkilinin alacağın görünmediğini, 14/01/2000-1062 sayılı ihtarname ile davalıdan yatırım araçlarının teslimini talep ettiklerini, bu olayın SPK raporlarında tesbit edildiğini, davacının 18/10/1999 günü itibarı ile davalı hesaplarında nakten en az 133.241.834.756 TL alacaklı olduğunun saptandığını, durumun taraflar arasındaki nakit akışı izlenerek tespit edilebileceğini, karşılıklı anlaşma ile çözüm bulunamaması üzerine dava açıldığını belirterek 18/10/1999 günü itibarı ile 3100 lot …, 972 lot … Holding hisse senedinin aynen teslimini, bunun mümkün olmaması halinde bunun yerine piyasa değeri olan 137.494.000.000 TL ile birlikte davacıdan 270.735.834.756TL alacaklı bulunduklarını, fazlaya ait talep haklarını saklı tutarak bu alacaklarının 130.000.000.000 TL’lik kısmının 18/10/1999 tarihinden itibaren yatırım araçlarının en yüksek getirisi üzerinden hesaplanacak neması ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ilk derece mahkemesince tespit edilen harç eksikliğini gidermesi için davacıya süre verilmiş ve davacı vekili 20/02/2001 tarihli makbuzla hisse senetleri ile ilgili olarak 137.494,00 TL üzerinde ek harç yatırmıştır.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında hissi senedi alım satım ilişkisi bulunduğunu, yasa ve yönetmeliklere göre müşteri adına hisse senedi alınmış ise bunların ilgili takas merkezine tevdi edilmiş olması gerektiğini, bu konuda Yargıtay uygulamalarına göre aracı kurumun hesap ekstrelerinin incelenerek hangi tarihlerde ne işlemlerin yapıldığının belirlenebileceğini, davaya dayanak yapılan iki adet belgeyi kabul etmediklerini, müvekilli şirketin borçlandırıcı işlemlerinin yönetim kurulu üyelerinden bir veya iki kişinin imzası ile yapılabileceğini, belgeyi düzenleyen …’nun anılan belgeyi baskı altında hazırladığını hazırlık soruşturması ve mahkeme ifadelerinde belirttiğini ve belgelerin davalıyı bağlamayacağını beyanla davalı ile … arasındaki hizmet veya vekalet akdinin kötüye kullanıldığının anlaşıldığını, bu durumda hizmet veya vekalet akdinin şirketi bağlamayacağı, davacı tarafın davalı şirket yetkilisi olan ve anılan belgeleri düzenleyen …’ ya menfaat sağladığını, isnat edilen fiil ile zarar arasında nedensellik bağının bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 30/05/2017 tarih ve 2014/811 Esas – 2017/759 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … dosyada mevcut ve davacının delil listesi ek 3 te dayanak olarak gösterdiği davalı çalışanı … tarafından kareli kağıda el yazısı ile yazılmış olan belgenin SPK ve İMKB düzenlemelerine aykırı olduğu, belgede herhangi bir şirket kaşesinin bulunmadığı, sınırlı yetkili davalı şirket çalışanın davalı şirketi borçlandırıcı bu türden düzenleme yetkisinin bulunmadığı, davalı şirket açısından bağlayıcı olduğunun kabulün mümkün olmadığı, ( bu yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 17/07/2007 tarih 2006/4070 Esas – 2007/10708 Karar ) hisse senetlerine ilişkin davalı şirket çalışanları … ve … tarafından şirket kaşesi kullanarak imzalanan belgelerin geçerliğinin ise şirket açısından bağlayıcı olduğunun kabulü gerektiği (bu yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 05/07/2007 tarih 2006/2662 Esas – 2007/10254 Karar) ve alacak hesabının bu belgelere ve geçerliliği tartışmasız olan tahsilat ve tediye makbuzlarına (bu yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 05/07/2007 tarih 2006/2662 Esas – 2007/10254 Karar) göre hesaplanmasının gerektiği, bu hususlar dikkate alınarak düzenlenen 09/11/2009 tarihli heyet raporunun 2. ek raporu ve 31/10/2013 tarihli yeni heyet raporu dikkate alındığında davacının alacak tutarının 20/10/1999 tarihi itibariyle 6.113.513.904 TL olarak hesaplandığı, her ne kadar bir kısım Yargıtay kararlarında davalı şirket çalışanın düzenlediği belgenin davalı şirket açısından bağlayıcı olduğu kabul edilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı olarak izah olunduğu üzere dosya kapsamı ve davacının dayanak olarak gösterdiği belgelerin kararlarda geçenlerle birebir uyumlu olmadığı, davaya dayanak belgede şirket kaşesinin veya şirket adına düzenlendiği emaresini uyandıracak bir ibarenin bulunmadığı, bu nedenle davacının iddia ettiği şekilde hisse senedi veya nakit alacağı olmadığının kabulünün gerektiği ve alacak hesabının geçerliliği tartışmasız olan tahsilat ve tediye makbuzlarına dayanılarak tespit olunması gerektiği anlaşılmakla belirtilen şekilde hesaplama yapan bilirkişi heyet raporları hükme esas alınmak suretiyle davacının alacağının 6.113,51 TL olduğu, davalının ihtarname ile temerrüde düşürüldüğü anlaşılmakla 14/01/2000 tarihli ihtarname dikkate alınarak temerrüt tarihi tespit olunarak davanın kısmen kabulü yönünde ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” Davanın KISMEN KABULÜ ile, 6.113,51 TL’ nin 17/01/2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; …’ nun davalı aracı kurumu temsile yetkili olduğunu, Dava dosyasına delil olarak sunulan protokol başlıklı belge ile hesap özetlerinin, aracılık faaliyetlerinde belge ve kayıt düzeni hakkındaki tebliğin 4. maddesine uyarlı olduğunu, Müvekkilimiz tarafından dava dosyasına sunulan belgelerin, Aracılık Faaliyetinde Belge ve Kayıt Düzeni Hakkındaki Tebliğin 4. maddesine uyarlı belgeler olduğu, davalı aracı kurumun birinci derece imza yetkilisi tarafından düzenlendiği göz önünde bulundurularak davanın kabulü yönünde karar verilmesi gerektiğini, belge düzenine aykırı hareket edilmesinin bütün sonuçlarından davalı aracı kurumun sorumlu olduğunu, Müvekkili ile davalı aracı kurum arasında menkul kıymet alım-satımına ilişkin akdi ilişki tesis edilmiş bulunduğu hususunda herhangi bir tereddüt olmadığına ve müvekkil davalı aracı kuruma hiç bir zaman yazılı emir ve talimat vermediğıne göre, davalı aracı kurumun, kendisine telefonla iletilen sözlü emir ve talimatların içeriğini ispat yükü altında olduğunu, yoksa müvekkilin bu tür bir yükümlülük ile karşı karşıya bırakılmasının imkân ve ihtimal dışı olduğunu, Davalı aracı kurumun bir tacir olduğu ve bütün işlerinde “basiretli bir iş adamı gibi hareket etme” yükümlülüğü altında bulunduğunun göz ardı edilmemesi gerektiğini, Davalı aracı kurum çalışanlarını denetlemiş olsa idi, yüzlerce müşterisinin … ve yardımcıları vasıtasıyla dolandırıldığı, müşterilerce talep edilen hisse senetlerinin alınmadığı, talimatsız olarak üçüncü şahıslara havaleler gönderildiği, paraları kendi zimmetlerine geçirdikleri, hisse senetlerinde oluşan zararları sürekli olarak müşterilerin hesaplarında gösterdikleri, ticari defter ve kayıtların tutulmadığı sonucuna kolayca ulaşabileceklerini, bu usulsüz işlemlerin 1997-1999 tarihleri arasında 3 yıl boyunca sürmesine rağmen denetim yapmayarak bu kişilerin önlerini açan davalı aracı kurumun basiretinden bahsedilemeyeceğini, Mahkeme tarafından, dosya içerisinde bulunan 16.12.1999 tarihli SPK raporunun görülmediğini ve hukuken değerlendirilmediğini, SPK Raporu ile dolandırıcılığın ve yapılan suistimalin tespit edildiğini, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiğini, yerel Mahkemenin SPK Raporunu adeta yok sayarak görmediğini ve kanun yoluna başvurusuna konu ettikleri kararı verdiğini, Dava dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporlarında tamamen farklı hukuki değerlendirmeler yapıldığını, Yerel Mahkemenin hükme esas aldığı 09.11.2009 tarihli bilirkişi raporunun ekinde EK-3 olarak sunulan “Hesaplama, Ekstreler ve Dekont” adlı tablonun tamamen hatalı olup, bu konudaki itirazlarının değerlendirilmediğini, Davalının kapanış kaydı olmayan ve usulüne uygun tutulmayan ticari defter ve kayıtlarına göre karar verilemeyeceğini, …’ nun dolandırıcılığı paralelinde tutulan davalının ticari defter ve kayıtlarıyla, müvekkilinin hisse senetleri ve nakit alacağının saptanamayacağını, Kabul edilenden fazla karşı taraf vekalet ücretine hükmedilmesinin, asgari ücret tarifesinin 13. maddesine aykırı olduğunu, İleri sürerek; İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20.05.2017 tarih ve 2014/811 E. – 2017/759 K. sayılı kararının yapılacak yargılama sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin davanın kısmen reddine yönelik kararının sadece nakit alacak açısından olduğunu, davacının müvekkil şirket nezdinde hisse senedi alacağı bulunmadığı tüm raporlarda tespit edildiği halde, davacının bu talebinin açıkça reddedildiğini, halbuki davacının hem nakit ve hem de hisse senedi talebinde bulunduğunu ve izah edildiği üzere buna göre de harç ikmali yapıldığını, dolayısıyla, davacının davasının 6.113,51.-TL. olarak kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin tahsil ve hisse senetlerinin aynen teslimi taleplerinin reddine karar verilmesi, 267.494,00.-TL. dava değeri esas alınarak mahkeme harç ve masraflarının kabul/ret oranına göre taraflara yükletilmesi gerektiğini, Yerel Mahkemenin zuhulen bu hususu atladığı açık olup, kararının hüküm fıkralarının buna göre oluşturulması gerektiğini beyanla; Mahkeme harç ve masraflarının 267.494,00.-TL. dava değeri üzerinden hesaplanarak hüküm altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemiz 23/05/2018 tarih 2018/17 Esas 2018/497 Karar sayılı ilk kararı ile;”Taraflar arasında menkul kıymet alım/satım/saklama sözleşmesinin varlığı hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf, davacının, davalı nezdinde hisse senedi ve nakit alacağı bulunup bulunmadığı, varsa miktarının ne kadar olduğu hususunda toplanmaktadır. Davacı vekili davasını davalı şirketin Hisse Senedi İşlemleri Müdürü … tarafından davacıya gönderilen 18/10/1999 tarihli belge ile 14/10/1999 tarihli belgeye dayandırmakta, davalı taraf ise belgelerin müvekkilini bağlayıcı nitelikte olmadığını iddia etmektedir. Davalı şirket çalışanı …’ nun davalı şirketin 06/01/1997 1997 tarihli yönetim kurulu kararıyla şirketi yurt içi işlemlerde temsil ve ilzama yetkili olmak üzere 1.derecede yetkili kılındığı, bu yetkinin 23/11/1999 tarihinde kaldırıldığı dosya kapsamına göre sabittir. Belgelerde imzası bulunan … ceza soruşturması sırasında alınan ifadesinde belgeleri davacı taraftan korktuğu için imzalayıp verdiğini beyan etmiştir. Yine ceza soruşturması sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde 18/10/1999 tarihli belgedeki imzanın davalı çalışanı …’ye ait olmadığı tespit edilmiştir. Davacının dayanağı olan belgeleri düzenleyen …’nun aynı zamanda davacının davalı aracı kurum nezdinde işlemlerini gerçekleştiren vekili olması, zaman zaman davacının anılan kişinin şahsi hesaplarına paralar havale etmesi, gerek anılan belgelerin düzenlenmesindeki özellikler ve gerekse de davacı müşteri tarafından da dolandırıcı olduğu beyan edilen ve aracı kurum müşterileri ile ilgili usulsüzlükler yaptığı SPK raporu ile sabit olan bir kimse tarafından düzenlenmeleri nedeniyle düzenlenen bu belgeler davacı yararına tek başlarına delil olarak kabul edilemez. (aynı belgelerle ilgili olarak verilen Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 21/11/2007 tarih 2007/11332 esas 2007/14582 karar sayılı ilamı) Dava konusu edilen ve inkara uğrayan hisse senetleri bakımından davalı kurum vekilleri yargılamanın tüm safahatında davacının bu hisselerle ilgili bir alım talimatı bulunmadığını savunmuşlar ve bu savunmaya göre de bu hususu MK.’nun 6 ncı maddesi uyarınca kanıtlama durumunda olan davacı müşteri de anılan hisselerin ne zaman ve hangi fiyatla satın alındığını, alış talimatlarının tarihi veya tarihlerinin ne olduğunu ve bu hisseler bakımından ne zaman talimat verdiğinin somut iddia ve delillerini açıklamamıştır. Zira, davacı tarafın iddiasına göre ve dosya içeriği ile de sabit olduğu üzere …’nun davacı adına işlemler gerçekleştirmesi davacının sözlü ve yazılı talimatının varlığına dayalı olduğundan, hayatın olağan koşullarına ve MK.’nun 2.maddesi hükümleri uyarınca davacı anılan hususları bilmek ve açıklamak durumundadır. Bir an için anılan hisselerin alımı için gerekli nakdin varlığı kabul edilse bile belirtilen şahıs davacı adına hisse senetleri alımı dışında repo vb. gibi başka işlemler yapmaya da yetkili olduğundan hisse senetleri açısından davacı taraf mutlak olarak alım talimatını kanıtlamak ve bunlara dair somut verileri ortaya koymak durumundadır. Davacı taraf davada bu hususları açıklayıp kanıtlamış değildir.Yukarıda da açıklandığı üzere müşteri hesaplarından usulsüz işlemler yaptığı SPK raporuyla belirlenen dava dışı … tarafından düzenlenen 14.10.1999, 18.10.1999 tarihli belgelerin hisse senetlerinin varlığı hususunda tek başına delil olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmamasına, mahkemece sadece davalı kayıtları delil kabul edilerek hüküm tesis edilmemiş olmasına, davalı kayıtlarında dava konusu edilen ve inkara uğrayan hisselerin alımı hususunda bir belge ve bilgi bulunmaması nedeniyle isbat külfetinin davacı tarafta bulunmasına ve geçerliliği tartışmasız olan tahsilat ve tediye makbuzlarına göre hesaplama yapan 09/11/2009 bilirkişi raporunun 2.ek raporu ve 31/10/2013 tarihli bilirkişi raporuna göre; davacının talep edebileceği alacak miktarının 6.113,51 TL olduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin kabul ve gerekçesine göre yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.Davalı vekilinin istinaf incelemesine gelince; davanın başlangıçta 130.000 TL üzerinden açıldığı, ancak daha sonra ilk derece mahkemesince hisse senetleri yönünden de harç yatırılması için davacıya süre verildiği ve davacı vekilince de hisse senetleri yönünden 137.494,00 TL olarak belirlenen değer üzerinden harç yatırıldığı, dolayısıyla dava değerinin toplam 267.494,00 TL olduğu ve bu miktarın dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne göre davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin buna göre hesaplanması gerekirken dava dilekçesinde gösterilen 130.000 TL üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin bu miktar dikkate alınarak hesaplanması doğru olmadığı…” gerekçesi ile; ”A-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 30/05/2017 tarih ve 2014/811 Esas – 2017/759 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b/2 maddesi gereğince vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, 6.113,51 TL’ nin 17/01/2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2-İlk derece mahkemesi yönünden alınması gerekli 417,61 TL harcın, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 3.319,06 TL harçtan mahsubu ile fazladan yatırılan 2.901,45TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3- İlk derece mahkemesi yönünden davacı tarafından yatırılan 417,61 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- İlk derece mahkemesi yönünden davacının yapmış olduğu bilirkişi ücreti, tebligat ve posta masrafı (15/01/2008 tarihli tutanak ve uyap kayıtlarına göre bilirkişi ücreti ve posta gideri toplamı 2.775,00 TL ve bu tutanaktan sonra yapılan 5.469,5 TL olmak üzere ) toplamı 8.244,5 TL’ nin davacının haklılık oranına göre %2’sine tekabül eden 164,89 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 5- İlk derece mahkemesi yönünden davalının yapmış olduğu 750,00 TL yargılama giderinin davalının haklılık oranına göre %98′ ine tekabül eden 735,00 TL’ sinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde davalıya iadesine, 6-İlk derece mahkemesi yönünden davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT sine göre tespit olunan 2.180,00 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 7-İlk derece mahkemesi yönünden davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; ıslah olunan ve harcı tamamlanan miktara göre, AAÜT sine göre tespit olunan 21.632,83 TL’ vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, … ” karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 25/11/2019 tarih 2018/3652 Esas 2019/7462 Karar sayılı ilamında; Dava, hisse senetlerinin aynen teslimi ve alacak istemine yöneliktir. Mahkemece, davalı şirket çalışanı … tarafından imzalanan 14.10.1999 ve 18.10.1999 tarihli belgelerin davalı şirketi bağlayıcı belgelerden olmadığı gerekçesiyle davacının yatırım hesabı ve banka hesap özetleri ile davalı taraf belge ve kayıtlarına göre hesaplanan alacağın tahsiline karar verilmiştir. Somut olayda, davacının hisse senedi alım satım işlemlerini takip eden …’nun davalı şirket yönetim kurulu kararı ile 06.01.1997 tarihinde yurt içi işlemlerde temsil ve ilzama yetkili olmak üzere 1. derecede yetkili kılındığı, bu yetkinin 23.11.1999 tarihinde kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalı şirket tarafından temsil ve ilzama yetkili kılınan müdürün elinden çıktığı sabit olan belgelerin davalı şirketi bağladığının kabulü gerekir. Davalı şirketin çalışanı … tarafından şirketin kaşesi altında imzalanan 18.10.1999 tarihli belgeye göre, davacının davalı şirket nezdinde 18.10.1999 tarihinde 420 lot … Holding, 3100 lot … hissesi ve 40.000 TL alacağı olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece 18.10.1999 tarihinden sonra davacının yatırım hesabı ve banka hesabı işlemleri ile davalı şirkete ait defter ve kayıtlar incelenerek yatırım hesabında yapılan işlemler neticesinde dava tarihinde davacının hisse senedi ve alacak miktarını denetime elverişli şekilde hesaplayan bilirkişi raporu alınarak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ve eksik araştırmaya dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli olmamış olup, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir. gerekçeleri ile oy birliği ile karar verilmiş ve dairemizce de önceki kararda direnilmiştir.
DAİREMİZİN İKİNCİ KARARI: Dairemizin 02/07/2020 tarih ve 2020/819 Esas – 2020/745 Karar sayılı kararı ile; “Dava; menkul kıymet alım/satım/saklama sözleşmesine dayalı olarak davacı tarafın davalı şirket elemanı aracılığıyla yaptığı hisse senedi alım/satım işlemlerine bağlı olarak aracı kurum nezdinde oluşan hisse senetlerinin aynen teslimi olmadığı takdirde bedilinin tahsili istimine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Taraflar arasında menkul kıymet alım/satım/saklama sözleşmesinin varlığı hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf, davacının, davalı nezdinde hisse senedi ve nakit alacağı bulunup bulunmadığı, varsa miktarının ne kadar olduğu hususunda toplanmaktadır. Davacı vekili davasını davalı şirketin Hisse Senedi İşlemleri Müdürü … tarafından davacıya gönderilen 18/10/1999 tarihli belge ile 14/10/1999 tarihli belgeye dayandırmakta, davalı taraf ise belgelerin müvekkilini bağlayıcı nitelikte olmadığını iddia etmektedir. Davalı şirket çalışanı …’ nun davalı şirketin 06/01/1997 1997 tarihli yönetim kurulu kararıyla şirketi yurt içi işlemlerde temsil ve ilzama yetkili olmak üzere 1.derecede yetkili kılındığı, bu yetkinin 23/11/1999 tarihinde kaldırıldığı dosya kapsamına göre sabittir. Belgelerde imzası bulunan … ceza soruşturması sırasında alınan ifadesinde belgeleri davacı taraftan korktuğu için imzalayıp verdiğini beyan etmiştir. Yine ceza soruşturması sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde 18/10/1999 tarihli belgedeki imzanın davalı çalışanı …’ye ait olmadığı tespit edilmiştir. Davacının dayanağı olan belgeleri düzenleyen …’nun aynı zamanda davacının davalı aracı kurum nezdinde işlemlerini gerçekleştiren vekili olması, zaman zaman davacının anılan kişinin şahsi hesaplarına paralar havale etmesi, gerek anılan belgelerin düzenlenmesindeki özellikler ve gerekse de davacı müşteri tarafından da dolandırıcı olduğu beyan edilen ve aracı kurum müşterileri ile ilgili usulsüzlükler yaptığı SPK raporu ile sabit olan bir kimse tarafından düzenlenmeleri nedeniyle düzenlenen bu belgeler davacı yararına tek başlarına delil olarak kabul edilemez. Davacıları farklı, ancak davalıları ve dava konuları aynı olan, davaya konu davacının dayandığı davalı aracı kurum çalışanı ve yetkilisi dava dışı … tarafından imzalanarak elden ve faks ile davacıya verilen 14/10/1999 tarih ve 18/10/1999 tarihli belgelerle aynı nitelikte bulunan ve başka davalarda dava konusu yapılan belgelerle ilgili olarak Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21/11/2007 tarih 2007/11332 esas, 2007/14582 karar ve 25/01/2008 tarih 2007/13516 esas, 2008/571 karar sayılı ilamlarında “gerek anılan belgeler …. gerek bu belgeleri düzenleyen …’nun aynı zamanda davacının davalı aracı kurum nezdinde işlemleri gerçekleştiren vekili olması, zaman zaman davacının anılan kişinin şahsi hesaplarına paralar havale etmesi, gerek anılan belgelerin düzenlenmesindeki özellikler ve gerekse de davacı müşteri tarafından da dolandırıcı olduğu beyan edilen ve aracı kurum müşterileri ile ilgili usulsüzlükler yaptığı SPK raporu ile sabit olan bir kimse tarafından düzenlenmeleri nedeniyle davacı yararına tek başlarına delil olarak kabul edilemez.” denilerek aynı nitelikte bulunan bu belgelerin tek başlarına delil olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.Dava konusu edilen ve inkara uğrayan hisse senetleri bakımından davalı kurum vekilleri yargılamanın tüm safahatında davacının bu hisselerle ilgili bir alım talimatı bulunmadığını savunmuşlar ve bu savunmaya göre de bu hususu MK.’nun 6 ncı maddesi uyarınca kanıtlama durumunda olan davacı müşteri de anılan hisselerin ne zaman ve hangi fiyatla satın alındığını, alış talimatlarının tarihi veya tarihlerinin ne olduğunu ve bu hisseler bakımından ne zaman talimat verdiğinin somut iddia ve delillerini açıklamamıştır. Zira, davacı tarafın iddiasına göre ve dosya içeriği ile de sabit olduğu üzere …’nun davacı adına işlemler gerçekleştirmesi davacının sözlü ve yazılı talimatının varlığına dayalı olduğundan, hayatın olağan koşullarına ve MK.’nun 2.maddesi hükümleri uyarınca davacı anılan hususları bilmek ve açıklamak durumundadır. Bir an için anılan hisselerin alımı için gerekli nakdin varlığı kabul edilse bile belirtilen şahıs davacı adına hisse senetleri alımı dışında repo vb. gibi başka işlemler yapmaya da yetkili olduğundan hisse senetleri açısından davacı taraf mutlak olarak alım talimatını kanıtlamak ve bunlara dair somut verileri ortaya koymak durumundadır. Davacı taraf davada bu hususları açıklayıp kanıtlamış değildir.Yukarıda da açıklandığı üzere müşteri hesaplarından usulsüz işlemler yaptığı SPK raporuyla belirlenen dava dışı … tarafından düzenlenen 14.10.1999, 18.10.1999 tarihli belgelerin hisse senetlerinin varlığı hususunda tek başına delil olarak kabul edilmesinin mümkün bulunmamasına, mahkemece sadece davalı kayıtları delil kabul edilerek hüküm tesis edilmemiş olmasına, davalı kayıtlarında dava konusu edilen ve inkara uğrayan hisselerin alımı hususunda bir belge ve bilgi bulunmaması nedeniyle isbat külfetinin davacı tarafta bulunmasına ve geçerliliği tartışmasız olan tahsilat ve tediye makbuzlarına göre hesaplama yapan 09/11/2009 bilirkişi raporunun 2.ek raporu ve 31/10/2013 tarihli bilirkişi raporuna göre; davacının talep edebileceği alacak miktarının 6.113,51 TL olduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesin kabul ve gerekçesi ile Yargıtay 11.HD.nin aynı konudaki istikrarlı kararları birlikte değerlendirildiğinde, yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun önceki kararımızda ısrar edilmek suretiyle esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.Davalı vekilinin istinaf incelemesine gelince; davanın başlangıçta 130.000 TL üzerinde açıldığı, ancak daha sonra ilk derece mahkemesince hisse senetleri yönünden de harç yatırılması için davacıya süre verildiği ve davacı vekilince de hisse senetleri yönünden 137.494,00 TL olarak belirlenen değer üzerinden harç yatırıldığı, dolayısıyla dava değerinin toplam 267.494,00 TL olduğu ve bu miktarın dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne göre davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin buna göre hesaplanması gerekirken dava dilekçesinde gösterilen 130.000 TL üzerinde davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin bu miktar dikkate alınarak hesaplanması doğru olmadığından davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden kararın düzeltilerek yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile, Dairemizin 23/05/2018 tarih ve 2018/17 Esas – 2018/497 Karar sayılı ilamında ISRAR edilmesine,A-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 30/05/2017 tarih ve 2014/811 Esas – 2017/759 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b/2 maddesi gereğince vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, 6.113,51 TL’ nin 17/01/2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2-İlk derece mahkemesi yönünden alınması gerekli 417,61 TL harcın, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 3.319,06 TL harçtan mahsubu ile fazladan yatırılan 2.901,45TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3- İlk derece mahkemesi yönünden davacı tarafından yatırılan 417,61 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- İlk derece mahkemesi yönünden davacının yapmış olduğu bilirkişi ücreti, tebligat ve posta masrafı (15/01/2008 tarihli tutanak ve uyap kayıtlarına göre bilirkişi ücreti ve posta gideri toplamı 2.775,00 TL ve bu tutanaktan sonra yapılan 5.469,5 TL olmak üzere ) toplamı 8.244,5 TL’ nin davacının haklılık oranına göre %2’sine tekabül eden 164,89 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 5- İlk derece mahkemesi yönünden davalının yapmış olduğu 750,00 TL yargılama giderinin davalının haklılık oranına göre %98′ ine tekabül eden 735,00 TL’ sinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde davalıya iadesine, 6-İlk derece mahkemesi yönünden davacı yargılamada kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT sine göre tespit olunan 3.400,00 TL’ nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 7-İlk derece mahkemesi yönünden davalı yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; ıslah olunan ve harcı tamamlanan miktara göre, temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT sine göre tespit olunan 26.746,63 TL’ vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, , karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/12/2022 tarih ve 2020/11-673 Esas 2022/1808 Karar sayılı ilamı ile; “14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.15. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 317. maddesi uyarınca anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından idare ve temsil edilirler. Bu kapsamda şirketin içerideki işleyişinin idaresi ile ortaya çıkan şirket idaresinin dış dünyaya yansıtılması kural olarak yönetim kurulu vasıtasıyla olmaktadır. 6762 sayılı TTK’nın 319. maddesi gereğince esas sözleşmede yönetim ve temsil işlerinin yönetim kurulu üyeleri arasında görev ve yetkilerin taksimi ve bu taksimin ne şekilde yapılacağının tespit edilebileceği düzenlenmiş olup şirket genel kurulu tarafından esas sözleşmede var olan bu tür bir yetkiye dayalı olarak yönetim kurulu üyelerinin görev ve yetkileri genişletilip daraltılabilir. Bunun yanında yönetim kurulu üyeleri arasında iş bölümü yapılarak yönetim yetkisinin bölünmesi de mümkündür. 16. Anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, kanun ve esas sözleşmede sayılan görevleri bizzat ifa edebilecekleri ve şirketi temsil edebilecekleri gibi 6762 sayılı TTK’nın 319. maddesi gereğince bu görevlerin tamamını yahut bir kısmını murahhas yönetim kurulu üyesine yahut pay sahibi olmayan müdürlere bırakabileceklerdir. Bu tür bir devir yetkisi, genel kurula yahut yönetim kuruluna esas sözleşmede öngörülecek bir hüküm ile verilebilecektir. Bu tür müdürlerin şirketi hem temsil hem de yönetim yetkileri mevcut olup esas sözleşmede genel kurula veya yönetim kuruluna böyle bir yetkinin tanınmaması hâlinde kanun ve esas sözleşmede yazılı görevler bizzat yönetim kurulunca ifa edilmelidir.17. Kural olarak anonim şirketi dışarıya karşı kural olarak yönetim kurulu temsil eder. Ancak şirket esas sözleşmesiyle ve emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla bir kısım işlerde anonim şirketi müdür, müdür yardımcısı, murahhas yönetim kurulu üyesi, ticari temsilci ve ticari vekil temsil edebilecektir (6762 sayılı TTK m. 279/6 ve 300/7). 6762 sayılı TTK’nın 319. maddesi kapsamında tayin edilen murahhas müdürler aynı Kanun’un 317. maddesine göre anonim şirketi temsil etmeye yetkili olan yönetim kurulu üyeleri yerine ve onlar adına görev yaparlar. Bu kapsamda murahhas müdürler hem idareci hem de şirketi temsil yetkisini haizdirler. 18. Şirketi temsile yetkili olanların temsil yetkilerinin kapsamı 6762 sayılı TTK’nın 321. maddesinde “Temsile salahiyetli olanlar şirketin maksat ve mevzuuna dâhil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haizdirler. Temsil salahiyetinin tahdidi, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı hüküm ifade etmez. Ancak temsil salahiyetinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine hasrolunduğuna veya müştereken kullanılmasına dair tescil ve ilan edilen tahditler muteberdir.Anonim şirket adına tanzim edilecek evrakın muteber olması için, aksine esas mukavelede hüküm olmadıkça temsile selahiyetli olanlardan ikisinin imzası kafidir. Temsile salahiyetli olanlar tarafından yapılan muamelenin esas mukaveleye veya umumi heyet kararına aykırı olması, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahısların o muameleden dolayı şirkete müracatına mani olamaz. Temsile veya idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirket mesul olur. Şirketin rücu hakkı mahfuzdur.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre bir anonim şirketi temsile yetkili olanlar şirketin amaç ve konusu ile sınırlı olarak şirketi temsil ve ilzama yetkilidirler. Bu yetkinin sınırlandırmasının üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeyeceği açıkça düzenlenmiş olup sınırlamaların ticaret siciline tescil ve ilanı da üçüncü şahıslara karşı hüküm ifade etmese de üçüncü kişilerin bu sınırlamalardan haberdar olduğunun anlaşılması, şirketin sorumluluğunu ortadan kaldırır.19. Anonim şirketi dışarıya karşı temsil etme hususundaki sınırlanmaların üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmemesine dair kuralın istinası yine 6762 sayılı TTK’nın 321/2. maddesinin ikinci cümlesinde düzenlenmiş olup buna göre temsil yetkisinin sadece bir merkezin yahut şubenin işleriyle sınırlandırılabileceği gibi hem merkezin hem de şubenin işlerine hasrolunabilir. Bu anlamda yapılacak sınırlamaların ticaret siciline tescil ve ilanı da üçüncü kişiler bakımından muteberdir. Ancak bu yöndeki bir yetkinin üçüncü şahıslar bakımından geçerli olabilmesi için gereken ticaret siciline tescil ve ilan mecburiyeti yanında yine sınırlı yahut sınırsız temsil yetkisinin geri alınmasının da ticaret siciline tescil ve ilanı da iyi niyetli üçüncü kişiler karşısında hüküm ifade etmesi için zorunludur.20. 6762 sayılı TTK’nın 321/3. maddesi gereğince anonim şirket adına düzenlenecek evrakın muteber olabilmesi, esas sözleşmede aksi öngörülmediği takdirde temsile yetkili kimselerden ikisinin imzası ile mümkün olup uygulamada bu kural “çift imza kuralı” olarak adlandırılır. Öte yandan hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere çift imza usulünün aksinin esas sözleşmede düzenlenerek anonim şirketin temsil ve ilzama yetkili kimseler tarafından münferit imzalarla da temsiline dair yetkiler düzenleme altına alınabilir.21. 6762 sayılı TTK’nın 321/4. maddesi uyarınca temsil yetkisi sınırlandırılan şirket temsilcisi ile yapılan işlemin şirketin esas sözleşmesine veya genel kurul kararına aykırı olması, bu işlemi yapan iyi niyetli üçüncü kişilerin anılan işlemden dolayı şirkete başvurmalarına engel teşkil etmez. Başka bir ifadeyle temsil yetkisi sınırlandırılmış olan temsilcinin bu sınırlamaları aşacak şekilde iyi niyetli üçüncü kişiler ile yapmış oldukları hukukî işlemler, işlemin yapıldığı iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından şirketi ilzam eder. Ancak belirtilmelidir ki; şirket adına işlem yapan temsilcinin temsil yetkisinin sınırlarına vakıf olan ve bu suretle iyi niyetli sayılamayacak kişiler, 6762 sayılı TTK’nın 321/4. maddesindeki korumadan faydalanamazlar.22. 6762 sayılı TTK’nın 321/5. hükmü gereği anonim şirketi temsile yetkili olanların görevlerini ifa sırasında işledikleri haksız fiillerden temsil olunan anonim şirket doğrudan sorumludur. Bu kapsamda anonim şirketin organlarının haksız fiillerinden sorumluluğu, işlenen haksız fiilin organın vazifesini yerine getirirken yapılmış olması gerekir.23. Şirketi temsilen imzaya yetkili olanlar, 6762 sayılı TTK’nın 322. maddesi gereğince imzalarının yanına şirket unvanını eklemek zorundadır. Bu bağlamda imzanın yanında bulunan şirket unvanı ile işlemin şirketi temsilen yapıldığı açık bir biçimde tespit edilmiş olur. Öte yandan imzanın yanında şirket unvanı konulmamakla beraber somut duruma göre işlemin şirket nam ve hesabına yapılmış olduğu anlaşılmakta ise yapılan işlemden doğan hak ve borçlar yine şirketi ilgilendirirler. 24. 6762 sayılı TTK’nın 319/2. maddesi kapsamında yönetim kurulu tarafından şirket ortağı olmayan ve yönetim kurulunda da bulunmayan kimselerin şirketi temsil yetkisiyle görevlendirilmeleri mümkündür. Bunun yanında aynı Kanun’un 342. maddesinde sayılan ve 343. maddesi gereği hizmet sözleşmesi ile şirkete bağlı olan kişiler arasından da yönetim kurulu tarafından müdür tayin edilebilir. Bu şekilde şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak tayin olunan müdürlerin, verilen yetkiler dairesinde şirket işlemlerinin icrasına dair yapmış oldukları işlemleri de şirketi bağlayacaktır. 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi çerçevesinde tayin edilen müdürler, murahhas müdürlerden farklı olarak yönetim kurulunun talimatı altında görevlerini yerine getirirler. Bu müdürler, şirketin icrasına ilişkin işlemleri yerine getirmekle birlikte şirketin yönetim hakları, 6762 sayılı TTK’nın 317. maddesi kapsamında yönetim kurulundadır. Bunun yanında şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak atanan müdürlerin yetkilerinin sınırlandırılmasına dair 6762 sayılı TTK’nın 321. maddesi kapsamında yukarıda yapılan açıklamalar geçerlidir.25. Yönetim kurulu tarafından şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak tayin edilen müdürler de kanun veya esas sözleşmeye yahut iş görme şartlarının belirlendiği diğer anlaşmalara dayalı olarak yüklenen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması hâlinde yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı sorumlu olurlar (6762 sayılı TTK m. 342). Bunun yanında 6762 sayılı TTK’nın 343. maddesi kapsamında tayin edilip şirketi temsile yetkili olan müdürlerin aynı Kanun’un 321. maddesi gereğince vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerinden şirket sorumlu olup şirketin rücu hakkı saklıdır.26. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının davalı nezdindeki yatırım işlemlerinin davalı çalışanı olup aynı zamanda şirketin birinci derece temsil ve ilzama yetkili ve davalının hisse senedi işlemleri müdürü … tarafından yürütüldüğü, yatırım işlemleri ile alakalı olarak anılan kişi ile davacı arasında para transferleri ile hisse senedi alım-satım işlemlerinin gerçekleştirildiği, bu kapsamda davacı ile davalı arasında menkul kıymet alım, satım ve saklama hususlarında sözleşmenin mevcut olduğu, davacının alacakları ile sahip olduğu hisse senetlerine ilişkin olarak dava dışı … tarafından 18.10.1999 ve 14.10.1999 tarihli evrakın düzenlendiği anlaşılmaktadır.27. Davalı şirketin hisse senedi işlemleri müdürü …’nun davalı şirketin yönetim kurulunun 06.01.1997 tarihli toplantısında alınan ve 28.01.1997 tarihinde ticaret sicil gazetesinde yayınlanan kararı ile davalı şirketi yurt içi işlemlerde temsil ve ilzama yetkili olarak birinci derecede yetkili kılındığı, bu yetkinin ise 23.11.1999 tarihinde kaldırıldığı uyuşmazlık kapsamı dışındadır. Bunun yanında davalı şirketin ana sözleşmesinin 11. maddesi ile aynı maddeye ilişkin 30.12.1996 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınlanan düzeltme beyanı kapsamında davalı şirketin yapmış olduğu sözleşmelerin geçerli olabilmesi için şirketi temsil ve ilzama yetkili bir veya iki temsilcinin imzası yeterli olduğu ifade edilmiştir. Buradan hareketle davalı şirket unvanı altına şirketi temsil ve ilzama yetkili bir kimse tarafından atılan tek bir imza ile düzenlenen belge ve sözleşmeler davalı şirketi bağlayıcı niteliği haiz olacaktır.28. Bu kapsamda 06.01.1997 ilâ 23.11.1999 tarihleri arasında davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili olan hisse senedi işlemleri müdürü …’nun düzenlemiş olduğu 14.10.1999 ve 18.10.1999 tarihli evraktaki imza şirket unvanı altına atılmıştır. Bu bağlamda hisse senedi işlemleri müdürü … tarafından imzalanan 18.10.1999 tarihli belgede imzası bulunan ve imza tarihinde de davalı şirketi birinci derece temsil yetkisi bulunan dava dışı …’nin imzasının salahiyeti, anılan belgenin … tarafından şirket unvanı ile imza edilmiş olması nedeniyle önem arz etmeyecek olup anılan belge davalı şirket için bağlayıcı olacaktır. 29. Bu itibarla; 06.01.1997 ilâ 23.11.1999 tarihleri arasında davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili olan hisse senedi işlemleri müdürü …’nun imzalayarak davacıya göndermiş olduğu 14.10.1999 ve 18.10.1999 tarihli evrak, davalı şirketi davacıya karşı bağlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla dava dışı …’nun imzasının bulunduğu 18.10.1999 tarihli belge kapsamında davacının 420 lot … Holding, 3100 lot … hissesi ve 40.000TL alacağı olduğu kabul edilip 18.10.1999 tarihinden sonra davacının yatırım hesabı, banka hesabı işlemleri ile davalı şirkete ait defter ve kayıtlar incelenerek dava tarihinde davacının hisse senedi ve alacak miktarının belirlenmesi için yapılacak bilirkişi incelemesi sonrasında yapılacak değerlendirme ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.30. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…”gerekçeleri ile; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Dava; menkul kıymet alım/satım/saklama sözleşmesine dayalı olarak davacı tarafın davalı şirket elemanı aracılığıyla yaptığı hisse senedi alım/satım işlemlerine bağlı olarak aracı kurum nezdinde oluşan hisse senetlerinin aynen teslimi olmadığı takdirde bedilinin tahsili istimine ilişkindir.Somut olayda, davacının hisse senedi alım satım işlemlerini takip eden …’nun davalı şirket yönetim kurulu kararı ile 06.01.1997 tarihinde yurt içi işlemlerde temsil ve ilzama yetkili olmak üzere 1. derecede yetkili kılındığı, bu yetkinin 23.11.1999 tarihinde kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalı şirket tarafından temsil ve ilzama yetkili kılınan müdürün elinden çıktığı sabit olan belgelerin davalı şirketi bağladığının kabulü gerekir. Davalı şirketin çalışanı .. tarafından şirketin kaşesi altında imzalanan 18.10.1999 tarihli belgeye göre, davacının davalı şirket nezdinde 18.10.1999 tarihinde 420 lot … Holding, 3100 lot … hissesi ve 40.000 TL alacağı olduğunun kabulü gerekir. Dairemizce seçilecek SPK Uzmanı ve Mali Müşavir bilirkişi aracılığı ile Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş ve alınan bilirkişi heyet raporunda;Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından 2020/11-673 E. 2022/1808 K. Sayılı 21/12/2022 tarihli ilamında belirtilen;”Dolayısıyla dava dışı … imzasının bulunduğu 18/10/1999 tarhili belge kapsamında davacının 420 lot … Holding, 3100 lot … Hissesi ve 40.000.TL alacağı olduğu kabul edilip 18/10/1999 tarihinden sonra davacının yatırım hesabı, banka hesabı işlemleri ile davalı şirkete ait defter ve kayıtlar incelenerek dva tarihinde davacının hisse seneti ve alacak miktarının belirlenmesi için yapılacak bilirkişi incelemsi sonrasında yapılacak değerlendirme ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Hükmü gereği;Aşağıda detayları verildiği üzere dava tarihine göre davacının 3.100 Adet … ve 672 adet … pay senedi hakkı bulunduğu hesaplanmıştır. Ayrıca … pay senedinden 18/10/1999 tarihi ile 04/05/2000 dava tarihine kadar 387,50.TL kar payı hakkı oluştuğu, belirlenmiştir. Böylece dava tarihi ile davacının TL varlığının 40.387,50.TL olduğu, bu tutarın ise %9 yasal faiz ile hesaplanması sonucu 1.963,12.TL işlemiş faizin oluştuğunu, TCMB verilenden Kamu Bankalarının Mevduata verdikleri en yüksek faiz ortalaması ile hesaplama yapıldığında ise 4.711,26.TL işlemiş faiz hesaplanmıştır. Dava tarihinde 3.100 adet … hisse senedinin ederi 04/05/2000 tarihli kapanış fiyatından (18,50.TL) 57350.TL olarak hesaplanmıştır. Dava tarihinde 672 adet … hisse senedinin ederi 04/05/2000 tarihli kapanış fiyatından (17,25.TL) 11.592.TL olarak hesaplandığı belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna davalı tarafça itiraz edilip itirazları doğrultusunda ek rapor alınmasının talep edildiği, Dairemizce 09/11/2023 tarihli duruşmanın ara kararı uyarınca; Mevcut bilirkişi raporu ve önceki raporlar birlikte değerlendirildiğinde karar verilmeye yeterli görüldüğünden davalı tarafın yeniden ek rapor alınması talebinin reddine karar verilmiştir.Dairemizce, davacının talep edebileceği alacak miktarının tesbiti yönünde 18.10.1999 tarihinden sonra davacının yatırım hesabı ve banka hesabı işlemleri ile davalı şirkete ait defter ve kayıtlar incelenerek yatırım hesabında yapılan işlemler neticesinde dava tarihinde davacının hisse senedi ve alacak miktarını denetime elverişli şekilde hesaplayan bilirkişi raporu alınmış ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, 109.329,50.TL’nin 17/01/2000 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2- Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar kanuna göre alınması gereken 7.468,29.TL karar harcından peşin olarak yatırılan 3.319,06.TL’nin (15/01/2008 tarihli tutanağa göre) mahsubu ile bakiye 4.149,23.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3- Davacı tarafından peşin yatırılan 3.319,06.TL harcın, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 4- İlk derece mahkemesi yönünden davacının yapmış olduğu bilirkişi ücreti, tebligat ve posta masrafı (15/01/2008 tarihli tutanak ve uyap kayıtlarına göre bilirkişi ücreti ve posta gideri toplamı 2.775,00 TL ve bu tutanaktan sonra yapılan 5.469,5 TL olmak üzere ) toplamı 8.244,5TL’ nin davacının haklılık oranına göre %41’ine tekabül eden 3.380,24 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiyenin davacı üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansı var ise talep halinde davacıya iadesine, 5- İlk derece mahkemesi yönünden davalının yapmış olduğu 750,00 TL yargılama giderinin davalının haklılık oranına göre % 59’una tekabül eden 442,5 TL’ sinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, bakiyesinin davalı üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansı var ise talep halinde davalıya iadesine, 6-Davacı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT göre kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 17.900,00.TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 7-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT göre reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 25.306,32TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 8-Kullanılmayan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 10-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 8.000,00 TL bilirkişi ücreti ile 448,7TL tebligat/ posta gideri olmak üzere; toplam 8.448,7 TL yargılama giderinin davacının haklılık oranına göre %41’ine tekabül eden 3.463,96 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiyenin davacı üzerinde bırakılmasına, bakiye gider avansı var ise talep halinde davacıya iadesine, 11-İstinaf aşamasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 12-İstinaf yönünden davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2023/2024 yılı AAÜT/ İkinci Kısım, İkinci Bölüm 17/c maddesine göre takdir olunan 20.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 13-İstinaf yönünden davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2023/2024 yılı AAÜT/ İkinci Kısım, İkinci Bölüm 17/c maddesine göre takdir olunan 20.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 14-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 15-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dair olarak hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/11/2023