Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2023/243 E. 2023/251 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/243
KARAR NO: 2023/251
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2022/845 (Derdest Dava Dosyası)
TARİHİ: 08/12/2022
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 16/02/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davalı vekili 07/12/2022 tarihli dilekçesi ile; davacının tüm iddialarının haksız ve mesnetsiz iddialar olduğunu, bir kuruş ödemeden şirketin diğer ortağı ve aslında gerçek sahibi olan … nezdinde planlı ve maksatlı olarak oluşturduğu güven üzerinden şirkette pay sahibi olduğunu, şirketin diğer ortağı ve gerçek sahibi …’nın davacının bu açık kötü niyetini sonradan fark ettiğini, davacıdan taahhüt ettiği sermaye payını ödemesi için talepte bulunduğunu, her defasında davacının, …’yı atlatarak bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini, daha sonra eşine ait olduğunu söylediği bir aracı ayni sermaye olarak şirkete koymak üzere talepte bulunduğunu, araç üzerindeki kısıtlamalardan dolayı bu işlemin yerine getirilemediğini, her ne kadar ıskat işlemi şekil şartlarına aykırı olarak yönetim kurulu toplantısı yapılmadan alınmış gibi gözüküyor ise de, TTK madde 393 hükmü ve işin mahiyeti gereği iki üyeli bir anonim şirket yönetim kurulunda davacının kendi aleyhine ıskat kararına onay vermeyeceği dikkate alındığında, yapılan işlemin hukuka ve usule uygun olduğunu, davacı, dava dilekçesinde şirketin haklı nedenlerle feshini talep etmekte ise de, şirketin faaliyetlerine devam etmesi kamu yararı bakımından önem arz eden bir husus olup, bu durumun Yargıtay’ın da kabulünde olduğunu, şirket adına kayıtlı araçların yaklaşık 5 aydır haksız yere davacı elinde bulunduğu dikkate alınarak mahkemece bu hususun (şirket aleyhine olan) duruma uygun düşecek şekilde şirket zararını ortadan kaldırmak adına bilirkişice tespit edilecek asgari aylık kira bedeli üzerinden davacı tarafından kullanılmakta olan araçlar için şirket hesabına para yatırılmasına karar verilmesi gerektiğini, davacının kullanmakta olduğu … plaka sayılı … marka aracın 23/07/2022 tarihindeki 7 günlük araç kiralama bedelinin 8.000,00 TL olduğunu, yine müvekkili şirket yöneticisi olan … tarafından şirket adına işletilen diğer araçlardan şimdiye kadar şirket adına düzenli olarak 81.850,00TL kiralama geliri elde edildiğini, davacının, haksız yere zilyedliğini elinde bulundurduğu mülkiyeti davalı şirkete ait 2 adet araçtan … … marka araç ile … plakalı … marka araçları yalnızca kendisi kullanmakta, bu araçları kiraya vermekte ancak kira bedellerini şirket hesabına aktarmamakta olduğunu beyanla davacı yanın haksız ve hukuken mesnetsiz davasının reddine, tedbiren davacının kullanmakta olduğu araçlara ilişkin aylık kira bedellerinin bilirkişi marifetiyle hesaplanarak söz konusu bedelin davacı tarafından şirket hesabına aktarılmasına, bu talebin kabul edilmemesi halinde, davacının kullanmakta olduğu araçlara ilişkin bilirkişi tarafından hesaplanacak aylık kira bedellerinin taraflarınca şirket hesabına ödeneceğine ancak bu halde söz konusu araçların şirkete teslimine, Mahkemece aksi kanaatte olunması halinde TTK’nın 531. maddesi uyarınca şirketin feshi yerine şirket gerçek sahibi …’nın oluşan zararının bir miktar azaltılması için şirkete makul bir ücret ve en fazla aylık 3.000-5.000 TL civarında kayyum atanarak şirketin tüm işlerini dava sonuçlanıncaya kadar kayyum marifetiyle ifasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesinin 08/12/2022 tarih ve 2022/845 Esas sayılı ara kararında;”…Somut olayda davalı vekili, davalı şirkete tedbiren kayyım atanması ve davacı tarafından kullanıldığı iddia edilen araçlara ilişkin aylık kira bedellerinin davalı şirket hesabına aktarılması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiş ise de; mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekli olup somut olayda mahkememizde bu yönde olumlu bir kanaat oluşmadığı, talep sahibi davalının, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunmadığı,sermaye şirketleri kâr amacıyla bir araya gelmiş kişilerden oluşmuş tüzel varlıklar olup şirketin yönetim kurulunun oluşumu, işleyişi, görevden alınması öncelikle şirketin kendi iç yapısı içinde genel kurulda halledilmesi gereken konulardır. Yargı organları ancak yasanın öngördüğü hallerle sınırlı olarak (organ boşluğu gibi)şirkete kayyım atayabilirler.Diğer yandan ihtiyati tedbir uyuşmazlık konusunda verilebilecek olup davalı şirkete ait araçların kira bedelleri ayrı bir yargılamanın konusu olup doğrudan veya dolaylı olarak uyuşmazlık konusu değildir. Somut olay bakımından yönetim boşluğu bulunmadığından ve davalıya ait araçların aylık kira bedelleri uyuşmazlık konusu olmadığından ve ihtiyati tedbir kararı verebilmek için hâkimin somut sebep göstermesi ve ihtiyati tedbir kararının haklılığını ortaya koyacak delil değerlendirmesi yapması ve yaklaşık ispat ölçüsüne yaklaşması gerekli olup davalı vekili tarafından dosyaya sunulan delillerin somut delil kabul edilip haklılık konusunda yaklaşık ispat ölçüsü kriterine uymaması göz önüne alındığında davalı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.”gerekçesi ile, davalının tüm ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemece tesis edilen ara kararın gerekçesinde her ne kadar doktrin görüşleri ve Yargıtay kararlarına yer verilmişse de, gerekçeler somut uyuşmazlığa uymamakta olup, bu nedenle işbu gerekçelerin taraflarınca kabul edilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın iki ortaklı bir anonim şirkette ortaklar arasındaki güven ilişkisinin telafi edilemeyecek derecede ortadan kaybolması neticesinde, buna neden olan durumları ve bu kapsamda ortakların hukuki durumunu ve şirketin feshinin gerekip gerekmediğini belirlemeye ilişkin olduğunu, davacının başlangıçtan itibaren şirketin gerçek sahibi … nezdinde planlı ve maksatlı olarak oluşturduğu güven üzerinden şirketin kurulmasını sağladığını, sermaye taahhüt borcuna aykırı davranarak bir kuruş dahi ödemeden şirkette pay sahibi olduğunu, bu paranın (125.000,00TL) şirketin diğer ortağı ve gerçek sahibi … tarafından bizzat ödendiğini, şirketin kurulmasından çok kısa bir süre sonra davacının tamamı müvekkili tarafından şirkete konulan 3 araçla birlikte şirketi terkettiğini, davacının bu araçları kişisel olarak kullandığını, kiraya verdiğini ve buna rağmen şirkete herhangi bir gelir aktarmadığını, davacının şirket üzerine kayıtlı bu araçları yaklaşık 5 aydır haksız yere elinde bulundurmasının yanında, bu araçların HGS geçişlerini dahi ödemeyerek kaçak geçişlere sebebiyet verdiğini, HGS geçişlerine ilişkin bu ücretler şirket tarafından ödenmekte olup bu durumun şirketin ciddi olarak zararına yol açtığını, davacının kullanımında olan bu 2 aracın hangi amaçla kullanıldığının bir suça veya kazaya karışıp karışmadığının hasara uğrayıp uğramadığının müvekkili tarafından bilinmediğini, tüm bu durumlara ilişkin delillerin dosya içinde mübrez olup dilekçe ekinde yerel mahkemeye sunulduğunu, bu bakımdan her ne kadar yerel mahkeme kararının gerekçesinde, müvekkilinin bir hakkı elde etmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı, imkansız hale geleceği ya da gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın oluşacağı yönünde mahkemece olumlu kanaat oluşmadığı belirtilmiş ise de, ifade ettikleri üzere davacının şirket adına kayıtlı bu araçlar üzerinden aylık yaklaşık 60-70 bin TL civarında gelir elde ettiğini, bu gelirleri hiçbir şekilde şirketin hesabına aktarmadığını, müvekkili şirketin bu araçları kullanıp kiraya veremediğini ve araçlar üzerinden gelir elde edemediğini, davacının, araçların kullanımından doğan bakım ve onarımlarını yaptırmayacağı göz önünde bulundurulduğunda şirketin büyük maddi ve manevi zararı olduğunu, davacı ile şirketin diğer ortağı ve gerçek sahibi … arasındaki ortaklık ilişkisi davacının haksız ve kötü niyetli davranışlarıyla çekilmez hale gelmiş olup, bu kapsamda ortakların bir araya gelerek şirketi birlikte idare etmesinin mümkün olmadığını, Yerel mahkemenin ”Sermaye şirketleri kar amacıyla bir araya gelmiş kişilerden oluşmuş tüzel varlıklar olup şirketin yönetim kurulunun oluşumu, işleyişi, görevden alınması öncelikle şirketin kendi iç yapısı içinde genel kurulda halledilmesi gereken konulardır. Yargı organları ancak yasanın öngördüğü hallerle sınırlı olarak (organ boşluğu gibi) şirkete kayyım atayabilirler” şeklindeki gerekçesini anlamanın mümkün olmadığını, söz konusu dava iki ortaklı bir anonim şirkette ortaklarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine açılmış olup, bahse konu şirketin yönetim kurulu üyelerinin zaten bu iki ortaktan oluştuğu dikkate alındığında, yönetim kurulunun işlemesi ve bir araya gelerek karar almasının mümkün olmadığını, yerel mahkemenin dosyaya sunulan delillerin somut delil niteliği taşımadığını ve bu kapsamda yaklaşık ispat kuralının yerine getirilmediğine kanaat getirdiğini, dosyaya sundukları deliller incelendiğinde iddialarının tek tek hangi delile dayandığı belli olup, bu husustaki delillerin tamamının dosyaya sunulduğunun görüleceğini, yerel mahkemenin işbu istinafa konu kararın gerekçesinde TTK’nın 531. maddesinde fesih davası açısından verilebilecek önlemler konusunda bir düzenleme yapılmadığını belirttiğini, TTK’nın 531. maddesinin, hakime geniş bir takdir yetkisi vermiş olup, bu kapsamda hakimin fesih yerine, diğer çözüm yollarını öncelikli olarak uygulaması gerektiğinin kabul edildiğini, Yargıtay’ın istikrarlı olarak kararlarında, fesih kararının şirketi sona erdirmek gibi ağır ve yıkıcı sonuçlar doğurması karşısında başka hukuki yolların bulunması durumunda öncelikle bu yolların uygulanması gerektiği, feshin ikincil ve son çare olması gerektiğini benimsediğini, yerel mahkemece her ne kadar söz konusu araçların aylık kira bedellerinin uyuşmazlık konusu olmadığı kanaatine varılmış ise de, müvekkili şirketin asıl mağduriyetinin şirket üzerine kayıtlı araçların davacı tarafından şirkete teslim edilmemesinden kaynaklandığı göz önünde bulundurulduğunda, yerel mahkeme tarafından işbu araçların şirkete teslimine ilişkin karar verilmesinin TKK madde 531 kapsamında mümkün olduğunun açık olduğunu, mevcut fiili durumun devamı halinde davanın yaklaşık 3 yıl süreceği hesaba katıldığında, bu süre içerisinde araçların bütünüyle şirket çıkarlarına aykırı olarak kullanılması halinde şirketin sermayesinin yüzde 50’lik kısmının fiilen yok olacağını, bu fiili ve hukuki durum dikkate alındığında şirketin devamının asıl olduğu ve bu kapsamda ”duruma uygun tedbirleri almakla görevlendirilen” mahkemenin uygun bir karar vermemesi halinde şirketin fiilen müflis hale geleceğini, TTK madde 531’in şirketin kötü niyetli ortağı tarafından iflasa sürüklenmesine rağmen hukukun bu duruma ”şirketi ayakta tutacak şekilde” çözüm getirmediğini iddia etmenin maddenin lafzına ve ruhuna aykırılık taşıdığını, huzurdaki davada şirketin fesih ve tasfiyesi talep edilmekte olduğundan şirketin tüm mal varlığının dolaylı olarak davanın konusu kapsamında kabul edilmesi gerektiğini, cevap dilekçesinde kayyım atanmasına ilişkin tedbir talebinde bulunulmuş ise de, kayyım için öngörülecek aylık ücretin şirketin mali durumuna göre ödenmesi mümkün olmadığından bu taleplerinden vazgeçtiklerini, Dairemizce kararın bozulması halinde yerel mahkemece yapılacak yeni incelemede mahkemeye yardımcı olmak ve yol göstermek anlamında yeni bir usul olmak üzere şirket adına kayıtlı ve davacının haksız kullanımında bulunan … plakalı … marka araç ve … plakalı … marka araçların, aradan geçen yaklaşık 5 aylık süre ve TTK’nın 531. maddesi dikkate alınarak ivedilikle yediemine teslimine karar verilmesini talep ettiklerini beyanla Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/845 Esas sayılı dosyasından ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin verilen 08.12.2022 tarihli ara kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, davacının kullanmakta olduğu … plakalı … marka araç ve … plakalı … marka araçlara ilişkin aylık kira bedellerinin bilirkişi marifetiyle hesaplanarak söz konusu bedelin davacı tarafından şirket hesabına aktarılmasına, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde davacının kullanmakta olduğu araçlara ilişkin bilirkişi tarafından hesaplanacak aylık kira bedellerinin taraflarınca şirket hesabına ödenmesine, davacının söz konusu araçları şirkete teslimine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Talep, anonim şirketin feshi ve tasfiyesi aksi halde ortaklık payının ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkarılma talepli davada, şirkete ait olduğu ve davacı zilyetliğinde bulunduğu iddia edilen araçların aylık kira bedellerinin tespiti ile şirkete ödenmesi, aksi halde araçların şirkete teslimine karar verilmesi ve şirkete yönetim kayyımı atanmasına ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. TTK’nın 531. maddesine dayanan fesih davalarında uygulanacak önlemler veya verilebilecek tedbirlere yönelik özel bir düzenleme mevcut olmayıp, talep edilen tedbirin koşullarının oluşup oluşmadığının HMK’nın ihtiyati tedbire ilişkin 389 ve devamı hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 389. maddesine göre mevcut durumda meydana gelecek bir değişme nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesine göre de: Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Somut dava, anonim şirketin haklı nedenle feshi ve tasfiyesi, aksi halde ortaklıktan çıkarılma talebine ilişkin olup, şirket adına kayıtlı araçların davacı ortak tarafından kullanıldığı, bu nedenle şirketin zarara uğradığı iddiası ve şirketin gelir kaybı bu davanın konusu değildir. İhtiyati tedbir kararı ancak uyuşmazlık konusu hakkında verileceği gibi, bir davanın konusu olabilecek ve ancak yapılacak yargılama neticesinde verilecek karar ile elde edilecek neticenin, ihtiyati tedbir kararı ile elde edilmesi, bu minvalde bir karar verilmesi mümkün değildir. Uyap ortamında yapılan sorgulamada, talep konusu araçlardan yalnızca … plakalı olan aracın davalı şirket adına kayıtlı olduğu anlaşılmakla birlikte, araçların davacının zilyetliğinde olduğuna dair somut bir delil de ibraz edilmemiş, yaklaşık ispat koşulu da sağlanmamıştır. Açıklanan nedenlerle Mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalının istinaf başvurusu haksız bulunmuştur. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/02/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.