Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/352 E. 2023/315 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/352 Esas
KARAR NO: 2023/315 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/722 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 12/01/2023 (Ara Karar)
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 23/02/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkillerinin davalı şirketin sırasıyla 1.600.000-TL’ si, 2.400.000-TL’ si ve 2.400.000-TL’ si olmak üzere toplam 6.400.000-TL’ sini temsil eden paylarına sahip olduğunu, davalı şirketin, 19.10.2022 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında oy çokluğu ile alınan 3 ve 4 nolu kararların kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı bulunduğunu, yönetim kurulunun sermaye azaltımına ilişkin raporunun, şirketin hali hazırdaki mevcut finansal tablolarına uygun olarak hazırlanmadığını, 2021 yılı için gerçek anlamda bir zarar olmadığını ve sermaye azaltılması gerektiren bir durum söz konusu olmadığını, yönetim kurulunun, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkarttığını, yapılacak böyle bir ara bilançoda aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını fazlasıyla karşılamaya yeteceğini, bu durumda da sermaye azaltımına gidilmesine gerek kalmayacağını, hakim ortakların, sermaye azaltımındaki tek amaçlarının, zimmete para geçirmek olduğunu, zimmete para geçirmeyi peçelemek için şirkette sermaye azaltımı yapıldığını, bu sebeplerden dolayı; davalı şirketin, 19.10.2022 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında oy çokluğu ile alınan 3 ve 4 nolu kararların kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı bulunduğunu belirterek TTK 445 ve devamı maddeleri gereğince söz konusu kararların iptaline, iptalini istedikleri genel kurul kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/01/2023 (Ara Karar) tarihli 2022/722 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı kararında; “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389/1. maddesi “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” hükmünü içermektedir. HMK’nın 390/3 maddesinde ise ” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. ” şeklinde düzenleme yapılmıştır. TTK 448. maddesinde genel kurul kararının iptali ve butlanı davasında uygulanacak düzenlemeler getirilmiş olup. Buna göre; TTK MADDE 448- (1) Yönetim kurulu iptal veya butlan davasının açıldığını ve duruşma gününü usulüne uygun olarak ilan eder ve şirketin internet sitesine koyar.(2) İptal davasında üç aylık hak düşüren sürenin sona ermesinden önce duruşmaya başlanamaz. Birden fazla iptal davası açıldığı takdirde davalar birleştirilerek görülür. (3) Mahkeme, şirketin istemi üzerine muhtemel zararlarına karşı davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın nitelik ve miktarını mahkeme belirler. TTK’nın 449. maddesine göre; “Genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı takdirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir. ” düzenleme yapılmıştır. Dava, davalı şirketin genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkin olup, davacı tarafça dava konusu genel kurul kararların yürütmesinin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir karar verilmesi talebinde bulunulmuş olup, bu hususta davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin beyanları alınmakla, dava konusu genel kurul kararlarının türü ve niteliği itibariyle bu aşamada ileride telafisi imkansız zarar doğma ihtimalinin bulunmaması ve HMK 390/3 maddesi gereğince yaklaşık ispat şartı gerçekleşmediğinden davacı tarafın davalı şirketin 19/10/2022 tarihli genel kurulunun 3 ve 4 nolu kararlarının yürütmenin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddine ve Davalı şirket vekilince açılan davanın şirketi zarara uğratma ihtimali bulunduğundan davacılardan teminat alınması talep edilmiş ise de somut olayda dava konusu olan genel kurul kararların türü ve niteliği göz önüne alındığında ve davalı tarafça şirketin zarara uğramasına neden olacak somut bir olgu veya delile dayanılmaması nedeniyle TTK 448/4 maddesi uyarınca davacılardan teminat alınması talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”gerekçesi ile, “Davalı şirketin 19/10/2022 tarihli genel kurulunun 3 ve 4 nolu kararlarının yürütmenin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE, Davalı şirketin 19/10/2022 tarihli genel kurul toplantısında alınan 3 ve 4 numaralı kararların TTK 445. maddesi gereğince iptaline yönelik açılan dava nedeniyle TTK 448/4 maddesi uyarınca davacılardan teminat alınması talebinin reddine, (esas hükümle birlikte istinaf edilebilir)” karar verilmiş ve tedbir talebinin reddine ilişkin ara karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, İlk Derece Mahkemesi’nin, 12/01/2023 tarihli karar ve gerekçelerin kanuna ve usule aykırı olduğunu, İhtiyati tedbir kararı için gerekli şartların oluştuğunu, HMK madde 389 maddesinde aranan şartın dava konusu uyuşmazlık bakımından tereddütte yer vermeyecek şekilde gerçekleştiğini, çünkü, davalı şirketin, 19.10.2022 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında oy çokluğu ile alınan 3 ve 4 nolu kararların kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, Yönetim kurulunca hazırlanan sermaye azaltımına ilişkin raporun (Bknz. Dava Dilekçesi Ek-4, Yönetim Kurulu Sermaye azaltım raporu), şirketin hali hazırdaki mevcut finansal tablolarına uygun olarak hazırlanmadığını, raporda yer verilen bilgilerin de gerçeği yansıtmadığını; sermaye azaltımına ilişkin yönetim kurulu raporunda, Şirket zararının bir kısmının bilanço dışına atılması amacıyla sermaye azaltımı yapıldığının belirtildiğini; şirketin 31.12.2021 tarihli bilançosuna göre, Özkaynaklar toplamının Sermaye ve Yasal yedekler toplamının % 50’sinden aşağıda olduğu için, şirket sermayesinin % 50’sini kaybetmiş durumda olduğunu, İptalini talep ettikleri sermaye azaltımına ilişkin GK kararlarının, 7326 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun “İşletme kayıtlarının düzeltilmesi” başlıklı 6. Maddesinin 3. bent hükmündeki yasal düzenlemeye ve dürüstlük kuralına aykırı ve gerçekliği bulunmayan bir işlem sebebiyle kasten suni olarak oluşturulduğunu, sözde bilanço zararının/sermaye kaybının kapatılması gibi gerçek dışı bir gerekçeye dayandırılarak alındığını; bu sebeple de objektif iyi niyet kuralına ve kanuna aykırılıkla malül olduğunu,Davalı şirketin gerçek durumda 2021 yılında zararının bulunmadığı, söz konusu zararın kaynağı olan 2021 yılında oluşan 17.823.062,52 TL tutarında Diğer Olağandışı Zararın yönetim kurulu tarafından şirkete konması gereken tutarların olduğunun aşikar olduğunu, özetle; yapılan bu işlemin zimmete para geçirmeyi peçeleme işlemi olması sebebi ile esasında 2021 yılı için gerçek anlamda bir zarar olmadığını ve TTK 473 -474 maddeleri gereği Sermaye Azaltılması gerektiren bir durumun da söz konusu olmadığını; şirketin yüksek miktarda değerli gayrimenkullerinin bulunduğunu; TTK’nın 376. Maddesi uyarınca, Yönetim Kurulu’nun, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartacağını; yapılacak böyle bir ara bilanço ile aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını fazlasıyla karşılamaya yeteceği ve bu durumda da sermaye azaltımına gidilmesine gerek bulunmadığını, mahkeme tarafından yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile anlaşılacağını, Ayrıca iptali talep olunan sermaye azaltımı kararının gerekçesinin, geçmiş yıl zararları nedeniyle bilançoda oluşmuş olan açığın kapatılması şeklinde ifade edildiğini; şirket bilançosunun aktifinde yer alan duran varlıkların yeniden değerlemeleri yapılarak, bilançonun dürüst resim ilkesine uygun hale getirilmesi ve böylece gerçek mali, durumun kayıtlara yansıtılarak, şirketin bilançosunun pozitif bakiye (öz varlık) verir duruma getirilmesi dururken, kendi hukuk dışı haksız iktisaplarını, zimmetlerini örtmek amacıyla kasa hesabını sıfırlamanın ve bu sebeple oluşan bilanço zararını da sermaye azaltımı yoluyla yok etmenin, hiç bir hukuk sistemi tarafından korunamayacak bir hakkın kötüye kullanımı teşkil edeceğini, ki dürüstlük kuralının daha belirgin bir ihlali olamayacağını, Salt bu hususların dahi, somut olayda, ihtiyari veya zorunlu sermaye arttırımı hallerinin hiçbirinin bulunmadığını ortaya koyduğunu; asıl amacın, şirket kasasında bulunan 16 Milyon TL’yi aşan miktarın Yönetim Kurulu üyelerince kendi yararlarına yok edilmesi işlemi olduğunu, Dolayısıyla, hakim ortakların amacının, sermaye azaltımı adı altında zimmetlerine para geçirmek olduğunu, hakim ortaklarının kötü niyete müstenit bu davranışlarını önlemek adına, öncelikle, TTK. 449 maddesi gereğince iptalini istedikleri Genel Kurul Kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği açık olmasına rağmen, İlk Derce Mahkemesinin vermiş olduğu kararın mevzuata, hakikate ve hakkaniyete aykırı olduğunu; bir şirket için sermaye azaltımı kararı ve uygulaması kadar önemli başka bir işlemin neredeyse bulunmadığını; kötü niyetle, kanunu dolanmak suretiyle ve müvekkillerinin şirket nezdindeki maddi manevi haklarını zarara sokacak nitelikte verilmiş iptali talep edilen Genel Kurul Kararları nedeniyle HMK madde 389 kapsamında ileride telafisi imkansız zararlar doğurabileceğinin ortada olduğunu, Yaklaşık ispat şartının gerçekleştiğini, dava dilekçelerinde detaylarına yer verdikleri, aşağıdaki hususların dahi yaklaşık ispat şartını sağladıklarını kanıtlamakta iken, İlk Derece Mahkemesinin aksi bir kanaate varmasının kabul edilemeyeceğini, Müvekkilleri tarafından İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinde ikame edilen bir dava sonucunda verilen, 25.06.2020 tarih ve 2017/752 E.- 2020/273 Karar sayılı kararda, davalı şirketin Yönetim Kurulu üyeleri olan … ve …’ın, şirkete verdikleri zarardan doğan şahsi sorumlulukları sebebiyle müştereken ve müteselsilen şirkete 29.296.405,00 TL ödemeye mahkum ettiğini, bu karar üzerine adı geçen YK üyeleri hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile bu miktarın şirkete ödenmesi için icra takibinin başlatıldığını ve 29.296.405,00 TLnin, İstanbul 6. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına sunulan 06.09.2021 tarihli beyan dilekçesi ile faizi ile birlikte 32.360.283,95 TL olarak tahsil edildiğinin davalı şirketçe bildirildiğini, (Bknz. Dava Dilekçesi Ek-6; mahkeme kararı, icra takip talebi, beyan dilekçesi ve icra müdürlüğü kararı) Yine, müvekkilleri tarafından İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde ikame edilen bir dava sonucunda verilen, 08.07.2021 tarihli 2014/320 E. ve 2021/434 K. sayılı karar uyarınca, Yönetim Kurulu üyesi olan … ile …’ın müştereken ve müteselsilen şirkete ödemeye mahkum edildiği 920.549,61 TL’nin, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına sunulan 06.10.2021 tarihli beyan dilekçesi ile faizi ile birlikte 950.000,00 TL olarak tahsil edildiğinin şirketçe bildirildiğini,(Bknz. Dava Dilekçesi Ek-7; Mahkeme kararı, icra takip talebi, beyan dilekçesi ve icra müdürlüğü kararı). Davalı …’in şirket kasasında, yukarıda sermaye azaltımı ile ortadan kaldırılmak istenilen 16 milyon TL’nin dışında, yaklaşık 33.310.000,00 TL nakit para mevcut olduğunun sabit olduğunu; salt bu nedenle dahi sermaye azaltımı yapılmasına ihtiyaç ve gerek olmadığı ortada iken, ilk derece mahkemesinin hangi gerekçe ile yaklaşık ispat sağlanamadığı kanaatine ulaştığını, Davalı şirketin gerçek durumda 2021 yılında zararının bulunmadığını, söz konusu zararın kaynağı olan 2021 yılında oluşan 17.823.062,52 TL tutarında Diğer Olağandışı Zararın yönetim kurulu tarafından şirkete konması gereken tutarların olduğunun aşikar olduğunu, Gayri faal olan bu şirketin ödemeleri ve harcamalarının da sınırlı düzeyde olduğunu; bu sebeple, münhasıran vergi hukuku bakımından etkili olan bu işlemle yapılmak istenen, özellikle nakit paraya ihtiyaç hasıl olmamasına rağmen, sürekli kasaya çekilen ve miktarı 16 Milyon TL’yi aşan bu parayı, sermaye azaltımı suretiyle hakim ortakların ve Yönetim Kurulu üyelerinin kendi uhdelerine geçirmek adına yaptıkları bir peçeleme işlemi olduğunu; müvekkillerinin, Hakim Ortak ve Yönetim Kurulu üyesi olmaması sebebi ile zararın oluşmasında herhangi bir bilgi ve inisiyatiflerinin olmadığını; söz konusu raporu hazırlayan, Yönetim Kurulu üyeleri ve hakim ortakların, kanunda yer alan basiretli iş adamı gibi davranma ilkesinde uymadıkları gibi asıl amaçlarının, yönetimde söz sahibi olamayan azınlık hissedarı olan müvekkillerini mağdur etmek ve yapacakları zimmete para geçirme suçunu peçelemek olduğunu, Dava dilekçelerinde detaylı olarak arz ve izah ettikleri hususlar ile işbu dilekçede altını çizdikleri tüm somut nedenlerle, davaya konu Genel Kurul Kararları’nın bir kurgudan ibaret olduğunu ve hem şirketi hem de dolayısıyla şirket üzerinde hak sahibi müvekkillerini maddi manevi olarak zarara sokabilecek nitelikte olduğu sabit olduğundan, ilk derece mahkemesi aksine, yaklaşık ispatında üstünde tam ispat dahi sayılabilecek nitelikte somut delil ve bilgilerin sunulmuş olduğunu, ilk derece mahkemesinin 12.01.2023 tarihli ara kararının kaldırılmasının gerektiğini, İlk derece mahkemesi tarafından davanın esasını çözümleyecek şekilde ihtiyati tedbir taleplerinin reddedildiğini, Somut olaya bakıldığında İlk Derece Mahkemesi tarafından, hiçbir makul gerekçe sunulmadan, açıklama yapılmadan, hangi delil ya da olgu kapsamında ispat şartının sağlanmadığı izah edilmeden bir ihtiyati tedbir taleplerinin reddedildiğini ve adeta dava ve taleplerinde haksızmış gibi bir imaj yaratıldığını, Yukarıda kısaca arz ve izah ettikleri üzere, Yönetim Kurulu’nun sermaye azaltımına ilişkin raporunun, şirketin hali hazırdaki mevcut finansal tablolarına uygun olarak hazırlanmadığı gibi, raporda yer verilen bilgilerin de gerçeği yansıtmadığını; 2021 yılı için gerçek anlamda bir zarar olmadığını ve TTK 473 -474 maddeleri gereği sermaye azaltılması gerektiren bir durumun söz konusu olmadığını; şirketin yüksek miktarda değerli gayrimenkulleri (Bknz. Dava Dilekçesi Ek-5,Davalı şirkete ait tapu kayıtları) ve aşağıda izah ettikleri gibi kasasında 16 Milyon TL’den başka, halen en az 33 Milyon TL nakit parasının bulunduğunu: TTK’nın 376. Maddesi uyarınca, Yönetim Kurulu’nun, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkarttığını; yapılacak böyle bir ara bilançoda aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını fazlasıyla karşılamaya yeteceğini düşündüklerini; bu durumda da sermaye azaltımına gidilmesine gerek kalmayacağını, sermaye azaltımına gidilmesi zorunlu ve gerçekçi olmadığının anlaşılacağını; hakim ortakların, sermaye azaltımındaki tek amaçlarının, zimmete para geçirmek olup, zimmete para geçirmeyi peçelemek için şirkette sermaye azaltımı yapılmakta olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurularının kabulü ile kanuna ve usule aykırı bulunan İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20222/722 esas sayılı dosasında verilen 12/01/2023 tarihli “Genel Kurul Kararlarının Yürütmesinin Geri Bırakılması/Red” başlıklı ara kararının kaldırılmasına ve tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep; derdest genel kurul kararının iptali davasında; iptali talep edilen kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına yönelik ihtiyati tedbir istemine ilişkin olup, mahkemece tedbir talebinin reddine karar verilmiş, davacılar vekilince karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6100 Sayılı HMK 389 maddesi uyarınca ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” Aynı kanunun 390 maddesi “tedbir talep eden taraf dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” hükmünü havidir. 6102 Sayılı TTK’nun 449 maddesi uyarınca, şirket genel kurul kararı aleyhine iptal veya butlan davası açıldığı takdirde mahkeme, yönetim kurulu üyelerinin görüşünü aldıktan sonra, dava konusu kararın yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verebilir. Eldeki dava 19/10/2022 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında oy çokluğu ile alınan 3 ve 4 nolu kararların kararların iptali davasıdır ve bu kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına yönelik tedbir talepleri HMK’nun 389 maddesi kapsamında değil, yukarıda anılan özel nitelikli TTK’nun 449/1 fıkrası kapsamında; ancak HMK’nun 390 maddesinde aranan yaklaşık ispat koşulu da gözetilerek değerlendirilmek durumundadır. Buna göre kararların yürütülmesinin geri bırakılmasının ilk koşulu yönetim kurulunun bu konudaki görüşünün alınması, ikinci koşulu ise iddianın esası bakımından yaklaşık düzeyde ispatın sağlanmış olmasıdır. Mahkemece, dava konusu kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına dair talep değerlendirilmeden önce, TTK.nın 449.m uyarınca yönetim kurulu üyelerinin görüşü alınmış, olumsuz görüş bildirildiği anlaşılmıştır. Dava konusu genel kurul kararlarının iptali koşullarının oluştuğu, yönetim kurulunun sermaye azaltımına ilişkin raporunun, şirketin hali hazırdaki mevcut finansal tablolarına uygun olarak hazırlanmadığı ve raporda yer verilen bilgilerin gerçeği yansıtmadığı, 2021 yılı için gerçek anlamda bir zararı olmayan şirketin TTK 473, 474 maddeleri gereği sermaye azaltmasına gerek bulunmadığı yönündeki iddialarının esası bakımından, mevcut delil durumuna göre bu aşamada yaklaşık ispat koşulunun oluşmadığı, tedbir kararı verilmemesi ve alınan kararların icra edilmesi halinde davacıların hakkını elde etmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinin yahut ciddi bir zararın doğacağının da yaklaşık düzeyde ispat olunamadığı anlaşılmış olup, ilk derece mahkemesinin tedbir talebinin reddine yönelik kararında isabetsizlik bulunmadığından, davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesinin ijtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 492,00 istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcı istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/02/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.