Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/431 E. 2023/549 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/431
KARAR NO: 2023/549
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2017
NUMARASI: 2014/127 Esas – 2017/347 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/03/2023
İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/04/2017 tarih ve 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı kararına karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dava dosyasının dairemizde 2018/173 Esas numarasını aldığı, Dairemizce verilen 11/07/2018 tarih ve 2018/173 Esas – 2018/674 Karar sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 23/10/2019 tarih ve 2018/4399 Esas – 2019/6674 Karar sayılı ilamı ile bozulmakla dava dosyasının dairemizin 2019/2767 Esas numarasına kaydının yapılmış olduğu, Dairemizce verilen 18/03/2021 tarih ve 2019/2767 Esas – 2021/359 sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2022 tarih ve 2021/4114 Esas – 2022/6189 Karar sayılı ilamıyla bozulması üzerine; Dava dosyası dairemizin yukarıdaki ( 2023/431 Esas ) numarasını almış olup; duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıya nakliye hizmeti vererek düzenlediği nakliye faturalarının davalı tarafa teslim edildiğini, ancak fatura bedellerinin ödenmediğini, bu nedenle icra takibine geçildiğini, takibe itiraz edildiğini belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına ve davalı taraf aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıdan aldığı hizmetin karşılığını ödediğini, müvekkilinin davacıya borçlu değil aksine alacaklı bulunduğunu, takip dayanağı belgelerin sunulmadığını, faturaların neler olduğu ve ne şekilde tebliğ edildiğinin belirli olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 26/04/2017 tarih 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Taraflar arasında yazılı bir sözleşmeye dayanılmasa da bir ticari ilişkinin mevcut olduğu ve bu sözleşme kapsamında davacının düzenlemiş olduğu fatura bedelleri nedeniyle davalı taraftan alacak talebinde bulunduğu, bu talebe dayanılarak davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı takip dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durduğu ve davacı tarafça eldeki davanın açıldığı, taraflar arasındaki ihtilafın özünün takibe dayanak faturalar nedeniyle davacının davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı ve bulunuyor ise bunun hangi miktarda olduğu hususlarında toplandığı, alınan 16/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasında bir ticari ilişkinin var olduğu, davacı defterlerinin usulüne uygun tutulmuş olduğu ve tasdiklerinin zamanında yapılmış olduğu, davacının defterlerinde davalı adına düzenlenmiş 26 adet faturanın kayıtlı bulunduğu, bu faturalardan 9 tanesinin davalıya teslim veya tebliğine ilişkin herhangi bir belgenin bulunmadığı, davacı defterlerine göre davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 15.249,92 TL tutarında alacaklı göründüğü, tespitlerine yer verildiği, davacı vekilinin, davalı şirket yetkilisine ödeme ve bilirkişi raporunda belirlenen 9 adet fatura ile ilgili yemin teklif etttiği, davalı şirket yetkilisi tarafından, davacı tarafça dayanılan 9 adet faturanın kime ve hangi tarihte tebliğ edidiğini bilmediğini, bu faturalar nedeniyle davalı tarafından 26.591,20 TL tutarında davacıya ödeme yapıldığını beyan edip bu hususta yemin ettiği, bu itibarla davacı tarafça dayanılan faturalardan, tebliğ edildiği ispatlanamayan 9 adetinden dolayı davacı alacağının ispatlanamadığı,bu tespit ve kabuller kapsamında davacının takip tarihi itibariyle davalıdan bilirkişi raporundaki tespit gibi 15.249,92 TL alacaklı bulunduğu takdir ve sonucuna ulaşıldığı,davalının takip tarihinden önce temerrüte düştüğü dosya kapsamından anlaşılamadığından davalı temerrütünün takip tarihinde başlaması gerektiğinin kabul edilmesi gerektiği,diğer yandan taraflar arasındaki bu alacağın miktarı taraflarca net olarak bilinebilecek durumda olmayıp bir yargılama faaliyetinin sonunda anlaşılabilir ve bilinebilir duruma geldiğinden likit olarak kabul edilemeyecği için icra inkar tazminatına hükmedilmediği ….” gerekçeleri ile; 1-Davanın kısmen kabulü ile, Davacının, İstanbul … İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı takip dosyasında takip tarihi itibariyle 15.249.92 TL alacaklı bulunduğunun tespiti ile davalının takibe vaki itirazının bu miktar yönünden iptaline, Takibin 15.249.92 TL alacak ve alacağa takip tarihine işleyecek avans faizi uygulanmak suretiyle takip talebindeki diğer kayıt ve şartlarla ve tahsilde tekerrür olmamak suretiyle devamına, Fazlaya ilişkin talebin reddine, Alacak likit bulunmadığından davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 2012-2013 yılında davacı/davalı şirket arasında cari ilişki bulunmamakla birlikte müvekkilinin davalı şirketin kendisine olan borçlarını ödeyeceği sözüne istinaden davalı şirket bünyesinde bir dönem şoför olarak çalıştığını, bu döneme ait SGK kayıtları ve maaş ödemelerinin dosyaya sunulduğunu, Müvekkilinin, SGK kayıtlarına göre; 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihler arasında çalıştığını, maaş ödemelerine göre ise; 6 aylık bir çalışmasının bulunduğunu, Bilirkişi raporlarında belirtilen 2013 yılına ait ödemelerin müvekkiline değil, talimatla yapılan işlemler olduğunu, davalı şirkete ödendiğini, müvekkilin hizmet ilişkisi devam ederken banka ile olan getir götür işlerini yürüttüğünü, 2013 yılında ödeme olarak gösterilen paraların davalı şirket adına müvekkilinin çalıştığı dönemde talimatla yapılmış işlemler olduğunu, zaten iş bu banka dekontlarında talimatla ve fiş ile ödeme yazıldığının, 2011 yılı ödemelerinden farklı olarak hiçbir şekilde cari hesaba ilişkin yazılmadığını, ticari uygulamaya aykırı olduğunu, Davalı yanın bu hususları ısrarla gizlediğini ve izahtan kaçındığını, davalı yanca usule uygun olmayan kayıtlarla ve izahı istenen hususları izah etmeyerek hak ve menfaat sağlamak istendiğini, Fatura ve kaşelerde belirtilen … plakanın müvekkiline ait olduğunu, cari fatura ilişkisi dışından müvekkiline ait olmayan araçların vergi ve trafik cezalarının hesaba dahil edildiğini, yine şehir dışı taşımaya ilişkin fatura dışı konaklama bedeline ilişkin bedelleri hizmet fatura bedelinden mahsubu cari hesaba dahil edilmesinin usule uygun olmadığını, SGK’lı çalışma döneminde bankalardan talimatla para çektirerek davacının cari hesabına yansıtmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğundan, davalının ticari defterlerine güvenilemeyeceğini, Davalı şirket yetkilisine kayıtlarına alınmayan faturalara ilişkin yemin teklif edildiğini, Yerel Mahkemenin bu yemin kapsamında değerlendirme yapmadan doğrudan hatalı karar verdiğini, Davalı- borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyanla; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/127 E. sayılı dosyasından verilen 26.04.2017 tarihli 2017/347 K. sayılı kararının ortadan kaldırarak, davanın tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafın müvekkil şirket ile yapmış olduğu işlerin karşılığını fazlası ile aldığını, iyi ilişkiler çerçevesinde aralarındaki cari ilişkinin müvekkil şirketin iyi niyetine binaen davacının borçlanması aşamasına kadar gittiğini, müvekkili tarafından davacıya yapılan ödemelerin dosyaya sunulu en son raporda haksız olarak ‘izaha muhtaç’ gerekçesi ile hesaba dahil edilmediğini, somut olarak makbuzları bulunmasına rağmen müvekkil şirketin borçlu durumda kaldığını, müvekkil şirketin davacıdan 39.908,08 TL alacağı bulunduğunu, Bilirkişinin 29/06/2015 tarihli raporunda müvekkili davalı şirketin davacıya yapmış olduğu ödemelerin açık olarak tek tek gösterildiğini ve buna ilişkin belgelerin de rapor ekinde sunulduğunu, davalı taraf bu ödemelerin aksini iddia ediyor ise kanıtlamak zorunda olduğunu, bizzat davacıya yapılan ve davacının adına yapılan ödemeler sonucunda müvekkili şirketin davacıya hiçbir borcu kalmadığını, ilgili 29/06/2015 tarihli raporda da müvekkili şirketin davacıya borçlu değil , davacıdan 39.920,20 TL alacaklı olduğunun tespit edildiğini, Ayrıca dosyada haksız icra takibi nedeni ile kötü niyet tazminatına hükmedilmediğini, bu nedenle de kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/127 Esas ve 2017/347 Karar sayılı kararının kararının kaldırılarak ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemizin 11/07/2018 tarih ve 2018/173 Esas – 2018/674 Karar sayılı kararı ile; ” Davacı tarafından açılan dava, taşıma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili icra takip dayanağı olarak 10/08/2012 tarihli 1 adet 65.680,49 TL bedelli fatura ve nakliye faturalarından kaynaklanan cari hesap bakiyesini göstererek icra takibi yapmış ise de; 10/08/2012 tarihli 65.680,49 TL miktarlı faturayı ibraz edememiş ancak davalı şirket adına 2010 yılında 44.140,59 TL ve 2011 yılında 42.822,20 TL olmak üzere toplam 86.962,79 TL lik 26 adet faturayı dosyaya ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda davacının düzenlediği 17 adet faturanın davalı şirket kayıtlarında bulunduğunu tespit edilmiş, yine bilirkişi tarafından davalı şirket kayıtlarında tespit edilemeyen 9 adet faturaya ilişkin hizmetin de alındığını davalı şirket temsilcisi 26/04/2017 tarihli duruşmadaki yemininde açıkça kabul ettiğinden taraflar arasındaki alacak ve borç ilişkisinin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Davalı şirket kayıtlarında bulunan 17 adet fatura ile davalı şirket kayıtlarında görünmeyen ancak davalı şirket yetkilisi tarafından kabul edilen 9 adet fatura toplamı 86.962,79.TL dir. Davalı şirket yetkilisi tüm fatura bedellerini ödediklerini savunduğundan ödeme yönündeki ispat yükü davalı üzerindedir. Davalı taraf ödeme iddiasını banka kayıtlarına dayandırarak buna ilişkin ödeme makbuzları ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu bilirkişi … tarafından düzenlenen ve hükme esas alınan rapora göre; davacının kayıtlarına göre davacının davalı adına düzenlediği en son faturanın 05/12/2011 tarihli 2.950 TL lik fatura olduğu ancak bu faturanın davalı defterlerinde 10/12/2011 tarihli olarak göründüğü ve davalının kayıtlarına göre 31/12/2011 tarihi itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında 2012 ve 2013 yılları arasında ticari ilişki olmamakla birlikte davalının, davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığı banka kayıtları ve bilirkişi raporu ile sabittir. Davalı taraf bu ödemelerin geçmiş dönem borç ödemesi olduğunu savunmuş ancak davacı vekili bu ödemelerin müvekkiline yapılmış borç ödemeleri olmadığını, müvekkilinin 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihler arasında davalı şirkette sigortalı olarak çalıştığını, 2013 yılında yapılan bu ödemelerin müvekkiline yapılan borç ödemeleri olmadığını, müvekkili ile davalı şirket arasında hizmet ilişkisi devam ederken banka ile olan getir -götür işlerini müvekkilinin yürüttüğünü, müvekkilinin bankadan aldığı paraları davalı şirkete teslim ettiğini beyan ettiğinden ” paraların borç ödemesi olarak alınmadığı ve davalı şirkete teslim edildiği yönündeki” ispat yükü davacı üzerindedir. Davacı, davalının talimat yazılarına istinaden bankalardan aldığı paraları davalı şirkete teslim ettiğine ilişkin yazılı hiç bir belge sunmadığı gibi İlk derece mahkemesince davacıya verilen kesin süre içerisinde de bu konuda davalı tarafa yemin teklif edilmediğinden davacı bu iddiasını ispat edememiştir. Yukarıda yapılan tespitler ve özellikle davalının ticari defter ve kayıtlarına göre; taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdiği 2011 yılı sonu itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu, bu alacağa davalı şirket kayıtlarında görünmeyen ancak davalı şirket yetkilisinin 26/04/2017 tarihli duruşmadaki yemininde açıkça kabul ettiği 2010 yılına ait 9 adet faturanın karşılığı olan 26.591,20 TL eklendiğinde davacının davalıdan 41.985,12.TL alacaklı duruma geçtiği, ancak davalının 2013 yılında davacıya 55.170 TL ödemede bulunduğu, buna göre davalının yaptığı ödemenin daha fazla olduğu, davacının bankadan tahsil ettiği 55.170 TL yi geçmiş dönem borç ödemesi olarak almadığını ve bu paraları şirkete iade ettiğini ispat edemediğinden ilk derece mahkemesince davacının davasının tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, dairemizce davanın reddine ve davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönünde hüküm kurulması gerektiği … ” gerekçeleri ile; ” A) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B) Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 26/04/2017 tarih ve 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b/2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Kanıtlanamayan davanın REDDİNE, 2-Davacının takipte kötü niyeti sabit olmadığından, davalı yanın kötüniyet tazminat talebinin reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
YARGITAYIN İLK BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 23/10/2019 tarih ve 2018/4399 Esas – 2019/6674 Karar sayılı ilamı ile; ” Dava, cari hesap alacağı için yapılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda özetlendiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı tarafından verdiği hizmetler karşılığı ceman 86.962,79 TL tutarlı faturalar düzenlenmiştir. Bu faturalardan 60.371,59 TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım içinse davalı yemin beyanında ödendiğini bildirmiştir. Bu durumda, 86.962,79 TL meblağın ödendiğini ispat külfeti davalı taraftadır. Davacı, 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49.TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuş, bu ödemelerin davalı defterlerinde, davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiği anlaşılmıştır. Taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisi 10.12.2011 tarihinde son bulmuş ve davalıya yapılan ödemelerin belgelerine göre, davacının davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, ödeme olarak görünen paraların kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından şirket hesabından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğini, hizmet ilişkisi sürecinde bu tür işlemler yaptığını iddia ettiğine ve delil olarak da davalı defterlerine dayandığına göre, bu yönde taraf delilleri toplanmak suretiyle davalı tarafın banka talimatlarına istinaden davacıya yapılan bu ödemelerin davacıya ait borcun ödenmesi amacıyla mı, yoksa hizmet ilişkisi gereği yine davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ mı olduğu hususunda davalı kayıtları üzerinde inceleme yapılmaksızın davacının taşıma ilişkisinden kaynaklanan cari alacağından mahsubu ile davanın reddi doğru olmadığı gibi cari hesapta kayıtlı olan trafik cezasının davacıya ait araca ait olup olmadığı dahi değerlendirilmeksizin davacı alacağından mahsubu da doğru görülmemiş, hükmün açıklanan nedenlerle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçeleri ile; ” Yukarıdaki bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, … ” karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DAİREMİZİN İLK BOZMA SONRASI VERİLEN İKİNCİ KARARI: Dairemizin 18/03/2021 tarih ve 2019/2767 Esas – 2021/359 sayılı kararı ile; “Dava, taşıma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili icra takip dayanağı olarak 10/08/2012 tarihli 1 adet 65.680,49 TL bedelli fatura ve nakliye faturalarından kaynaklanan cari hesap bakiyesini göstererek icra takibi yapmış ise de; 10/08/2012 tarihli 65.680,49 TL miktarlı faturayı ibraz edememiş ancak davalı şirket adına 2010 yılında 44.140,59 TL ve 2011 yılında 42.822,20 TL olmak üzere toplam 86.962,79 TL’lik 26 adet faturayı dosyaya ibraz etmiştir. Bu faturalardan 60.371,59 TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım içinse davalı yemin beyanında ödendiğini bildirmiştir. Bu durumda, 86.962,79 TL meblağın tamamının ödendiğini ispat külfeti davalı taraftadır. Davacı, 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49.TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuş, bu ödemelerin davalı defterlerinde, davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiği anlaşılmıştır. Taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisi 10.12.2011 tarihinde son bulmuştur. Dairemizin 25/06/2020 tarihli duruşmasında verilen ara karar gereğince; Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda davalı ticari defterleri üzerinde inceleme yapılarak rapor tanzimi için dosya mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından sunulan 06/11/2020 havale tarihli ek raporda özetle; davalı yasal defter kayıtlarına göre davalının 31/12/2011 tarihinde 15.249,92 TL alacaklı göründüğü, 10/08/2012 tarihli 144,00 TL Ceza Ödemesi tutanağının davacı tarafından imzalanmış olması nedeni ile cari hesaba eklendiği, davacının e devletten aldığı Sosyal Güvenlik Hizmet Dökümü çıktı fotokopisinde … iş yeri sicil numaralı dosyasında kayıtlı davalı şirkette 19/02/2013-27/06/2013 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığı, 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı döneme isabet eden talimatla yapılan tahsilat toplamının 44.350,00 TL, 27/06/2020 Hizmet akdi sona erme tarihinden sonra talimatla yapılan tahsilat tutarının 10.820,00 TL olduğu, davacının 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde talimatla tahsil ettiği 44.350,00 TL tutarın, cari hesaba ilişkin bir ödeme olduğuna dair ibarenin banka talimatlarda yer almaması nedeni ile aksi davalı tarafından ispat edilmek üzere, hayatın olağan akışı içinde hizmet ilişkisi gereği davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ olarak tahsil edildiğinin kabulü, 10/07/2013 – 11/10/2013 dönemi hizmet akdi sona erdikten sonra davacı tarafın davalı hesabından talimatla tahsil ettiği 10.820,00 TL’nin cari hesaptan düşülmesi neticesinde (15.249,92 TL-10.820,00 TL = 4.429,92 TL) 4.429,92 TL davacının alacaklı olacağı ” belirtilmiştir. Dairemizin 24/12/2020 tarihli duruşmasında; davacının davalı işyerinde çalıştığı dönemde kendisine havale edilen paraların bankadan çekildikten sonra (55.170,00.TL) davalı şirketin hesaplarına (kasa defterine) intikalinin yapılıp yapılmadığı, çekiliş tarihi ve sonraki bir aylık dönemde kaydının yapılıp yapılmadığı hususlarında bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından sunulan 09/02/2021 havale tarihli ek raporda özetle; 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00 TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, dökümü yapılan ilgili tarihler ve sonrası kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı ” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespit yapılamadığı bildirilmiştir. Yukarıda yapılan tespitlere göre; davalının kayıtlarında 31/12/2011 tarihi itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu, taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisinin 10.12.2011 tarihinde son bulduğu, davalı tarafça davacıya 2012-2013 yılları arasında banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yapıldığı, davalının bu ödemeyi ticari defterlerine, davacı cari hesabına borç olarak kaydettiği, davacının ise 55.170 TL’lik ödemenin kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edilen tutarlar olduğunun savunulduğu, bu savunmaya göre, davacı tarafça çekilen paranın davalı şirkete teslim edildiğini ispat külfetinin de davacı üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Dairemizce bilirkişiden alınan ek raporlarda, davacının davalı şirkette çalıştığı 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00 TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan incelemede, kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı ” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespitin yapılamadığı, 27/06/2020 hizmet akdi sona erme tarihinden sonra talimatla yapılan tahsilat tutarının ise 10.820,00 TL olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Bu durumda, davalı tarafça davacıya ödeme yapıldığı sabit olup, davacı tarafça, ticari defter kayıtları ile kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde kendisi tarafından davalı şirket hesabından çekilen 55.170 TL’lik meblağın, davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğinin ispatlanamadığı, davacı tarafça delil listesinde yemin deliline dayanıldığından Dairemizce davacı vekiline bu hususta karşı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatıldığı, davacı vekilinin yemin teklif etmeyeceklerini beyan ettiği, bu hali ile, 55.170.TL’lik tutar içerisinde bulunan 10.820,00 TL’lik kısmın davacının davalı şirkette çalıştığı dönemden sonra ödendiği, davacının davalı şirkette çalıştığı döneme isabet eden 44.350,00.TL’lik ödemenin de davalıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı, davalı tarafça borç tutarından fazla ödeme yapıldığından, takip tarihi itibarı ile davacının davalıdan talep edebileceği bir alacağının bulunmadığı, 10/08/2012 tarihli 144,00 TL bedelli trafik cezası tutanağı davacı tarafça imzalandığı gibi, bu miktarın ödemeden mahsup edilmemesinin de sonucu değiştirmeyeceği gözetilerek, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca İlk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, dairemizce davanın reddine ve davacının icra takibi başlatmakta kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddi yönünde hüküm kurulması gerektiği … ” gerekçeleri ile; ” A) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B) Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 26/04/2017 tarih ve 2014/127 Esas – 2017/347 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden hüküm kurularak, 1-Kanıtlanamayan davanın REDDİNE, 2-Davacının takipte kötü niyeti sabit olmadığından, davalı yanın kötüniyet tazminat talebinin reddine, ” 1-Tarafların istinaf taleplerinin HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ayrı ayrı REDDİNE, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAYIN İKİNCİ BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2022 tarih ve 2021/4114 Esas – 2022/6189 Karar sayılı ilamı ile; “Dava, cari hesap alacağı için yapılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, davanın reddine dair verilen ilk kararın davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizin 23.10.2019 tarih 2018/4399 E. 2019/6674K. sayılı ilamı ile davacı tarafın verdiği hizmetler karşılığı ceman 86.962,79 TL tutarlı faturalar düzenlediği, faturalardan 60.371,59 TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım için davalının yemin beyanında ödendiğini bildirdiği, bu durumda 86.962,79 TL meblağın ödendiğini ispat külfetinin davalı tarafta olduğu, davacının 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49 TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlattığı, davalının ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunduğu, bu ödemelerin davalı defterlerinde, davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiğinin anlaşıldığı, taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisinin 10.12.2011 tarihinde son bulduğu, davalıya yapılan ödeme belgelerine göre, davacının davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde yapıldığının anlaşıldığı, davacı, ödeme olarak görünen paraların kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde işin gereği olarak kendisi tarafından şirket hesabından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğini iddia ettiği, delil olarak da davalı defterlerine dayandığına göre, bu yönde taraf delilleri toplanmak suretiyle davalı tarafın banka talimatlarına istinaden davacıya yapılan bu ödemelerin davacıya ait borcun ödenmesi amacıyla mı, yoksa hizmet ilişkisi gereği yine davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ mı olduğu hususunda davalı kayıtları üzerinde inceleme yapılmaksızın davacının taşıma ilişkisinden kaynaklanan cari alacağından mahsubu ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davacı yararına bozulduğu anlaşılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince bozma ilamına uyularak davalı tarafın ticari defterlerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve alınan ek raporda taraflar arasındaki taşıma ilişkisinin 10.12.2011 tarihinde son bulduğu, davacının, davalı şirkette 19/02/2013-27/06/2013 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığı, 19/02/2013-27/06/2013 tarihleri arasında davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı döneme isabet eden talimatla yapılan tahsilat toplamının 44.350,00 TL, 27/06/2020 hizmet akdi sona erme tarihinden sonra talimatla yapılan tahsilat tutarının 10.820,00 TL olduğu, davacının davalı şirkette hizmet akdi ile çalıştığı dönemde talimatla tahsil ettiği 44.350,00 TL’nin cari hesaba ilişkin bir ödeme olduğuna dair ibarenin banka talimatlarda yer almaması nedeni ile aksi davalı tarafından ispat edilmek üzere, hayatın olağan akışı içinde hizmet ilişkisi gereği davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağ olarak tahsil edildiğinin kabulü gerektiği, hizmet akdi sona erdikten sonra davacı tarafın davalı hesabından talimatla tahsil ettiği 10.820,00 TL’nin cari hesaptan düşülmesi neticesinde davacının 4.429,92 TL alacaklı olacağı bildirilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince alınan son ek bilirkişi raporunda ise davacının, davalının iş yerinde çalıştığı dönemde 19/02/2013-27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, dökümü yapılan ilgili tarihler ve sonrası kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında “tahsilatların kaydı” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespit yapılamadığı görüşü bildirilmiştir.Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesince uyulmasına karar verilen Dairemiz bozma ilamında yapılan tespitler de nazara alındığında davalı taraf ödeme savunması yaptığına göre bunu ispat yükü davalı üzerindedir. Yukarıda özetlenen bilirkişi raporlarında da açıklandığı üzere davacının, davalı iş yerinde hizmet akti ile çalıştığı dönemde bankadan, davalı şirketin talimatı ile çektiği paralar davalı defterlerine kümülatif olarak kaydedilmiş olup, davalının düzenlediği banka talimatlarına istinaden davacıya yapılan bu ödemelerin davacıya ait borcun ödenmesi amacıyla yapıldığını ispat yükünün davalı tarafta olduğunun kabulü ile bu çerçevede değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçeleri ile; ” Dava; cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.Davacı, hizmet karşılığı düzenlenen faturalardan kaynaklı alacağının ödenmediğini, davalı ise borcun ödendiğini aksine alacaklı olan tarafın kendileri olduğunu savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen karar Dairenin 23.09.2019 tarihli kararı ile “…. ödendiğini ispat külfeti davalı taraftadır …. icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuş, bu ödemelerin davalı defterlerinde davacı cari hesabına borç olarak kaydedildiği anlaşılmıştır …. Davacı ödeme olarak görünen paraların kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından şirket hesabından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğini …. iddia ettiğine ve delil olarakda davalı defterine dayandığına göre, bu yönde taraf delilleri toplanmak suretiyle davalı tarafın banka talimatlarına istinaden davacıya yapılan bu ödemelerin davacıya ait borcun ödenmesi amacıyla mı yoksa hizmet ilişkisi gereği yine davalının kasasına davacı tarafından yatırılan bir meblağmı olduğu hususunda davalı kayıtları üzerinde inceleme ……” gerekçesiyle bozulmuştur.Dairemiz kararından da anlaşıldığı üzere ödemeyi ispat yükü davalı tarafta olmakla birlikte davalı davacı tarafından yapılan ödemenin borç ödemesi olmayıp, davalı şirketteki çalışması sırasında tahsil edilip davalıya verilen para olduğunu iddia etmekle artık bu durumu ispat yükü davacıdadır. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda ise davacının şirket hesabından çekilen meblağın davalı şirketin muhasebesine teslim edildiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda yukarıda açıklandığı üzere ispat yükü artık davalı üzerindedir. Davalı şirketin talimatı ile davacı, 30.04.2013 tarihinde … Bankasından 600 TL, 06.05.2013 tarihinde … Bankasından 10.000 TL, 07.05.2013 tarihinde … Bankasından 17.000 TL, 08.05.2013 tarihinde … Bankasından 1.000 TL, 20.06.2013 tarihinde … Bankasından 7.750 TL ve 21.06.2013 tarihinde …’den 8.000 TL olmak üzere 44.350,000 TL, 11.10.2013 tarihinde ise yine … Bankasından 10.000 TL meblağ çekmiştir. Her ne kadar bilirkişi raporunun sonuç kısmında davacının hizmet akdi ile çalıştığı 19.02.2013-27.06.2013 tarihleri arasında talimat ile çekilen 44.350 TL’nin ilgili tarihler ve sonrası kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı” ibaresiyle toplu kayıt yapıldığından, davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığının tespitinin yapılamadığı belirtilmiş ise de, raporun içeriği incelendiğinde, belirtilen tarihlerde tahsilatların kaydı toplu olarak belirtildikten sonra Bankalardan çekilen paralar tek tek miktar belirtilerek yazılmıştır. Belirtilen tarihlerdeki miktarlar birbirini tutmadığı gibi örneğin 30.04.2013 tarihli kayıtta … Bankasından çekilen birden fazla para olduğu görülmekte ve 600 TL’lik bir kayıt bulunmamaktadır. Yine, 07.05.2013 tarihinde … Bankasından çekilen paranın ise 10.05.2013 tarihli yevmiyede banka olarak dahi hiç kaydı bulunmamaktadır. Yine örneğin 21.06.2013 tarihinde 8.000 TL …’den çekilmiş olup, tahsilat kayıtları içerisinde …’e ait herhangi bir kayıtta bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle BAM kararının onanması gerektiğini düşündüğümden ispat yükü davacı tarafta olmasına karşın yazılı gerekçeyle ispat yükünün davalı tarafta olduğu yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmamaktayım.” karşı oyu ile; “Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz istemlerinin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine,, … ” oy çokluğu ile karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE: Dava, taşıma hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı, 10.08.2012 tarihi itibariyle cari hesaba dayalı 65.680,49.TL asıl alacak,14.190,58 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 79.871,07 TL alacaklı olduğundan bahisle davalı aleyhine icra takibi başlatmış, davalı taraf ise bu tarihten sonra davacıya banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yaptığını savunmuştur.Davacı vekili icra takip dayanağı olarak 10/08/2012 tarihli 1 adet 65.680,49 TL bedelli fatura ve nakliye faturalarından kaynaklanan cari hesap bakiyesini göstererek icra takibi yapmış ise de; 10/08/2012 tarihli 65.680,49 TL miktarlı faturayı ibraz edememiş ancak davalı şirket adına 2010 yılında 44.140,59 TL ve 2011 yılında 42.822,20 TL olmak üzere toplam 86.962,79 TL’lik 26 adet faturayı dosyaya ibraz etmiştir. Bu faturalardan 60.371,59TL’lik kısmı davalı tarafa ait ticari defterlere kayıtlı olup, kayıtlı olmayan ve ispat yükümlülüğü davacıda olan 9 fatura karşılığı 26.591,20 TL’lik kısım içinse davacı, davalı tarafa yemin teklif etmiş, davalı usulüne uygun yemin ettiğinden davacı, davalı defterine kayıtlı toplam 60.371,59 TL dışında alacağın varlığını yasal deliler ile kanıtlayamadığından, bu miktarı aşan davacının asıl alacak talebi reddedilmiştir.Yargılama sırasında yapılan tespitlere göre; davalının kayıtlarında 31/12/2011 tarihi itibariyle davacının, davalıdan 15.393,92 TL alacaklı olduğu, taraf defterlerine göre taraflar arasındaki taşıma ilişkisinin 10.12.2011 tarihinde son bulduğu, davalı tarafça davacıya 2012-2013 yılları arasında banka aracılığıyla 55.170 TL ödeme yapıldığı, davalının bu ödemeyi ticari defterlerine, davacı cari hesabına borç olarak kaydettiği, davacının ise 55.170TL’lik ödemenin kendisinin davalı şirkette işçi olarak çalıştığı dönemde bu işin gereği olarak kendisi tarafından çekilerek davalı şirketin muhasebesine teslim edilen tutarlar olduğunun savunulduğu, Dairemizin 24/12/2020 tarihli duruşmasında; davacının davalı işyerinde çalıştığı dönemde kendisine havale edilen paraların bankadan çekildikten sonra (55.170,00.TL) davalı şirketin hesaplarına (kasa defterine) intikalinin yapılıp yapılmadığı, çekiliş tarihi ve sonraki bir aylık dönemde kaydının yapılıp yapılmadığı hususlarında bilirkişiden 2. ek rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişi tarafından sunulan 09/02/2021 havale tarihli ek raporda özetle; 19/02/2013 – 27/06/2013 tarihleri arasında talimatla çekilen 44.350,00 TL’nin, çekildiği ay ve sonraki 1 ayda kasaya giriş hareketleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, dökümü yapılan ilgili tarihler ve sonrası kasaya tahsilat olarak yazılan girişlerin açıklama kaydında ” tahsilatların kaydı ” ibaresiyle toplu olarak kayıt yapıldığından, bu rakamlar içinde davacının tahsil edip teslim ettiği bir meblağ olup olmadığına dair tespit yapılamadığının bildirildiği, davalı defterindeki kayıtlarla davacıya takibe konu borca mahsuben ödeme yaptığını kanıtlayamadığı, davacının, ödemelerin hizmet gereği tahsil edilerek davalı şirket muhasebesine verildiği savunmanın vasıflı ikrar mahiyetinde olduğu, vasıflı ikrarın bölünmesi mümkün olmadığından ispat külfetinin de halen davalı üzerinde olduğu anlaşılmıştır.Davalı şirket defterine kayıtlı toplam 60.371,59 TL. İcra takibine konu cari hesap alacağının ödendiğini veya ödenmemesi gerektiğini HMK 199 ve devamında düzenlenen delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. Somut olayda davalı taraf ödemelerin icra takip borcuna mahsuben yapıldığını yazılı deliler ile kanıtlayamamıştır. Davalı, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanmadığından kendisine yemin delili de hatırlatılamamıştır. Belirtilen nedenlerle ve uyulan Yargıtay bozma kararı uyarınca 60.371,59 TL alacak yönünden davacı talebinin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.Davacı yanca icra takibi ile işlemiş faiz talep edilmekle birlikte, davalının icra takibinden önce temerrüte düşürüldüğü yazılı deliller ile kanıtlanamadığından, davacının işlemiş faize yönelik talebi reddedilmiştir.Davacı taraf haksız itiraz nedeni ile icra inkar tazminatı verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında taşıma sözleşmesi ile birlikte hizmet sözleşmesinin bulunduğu, her iki sözleşmeden kaynaklanan alacakların birbirine karıştığı, takibe konu alacağın ancak yargılamayla tefrik edilebildiği, bu bağlamda takipten önce likit bir alacağın varlığından bahsedilemeyeceğinden, davacının koşulları bulunmayan icra inkar tazminat talebi reddedilmiştir. Yine aynı nedenle ve davacınında icra takibinde kötü niyetinin varlığı tespit edilemediğinden davalı tarafın koşulları bulunmayan kötü niyet tazminat talebinde reddi gerekmiştir.Sonuç olarak açıklanan nedenlerle ve uyulan Yargıtay bozma ilamı gerekçesi doğrultusunda; davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE Davacının, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında takip tarihi itibariyle 60.371,59 TL alacaklı bulunduğunun tespiti ile davalının takibe vaki itirazının bu miktar yönünden iptaline, Takibin 60.371,59 TL asıl alacak ve alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek avans faizi oranları aşılmamak kaydı ile takip talebindeki diğer kayıt ve şartlarla ve tahsilde tekerrür olmamak suretiyle devamına, Fazlaya ilişkin talebin reddine, Tarafların icra inkar tazminatı ve kötü niyet tazminatı taleplerinin, koşulları oluşmadığından reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Alınması gereken 4.123,99 TL harçtan, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 964,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.159,29‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 993,70 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 600,00 TL bilirkişi ücreti ile 204,00 TL tebligat/ posta gideri olmak üzere; toplam 844,00 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesap ve takdir olunan 611,04 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap olunan 9.659,45 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Bakiye gider avansının talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 10-İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yatırılan istinaf karar harçlarının talepleri halinde kendilerine iadesine, 11-İstinaf aşamasında davacı tarafından sarf edilen 600,00 TL bilirkişi ücreti ile 281,5.TL posta/ tebligat gideri olmak üzere; toplam 881,5 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen 300,00 TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 13-İstinaf yönünden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. kısım 2. bölüm 17/c maddesine göre hesap ve takdir olunan 11.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 14-İstinaf yönünden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. kısım 2. bölüm 17/c maddesine göre hesap ve takdir olunan 11.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 15-Bakiye gider avansının talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dair olarak, hazır olan taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/03/2023