Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/302 Esas
KARAR NO: 2023/313 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: TEKİRDAĞ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/784 Esas (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 15/11/2022
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/02/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacılar … ve …’in, … Ruhsat Nolu maden işletme ruhsatına sahip olan … San. Ve Tic. Ltd Şti. eski unvanlı ve tür değiştirerek 26/03/2015 tarihinden itibaren ise, … San. ve Tic. A.Ş. unvanını alan davalı şirket hisselerinin, sırasıyla %49 ve %51’lik paylarına, yani her iki davacı birlikte, tüm şirket hisselerine malik iken; bu hak ve hisselerinin tümünün, davalılardan … ile akdettikleri ve ekte bir sureti mübrez bulunan 27/03/2015 tarihli sözleşme ile, davalı …’a devredilmesinin kararlaştırıldığını,ayrıca, ekte bir sureti mübrez bulunan 14 Nisan 2015 Tarih ve 8800 Sayılı TTSG nüshasının 285.sayfasında da bu keyfiyetin ilan edilip, devre dayanak olarak da, 27/03/2015 tarihli ve 02 ve 03 Sayılı Yönetim Kurulu kararları ile … Noterliği’nin 08/04/2015 Tarih ve … ve … Yev. sayılı işlemlerinin gösterildiğini, şirket hisse devrini konu edinen 27/03/2015 tarihli mezkûr Sözleşme’nin 3.maddesi uyarınca, devir bedelinin, nakdi 1.200.000,00-TL ve ayrıca, ayni olarak da 4.000 ton torbalı parça kömür teslimi ve bunun yanında, borçların da mahsubu üzerinden belirlendiği; Sözleşmeye ekli ve taraflarca imzalanmış olan mizana göre, belirlenen devir bedelinin, nakdi 1.200.000,00 TL; 4.000 ton torbalı parça kömür bakımından ise, o dönemki piyasa rayici üzerinden 720.000,00-TL ve borçların ise 413.486,00 TL olmak üzere, devre konu payların net değerinin, borçların mahsubundan sonra, 1.506.514,00 TL olarak gösterildiğini; ayni kömür tesliminin, 1.960 tonunun davacı …’e, diğer 2.040 tonluk kısmın ise, davacı …’e 12 taksit hâlinde yapılmasının kararlaştırıldığı, akdi ilişkinin devamı sırasında, davalı devralanın, davacılara keşide ve tebliğ ettirdiği Malkara Noterliği’nin 08 Eylül 2015 Gün ve … Yevmiye sayılı ihtarnamesi ile, özetle; 27.03.2015 tarihinde taraflar arasında imzalanan sözleşmede bahse konu maden sahasında yapılan arama faaliyetinin olumsuz sonuçlandığından bahisle, sözleşmenin 3/son ve 5/6 maddelerine istinaden, şirket paylarının geri iade edileceği ve yapılan masrafların sahadan çıkarılan kömür ile takas edileceğini bildirildiği, davacılarca keşide ve tebliğ edilen Keşan ….Noterliği’nin 13/01/2020 Tarih ve … Yevmiye sayılı cevabi ihtarnamesi ile ise, söz konusu ihtarname içeriğine itiraz edildiğini ve şirket paylarını aradan geçen bu kadar uzun süreye rağmen henüz iade etmediği, müvekkillerden, kendisine yöneltilen şifahi uzlaşma, payların iadesi veya müvekkillerce payların satılacağı üçüncü bir kişiye devri ya da bunlar da olmaz ise, son olarak peşinatlar dışında kalan taksitleri ödemesi ile ilgili haklı taleplere karşılık, davalı tarafından, menfi yanıtlar verildiği ve taraflar arasında, tamamen karşı tarafın kusurundan kaynaklanan nedenler ile bir uzlaşıya ve hukukî çözüme varılamadığı, kendisinin uzlaşmaz tutumu nedeniyle, meselenin hukukî mukadderatının sürüncemede bırakıldığı ve müvekkillerimizin telafisi güç zararlarına sebebiyet verildiği; taraflar arasındaki sözleşmede, arama amacıyla yapılan sondaj masrafının, çıkarılan kömürden mahsup hakkının bulunduğuna dair açık bir hükme yer verilmediğinden, bu suretle dayanaksız bir şekilde mahsuplaşmaya gidebilmesinin, kanunen mümkün olmadığı; öte yandan, gelinen aşamaya kadar geçen süre zarfında, müvekkillerimizin şirket paylarının kendilerine geri iade edilmesi veya üçüncü bir kişiye devrine izin ve onay vermesi ya da sözleşme kapsamında geri kalan taksit borçlarını ödemesi şeklindeki alternatif uzlaşı tekliflerine karşı ise kendisi tarafından olumlu bir yanıt verilmediğinden, meselenin çözümünün neticesiz bırakıldığı belirtilerek, Sözleşme’nin 5/6 maddesine uygun bir şekilde hareket etmek üzere, belirtilen cevabi ihtarnamenin tebliğinden itibaren on beş günlük süre içerisinde sözleşmeye uygun bir şekilde ya şirket hisselerini müvekkillere geri devretmesi veya müvekkillerce belirlenecek üçüncü bir kişiye şirket hisselerinin devrine onay vermesi ya da bunları da yapmayacak ise, müvekkillere, sözleşme uyarınca kararlaştırılan bedel borcunu ve bakiye taksitleri ödemesinin bildirildiğini, bunun akabinde, davalıların, davacılara bir mutabakat yapma teklifinde bulunduklarını ve taraflar arasında, 10/03/2020 tarihli ekli “Mutabakat” metni akdedildiğini, Haziran 2020 tarihinden itibaren başlayarak teslimi öngörülen 4.000 ton kömür teslim borcu ise, herhangi bir surette yerine getirilmediğini, davacılar ile davalılar arasında akdedilen hisse devir sözleşmesi uyarınca, devir karşılığında ayın olarak kararlaştırılan ve davalılarca ifa edilmeyen mal teslimi ediminin, parasal karşılığını teşkil eden sözleşme alacağının tahsili istemi ile ikâme edilen, hisse devir sözleşmesinden doğan bedel alacağı talebi uyarınca dava ve taleplerinin usul ve esastan kabulüne, davanın başındaki şu aşamada, davacıların sözleşmeden doğan alacaklarının tam ve kesin bir biçimde belirlenebilmesinin madden ve hukuken olanaklı olmaması nedeniyle, HMK 107/1 maddesi uyarınca, başta belirsiz alacak davası olarak ikâme edilmiş olsa da; davacılar lehine ileride hükmedilebilecek olan tahmini bir değer üzerinden de ihtiyati haciz kararı verilebileceği ve bu yönde verilecek kararın, müvekkillerin, davalılar karşısında, hak ve hukukunun muhafaza ve sıyaneti bakımından yasal olarak kaçınılmaz derecede gerekli olması karşısında, müvekkillerin tahmini olarak şimdilik 10.000.000,00-TL tutarındaki alacakları için, müvekkillerin haklarının muhtel olmasının önlenmesi ve alacaklarının tahsilinin güvenceye bağlanabilmesi bakımından, davalı borçluların, menkul, gayrimenkul malları, fikri ve sınai mülkiyet hakları ile, ayrıca davalı … San. ve Tic. A.Ş. üzerindeki şirket payları ve banka hesapları, bu şirkete ve dolayısı ile de davalı borçlulara ait … Ruhsat numaralı maden ruhsatı, rödovans hakkı, hak edişleri ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine, İİK 257 ve devamı maddeleri uyarınca, teminatsız olarak veya çok makul ve cüzi teminat mukabilinde, tensiben ihtiyati haciz konulmasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak sureti ile, taraflar arasındaki sözleşme gereğince müvekkillere teslimi gereken 4.000 ton torbalı parça kömür teslimi edimi karşılığı olarak; davanın başındaki şu aşamada, parasal olarak alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesi hukuken ve madden olanaklı bulunmadığından, ileride tahkikatta yapılacak keşif ve bilirkişi incelemeleri ile tam ve kesin olarak belirlendiği anda, bedel artırım dilekçesi verilmek sureti ile artırılacak bedeller üzerinden; HMK 107 maddesi uyarınca, müvekkil davacı … bakımından, teslimi taahhüt edilen 1.960 ton torbalı parça kömürün, dava tarihindeki piyasa rayiç değeri üzerinden belirlenecek bedele artırılmak üzere, şimdilik 4.900,00 TL’nin, HMK 107 maddesi uyarınca, müvekkil davacı … bakımından ise, teslimi taahhüt edilen 2.040 ton torbalı parçalı kömürün, dava tarihindeki piyasa rayiç değeri üzerinden belirlenecek bedele artırılmak üzere, şimdilik, 5.100,00-TL’nin tahsil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı …’ın cevap dilekçesinde özetle; davacılar … ve … tarafından, … Sanayi ve Ticaret AŞ hisse devri sözleşmesinden doğan “.KDV hariç 180TL/Ton sabit fiyattan 4.000(dörtbin)ton parçalı kömür .” bedelinin tarafından ödenmesinin talep edildiğini, … Sanayi ve Ticaret AŞ hisselerinin tamamının tarafından 16/03/2020 tarihli sözleşme ile dava dışı … San. ve Tic. A.Ş.’ye devir edildiğini, davacılar imzalanan Sözleşmenin 3.maddesinde, devir bedelleri olarak kararlaştırılan nakdi bedeller ile kömür teslimine ilişkin ayni edim yükümlülüklerinin de … San. Ve Tic. A.Ş. tarafından devir alındığını, dava konusu 180TL/Ton sabit fiyattan 4.000(dörtbin)ton parçalı kömür — borcunun muhatabının … San. ve Tic. A.Ş. olduğunu, bu vakıanın … San. ve Tic. A.Ş. tarafından da kabul ve taahhüt edildiğini, kaldı ki söz konusu borcun, kendisi ile davacılar arasında imzalanan … Sanayi ve Ticaret AŞ ‘nin hisse devir sözleşmesinden doğmuş olduğunu, 27.03.2015 tarihli sözleşmenin 3. Maddesinde, devir bedeli 1.200.000.-TL nakit ve KDV hariç 180TL/Ton sabit fiyattan 4.000(dörtbin)ton parçalı kömür olarak belirlendiğini, devamında kömür karşılığı (180×4.000) 720.000.-TL olarak hesaplandığını, 1.200.000-720.000=1.920.000 toplam bedelden 413.486.-TL borç indirilerek ulaşılan 1.506.514.TL nin ne şekilde ödeneceğinin açıklandığını, yine 3. maddede “..devre konu paylarının bedelinin ; %51’i olan 768.322 TL; 367.200 TL(üç yüz altmış yedi bin iki yüz elli Türk Lirası)’sı karşılığı Kdv hariç 180 TL/Ton sabit fiyattan ayni olarak 2.040(ikibin kırk) ton torbalı parça kömür teslimi ile arta kalan (768.322-367.200) 401.122TL (dört yüz bin yüz yirmi iki Türk Lirası ise nakdi olarak …’e; %49’u olan 738.192 TL; 352.800 TL(üç yüz elli iki bin sekiz yüz Türk Lirası)’sı karşılığı Kdv hariç 180 TL/Ton sabit fiyattan ayni olarak 1.960 (ibin dokuz yüz altmış ) ton torbalı parça kömür teslimi ile arta kalan(738.322-342.800) 385.392 TL (üç yüzseksen beş bin üç yüz doksan iki Türk Lirası)sı ise nakdi olarak …’e, aşağıdaki ödeme planına göre ödenecektir..” hükmü konulduğunu, sözleşmede kararlaştırıldığı üzere dava konusu,”.. KDV hariç 180.-TL/ton sabit fiyattan 4.000.-ton kömür…” borcu 18.10.2021 tarihli taahhütname ile … firması tarafından yüklenilip kabullenildiğinden şahsının herhangi bir sorumluluğu kalmadığını, ayrıca davacı yanın kömür fiyatının güncel olarak ele alınması ve bu meblağ üzerinden hesap yapılarak ödeme talebinde bulunmasının, sözleşmenin lafzına ve ruhuna aykırı bir istek olduğunu, zira tarafların sözleşme esnasında özellikle “sabit fiyat” kaydını koyarak, kömür fiyatında meydana gelecek değişiklikleri bertaraf etmeyi amaç ve taahhüt ettiklerini, haksız davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Davalı … Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davadaki iddialar ile müvekkili firmanın yakından uzaktan ilişkisi bulunmadığını, dava dilekçesinin 1,2,3,4,5,6 ve 7. Maddelerinde açıkça ikrar edildiği ve uzun uzadıya anlatıldığı üzere; davacı ve diğer davalılar arasındaki münasebet ile müvekkili şirketin bir ilgisi ilişkisi bulunmadığını, konu mutabakat metninde müvekkil firmanın kaşesi, açık ve sarih şirket bilgilerinin olmadığını, müvekkilinin davacılar ile bir mutbakat yapmadığını, doğrudan yada dolaylı ticari bir ilişkiye girmediğini, şirketlerin tüzel kişilikleri ile yapılan sözleşmelerde açık şirket bilgilerinin dercedilmemesinin, detaylı sözleşme izahatında anılacağı ad ve detaylarının belirgin olmamasının, tüzel kişiliğin sorumlu olmadığının aşikare ifadesi olduğunu, hayatın ve ticaretin olağan akışı tüzel kişiyi temsilen yapılan sözleşmede şirketi tüm bilgilerini içerir bir kaşenin varlığının dahi olmamasının sadece kişisel mesuliyet doğuracağını ifade ettiğini, sözleşmeler, ihtarnameler, arabulucuk toplantısı muhteviyatı, evveliyat ve içerik, dava konusu iş basitçe değerlendirildiğinde müvekkil şirketin bu vakıanın tamamen dışında kaldığının görüldüğünü, bu nedenle husumet itirazlarının bulunduğunu, TBK da tanımlanan kefalet hükümlerinin oluşmadığını, müteselsil kefalet olarak tanımlanmaya çalışılan vakıanın kefalet hükümlerinin temeli olan; açıklık ve de belirlilik ilkesine uymadığını şekil şartlarına aykırılık oluşturduğunu, müteselsil kefalete konu olması iddiasının hukuken himaye göremeyeceğini, müddeabih ile neticei talebr konu değerin farklı olduğunu, bunun dahi kötüniyetin göstergesi olduğunu, müddeabihin açıklattırılması ve harcın tamamlatılmasının gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 15/11/2022 tarih 2022/784 Esas (Derdest Dava Dosyası) sayılı kararında; “Talep, davacılar ile davalı … arasında tanzim edilen hisse devir bedeli karşılığı satış sözleşmesine ve protokole dayalı ihtiyati haciz istemine ilişkindir. İİK 257 vd. maddelere göre, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı ile vadesi gelmemiş olsa da 257/2. Maddede düzenlenen hallerde vadesi gelmemiş alacaklar yönünden, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz malları ve alacaklariyle diğer hakları üzerinde ihtiyati haciz isteminde bulunulabilir. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacaklının alacağını ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermesi gerekmektedir. Burada senetlerden değil, delillerden bahsedilmektedir. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için bir kimsenin aleyhine delil olmak üzere vücuda getirdiği bir belgenin varlığı şart değildir. İhtiyati haciz kararı verilirken dikkat edilmesi gereken hususun alacağın yazılı delille ispatı değil, alacağın varlığı konusunda hakime kanaat verecek delillerin sunulmasıdır. Hakim, taraflar arasındaki ilişkiye, alacağı doğuran sebebin şekline ve niteliğine göre ibraz edilen delilleri değerlendirerek alacağın varlığı hakkında bir kanaata vardığı takdirde İİK‘daki diğer şartlar mevcutsa ihtiyati haciz talebini kabul edecektir. Alacağın varlığına kanaat getirilmesi yaklaşık ispattır. Bununla birlikte hukuki bir işlem söz konusu olduğunda, alacağın varlığının bir belgeye veya belgeler zincirine dayanması tercih edilmesi gereken bir seçenektir. Diğer hukuki himaye tedbirlerinde olduğu gibi İhtiyati hacizde de amaç, davaya ilişkin yargılamadan farklı olarak maddi hukuka dayanan hak bakımından nihai bir karar verip uyuşmazlığı sona erdirmek değildir. Talep dilekçesi ekinde ve davacı vekiline tanınan kesin süre içerisinde ibraz edilen 10.03.2020 tarihli protokolün onaylı sureti, 8.9.2015 tarihli ve 13.01.2020 tarihli ihtarnameler, 27.03.2015 tarihli sözleşme sureti, davalı …’ın beyan dilekçesi ile dava dışı … San. Ve Tic. AŞ’nin müdahale dilekçeleri ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacılar ile davalı … arasında davalı şirketin hisselerinin davalı …’a satışı konulu sözleşme yapıldığı, hisse bedeli olarak davacılara kömür teslim edileceğinin kararlaştırıldığı, davacı vekilinin dava dilekçesinde, 16.03.2020 tarihli sözleşme ile davalı şirketteki hisselerini dava dışı … AŞ’ye devir ve temlik ettiğini ve yükümlülüklerinin dava dışı şirket tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalıların kömür bedelinin dava tarihi itibariyle yargılama sırasında tespit edilecek değer üzerinden davacılara ödenmesi gerektiğini iddia ettiği 10.000-TL yönünden belirsiz alacak davası açılarak 10.000.000,00-TL alacak için ihtiyati haciz isteminde bulunulduğu, Mahkememizce davacı vekiline ihtiyati haciz istemine ilişkin harcın ikmal edilmesi, açılan 10.000-TL belirsiz alacak davası ve tedbir talep edilen 10.000.000,00-TL yönünden açıklama yapılması ve alacak istemine dayanak belgelerin aslı veya onaylı suretinin ibrazı için kesin süre verildiği, davacılar vekilince açıklama yapılarak 10.03.2020 tarihli protokolün, 08.09.2015 tarihli ve 13.01.2020 tarihli ihtarnamelerin onaylı suretini sunduğu, davalı …’ın 16.03.2020 tarihli dilekçe ile sorumluluğunun kalmadığını savunduğu, dava dışı … … AŞ’nin müdahale isteminde bulunduğu, onaylı sureti sunulan protokolde davalı …’ın nakdi para haricindeki 4.000 ton torbalı kömürü sözleşme şartlarında alınacağının kararlaştırıldığı, 18.10.2021 “borcun nakline ve ödemeye dair taahhütname” ye göre … AŞ’nin KDV hariç 180 TL/ton sabit fiyattan 4.000 ton torbalı parça kömürün borçlusu olduğuna dair taahhüt tanzim edildiği, ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için yukarıda açıklanan kanun hükümleri kapsamında davacının alacağının varlığı, alacağının ne miktarda olduğu, alacağın vadesinin dolduğu yönünde yaklaşık ispat şartının sağlanmadığı, alacağın varlığı ve miktarının yargılamayı gerektirdiği kanaatine varıldığından ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.”gerekçesi ile, Davacı vekilinin ihtiyati haciz talebinin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı/davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar … ve … vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemece verilen ihtiyati haciz talebinin reddi kararının usule, yasaya ve dosya mevcudundaki delil durumuna aykırı olduğunu, Davalıların da açık kabullerinde bulunan belgeler silsilesi ile henüz davanın başındaki şu aşamada dahi, mukarine ispatın da üzerinde neredeyse kesin derecesinde sabit olan haklı ihtiyati haciz taleplerinin, yazılı gerekçeler ile reddine dair verilen kararda hukuka uygunluk ve isabet bulunmadığını; müvekkiller ile arasında herhangi bir borcun nakli akdi veya bu yönde müvekkillerin sarih veya zımni muvafakati de bulunmayan müdahil şirket tarafından verilen tek taraflı taahhütlere atfen açıklanan bir kısım yetersiz gerekçeler ile, haklı ihtiyati haciz istemlerinin reddine dair karar sonucunda, müvekkillerin ileride hüküm altına alınacağı neredeyse muhakkak olan alacaklarının teminatsız kalmasına sebebiyet verildiğini ve davalılar için de, bu süreç zarfında, müvekkillerden mal kaçırarak, müvekkillerin ileride hüküm altına alınacak olan alacaklarının tahsilinin sonuçsuz bırakılması için fırsat doğmuş bulunduğunu; Yazılı belgelere göre de, davalılardan, 4.000 ton kömür alacaklarının bulunduğunu, esasında, davalıların ve müdahillerinin de kabulünde bulunan müvekkili davacıların, bu süre zarfında, davalılarca mal kaçırılarak, davanın akamete uğratılması durumunda, ileride lehlerine verilecek tahsil hükümlerinin de, herhangi bir anlamı, hükmü ve işlevi bulunamayacağını, Taraflarınca dosyaya mübrez deliller ve davalılar ile müdahilleri tarafından verilen cevap ve müdahale dilekçeleri içeriklerine göre, esasında, müvekkillerinin alacağının, yazılı belgeler silsilesi ile ispat edilmiş olduğunu ve davalılarca yüklenen edim ifa yükümlülüğünün, müvekkillere karşı yerine getirilmediğinin davalıların da kabulünde olduğunu; bir defa, davalı gerçek kişinin verdiği cevaplardan, bir bütün olarak, 27.03.2015 tarihli hisse devir sözleşmesi ile sonraki tarihli 10/03/2020 tarihli Mutabakatın, bu tarih itibariyle, şirketin tek ortağı konumunda bulunan bu davalı tarafından açıkça kabullenildiği ve benimsendiğinin rahatlıkla anlaşılabildiğini; bu itibarla da, taraflar arasında, hisse devrine ilişkin olarak bir akdi ilişkinin mevcut olduğu ve bu akdi münasebet uyarınca, davalının, müvekkili davacılara karşı, ayni edim teslimi vaadinde bulunduğu; ancak, kendisinin de cevap dilekçesinde yer alan açık ikrar ve kabul beyanları ile de, bu akitten doğan özellikle de, kömür teslimi şeklindeki ayni ifa yükümlülüğünün hiçbir biçimde yerine getirilmediğinin açıkça sabit olduğunu; bu yönde teslimin yapıldığı iddiasında bulunmuş olsa idi bile, HMK 200 ve 201 maddeleri uyarınca, bunun ispat yükünün de, davalılar üzerinde bulunduğunu; ancak, bu tür bir iddiada dahi bulunmadıklarını; daha sonra dava dışı … San. ve Tic. A.Ş. ile arasındaki 16/03/2020 tarihli akdi ilişkiye dayandırarak ileri sürdüğü itirazları ile de, davalı …’ın, müvekkillere olan, hisse devrinden doğan 4.000 ton miktarındaki kömür teslim edimini, 27.03.2015 tarihli Devir Sözleşmesi uyarınca kabul edilen vadeler içerisinde yerine getirememiş olduğunun bizzat kendisince de itiraf ve ikrar edilmiş bulunduğunu; bu açılardan, davalının verdiği cevapların, esasında, görülen dava ve taleplerindeki haklılığının, taraflar arasındaki 27/03/2015 tarihli hisse devrine dair sözleşmenin varlığı ve geçerliliğinin ve taraflar bakımından da bağlayıcılığının, davalı gerçek kişi tarafından da açıkça kabul ve teyidi niteliğinde bulunduğunu; bu suretle, dava dilekçelerinde de arz ve izah ettikleri nedenlerle, müvekkillere karşı yüklenilen kömür teslim ediminin ifa edilmediğinin, verilen cevaplar ile de sabit bulunduğunu,Benzer şekilde, davalı şirket vekilinin de, verdiği cevaplarda, kendilerini, davalı gerçek kişi yanında, borçtan sorumlu tutan, borca katılma niteliğindeki 10/03/2020 tarihli Mutabakat metninde, şirket yetkilisinin isminin yazılı bulunduğu yerde, şirket kaşesinin basılmadığından bahisle, kendilerinin, akdi ilişkinin tarafı olmadığı itirazında bulunmuş ise de, daha evvel, 11/11/2022 tarihli cevaba cevap dilekçelerinde de arz ve izah ettiklerini, hisse devralan davalı …’ın, cevabi ihtarnameleri üzerine, hisse devir bedellerinden nakdi olanın tediyesi ve ayni olanların ise teslimi için, müvekkillerden ayrıca yeni ve uzatılmış bir vade talebinde bulunması üzerine, müvekkili davacıların da, bu yöndeki talebinin, ancak, hisseleri devre konu edilen davalı şirketin de, sözleşmeye, davalı devralan ile birlikte iştirak etmesi ve borcu birlikte üstlenmeleri hâlinde kabul edebileceklerini; taraflar arasındaki akdi ilişkide, öncesine dayalı deneyimleri itibariyle, davalı devralanın, borcu ifa etmekten sürekli kaçındığını, kendilerini oyaladığını, artık daha ziyade bir zarara uğratılmamaları için ilave garantilere ihtiyaç olduğunu beyan ettiklerini ve bunun üzerine, o dönem davalı şirketin tek ortağı olan diğer davalı gerçek kişinin de bu teklifleri kabul etmesi üzerine, bu tek ortağın iradesi, bilgisi ve isteği doğrultusunda, akdi ilişkiye, davalı şirket nam ve hesabına olarak, o dönem yetkili temsilci olarak …’ün iştirak ettiğini ve sözleşme metnini, davalı şirket nam ve hesabına, yetkili temsilcisi olduğunu da belirtmek sureti ile imza ettiğini; daha evvel taraflarınca dosyaya mübrez bulunan 19/12/2018 Tarih ve 9727 sayılı TTSG nüshasının 1029.sayfasında da, davalı şirket tarafından yükümlülük ve borç doğuran 10/03/2020 tarihli Mutabakat metninin tanzim ve imza edildiği tarihler itibariyle de, …’ün, davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili temsilcisi olduğunun ve yetkisinin de münferit temsil ve ilzam yetkisi olduğunun açıkça görüldüğünü; buna göre, …’ün, davalı şirketin münferit temsil ve ilzama yetkili yöneticilik sıfatının, 23/11/2018 tarihinden 23/11/2021 tarihine kadar, yönetim kurulu başkanı olarak devam ettiğinin görüldüğünü; akdi ilişki de, temsilcinin, yöneticilik yetkilerinin devam ettiği süre zarfında ve bu sıfat ile, doğrudan davalı şirket nam ve hesabına hüküm ve sonuç doğurmak üzere tesis ve tanzim edildiğini; bu bakımlardan, davalı şirket vekilinin, atfen belirtilen Mutabakat nedeniyle, davalı şirketin herhangi bir hukukî sorumluluğunun bulunmadığını, ancak temsilcinin şahsi sorumluluğunun bulunabileceği minvalindeki itirazlarının da, herhangi bir hukukî kıymet ve geçerliliğinin olmadığının anlaşıldığını, 6098 sayılı TBK’nın temsile ilişkin 40/2 maddesi hükmü uyarınca kanun koyucunun, temsilcinin, bu sıfatını bildirmeden işlem yaptığı hâllerde dahi, karşı tarafın, bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor olması durumunda veya çıkarması gerekiyor ise, temsil ilişkisinin geçerli olacağını ve işlemin, doğrudan temsil olunanın hukuk alanında hüküm ve sonuç doğuracağını ve kendisi bakımından bağlayıcı olacağını kabul ettiğini; davaya gelince ise, davalı şirketçe tek taraflı bağlamazlık itirazında bulunulan 10/03/2020 tarihli Mutabakatta, yetkili temsilci tarafından, davalı şirketi temsilen işlem yapıldığını ifade etmek üzere, davalı şirketin unvanına yeterli ölçüde yer verildiğini; temsilcinin, o tarih itibariyle de, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ve münferiden temsil ve ilzama yetkili temsilcisi olduğundan, işlemde temsilci sıfatı ile hareket ettiğinin açıkça belli olduğunun sabit olduğunu, Bununla birlikte, her ne kadar, davalı şirketin, tüm yasal unvanı yazılmamış ve sadece, “… Yetkili” demek ile iktifa edilmiş ise de; bu atfın da, hukukî uyuşmazlığın kaynağı ve kökenine, davalı şirketin hisselerinin devrine dayalı bir sözleşme kurulmuş olmasına, sözleşmede belirtilen kömür teslim borcunun, davalı şirket kaynaklarından ve maden sahasından çıkarılacak kömürler ile ifa edilecek olmasına, dolayısı ile, burada, doğrudan davalı şirketin de hukukî durumunu ilgilendiren bir uyuşmazlık bulunmasına; diğer yandan, davalı …’ın, o tarih itibariyle, şirketin tek ortağı olmasına, akdin başında da, müvekkilleri ile diğer davalı arasındaki ihtarname sürecine atıf yapılmış olmasına ve keza, durum ve koşullara göre, davalı şirkete yönelik bir atıf niteliğinde olduğunda da duraksama bulunmadığını; bu nedenlerle, davalı şirketin tam unvanının yazılmadığını ve kaşesi kullanılmamış olsa bile, belirtilen diğer unsurlar ile birlikte gözetildiğinde, akdi ilişkinin tarafının, doğrudan davalı şirket olduğunu belirtmek bakımından, şirket unvanına yönelik yapılan atfın yeterli olduğunun; ilaveten, işlemin, şirket nam ve hesabına yapıldığının, durum ve koşullardan, sözleşme metni ve tarafların müşterek saik ve maksatlarından ve yapılan kısa atıftan da açıkça anlaşıldığının sabit olduğunu; dolayısı ile, davalı vekilinin ileri sürdüğü biçimde, davalı şirketin, şirket unvanının tümünün işlemde yer alan temsilci …’ün isminin yazılı olduğu alana yazılmadığını veya kaşesi basılmadığını, sadece “… Yetkili” şeklinde belirtilmiş olması, işlemin, davalı şirketin hukuk alanında hüküm ve sonuç doğurmasına ve temsil hükümlerinin geçerliliğine engel teşkil etmediğini, Temsil ilişkisinin açıkça yazılarak taraflarca belirtildiği görülen davaya konu Mutabakat metni bakımından ise, işlemin, temsil olunan davalı şirketin nam ve hesabına yapıldığında ise herhangi bir tereddütün bulunmadığını; öyleyse, evleviyet esasına göre, burada da, davalı şirket bakımından, temsil ilişkisinin haydi haydi mevcut ve geçerli olduğu ve akdin tarafı sıfatını haiz bulunduğunun açık olduğunu; şirket kaşesinin, yetkili temsilcinin imzasının bulunduğu bölüme basılmamış olmasının, temsil ilişkisinin bulunmadığını göstermediğini; temsil ilişkisinin varlığını kabul bakımından, muhakkak surette şirket kaşesinin kullanılması gibi yasal bir zorunluluğunda da bulunmadığını; davalı şirketin unvanına yapılan kısa atıfın, davalı şirket nam ve hesabına temsilen hareket edildiğinin kabulü bakımından yeterli olduğundan, şirket kaşesinin kullanılmamış olmasının, neticeye müessir olmadığını ve akdi ilişkiyi, davalı şirket bakımından geçersiz hâle getirmediğini; Zaten, Sözleşmenin başlangıcında atıf yapılan Keşan …Noterliği’nin 13/01/2020 Gün ve .. Yevmiye sayılı cevabi ihtarnamenin muhatabının da, Mutabakatın tanzim ve imzası sırasında, davalı şirketin tek ortağı olan …’ın olması, ancak, bu cevabi ihtarnameye atfen ve istinaden, söz konusu Mutabakatın akdedilmiş olmasının da, gerek asıl borçlu … ve gerekse de, o tarih itibariyle tek ortağı olduğu diğer davalı şirketin, bu Mutabakat metnini benimsediği ve dolayısı ile, Mutabakatın, davalı şirket nam ve hesabına … tarafından, davalıların müşterek iradesi, bilgisi, talimatı, talebi ve kabulü ile imzalandığını açıkça gösterdiğini; böylece, müvekkilleri karşısında, davalıların akdi ifa yükümlülükleri ve buna bağlı kömür teslim borçlarının, 27/03/2015 ve 10/03/2020 tarihli sözleşmelere dayalı bulunduğunu; bu durumda, davalı şirket vekilinin ileri sürdüğü tek taraflı bağlamazlık ve husumet itirazlarının da, herhangi bir hukukî geçerliliği ve haklılığının bulunmadığının açıkça anlaşıldığını, Haddi zatında, akdi, davalı şirket nam ve hesabına imza etmiş bulunan ve davalı şirket nam ve hesabına borç deruhte etmiş bulunan yetkili şirket temsilcisi …’ün, Mutabakat metninin akid ve imza tarihleri itibariyle, şirketin yetkili temsilcisi olduğunun, daha evvel mübrez 19 Aralık 2018 Tarih ve 9727 sayılı TTSG nüshasının 1029.sayfasındaki bilgiler ile de sabit olduğunu; buna göre, …, Antalya …Noterliği’nin 04.12.2018 Gün ve … Yevmiyeli işlemi ile tasdikli 23.11.2018 tarihli Genel Kurul kararı ile, 23.11.2021 tarihine değin, davalı şirketin, münferiden temsil ve ilzama yetkili temsilcisi olduğunu; davaya konu, davalı şirketin, diğer davalı ile borcu üstlendiği 10/03/2020 tarihli Mutabakat metninin tanzim ve imzası sırasında da, …’ün, davalı şirketin yasal ve yetkili temsilcisi olduğunun görüldüğünü; dolayısı ile, bu suretle, davalı şirketin, müvekkili davacılar karşısında, usule ve yasaya uygun bir biçimde borç yüklenmiş olduğunu; yapılan Mutabakatın hukuken geçerli ve davalı şirket bakımından da, müvekkillere karşı hukukî sorumluluk doğurmaya uygun, elverişli, yeterli ve bağlayıcı olduğunun anlaşıldığını, Bunların yanında, kendileri, dava dilekçelerinde, söz konusu 10/03/2020 tarihli Mutabakat ile, davalı şirketin, müvekkil davacılar karşısında, diğer davalı … ile birlikte, müşterek ve müteselsil borçlu sıfatını iktisap ettiğini, yasal ve maddi delil ve dayanakları ile birlikte etraflıca arz ve izah ettiklerini, yoksa davalı şirket bakımından, müşterek müteselsil kefalet iddiasında ise bulunulmadığını; burada, davalı şirket açısından, kefaletten mücerret ve bağımsız olarak, “borca katılma” sureti ile doğan bir müşterek ve müteselsil borçluluk durumunun söz konusu olduğunu; kaldı ki, müşterek ve müteselsil borçluluğun, yalnızca kefaletin bulunduğu hâllere mahsus bir borçluluk durumu olmadığını; başka suretle de bu tür bir hukukî sorumluluğunun doğabilmesinin kanunen olanaklı olduğunu; burada, diğer davalı …’ın, söz konusu kömür teslim borcunu, ancak tek hissedarı olduğu davalı şirkete ait kaynaklar üzerinden yerine getirebileceğinden, taraflar arasında bunun bir nevi teyidi olması ve teminatını teşkil etmek üzere, bu işlevi yerine getirmek amacıyla da, davalı şirket, söz konusu Mutabakata asli borçlu olarak iştirak ettiğini; ancak, Mutabakatta aksine bir hüküm bulunmadığından, davalı …’ın 27/03/2015 tarihli sözleşmeden doğan sorumluluğu ve ifa yükümlülüğünün de sona ermediğini; Mutakabatın yapılma nedeninin de, müvekkilleri karşısında, davalı şirketin de, pay devrinden doğan ayni ve nakdi edim yükümlülüğünün yerine getirilmesinde müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile yer almasının sağlanması olduğunu; böylece, akdi ilişkiye yeni bir borçlu dâhil edilmiş bulunduğunu; dolayısı ile, davalı şirket ile müvekkiller arasındaki sonraki tarihli Mutabakatın hukuksal niteliğinin, esasında, bir “borca katılma” akdi niteliğinde olduğunda ve bu nedenle de, davalı gerçek kişinin sorumluluğunu sona erdirmediğinin de sabit olduğunu; bu nedenle, Mutabakata davalı …’ın ayrıca ve açıkça iştirak etmemiş ise de, esasında, Mutabakatın giriş metninde atıf yapılan 27/03/2015 tarihli devir sözleşmesi ile, 13/01/2020 tarihli cevabi ihtarnamelerine nazaran, bu davalının da, söz konusu Mutabakatın tabii bir tarafı olduğunun, akdi ilişkinin amaç, nitelik ve kapsamından açıkça anlaşıldığını; yine, TBK 19/1 maddesi uyarınca, tarafların ortaya çıkan hakiki ve müşterek iradesinden de bu sonuca kolaylıkla varılabildiğini; o tarih itibariyle de, davalı gerçek kişinin, davalı şirketin tek ortağı olduğunun da sabit olduğunu; dolayısı ile, kendisine ait olan şirket nam ve hesabına yapılan söz konusu Mutabakat metninin, şirketin tek ortağı olan davalı gerçek kişinin rızası, iradesi ve muvafakati ile olduğunu, Bunlara ilaveten, belirtilen Mutabakata, davalı şirket tarafından, dava aşamasına kadar herhangi bir itirazda da bulunulmadığını, bu itibarla da, Mutabakat tarihindeki yetkili temsilcisi … tarafından, bu sıfat ile yapılan işlemin, ayrıca, davalı şirket tarafından da sarahaten ve zımnen benimsenip kabullenildiği de anlaşıldığından, görülen dava sırasında ileri sürdüğü husumet itirazlarının, dürüst savunma ilkesine ve çelişkili davranma yasağına da aykırı olduğunun anlaşıldığını; davaya konu Mutabakatın tarafının, doğrudan davalı şirket olduğunda, herhangi bir tereddüt ve duraksamanın da söz konusu olmadığını; haddi zatında, 10/03/2020 tarihli Mutabakatın, yalnızca, diğer davalı şirket ile yapıldığı ve fakat, davalı …’ın, hisse devir bedellerini ayni ve nakdi olarak ne şekilde ödeyeceğine dair, 27/03/2015 tarihli Sözleşme metni zemininde ve orada kararlaştırılan edim ifa yükümlülüklerine sadık kalınarak bir sözleşme akdedilmiş olmasına ve o tarihte, davalı …’ın, şirketin tek ortağı olduğunun ve varlığından kendisinin de bilgi sahibi olduğu Mutabakata da herhangi bir itirazda bulunmadığının, böylece sözleşmeyi açıkça benimsediğinin ve kabullendiğinin de anlaşılmasına göre; davalı şirketin, diğer davalı gerçek kişi ile birlikte, davalı gerçek kişinin, müvekkillere olan ayni ve nakdi edim ifa yükümlülükleri bakımından, müşterek ve müteselsilen borç ve yükümlülük altına girdiğinin de açıkça anlaşıldığını; nitekim, 6098 sayılı TBK’nın “borca katılmaya” ilişkin 201 maddesi ile amaçlananın mevcut bir borç ilişkisine, başkaca kişilerin de müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile dâhil edilmelerinin sağlanması olduğunun açıklandığını; dolayısı ile, davalı şirketin de, borca katılma niteliğindeki Mutabakat başlıklı sözleşme ile müvekkile karşı, davalı gerçek kişi ile birlikte müşterek ve müteselsil olarak sorumluluk altına girdiğinde herhangi bir duraksamanın bulunmadığını; Özellikle de, kömür teslimine dair ayni edim yükümlülüğünün, davalı şirket kaynaklarından karşılanacağından, davalı şirketin de, belirtilen Mutabakata iştirak etmek sureti ile, pay devrine ilişkin akdi ilişkiye müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile dâhil olarak, müvekkiller karşısında, asıl borçlu ile birlikte sorumluluk yüklendiğini; borca katıldığını; ancak, bu keyfiyet, asıl borçlu …’ın sözleşmeden doğan edim ifa yükümlülüğünü ise sona erdirmediğini; Davalı …’ın, dava dilekçeleri ekinde bir sureti mübrez bulunan 16/03/2020 tarihli Sözleşme ile, davalı şirketteki hisselerini, dava dışı … San. ve Tic. A.Ş.’ye devir ve temlik ettiğini ve Sözleşmenin 3. maddesinde de, devir bedelleri olarak kararlaştırılan nakdi bedeller ile, kömür teslimine ilişkin ayni edim yükümlülüklerinin, müvekkili davacılar ile davalı arasında daha önce yapılan 27/03/2015 tarihli Sözleşmede belirtilen şekilde, devralan dava dışı şirket tarafından, davalı …’ın nam ve hesabına, müvekkili davacılara ödenmesi ve tesliminin kararlaştırıldığını; daha evvel dava dilekçeleri ekinde mevcut bulunan Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 20 Mart 2020 Tarih ve 10043 sayılı nüshasının 1013. sayfasında da ilan edildiği üzere, Antalya …Noterliği’nin 16/03/2020 Gün ve … Yev. sayılı işlemi sonrasında, şirketin tek ortağının, … San. ve Tic. A.Ş. olduğu keyfiyetinin tescil ve ilan da edildiğini; dolayısı ile, daha evvel dava dilekçeleri ile bir sureti mübrez bulunan 16/03/2020 tarihli bu Sözleşmede yer alan hisse devir bedelinin, müvekkili davacılara ödeneceğine dair hükmün de, 10/03/2020 tarihli Mutabakatta, davalı şirketin yer almasının hukukî hüküm ve anlamının, davalı şirketin de, müvekkil davacılar karşısında, davalı … ile müşterek ve müteselsilen yükümlülük altına girmesinin sağlanması amacıyla olduğununun açıkça göstermekte olduğunu; daha sonraki tarihli bu devir sözleşmesinin, müvekkillere karşı taahhüt edilen hisse devir bedeli tediyelerine dair şartları itibariyle, 10/03/2020 tarihli önceki Mutabakatın bir devamı niteliğinde olduğunu ve dolayısı ile, davalı şirketin de, davalı … ile birlikte, bu suretle müşterek ve müteselsil borç altına girmiş olmasına dair hukukî durumu teyit edip doğruladığının anlaşıldığını; ayrıca, 19 Ekim 2021 Tarih ve 10433 sayılı TTSG nüshasının 1059 ve devamı sayfalarında da görüldüğünü, şirkette hisse devrine paralel olarak, temsilcilerde de değişiklik gerçekleştiğini; bu nedenlerle, davalı şirketin, Mutabakata katılımının anlamı ve işlevinin de, belirttikleri biçimlerde, davalı asli borçlu ile birlikte müvekkillere karşı müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile yükümlülük altına girmesi olduğunu, yani borca katılma olduğunu; dolayısı ile, müvekkilleri karşısında, davalı şirketin de, hisse devralan asli borçlu … ile birlikte, müşterek ve müteselsil olarak borç altına girdiğini; yoksa, davalı şirketin, söz konusu 10/03/2020 tarihli Mutabakata katılmasını ve iştirakini gerektiren başkaca bir neden ve bu iştirakin, başkaca bir anlamının da bulunmadığını, Müvekkillerin, her iki davalı aleyhine de, hisse devrinden ve Mutabakat metninden doğan alacak haklarını ileri sürerek bir talepte bulunabilmelerinin, kanuni olarak mümkün olduğunu; esasında, mezkûr Mutabakat ile, davalı şirket, 27/03/2015 tarihli Sözleşmede belirtilen borcun tamamından sorumlu olduğunu açıkça kabul, beyan ve taahhüt ettiğinden, kendisi açısından, 6098 sayılı TBK’nın 162/1 maddesine ve usulüne uygun bir biçimde, müteselsil borçluluğun da doğmuş bulunduğunu; burada, müşterek müteselsil borçluluğun kanunî kaynağının, TBK 201/2 maddesi olduğunu; yoksa, davalı tarafın ileri sürdüğü biçimde, burada müteselsil borçluluğun, kefalet hükümlerine dayalı bulunmadığını; kendilerinin de o yönde bir iddialarının olmadığını; bu suretle, müvekkilleri karşısında, her iki davalının da birlikte borçlu konumunda bulunmakta olduklarını; buna göre, müvekkillerin, alacağın tamamını, her iki davalıdan da müşterek ve müteselsil olarak talep edebileceklerini, (TBK m.163/1). bu durumda, borçluların sorumluluğunun, borcun tamamı ödeninceye kadar devam edeceğini, (TBK m. 163/2). Haddi zatında, davalı …’ın, kendi bilgisi, iradesi ve talebi üzerine yapılan bu Mutabakat metninden sonraki bir tarih olan 16/03/2020 tarihinde akdettiği bir başka hisse devir sözleşmesi ile, hisselerinin tamamını dava dışı … San. ve Tic. A.Ş.’ye devir ve temlik ettiği sözleşmede de, hisse devir bedellerinin tediyesi ile ilgili olarak 27/03/2015 tarihli taraflar arasındaki ilk devir sözleşmesine atıfta bulunulması ve ifanın, müvekkillere yapılmasının kararlaştırılmış olmasının da, davalı …’ın, müvekkiller karşısında, 27/03/2015 tarihli Sözleşmeden doğan sorumluluklarının devam ettiğinin ve diğer davalı şirket ile, müşterek ve müteselsil olarak borçlu olduğunun, kendisinin de kabulünde olduğunu açıkça gösterdiğini; ancak, buna rağmen, müvekkillere, … San. ve Tic. A.Ş. tarafından gerçekleştirilmiş bir ifanın da olmadığını; bu sonraki sözleşmenin, müvekkili davacılar bakımından bağlayıcı olmadığı gibi, davalı … ile, hisselerini devrettiği dava dışı şirket arasındaki bir hukukî mesele olduğunu; müvekkillere karşı ileri sürülebilmesinin de hukuken mümkün olmadığını; Arz edilen nedenlere göre, davalıların cevapları ile de, görülen davaya konu müvekkili alacaklarının kaynağı ve kökenini teşkil eden akdi ilişkinin varlığının, sözleşmelerin davalılar bakımından geçerliliği ve bağlayıcılığının, davalılar arasında, borca katılma nedeniyle müşterek ve müteselsil borçluluk durumunun söz konusu olduğunun, müvekkil alacaklarının miktar ve vadesi konularında, ihtiyati haciz için gerekli olan yaklaşık ispatın dahi üzerinde kesinlik derecesinde bir ispatın sağlandığının sabit olduğunu, 27/03/2015 tarihli Sözleşme, taraflar arasındaki ihtarname ve cevabi ihtarname suretleri ile son olarak 10/03/2020 tarihinde yapılan Mutabakat belgesini ile de, müvekkillerinin, davalılardan olan alacaklarının varlığının aslında kesin olarak senetlerle ispat edildiğini; davalıların dahi, söz konusu mutabakat metninden ve hisse devir sözleşmesinden doğan kömür teslim borcunu veya bunun karşılığı rayiç bedeli nakdi veya ayni olarak müvekkillere yerine getirdiklerine dair bir iddia ve ispatlarının da bulunmadığını; Buna göre, özellikle de İİK 264.maddesi de nazara alındığında, ihtiyati haciz talebine konu her alacağın az veya çok, zaten illa ki yargılamayı gerektirecek olduğunun da yasal ve yargısal olarak da kabul edilmekte olduğunu; nitekim, Yargıtay 19.HD’nin 14/12/2011 Tarih, 2011/14414-15800 E.K. sayılı, Yargıtay 3.HD’nin 28/01/2014 Tarih, 2013/20645 E., 2014/1092 K. sayılı kararının da aynı yönde olup, alacak yargılamayı gerektirse dahi, ihtiyati haciz kararı verilebileceğinin benimsendiğini; Keza, Yargıtay 21.HD’nin 06/06/2013 Gün ve 2013/8868-12083 E.K. sayılı kararında ise, özellikle de, mal kaçırma rizikosuna karşı, alacaklıların korunması için kabul edilmiş bir geçici hukukî koruma yolu olduğunu vurgulamak ve dolayısı ile, değerlendirmenin de bu rizikoya göre yapılması gerektiğinin vurgulandığını, yine, Yargıtay 21.HD’nin 25/02/2010 Gün ve 2010/2648-1924 E.K. sayılı kararının da aynı yönde olduğunu; dayanak sözleşmelerde muayyen vade belirlendiğinden, davalıların, ayrıca ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın, zaten ayrıca kendiliğinden temerrüde de düştüklerini; verdikleri cevaplarda, bu yönde herhangi bir itirazda da bulunmadıklarının aşikâr olduğunu; müvekkilinin alacaklarının güvencesiz bırakılmış olmasının, ağır ve vahim bir tehlike meydana getirdiğini; oysa, görülen davada, 4.000 ton kömür karşılığı, dava tarihindeki güncel rayiç bedelin ödenmesi talebi söz konusu olduğunu ve bu talep de, davanın başındaki delillere göre bile, kesin ispat derecesinde haklı ve ciddi bulunmakta olduğunu, benzer şekilde, Yargıtay 19.HD’nin 06/04/2011 Gün ve 2011/2393-4488 E.K. sayılı kararında da ihtiyati haciz isteminde, ispat ölçüsünün ne suretle belirlenmesi gerektiğinin açıkça ifade edildiğini; 6098 sayılı TBK’nın 90.maddesi uyarınca ise, “İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.” şeklinde ifade edildiğini; istem bakımından, taraflar arasında akdedilen Sözleşme ve Mutabakatta, kömür teslim borcunun yerine getirileceği vade de, muayyen bir vade olarak tayin edildiğinden, TBK 117/2-1.cümlesi uyarınca, davalı borçluların, ayrıca bir ihtar ve ihbara gerek bulunmaksızın temerrüde dahi düşmüş bulunmakta olduklarını; dolayısı ile, temerrüdün gerçekleştiği yerde, muacceliyet şartı da evleviyetle ve öncelikle gerçekleşmiş olduğunu, İİK’nın 257/1 maddesindeki koşulların yerine getirildiğini ve taleplerinin kabulü gerektiğinin görüldüğünü; ayrıca, burada, vadesi gelmemiş alacak nedeniyle ihtiyati haciz talep edilmesi gibi bir durum da söz konusu olmadığını, dolayısı ile, İİKnın 257/2 maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına da gerek bulunmadığını; bununla beraber davalıların başkaca alacaklılarınca da, haklarında takip, ihtiyati haciz ve dava gibi yollara müracaat edilmekte olduğunu; davalıların, Malkara ilçesindeki faaliyetlerine de son verip, ilçeyi terk edeceğini; bundan da önce, maden ruhsatını ve ruhsatlı sahayı devrederek, alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile mevcudu eksiltme çabası içerisinde oldukları haberlerinin de alındığını; davalıların vaki bu davranışları, aynı zamanda, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendilerinin kaçmaya hazırlandığı veya bu maksatla alacaklıların haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunabilecekleri hususunda kuvvetli şüphe nedenleri de oluşturduğundan; muaccel olmak ile birlikte, velev, dava konusu alacağın vadesi gelmemiş olsa idi bile, İİK’nın 257/2 maddesindeki şartların da oluştuğunun görülmekte olduğunu; Bunların haricinde, yerel mahkemece verilen ara kararda, müdahil şirket tarafından verilen taahhütlere atfen de bir gerekçe açıklandığı görüldüğünden, bu hususta da itirazlarını belirtmeleri gerektiğini; daha evvel, müdahale talebine cevaplarına dair 14/11/2022 tarihli dilekçelerinde de etraflı bir biçimde arz ve izah ettikleri yasal ve haklı nedenlere göre, müdahil şirket tarafından, davalı veya davalılar aleyhine verilmiş olan borcun yüklenilmesine dair taahhütler, bunlara müvekkil davacılar iştirak etmediğinden ve ayrıca, zımni veya sarih bir muvafakat ve rızaları da söz konusu olmadığından, müdahilin taahhütlerinin, davalıları, müvekkiller karşısındaki hukukî mesuliyetten kurtarabilecek nitelik ve yeterlilikte, müvekkillere karşı da hüküm ve sonuç doğurabilecek kabiliyette ve geçerlilikte borcun dış yüklenilmesi niteliğinde sözleşmeler olmadığını; dolayısı ile, müdahilin ve davalı gerçek kişinin ileri sürdüğü itirazların, bu yönlerden haksız ve yersiz olduğunun anlaşıldığını; üçüncü kişi … San. Ve Tic. A.Ş. vekili Sayın Av. … tarafından dosyaya ibraz edilen 18/10/2022 tarihli müdahale dilekçesi ile, asli müdahale talebinde bulunulduğu ileri sürülmüş ise de, esasında, ibraz edilen dilekçe içeriğindeki açıklamalardan, talebin, asli müdahale niteliğinde değil, davalılar yanında ferî müdahale isteminden ibaret olduğunun anlaşıldığını; Gerek 16/03/2020 tarihli hisse devir sözleşmesi ve gerekse de, davalı …’ın cevap dilekçesi ekinde mübrez 18/10/2021 tarihli taahhütnamenin, müvekkili davacılar bakımından herhangi bir hukukî hüküm ve bağlayıcılık içermeyen, sadece, davalı … ile müdahil arasındaki iç ilişkide hüküm ve sonuç doğurabilecek olan ve fakat, huzurdaki dava ve uyuşmazlık bakımından ise, herhangi bir delil değeri ve geçerliliği bulunmayan işlemler olduğunu; Gelinen aşamaya kadar, müvekkillerin zararını giderme konusunda herhangi bir girişimde de bulunmadığını ve bu yönde bir iddia ve ispatı da bulunmayan müdahilin, bilançosunun, dava konusu talebi karşılamaya her zaman yeterli olduğuna dair iddia ve beyanlarının da manasız, dayanaktan yoksun, yersiz ve mesnetsiz iddialardan ibaret olduğunun sabit olduğunu; Bunun haricinde, davalı gerçek kişi ile müdahilin bir diğer itirazının ise, 27/03/2015 tarihli Sözleşmede, hisse devir bedeli olarak kararlaştırılan 4.000 ton kömür teslimine dair ayni edim ifa yükümlülüğünün dava tarihindeki parasal değerinin, Sözleşmede 180,00 TL/ton olarak, sabit bir fiyattan kararlaştırılmış olduğundan bahisle, bunun parasal karşılığı olarak da, ancak, Sözleşmedeki sabit parasal değer üzerinden belirlenecek nakdi bir değer olabileceğini; bu nedenlerle de, kömür bedelinin güncellenerek buna göre bedele hükmedilmesi yönündeki taleplerinin sözleşmenin lafzına ve ruhuna aykırı bir talep olduğu yönünde olduğunu; söz konusu itirazların bir benzeri, dava evvel davalı … tarafından da dile getirildiğini ve 11/11/2022 tarihli cevaba cevap dilekçelerinin B-(4-7) numaralı bentlerinde, bu yöndeki haksız taleplere yeterli ve yasal karşılık verildiğini; bu itirazlardan hareketle, istinafa getirilen ara kararda da, alacak miktarının yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile de, ihtiyati haciz istemlerinin reddine karar verildiği gözlendiğinden, istinaf itirazlarında, bir miktar bu husustan da söz etmenin yerinde olacağını düşünmekte olduklarını, Davalının ve müdahilinin, alacak miktarının hesaplanmasında göz önünde bulundurulması gereken birim fiyata ilişkin itirazlarının, adalet duygusuna ve hakkaniyet ilkesine, önceki taahhütlerine, Sözleşmenin amacına ve tarafların Sözleşme sırasındaki müşterek ve hakiki maksatlarına, usule ve yasaya ve önceki güven verici davranışları ile dürüstlük kurallarına ve çelişkili davranma yasağına açıkça aykırılık teşkil ettiğini; yaklaşık olarak 7-8 sene önce akdedilen bir Sözleşmeden doğan ayni edim ifa yükümlülüğünü, aradan geçen bunca zamana rağmen, henüz yerine getirmemiş ve getirmemekte de ısrarla direnen davalı gerçek kişinin, arada geçen bu derece uzun süre zarfında, ÜFE ve TÜFE’de gerçekleşen yüksek enflasyon oranlarını, paranın satın alma gücünde yaşanan büyük erimeyi, kurlardaki artışı, emtia fiyatları ve kıymetli madenlerde yaşanan yükselişi, işçi ücretleri ile kömür fiyatlarında yaşanan marjinal artışı ve paranın alım gücüne etkili diğer hususları görmezden gelmek ve esasen kendi kusuru ile sebebiyet verdiği bu sonucu, yine tamamı ile kendi lehine kullanmaya çalışmak sureti ile, ayni edim ifa yükümlülüğü bakımından; davaya konu bedel talepleri hakkında, Sözleşme tarihindeki paranın alım gücüne göre, geçerli olan rayice uygun şekilde belirlenen birim fiyat üzerinden bir talepte bulunulabileceğine yönelik itirazlarının, MK 2/1 maddesi ile hmk 29 maddeleri anlamında, açıkça ve kesinlikle hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük kurallarına da aykırı nitelikte itiraz ve savunmalar olduğu ve dinlenemeyeceğinin aşikâr olduğunu; kendilerininki gibi, oldukça yüksek enflasyon oranlarının bulunduğu ülkelerde, akdi ilişkilerde, sabit fiyat uygulamasının da bulunmadığını, Bununla birlikte, tarafların, Sözleşmede geçen “sabit fiyat”tan kasıtlarının, Sözleşme tarihinde geçerli ve belirtilen türde kömür satım rayiçleri üzerinden mevcut birim fiyatları olduğunu; bunu ifade edebilmek amacı ile “sabit fiyat” tabirinin kullanıldığını; yoksa, ileride akdin ifa edilmemesi hâlinde, seneler sonra vaki olacak taleplerin bile, mutlaka bu birim fiyat üzerinden değerlendirileceğine dair kısıtlayıcı ve bağlayıcı bir tabir olarak da kullanılmış olmadığını; bunu en iyi bilenlerden birinin de, davalı olduğu hâlde, haksız ve hukuka aykırı bir biçimde, savunma hakkını da kötüye kullanarak, çelişkili davranmak pahasına, bu tür bir kıyasımukassem itirazda bulunabilmekte olduğunu ve müvekkillerinin, ancak bundan 7-8 sene önceki kömür rayici üzerinden bir talepte bulunabileceklerini de ileri sürebilmekte olduğunu; dava dilekçelerinin B-(14) numaralı bendinde de arz ve izah ettiklerini, müvekkillerinin, davalılardan, mahkemece tahkikatta uzman bilirkişi marifeti ile tespit ettirilecek olan dava tarihindeki piyasa rayiç değerleri üzerinden, sözleşmede belirtilen 4.000 ton torbalı parça kömür mertebesinde alacaklı olduklarını; ancak, davalıların bu edimlerini ifa etmediklerinin de sabit olduğunu; sözleşmeye de, temsili bir parasal birim fiyat yazdıklarını; yoksa, bu birim fiyatın, her hâl ve koşulda, taraflarca, seneler sonra bile sabit bir fiyat üzerinden talepte bulunabileceğini belirtmek üzere gösterilmiş bağlayıcı ve kesin bir bedel olmadığını; hâlihazırda, tonu 180 TL’den kömür bulabilmenin, günümüz iktisadi koşullarında kesinlikle imkânsız olduğunu; bu nedenlerle, bedel taleplerinin, Sözleşme tarihindeki piyasa rayici üzerinden paraya çevrilmek sureti ile değil, tarafların gerçek ve müşterek iradeleri ile, ticari hayattaki rasyonalite ve genel hayat tecrübelerine göre, talebin dava yolu ile ileri sürüldüğü dava tarihindeki güncel rayiçler üzerinden paraya çevrilmek sureti ile parasal karşılığının belirlenmesinin ve bu bedele hükmedilmesinin gerekmekte olduğunu; denkleştirici adaletin de bunu gerektirdiğini; bu itibarla, dava dilekçeleri ekinde daha evvel mübrez belgelere göre, dava ve taleplerindeki haklılıklarının da, ihtiyati haciz için gereken mukarine ölçünün de üzerinde, kesin derecesinde sabit bulunmakta olduğunu, Kendilerinin, görülen davada, esasında, sözleşmede ayni edim yükümlülüğü olarak belirlenen doğrudan kömür teslimi olarak ayni bedel tediyesi şeklinde bir talepte bulunabilmelerinin de olanaklı olduğunu; bu durumda da, sözleşmede, ayni edim olarak teslimi kararlaştırılan kömür teslim edimine, sözleşmede belirtilen birim fiyat üzerinden değil, sözleşmede gösterilen kömür miktarı üzerinden hükmedilecek olduğunda da kesinlikle tereddütün bulunmadığını; zaten, bu yönde, ayni olarak teslim talebinde bulunma hak ve yetkilerini de mahfuz tutmakta olduklarını; ancak, bununla birlikte, bu yöndeki hakkın varlığından da açıkça anlaşıldığı üzere, müvekkillerin, doğrudan Sözleşme’de yazılı bulunan kömür miktarı üzerinden, ayni edim teslimine hükmedilmesini talep haklarının da mevcudiyeti ve bu durumda da, Sözleşmede “sabit fiyat” ifadesi ile belirtilen, Sözleşme tarihindeki rayice uygun birim fiyatının da, müvekkiller lehine hükmedilecek olan ayni edim alacağı bakımından hiçbir işlevi ve anlamı bulunmadığının da sabit olması karşısında, davalı tarafın, Sözleşmedeki birim fiyat üzerinden ileri sürdüğü itirazlarının da hiçbir geçerliliği ve haklılığının bulunmadığını; Burada da, davalının, ayni edim tesliminin değil de, bunun, denkleştirici adalet ilkesine göre, belirlenecek güncel rayiç fiyatı üzerinden bedel olarak ödenmesi taleplerine yönelik olarak da, ancak sözleşmedeki birim fiyat üzerinden bir bedele hükmedilebileceği yönünde itirazda bulunma hakkının da olmadığını; Uhdelerinde mahfuz tuttukları sözleşmesel bir hak olarak, edimin, ayni olarak ifa edilmesini talep etmeleri durumunda, davalılar, 4.000 ton kömürü, piyasadan, şu aşamada, 180,00 TL/ton birim fiyat üzerinden temin edemeyeceklerine ve ancak, rayiç fiyatlar neyden ibaret ise, o fiyatlar üzerinden temin ve müvekkillere de o suretle teslim edebileceklerine göre; görülen davada da, ayni edim yükümlülüğünün parasal değerinin, Sözleşmede gösterilen ve o tarihte geçerli rayice uygun temsili birim fiyat üzerinden belirlenebileceği itirazında da bulunamayacaklarını; İhtiyati haciz kararı verilebilmesi bakımından, Kanunda, teminat koşulunun da kabul edildiğini ve fakat, bazı istisnai hâllere de yer verilerek, bu gibi durumlarda, ihtiyati hacizde teminat aranmayabileceğini; takdirin, mahkemede olduğunun açıklandığını; gerçekten de, 2004 sayılı İİK’nın 259/1 maddesi uyarınca, “İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeye mecburdur.” şeklinde ifade edildiğini; görüldüğü üzere, teminatın, ancak, borçlu veya üçüncü kişilerin uğrayabilecekleri muhtemel zararlar için öngörüldüğünü; bununla birlikte, hükmün müteakip fıkralarına göre ise, alacak ilama müstenit ise, teminat aranmayacak olmak ile birlikte, ilam niteliğinde bir vesikaya dayanmakta ise, bu durumda da, teminat alınıp alınmayacağı konusundaki takdir yetkisinin mahkemede olduğunun açıklandığını; İİK’nın 38.maddesinde, ilam niteliğinde belgelerin sayıldığını; buna göre, “Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir.” ifadesinin yer aldığını; davaya konu olayda ise, davalılarca imzalanmış, iki sözleşmenin bulunduğunu; bu bakımdan, verilecek ihtiyati haciz kararı nedeniyle, davalıların uğrayabilecekleri herhangi bir zarar bulunmadığı gibi, tam aksine, burada esas zarara uğrayan tarafın, müvekkili davacıların olduğunu; davalıların, geçerli bir nedenleri bulunmakta ise, ihtiyati hacze itiraz edebilmelerinin de imkân dâhilinde olduğunu; bu nedenlerle, huzurdaki davaya konu ihtiyati haciz istemlerinin, durum ve koşullara göre, teminatsız olarak kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini; ancak, dairece aksi kanaatte olunması hâlinde ise, müvekkili davacılar, davalıların gelinen aşamaya kadar süregelen oyalamaları ve mütemerrit tutumları nedeniyle, oldukça yüksek miktarlarda zarar ve ziyanlara uğratıldıklarını; bu durum karşısında, 10.000.000,00 TL tutarındaki bir ihtiyati haciz için, ancak çok cüzi ve makul tutarlarda bir teminat ödeyebilirleceklerini; her ne kadar, davalılardan alacakları yüksek bir meblağ ise de; neticede, bu değerin, henüz müvekkillerin uhdesine geçmemiş olduğundan; görülen davanın konusunun, görece yüksek miktarlı bir alacak istemine ilişkin olmasının da, müvekkillerin, söz konusu alacak için yüksek meblağlarda teminat ödeyebilecekleri anlamına da gelmediğini; görülen davaya konu alacak hakkının, verilmesi talep edilen ihtiyati haciz kararı bakımından, başlı başına tabii ve kâfi bir teminat da teşkil etmekte olduğunu; bu durumda, dairece, Anayasa’nın 36.maddesindeki hak arama hürriyetinin, müvekkili davacılar şahsında etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekliliğinin de gözetilerek, öncelikle teminatsız olarak; ancak, aksi kanaat hâlinde, sembolik çok küçük bedeller üzerinden, hakkın gerçekleştirilmesini engellemeyecek ölçüde, makul bir teminat mukabilinde, ihtiyati haciz kararı verilmesini de talep ettiklerini, Arz ve izah edilen tüm bu haklı nedenlere göre, müvekkillerin, görülen davaya konu pay devrine ilişkin Sözleşme ve Mutabakat metninden doğan ve TBK’nın 90.maddesine göre muaccel hâle gelmiş olan ve ileride bilirkişi incelemesi ile tam ve kesin miktarı belirlenecek olan davaya konu alacaklarının, rehin ile temin edilmediği gibi, davalı borçluların alacaklılarından mal kaçırma işlemlerine başladığının ve davalılar üzerine başkaca haciz işlemlerinin de başlatıldığının, malvarlıklarını kaçırma ve kendilerinin de, maden ruhsatı ile ruhsatlı sahayı devrederek ilçeyi terk etme girişimlerinde bulundukları haricen öğrenilmiş olduğundan, müvekkillerinin haklarının muhtel olmasının önlenmesi ve alacaklarının tahsilinin güvenceye bağlanabilmesi bakımından, davalı borçluların, menkul, gayrimenkul malları, fikri ve sınai mülkiyet hakları ile, ayrıca davalı … San. Tic. A.Ş. üzerindeki şirket payları ve banka hesapları, bu şirkete ve dolayısı ile de davalı borçlulara ait … Ruhsat numaralı maden ruhsatı, rödovans hakkı, hak edişleri ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine, müvekkillerin tahmini alacakları olan 10.000.000,00 TL tutarındaki bir alacak için ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesine dair taleplerinin, usule, yasaya ve mevcut delil durumuna aykırı gerekçeler ile reddine karar verilmiş olmasının, adalet ve hakkaniyet ilkesine de aykırı olup, kararın açıkladıkları nedenlerle de kaldırılmasını ve müvekkilleri yararına, istinafen ihtiyati haciz kararı verilmesini talep ettiklerini; davada, müvekkillere gerçek ve etkin bir hukukî himaye sağlanabilmesi için, ihtiyati haciz kararı verilmesinde, zorunluluk bulunduğunu, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi ara kararının kaldırılmasına; esas hakkında yeniden karar verilecek olur ise, davanın başındaki şu aşamada, müvekkili davacıların sözleşmeden doğan alacaklarının tam ve kesin bir biçimde belirlenebilmesinin madden ve hukuken olanaklı olmaması nedeniyle, HMK 107/1 maddesi uyarınca, başta belirsiz alacak davası olarak ikâme edilmiş olsa da; müvekkilleri lehine ileride hükmedilebilecek olan tahmini bir değer üzerinden de ihtiyati haciz kararı verilebileceği ve bu yönde verilecek kararın, müvekkillerin, davalılar karşısında, hak ve hukukunun etkin ve teminatlı olarak muhafaza ve sıyaneti bakımından yasal olarak kaçınılmaz derecede gerekli olması karşısında, -müvekkillerinin tahmini olarak şimdilik 10.000.000,00 TL tutarındaki alacakları için- müvekkillerin haklarının muhtel olmasının önlenmesi ve alacaklarının tahsilinin güvenceye bağlanabilmesi bakımından, davalı borçluların, menkul, gayrimenkul malları, fikri ve sınai mülkiyet hakları ile, ayrıca davalı … San. ve Tic. A.Ş. üzerindeki şirket payları ve banka hesapları, kasasındaki para, bu şirkete ve dolayısı ile de davalı borçlulara ait … Ruhsat numaralı maden ruhsatı, rödovans hakkı, hak edişleri ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine, İİK 257 ve devamı maddeleri uyarınca, teminatsız olarak veya çok makul ve cüzi bir teminat mukabilinde, istinafen ihtiyati haciz konulmasına; İhtiyati haciz ve istinaf yargılama giderlerinin de, müşterek ve müteselsilen davalılar üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini, müvekkili davacılar adına talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, 27/03/2015 tarihli hisse devir sözleşmesi ile 10/03/2020 tarihli mutabakata dayalı olarak açılan 10.000,00-TL dava değerli belirsiz alacak davasında, 10.000.000,00-TL tahmini alacağa ilişkin ihtiyati haciz istemine ilişkin olup, mahkemece talebin reddine ilişkin verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili; davalı ile aralarında bağıtlanan 27/03/2015 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalı şirkette yer alan hisselerini davalı …’a devrettiklerini, devrin şirket pay defterine kaydedildiğini ve sicil gazetesinde ilan edildiğini, sözleşme ile devir bedelinin bir kısmının nakdi bir kısmının ise 4.000-ton kömür teslimi suretiyle ayni olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalı …’ın devir bedeli ödeme borcunu yerine getirmediği gibi, devraldığı hisseleri de iade etmediğini, bunun üzerine davalı … ile yapılan görüşme sonucu davalı şirket ile 10/03/2020 tarihli mutabakat imzalandığını ve davalı Yaşar’ın hisse devir bedeline ilişkin ayni ve nakdi borcuna davalı şirketin de katıldığını, 4000 ton ayni kömür teslim borcunun yerine getirilmediğini, bu nedenle kömürün dava tarihindeki piyasa rayiç değerinin tespit edilerek davalılarca taraflarına ödenmesinin gerektiğini, şimdilik 10.000,00-TL olarak açtıkları alacak davasında, alacaklarının 10.000.000,00-TL olduğunu tahmin ettiklerini ileri sürerek, bu 10.000.000,00-TL alacak yönünden davalılar aleyhine teminatsız veya cüzi bir teminatla ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, davacılardan devralınan hisselerin, dava dışı … şirketi’ne devredildiğini, … Şirketi’nin hisse devir bedeli borcunu üstlendiğini, bu nedenle bir sorumluluğunun kalmadığını, öte yandan 27/03/2015 tarihli sözleşmede 4.000-ton kömürün değerinin sabit fiyat üzerinden kararlaştırıldığını, davacıların dava tarihindeki rayiç değer üzerinden talepte bulunamayacaklarını savunmuştur. Davalı şirket vekili 10/03/2020 tarihli mutabakatın davalı şirketi bağlamadığını, mutabakat üzerinde şirket ünvanı ve kaşesinin yer almadığını, iddia olunan alacak bakımından davalının pasif husumetinin bulunmadığını savunmuştur. İİK’nun 257/1 fıkrası uyarınca; rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. İİK’nun 258 maddesi uyarınca; ihtiyati haciz talep eden alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur. Burada aranan ölçü yaklaşık ispat ölçüdür. Somut olayda; dosyaya mübrez 23/07/2015 tarihli devir sözleşmesi, 10/03/2020 tarihli mutabakat belgesi, sicil gazetesi örnekleri, davalı … ile dava dışı … Şirketi arasındaki hisse devir sözleşmesi ve 18/10/2021 tarihli taahhütname ve ihtarnameler ile tüm dosya kapsamına göre; davacılar ile davalı … arasında hisse devir sözleşmesi yapıldığı ihtilaf konusu olmamakla birlikte, ayni olarak ödenmesi kararlaştırılan 4000 ton kömürün dava tarihindeki piyasa rayiç değeri üzerinden bedelinin talep edilip edilemeyeceği, edilebilecek ise bu tutarın ne olduğu, yine 10/03/2020 tarihli mutabakatın davalı şirketi bağlayıp bağlamadığı, buna göre davacıların her iki davalıdan muaccel ve rehinle temin edilmemiş hisse devir alacaklarının varlığı ve miktarı hususunda yaklaşık ispat koşulunun bu aşamada oluşmadığı anlaşılmış olup, dosyada değişen delil durumuna göre her zaman geçici hukuki koruma da talep edilebileceği nazara alındığında, mahkemece ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmayıp, davacılar vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesinin ihtiyati haciz talebinin reddine yönelik ara kararı ve gerekçesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,2.TL’nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/02/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.